Paylaş
Geçen mayıs ayındaki seçimlerin hemen ardından haziran ayı sonunda düzenlenen AB Zirvesi’nde alınan bir kararla, Borrell ve Varhelyi’ye, Türkiye ile ilişkilerin durumu hakkında “stratejik ve ileriye dönük bir yaklaşımla” bir rapor hazırlama görevi verilmişti.
Her yıl rutin bir şekilde hazırlanan kapsamlı “Ülke Raporu”ndan farklı olan bu çalışma ilişkilerin geleceğine dönük bir yol haritası işlevi görecekti. Türkiye ile AB arasında son yıllarda kilitlenmiş bir şekilde seyreden ilişkilere, belki en azından bir yön duygusu verilmesine vesile oluşturabilirdi bu rapor.
Bu görevlendirme yapılınca, yılın belli bir bölümü raporun beklenmesinden kaynaklanan bir hareketsizlikle geçti.
VE RAPOR AÇIKLANIYOR
Derken beklenen rapor geçen 29 Kasım’da açıklandı Borrell ve Varhelyi tarafından.
Tam 17 sayfa tutan metin, “AB ile Türkiye arasında her alanda güvene ve uzlaşı kültürüne dayalı bir ilişki geliştirmekte iki tarafın da çıkarı olduğunu” belirtiyor, “farklılıkları gidermek için köprü kurma çabalarının devam etmesi gerektiğini” vurguluyor.
Bu çerçevede bir dizi öneriye yer veriliyor. Bunlardan biri, iş insanları, öğrenciler ve AB’de aile fertleri bulunan Türk vatandaşlarına vize kolaylığı sağlanması yollarının araştırılması. Bir diğeri, Türkiye ile AB arasında Ortaklık Konseyi toplantılarının, keza yüksek seviyeli diyalog toplantılarının yeniden başlaması.
Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik taslak müzakere çerçevesi üzerinde görüşmelere devam edilmesi, Avrupa Yatırım Bankası’nın Türkiye’de tüm sektörlerde faaliyetlere yeniden başlaması, mülteci yardımının sürmesi öneriler arasında ilk planda göze çarpanlar.
Tabii her zamanki gibi insan hakları ve hukukun üstünlüğü başlıklarında Türkiye’den beklentiler bir kez daha altı çizilerek tekrarlanıyor.
FARKLI TEPKİLER
AB raporuna Türkiye cephesinde karışık tepkiler geldi. Bu raporun ilişkilerde bir niteliksel sıçrama önermediği hususunda büyük ölçüde herkes mutabık kaldı. Yetersiz bulanlar; önerilerin eski düşüncelerin, araçların tekrarından ileri gitmediğini düşünenler; yetersiz de olsa her şeye rağmen olumlu tarafından bakmak gerektiğini söyleyenler arasında gidip geldi bu tepkiler.
Bu durumu gösterebilmek için sivil toplum kesiminde Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefini destekleyen, AB ile ilişkiler dosyasının ülkemizdeki üç önemli uzmanının görüşlerinden kısa alıntılar yapalım.
‘ÖNERİLER İLİŞKİLERİN KOPMASINI ÖNLEMEYE YÖNELİK’
Bunlardan birincisi, “Global İlişkiler Forumu” isimli düşünce kuruluşunun İcra Kurulu Başkanı emekli Büyükelçi Selim Yenel. Geçmişte Brüksel’de Türkiye’nin AB nezdinde Daimi Temsilcisi, merkezde ise AB Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapmış olan Selim Yenel, raporu yetersiz bulanlardan.
Yenel, belgeyi hazırlayanların “ilişkilerde olumlu adım atılacak konu bulmakta zorlandıklarını” düşünüyor. Ayrıca, “tam üyelik müzakerelerinden hiç söz edilmediğine” dikkat çekiyor GİF’in web sayfasında yayımlanan değerlendirmesinde.
Komisyon’un hazırladığı önerilerin üye ülkelerce kabul gördükten sonra Türkiye’ye resmen aktarılacağını da hatırlatan Büyükelçi Yenel, “Bu öneriler sadece ilişkilerin kopmamasına yönelik yüzeysel noktaları içermektedir. Mevcut koşullarda bununla yetinmek zorunda kalacağız” diyor.
‘DEĞİŞİYOR VE DEĞİŞTİKÇE AYNI KALIYOR’
Ankara’daki “Türkiye Ekonomik Araştırmalar Vakfı” isimli düşünce kuruluşunun (TEPAV) AB Çalışmaları Merkezi Direktörü, eski AB Bakanlığı üst düzey bürokratlarından Nilgün Arısan ise yayımladığı değerlendirmede, “rapordaki unsurların önemli bir bölümünün tekrarlardan ibaret olduğunu” belirtiyor.
Arısan, vakfın web sitesinde çıkan analizinde, çalışmada dile getirilen düşünceleri eski bir üst düzey AB yetkilisine atfen Fransızca “Plus ca Change, Plus La Meme Chose”, yani “Değiştikçe aynı kalıyor” deyişiyle anlatıyor.
Hatta Arısan’a bakılırsa, tekrarlanan unsurların bir bölümü, daha önceki raporlarda, bu son metinde olduğu kadar muğlak bir şekilde ifade edilmemişti.
RAPOR ‘YAŞAM ÖPÜCÜĞÜ’ MÜ?
Türkiye’nin AB ile ilişkiler konusundaki en önemli sivil toplum kuruluşları arasında yer alan İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Genel Sekreteri Doç. Çiğdem Nas, “fikirturu” isimli analiz portalına yazdığı değerlendirmenin başlığında ilginç bir soru yöneltiyor: “Yavaş ölüme terk edilen Türkiye-AB ilişkilerine hayat öpücüğü mü geldi?”
Doç. Nas, her şeye rağmen iyimser bakmak yanlısı “birçok açıdan kritik” bulduğu AB raporuna.
“Rapora yeni bir şey söylemiyor diye burun da kıvırabiliriz. Ancak bunu yapmak yapıcı ve anlamlı olmaz zira mevcut koşullar ve engellere rağmen raporda önemli öneriler yer alıyor” diye yazıyor Doç. Nas. “Bunların bir başlangıç noktası olarak düşünülebileceğini” kaydediyor.
MEHMET ŞİMŞEK’TEN SÜRPRİZ DESTEK
Bu arada, rapora sürpriz bir desteğin de bizzat kabinenin içinden, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten geldiğine dikkat çekelim. Şimşek, 30 Kasım’da yaptığı bir sosyal medya paylaşımında eski-yeni ayrımına girmeden önerilerin bir bölümünü sıralayarak bunları “olumlu yönde, cesaretlendirici bulduğunu” belirtiyor.
Şimşek, “Türkiye’yi yeniden Avrupa Birliği’ne sıkıca bağlamak istiyoruz. Birlikte daha güçlü...” diye bitiriyor İngilizce kaleme aldığı paylaşımını.
Hazine ve Maliye Bakanı bu desteği verirken, Dışişleri Bakanlığı rapor açıklandığında tutum almadan önce beklemeyi tercih etmiştir. Çünkü Borrell-Varhelyi raporu onay için geçen hafta perşembe-cuma günleri düzenlenen AB zirvesine sunulacaktı. Dışişleri, muhtemelen raporun zirvedeki seyrini görmek istemişti.
AB, RAPORU BİR SONRAKİ ZİRVEYE ERTELEDİ
Peki daha sonra rapora ne oldu diye merak edilebilir?
Ne yazık ki AB ile ilişkileri yeniden hayata bağlaması beklenen adım AB zirvesinde atılmadı. AB liderleri, geçen hafta perşembe ve cuma günü bir araya geldikleri zirvede, Türkiye hakkındaki raporla ilgili bir kararı almayı “daha sonraki bir zirveye” ertelediler. Dolayısıyla, Borrell ve Varnely’nin raporu bu aşamada resmiyet kazanamadı.
Ukrayna ve Moldova ile tam üyelik müzakerelerine başlanması kararlaştırılan zirvede Türkiye dosyasının ertelenmesi bir dizi gerekçeye dayandırılmış. Ukrayna konusunun ön plana çıktığı için Türkiye raporunun görüşülmesine zaman kalmadığı, ayrıca Türkiye’nin bu aşamada bir öncelik kazanmadığı gibi gerekçeler getirildiği anlaşılıyor.
Şu ya da bu, hangi gerekçe getirilirse getirilsin, karşımızdaki tablo AB’nin Türkiye ile ilişkilerde nasıl bir yol izleyeceği konusunda bir karar alamadığı ve dosyayı ötelemeyi tercih ettiğini gösteriyor.
FİDAN RAHATSIZLIĞI AB’YE DUYURDU
AB’nin bu tutumunun Ankara’da ciddi bir rahatsızlık yarattığını söylemek mümkün. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, önceki gün raporun altında imzası olan iki isimden AB Komiseri Varhelyi’yi telefonla arayarak, bildirimin öngörülenin aksine geçen hafta düzenlenen zirvede ele alınmayıp bir sonraki zirveye bırakılmasının “doğru olmadığını” bildirmiş.
Fidan, “AB’nin Türkiye konusunda daha hakkaniyetli ve sağduyulu tutum sergilemesini” beklediklerini vurgulayarak, “Küresel sınamaların yoğunlaştığı bu günlerde AB’nin stratejik bakış açısıyla hareket ederek Türkiye ile ilişkileri ilerletmesi gerektiğini” vurgulamış, AA’nın diplomatik kaynaklara dayandırdığı haberine göre.
Sonuçta Ukrayna ve Gazze yangın yerine dönmüşken Türkiye ile AB arasında ilişkiler yine belirsizlik içinde seyretmeye devam edecektir. Burada düşündürücü olan, AB Zirvesi’nin Türkiye ile ilişkiler konusunda kendi hazırlattığı ve önemli ölçüde eski pozisyonların tekrarı niteliği taşıyan bir raporu bile görüşmekten kaçınmış olmasıdır.
Bu gidişle Türkiye-AB ilişkilerinin yapay solunum cihazına bağlanması ihtiyacının ortaya çıkmayacağını ümit edelim.
Paylaş