Paylaş
Bir tarafta Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın “Vaka sayılarının azaldığı, genelde hafif seyrettiği, hastaneye yatışlarda da düşüşler olduğu”, bu yönelişin sürmesinin beklendiği yolunda kamuoyunu iyimserliğe sevk eden açıklamaları var.
Diğer tarafta Sağlık Bakanlığı’nın günlük paylaşımlarına baktığımızda, vefat sayılarının son haftalarda ciddi bir tırmanışa girdikten sonra oldukça yüksek bir eşikte seyretmeye devam ettiğini görüyoruz.
Vefat sayılarında çok kaygı verici bir tablo söz konusu.
VEFAT SAYILARI İKİNCİ DALGAYI GERİDE BIRAKTI
Durumun ciddiyetine dikkat çekebilmek için hazırladığımız karşılaştırmalı bir grafiğe yer veriyoruz bugünkü yazımızda. Bakanlık verileri esas alınarak üç ayrı dönemdeki haftalık ölüm toplamları üzerinden hazırlanan bu grafikte, en solda salgının 2020 yılı sonuna rastlayan ikinci dalgasındaki en yüksek vefat sayıları var.
İkinci dalgada bir hafta zarfında en yüksek vefat sayısı 21-27 Aralık 2020 haftasında kayda geçmişti. O hafta 1.781 kişi COVID-19 nedeniyle hayatını kaybetmişti. İkinci dalga ardından vefat sayıları düşüş eğrisi izleyerek ocak ayında önemli ölçüde gerilemişti. Bu dalgada bir gün içinde kaydedilen en yüksek vefat sayısı 23 Aralık 2020 tarihinde 259 kayıpla kaydedilmişti.
Buna karşılık geçen haftanın vefat toplamı 1.909’a çıkarak ikinci dalganın en yüksek haftasını geride bırakmıştır. Bu arada, geçen hafta bir gün içindeki en yüksek vefat sayısı 300’ün de üstüne çıkmıştır. Geçen hafta salı günü 309 kayıp açıklanmıştır.
Bu haliyle bakıldığında vefat sayıları ikinci dalgadan yüksek, 2021 ilkbaharındaki üçüncü dalganın ise biraz altında görünüyor. Üçüncü dalgada en yüksek haftalık vefat toplamı 26 Nisan-2 Mayıs 2021 döneminde 2 bin 486 sayısı ile kaydedilmişti.
Burada düşündürücü olan nokta şudur: Vefatların bugünkünden daha az olduğu ikinci dalgada ülke genelinde alınan yaygın kısıtlama önlemleriyle kuvvetli bir kapanma dönemi yaşanmıştır. Oysa Türkiye son Omicron dalgasını hayatın akışını etkileyecek bir kısıtlamaya gitmeden geçirmektedir.
Bunun nedenlerinden biri, vaka sayıları ikinci dalganın üç katı kadar yüksek de çıksa Omikron varyantının daha hafif seyretmesi nedeniyle hastaneye yatış ve yoğun bakım doluluk oranlarının o dönemin altında olmasıdır. Toplumun kayda değer bir kesiminin aşılanması kuşkusuz bu denklemde çok önemli bir faktördür.
HER GÜN İZMİR DEPREMİNDEKİNİN İKİ KATINDAN FAZLA İNSAN ÖLÜYOR
Tabii ölüm sayılarından söz ederken Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamları baz alıyoruz. Oysa bilim çevrelerinde, tıp alanındaki uzmanlık kuruluşlarında bu resmi rakamlara ciddi bir kuşkuyla yaklaşıldığını, sahadan gelen bilgiler esas alınarak toplam vefat sayısının bunun çok üstünde kabul edildiğini biliyoruz.
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve Bilim Akademisi üyesi Prof. Önder Ergönül’ün geçen cumartesi günü yaptığı “Bugün 278 kişinin COVID-19 nedeniyle öldüğünü öğrendik. Bu resmi rakamı en az 2-3 ile çarpabilirsiniz” şeklindeki paylaşım, bilim dünyasının bu yöndeki mesajlarına bir örnek olarak gösterilebilir.
Geldiğimiz noktada resmi rakamları bile esas alsak yine çok düşündürücü bir tabloyla karşılaşıyoruz. Meselenin ciddiyetini şu şekilde açıklayabiliriz. İzmir’de 30 Ekim 2020 tarihinde meydana gelen depremde toplam 117 vatandaşımızın enkaz altında kalarak hayatını kaybetmiştir. Buna karşılık COVID-19 vakalarına baktığımızda her gün bunun iki katı kadar, hatta iki buçuk katına yaklaşan sayıda vatandaşımız hayata veda etmektedir.
Her gün sayısal olarak bu büyüklükte insan kaybına neden olan bir doğa felaketi ya da kazanın yaşandığı gibi bir benzetme yapabiliriz.
Gelgelelim sayıca çok daha az insanın öldüğü bir deprem Türkiye’yi büyük bir matem havasının kaplamasına yol açıp ülkenin gündemini haftalarca meşgul ederken günlük 300’lere yaklaşan ölüm sayıları alarm işaretleri verilmeden, kamuoyunda bir dalgalanmaya yol açmadan rutin bir hadise gibi kanıksanabilmektedir ne yazık ki.
SORUN ÖNCELİKLE 65 YAŞ ÜSTÜ GURUPTA
Sorunun bir diğer sıkıntılı yönü, ölümlerin ağırlıklı olarak ileri yaş gruplarında ve özellikle bu yaş kümesinde aşısı olmayan ya da eksik aşısı olanlarda meydana gelmesidir.
COVID-19 kaynaklı vefatların yaş gruplarına göre dağılımını ve ölen vatandaşların aşı olma durumlarını gösteren detaylı veriler kamuoyuna açıklanmıyor. Bu konuda son dönemde açık kaynaklarda referans alınabilecek en son veri, Sağlık Bakanı Dr. Koca’nın 8 Şubat tarihinde yapmış olduğu bir paylaşım.
Koca, bu mesajında “Dün İstanbul’da yaptığımız incelemeler, yoğun bakımda tedavi gören hastaların yüzde 90’ının 60 yaş üzerinde, yaklaşık yüzde 88’inin aşısız veya aşısı eksik kişiler olduğunu göstermiştir. Bu iki bilgi tüm illerimizde hepimiz için uyarıcıdır. Aşılar tam olmalı, büyükler kendini korumalıdır” demiştir.
Bakanın İstanbul’daki yoğun bakımda yatan COVID-19 hastaları için verdiği bu sayıların büyük ölçüde vefatlar açısından da geçerli olduğunu kabul etmek durumundayız.
Zaten Koca, son zamanlardaki salgınla ilgili bütün olumlu mesajlarına rağmen 17 Şubat tarihli paylaşımında “Salgının Omikron döneminde, basit de olsa yeni bir hastalıkla mücadele gücü olmayan risk grubu açısından endişeliyiz” diyerek kaygılarını gizlememiştir.
Bakan, ayrıca, COVID-19’un en çok etkilediği 65 yaş üstündekilerin korunmasının “salgın yönetiminin en büyük önceliği” olduğunu da vurgulamıştır.
O zaman Sağlık Bakanı’nın da kaygılı olduğunu gizlemediği bu öncelikli gruplar için ayrı bir strateji geliştirilmesi gerekmez mi?
65 YAŞ ÜSTÜNE ACİL AŞI KAMPANYASI GEREKİYOR
Gazetemiz yazarı Prof. Osman Müftüoğlu’nun geçen cumartesi günü yayımlanan yazısında ortaya attığı öneri bu bakımdan önemli bir çerçeve sunuyor.
Prof. Müftüoğlu, Omikron varyantında gençler ve aşılarını düzenli olarak yaptırıp hatırlatma dozlarını ihmal etmeyenler arasında hastalığa yakalananların çoğunun sadece evlerinde istirahat ederek iyileşebilme şansı yakaladıklarına dikkat çektikten sonra “Gelgelelim aynı şansa sahip olmayan iki grup var” diye ekliyor.
Bunlardan birincisi, 65 yaş üstü, genel durumu bozuk, bağışıklık sistemi baskılı, çoklu organ hastalığı olanlar. İkinci grup, hatırlatma dozunu ihmal edip yaptırmayanlardır.
Prof. Müftüoğlu, “COVID-19’a bağlı ölüm rakamlarındaki yüksekliğin” temel nedeninin bu iki önemli noktanın “Maalesef ıskalanmış olmasından” kaynaklandığını belirtiyor.
Peki bu rakamlar nasıl düşürülebilir? Prof. Müftüoğlu, bunun için sadece 65 yaş üstü nüfusun tamamına mümkün olduğu kadar süratli bir aşılama kampanyasıyla hatırlatma dozlarının yapılmasını ve bu kampanyada ölü virüs aşıları yerine mRNA aşılarının tercih edilmesini öneriyor. Bu durumda kayıpların “ciddi ölçüde azalacağını” söylüyor.
Her halükârda vefat sayılarının yüksekliği karşısında acilen bazı adımlar atılması gerekiyor. Tam bu noktada aşılama kampanyasının temposunun düşündürücü bir şekilde hız kesmiş olması ve ayrıca maske uygulamasının gevşetilebileceği yolundaki tartışmalar bunun tam tersi yönde bir gidişata işaret ediyor.
Bu yöneliş, korkarız COVID-19 kaynaklı vefatlarda karşımızda duran karamsar tablonun daha da sıkıntılı bir hale gelmesine yol açabilir.
Paylaş