Sedat Ergin

Almanya’daki yeni koalisyonla çekişmeli bir ilişkiye doğru

9 Aralık 2021
Türkiye’nin Batı dünyası ile bağlarında Avrupa cephesindeki en önemli kapı her zaman Almanya olmuştur. Bu yönüyle Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinin seyrinin doğrultusunda, Berlin ile diyaloğu ayrı bir ağırlık taşır.

Özellikle Birleşik Krallık’ın 2016 referandumuyla başlayan Brexit süreciyle Avrupa Birliği’nden ayrılması, bu arada son dönemde Fransa ile sürekli inişli çıkışlı bir şekilde seyreden ilişkilerin Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanlığı ile birlikte iyice öngörülemez bir çizgiye savrulması, Türkiye’yi AB cephesinde başlıca muhatap olarak Almanya ile karşı karşıya bırakmıştır.

Aslında yakın tarihte Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefinin serüvenine baktığımızda, Almanya’nın burada ne kadar belirleyici bir rol oynadığını kolaylıkla görebiliriz. 1997 aralık ayında Lüksemburg’da düzenlenen AB zirvesinde 11 ülkeye tam üyelik taahhüdünü içeren tarihi genişleme kararı alınırken, Türkiye’nin bu grubun dışında bırakıldığını hatırlayalım. Türkiye’de derin bir hayal kırıklığına yol açan Lüksemburg kararında dönemin Almanya Şansölyesi Hırıstiyan Demokrat Helmut Kohl’un olumsuz tutumu kilit bir rol oynamıştır.

Gelgelelim bu hadiseden iki yıl sonra AB’nin 1999 aralık ayında toplanan Helsinki zirvesinde Türkiye’nin tam üyelik adaylığı resmen tescil edildiği ve ardından tam üyelik müzakereleri 2005 Ekim ayında başladığında, Almanya’da başbakanlık koltuğunda sosyal demokrat Gerhard Schröder oturmaktaydı. Schroder’ın gelişi, AB’nin tutumundaki farkı yaratan temel faktörlerden biriydi. Tabii, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile Birleşik Krallık Başbakanı Tony Blair’in bu süreçteki destekleyici rollerini de teslim etmek gerekir.

Ardından 2005 Kasım ayı sonunda görevi Schröder’den devralan Hıristiyan Demokrat Angela Merkel, tam üyelik müzakerelerinde muhtelif fasılların açılmasını engellememekle birlikte, zaman içinde frene basarak tüm üyelik sürecinin ivmesinin kaybolmasına neden olan Avrupa cephesindeki en önemli oyuncu olmuştur; 2007’de işbaşı yapan Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy ile birlikte... Kuşkusuz, buna paralel bir şekilde Türkiye cephesinde AK Parti’nin tam üyelik heyecanını kaybetmesi de diğer faktörler arasında kayda geçirilmelidir.

MERKEL VE JEOSTRATEJİK BAĞIMLILIK FAKTÖRÜ

Şansölye Merkel, Türkiye’nin tam üyeliğine sıcak bakmadığını hiçbir zaman saklamamıştır. Bununla birlikte, her zaman Türkiye ile yakın bir diyalogu savunmuştur. Merkel döneminde Almanya’nın Türkiye’ye bakışında, 2016 yılında AB ile imzalanan Göç Mutabakatı ile Ortadoğu’dan Avrupa’ya dönük göçmen dalgasını frenleyecek bir tampon ülke işlevi ön plana çıkmıştır.

Merkel’in vurgulanması gereken bir başka yönü, son dönemde Almanya’nın ağırlığını kullanarak AB’nin Türkiye ile diyaloğunu da önemli ölçüde üstlenmiş olmasıdır. Örneğin, 2020 sonbaharında Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasında patlak veren tehlikeli askeri gerginliğin yatıştırılmasında kendisinin doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yürüttüğü diyalog kayda değer bir rol oynamıştır. Merkel’in bu arada AB içinde Fransa ve Yunanistan gibi ülkelerin Türkiye karşıtı hamlelerini belli ölçülerde dengelediği de bu muhasebeye dahil edilmelidir.

Buna karşılık

Yazının Devamını Oku

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Alevi dosyasında ilerleme bekliyor

8 Aralık 2021
Geçen 13 Kasım’da yayımlanan yazımızda, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 30 Kasım-2 Aralık tarihli toplantısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’deki Alevilerin maruz kaldıkları hak ihlalleriyle ilgili daha önce vermiş olduğu kararlarının uygulama durumunu da görüşeceğine dikkat çekmiştik.

Bakanlar Komitesi’nin geçen hafta Strasbourg’da yaptığı bu toplantıda, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararlarının yanı sıra, mahkemenin Alevi meselesinin muhtelif yönleriyle ilgili verdiği bir dizi kararın ne ölçüde hayata geçirildiği de bir bütün halinde değerlendirildi.

Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin daimi delegeler düzeyinde temsil edildiği Bakanlar Komitesi, bu değerlendirme sonunda, Türkiye’deki Alevilerin durumu hakkında verilen AİHM kararlarının uygulanmasında bir ilerleme sağlanmadığı tespitini yaparak, bu kararların gereğinin yerine getirilmesi çağrısında bulundu.

MASADA UYGULAMA BEKLEYEN DÖRT KARAR VAR

Bakanlar Komitesi kararı, AİHM’nin geçmişte muhtelif tarihlerde Alevilerle ilgili almış olduğu toplam dört kararın uygulamasına odaklanıyor. Ancak her birini değerlendirmeden önce AİHM’nin bu konuda Türkiye’ye bakışına dönük genel bir hatırlatma yapıyor. Bu çerçevede AİHM’nin Türkiye’deki “Devlet makamlarının Alevi topluluğuna, dini ibadetlerine ve ibadet yerlerine dönük tutumunun, devletin nötr ve tarafsız olma sorumluluğu ile dini toplulukların özerk bir şekilde var olma hakkı ile bağdaşmadığını” tespit ettiği vurgulanıyor.

Ele alınan AİHM kararlarından biri, AİHM’nin 2014 yılında aldığı “Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı/Türkiye Davası Kararı”dır ve cemevlerinin elektrik faturalarının devlet tarafından ödenmemesi nedeniyle Türkiye’ye verilen ihlalle ilgilidir.

AİHM’nin bir diğer kararı, 2007 tarihli “Hasan ve Eylem Zengin/Türkiye Davası Kararı”dır. AİHM, bu dosyada Alevi ailelerin çocuklarının zorunlu din derslerine sokulmasında ihlal bulmuştur. Bunun üzerine hükümetinin getirdiği bir düzenlemeyle -dini kimliğin beyan edilmesi koşuluyla- çocukların bu dersten muaf tutulmasının yolu açılmıştır. Ancak AİHM yapılan bir başvuru üzerine, bu kez 2014 yılında aynı başlıkta ikinci bir karar alarak (Mansur Yalçın ve Diğerleri/Türkiye Davası) “öğrenci velilerini dini veya felsefi inançlarını açıklamaya zorlamayacak koşulların geciktirilmeden oluşturulmasını” istemiştir. Mahkemenin Eylem Zengin ve Mansur Yalçın kararları birbirini tamamlayan metinlerdir.

Ve nihayet AİHM Büyük Dairesi, 2016 yılında aldığı “İzzettin Doğan ve Diğerleri/Türkiye Davası Kararı”nda meseleyi çok kapsamlı bir şekilde değerlendirmiştir. Büyük Daire, bu kararında Türkiye’de devletin Alevilere ayrımcılık yaptığını kayda geçirmiş, Alevilere Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden pay ayrılmasından cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasına kadar uzanan bir dizi adımın atılması beklentisini kayda geçirmiştir.

CEMEVLERİNİN ELEKTRİK 

Yazının Devamını Oku

İdil Biret’e 80’inci yaş gününde hayranlık ve şükran duygularımızla

27 Kasım 2021
Geçen pazar Türkiye için özel bir gündü. Dünyaca ünlü piyanistimiz, Türkiye’nin önemli bir değeri İdil Biret’in 80’inci yaş günüydü. Böyle bir yaş dönümü, bu müzik dehasının ortaya koyduğu olağanüstü başarıyı alkışlamak ve yarattığı bütün zenginliklerden dolayı ona ne kadar müteşekkir olduğumuzu ifade etmek için bir vesile olmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür ve sanat alanında yarattığı birikim içinde çok ayrı bir yeri var İdil Biret’in. Yerkürede nereye giderse gitsin Türkiye’nin yüzünü ağartmış, Cumhuriyet’in yolculuğuna müzik evreninde evrensel ölçekte katkılar sağlamış bir dünya sanatçısı o.

Bir dâhi çocuk olarak yeteneği çok küçük yaşta keşfedilen İdil Biret’in, yedi yaşındayken dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün girişimiyle 1948 yılında TBMM’den geçirilen ve “Harika Çocuklar Yasası” diye bilinen özel bir yasayla yurtdışına eğitime gönderilmesi, kuşkusuz bu serüvendeki en önemli dönemeçlerden biridir. (Yasadan yararlanan diğer harika çocuk, keman virtüözümüz Suna Kan’dır.)

Küçük bir çocukken adım attığı Paris Konservatuvarı’nda aldığı eğitimle çıktığı müzik yolculuğu, onu beş ayrı kıtada prestijli konser salonlarında konser piyanisti olarak büyük saygı toplayan bir dünya sanatçısı kimliğine taşıyacaktır.

İdil Biret, parlak konser kariyerinin yarı sıra plak kayıtlarında da üretkenliğiyle iz bırakmıştır. Sanat eleştirmeni Erhan Karaesmen’in geçenlerde Cumhuriyet’te yazdığına göre, çeşitli firmalar adına kayıt yapıp sonradan “İdil Biret Arşivi” başlığı altında yayımladığı CD’lerinin sayısı, bugüne dek hiçbir piyanistte rastlanmayan bir sayıya, 140’a ulaşmış bulunuyor.

‘BİR HARİKA ÇOCUĞUN PORTRESİ’ BELGESELİ

Kendisinin 80’inci yaş günü, beni ilk gösterimi 2015 yılında yapılan “İdil Biret: Bir Harika Çocuğun Portresi” isimli belgeseli izlemeye yöneltti. Bu belgeseli izlemekte bu kadar gecikmiş olduğum için kendime içerlediğimi de ifade etmeliyim. Herkese de izlemesini öneriyorum.

Yapımcılığını

Yazının Devamını Oku

Rusya Suriye’de YPG/PYD üzerinden özerkliğe kapıyı aralıyor

26 Kasım 2021
Geçen salı günü Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Suriye’den ilginç bir konuğu vardı: Fırat’ın doğusunda PKK’nın uzantısı PYD/YPG hareketinin kontrolündeki fiili “Özerk Yönetim” olarak adlandırılan yapının en tepedeki yöneticilerinden biri olan İlham Ahmed...

Kullandığı resmi unvanıyla, Suriye Demokratik Konseyi’nin İcra Kurulu Eş Başkanı... Bir başka anlatımla, YPG’nin başını çektiği askeri örgütlenme olan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) siyasi kanattaki yapılanmasının başındaki kişi.

Üstelik bu temas İlham Ahmed’in Rusya’nın tecrübeli Dışişleri Bakanı ile ilk buluşması da değildi.

ANKARA, GEÇEN YILKİ GÖRÜŞMEYE TEPKİ GÖSTERMİŞTİ

Lavrov, Ahmed’i geçen yıl ağustos ayının sonunda da kabul etmiş, bu görüşme o tarihte Ankara’da büyük rahatsızlığa yol açmıştı.

Dışişleri Bakanlığı, 31 Ağustos 2020 tarihinde bir açıklama yaparak, “sözde” Suriye Demokratik Konseyi’nin “Terör örgütü PKK/YPG güdümünde olduğunu” hatırlatmıştı. Dışişleri, heyetin Rus resmi makamları tarafından üst düzeyde kabulünün “kaygıyla karşılandığını” duyurmuştu.

Açıklamada, PKK’nın bir terör örgütü olması nedeniyle, bu temasın Rusya’nın terörle mücadele taahhüdüne “uygun bir hareket olmadığı” belirtilerek, Rusya’nın “terör örgütü PKK-YPG iltisaklı oluşumların gündemine hizmet edecek adımlardan kaçınması” beklentisi vurgulanmıştı. Yani, Rus tarafına dolaylı bir ifadeyle “teröre hizmet ediyorsunuz” mesajı verilmişti.

Ankara’nın diplomatik kanallardan da ilettiği bu beklentiye karşılık, Lavrov bir yıl sonra geçen salı günü Ankara’nın “PKK güdümünde” gördüğü İlham Ahmed’i kabul etmekte bir beis görmemiştir.

Dün bu yazıyı gazeteye gönderirken kontrol ettiğimde, Dışişleri Bakanlığı’nın web sitesinde bu görüşmeyle ilgili konmuş bir açıklama yoktu.

Yazının Devamını Oku

Adalet Bakanlığı soruşturmalar için hedef süre açıklıyor, ancak...

24 Kasım 2021
Dünkü yazım Şanlıurfa Suruç’ta 14 Haziran 2018 tarihinde meydana gelen hadiseler dizisi içinde, özellikle Suruç Devlet Hastanesi’ndeki saldırı eylemleri ve Esvet Şenyaşar isimli vatandaşımızın burada uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybetmesiyle ilgili soruşturmanın aradan üç buçuk yıl geçtiği halde hâlâ sonuçlanmamış olmasını konu alıyordu.

Üzerinde gizlilik kararı bulunan bu dosyanın bu kadar uzun bir zaman geçtiği halde henüz bir iddianameye dönüşmemiş olmasının hukuk ölçüleri içinde izah edilebilecek, makul gösterilebilecek bir yönü yok doğrusu.

GİZLİLİK KARARI SONUCU OLAYLAR AYDINLANMADI

Son tahlilde, öncesinde çarşıda patlak veren olaylarda yaralanıp tıbbi müdahale amacıyla hastaneye getirilen iki oğlunun akıbetini öğrenmek üzere Suruç Devlet Hastanesi’ne gelen bir baba (Esvet Şenyaşar) burada saldırıya uğramış, ağır yaralı olarak nakledildiği Gaziantep Devlet Hastanesi’nde ertesi gün vefat etmiştir.

Olaylar sırasında hastaneye yaralı olarak getirilmiş olan iki kardeş Celal ve Adil Şenyaşar’ın bu mekânda saldırıya uğramaları meselenin bir diğer boyutudur. Onların ambulansla Gaziantep’e nakledilmesi ihtiyacının duyulması, hastanede ciddi bir güvenlik sorununun yaşandığına işaret ediyor. Her iki kardeş aynı gün hayatlarını kaybetmiştir.

Hadiseyi düşündürücü kılan bir başka yönü, Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin ve dönemin İl Emniyet Müdürü Veysel Tipioğlu’nun da bu sırada hastanede bulunmaları ve olayları bastırmak için büyük bir çaba sarf etmiş olmalarıdır. Dönemin Tarım Bakanı ve şimdiki AK Parti Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba da olayları yatıştırmak amacıyla bir süre hastanede bulunmuştur.

Ve meselenin hassas bir başka yönü daha var. Olayların ilk aşamasında çarşıdaki çatışmada kardeşini kaybeden AK Parti Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız da bu hadisede taraf durumdadır. Suruç Devlet Hastanesi’ne gelip Şenyaşarları hedef alanların Yıldız ailesinin yakınları olduğu anlaşılıyor.

O gün hastanede tam olarak ne yaşanmıştır? Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın üstlendiği bu soruşturmaya getirilen gizlilik kararı nedeniyle hastanede ortaya çıkan kaos ortamı en azından yargı düzeyinde henüz açıklık kazanmamıştır.

ADALET BAKANLIĞI 

Yazının Devamını Oku

Üç buçuk yıldır yazılması beklenen bir iddianame

23 Kasım 2021
AK Parti Şanlıurfa Milletvekili, eski Tarım Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, “Allah şahittir, yüreğim parçalanıyor. Falan anne, filan anne farklı olamaz. Anne annedir arkadaşım. İki tarafın da annesi var, eşi var, çocuğu var. Allah bu anneye de, öbür anneye de sabır versin” diye söze giriyor.

Fakıbaba, bu sözleri geçen 13 Kasım’da Şanlıurfa’nın yerel TV kanalı “Edessa TV”de “Panaroma” programını sunan Ömer ’dan gelen, Şanlıurfa Adliyesi önünde adalet talebiyle yapılan oturma eylemiyle ilgili soruyu yanıtlarken sarf ediyor.

Fakıbaba, “Kaderde ne varsa olmuş. Yani ateş ateşle söndürülmez. Ateşe su serpmek lazım. Mutlaka Urfa’nın, Suruç’un büyükleri vardır. Yani buna iyilikle bakmak lazım” diyor.

On yıl Şanlıurfa’da belediye başkanlığı da yapmış olan, bu çerçevede kentte önemli bir ağırlık taşıyan Fakıbaba ekliyor: “Samimi olarak söylüyorum, (seçimde) sıfır çıkarsaydık da, böyle bir şey olmasaydı...”

14 HAZİRAN 2018’DEKİ OLAYLAR: ÖNCE ÇARŞIDA ÇATIŞMA

Son günlerde kamuoyunun gündeminde yeniden tartışılmaya başlanan bu dosya, beni bundan üç buçuk yıl kadar önce aynı konuda kaleme aldığım bir yazıya geri götürdü dün.

23 Haziran 2018 tarihinde yayımlanan, “Suruç’ta Çarşıda ve Hastanede Ne Oldu?” başlığını attığım bu yazı, 14 Haziran 2018 günü Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde meydana gelen hadiseleri konu alıyor. 24 Haziran 2018 seçimlerinden kısa bir süre önce yaşanmış bu olaylar.

Olaylar seçimde yeniden aday olan Ak Parti Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldızın “Bir Milyoncular Çarşı” olarak bilinen sokakta seçim çalışması yapmak üzere giyim eşyaları satılan bir mağazaya girmesinden sonra patlak veriyor. Dükkânın sahibi HADEP destekçisi olarak bilinen Celal Şenyaşar ve ailesidir.

Burada

Yazının Devamını Oku

Covid-19 salgınıyla mücadelede neredeyiz? (5) - Yeni bir dalga yaklaşıyor, yeni bir stratejiye ihtiyaç var, acilen

20 Kasım 2021
Geride bırakmakta olduğumuz hafta boyunca somut veriler üzerinden ve sıkça grafiklerin yardımıyla koronavirüs salgınının Türkiye’deki seyrinin girdiği tehlikeli yönelişe dikkat çekmeye çalıştım. Bugün bu serinin sonuncusu olarak bazı tespitler yapmak istiyorum.

Öncelikle, bu diziye başladığım pazartesi gününden bu yana özellikle Batı Avrupa ülkelerindeki COVID-19 vaka artışları hafta başına kıyasla daha da ciddi bir tırmanma eğilimine girdi.

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Levent Akın’ın Avrupa’daki vaka artışlarının genellikle iki üç hafta sonra Türkiye’de tekrarlandığı yolundaki uyarısını dikkate alırsak, bir dalganın ülkemize doğru yaklaşmakta olduğunu öngörebiliriz. Türkiye’de vakalar ve vefatlar zaten geçen ağustos ayından bu yana sabit bir şekilde yüksek bir eşikte seyretmektedir. Bu dalga mevcut olumsuz gidişata eklendiğinde sonucu kestirmek çok zor değildir.

Avrupa cephesinde öncelikle Almanya, İtalya, Fransa, İspanya, Avusturya, Belçika ve Hollanda gibi ülkelerde vakaları gösteren eğri hızla yukarı doğru çıkıyor. Her bir tarafta alarm çanları çalıyor, her ülkede birbiri ardına farklı nitelikte kısıtlayıcı önlemler uygulamaya konuyor.

ALMANYA’DAKİ DURUM HERKESİN GÖZÜNÜ AÇMALI

Örneğin Avusturya hükümeti, önümüzdeki pazartesi gününden başlamak üzere ülke çapında en çok 20 gün sürmek üzere toplu kapanma kararı açıkladı. Bu arada, 1 Şubat 2022’den itibaren yasal olarak aşı olma zorunluluğu getirilecek.

Belçika, zorunlu olarak hem kamuda hem de özel sektörde haftada dört gün evde, bir gün işyerinde çalışma uygulamasına geçiyor önümüzdeki hafta.

Almanya’da Şansölye Angela Merkel’in dün 16 eyaletin yöneticileriyle yaptığı toplantıda bir dizi kısıtlama önlemi alınması kararlaştırıldı. Buna göre, salgının tehlikeli sayılara çıktığı yerleşimlerde aşı olmamış kişilere bir dizi ciddi kısıtlama getirilecek. Bu kişilerin kamusal yerlere, toplu taşıma araçlarına girişleri önlenecek. Keza Alman parlamentosunda da eyaletlere geniş kısıtlama yetkileri tanıyan bir yasa tasarısı kabul edildi.

Özetle, aşı olmayanlar için hayat yavaş yavaş zorlaşmaya başladı Avrupa’da.

Yazının Devamını Oku

Covid-19 salgınında neredeyiz? (4) - Vefat sayıları üçüncü dalgadan da ağır seyrediyor

19 Kasım 2021
Covid-19 salgınında içinde bulunduğumuz dördüncü dalganın gerçekte ne kadar tehlikeli bir yörüngede seyrettiğine dikkat çekebilmek amacıyla bugün Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı resmi rakamlar üzerinden geçen 20 ay zarfındaki vefatların toplamlarını gösteren bir grafik paylaşmak istiyorum.

Bu tablonun önemi, sürmekte olan dördüncü dalganın insan kayıpları açısından geçen ilkbaharda yaşadığımız üçüncü dalgayı geride bıraktığını ortaya koymasıdır.

Ancak bu tablonun değerlendirmesine geçmeden önce bir noktaya değinmem gerekiyor. Sağlık Bakanlığı’nın vefatlarla ilgili verilerini kullandığımda, her seferinde görüşlerini önemsediğim tıp çevrelerinden bu rakamların sorunlu olduğu yolunda itirazlarla karşılaşıyorum. Önce bu konuya açıklık getireyim...

RAKAMLARA ÇEKİNCEYLE YAKLAŞIYORUM, ÇÜNKÜ...

Aslında bu verilere belli bir ihtiyat payı ile yaklaştığımı bundan önce bazı yazılarımda kayda geçirmiştim. Özellikle bazı tabip odalarımızın zaman zaman sahadan kendilerine gelen bilgilerle açıklanan resmi rakamlar arasındaki çelişkilere dikkat çekmeleri, tabii ki denkleme katılması gereken ciddi bir durumdur.

Ayrıca, Sağlık Bakanlığı’nın geçen yıl bir noktada kamuoyuna eksik vaka açıkladığını kabul edip eksikleri daha sonra resmi istatistiklerdeki toplama dahil etmiş olması da bakanlığın verilerine şüphe ile bakılmasına yol açan bir davranıştır.

Bu konuyu tahlil ederken hesaba kattığım kayda değer  bir durum daha var. Türkiye’nin vaka toplamında bugün dünyada altıncı sırada durmasına karşılık, vefat toplamında 19’uncu çıkması bana biraz düşündürücü geliyor.

Şu örneklerle izah etmeye çalışayım. Koronavirüs salgınında başvurulan en önemli veri tabanlarından biri olarak kabul edilen Worldometers’a dün öğle saatlerinde baktığımızda, “

Yazının Devamını Oku