Sahrap Soysal

Bu bayram ninelerin, dedelerin

27 Kasım 2009
Bayramların öyle uzun tatiller oluşturmamasına en çok sevinenler aile büyükleridir herhalde. “Tatile çıkmaya değmez” deyip ikamet ettiğimiz yerlerde kaldığımız için bayramı bayram gibi yaşıyor, bu sayede de onları ziyaret edebiliyoruz çünkü... Anneanneler-babaanneler de belki çoktandır göremedikleri torunlarını, çocuklarını görüp onları ağırlayabiliyorlar.
Gerçi artık pek çok çocuk bilgisayar başında vakit geçirmeyi ya da arkadaşlarıyla dışarıya çıkmayı her şeye tercih ediyor ama bayramlar onları zorla da olsa aile büyüklerini ziyarete götürmek için fırsat tanıyor bize.
Eskiden, yani aile büyükleri de evin bir parçası olarak çocuklarıyla aynı evdeyken, üç nesil bir aradaydı. Aynı evde yaşamanın bir sonucu olarak da birbirlerine bu kadar uzak değillerdi. Bazen birlikte yaşanan bir anneanne ya da babaanne evde kendinizi en yakın hissettiğiniz insan olabiliyordu. Hayat tecrübesinin ve hoşgörülü olmanın bir sonucu olarak bu aile büyükleri, sıkıntınızı, derdinizi paylaşmak için ideal insan durumundaydılar. Hatta bazen annenizin ya da babanızın hiç onaylamadığı durumlarda bile arkanızda olurlar, sizinle birlikte mücadele verirlerdi.
En önemlisi neydi biliyor musunuz, onları anneanne-babaanne olmalarının yanı sıra bir şahıs olarak tanır, öyle iletişim kurardınız.
Evet, yaşam şartları çok değişti. Pek çok çocuk ya da genç aile büyüklerini ayda yılda bir görüyor. Bu görüşmeler çoğunlukla “zorla” olduğu için de “bir an önce eve gidip hayatıma devam etsem” düşüncesi hakim. Oysa gerçek anlamda görüşmek, kaliteli zaman geçirmek hiç öyle bir şey değil. Bazen yapılan kısa bir telefon görüşmesi bile aynı ortamda saatlerce kalmanın yerini tutabiliyor. Onlara arkadaş gibi davranmak çok hoşlarına gidiyor. Hele bir de en çok sevdiği şeyi, örneğin ak saçlarını tepesinde toplayabileceği küçük bir tokayı alıp gittiniz mi, ondan daha mutlusu olmuyor.
Diyeceğim o ki, anneanne, babaanne ve dedelerimiz bizim kıymetlilerimiz. Gelin bu bayram onları sadece ziyaret etmeyi değil, onlarla gerçekten iletişim kurmayı deneyelim. Belki onun en çok hoşlanacağı hediyeyi de bu iletişim sırasında öğrenebiliriz. Ne dersiniz?

Bayram kavurması

6 kişilik
Hazırlama süresi: 15 dakika
Pişme süresi: 45 dakika

MALZEME LİSTESİ
* 1 kg. kuzu kuşbaşı eti
* 1 tatlı kaşığı tuz, karabiber
* 1 yemek kaşığı kuru kekik
* 5-6 adet yeşil soğan
* 1 yemek kaşığı margarin (tereyağı da kullanabilirsiniz)

YAPILIŞI
Kuzu etlerini iyice yıkayıp süzün. Etleri bakır bir tencere içinde sacın üzerine koyup üzerine margarini ekleyin. Orta ısılı ateşte, karıştırarak etler suyunu bırakıp tekrar çekinceye kadar, 8-10 dakika pişirin. Etler suyunu çekince, tuz, karabiber, kekik ve iri iri kıydığınız yeşil soğanları ilave edin. Sık sık karıştırarak etler iyice yumuşayıncaya kadar kavurun. Hiç su katmadan etleri pişirip sıcak sıcak servise sunun. ısterseniz üzerine pul biber de serpiştirebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Annemin bayram heyecanı

26 Kasım 2009
Biz çocukken, annem bayram hazırlıklarına bir hafta önceden başlardı. Her gün bir oda baştan aşağı temizlenirdi.

Tabii bize de çok iş düşerdi. Annem kime hangi işi uygun gördüğünü temizlik gününden bir gün önce söylerdi. Arkadaşlarla ayarlanmış buluşmalar, kişisel işler ya da dersler ve sınavlar annemin kafasındaki iş sırasını asla bozamazdı.
Hazırlıkların yoğunluğu arife günü doruğa ulaşır, annemin eli ayağına dolaşırdı. Hele hele sabahtan başlayan yemek hazırlıkları sırasında annem pek heyecanlanır, yemeklerin listesini tekrarlar dururdu.
Her seferinde anneme sakin olmasını ve bu kadar yemeğin dünyaya yeteceğini söyleyip onu rahatlatmak bize düşerdi.
Bayram bitip annem rahatladığındaysa, kalan yemek miktarına bakarak annemin ne kadar haklı olduğunu anlardık. Çünkü bayram boyunca evimiz bir saat bile boş kalmaz, annemin ve babamın akraba, eş ve dostuyla dolup taşardı.
Annem bu kalabalığa bayılır, onlara ne yedireceğini, nasıl hizmet edeceğini şaşırırdı. Çünkü annem bayramların birleştirici özelliğini önemseyen ve misafirperver biriydi. Hâlâ da öyledir.
Ben de annesinin bu özelliğini çok seven ve örnek almaya çalışan ama annesini eline su dökemeyen biriyim.

PATATESLı BÖREK (Diyet)

YAPILIşI

Yazının Devamını Oku

LÖSEV bayramı bekliyor

25 Kasım 2009
Bu yıl kurban kesecek misiniz? Biliyorum, ekonomik kriz pek çok ailenin bütçesini olumsuz yönde etkiledi. Hâl böyle olunca da önceki yıllarda kurban kesebilen pek çok aile bu yıl kurban kesemeyecek. Her şeye rağmen inancının gereği olan kurban kesme işini yerine getirecek olanlar da var tabii.
Her yıl Kurban Bayramı’ndan önce bu köşeden sesleniyoruz; “lütfen bu yıl sokaklar kan gölüne dönüşmesin” diye. Bir taraftan herkesin dini inancını yerine getirme hakkına saygı duyuyoruz, bir taraftan da hiç de hoş olmayan görüntüler ortaya çıkmasın istiyoruz.
ışte bu iki şeyi yerine getiren bir sistem, son yıllarda daha da yaygınlaşmaya başladı. Kurban bayramlarında kurbanlık alacağınız parayı bir hayır kuruluşuna bağışlıyorsunuz, onlar, sizin isteğiniz doğrultusunda ya kurban kesiyorlar ya da bağışladığınız miktarı kurumun amacı uğruna kullanıyorlar.
Bu hayır kuruluşlarından biri de LÖSEV. Lösemili Çocuklar Vakfı, televizyon kanallarında gösterilen tanıtım filmlerinde de söylendiği gibi, bu yıl da kurban bağışlarınızı bekliyor. Üstelik LÖSEV’e bağış yapmak çok kolay. Bağışlarınızı internet sitesinden, yani www.losev.org.tr adresinden yapabileceğiniz gibi, herhangi bir banka şubesinden LÖSEV-0660 hesabına hiçbir masraf ödemeden de yapabiliyorsunuz.
Para işlerinde internete güvenmeyenler için bir not: LÖSEV, işleminizin güvenli olarak yapılacağı ile ilgili garanti veriyor.
LÖSEV’e bağış yaptığınız takdirde kurban için verdiğiniz paranın nasıl kullanılacağına dair inisiyatif de sizde oluyor. Bağışladığınız parayla isterseniz kurbanlık bir hayvan alınıyor ve bu hayvan noter huzurunda dini esaslara uygun olarak kesilip kanserli çocuklara yediriliyor. ısterseniz bağışladığınız parayla lösemili çocukların tedavi ve okul masraflarına katkıda bulunabiliyorsunuz.
Paylaşmak ve hayır yapmak çok önemli bir şey. Bağışlanan şeyin yerini bulması ve gerçekten ihtiyacı olan birileri için kullanılması ise insanı çok ama çok mutlu ediyor.
Eğer bu yıl da kurbanınızı nereye ya da kimlere bağışlayacağınıza karar vermediyseniz, işte size güvenilir bir adres. Kurban Bayramı’nda hasta çocukları ve onların yakınlarını sevindirin ve kurban bağışlarınızı LÖSEV’e verin. ıçiniz rahat edecek.

BÜSKÜVİLİ PRENSES TATLISI

2-4 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 15 DAKİKA
PİŞİRME SÜRESİ 20 DAKİKA

MALZEME LİSTESİ
* 200 gr kedi dili bisküvisi
(Uzun bisküvilerden de kullanabilirsiniz.)
Kreması için;
* 1 adet yumurta
* 1,5 su bardağı tozşeker
* 1,5 su bardağı un
* 1 litre süt
* 1 paket vanilya
* 125 gr bitkisel margarin
* varsa 1 su bardağı çekilmiş ceviz ya da fındık içi
Üzeri için;
* 1 su bardağı dondurulmuş ya da taze vişne
(Herhangi bir taze meyve kullanabilirsiniz.)
* 3 yemek kaşığı pudra şekeri

YAPILIŞI
Yumurtayı orta boy çelik bir tencereye kırıp üzerine tozşekeri ekledikten sonra tel çırpıcı ya da çatal yardımıyla iyice çırpın. Üzerine un, süt ve vanilyayı ilave edip orta ısılı ateşin üzerine oturtun.
Tel çırpıcı ya da tahta kaşıkla sürekli karıştırmaya devam ederek katılaşıp muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirin. Kaynamaya başlar başlamaz ocaktan alıp margarini ilave edin ve mikserin yüksek devriyle 2-3 dakika çırpın. Varsa ceviz veya fındık içini ekleyip tekrar karıştırın.
Diğer taraftan, 20 santim çapında, kenarları en az iki santim yüksekliğindeki bir kabını (borcam ya da porselen olabilir) bol suyla çalkalayın. Islak kalıbın kenarlarına kedi dili bisküvileri (uzun bisküvi de kullanabilirsiniz) yan yana dizin. Çırpılmış kremayı da bisküvilerin ortasındaki boşluğa aktarın. Islak bir kaşığın tersiyle üzerlerini düzeltin.
Pastayı buzdolabında en az 2-3 saat bekletin. Çekirdeklerini çıkarıp üzerlerine pudra şekeri serptiğiniz vişne ya da çilekleri 30 dakika kenarda bekletin. Tatlının üzerini kenarda bekleyen meyvelerle süsledikten sonra kaşık yardımıyla parçalara ayırarak servise sunun.
NOT: İsterseniz meyve yerine hazır çikolata sosu pişirip tatlının üzerine gezdirebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Bir yemek tutkunu olarak Bülben Hanım II

24 Kasım 2009
“Doğuda-Batıdan ıslam Mutfağı” Kuzey Afrika, Türk ve Ortadoğu mutfaklarından derlenmiş yemek tariflerinin olduğu bir kitap. Yazarıysa dün de bahsettiğim gibi, arp sanatçısı Bülben Hoffmann. Bülben Hanım’ın yemekle tanışmasını, bu tanışıklığın nasıl tutkuya dönüştüğünü, Viyana’da verdiği davetleri ve konuklarına yaptığı birbirinden özel yemekleri dün anlatmaya başlamıştık.

Bülben Hofmann, Viyana’dayken ikinci eşiyle tanışmış. Alman bir diplomat olan eşiyle pek çok ülkeye gitmiş. Bu ülkeler arasında eşinin büyükelçi olarak görev yaptığı Fas ve Cezayir de var. Bülben Hanım, gittiği ülkelerin hepsinde istediği özelliklere sahip aşçılar bulamadığından, yemek işlerine kendisi bakmış.

Bu davetlerde konuklarını sadece yemekle değil, müzikle de besliyormuş Bülben Hoffmann. Küçük arp konserleriyle başlayıp birbirinden lezzetli yemeklerle devam eden bu davetlerin eşinin diplomatik başarısı açısından da çok önemli olduğunu söylüyor Hoffmann.

Sonrasında emeklilik dönemi ve Türkiye’ye dönüş var hanımefendinin hayatında. Emeklilik döneminde de yemek yapmaktan ve yaptığı yemeklerle kalabalık insan topluluklarını ağırlamaktan vazgeçmemiş. “Arp çalmak mı, yemek yapmak mı?” diye sorduğumdaysa; “ıkisi de aynı şey benim için, ikisi de hayatımın vazgeçilmez parçası” diyor.

Çin, İtalya, Fransa ve Balkan ülkelerinin iyi bir harmanı olarak nitelediği Avusturya mutfaklarını çok zengin bulduğunu söyleyen Bülben Hanım, Osmanlı mutfağını da sonu gelmez bir kaynak olarak niteliyor ve konuyla ilgili 15 beş yıl süren bir araştırması olduğunu da ekliyor. Geleceğe dair planları arasında anılarıyla harmanlayacağı bir yemek kitabı da var. Gezdiği yerleri ve anılarını yemeklerle bir araya getirmek istiyor Bülben Hofmann.
Ben de bir yemekçi olarak yemek kitapları raflarının bu kitabı sabırsızlıkla beklediğini belirtmek istiyorum.

Bezeli ziyafet parfesi

2 kişilik
Hazırlama süresi 20 dakika

Malzeme listesi
· 3-4 adet orta boy beze
· 2 adet yumurta
· 1 su bardağı tozşeker
· 1 paket vanilya
· 1 poşet toz kremşanti
· 3 tepeleme yemek kaşığı kakao
· varsa 1 yemek kaşığı neskafe
· 1 su bardağı soğuk süt

Yapılışı
En fazla 20 santim çapında olan derin bir cam ya da porselen kabın içine streç film ya da temiz bir buzdolabı poşeti serip uçlarını kabın dışına sarkıtın. Oda sıcaklığında bekleyen yumurtaları derin bir kaba kırıp üzerine tozşekeri ekleyin. Mikserin yüksek devriyle 4-5 dakika çırptıktan sonra vanilyayı ekleyin. Bir dakika daha çırpıp bir kenarda bekletin. Diğer taraftan, toz kremşanti ve kakaoyu başka bir derin kaba aktarıp üzerine soğuk sütü ekleyin. Varsa neskafeyi de ilave edip karıştırın. Mikserin yüksek devriyle 3-4 dakika, katılaşıncaya kadar çırptıktan sonra çırpılmış yumurtaları aktarıp mikserle çırparak malzemeleri iyice karıştırın. Hazırladığınız parfe karışımının yarısını parfe kabına aktarın. Üzerine elinizle parçaladığınız bezeleri serpiştirin. (beze yerine herhangi bir bisküvi çeşidinden 3-4 adet kırabilirsiniz) Kalan parfeyi de üzerine aktarıp buzdolabının derin dondurucusunda en az 4-5 saat bekletin. Buzdolabından çıkardığınız parfeyi servis tabağına ters çevirip üzerindeki naylonu sıyırın. Parfeyi oda sıcaklığında birkaç dakika bekletip dilimleyerek servise sunun. Üzerine bol miktarda kakao serpin. ısterseniz üzeri için 1 su bardağı çilek ya da frambuaz ve 2 yemek kaşığı pudraşekerini robotta çekebilir ve üzerine gezdirebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Bir yemek tutkunu olarak Bülben Hanım

23 Kasım 2009
Eski bir büyükelçi eşi olan Bülben Hoffman aynı zamanda bu ülkede yetişmiş en önemli arp sanatçılarından.

Aynı zamanda “Doğudan-Batıdan ıslam Mutfağı” adlı kapsamlı yemek kitabının da yazarı... Bülben Hanım’la yaptığım sohbet sırasında bakın neler neler öğrendim.

Öncelikle, Bülben Hanım konservatuvarda öğrenciyken yemek yapmakla pek ilgilenmemiş. Evlendikten sonra başlamış onun yemekle ilişkisi. Sonra, giderek artan bir merak ve tutkuyla bağlanmış mutfağa.

Kalabalık davetler vermek ve bu davetlerde konuklarına birbirinden lezzetli yemekler ikram etmekse onun en büyük zevkleri arasına girmiş.

Daha sonra Viyana’daki Yüksek Müzik Okulu’nda eğitim almaya başlamış. Bu yoğun tempo sırasında kalabalık konuk topluluklarını ağırlamaktan da vazgeçmemiş. O davetlerde Türk mutfağını yabancılara tanıtıyormuş.

Yazının Devamını Oku

Alkollü sıcak içecek

21 Kasım 2009
Kırmızı şarap soğuk içilmez derler.

Bunun sebebi, şarabın kokusunun oda sıcaklığında daha iyi alınabilmesi, içeriğindeki tatların daha kolay ayırt edilebilmesidir. Bunun için de kırmızı şarap saklandığı yerden çıkarılıp buzdolabına konmaz da oda sıcaklığında bekletilir.
Burada şarapların bekleme yerinin kendine has koşulları olduğunu hatırlatmamıza gerek yok sanırım. Bahsettiğimiz şey, servise sunmadan önce beyaz şarabın buzdolabında, kırmızı şarabınsa oda sıcaklığında beklemesidir.
Bir de baharatlarla kaynatılarak hazırlanan gerçek anlamda “sıcak şarap” vardır. Eskiden tazeliğini kaybeden şarapları, çeşitli baharatlar ve balla tatlandırarak yeniden içilir hale getirmek için kullanılıyormuş, şarabı ısıtma yöntemi. Günümüzde ise soğuk kış günlerinin iç ısıtan içkisi olarak sunuluyor sıcak şarap.
Sıcak şaraba Almanca Glühwein, Fransızca vin chaud, ıtalyanca vin brule deniyor. Küçük ayrıntılar bakımından ülkeden ülkeye farklılık gösterse bile, temel olarak hepsinin hazırlanma prensibi aynı. Önce tarçın, zencefil, portakal çeşnisi, karanfil ve şekeri bir miktar suda kaynatıyorsunuz. Yoğun kıvamlı bir şurup haline gelince ocağın altını kısıp şarabı ekliyorsunuz. Kaynama noktasının hemen altında biraz daha pişirdikten sonra sıcak sıcak ikram ediyorsunuz.
Sıcak şarap yaparken kullanacağınız baharatlara yenilerini eklemek, içine koyacağınız diğer malzemeleri sayıca artırmak ya da damak tadınıza uygun olarak portakal suyu veya bal ile içeriği zenginleştirmek ise tamamen sizin elinizde.
Sıcak şarap, çoğunlukla kuzey ülkelerinde, en çok da Almanya ve Alman kökenli ülkelerde, özellikle Noel döneminde ve açık havada içiliyor.
Bu yazıyı okuduktan sonra “bir de ben deneyeyim” diyenler için son bir dipnot: Yüksek kaliteli şaraplarınızı sıcak şarap yapımında kullanmayın. Orta, hatta düşük kalite şaraplarınızı baharatlarla ve egzotik malzemelerle ısıttığınızsa bile lezzetli sonuçlar alabilirsiniz.

SUSAMLI PATATESLı BÖREK

Yazının Devamını Oku

Püf noktasının öyküsü

20 Kasım 2009
Her işin bir ustası, her ustanın da işini iyi yapmasının bir sırrı vardır değil mi?

Yani hemen hepimizin yapacağı işlerde bazı insanların bu kadar başarılı olmalarının nedeni, o işe çok emek verip deneme yanılma yöntemiyle kendilerine has bir yöntem bulmuş olmalarıdır. Bazen paylaşılır bu sırlar, bazen de “meslek sırrı” olarak ustada kalır.

Yemek yapmak da ustalık, maharet ve emek isteyen işlerdendir. Aynı tarifi üç kişiye verin, sonra da ortaya çıkardıkları yemeklerden yiyin. Tıpatıp aynı tarifi kullanmalarına rağmen yemeklerin birbirinden farklı olduğunu görürsünüz. Bazen tuzu ne zaman attığınız bile yemeğin kıvamını belirleyebilir.

İşte yemekte ve pek çok işte kullanılan küçücük ayrıntılar vardır. Bu ayrıntıları bilmek hem o işi yapmayı kolaylaştırır, hem de yapılan işin daha kaliteli olmasını sağlar. Bu ayrıntılara “püf noktası” denir.

Peki püf noktasına neden bu ismin layık görüldüğünü biliyor musunuz? Her şeyin olduğu gibi püf noktasının da bir öyküsü var elbette. 

Yazının Devamını Oku

Koz olarak kullanmasına izin vermeyin

19 Kasım 2009
Annem, yeni anne olmuş bir akrabamıza “Eğer yemekle ilgili bir sıkıntısı yoksa, işin yüzde 50’si azalmış demektir” diyerek kestirip attığında ona birazcık kızmış ve “Yeni anne olan ve bununla ilgili acemilik çeken birine söylenir mi bu” demiştim. Üç ay sonra bir aile toplantısında çiçeği burnunda anneyle tekrar karşılaştığımda bana annemin ne kadar haklı olduğunu, zorlukların hepsine alıştığını, yemek yedirmenin ise hâlâ kabus olduğunu söylemişti. Bense bir kez daha “Eskilerin bildiği bir şey var” demekten kendimi alamamıştım.
Hemen bütün annelerin en büyük sorunudur yemeyen çocuk. Elinde tabakla ve binbir oyunla çocuğuna yemek yedirmeye çalışan anne manzaraları bize pek de yabancı değil. Bazı çocuklarda “yemek yememe alışkanlığı” olduğunu söylüyor uzmanlar. Bu çocukların pek çoğu eninde sonunda karnını doyuruyor ama önce anne ve babaya zorluk çıkarma safhasından geçmeleri gerekiyor. Bunun başlıca nedeninin yine biz anne-babalar olduğunu vurgulayan uzmanlar, bazı çocukların yemek yemeyi koz olarak kullandığını da üzerine basa basa söylüyor.
Bizler çocuğa yemek yemesi konusunda ne kadar hassas olduğumuzu o kadar belli ediyoruz ki, çocuk da bizim bu hassasiyetimizi kullanmaya başlayabiliyor. Üstelik öyle elimizde tabakla çocuğun peşinden koşmak ve ne pahasına olursa olsun yemek yedirmek çocuğumuz için yapacağımız en iyi şeylerden değil.
Eğer yeme alışkanlığının sağlıklı olmasını istiyorsak, ona yemeği yeme yerinin masa olduğunu öğretmek zorundayız. Bunun en iyi yolu da çocuğu 1 yaşından itibaren sofraya oturtmak ve onun sizi izlemesi için fırsat tanımak. Çünkü çocuklar izleyerek öğreniyor ve alışkanlıklarının pek çoğunu da bizi izleyerek ediniyor.
Yeme konusunda çocuğu zorlamamak, yemeği önünde fazla bekletmemek, doyduysa kalanını sonra da yiyebileceğini söylemek, sofrayı ve tabağını özenle hazırlayarak iştahını kabartmak, sofrada yemek yerken zorlanmamasını sağlamak için eliyle yemesine izin vermek ve yaratacağı dağınıklığa aldırmadan kendi tabağına yapılacak servisleri yapmasına izin vermek çocukların yemek yemeyi sıkıntı ya da anne babayı sömürecek bir şey olarak algılamasını önleyebiliyor.

ISPANAKLI BİLEZİK BÖREĞİ
4 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESı 20 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 30 DAKİKA

MALZEME LİSTESİ
* 2 adet hazır yufka
* 15-20 yaprak ıspanak
* 1 adet taze yeşil soğan
* ½ su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri
* ½ demet maydanoz
* ½ demet dereotu
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber, kırmızı toz biber
* 2 adet yumurta
(akı ve sarısı ayrılmış)
* 2-3 yemek kaşığı susam

YAPILIŞI
Yufkaları tezgahın üzerine yayarak her birini 4 eşit parçaya bölün. Böylece 8 parça yufka elde etmiş olacaksınız.
Diğer taraftan, çok ince doğradığınız ıspanak yapraklarını ve incecik kıydığınız yeşil soğanları derin bir kaba koyup karıştırın. Üzerine yine ince doğranmış maydanoz, dereotu ve rendelenmiş kaşar peynirini ekleyip karıştırın. Üzerine tuz, karabiber, kırmızı pul biber ve yumurta aklarını ilave edip karıştırın. Karışımı tıpkı köfte yoğurur gibi bastırarak yoğurup iyice yumuşatın.
Hazırladığınız ıspanaklı harcı, yufkaların geniş kısmına paylaştırdıktan sonra, kenarlarını kıvırmadan tıpkı sigara böreği gibi sıkıca sarın. ıki ucunu birleştirip yuvarlayarak simit şekli verdikten sonra birleşme yerlerini bir kürdanla tutturun. Simit şekli verdiğiniz börekleri derin bir kaba yan yana yerleştirin.
Hazırladığınız böreklerin üzerine 2 su bardağı soğuk su gezdirip 15 dakika kadar bekletin. Suda bekleyen börekler suyu çekip şişecektir. Sudan çıkarıp temiz bir peçetenin üzerinde fazla suyunu çektirdiğiniz börekleri, yağlanmış fırın tepsisine aralıklı olarak dizin.
Üzerlerine, fırçayla çırpılmış yumurta sarısı sürdükten sonra susamı serpiştirin. 175 dereceye ve alt-üst konuma ayarladığınız fırının orta rafında 30 dakika, üzerleri altın sarısı oluncaya kadar pişirin. Fırından çıkardığınız börekleri sıcak ya da ılık olarak servise sunun.
Yazının Devamını Oku