Sedat Ergin

Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşü tartışması- Vetonun kalktığından Dışişleri Bakanı Türkmen’in de haberi olmadı

31 Mayıs 2022
Bundan önce 21 Mayıs’ta yayımlanan “Her Şey NATO Delegasyonundaki Şifreli Telefonun Çalmasıyla Değişti” başlıklı yazımız, Yunanistan’ın 20 Ekim 1980 tarihinde ittifakın askeri kanadına dönüşünü dönemin NATO delegasyonunda görev yapan diplomatlardan Büyükelçi Ümit Pamir’in tanıklığı üzerinden anlatıyordu.

Buna göre, Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren, 17 Ekim 1980 tarihinde Ankara’da yaptıkları görüşmede NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Bernard Rogers’a Türkiye’nin onayını bildirmişti. Ardından MGK Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık, Türkiye’nin Brüksel’deki NATO Daimi Temsilcisi Büyükelçi Osman Olcay’ı şifreli telefondan arayarak, ertesi günü Rogers’ın delegasyona geleceğini belirtmiş, kendisinin anlatacağı çerçevede hareket edilmesini istemişti.

Rogers, ertesi gün delegasyona gelerek Büyükelçi Olcay’ı, Evren’le vardığı mutabakat hakkında bilgilendirmiş ve pazartesi günü (20 Ekim) Konsey toplandığında Yunanistan’ın dönüşünün konsensüsle kararlaştırılacağını bildirmişti.

Bu hadisenin düşündürücü bir tarafı, Türk diplomatların Ankara’da alınan bir kararı NATO’nun ABD’li Komutanı Rogers’tan öğrenmiş olmalarıydı.

DIŞİŞLERİ BAKANININ DA HABERİ YOK

Bugünkü yazımızda, aynı olayı dönemin Dışişleri Bakanı İlter Türkmen’in konumu açısından ele alacağız. Bu kritik hadiseye o dönemde Türkmen’in sağ kolu durumundaki Özel Danışmanı Büyükelçi Daryal Batıbay’ın kaleme aldığı yazısında paylaştığı bilgiler üzerinden bakacağız.

Batıbay’ın tanıklığı, MGK yönetiminin Yunanistan’ın ittifakın askeri entegrasyona dönüşü üzerindeki vetosunu çekerken, Dışişleri Bakanı İlter Türkmen’i de bilgilendirme gereği duymadığını gösteriyor.

ABD YUNANİSTAN İÇİN BASTIRIYOR

Büyükelçi

Yazının Devamını Oku

Melek Mosso tartışmasından yola çıkarsak...

28 Mayıs 2022
Şarkıcı Melek Mosso, son dönemde Türkiye’de yıldızı hızla parlayan büyük bir yetenek.

Pop’tan halk müziğine ve caz’a kadar aklınıza gelebilecek her müzik türünü hakkını vererek icra edebilen bir şarkıcı.

Önemli bir hasleti, seçtiği şarkıları muazzam bir yorum gücüyle yeniden tanımlayabilmesi. Sahnede sınırsız bir enerjisi, dinamizmi var. Önümüzdeki yıllarda ondan daha da çok söz edeceğiz.

Melek Mosso, son olarak vereceği bir konserin, aslında davetin sahibi olan AK Partili Isparta Belediyesi tarafından iptal edilmesi ile gündeme geldi.

Bu konser, Isparta’daki bazı muhafazakâr kuruluşların, partilerin şarkıcının tarzını, söylemini mesele ederek yaptıkları girişimlerin sonucu iptal edildi.

Bu iptal haberini duyunca, Isparta’nın imajını kaplayan bir tezatın belirdiğini düşündüm.

Isparta, Türkiye’nin en önemli gül üreticisi olan ve adı artık bu çiçekle özdeşleşmiş bir ilimiz. Ancak bu hadiseden sonra Isparta’nın ismi geçtiğinde, ilk çağrışımlardan biri olan gülün yanı sıra tutuculuğun etkisiyle konser iptal edilen bir şehir imajıyla da hatırlanacağını düşünüyorum.

Ne derseniz deyin, bu gölge Isparta’nın algısı üzerine şimdiden yerleşmiştir. Son tahlilde iptal kararı “Isparta Gül Festivali” kapsamında düzenlenen bir konseri hedef alıyor.

MİLLİ VE MANEVİ 

Yazının Devamını Oku

27 Mayıs Darbesi’nin 62’nci Yıldönümü... Darbe sabahı Harp Okulu’nun kapısında siyasetçilerin dövülmesine tanıklık etmek

27 Mayıs 2022
Sonradan Cumhuriyet Savcılığı görevini üstlenip Yargıtay Başkanlığı’na kadar yükselecek olan Sami Selçuk, 27 Mayıs 1960 darbesinde Ankara’daki Yedek Subay Okulu’nda öğrenciydi.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden bir yıl önce mezun olmuştu. Darbeden bir gün önce kendilerine eğitimleri tamamlandığı için artık asteğmen olarak kıta görevine gidecekleri söylenmişti.

Sabaha karşı koğuşun kapısında genç bir subay belirdi ve “Beşinci Bölük ayağa kalk, ihtilal oldu. Aşağıya inin, tüfeklerinizi geriye verecekler. On tane de kurşun. Buradan doğru Harp Okulu’na gideceksiniz” diye seslendi.

Sami Selçuk, sonrasını “Tüfeklerimizi ve kurşunlarımızı yeniden aldık, başımızda komut veren biri olmaksızın dağınık ve başıboş olarak Harp Okulu’na doğru yürüdük. Harp Okulu’na geldiğimizde bir binbaşı bana, Gel bakalım, şu kapının önünde nöbet tut’ dedi” diye anlatıyor.

HARP OKULU’NA GETİRİLEN DP’LİLERİN GEÇMESİ GEREKEN KÂBUS TÜNELİ

Yedek Subay Sami Selçuk, verilen emir üzerine Kara Harp Okulu’nun kapısında nöbet tutmaya başladı. Harp Okulu, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki cuntanın yönetime el koymasından sonra darbenin ana merkezi olarak kullanılıyordu.

Subaylar ve Harp Okulu öğrencileri, kendilerine verilen listeler üzerinden Demokrat Partili bakanları, milletvekillerini ve DP’ye yakın görülen kamu görevlilerini Ankara’daki evlerinden tek tek toplayarak askeri araçlarla Harp Okulu’na getiriyorlardı. Burada bir süre alıkonan tutuklular daha sonra gruplar halinde Yassıada’ya gönderilecekti.

Kara Harp Okulu binasının önünde kalabalık bir subay ve askeri öğrenci topluluğu birikmişti. Getirilenler, arabadan indirildiklerinde kendilerini birden bu topluluğun ortasında buluyordu. Sonradan birçok DP’li siyasetçinin ve askerin anlatımlarında ortaya çıktığı üzere, karşılamayı yapan askerler gelenlere tekme tokat girişiyordu.

Gelenler için en zor sınav, arabadan çıktıktan sonra bu topluluğu bir şekilde aşıp, Harp Okulu binasının kapısından içeri girebilmekti.

Yazının Devamını Oku

Miçotakis’in ABD Kongresi’nde 37 kez alkışlandığı konuşmasını izlediğimde...

26 Mayıs 2022
Atina Temsilcimiz Yorgo Kırbaki hesaplamış. Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, geçen hafta salı günü ABD Kongresi’nde Senato ve Temsilciler Meclisi’nin ortak oturumuna hitabı sırasında tam 37 kez alkışlanmış. Buna salona girişi, kürsüye çıkışı ve konuşmanın finali de dahil.

Geçen hafta başka konulara odaklandığımdan Miçotakis’in Washington ziyaretine ve Kongre’deki konuşmasına eğilmeye zaman bulamamıştım. Dün YouTube’daki videosundan konuşmayı baştan sona izledim. Yaklaşık 45 dakikayı bulan konuşması sırasında araya giren kuvvetli alkışlar nedeniyle Miçotakis’in sıkça sözlerini kesmesi gerekiyor.

Zaten kendisi konuşurken kürsünün arkasında oturuma ortaklaşa başkanlık eden, Senato Başkanı unvanıyla ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris ve Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin yüz ifadelerinden de Yunanistan’ın Harvard mezunu başbakanına duyulan hayranlığı izleyebilmek mümkün.

Genel bir coşku atmosferi hâkim oturuma. Çarpıcı bir durum, Kongre üyelerinin zaman zaman ayağa kalkarak kendisini alkışlamaları. Alkışlar o noktaya varıyor ki, Miçotakis bir yerde espriyle karışık “Yunan parlamentosunda bile bu kadar alkış almıyorum” diye ifade ediyor memnuniyetini. Salondan birden kahkahalar yükseliyor.

ABD VE İLE YUNANİSTAN ARASINDAKİ ORTAK DEĞERLER TEMASI

Peki hangi mesajları veriyor Miçotakis Kongre konuşmasında? Kullandığı kavramlar, sıkça atıf yaptığı tarihi semboller üzerinden analiz edilirse, ABD ile Yunanistan arasında kurduğu paralellikler ana tema olarak karşımıza çıkıyor.

Hitabına başkent Washington D.C.’de önemli bazı binalar ve anıtlarda eski Yunan mimarisinin etkisinden söz ederek başlaması da bu düşünceyi yansıtıyor.

Önce Yunanistan’ın demokrasinin beşiği olmasından yola çıkarak ABD demokrasisinin Yunan uygarlığının değerleri üzerinde yükseldiğini anlatıyor. Ardından, Yunanistan’ın da iki yüz yıl önce (Osmanlı’dan) bağımsızlığını kazanırken, bu mücadeleyi verenlerin ABD’nin kuruluşundan esinlendiklerini anlatıyor.

Özetle, ABD ve Yunanistan’ın tarihlerinin, kültürlerinin, değerlerinin iç içeliği, karşılıklı etkileşimi her seferinde kuvvetli bir vurguyla tekrarlanıyor bu konuşmada.

Yazının Devamını Oku

Ukrayna savaşı, NATO genişlemesi derken denkleme bu kez Suriye harekâtı da girdi

25 Mayıs 2022
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki akşamki kabine toplantısından sonra Suriye sınırı boyunca “Güvenli bölge oluşturmak için başlatılan çalışmaların eksik kalan kısımlarıyla ilgili yeni adımların yakında atılmasına başlanacağını” söylemesi, yeni bir askeri harekât konusunu Türkiye’nin gündemine sokmuştur.

Türkiye’nin bu yönde bir harekata girişmesi, hem Suriye denkleminde hem de Türkiye’nin Batı dünyası ve Rusya ile ilişkilerinde yeni bir durum yaratacaktır.

Dünyanın sakin bir döneminden geçiyor olsaydık böyle bir harekâtın yaratacağı sonuçlar muhtemelen kısmen sınırlı bir çerçeve içinde kontrol altında tutulabilirdi. Ancak tasarlanan harekât, Rusya’nın işgaliyle başlayan Ukrayna’daki savaşın sürdüğü, bu işgal nedeniyle NATO’nun Finlandiya ve İsveç’i bünyesine katmayı tasarladığı ama bu planların Türkiye tarafından belli taleplerinin karşılanması için bloke edildiği, bunun sonucu Türkiye’nin Batı dünyasıyla ilişkilerinin kritik bir seyre girdiği çalkantılı bir döneme rastlıyor.

Türkiye’nin muhtemel bir Suriye operasyonunun işleri daha da karmaşık hale getirecek bir mesele olarak bu zor denklemin içine şimdiden yerleştiği söylenebilir.

İLAVE GÜVENLİ BÖLGELER GELİYOR

Önce bu açıklamanın sahaya nasıl yansıyacağını anlamaya çalışalım.

Aslında Erdoğan, son günlerde yeni bir askeri harekâtın işaretlerini hissettiriyordu. Cumhurbaşkanı, bir süredir Türkiye’deki bir milyon sığınmacının ülkelerine dönüp yerleşmeleri için Suriye’de 200 bin yeni konut yapılacağı temasını tekrarlamaktaydı.

Ardından geçen hafta 18 Mayıs tarihinde yaptığı grup konuşmasında Erdoğan,İnşallah önümüzdeki aylarda güvenli hale getireceğimiz ilave bölgelerle bu kalıcı konutların sayısını artıracağız” gibi bir ifade kullanmıştı.

Böylelikle, sığınmacıların Suriye’ye dönüşü hedefi ile Suriye’de yeni güvenli bölgelere dönük harekât hazırlığı bir anlamda birbirine eklemlenmiştir Cumhurbaşkanı tarafından.

Yazının Devamını Oku

Geriye dönük bir tartışma: Türkiye, 2009'da Fransa’nın NATO'nun askeri kanadına dönüşünü engelleyemez miydi?

24 Mayıs 2022
Türkiye’nin geçen hafta Finlandiya ve İsveç’in üyelik başvurularının işleme konulmasını engellemesi, Ukrayna savaşının sürdüğü bir sırada NATO’nun tarihinin en önemli genişleme hamlelerinden birinde süratle hareket etme planını bu aşamada durdurmuş bulunuyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ilk günden itibaren Finlandiya ve İsveç ile ilgili hamlesini gerekçelendirirken, Türkiye’nin 1980 yılında Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü üzerindeki vetosunu kaldırma kararını hatırlatarak, “İkinci bir yanlışı tekrarlamayacaklarını” belirtiyor.

Geçen cumartesi günkü yazımızda ele aldığımız Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü dosyası, bu ülkenin Türkiye’nin 1974 yılında Kıbrıs’a müdahalesine tepki olarak NATO’nun askeri organizasyonundan çıkmasından sonra yaşanan gelişmeleri konu alıyor.

Yunanistan daha sonra 1970’li yılların ikinci yarısında ittifakın askeri kanadına dönmek istediğinde, bu kez Türkiye’nin NATO’da kararların konsensüs ile alınmasından yararlanarak, bu dosyaya koyduğu veto ile karşılaşmıştı. Türkiye, vetonun kaldırılmasını NATO savunma planlarında Ege konusunda Türkiye’nin görüşleri yönünde yapılacak iyileştirmelere bağlamıştı.

Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel hükümetleri, bu konuda ABD cephesinden gelen ısrarlı telkinlere direnmişlerdi. Vetonun kaldırılması, ancak 12 Eylül 1980 darbesinden bir ay kadar sonra askeri rejimin NATO Komutanı Bernard Rogers’ın getirdiği planı herhangi bir karşılık almadan kabul etmesiyle mümkün olmuştu.

FRANSA NATO ASKERİ KANADINDAN NEDEN ÇIKTI?

NATO tarihinde Yunanistan gibi bir üyenin ittifakın askeri kanadından ayrılıp daha sonra yeniden dönmesiyle ilgili bir örnek daha var: Fransa...

Türkiye’nin bu dosyada nasıl hareket ettiği sorusuna geçmeden önce Fransa’nın askeri kanattan çıkışının öyküsünü kısaca hatırlayalım.

Bu konudaki karar dönemin Cumhurbaşkanı

Yazının Devamını Oku

Yunanistan NATO'nun askeri kanadına nasıl döndü? Her şey NATO delegasyonundaki şifreli telefonun çalmasıyla değişti

21 Mayıs 2022
Bugün biraz gerilere gidiyoruz, Türkiye’de 12 Eylül darbesinden bir ay kadar sonrasına... Tarih 17 Ekim 1980. Bir cuma günü.

Brüksel’de NATO merkezindeki Türkiye’nin Daimi Temsilciliği ile Ankara arasındaki şifreli telefon hattı Ankara Genelkurmay’dan aranır. Türkiye’nin NATO nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Osman Olcay telefona istenmektedir.

Ankara’dan arayan kişi Milli Güvenlik Kurulu’nun Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık’tır.

SALTIK: ROGERS SİZE HAREKÂT TARZINI ANLATACAK

Orgeneral Saltık ile konuşmasından hemen sonra Büyükelçi Olcay, Daimi Temsilci Yardımcısı Galip Balkar ve delegasyondaki diğer yakın çalışma arkadaşlarını yanına çağırır. Bu dar ekipte yer alan diplomatlar arasındaki isimlerden biri de o sırada delegasyonda siyasi işlerden sorumlu müsteşar olarak görev yapan ve yıllar sonra NATO Daimi Temsilciliği görevini de üstlenecek olan Ümit Pamir’dir.

Ümit Pamir’in aktarımına göre, “Çok enteresan bir şey oldu. Orgeneral Saltık yarın NATO Başkomutanı General Rogers’ın beni ziyaret edeceğini söyledi” diye söze girer Büyükelçi Olcay. Ardından Saltık’ın bilgilendirmesini şöyle özetler:

“General Rogers’ın Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşü konusunda size bazı açıklamaları olacak. Arkasından hafta başında NATO Savunma Planlama Komitesi toplantısı yapılacak. Sizin General Rogers’ın anlatacağı çerçeve içinde hareket etmenizi istiyoruz.”

Hepsi bu kadardı.

Brüksel’deki Türk diplomatlar, ABD’li General

Yazının Devamını Oku

Batı ile pazarlıkta yöntem ve üslup meselesi

20 Mayıs 2022
Rusya’nın geçen şubat ayı sonunda başlayan Ukrayna’yı işgali Avrupa kıtasında İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki en büyük jeopolitik depremi tetiklemiştir. ABD’nin başını çektiği NATO ile Avrupa Birliği’nin ana sütunlarını oluşturduğu Batı dünyası, beklenmeyen ölçülerde bir dayanışma ve işbirliği sergileyerek Rusya’nın saldırganlığına oldukça kuvvetli bir karşılık vermektedir.

Savaş üç ayını doldururken yapılan muhasebede en önemli sonuçlardan biri, ortak bir amaç birliği üzerinde buluşup hareket edebilen bir Batı dünyasının pekâlâ var olduğunun etkileyici bir şekilde ortaya çıkmasıdır.

Yaşanan o kadar büyük bir depremdir ki, Rusya’nın işgalinin yarattığı güvenlik arayışları, Finlandiya ve İsveç gibi askeri ittifaklar anlamında tarihsel olarak tarafsız çizgide kalmış iki kuzey Avrupa ülkesinin üyelik için NATO’nun kapısını çalmalarıyla sonuçlanmıştır. Bu kapının açılması halinde Avrupa’nın güvenlik sınırlarını gösteren haritası kapsamlı bir şekilde değişecektir.

NATO’NUN HAZİRAN SONUNDAKİ MADRİD ZİRVESİ TARİHİ ÖNEMDE, ANCAK

Batı dünyasının bu ölçüde güçlü bir dayanışmanın içine girmesi, herhalde Rusya lideri Vladimir Putin’in en son görmek isteyeceği bir durumdu. Ama yaptığı değerlendirme hatası, kendi çıkarları açısından en ters tabloyu Putin’in karşısına çıkarmış bulunuyor.

NATO’daki hedef, İsveç ve Finlandiya’nın önceki gün Brüksel’de resmen iletilen üyelik başvurularının hızlandırılmış bir takvim üzerinden hemen işleme konmasıdır. Böylelikle, sürecin yeni üyelerle ilgili ilke kararı alınabilmesi için önümüzdeki haziran ayı sonunda Madrid’de düzenlenecek NATO Zirvesi’ne yetiştirilmesi amaçlanıyor. Bu yapılabilirse, Madrid Zirvesi NATO’nun Avrupa kıtasındaki genişlemesinde tarihi bir adıma sahne olacaktır.

Zirve, aynı zamanda NATO’nun önümüzdeki döneme ilişkin “Yeni Stratejik Konsept Belgesi”nin kabul edilecek olması bakımından da ayrı bir önem taşıyor.

Gelgelelim, geçen cuma günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı bir açıklamada İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınması konusunda “Olumlu bir düşüncede olmadıklarını” duyurmasıyla birlikte, Batı dünyası açısından bu ölçüde hayati öneme haiz olan akış altüst olmuştur.

NATO’da kararlar oybirliği ile alındığından, Türkiye, önceki gün NATO Konseyi’nde yaptığı engelleme ile bu iki ülkenin üyeliğe hazırlık sürecinin başlatılmasıyla ilgili resmi çalışmayı frenlemiş bulunuyor.

Yazının Devamını Oku