4 Haziran 2009
Eskiden hemen hemen her mahallede bir dondurmacı bulunur, hele hele dondurmacımız birazcık uzaktaysa biz gençler sıcak yaz akşamları “Haydi bir dondurma yiyelim” deyip yürüyüşlere çıkardık. Mahalleden arkadaşlarımızla yaptığımız bu yürüyüşten elimizde dondurma külahlarıyla dönerdik. Hafta sonu akşamları daha uzak yerlerdeki “meşhur” dondurmacılara yaptığımız uzun yürüyüşler de pek keyifli olurdu doğrusu.
Şimdilerde öyle dondurmacı dükkanları pek yok. Kendi çocuklarımdan ve çevremden gördüğüm kadarıyla öyle mahallenin gençleri dondurma yemeye filan da gitmiyorlar. Çocukların ve gençlerin evde -televizyon ya da bilgisayar başında- geçirdikleri zaman o kadar çoğaldı ki, öyle mahalle arkadaşlığı filan da pek kalmadı.
Evet teknoloji çağında yaşıyoruz ve evlerde elektronik aletlerle geçirdiğimiz zaman gittikçe artıyor. Belki de bunun bir sonucu olarak, dondurma dendiğinde kimsenin aklına külah gelmiyor artık. “Ev tipi dondurma” diye adlandırılan ve kutularda satın alınan dondurmalar var. Çeşit çeşit ve boy boy satılan bu dondurmalar dondurma tüketimini de artırdı aslında ve “Aman canım, çocuğum nasıl yapıldığını bilmediğim dondurmalardan yiyeceğine, emin olduğum markaların dondurmalarını yesin” diyenlerin sayısı da az değil.
Evet, ev tipi dondurmalar piyasada kesin bir üstünlük sağlamış durumda. Türkiye’de tüketilen dondurmanın yüzde 55’i bu kutularda satın alınıyor. Büyük pastaneler, kafeler ve yine büyük dondurma markalarının şubeleri ise ev tipi dondurmanın arkasından geliyor.
Damaklarımızı yabancı tatlara da açmış durumdayız. İthal dondurma markaları da ülkemizde hatırı sayılır bir yer edindiler. Hatta bazıları o kadar pahalı ki, insan o fiyatla satılan bir kutunun içinde dondurma olduğuna pek inanamıyor. Bu markalar süt kaymağı ve lüks meyveler katarak yaptıkları dondurmaları giderek büyüyen bir pazara satıyorlar.
Dondurma pazarı gittikçe büyüyor ve bu pazar yalnızca yazın değil, kışın da açık kalıyor. Dondurma yapım teknolojisindeki gelişmelerden ise bahsetmeye bile gerek yok sanırım ama ben yine de çocukluğumun ve ilk gençliğimin dondurmacı amcalarını ve teyzelerini özlüyorum ve istiyorum ki, çocuklarım uzun yürüyüşlere çıkarak dondurmacıya gitsinler.
TAVADA SEBZELİ PİZZA
8 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 10 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 20 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
* 3 adet yumurta (oda sıcaklığında beklemiş)
* Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan süt
* 1 adet yeşil taze soğan
* Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan kekun
* 1 demet maydanoz
* 1 demet dereotu
* 1 su bardağı lor peyniri (tuzsuz beyaz peynir de kullanabilirsiniz)
* 1 tatlı kaşığı tuz, karabiber
* 2 çay kaşığı toz kırmızı biber
* 4 yemek kaşığı zeytinyağı
* 1 adet orta boy domates
YAPILIŞI
Yeşil soğan, dereotu ve maydanozu ayıklayıp yıkadıktan sonra ince ince doğrayın. Karıştırıp bir kenarda bekletin. Domatesi ince halkalar halinde doğrayın.
Diğer taraftan yumurtaları derince bir kaseye kırıp 1-2 dakika, köpük köpük oluncaya kadar çırptıktan sonra, süt ve kekunu da ekleyerek iyice karıştırın. Yeşil soğan, dereotu ve maydanozu aktarıp lor peyniri, tuz, karabiber ve kırmızı biberi de ilave ederek tekrar karıştırın. Elde ettiğiniz boza kıvamındaki karışımı ikiye bölüp iki seferde pişirin.
Zeytinyağının 2 yemek kaşığı kadarını bir tavada kızdırıp hazırladığınız karışımın ayrısını üzerine aktarın. Ara sıra sallayarak ve karıştırarak kısık ateşte alt tarafını pişirin.
Domates halkalarının yarısını omletin üzerine yerleştirin. Düz bir tabak yardımıyla omleti çevirerek domatesli tarafını da pişirip ocaktan alın. Kalan hamuru da aynı şekilde pişirin. İki omletin arasına haşlanmış sebze koyup pizza gibi üçgen şeklinde dilimleyerek servise sunun.
ZEYTİNYAĞLI KUŞKONMAZ
4 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 15 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 30 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
* 8-10 adet beyaz kuşkonmaz (temizlenip ayıklanmış)
* 1 adet orta boy havuç
* 8-10 diş sarımsak
* Türk kahvesi fincanıyla 1 fincanı zeytinyağı
* 1 adet limonun suyu
* 3 çay kaşığı dolusu un
* 6 çay kaşığı tozşeker
* 1 çay kaşığı tuz
* 1 bardak ılık tavuk suyu
YAPILIŞI
Ayıklanmış taze beyaz kuşkonmazları 10-12 santim boyunda parçalar elde edecek şekilde doğrayın. Havuçları kazıyıp parmak şeklinde dilimleyin. Sarımsakları soyup fasulye tanesi büyüklüğünde doğrayın. Limon suyu, un ve tozşekeri küçük bir kasede karıştırıp çatal yardımıyla, pürüzsüz kıvama gelinceye kadar çırpın. Üzerine tuzu katıp tekrar çırptıktan sonra bir kenarda bekletin.
Diğer taraftan zeytinyağını geniş bir çelik tencerede orta ısılı ateşte kızdırın. Üzerine havuç ve sarımsakları ekleyip sürekli karıştırarak 1-2 dakika kadar kavurun. Kuşkonmazları ilave ettikten sonra unlu limonlu suyu da aktarın. Ilık tavuk suyunu da katıp birkaç kez daha karıştırın.
Yemeği, tencerenin kapağı kapalı vaziyette kaynayıncaya kadar pişirin. Yemeğin suyu kaynamaya başlayınca tencerenin kapağını kapatıp ocağı kısın. Kısık ateşte, sebzeler iyice yumuşayıncaya kadar, 15-20 dakika pişirin. Sıcakken servis tabağına aktarıp soğumasını bekledikten sonra servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
3 Haziran 2009
Yaşadığınız yerin uzağında kalmak ne kadar ilginçtir değil mi? “Başka bir yerde olmak” kimilerine sıkıntı verir, kimilerine yersizlik, yurtsuzluk hissi. Banaysa özgür olduğumu hissettirir. Gittiğim yerde bir hafta bile kalacak olsam, oranın iklimine, insanına ve hatta coğrafyasına uyum sağlamaya çalışırım. Sanki hiç dönmeyecekmişim gibi...
Hele hele gittiğim yerin mutfağı, yöresel yemekleri benim için keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir ve çoğunlukla da keşfetmeden, hatta içime sindirmeden dönmem evime. Peki, “içime sindirmek”ten anladığım nedir? Kısaca anlatmaya çalışayım...
Yöresel mutfak denen şey, çoğunlukla o topraklarda yetişen ürünler etrafında şekillenmiştir. Karadeniz’de mısırdan yapılan onlarca çeşit yemeği ve Ege’nin birbirinden güzel zeytinyağlılarını ya da ot yemeklerini başka nasıl açıklayabiliriz ki? İşte yöresel mutfakları içe sindirmek demek, bütün o yöreyi; ürünleri, coğrafyası ve tarihiyle özümsemek demek benim için. Ağza atılan her lokmada bunların her birini sindirmek gerek.
Yöresel yemekler zaman zaman sınırlarını aşıp yöresel olmaktan çıkabiliyor. Topraklarından binlerce kilometre uzakta, farklı iklimlerde, coğrafyalarda yapılan ve büyük bir keyifle yenen yemekler var. Bence Antep ya da Urfa kebabını örneğin İstanbul’da iyi yapmanın yolu, oraları içine sindirmiş olmaktan geçiyor. Yani yemek öyle ruhsuz bir şey değil ve bence küçücük restoranlarda ummadığımız lezzetlerle karşılaşmamızın sırrı da burada yatıyor. Bakıyorsunuz, o küçücük restoranın küçücük mutfağında o yörenin suyunu içip havasını solumuş olan mütevazı bir aşçı çalışıyor.
MEKSİKALI ET SOTE-FAHİTAS
4 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 20 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 20 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
* 500 gr dana şinitzel
Marinat sosu için;
* 2 adet limonun suyu
* 2 adet sarımsak
* 2 çay kaşığı acisso (acı biber sosu)
* 2 çay kaşığı kimyon
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber
* 2 çay kaşığı kuru kekik
* Varsa 2 çay kaşığı toz chili
* 4 adet orta boy kuru soğan
* 6 yemek kaşığı sıvıyağ (1 yemek kaşığı bitkisel margarin de kullanılabilir)
* 2 adet kırmızı sivri biber (salçalık biber ya da tarhana biberi de denir)
* 2-3 adet yeşil sivri biber
* 1 çay kaşığı tuz, kırmızı toz biber
* 2 adet orta boy avokado
* 2 yemek kaşığı tatlı süzme yoğurt
* 2 yemek kaşığı hazır süt kreması
* 1 çay kaşığı tuz
YAPILIŞI
Etler keskin bir bıçakla yarım santim kalınlığındaki şeritler halinde dilimlenir. Marinat sosunun, yani eti lezzetlendirip yumuşatan sosun hazırlanması için limon suyu geniş bir kaseye koyulur. Üzerine dövülmüş sarımsaklar eklenip acisso denen acı sos ilave edilir. Kimyon, tuz, karabiber ve kuru kekik serpiştirilir. Bulunabilirse, Meksikalıların meşhur chili biberinin tozundan da eklenebilir. Sos malzemeleri çatal yardımıyla iyice çırpılıp şerit şeklindeki etler sosun içine aktarılır. Et sosla iyice karıştırılıp kapağı kapalı vaziyette buzdolabında en az 2-3 saat bekletilir. Böylece et, marinat sos içinde bekleyerek lezzetlenip yumuşayacaktır.
Diğer taraftan kırmızı ve yeşil biberler ayıklanıp yıkandıktan sonra kibrit çöpü formunda dilimlenir. Kuru soğanlar ikiye bölündükten sonra her bir parça tekrar ikiye bölünür. Sıvıyağ geniş ve derin bir tavaya aktarılıp orta ısılı ateşin üzerine oturtulur. İri iri dilimlenen soğanlar kızgın yağa aktarılıp tahta kaşıkla sürekli karıştırılarak 2-3 dakika kadar kavrulur.
Etler buzdolabından çıkarılıp sosuyla birlikte tavaya aktarılır. Ocağın altı açılıp etler yüksek ısılı ateşte, sürekli karıştırılarak 5 dakika kadar kavrulur. Üzerine biberler de hemen eklenip karıştırılarak 5 dakika daha pişirildikten sonra ocaktan alınır. Tuz ve kırmızı toz biber serpiştirildikten sonra henüz sıcak haldeyken servis tabağına aktarılır. (Güveç kaplarına koyulup fırında ısıtıldıktan sonra yanında tortilla yani mısır unu gözlemeleriyle de servis yapılabilir.)
Yemeğin yanına koyulacak avokado sosunun hazırlanması için; yumuşak avokadolar ezilir. Üzerine süzme yoğurt ve krema ilave edilip tuz da serpilerek karıştırılır. Avokado sosu küçük bir kaseye koyulup yemeğin yanında servise sunulur.
VİŞNELİ ANDOLUZ PİLAVI
6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 5 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 20 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
* 2 su bardağı pirinç
* 50 gr tereyağı
* 2 su bardağı su
* 1 adet kesmeşeker
* 1 çay kaşığı tuz
* 200 gr vişne
* 2 yemek kaşığı zeytinyağı
* 1 demet taze nane
YAPILIŞI
Pirinci sıcak suyla ıslattıktan sonra yıkayın. 1 yemek kaşığı tereyağı, 2 su bardağı su, 1 adet kesmeşeker ve tuzu pilav tenceresine koyup kaynamasını bekleyin. Kaynamaya başlayınca pirinci ekleyip karıştırın. Ocağın altını iyice kısıp suyunu çekmesini bekleyin. Suyunu iyice çeken pilavın kapağını açıp üzerine kağıt havlu koyarak 20 dakika kadar dinlendirin.
Diğer taraftan vişnelerin çekirdeklerini çıkarıp yıkadıktan sonra süzün. Zeytinyağını orta boy bir tencerede kızdırıp üzerine vişneleri ilave edin. Tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak, renkleri dönünceye kadar, 4-5 dakika kavurun. Ocağın altını kısıp vişneleri 4-5 dakika pişirdikten sonra ocaktan alın.
Pilavı, varsa bir kek kalıbı yardımıyla şekillendirerek servis tabağına alın. Üzerine kavurduğunuz vişneleri ekleyin. Taze nane yapraklarıyla süsleyip servis yapın.
Not: bu pilav özellikle et yemeklerinin yanına çok yakışır.
Yazının Devamını Oku 
2 Haziran 2009
Makarna sanıldığı gibi sağlıksız ya da şişmanlatan bir gıda maddesi değil, aksine son derece yararlı ve besleyici. Aslında Türkiye’de makarna üretimi 1920’lere dayanıyor ve sonraki yıllarda açılan makarna fabrikalarıyla dünyanın en çok makarna üreten ülkeleri arasına giriyor. Buna rağmen örneğin İtalya’da kişi başına düşen makarna tüketimi yılda 28 kilogramken, ülkemizde sadece 6 kilogram.
Türk mutfağı denince akla ilk tencere yemekleri gelir ama bu yemekler henüz makarnaların yanındaki yerini alabilmiş değil.
Siz de pastırmalı kuru fasulyeli, kıymalı nohutlu ya da favalı makarna yapabilir ve yaratıcılığınızı kullanarak İtalyanların o muhteşem makarna soslarını yakalayabilirsiniz. Üstelik makarnayı çeşitli soslarla süslediğinizde ana yemek olarak sofraya koymanızda da bir sakınca yok.
PEYNİRLİ BİBERLİ TİVİST
Kaç kişilik 6
Hazırlama süresi
15 dakika
Pişirme süresi
2-5 dakika
Malzeme listesi
· 6 adet kare milföy hamuru
(10x10 santim boyutlarında, dondurulmuş)
· 4 yemek kaşığı rendelenmiş eski kaşar
· 1 çay kaşığı kırmızı toz biber
· 2 adet yumurtanın sarısı
Buzu çözülüp yumuşayan milföy hamurlarından üç tanesini kenarlarını birleştirerek tezgaha serin. Üzerlerine rendelenmiş kaşar peyniri ve toz biber karışımından serpiştirin. Diğer taraftan, kalan üç milföy hamurunu da diğer milföylerin tam üzerine dikkatlice yerleştirin. Milföy hamurunun üzerine hafifçe bastırın.
İki katlı peynirli milföy hamurlarını 12 eşit parçaya bölüp aynı uzunlukta 12 adet şerit elde edin. Şeritlerin iki ucunu birbirine ters yönde çevirerek burgu haline getirin. Hazırladığınız burgu şekilli hamurları yağlanmış fırın tepsisine yerleştirin. Tüm milföy hamurlarına aynı işlemi uyguladıktan sonra üzerlerine yumurta sarısı sürün.
Tivistleri, 5 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında üzerleri altın sarısı oluncaya kadar, 25-30 dakika pişirip çıkarın. Ilık ya da soğuk olarak servise sunun. Tivist, özellikle çay saatleri için ideal bir tuzlu çeşididir.
ELMALI BİSTROT PASTASI
Malzeme listesi
· 250 gr bitkisel margarin
· 3 yemek kaşığı dolusu yoğurt
· 1 su bardağı pudra şekeri
· 1 paket vanilya
· 1 paket kabartma tozu
· 3 su bardağı un
İç harcı için;
· 5 adet orta boy tatlı elma
· 3 yemek kaşığı tozşeker
· 1 su bardağı çekilmiş ceviz içi
· 4 çay kaşığı toz tarçın
Margarini ve pudra şekerini derin bir kaba koyun. Yoğurt, vanilya, kabartma tozu ve unu ekleyip kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edinceye kadar yoğurun. Hamurun üçte ikisini, kenarlarını 2 santim yükselterek, 30-35 santim çapında yağlanmış bir kalıba yayın. Elmaları soyup tavla zarı formunda doğrayın. Üzerine tozşeker ve çekilmiş ceviz içi ekleyin. Toz tarçını da serpiştirip karıştırın.
Elmalı karışımı hamurun üzerine yayın. Hamurun ayırdığınız üçte birlik kısmını uzun şeritler haline getirdikten sonra elmalı karışımın üzerine sepet örgüsü şeklinde yerleştirin. Pastayı 175 dereceye ayarladığınız fırında, 5 dakika kadar pişirin. Fırından çıkarıp üzerine pudra şekeri serpin ve ılık olarak servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
1 Haziran 2009
Özellikle biz kadınlar yazın gelmesine yakın zamanlarda bir telaşa kapılırız. Bu zayıflama, incelme, forma girme telaşıdır. Mayo ya da bikinilere, deniz kenarlarına hazırlarız vücudumuzu. Kısa sürede çok kilo verdiren diyetler yapar, birilerinden duyduğumuz, ne olduğu belli olmayan çaylar içeriz. Bazen kısa sürede çok kilo vermeyi de başarırız. Ama o süre içinde vücudumuza verdiğimiz zarar pek de umurumuzda olmaz. Yememiz ve yemememiz gereken şeyler vardır, çoğunlukla işin uzmanına danışmadan katı rejimler yaparız.
İşte bu kendi kendimize icat ettiğimiz rejimlerin baş düşmanıdır makarna. Hamur işidir ve nasıl ki rejim yaparken ekmeği kesiyorsak makarnayı da kesmemiz gerekir. Hatta rejim yapmaya bile gerek yoktur, makarna şişmanlatır ve normal zamanda da pek yenmemesi gerekir.
Beslenmeyle ilgili yanlış bildiklerimizden sadece biridir bu. Bir kere, makarna sanıldığı gibi yağ ve kalori deposu değildir. Yağ ve kalori oranı çok düşük olan makarna kompleks karbonhidratlar içerir ve bu karbonhidrat türü metabolizma tarafından çok çabuk parçalandığından hemen enerjiye dönüşür. İşte bunun içindir ki, özellikle spor yapanların ve vücut enerjisiyle iş yapanların her gün mutlaka tüketmesi gereken besin maddeleri arasındadır. Üstelik makarna öyle sanıldığı gibi kolesterol de içermez. A, B vitaminleri ve protein içeriği bakımından da çok zengin olan makarna ABD Tarım Bakanlığı’nın yaptığı beslenme piramidinde önemli bir yer tutar ve en çok tüketilmesi gereken gıdalar arasındadır.
Makarna, hakkında yanlış bilgi sahibi olduğumuz yiyeceklerden yalnızca biridir. “Aman yaz geliyor, hemen zayıflamalıyım” diyerek yaptığınız yanlış diyetlerle kendinizi makarna dahil pek çok yararlı yiyecekten mahrum bırakmayın. Zaten uzmanına danışmadan diyet yapmaktan da kaçının.
TAVUKLU TAZE BEZELYE
6 kişilik
Hazırlama süresi 15 dakika
Pişme süresi 30 dakika
MALZEME LİSTESİ
· 6 adet tavuk kanat
· 4 yemek kaşığı zeytinyağı
· 1 çay kaşığı tuz, karabiber
· 1 kg taze bezelye
· 3 adet orta boy domates
· 2 su bardağı sıcak su
· 2 demet dereotu
Yapılışı
Zeytinyağını geniş bir teflon tencerede kızdırın. Tavuk kanatlarını kızgın yağda arkalı önlü ikişer dakika kızartıp tencereden çıkarın ve bir tabağa alın. Tenceredeki yağın üzerine soyup tavla zarı formunda doğradığınız domatesleri koyun. Üzerine yıkayıp süzdürdüğünüz taze bezelyeleri hemen ekleyin. Tuz ve karabiberi serpip sıcak suyu ilave edin. Orta ısılı ateşte, arada sırada karıştırarak 15 dakika kadar pişirin. Kenarda bekleyen tavuk kanatlarını da tencereye koyduktan sonra tencerenin kapağını kapatın. Yemeği, kısık ateşte, 15?20 dakika, bezelyeler iyice yumuşayıncaya kadar pişirin. Ocaktan alıp üzerine ince kıyılmış dereotu serpiştirin ve sıcak sıcak servise sunun.
PEYNİRLİ PATLICANLI PİLAV
6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 15 DAKİKA
PİŞİRME SÜRESİ 30 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
· 2 adet orta boy ince patlıcan
(kemer patlıcan kullanmanızı öneririm)
· Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan zeytinyağı
· 2 su bardağı pirinç
· 2 adet orta boy kuru soğan
· 3 diş sarımsak
· 5 yemek kaşığı zeytinyağı
· 4 su bardağı sıcak et ya da tavuk suyu
· 1 çay kaşığı tuz, karabiber
· ½ yemek kaşığı doğranmış taze biberiye
· ½ su bardağı rendelenmiş eski kaşar peyniri
Yapılışı
Patlıcanları alacalı formda (çizgili) soyup, tavla zarı formunda doğrayın. Geniş bir kaba 8 su bardağı su ve 5 çay kaşığı tuz koyarak patlıcanları 30 dakika kadar bekletin. Sıvıyağı orta boy bir tavada kızdırın. Patlıcanları süzüp kağıt peçeteyle iyice kuruladıktan sonra kızgın yağda, delikli el süzgeciyle çevire çevire kızartın. Yine el süzgeciyle yağdan çıkarıp kağıt peçete serdiğiniz bir tabağa alın. Diğer taraftan, pirinci tuzlu sıcak suda 40 dakika bekletin. Soğanları incecik yemeklik doğrayın. Sarımsakları da pirinç tanesi büyüklüğünde dilimleyin. Varsa taze biberiyeyi incecik doğrayın. Zeytinyağını geniş bir pilav tenceresine koyup orta ısılı ateşte kızdırın. Üzerine soğan ve sarımsakları ilave edip tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 3-4 dakika kadar kavurun. Sıcak tuzlu suda bekleyen pirinci yıkayıp süzdükten sonra tencereye aktarın. Karıştırmaya devam ederek 5-6 dakika daha kavurun. Sıcak tavuk ya da et suyunu da tencereye aktarıp tuz ve karabiberi ilave edin. Pilavı birkaç kez karıştırıp orta ısılı ateşte, suyunu çekinceye kadar pişirin. Pilav suyunu iyice çekince ocağın altını iyice kısın ve pilavı kısık ateşte 3-4 dakika daha pişirdikten sonra ocaktan alın. Pilavı ağzı kapalı vaziyette 15 dakika dinlendirin. Kapağını açıp üzerine rendelenmiş peynir serpiştirin. Tahta bir kaşıkla karıştırıp sıcak sıcak servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
30 Mayıs 2009
Bugün tarihin derinliklerine inebiliyorsak ve “yazılı tarih” denen şeyden bahsedebiliyorsak, bunda elbette ki yazıyı ilk bulan uygarlığın, Sümerler’in payı büyüktür.
Ancak, onları tarihte önemli kılan tek şey yazıyı bulmuş olmaları değildir. Onları milattan önceki devirlerden bugüne taşıyan ve bazı konularda başvuru kaynağı yapan şey, bıraktıkları uygarlıktır. ışte bu uygarlığın bir parçası olarak onlar, ölmüş olan atalarının ruhlarını beslemeyi seçmişlerdir. Evet, besleme dedik, yanlış duymadınız.
Her evde o evin atası diyebileceğimiz insanların gömülü olduğu bir mezar odası bulunurmuş. “Peki bu beslenme işi nasıl oluyordu?” diye soracak olursanız... Sümerler atalarının beslenmeye ihtiyacı olduğunu düşünür ve evde yedikleri her öğünden atalarına da sunarlarmış. Yani yenen yemekten ölüleri için ayırır, yanında içecekleriyle birlikte mezar odasına götürürlermiş bu yemekleri...
Evet, her evde bir mezar odası varmış ve Sümer inancına göre beslenmeyen ruhlar ayağa kalkar, evin içinde ya da sokaklarda dolaşırmış.
Hatta bu aç kalan ruhların zaman zaman saldırgan olabileceğine de inanıyormuş Sümerler. Bunun için de atalarını besleme işini çok önemser ve ellerinden geldiği kadar ihmal etmemeye çalışırlarmış.
ınsanların açlıktan ölebildiği bir devirde ölmüş insanların beslenmesinden bahsetmek biraz ironik oldu biliyorum ama okudukça anlıyorum ki tarih denen şey zaten ironilerle dolu.
Bülbül yuvası
· 8 adet dondurulmuş milföy hamuru (10x10 cm’lik hamurlar)
Yazının Devamını Oku 
29 Mayıs 2009
Fast food yiyen çocukların beslenme alışkanlıkları bozulur.
Besleyici yemekleri aile sofralarında yiyen çocuk fast food’a alışmaz. Fast food dükkanlarında satılan yiyeceklerin nasıl hazırlandığıyla ilgili araştırmalar yapmak, onu bu sağlıksız yemeklerden uzaklaştırabilir. Okulda yedikleri yemekleri de gözlem altında tutmak gerekir. Ayrıca dışarıda yemek yeme merakları da alternatif restoranlara götürülerek giderilebilir.
Mısırlı hindi budu
YAPILIŞI: Hindi butlarının üzerine tuz, karabiber ve unu serpin. Köri ve toz kekiği butların her tarafına sürün. 30 dakika kadar buzdolabında bekletin. Margarini bir tavada kızdırıp butları kızgın yağda arkalı önlü, kahverengi oluncaya kadar kızartın. Kızartma işlemi yaklaşık 8-10 dakika kadar sürecektir. Üzerine rendelenmiş domates, domates suyu ve mısır nişastası ilave edip tencerenin kapağını kapatın. Yemeği kısık ateşte, en az 1 saat kadar pişirin. İyice yumuşayan hindi butlarını tencereden alıp pilavla birlikte servis yapın.
MALZEME LİSTESİ· 4 adet hindi but eti
· 200 gr mısır nişastası
· 2 yemek kaşığı un
· 2 çay kaşığı tuz, karabiber
Yazının Devamını Oku 
28 Mayıs 2009
Kahvaltı, sağlıksız, yağlı ve nerede nasıl yapıldığı belli olmayan hazır yiyeceklerle geçiştirilen, hatta atlanabilen bir öğün haline geldi.
Oysa bu, günün en çok özen gösterilmesi gereken öğünü. Köylerde hâlâ yaygın olan bir alışkanlık, kahvaltıda çorba içilmesidir. Bence sabahları kahvaltı sofrası hazırlamaya zaman bulamayanlar için ideal bir kahvaltıdır, Türk mutfağının muhteşem çorbaları. Tek yapmanız gereken, akşamdan hazır ettiğiniz çorbayı sabah evden çıkmadan önce ısıtmak, o kadar. Kahvaltılarınızı çorbadan esirgemeyin.
Hamuru için;
· 2 adet yumurta
· 2 yemek kaşığı yoğurt
· 2 yemek kaşığı sıvıyağ
· 1 çay kaşığı karbonat
· 1 çay bardağı su
Yazının Devamını Oku 
27 Mayıs 2009
Göçmek...
İnsanın bulunduğu, büyüdüğü, sokaklarında oynadığı yeri terk edip yeni bir memleketin havasını solumaya başlamaya mecbur kalması... Hiç bilmediği, duymadığı sesler duyması...
Sebebi ne olursa olsun, zordur göç etmek. Hele hele göç etmemizin nedeni bizim dışımızda bir şeyse, o zaman bu örselenmeye birazcık öfke ve kırgınlık da karışır. Değişiverir yaşamımız birden.
Sabahları camı açıp soluduğumuz hava, yürüdüğümüz yollar, gittiğimiz bildik mekanlar geride, memleketimizde kalmıştır artık.
Şimdi bu yeni hayata, yeni çevreye ve yeni yaşam temposuna alışma ve uyum sağlama zamanıdır. Bu o kadar da kolay bir şey değildir tabii ki. Ancak illa değiştirmek zorunda olmadığımız kültür öğeleri de vardır ve yeme içme alışkanlıklarımız da bunların en önemlilerinden biridir.
Yazının Devamını Oku 