26 Aralık 2009
Hani bazı filmler vardır, tekrar tekrar izlemekten büyük keyif alırsınız.
Size yaşama sevinci ve tutunma arzusu verir, bir başka deyişle içinizi temizler.
Bir yemekçi olarak, yemeği, mutfağı konu alan filmleri her zaman ilgiyle izlerim. Bu filmlerin hepsinden aynı keyfi aldığımı söyleyemem. Ama bazıları da vardır ki, yaptığım işin ne kadar tutku dolu bir iş olduğunu ve özveri gerektirdiğini hatırlatır bana.
İşte geçenlerde izlediğim “Julie and Julia” da böyle filmlerden biriydi. Biri 60’lı, diğeri 90’lı yıllarda genç olmuş iki kadını konu alıyordu film.
İki kadının ortak özelliği ise yemek yapmaya tutkuyla bağlı olmalarıydı.
Yazının Devamını Oku 
25 Aralık 2009
Bilmem bilir misiniz, “ınsan ne yerse odur” diye bir söz ve düşünüş biçimi vardır.
Bu düşünüş biçimine göre, aynı beslenme diyetini uzun zaman uygularsak, zaman içinde yediğimiz yemeklere dönüşürüz ve onlara benzeriz.
Örneğin bitkisel gıdalarla beslenen insanlar daha sakin ve ılımlı olurken, sistemlerine aşırı hayvansal gıda alanlarda gergin ve huzursuz bir ruh hali görebilirsiniz. Tabii ki bunlar hiçbir zaman tek bir nedene bağlı değildir ama insanın beslenme şeklinin duyuları üstündeki etkileri tartışılmaz.
Bunun gibi kendimizi mutlu hissederken iştahlı oluruz ve keyifsizken de canımız hiçbir şey yemek istemez. Çünkü, sık sık söylediğim gibi, yemek yemek sadece gıdaları gövdemize indirmekten ibaret bir eylem değildir.
Yiyeceklerle onları yemeden önce bir ilişki kurmak, koklamak, yutmadan önce iyice çiğneyerek tadına varmak beslenme sürecinin vazgeçilmez parçalarıdır.
Yazının Devamını Oku 
24 Aralık 2009
Bazı sebze ve meyveler önyargılarımızın kurbanı olur. Pek çok kişi onları yemek bir tarafa, pişerken etrafa yaydıkları kokuya bile tahammül edemez. Geçenlerde bu köşeye konuk ettiğimiz lahana, enteresan kokusu ve aromasıyla kereviz, bu sebzelerin başlıcalarıdır. Soğuk görünümü ve kendine has kokusuyla karnabahar da bu pek sevimli olmayan sebzelerdendir. Pek çok kişi tadını bile tam olarak bilmediği karnabaharın adını duyduğunda yüzünü buruşturur.
Bir de yıllarca karnabahar yemeyip daha sonra inadını kırarak tatmaya kalkışanlar vardır. ışte böylelerinin karnabaharı nerede ve nasıl yediğinin büyük önemi vardır. Çünkü karnabahar da o “tehlikeli” sebzelerden biridir. Yani, lezzetsiz yapıldığında kendinden soğutacak sebzelerden. Onun için de karnabahar yapmayı öğrenmek ve onu lezzetli yaparak etrafımızdakilere sevdirmek bence önemli bir iş.
Aslen turpgiller familyasından olan karnabahar bir kış sebzesi. Yani, sebze ve meyveleri mevsiminde tüketmek isteyenler için şimdi karnabahar zamanı. Henüz açmamış, beyaz ya da krem rengi çiçeklerini yediğimiz bu sebze lahanaya çok benzer. Ve aslına bakacak olursanız da lahanadan türemiştir.
Bir Doğu Akdeniz sebzesidir karnabahar. Hatta anavatanının Kıbrıs adası olduğu söylenir ve bu teoriye göre karnabaharın tohumu ilk kez Haçlı Orduları tarafından Kıbrıs’tan ıtalya’ya götürülmüştür.
Dediğimiz gibi, lahanayla yakın akrabadır karnabahar. Ve tıpkı lahana gibi C vitamini bakımından zengindir. Ayrıca bir fosfor deposu olan karnabahar, zihni dinlendirir, sinirlere iyi gelir. şeker ve kalp hastalarının da bol bol tüketmesi gereken bir sebzedir.
Böylesi bir karnabahar methiyesinden sonra kalkıp, karnabahar salatası yapmaya karar verirseniz, karnabaharı, yarım saat bol tuzlu, sirkeli suda bekletin. Böylece minik, zararlı canlıları kolayca imha edebilirsiniz. Artık içiniz rahat olarak karnabahar salatası yapabilirsiniz. Üzerine bir de yoğurt gezdirdiniz mi, tamam!
Pastırmalı humus
2 kişilik
Hazırlama süresi: 10 dakika
Pişme süresi: 30 dakika
MALZEME LİSTESİ
* 1 su bardağı dolusu kuru nohut (konserve nohut da kullanabilirsiniz)
* 3 yemek kaşığı dolusu tahin
* 1 adet limonun suyu
* 2-3 diş sarmısak
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber
* 1 çay kaşığı kimyon
* 1 çay kaşığı kırmızı toz biber
* 1 çay kaşığı sumak
* 7-8 dilim çemensiz pastırma
* Yarım su bardağı nohudun haşlama suyu
* 3 yemek kaşığı ince kıyılmış maydanoz
YAPILIŞI
Akşamdan bol suyla ıslattığınız nohudu ertesi gün yıkayıp süzün ve bir tencereye aktararak üzerini örtecek kadar suyla haşlayın. ıyice yumuşayan nohutları süzün. Ancak haşladığınız nohutların suyundan yarım su bardağı kadarını mutlaka ayırın. Nohutlar ılınınca kabuklarını soyun. Nohutları soymak humus yapmanın en zor aşamasıdır ama nohut soymanın da kolay bir yöntemi vardır. Nohutları avuçlarınız arasına alıp birbirine sürterek kabuklarını daha kolay çıkarabilirsiniz. Kabukları soyulan nohutları ılık haldeyken robota aktarın. Üzerine ayırdığınız nohut suyunu ekleyip robotu çalıştırarak püre haline getirin. Eğer konserve nohut kullanacaksanız konserve suyundan yarım su bardağı kadar ayırın. Nohutların kabuklarını soyup robotta çekerek aynı işlemleri konserve nohuda da uygulayın. Püre haline getirdiğiniz nohutları çukur bir kaba aktarın. Diğer taraftan, limon suyu, tahin ve dövülmüş sarmısakları derin bir kapta çatalla çırpıp karıştırın. Tuz, kimyon, karabiber, sumak ve kırmızı toz biberi de ekleyip tekrar karıştırın. Hazırladığınız bu tahinli sosu püre halindeki nohutların üzerine aktarıp tüm malzemeleri iyice karıştırın. Son olarak koyu boza kıvamındaki humusu servis tabağına bir parmak kalınlığında yayın. ıncecik dilimlenmiş pastırmaları teflon bir tavaya koyup üzerine 2-3 yemek kaşığı sıvıyağ gezdirin. Pastırmaları kısık ateşte 5 dakika kadar pişirin. Hafifçe pişen pastırmaları humusun üzerine yerleştirip ılık halde servise sunun. Pastırmaları tavla pulu formunda doğrayıp 1 yemek kaşığı sıvıyağda 2-3 dakika kızarttıktan sonra da humusun üzerine yerleştirebilirsiniz. Sofraya getirmeden önce ince kıyılmış maydanozla süsleyip ılık halde servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
23 Aralık 2009
Türkler, tarih boyunca Balkanlar denen toprak parçasının ve kültürünün önemli bir parçası olmuş ve aynı zamanda Osmanlı ımparatorluğu zamanında bu toprakların hakimiyetini de ele geçirmişlerdir. Osmanlı ımparatorluğu, özellikle de Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılan seferlerle Balkanlar’da Türk hakimiyetini artırmıştır. Yunanistan, Yugoslavya, Makedonya, Arnavutluk, Hırvatistan ve Bosna Hersek topraklarındaki Osmanlı egemenliği yaklaşık 500 yıl sürmüş ve haliyle bu uzun zaman içerisinde Türk kültürü Balkanlar’a iyice yayılmıştır.
Balkanlar deyince aklımıza pek çok ülke gelir ve bu ülkelerin her birinin kendine ait bir tarihi ve kültürü vardır. Bu yüzden Balkan mutfağından ya da yeme içme alışkanlıklarından bahsederken kesin ve net bir çizgi çizmek mümkün değildir.
Balkanlar’da yaşayan Türkler’den birazcık bahsedecek olursak, bu Türkler’in beslenme ve sofra alışkanlıklarının bize ne kadar çok benzediğini söylemeden edemeyiz.
Balkan Türkleri de günde üç öğün yer. Sabah kahvaltıları bizimkine çok benzer ve bu öğünde genellikle domates, salatalık, peynir, bal, pekmez ve yumurta yerler. Ancak bizden farklı olarak sabahları kahvaltıda çorbayı daha çok tüketirler. Özellikle tarhana çorbası Balkan Türkleri’nin kahvaltıda en çok tükettiği çorbalardandır.
Öğle ve akşam yemekleri ise salata ve yoğurtsuz geçmez. Ekmek ise bizdeki kadar çok sevilmez Balkan Türkleri’nin sofralarında. Az ekmek tüketiminin bir nedeni de Balkan Türkleri’nin yemeklerinde hamur işini çok kullanmalarıdır.
KAYMAKLI AYVA FIRINDA
6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 20 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 30 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
* 3 adet orta boy ayva
* 2 su bardağı su
* 2-3 adet tane karanfil
* 1 su bardağı toz şeker
* 150 gr taze süt kaymağı
(Krem şanti de kullanabilirsiniz.)
YAPILIŞI
Ayvaları soyup çekirdeklerini çıkardıktan sonra ortadan ikiye bölün. Kararmamaları için 1 limonun suyunu sıktığınız suya aktarın.
Diğer taraftan, 2 su bardağı sıcak su ve karanfil tanelerini orta boy ve geniş bir tencereye aktarın. Ayvaları limonlu sudan alıp, tenceredeki karanfilli suya, oyuk kısımları yukarıya bakacak şekilde yerleştirin. Ayvaların renginin daha pembe olmasını istiyorsanız, tencereye 5-6 adet de ayva çekirdeği atabilirsiniz.
Tencerenin kapağını kapatmadan kısık ateşte 10 dakika kadar pişirin. Hafifçe yumuşayan ayvaları suyuyla beraber bir fırın kabına aktarın. Üzerine toz şeker serpiştirip, 175 dereceye ayarlı fırında 20 dakika kadar pişirip çıkarın.
Soğumasını bekledikten sonra, şurubuyla birlikte servis tabağına aktarıp, üzerine taze kaymak yerleştirerek servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
22 Aralık 2009
Mutfaklarımızın vazgeçilmez malzemelerinden biridir pirinç. Her gün mutlaka pilav pişen evler vardır. Ya evin beyi seviyordur pilavı ya da çocuklardan biri. Bizler pirincin birkaç çeşidini biliriz. Yaygın olarak kullandığımız pirinç türü ise beyaz pirinçtir. Oysa pirincim onlarca çeşidi vardır ve bu hububat türü, yetiştiği toprağın ve iklimin özelliklerine bağlı olarak aroma, tat ve renk kazanır.
ışte bu çeşitlerden biri de yabani pirinçtir. Koyu rengi, fındığa benzeyen tadı ve ince uzun şekliyle tamamen kendine has özellikler gösterir. Anavatanı Kuzey Amerika olan bu pirinç türü, yaklaşık 10 bin yıldır bilinmekte ve tüketilmektedir. Amerika’nın yerli halkı, yani bizim deyimimizle Kızılderililer, bu değerli besin maddesini keşfettiklerinden beri yaygın olarak kullanmaktadırlar. Halen Kaliforniya ve Büyük Göller Bölgesi’nde tarımı yaygın olarak yapılan yabani pirincin en çok üretildiği yer yine Kuzey Amerika’dır.
Yazının başında da değindiğimiz gibi, bizim yaygın olarak kullandığımız pirinç türleri arasında değildir yabani pirinç. Ancak, son yıllarda küreselleşmenin de etkisiyle, değişik tatlara damağını açan Türk insanı pirincin diğer çeşitlerini de denemeye başlamış ve en azından çokça kullandığı pirinçle karıştırarak bu çeşitlerin tadına bakmıştır.
Uzmanların “beslenme diyetimizde mutlaka bulunması gerekenler” listesinde saydıkları tam tahıllardan biri olan yabani pirinç, normal pirince göre iki kat fazla protein içerir. Kanseri ve pek çok hastalığı önlemede önemli rol oynayan antioksidanlar bakımından çok zengin olan yabani pirinç, normal pirinçten daha kalorilidir ama aradaki protein miktarı bu kalori farkıyla kıyaslanamaz bile. Ayrıca yabani pirincin gluten içermediğini de belirtmekte yarar var.
Peki nasıl pişiyor yabani pirinç? Bir kere, söylediğimiz gibi, yabani pirinci tek başına pişirmeniz şart değil. Tadına ve aromasına alışmak için kepekli ya da normal pirinçle birlikte pişirebilirsiniz. Ancak bu pirincin ıslatma ve pişme süreleri normal pirinçten daha uzun. 12 saat suda bekleyen yabani pirinç bir bardağa üç bardak suyla 40 dakika kadar pişirildiğinde iyi sonuç veriyor. Fazla pişmemesine dikkat etmek gerekiyor, çünkü kendine has, yapışkansı doku ısıyla uzun süre temas ettiğinde ortaya çıkıyor.
ETLİ MARUL SALATASI
4 kişilik
HAZIRLAMA SÜRESİ 20 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 15 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
· 750-800 gr biftek ya da bonfile
· 4 yemek kaşığı sıvıyağ
· 1/2 çay kaşığı tuz, karabiber
· 2 tatlı kaşığı domates salçası
· 2 çay kaşığı tatlı hardal
· 2 diş dövülmüş sarmısak
· 1/2 çay kaşığı kimyon, kekik, kırmızı toz biber
· 1 adet kırmızı dolmalık biber
· 2-3 adet taze yeşil soğan
· 1 demet marul
(herhangi bir yeşil salata kullanabilirsiniz)
YAPILIŞI
Bu yemekte böfstrogonof denilen parmak şeklinde doğranmış etleri kullanacağız. Bu eti dana biftek, bonfile ya da kontrfileden de elde edebilirsiniz. Eti kasabınıza hazırlatabileceğiniz gibi, kendiniz de parmak şeklinde dilimleyerek hazırlayabilirsiniz. Diğer taraftan, hardal, domates salçası, dövülmüş sarmısakları geniş ve derin bir kaba koyun. Üzerine kimyon, kekik, kırmızı toz biber, tuz ve karabiberi serpip çatalla çırpın. Parmak şeklindeki etleri hazırladığınız bu sosun içine aktarıp karıştırın. (böylece eti marine edip lezzetini arttırmış olacaksınız) Üzerini kapatıp buzdolabında en az bir gece kadar dinlendirin. Diğer taraftan, dolmalık kırmızı biberin sapını kesip tohumlarını ayıkladıktan sonra kibrit çöpü formunda doğrayın. Yeşil soğanı da ayıklayıp yıkadıktan sonra 2-3 santim uzunluğunda parçalar elde edecek şekilde dilimleyin. Sıvıyağı orta boy bir teflon tencereye ya da wok tavasına koyup yüksek ısılı ateşte kızdırın. Buzdolabından çıkardığınız etleri kızgın tavaya aktarıp yüksek ısılı ateşte sık sık karıştırarak 5-6 dakika kavurun. Ocağı kısıp etleri kısık ateşte 10 dakika kadar karıştırarak pişirin. Etler hafifçe yumuşamaya başlayınca, ocağın altını biraz açıp orta ısıya getirin. Biber ve soğanı ilave edip orta ısılı ateşte tahta kaşıkla sık sık karıştırarak ve tavayı sallayarak 3-4 dakika daha kavurun. Üzerine ½ su bardağı sıcak suyu ekleyip ocağın altını kısın ve bir kapak yardımıyla ağzını kapatın. Yemeği kısık ateşte, etler iyice yumuşayıncaya kadar, 10-15 dakika pişirip ocaktan alın. Diğer taraftan, salata malzemelerini yıkayıp süzdükten sonra elinizle irice parçalara ayırıp salata tabağına yerleştirin. Üzerine ılık haldeki etleri aktarıp ılık olarak servise sunun. Bu salata özellikle gençlerin sevebileceği ılık bir salatadır.
SÜTLÜ YASSI KADAYIF
6 KİŞİLİK
MALZEME LİSTESİ
* 10 adet yuvarlak yassı kadayıf
* 4 su bardağı süt
* 1 su bardağı ayçiçek yağı
* 3 adet yumurta (çırpılmış)
şurubu için;
* 2 su bardağı su
* 2 su bardağı tozşeker
* 1 yemek kaşığı limon suyu
YAPILIŞI
Sütü ılık hale getirin. Kadayıfı kenarlarından ince şeritler halinde kesin. Ilık sütün içine koyarak 5 dakika bekletin. Avuçlarınızın arasında sıkarak sütten çıkarıp temiz bir kaba alın.
Ayçiçek yağını geniş bir tavada kızdırın. Kadayıf şeritlerini önce una sonra çırpılmış yumurtaya bulayın. Dilimleri, kızgın yağda altın sarısı oluncaya kadar arkalı önlü kızarın.
Bir kaba ılık su koyun. Kızarttığınız kadayıfları maşa yardımıyla yağdan alıp ılık suyun içine koyun. Avuçlarınızın arasında sıkarak sudan çıkarıp hafifçe üst üste bindirerek derin bir servis tabağına yerleştirin.
şurubu hazırlamak için tozşeker, su ve limon suyunu orta boy bir tencerede kaynatın. Ocağı kısıp 4-5 dakika daha kaynatın. şerbeti ile tabaktaki kadayıfın üzerine gezdirin.
Soğumasını bekleyip üzerine çekilmiş fındık, ceviz içi, antepfıstığı veya toz hindistancevizi serperek servis yapın.
Yazının Devamını Oku 
21 Aralık 2009
Elmalı pasta elmalı pasta olur muydu, onun eşsiz kokusu ve tadı olmasa!
Evde tarçınlı bir tatlı yapıldıysa ya da tarçın kavanozunun ağzı açık kaldıysa mutfağa girer girmez alırdım kokusunu. Anneme hemen tarçınlı bir şey yapıp yapmadığını sorar, eğer yaptıysa sevinçten deliye dönerdim.
şimdi de o eşsiz kokuyu bitki çayıyla dolu fincanıma bıraktığım tarçın çubuklarıyla ve tatlılarıma katarak alıyorum.
Çocukken bilmiyorduk tabii, tarçının bir ağacın kabuklarından yapıldığını... şimdi bunu bildiğimden midir nedir, tarçını çubuk haliyle almayı daha çok seviyorum.
“Keşke ülkemizde de yetişseydi” dediğim ağaçlardan biri tarçın ağacı. Ağacın kabukları iç içe sarılarak elde edilen tarçın çubuklarının öğütülmesiyle elde ediliyor bizim toz halinde tatlılara kattığımız tarçın baharatı.
Tam bir tropikal iklim bitkisi tarçın. Anavatanı Güney ve Güneydoğu Asya. ıki tarçın türü var: Çin ve Seylan. Çin tarçını daha uzun boylu ve bundan elde edilen tarçının rengi de tadı da daha keskin. Seylan tarçını daha makbul. Daha küçük bir ağaç olması tadına da yansımış olacak ki yumuşak ve daha kullanışlı bir tadı var.
Tarihin en güzel kadın-larından biri olarak bilinen Kleopatra’nın sofrasından tarçını eksik etmediğini bilmek tarçınla olan ilişkinizi nasıl etkiler bilmiyorum ama bu ayrıntıyı sizlerle paylaşmadan edemedim.
Bisküvili ekspres pasta
· 2 paket pötibör bisküvi (kakaolu ya da sade bisküvi kullanabilirsiniz)
Yazının Devamını Oku 
19 Aralık 2009
Mutfakta yemek pişirmek, laboratuvarda deney yapmaya çok benzer. Her ikisinde de ölçü kapları, doğru oranda karıştırılması, bekletilmesi ve ısıtılması gereken malzemeler vardır ve ikisinde de işler karışırsa ortalığı bir yanık kokusu kaplar. Kimya mühendisi olmam elbette ki yemek yaparken ya da sizlere tarifler verirken çok işime yarıyor. Bu sayede kullanılan malzemelerin, diğer malzemeleri nasıl etkileyeceğini iyi biliyorum ve bu da işimde bana çok kolaylık sağlıyor.
Örneğin hamuru kabartmak amacıyla malzemelere karbonat ya da kabartma tozu ilave edilir. Bazı tariflerde yalnızca kabartma tozu, bazı tariflerde sadece karbonat kullanılırken bazılarında ise ikisi birden malzeme listesinde yer alır. Aslında bu malzemelerin her ikisi de tarifin içindeki diğer maddelerle tepkimeye girerek hamurun içinde hava kabarcıkları oluşmasını sağlar. ışte kekimizin ya da pasta hamurunuzun çok kabarmasının sırrı aslında budur.
Karbonat, saf sodyum bikarbonattan oluşur ve karışımdaki yoğurt ya da meyve suyu gibi asitli sıvı maddelerle tepkimeye girer. Kabartma tozundaysa nişasta gibi tepkimeyi geciktirici maddeler vardır. Bu yüzden karbonat karışımlı hamurlar bekletilmeden fırınlanmalıdır.
Kabartma tozuysa daha az etkili olduğu için miktar olarak daha fazla kullanılır. Peki karbonatın tepkimeye girmesi için yeterli miktarda asitli madde yoksa o zaman ne olur? ışte o zaman hiç de hoş olmayan bir şey gelir başınıza; kekin tadı acılaşır...
Örnekten yola çıkarak, şunu söyleyebiliriz: Mutfakta bazı pratik bilgiler hayatınızı çok kolaylaştırır ve bazen zor gibi görünen yemekleri bile büyük bir kolaylıkla yapmanızı sağlar. Evet, bazı yemekler diğerlerine göre daha zahmetlidir. Ama bir başka gerçek de şudur ki, birinin yarım saatte yaptığı bir yemeği diğerimiz bir saatte hazırlar. Yani aslında hangi yemeğin daha pratik olduğunu belirlemek de çok zor bir iştir.
Mutfakta ne kadar zaman harcayacağınız, bir yemeği ne kadar sürede yapacağınız tamamen sizin tecrübelerinize, o yemeği kaç kez yaptığınıza ve hatta o yemeği yapmayı sevip sevmediğinize bağlı olabilir. Hani bir laf vardır “lokmalar ağzımda büyüyor” diye. ınsanın iştahsız olduğunda ya da sevmediği bir şey yediğinde söylediği bir sözdür bu. Aynı şekilde yemek yapmak istemeyen ya da sevmediği yemeği yapmaya çalışan birinin de elindeki iş büyür, bitmez...
NOHUTLU TUTMAÇ ÇORBASI
Malzeme listesi
· 1 su bardağı nohut
· 1 su bardağı yeşil mercimek
· 4 yemek kaşığı zeytinyağı
· 1 adet orta boy kuru soğan
· 2 diş sarımsak
· 1 yemek kaşığı un
· 1 çay kaşığı tuz, karabiber
· 8-9 bardak su (et ya da tavuk suyu öneririm)
· ½ su bardağı kesme erişte (veya arpa, tel şehriye)
· 1 yemek kaşığı kuru nane
· 2 yemek kaşığı nar ekşisi (veya 1 adet limonun suyu)
YAPILIŞI: Nohut ve yeşil mercimeği yıkayıp süzdürün. Küçük bir tencereye koyup 5 bardak ılık suyla kaynayıncaya kadar haşlayın. Kaynadıktan 5 dakika sonra ocaktan alıp süzün.
Orta boy bir tencereye zeytinyağını koyup içine incecik doğranmış soğanları koyun. Hafifçe haşlanmış ve süzülmüş nohutla mercimeği de içine ekleyip tencereyi orta ısılı ateşin üzerine oturtun. Bir tahta kaşıkla sürekli karıştırarak 2-3 dakika kavurun.
Pirinç tanesi şeklinde doğranmış sarımsakları katıp, unu tıpkı tuz gibi serpiştirerek 1-2 dakika daha kavurma işlemine devam edin. Sonra da sıcak haldeki et ya da tavuk suyunu ilave edip tuz ve karabiberi ekleyin. Çorba kaynayıncaya kadar ara sıra karıştırarak pişirin.
Kaynamaya başlayan çorbanın içine kesme erişte veya şehriyeyi katıp, altını hafifçe kısın ve nohutlar iyice yumuşayıncaya kadar çorbayı pişirin. Kuru nanesi ve nar ekşisi (ya da limonu) katıp, karıştırarak sıcak servise sunun. ısterseniz kırmızı pul biber de katabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 
18 Aralık 2009
Üzerine basa basa “sebze ve meyveleri mevsiminde tüketin” diyor uzmanlar. GDO’lu besinler, hormonlar derken kafası iyice karışmış olan bizler o kadar alıştık ki manavlarda her mevsim her şeyi görmeye, hangi sebzenin hangi mevsime ait olduğunu bile unuttuk. Oysa her mevsimin kendine has sebze, meyvesi var.
İşte kış mevsiminin sebzelerinden biri de lahana. Kökeni Avrupa olan lahana, soğuk iklime dayanıklılığı nedeniyle günümüzde de Kuzey ve Orta Avrupa ülkelerinde çok tüketilen sebzelerin başında geliyor.
İyi bir C vitamini kaynağı olan lahana, ayrıca toksin atıcı özelliğiyle de dikkat çekiyor. Lahana diyetiyle zayıflayan ya da selülitlerini azaltmak için lahana diyetine başvuranların sayısı da az değil.
Özellikle beyaz lahananın bir başka dikkat çekici özelliği de kuvvetli bir antioksidan olması. Toksin attırıcı ve vücudun direncini arttırıcı olarak da kullanılan lahana aynı zamanda hormonlarımızı dengelemeye de yardımcı olur.
Lahananın gücü yeni keşfedilmiş değildir ayrıca. Eski Yunan mitlerinde bile lahanadan söz edilir. Trakyalı Kral Lycurgus’a atfedilen bir mitte, şarap tanrısı Dionysos’a mukavemet gösterebilecek güce sahip tek yiyeceğin lahana olduğu söylenmiştir.
Yunan filozofu Diogenes’in de sadece lahanayla beslendiğini öğrendim. Diogenes’le aynı dönemde yaşayıp, “Lahana ömrü kısaltır” diyen Aristippus gibi bazı filozoflar çıkmışsa da, Diogenes 90’lı yaşlarında vefat etmiştir.
Ayrıca lahana Türk mutfağında yeri sağlam olan sebzelerden biridir. Çocukların pek sevmediği, bazılarımız içinse “yeri başkasıyla doldurulmaz” bir lezzet olan kapuska, hem zeytinyağlısı hem kıymalısı yapılan lahana yaprağı sarması ve tabii ki sofralarımızın vazgeçilmez iştah açıcısı olan lahana turşusu, lahananın mutfağımızdaki yerini tarif etmeye yeter de artar herhalde.
Lahanayı, yılın yoğun ve yorucu geçen bu son günlerinde sofralarımızdan eksik etmeyelim.
ÇİLEKLİ KUP ELENA
Malzeme listesi
· 300-400 gr çilek
· 2 su bardağı tatlı yoğurt
(kaymaksız ve susuz olmalı)
· 1 su bardağı hazır süt kreması
(küçük paket, 200 ml)
· 1 su bardağı tozşeker
· 1 yemek kaşığı limon suyu
· varsa 3-4 top vanilyalı dondurma
Çilekleri ayıklayıp yıkadıktan sonra tavla zarı formunda doğrayarak bir kenarda bekletin. Diğer taraftan, yoğurdu mutfak robotuna ya da blendere koyup üzerine hazır süt kremasını ekleyin. Tozşekeri ve limon suyunu da ilave ettikten sonra varsa vanilyalı dondurmayı da katın. Malzemeleri aralıklı olarak (robotu ya da blenderi bir durdurup bir çalıştırarak) çekip püre haline getirin. Çilekleri kup bardaklarına ya da muhallebi kaselerine paylaştırın. Üzerlerine püre haline getirdiğiniz koyu boza kıvamındaki sosu paylaştırın. Kupları buzdolabına koyup 20-30 dakika kadar bekletin. Üzerlerini krem şantiyle süsleyerek servise sunun.
Yazının Devamını Oku 