Sahrap Soysal

‘Çift sarılı’nın sırrı

18 Kasım 2009
Hatırlıyorum, annem mahalle bakkalından kesekâğıdı içinde yumurtalar alır, eve gelirdi. Bazen gazete kâğıdından, bazen de sarı renkli o hoş kâğıttan yapılan keseden çıkan yumurtalar çocukluğumun simgelerinden biridir. İşte bu kesekâğıtlarından çıkan yumurtalarla annem birbirinden lezzetli omletler yapardı. Annemin katı pişirdiği yumurtalarla ise yumurta savaşı yaptığımızı hatırlıyorum. Ama yumurtanın içinden iki sarı çıktığında, nedendir bilinmez, altın bulmuş kadar sevinir, bunu birbirimize hava atmak için kullanırdık. Annem de biz çocukların bu küçük oyununa katılır, çift sarılı yumurtanın sahibine “bugün şanslı günündesin” derdi.

Bugün pazarlarda “çift sarılı” diye normal yumurtadan daha pahalıya satılan yumurtaların sırrını çocuk aklımızla bilmiyorduk. Daha sonra bu konuda çeşitli söylentiler duyduğumu hatırlıyorum. Çift sarılı yumurta yumurtlayan ve nadir bulunan bir tavuk cinsi olduğu da bu söylentiler arasındaydı. Bu teori “çift sarının” pahalı olmasını da açıklar cinstendi doğrusu. Sonradan yumurtanın çift sarılı olmasının tavuğun cinsiyle bağlantılı olmadığını öğrendiğimde çok şaşırdım. Peki ama durumun açıklaması neydi? Yani, neden bazı yumurtalar çift sarılıydı? Cevabı öğrenmek için gelin, tavuğun yumurtlamasına çok kısaca bir göz atalım.

Serbest kalan yumurta hücresi eşey kanalına giriyor ve işte yumurtanın kabukla kaplanması da bu kanalda gerçekleşiyor. ıki yumurta hücresinin birbirinden ayrılmadan eşey kanalına girmesiyse, elbette birlikte kabuklanmaları sonucunu doğuruyor ve böylece de çift sarılı yumurtalar oluşuyor.
Bu açıklama başka bir soruyu getiriyor insanın aklına. “Neden tavuklar bir yumurta hücresi varken ikincisini de eşey kanalına sokuyorlar?” Sorunun cevabı aslında acemilikle açıklanabilir.

Yani bazı genç tavuklar yumurtlamanın bütün safhalarını henüz tam olarak bilmediklerinden ya da o kadar gelişmediklerinden eşey kanallarına iki yumurta hücresi birden girebiliyor.

Kimileri durumu “acemilik stresi” olarak da adlandırıyor ve tavuk, yumurtlama işinde usta hale geldiğinde de çift sarılı yumurta yumurtlama durumu ortadan kalkıyor. ışe başka bir açıdan bakıldığındaysa, çift sarılı yumurtaların, yaşayamayacak yavrular olduğu söylenebilir. Çünkü kabuk her iki yavrunun da içeride gelişebileceği kadar büyük değil.

PATATESLİ HALFETİ KÖFTESİ

4 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 20 DAKıKA
PİŞİRME SÜRESİ 35 DAKİKA

MALZEME LİSTESİ
* 250 gr az yağlı dana kıyma
* 1 su bardağı ince köftelik bulgur
* ½ su bardağı ılık su
* 1 adet büyük boy kuru soğan
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber
* 1 çay kaşığı kimyon
* 2 çay kaşığı kuru nane, kuru fesleğen
* 1-2 adet orta boy patates
* 4 yemek kaşığı sıvıyağ
* ½ yemek kaşığı domates salçası
* 4 su bardağı sıcak su

YAPILIŞI
Köfteyi hazırlamak için bulguru derin bir kaba koyup üzerine ılık suyu gezdirin. Bulgurun hafifçe yumuşayıp kabarması için yaklaşık 2-3 dakika kadar bekleyin.
Üzerine kıyma ve rendelenmiş soğanı ekleyip tuz, karabiber ve kimyonu serpin. Kuru nane ve kuru fesleğeni (kuru reyhan da kullanabilirsiniz) ilave edip malzemeleri iyice yoğurun.

Hazırladığınız köfte harcından kabuklu ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp avuçlarınız arasında yuvarladıktan sonra üzerlerine hafifçe bastırarak yassı köfteler hazırlayın. Hazırladığınız köfteleri bir tepside biriktirin.

Diğer taraftan, patatesleri soyup yarım santim kalınlığındaki halkalar halinde dilimleyin. Sıvıyağı geniş bir teflon tencereye koyup orta ısılı ateşte kızdırın. Köfteleri kızgın yağda önlü arkalı birer dakika kadar kızartın. Köftelerin üzerine patates dilimlerini dizin. Salçayı sıcak suda ezip yemeğin üzerine gezdirin.

Tencerenin kapağını kapatıp yemeği kaynayıncaya kadar pişirin. Kaynamaya başlar başlamaz ocağın altını kısıp yemeği kısık ateşte, patatesler yumuşayıncaya kadar pişirin ve ocaktan alın. Sıcak sıcak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Negatif kalorili yiyecekler gerçek mi?

17 Kasım 2009
Günümüzde forma girmek veya formda kalmak hemen hepimiz için pek önemli. Her yeni diyet programı karşımıza farklı mucizevi sonuçlar vadederek çıkıyor. Ancak, beslenme düzeni oluşturmak, kulaktan dolma bilgilerle yapılabilecek kadar basit bir iş değil. Sahip olduğumuz bedene iyi bakmak için, onu deneme tahtası olarak kullanmadan önce derinlemesine araştırma yapmak, uzman tavsiyelerine kulak vermek çok önemli.
ışte bahsettiğimiz bu mucize diyet yöntemlerinden biri de “negatif kalorili yiyecekler”den tüketmek. Bu teoriye göre; kereviz, kuşkonmaz, lahana gibi sebzeleri ve elma, armut, greyfurt gibi meyveleri sindirirken harcanan kalori, yiyeceğin kendi kalorisinden fazlaymış. Böylece daha yemeği yerken kalori kaybediyor ve kolayca zayıflıyormuşuz. Yani örneğin, 10 birim enerjisi olan bir yiyeceğin sindirilmesi 15 birim enerji gerektiriyormuş, böylece hem yemek yiyip hem de yağ yakabiliyormuşuz.
Bu teori gerçeği yansıtmıyor. Bu konuda bilimsel olarak ispatlanmış herhangi bir sonuç olmadığı gibi, bilinçsiz uygulandığında ters etki yapması ihtimalinin üzerinde duruluyor. Çünkü, her yiyeceğin enerji miktarının aşağı yukarı sadece %10’luk bir kısmı sindirim için harcanıyor, fazlası değil.
Öte yandan, düzenli spor yaparak metabolizmanın hızlandırılması ve beslenme biçiminde sözü geçen sebze ve meyveler destekleyici olarak son derece başarılılar. Örneğin; kahvaltıda yenilen greyfurt, sindirilene kadar geçen nispeten uzun sürede mideyi dolu tuttuğu için, yağlı ve şekerli gıdaları aramıyoruz. Hangi beslenme biçimine adapte olursak olalım, şurası bir gerçek, harcadığımızdan az kalori almaya başlamadan vücudumuzda biriken yağların bir yere gideceği yok.
Bunun için de en sağlıklı yöntem, beslenme alışkanlıklarımızı gözden geçirmek, en sevdiğimiz spor dalına yönelmek ve haftanın en az 3 gününü bu spora ayırmak. Ama en önemlisi, yaşadığımız her günün tadını doya doya çıkarmak. Gerisi kendiliğinden geliyor zaten.

Ispanaklı soslu makarna bella

2 Kişilik
Hazırlama Süresi: 15 dakika
Pişirme süresi: 20 dakika

Malzeme listesi
· ½ paket boru makarna
(kısa herhangi bir makarna çeşidini kullanabilirsiniz)

Sos için;
· 250 gr ıspanak
· 2 diş sarmısak
· Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan çekilmiş ceviz içi
· 1 çay kaşığı tuz, karabiber
· 4 yemek kaşığı zeytinyağı
· 1 su bardağı makarna suyu
· Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan rendelenmiş eski kaşar
(parmesan, mihalıç ya da ızmir teneke tulum da kullanabilirsiniz)

Yapılışı
Ispanakların köklerini kesip attıktan sonra yıkayın ve ince ince doğrayın. Diğer taraftan, zeytinyağını orta boy bir tencereye koyup orta ısılı ateşte kızdırın. Pirinç tanesi büyüklüğünde dilimlediğiniz sarmısakları ve doğradığınız ıspanağı tencereye hemen aktarıp tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 5-6 dakika kadar kavurun. Ocaktan alıp üzerine çekilmiş ceviz içi, tuz ve karabiberi ekleyin. Karıştırıp mutfak robotuna aktardıktan sonra püre haline gelinceye kadar çekin. Diğer taraftan, makarnayı kaynayan bol tuzlu suda 10-12 dakika kadar haşlayıp süzün. Aynı tencereye tekrar aktarın. Makarnayı haşladığınız sudan 1 su bardağı kadar alıp robotun içindeki ıspanaklı sosun içine aktarın. Robotu çalıştırıp ayran kıvamında yeşil renkli bir sos elde edin. Hazırladığınız sosu tenceredeki makarnanın üzerine aktarıp karıştırın. Tencereyi tekrar ocağın üzerine koyup kısık ateşte, sık sık karıştırarak 5 dakika kadar ısıtın. Makarnayı servis tabağına aktarıp üzerine rendelenmiş peyniri serpiştirerek sıcak sıcak sıcak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Van’da bir Tokatlı buldum

16 Kasım 2009
Van’da yöresel yemek yiyebileceğim bir yer ararken, kendimi OMCA’da buldum. Saat 19:30 civarıydı ve tam mekanın kapıları kilitlenmek üzereyken koşarak yetiştim.

Kendimi tanıtmaya çalışırken, Sevil Hanım “Aa Sahrap Hanım, siz misiniz, nereden çıktınız” diyerek sevinçle boynuma sarıldı. Ben soluk soluğa, “Koştum ama yetişemedim, siz de gitmek üzereydiniz galiba” derken, Sevil Hanım hemen kapıyı açtı. Işıkları yakıp bizi içeri davet etti.
Sevil Hanım, muhteşem bir misafirperverlik örneği gösterip yemekleri ısıttı ve ardı ardına önümüze koydu. Bu arada biz de eşiyle sohbet ediyorduk ve bu sohbet sırasında onların Tokat’tan gelip Van’a yerleşmelerinin hikâyesini dinledik. Biri doğdukları, diğeriyse doydukları yerdi.
Eşini canı gönülden destekleyen bu beyefendiyi dinlerken, beyefendi de kendini tanıttı.
Meğer Van 100. Yıl Üniversitesi Su Ürünleri Bölüm Başkanı Prof. Mustafa Sarı ile konuşuyormuşuz. Bu arada Sevil Hanım koşarak yanımıza geldi “Eğer Mustafa Bey beni bu kadar içten cesaretlendirmeseydi, ben bu işi kuramazdım” diyerek eşine teşekkür etti.
Bir taraftan birbirinden lezzetli yemeklerin tadına bakıyor, bir taraftan da yemeklerin hikâyelerini dinleyip malzemeler hakkında bilgi alıyorduk.
Nohut, yarma, mercimek, bulgur, akpancar, helis, sarımsak, cacık, kurut ve soryazla yapılan kelecoş, hepimizin favorileri arasındaydı. Ancak erik pestiliyle pişirilen pazılı eşgir yemeğinin de hakkını yememek lazım.
Hele erik kızartması dedikleri, çekirdekleriyle kurutulmuş kayısının tereyağlı ve cevizli lezzetini seyahat boyunca unutamadık. Üstelik henüz keşkek, ıspanaklı börek, yumurtalı hurma, devin, torak, tirşik çorbası, çılbır gibi tadına bakamadığımız nice yemek vardı.

Yazının Devamını Oku

Modern kahve makineleri

14 Kasım 2009
Biz hazır kahveyle tanışalı öyle çok uzun zaman olmadı.

Yani öyle köklü bir hazır kahve kültürümüz yok. Yeni yeni alışıyoruz değişik aromalı kahvelere ve yapılış şekillerine. Oysa hazır kahvenin de pek çok çeşidi var ve benim de (tabii ki Türk kahvesinden sonra) en sevdiklerimden biri filtre kahve.

Filtre kahveye adını veren, onun yapılış şekli. Metal ya da kağıt filtre üzerinden akıtılan sıcak suyun filtre üzerindeki kahvenin tadını altta bulunan bölüme taşımasıyla oluşuyor filtre kahve. Filtrenin metal olması hem aromanın hem de tadın alta geçmesi bakımından daha uygun.

Filtre kahve ne çok ince çekilmiş olmalı ne de çok kalın olmalı. Kahvenin tadının nasıl olacağında, filtreye koyulan kahve ile üzerinden dökülen suyun oranı da çok etkili. En ideal oran ise bire beş. Yani ortalama koyuluktaki bir kahve için 30 mililitre kahveye 150 mililitre su konuluyor.

Ayrıca kahvenin biriktiği yerde 20 dakikadan fazla beklememesi de önemli. Çünkü bekleyen kahvenin tadında değişiklikler oluyor.

Yazının Devamını Oku

Kurutulmuş meyve Avrupa raflarında

13 Kasım 2009
Yurtdışına çıktığımda gözüm hep yemekle ilgili şeylere takılır... Ne yiyorlar, nasıl yiyorlar hep dikkat ederim. Gittiğim yer market bile olsa, paketleme şekilleri ya da ürünlerin raflardaki yerlerini incelerim.
İşte bu market gezilerim sırasında gördüm ki, en dikkat çekici raflarda hep kurutulmuş meyveler duruyor paketler içinde. Üstelik bu paketler çok şık ve fiyatları da pek öyle ekonomik sayılmaz. Yani, kurutulmuş meyve denen şey pek kıymetli yabancı ülkelerde...
Çünkü onlar kuru meyveleri hem çerez gibi tüketiyorlar, hem de sabah kahvaltılarından eksik etmiyorlar.
Bizdeyse günlük yaşamda pek de yenen bir şey değil kurutulmuş meyve. Oysa Anadolu insanına yabancı değil meyveleri kurutarak saklamak. Göçebe bir geçmişe sahip olmamızın da etkisiyle mevsiminde topladığımız elma, armut, dut gibi meyveleri kurutarak tüketmeyi yüzyıllardır biliyoruz aslında.
Hatta yine göçebe olmanın ve sürekli oradan oraya gitmenin etkisiyle yoğurdu bile kurutuyormuş Anadolu insanı...
Son zamanlarda pek çok evde kaseler içine konmuş kuru incir ve kayısı ikram ediliyor misafirlere. Bu sevindiriyor beni ama düşünmeden de edemiyorum, acaba ne zaman yabancıların yapmasını beklemeden kendi kültürümüze sahip çıkmayı başaracağız diye.

Zeytinyağlı taze fasulye

2 kişilik
Hazırlama süresi: 20 dakika
Pişme süresi: 35 dakika

MALZEME LİSTESİ
* Yarım kg. kılçıksız yeşil fasulye
* 1 adet büyük boy kuru soğan
* 1 adet büyük boy domates
* 2 çay kaşığı tuz
* 6 çay kaşığı tozşeker
* Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan zeytinyağı
* 1 su bardağı sıcak su

YAPILIŞI
Kılçıksız fasulyeleri, uç kısımlarını kırarak ayıkladıktan sonra bıçakla uzunlamasına ikiye bölüp yıkayın ve süzün. Soğanı soyup ortadan ikiye bölün ve yarımay şeklinde ince ince dilimleyin. Domatesi incecik halkalar halinde doğrayın. Diğer taraftan zeytinyağının yarısını geniş bir çelik tencereye aktarın. Önce soğan halkalarını, sonra doğradığınız fasulyeyi tencereye yerleştirin. Üzerine domates dilimlerini sıraladıktan sonra tuz ve tozşekeri serpiştirin. Zeytinyağının kalanını ve sıcak suyu da gezdirin. Tencereyi orta ısılı ateşin üzerine oturtup yemeği tencerenin kapağı kapalı vaziyette kendi buharıyla kaynayıncaya kadar pişirin. Yemek kaynamaya başlayınca ocağın altını kısıp yemeği kısık ateşte fasulyeler iyice yumuşayıncaya kadar, en az 30 dakika pişirin. Pişme işlemi sırasında yemeği hiç karıştırmayıp tencereyi birkaç kez sallamakla yetinin. Ocaktan alıp soğumasını bekleyin. Fasulyeleri çatal yardımıyla çevirip kuş yuvası şekli vererek servis tabağına alın. Soğuk olarak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Sadece çay ve kahve içmeyin

12 Kasım 2009
Çay ve kahveyi bir nedenden ötürü tüketmeyen insanların alternatif içeceklerinin başında gelen bir bitki çayıdır adaçayı...

Gerçi çay ya da kahve tiryakileri tarafından pek de makbul bir içecek sayılmaz ama bence yabana atılmaması gereken ve özellikle de mevsim kışa dönüyorken bardaklarda olması şart bir bitkidir.

Çayın alternatifi dediğime de bakmayın, çünkü adaçayı baharat olarak ya da başka amaçlarla da kullanılıyor. Çorbalara, ızgara etlere ve kabak haşlamasına şaşırtıcı bir biçimde uyum sağlıyor, değişik aromasıyla bu yemeklerin lezzetine lezzet katıyor.
Ama siz adaçayını illa bardakta ve sıcak olarak görmek istiyorsanız, sıcak sıcak içilen adaçayının da boğaz hastalıklarına iyi geldiğini, bademciklerdeki iltihabı kuruttuğunu, öksürüğü kestiğini bilmeniz gerek.

Üstelik bu kadarla sınırlı değil bu güzel bitkinin yararları... Romatizma ağrılarını azaltması ve dişleri beyazlatması da onu önemli bir şifa kaynağı yapıyor. Ayrıca kadınların daha çok tüketmeleri gereken bir çay. Çünkü kadının menopoz döneminin daha sıkıntısız geçmesini sağlıyor.
Kadınların orta yaştan sonra daha az salgıladıkları östrojen, adaçayında bol miktarda mevcut... Yani pek çok bitki gibi adaçayı da doğanın bize hediye ettiği şifa kaynaklarından biri...

Yazının Devamını Oku

Ölüler de beslenir

11 Kasım 2009
Bugün tarihin derinliklerine inebiliyorsak ve “yazılı tarih” denen şeyden bahsedebiliyorsak, bunda elbette ki yazıyı ilk bulan uygarlığın, Sümerler’in payı büyüktür. Ancak onları tarihte önemli kılan tek şey, yazıyı bulmuş olmaları değildir. Onları milattan önceki devirlerden bugüne taşıyan ve bazı konularda başvuru kaynağı yapan şey, bıraktıkları uygarlıktır.
ışte bu uygarlığın bir parçası olarak onlar, ölmüş olan atalarının ruhlarını beslemeyi seçmişlerdir. Evet, besleme dedik, yanlış duymadınız. Her evde o evin atası diyebileceğimiz insanların gömülü olduğu bir mezar odası bulunurmuş.
“Peki bu beslenme işi nasıl oluyordu” diye soracak olursanız... Sümerler atalarının beslenmeye ihtiyacı olduğunu düşünür ve evde yedikleri her öğünden onlara da sunarlarmış. Yani yenen yemekten ölüleri için ayırır, yanında içecekleriyle birlikte mezar odasına götürürlermiş.
Evet, her evde bir mezar odası varmış ve Sümer inancına göre beslenmeyen ruhlar ayağa kalkar, evin içinde ya da sokaklarda dolaşırmış. Hatta bu aç kalan ruhların zaman zaman saldırgan olabileceğine de inanıyormuş Sümerler. Bunun için de atalarını besleme işini çok önemser ve ellerinden geldiği kadar ihmal etmemeye çalışırlarmış.
ınsanların açlıktan ölebildiği bir devirde ölmüş insanların beslenmesinden bahsetmek biraz ironik oldu biliyorum ama okudukça anlıyorum ki, tarih denen şey zaten ironilerle dolu...

CEVİZLİ İRMİKLİ PUDİNG

2 KİŞİLİK

MALZEME LİSTESİ

* 2 su bardağı süt
* ½ su bardağı su
* ½ su bardağı irmik
* ½ su bardağı tozşeker
* 1 paket vanilya
* 50 gr bitkisel margarin
* 1 yemek kaşığı hindistancevizi tozu
* ½ su bardağı çekilmiş ceviz içi

YAPILIŞI
ırmik, su, süt ve tozşekeri küçük bir tencereye aktarıp kısık ateşin üzerinde, tahta bir kaşık ya da tel çırpıcı yardımıyla sürekli karıştırarak kaynayıncaya kadar pişirin.
Katılaşıp muhallebi kıvamına gelen pudingi kaynamaya başladıktan 1 dakika sonra ocaktan alın. Henüz sıcak haldeyken vanilyayı ve yumuşamış ya da sıvı haldeki yağı ekleyip hızla karıştırın.
Diğer taraftan, 15-20 santim çapındaki şekilli pasta kalıbına streç film ya da temiz naylon serin. ısterseniz normal bir fırın kabı da kullanabilirsiniz.
Hafifçe ılık hale gelen pudingi kalıba aktarıp üzerini kaşığın tersiyle düzelttikten sonra buzdolabında iyice katılaşıncaya kadar, 4-5 saat bekletin.
Buzdolabından çıkardığınız pudingi bir servis tabağına ters çevirin. Üzerindeki naylonu sıyırıp atın. Üzerine hindistancevizi ve çekilmiş ceviz içini serpiştirin. Dilimleyerek servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Yemekte yeni açılımlar yapıyorum

10 Kasım 2009
Türkiye’nin en ucundaki sınır illerinden biri olan Muş’ta 80 kız çocuğunu okullu yapan “İmkansız Periler” projesiyle birlikte gittiğim Muş ve Van’da beni çok heyecanlandıran yepyeni tatlar keşfettim. Uçsuz bucaksız Muş Ovası’nda yetiştirilen lahanaların ya da onların deyimiyle “kelemlerin” her biri sekiz ila 15 kilogram arasındaki ağırlıktaydı. Artık benim için Muş demek, en lezzetli lahana yemeklerinin piştiği yer demek. Lahanayı yemeklik turşu yapıyorlar, sonra da dövme ile birleştirip meşhur yemekleri olan cortiyi hazırlıyorlar.
Esas büryanın Siirt ve Bitlis’te yapıldığını biliyoruz ama bu yemek Muş’ta da pek seviliyor. Tandırın içine kazanla kaynar su koyulup üzerine et sarkıtılıyor ve et bu suyun buharıyla pişiriliyor. Etin suyu kaynayan suya damlıyor ve bu sudan da afşur denilen bir çorba yapılıyor. Afşur ya da büryan sabah saat 11’e kadar tükenmiş oluyor. Ayrıca, herise, ışkın kavurması ve Muş köftesi de bu ilin tadılması gereken diğer lezzetlerinden.
Eminim Van deyince pek çoğunuzun aklına meşhur Van kahvaltısı gelecektir. Bence Van kahvaltısının mutlaka tadılması gereken lezzetleri arasında murtuğa ve kavut da var. Ama ben Van’ın kelecoşunun ve ayranaşının da tadına doyamadım. Beni en çok şaşırtan şeyse ot kültürlerinin bu kadar zengin oluşuydu. Gençlerin ilgisiz olması ve farklı ilgi alanlarına yönelmiş olmaları maalesef ki bu çok zengin ot kültürünün unutulmasına neden oluyor. Keşke bu ot kültürü iyice yok olmadan kayıt altına alınabilse. Özellikle Van’ın otlu peynirinim içine konulan sarmısak kokulu sirmo, heliz ve mendo isimli otlar yüksek yaylalardan, dağlardan toplanıyor.
Van’ın köy pazarında hiçbir yerde bulamayacağınız kadar çok kuru ot çeşidi bulabilirsiniz. Zot iklim koşulları nedeniyle sebze ve meyvenin çok az yetiştiği Van, Muş ve Bitlis’in yerlileri dağda, taşta, ovada, yaylada kendiliğinden yetişen her tür otu değerlendirip farklı lezzetler yaratmışlar. şimdi de bu zengin ot kültürünün peşine takılmaya niyetlendim. Anneme göreyse ben iflah olmaz bir yemek delisiyim.

Sebzeli sefa böreği

4 Kişilik
Hazırlama süresi 15 dakika
Pişme süresi 35 dakika

Malzeme listesi
· 10-12 sap ıspanak
· 3 adet orta boy haşlanmış patates
· ½ su bardağı köftelik ince bulgur
· 1 su bardağı ılık su
· 1 su bardağı yoğurt
(kaymaksız ve az yağlı yoğurt kullanabilirsiniz)
· Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan un
(yulaflı, kepekli ya da çavdarlı un karışımı kullanabilirsiniz)
· 3 adet yumurta
· 2 çay kaşığı karbonat
(1 paket kabartma tozu da kullanabilirsiniz)
· 2 çay kaşığı tuz, karabiber
· 4 yemek kaşığı sıvıyağ

Yapılışı
Ispanağı yıkayıp süzdükten sonra incecik doğrayarak bir kenarda bekletin. Bulguru derin bir kaba koyup üzerine ılık suyu gezdirin. Yaklaşık 10 dakika bekledikten sonra iyice kabarıp yumuşayan bulgurun üzerine haşlanmış patatesleri rendeleyin. Doğradığınız ıspanağı, yoğurt ve unu da ilave edip yumurtaları kırın. Bir taraftan malzemeleri karıştırırken, bir taraftan da karbonatı serpiştirin. Tuz ve karabiberi de ekleyin. (isterseniz bu aşamada kuru nane, kekik, fesleğen gibi baharatlar da katabilirsiniz) Katı kek hamuru kıvamında bir karışım elde edeceksiniz. Diğer taraftan, fırına dayanıklı 20- 25 santim boyunda yuvarlak, kare ya da dikdörtgen kabı sıvıyağın 2 yemek kaşığıyla yağlayın. Hazırladığınız karışımı kaşık yardımıyla yağlanmış kalıba yerleştirin. Üzerine kalan sıvıyağı gezdirip kaşıkla üzerini düzeltin. Böreği 5 dakika önceden 175 dereceye ve alt üst konuma ayarladığınız fırında 30-35 dakika, üzeri hafifçe sararıncaya kadar pişirip çıkarın. Biraz ılınmasını bekleyip dilimleyerek servise sunun.
Yazının Devamını Oku