Sedat Ergin

AB ile ilişkilerde beklenen canlanma adımı gelmedi

20 Aralık 2023
GERİDE bırakmakta olduğumuz 2023 yılında Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin en önemli konusu AB’nin İspanyol Dışişleri ve Güvenlik Temsilcisi Josep Borrell ile Avrupa Komisyonu’nun Macar Genişleme Komiseri Oliver Varhelyi’nin bu ilişkilerin geleceği üzerinde hazırlayacakları rapordu.

Geçen mayıs ayındaki seçimlerin hemen ardından haziran ayı sonunda düzenlenen AB Zirvesi’nde alınan bir kararla, Borrell ve Varhelyi’ye, Türkiye ile ilişkilerin durumu hakkında “stratejik ve ileriye dönük bir yaklaşımla” bir rapor hazırlama görevi verilmişti.

Her yıl rutin bir şekilde hazırlanan kapsamlı “Ülke Raporu”ndan farklı olan bu çalışma ilişkilerin geleceğine dönük bir yol haritası işlevi görecekti. Türkiye ile AB arasında son yıllarda kilitlenmiş bir şekilde seyreden ilişkilere, belki en azından bir yön duygusu verilmesine vesile oluşturabilirdi bu rapor.

Bu görevlendirme yapılınca, yılın belli bir bölümü raporun beklenmesinden kaynaklanan bir hareketsizlikle geçti.

VE RAPOR AÇIKLANIYOR

Derken beklenen rapor geçen 29 Kasım’da açıklandı Borrell ve Varhelyi tarafından.

Tam 17 sayfa tutan metin, “AB ile Türkiye arasında her alanda güvene ve uzlaşı kültürüne dayalı bir ilişki geliştirmekte iki tarafın da çıkarı olduğunu” belirtiyor, “farklılıkları gidermek için köprü kurma çabalarının devam etmesi gerektiğini” vurguluyor.

Bu çerçevede bir dizi öneriye yer veriliyor. Bunlardan biri, iş insanları, öğrenciler ve AB’de aile fertleri bulunan Türk vatandaşlarına vize kolaylığı sağlanması yollarının araştırılması. Bir diğeri, Türkiye ile AB arasında Ortaklık Konseyi toplantılarının, keza yüksek seviyeli diyalog toplantılarının yeniden başlaması.

Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik taslak müzakere çerçevesi üzerinde görüşmelere devam edilmesi, Avrupa Yatırım Bankası’nın Türkiye’de tüm sektörlerde faaliyetlere yeniden başlaması, mülteci yardımının sürmesi öneriler arasında ilk planda göze çarpanlar.

Yazının Devamını Oku

Dış politika dengelerimiz: Biden’la zor diyaloglar ve Putin’den Erdoğan için Tanrı’dan sağlık dilekleri

16 Aralık 2023
HÜRRİYET’in dünkü nüshasının sayfalarını çevirirken birbiri ardına karşıma çıkan ve birbirleriyle de bir şekilde ilgili olduğunu düşündüğüm üç haber dikkatimi çekti.

Bunlardan ilki, birinci sayfada ABD Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında önceki akşam gerçekleşen telefon konuşmasını konu alıyordu. Konuşmada Gazze’deki savaş, Türkiye’nin F-16 talebi ve İsveç’in NATO üyeliği başlıkları ele alınmıştı.

Birinci sayfanın altında Rusya lideri Vladimir Putin’in Ankara’daki dostuna övgülerini içeren “Tanrı Erdoğan’a sağlık versin” başlığı göze çarpıyordu.

Gazetenin iç sayfalarında ise Milli Savunma Bakanlığı kaynaklarının ABD askerlerinin Suriye’nin kuzeyinde PKK/YPG/SDG ile düzenlediği ortak eğitim çalışmasına gösterdiği “Tatbikat Tepkisi”ni anlatan bir habere yer verilmişti.

Bu haber sıralaması, herhalde 2023 sonu itibarıyla Türkiye’nin ABD ve Rusya ile olan ilişkilerinin ne durumda seyrettiğini karşılaştırmalı olarak en kısa ve çarpıcı bir şekilde anlatmak açısından yeterli olmalıdır.

GAZZE SAVAŞINDA İLK KEZ KONUŞTULAR

Birincisiyle başlayalım. Erdoğan ile Biden arasında nihayet bir telefon konuşmasının gerçekleşmiş olması bile içeriğinden bağımsız olarak kendi başına önemli. Gazze’de 7 Ekim’den bu yana, yani iki ayı aşkın bir süredir devam etmekte olan, her gün yüzlerce Filistinlinin ayrım gözetilmeksizin İsrail tarafından katledildiği bir sıcak savaştan söz ediyoruz.

Bu ölçekte bir savaş yaşanırken bütün bu süre zarfında ikisi arasında hiçbir doğrudan temasın kurulmamış olması düşündürücü bir durumdu.

Liderler düzeyindeki temassızlık Türkiye ile ABD arasında siyasi diyalog olmadığı anlamına gelmiyor. Çünkü Dışişleri Bakanı

Yazının Devamını Oku

ABD ve İsrail’in gücü artık Nauru’ya yetiyor... Neresi mi Nauru?

15 Aralık 2023
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun geçen salı günü Gazze konusunda ezici bir çoğunlukla kabul ettiği karar tasarısı, 7 Ekim’den bu yana sürmekte olan büyük trajedi karşısında uluslararası alanda ortaya konmuş en önemli tutum olarak görülmelidir.

Buna karşılık, BM Genel Kurul kararlarının bağlayıcı olmadığı, dolayısıyla metnin bir sonuç doğurmayacağı, bağlayıcılık taşıyan BM Güvenlik Konseyi kararlarının esas alınması gerektiği görüşü öne sürülebilir.

Böyle de olsa, 12 Aralık 2023 tarihi itibarıyla dünyanın büyük çoğunluğuyla Gazze’de yaşanan insanlık felaketi karşısında nerede durduğunun bir kararla tespit edilmiş olması, BM Genel Kurulu salonundan tarihe bırakılmış değerli bir nottur.

Üstelik bu not, ABD’nin benzer içerikteki bir karar tasarısını geçen hafta cuma günü BM Güvenlik Konseyi’nde tek başına veto etmesinden hemen sonra kayda geçmiştir.

ABD VE İSRAİL’İN BM’DEKİ BÜYÜK YALNIZLIĞI

“İvedilikle insani ateşkes çağrısı” yapılan karar, aynı zamanda “Tüm tarafların sivilleri koruma konusunda uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülüklerini yerine getirmeleri” talebine de yer veriyor. “Tüm esirlerin acilen ve koşulsuz serbest bırakılması”, ayrıca “İnsani yardıma erişim sağlanması” da bu kısa, ancak özlü karardaki diğer taleplerdir.

Söz konusu karar genel kurulda 186 ülkenin katıldığı oylamada 153 ülkenin desteğini almıştır. (BM’nin 193 üyesi var) Toplam 23 ülkenin çekimser kalmış olması, her şeye rağmen İsrail’in ABD’nin himayesinde yürüttüğü saldırıların bu ülkelerce en azından destek görmediği şeklinde de okunabilir.

Kararın altı çizilmesi gereken bir yönü yalnızca 10 ‘aleyhte’ oy çıkmış olmasıdır. Kendisi dışında yalnızca 9 ülke İsrail ile aynı çizgide durmuştur.

En düşündürücü fotoğraf da burada beliriyor. ABD beklendiği gibi İsrail’e arka çıkarken, Avrupa Birliği içinden iki ülke de İsrail’in yanında yer almıştır. Bu ülkeler Avusturya ve Çekya’dır. Bu iki AB üyesi, genel kurulda geçen ekim ayında yapılan oylamada da ateşkese karşı çıkmıştı.

Yazının Devamını Oku

Ankara’daki statta yaşanan şiddet bütün Türkiye’ye ayna tutuyor

13 Aralık 2023
ÖNCEKİ akşam başkentteki Eryaman Stadı’nda Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın, takımının Çaykur Rizepor ile oynadığı maçın 1-1 bitmesinden sonra sahaya girerek maçın hakemi Halil Umut Meler’i herkesin gözü önünde dövmesi karşısında bütün Türkiye dehşete düşmüş durumda.

Yaşanan hadise ilk bakışta Türkiye’de spor alanında bugüne dek karşılaşılan en vahim şiddet olaylarından biridir. Ancak dün spor yazarımız Uğur Meleke’nin yazısındaki döküme baktığımızda, yeşil sahalarda uzun bir zamandır süregelmekte, tekrarlanmakta olan şiddet dalgasının olsa olsa en son halkasıdır.

Meleke, statlarda futbolcuların, teknik adamların, hakemlerin maruz kaldıkları birçok şiddet olayından örnekler veriyor. Bıçakla yaralama, taşlı saldırı, dayak, linç girişimi gibi muhtelif şekillerde kendini gösteren şiddet hareketleriyle karşılaşıyoruz.

Bu döküme baktığımızda, Ankara’daki hadiseyi bu kadar sarsıcı yapan, galiba olayın ilk kez bizzat bir kulüp başkanının sahaya girip doğrudan maçın hakemini yumruklayıp tekmelemesi şeklinde ortaya çıkmış olmasıdır.

*

Aslında bu son saldırıyı yalnızca spor dünyasıyla ilgili bir mesele gibi almak, değerlendirmek de isabetli görünmüyor. Çünkü buradaki olay, çok uzun zamandır tanıklık ettiğimiz üzere, içinde yaşadığımız toplumu, ülkemizi artan ölçüde kuşatmakta olan bir büyük şiddet sarmalının yalnızca spor alanındaki bir tezahürüdür.

Ülkede her alana yayılmakta olan, her kesime, her dokuya sirayet edip onu tehdit eden, başkalaştıran bulaşıcı bir şiddet virüsünden söz ediyoruz.

Bu sorunu ele alacaksak, bütünü üzerinde konuşmamız gerekir.

*

Yazının Devamını Oku

Türkiye ile Yunanistan arasında barışa şans verme zamanı

9 Aralık 2023
TÜRKİYE ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin nevi şahsına münhasır bir yapısı var. Başka ülkeler arasındaki ilişkilerin dinamiklerinin işleyişinin açıklanmasında kullanılabilecek modellerin dışına çıkan, bu gibi kalıpları tersyüz eden, bunlara meydan okuyan bir ilişki yapısından söz ediyoruz.

Burada karşılaştığımız kendine özgülük, kuşkusuz öncelikle uluslararası ilişkiler alanındaki akademisyenlerin üzerinde çalışması gereken bir durum olarak beliriyor.

Ancak biraz üstünde düşündüğümde, bu ilişkinin galiba farklı uzmanlıkların da alanına girdiğine kanaat getirmekten
alıkoyamıyorum kendimi. Her zaman rasyonellere dayalı kabuller üzerinden formüle edilebilecek bir ilişki işleyişi söz konusu değil.

Galiba rasyonellerin dışındaki davranışların, saiklerin, duyguların da sıkça denkleme dahil olduğu karmaşık bir ilişki bu.

Aralarında çok ciddi anlaşmazlıklar, çatışmalar olsa da, aynı duygu iklimini paylaştığını hisseden insanların her şeye rağmen karşı koyamadıkları bir biçimde birbirlerine doğru yönelmesi ve yan yana geldiklerinde kendilerini iyi hissetmelerinde olduğu gibi durumları düşünün...

Aynı coğrafyayı paylaşan, aynı rüzgarları içine çeken iki ülke arasında da aynısı pekâlâ olabiliyor.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin tarihine baktığımızda, bu tespiti haklı çıkaracak o kadar çok vaka aktarmak mümkün ki...

*

Yazının Devamını Oku

Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliği ve F-16 konusundaki sürpriz adımı nasıl değerlendirilmeli?

8 Aralık 2023
Geçen çarşamba günü yayımlanan “F-16 ve Eurofighter Alımının İlerlememesi Batı ile Yeni Bir Sıkıntı Alanı” başlıklı yazımız, bir boyutuyla ABD’den yeni F-16 uçaklarının alımı ve mevcut F-16’ların modernizasyonunda Washington cephesinde yaşanan sorunları da konu alıyordu.

Bu yazıda, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğinin sonuçlanması üzerindeki engellemesi nedeniyle F-16 konusunun ABD cephesinde kilitlendiği anlatılmaktaydı.

Bu yazının yayımlandığı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan gelen sürpriz bir açıklama, ABD’den F-16 talebinin akıbeti konusunda denklemde yepyeni bir durum yaratmış bulunuyor.

Türk tarafının tutumu bakımından önemli bir pozisyon değişikliği anlamına gelen bu çıkışla birlikte, her iki başlıkta da çözüme gidilmesi bakımından kritik bir dönemecin geride bırakıldığı söylenebilir.

Ancak Erdoğan’ın çıkışının ne anlama geldiğini gösterebilmek için biraz geriye, 2021 ekim ayının başına, yani Türkiye’nin F-16 alımı ve modernizasyonu talebiyle Biden yönetimine resmi başvurusunu yaptığı günlere dönelim.

*

Türkiye 40 adet yeni model F-16 alımı ve ayrıca 79 F-16’nın “VIPER” olarak adlandırılan kitlerin temin edilerek modernize edilmesine ilişkin başvurusunu yaptığında, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali dünyanın gündemine girmemişti.

ABD Başkanı Joe Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 31 Ekim 2021 tarihinde Roma’da yaptıkları görüşmede, Türkiye’nin talebini desteklediklerini, ancak öncelikle Kongre engelini aşmaları gerektiğini söylemişti. ABD’den askeri alımların işleyişinde  yönetimin onay için yapacağı bildirime Kongre’den itiraz gelmemesi gerekiyor.

Tabii o dönemde Kongre faktörü denildiğinde, F-16’lar konusunda onayın alınabilmesi için daha çok Yunanistan’la ilgili konular ön plana çıkmakta, Türkiye’nin Ege’deki hareket tarzını ilgilendiren bazı güvencelerin istendiği şeklinde yorumlar yapılmaktaydı.

Yazının Devamını Oku

F-16 ve Eurofighter alımının ilerlememesi Batı ile yeni bir sıkıntı alanı

6 Aralık 2023
Aylardır gazete ve televizyon bültenlerinde karşımıza sıkça çıkan haberler arasında muhtelif savaş uçaklarını konu alan gelişmeler de var.

Her gün F-16’lar, Eurofighter’lar, F-35’ler, VIPER modernizasyon kitleri ve KAAN projesi bu haberler üzerinden gündemimize giriyor.

Değindiğimiz içerikteki haberlerin son dönemde bu kadar yoğunlaşmasının gerisinde, Türkiye’nin envanterindeki savaş uçağı filosunun önümüzdeki on yıllara dönük modernizasyon plan ve hedeflerinin hayata geçirilmesinde karşılaşılan sorunlar yatıyor.

Bu haberlerle ilgili önemli bir noktayı baştan vurgulayalım. Söz konusu savaş uçakları, Türkiye’nin Rusya ile Bulgaristan, Irak, İran gibi komşularıyla arasındaki askeri güç dengesine ilişkin tehdit değerlendirmeleri bağlamında gündeme gelmiyor.

Konu daha çok Ege’de Türkiye ile Yunanistan arasındaki güç dengesinin gözetilmesi, bu dengenin Türkiye’nin aleyhine şekillenmemesi hedefi çerçevesinde ele alınıyor.

Dikkat çekici bir nokta daha var. Uçak alımlarının finansmanıyla ilgili hususlar kuşkusuz çok önemli olmakla birlikte, işin bu kısmı söz konusu haberlerde temel mesele olarak belirmiyor.

Sorun, bu aşamada büyük ölçüde uçakların satın alınabilmesi için gerekli siyasi onayın üretici, satıcı ülkelerin karar alma organlarından, yani hükümetlerinden, parlamentolarından çıkması noktasında yaşanıyor.

*

Modernizasyon dosyasının ana parametrelerini şu şekilde özetleyebiliriz: Türk Hava Kuvvetleri’nin envanterinin savaş uçakları kategorisini ağırlıklı olarak F-16 savaş uçakları oluşturuyor. Teknolojik yetenekleri itibarıyla

Yazının Devamını Oku

Bedri Rahmi’nin kayıp mozaiklerinin esrarı nasıl çözüldü?

2 Aralık 2023
Türkiye’yi Büyükelçi olarak Portekiz, KKTC ve İsveç’te temsil etmiş olan emekli diplomat Kaya Türkmen’in “Devlet Terbiyesi” başlıklı hatıratını okurken karşıma sürpriz bir şekilde ünlü şair ve ressamımız Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun büyük bir sanat eserinin başına gelen bir felaketin öyküsüyle karşılaştım.

Kaya Türkmen’in anlattığı hadise, bir sanat eserinin Türkiye’de nasıl bir hoyratlığa, saygısızlığa maruz kalabileceğini göstermesi bakımından çok çarpıcı.

*

Hikâyeyi anlatmak için önce biraz geçmişe uzanmamız gerekiyor. Kaya Türkmen’in kendisi gibi diplomat olan babası 1950’li yılların ikinci yarısında Brüksel’de görevlidir ve 1958 yılında  düzenlenen, o tarihte Resmi Gazete’deki tanımıyla “Cinahşumul ve Milletlerarası Brüksel Sergisi”nde Türkiye’nin temsilinde kilit bir rol oynar. Türk Pavyonu’nun Genel Komiseri Munis Faik Ozansoy’un yardımcısı olarak görevlendirilmiştir.

Bu fuarın 1967’den itibaren bugünkü adıyla “EXPO”ya dönüştüğünü hatırlatalım. O dönemde de her ülke Brüksel’deki fuarı kendi vitrini olarak kullanmak çabasındadır. Örneğin, Amerikalılar demokrasi temasını işleyen bir pavyonla katılırlar ve Coca Cola’yı da sembollerden biri olarak kullanırlar. Sovyetler Birliği’nin pavyonunda 1957’de uzaya fırlattıkları Sputnik uydusunun bir maketi ön plana çıkar.

Kaya Türkmen’in anlatımına göre, dönemin Demokrat Parti iktidarı, bu fuarı modern Türkiye’yi anlatmak bakımından değerli bir fırsat olarak görür ve çok iddialı bir şekilde katılmaya karar verir. Bu çerçevede Türk pavyonunun nasıl tasarlanacağı, Türkiye’nin burada nasıl anlatılacağı önemli bir soru olarak belirir.

Bunun için bir mimari proje yarışması düzenlenir. Yarışmayı her biri Türkiye’de mimarlık alanında seçkin çizgileriyle temayüz etmiş dört mimar Utarit İzgi, Muhlis Türkmen, Hamdi Şensoy ve İlhan Türegün’den oluşan ekibin projesi kazanır. Bu gruptan ilk üçü sonradan profesörlük unvanı da almış akademisyenlerdir.

*

Yazının Devamını Oku