Sahrap Soysal

Yemeklerimizin ve sağlıklı yaşamın vazgeçilmezleri

19 Mayıs 2011
Onlar olmasaydı ne yapardık? Yemeklerimizin tadı, tuzu, rengi, kokusu bu kadar kuvvetli olur muydu? Evet evet, sorduğumuz sorular baharatları işaret ediyor.

Binlerce yıldır mutfaklarımızın vazgeçilmez bir parçası olan baharatlar, sağlığımıza da çok yararlı. Baharatlar bazen bitkilerin kurutulmasıyla, bazen de dövülmesiyle elde ediliyor.
Şimdi çok kısaca birkaç baharattan bahsedelim ve bakalım yemeklerimize tat katmaktan başka ne gibi faydaları var...
Mutfaklarımızda tuzdan sonra en çok kullanılan ve aranan malzeme olan karabiber, sindirimi kolaylaştırıcı özelliğe sahip.
Peki ya tarçın? Kan şekerinin ayarlanmasında başrol oynayan insülinin salgılanmasına neden olan tarçın, özellikle şeker hastalarının belli bir ölçüde mutlaka tüketmesi gereken bir baharat. Ancak her malzemede olduğu gibi tarçının tüketilmesinde de mutlaka doktora danışılması gerek.
Baharat köri ise demir deposu. Ayrıca bazı kanser türlerine karşı da koruyucu özelliği var.

GAZİANTEP TAVASI

Yıkayıp iyice kuruladığınız patlıcanları çatalla birkaç yerinden delin. Patlıcanları ocak üzerinde, fırında ya da mangal ateşinde iyice yumuşayıncaya kadar közleyin.

Yazının Devamını Oku

Geçiş dönemlerine dikkat

18 Mayıs 2011
“Yakında gelecek, geliyor, az kaldı” derken bahar sıcacık yüzünü göstermeye başladı İstanbul’a. Tepede güneş ışıl ışıl, üzerimizdeki hırkalar, yağmurluklar çıkmaya başladı.

Bir türlü gelemeyen baharı beklerken havanın birdenbire ısınması belki hoşumuza gidiyor ama
sıcaklıkların ani değişiklikler göstermesi, ne giyeceğimizi bilemememize ve hastalan-mamıza neden olabiliyor.
Tabii bu geçiş dönemlerinde sadece ne giyeceğimize değil, ne yiyeceğimize de iyi karar vermemiz ve iyi beslenmemiz gerekiyor. Özellikle enerji veren gıdaların ve C vitamini yönünden zengin besinlerin bolca tüketilmesini tavsiye ediyor uzmanlar.
Vücudun sebzeden meyveye, etten süte, kuru baklagillerden yağa ve ekmeğe kadar bütün besin gruplarına ihtiyacı var. Özellikle vücut direncini artıran ve C vitamini yönünden zengin olan yeşil yapraklı sebzeler, portakal, greyfurt gibi meyveler bu dönemde tercih edilmeli. Kış aylarında ise enerji veren tahin, pekmez, kuru üzüm, pestil gibi yiyecekler bolca tüketilmeli.
Ben size ayrıca yurtdışında bile tüketimi hızla artan kayısı, incir, üzüm gibi kurutulmuş meyvelerden atıştırmanızı öneririm.
Bu tür yiyecekleri yaz-kış sofranızdan eksik etmeyin. Çünkü hem besin değerleri çok yüksek, hem de potasyum yönünden çok zenginler.

Yeşil fasulye kavurması

Taze fasulyeler uçları kesilip bir parmak eninde dilimlenir veya bütün olarak bırakılır, sonra da yıkanır. Bir tencerede üzerine çıkacak kadar sıcak su ilavesiyle, tuzu da atılarak 15 dakika kadar haşlanır. Suyu süzüldükten sonra bir kenarda bekletilir.

Yazının Devamını Oku

Safa Meyhanesi

17 Mayıs 2011
Geçen haftalarda bir yerin müdavimi olmaktan bahsetmiştim. Müdavimi olduğumuz mekanlar içinde rahat ettiğimiz, uzun zamandır gittiğimiz müdavimlerin artık birbirlerini tanıdıkları yerlerdir ve elbette ki böyle yerlerin müdavimi olmamız karşılıklı özene ve saygıya dayanır.

İşte böyle, müdavimi bol olan yerlerden biridir Yedikule’deki Safa Meyhanesi. Elli yılı aşkın geçmişiyle pek çok insanı ağırlamış bu meyhane. İnsan içeri girip birkaç klasik meze yediğinde bu mekanın neden bu kadar uzun süredir ayakta olduğunu daha iyi anlayabiliyor.
Safa Meyhanesi’nin binası Osmanlı döneminden kalma. Hatta padişahın at bakıcısı tarafından kullanılıyormuş. İstanbul’un büyük yangınlarını yaşamış olan bina tarihinde meyhane ve T.C.D.D lokali olarak kullanılmış.
Sonunda 1948 yılında Süleyman Kızıltay tarafından meyhane olarak işletilmeye başlanmış. Ve o gün bugündür de meyhane.
Safa hiç öyle şatafatlı bir mekan değil aslında. Yüksek tavanı, tarihi dokusu ve duvarlarda asılı olan yazılarıyla size ne kadar köklü bir mekanda olduğunuzu hatırlatıyor. Doğrusunu isterseniz, böyle köklü mekanları bulmak zor oluyor. Hele hele haklı bir üne sahip olanları bulmak daha da zor.

Tavuklu tepsi mantısı

Tavuk etini iyice yumuşayıncaya kadar haşlayıp süzün. İnce ince didikleyin ya da tavla zarı formunda küçük küçük doğrayın. (tavuğu haşlamak için en az 8 su bardağı su kullanın) Hamuru hazırlamak için; un ve tuzu derin bir yoğurma kabına aktarıp karıştırın. Ortasını havuz gibi açıp suyu azar azar ilave edin. Yaklaşık 5 dakika yoğurarak kulak memesinden daha sert bir hamur elde edin.
Hamuru eşit büyüklükte iki bezeye ayırıp üzerlerini örtün ve oda sıcaklığında 30 dakika kadar dinlendirin. Bezeleri unladığınız mutfak tezgahında yarım santimden daha ince olacak şekilde açın. Yufkaları 3x3 santimlik kareler elde edecek şekilde kesin.

Yazının Devamını Oku

Ayçöreğinin karmaşık tarihi

16 Mayıs 2011
Her yiyeceğin mutlaka bir tarihi vardır. Bazen bu tarih o kadar karmaşıktır ki, o yiyeceğin ilk kez kimler tarafından yapıldığı tartışmalara neden olur.

Hatta bazen bir olay o kadar önemli hale gelir ki yiyeceğin tarihinde, milat sayılır ve öncesi yokmuş gibi davranılır.
İşte bu yiyeceklerden biri de kimilerinin bayıla bayıla yediği, kimilerinin de “bayıla bayıla yenecek ne buluyorsunuz” dediği ayçöreği. Aslında ayçöreğinin tarihi 17. yüzyıldan çok daha önceye Çin’de üç kutsal bayramdan biri sayılan “Ay Bayramı”na dayanıyor.
Bütün aile bireylerinin bir araya gelerek yediği ayçöreği dolunaydan esinlenilerek yapılmış ve malzeme bakımından da bizim bildiğimiz ayçöreğinden çok farklı. Çin’de ördek yumurtalı, kıymalı ve sebzeli yapılan ayçöreğinin şekli yuvarlak.
Ayçöreğinin “miladı” olarak niteleyebileceğimiz tarihse 1683. Osmanlı ordusu 2. Viyana kuşatmasından yenilgiyle ayrılınca uzun sure kuşatma altında kalan kent halkı, şeklini Osmanlı bayrağındaki hilallerden alan bir kutlama çöreği yapıyor.
İşte bu çörekleri yiyen Viyana halkı Osmanlılardan bir çeşit intikam almış oluyor. Ve ayçöreği Avrupa’nın diğer ülkelerine de yayılıyor.

Karakabaklı Kırklareli böreği

Trakya bölgesinde çok kullanılan karakabağın dışı koyu yeşil ya da koyu kırmızı olabilir. İçinin tadı ne tatlı ne tuzludur. İster tatlı ister tuzlu yemek yapabilirsiniz, çok lezzetlidir.

Yazının Devamını Oku

Gelecek nesillere de yaşam hakkı sunalım

14 Mayıs 2011
Mahalleden geçen yoğurtçuyu hatırlayan var mı aranızda? Peki, kim evinin kapısına kadar elinde güğümle gelen sütçü amcaya kapıyı açtı ya da ona bir bardak su verdi. Mahalle bakkalına amca diye hitap edilip ellerde tutulan küçük veresiye defterlerle alışveriş yapılan zamanlara yetiştiniz mi? Mahalle kasaplarının sizin kıymayı nasıl tercih ettiğinizi bildiği ve bazen “abla bugün size göre kıyma yok” diyerek sizi geri çevirdiği zamanlara ne dersiniz? Örnekleri daha da çoğaltabilir, bu yazıyı bir “nerede o eski günler” yazısı haline getirebiliriz.
Evet, annelerimizin kapıya gelen sütü kaynatarak yoğurt yaptığı, bakkaldan alınan yoğurdunsa ekşiyebildiği günlerdi onlar. Kışlık-yazlık sebze ile meyvelerimiz vardı, biz meyve ve sebzeleri özlerdik. Bal, şeker ya da reçel dendiğinde aklımıza bir şey gelmezdi. Gönül rahatlığıyla yerdik her şeyi. Gıdamızın genetiğiyle oynanmamıştı o zaman.
Karşı komşumuzun kapısından bir yemeğin ya da tatlının kokusu sızdığında bilirdik ki akşama bize de bir tabak gelecek ve tadına bakacağız.
Bütün bu saydıklarımız birbiriyle pek de alakalı görünmese de aslında zincirin parçaları. Son 30-35 beş yılda her şey çok değişti. Dünyadaki doğal kaynakları tüketme hızımız son 30 yılda arttı ve bu süre zarfında kaynakların üçte birini tükettik. Çünkü yaşamımızın amacı satın alma, daha yeniyi hemen alma haline geldi. Kendimizi satın aldıklarımızla ifade eder olduk. Daha iyisi değil, daha pahalısı makbul artık. Aldığımız şeyi kullanıp kullanmayacağımız önemini yitirdi. Önemli olan son model şeyleri herkesle birlikte almak.
Satın almayı, tüketmeyi, bilinçsiz davranmayı hemen şimdi bırakmamız gerekiyor. Çocuklarımıza bir dünya bırakabilmek için...

Kakaolu bademli topkek

MALZEMELER
· 100 gr margarin
· 4 yemek kaşığı tozşeker
· 3 yemek kaşığı pirinç unu
· 1 su bardağı + 1 yemek kaşığı un
· 2 çay kaşığı kabartma tozu
· 2 yemek kaşığı kakao
· 8 yemek kaşığı süt
· 2 adet yumurta
· 2 yemek kaşığı su
· 3 yemek kaşığı iri çekilmiş badem

YAPILIŞI
Oda sıcaklığında beklemiş olan margarini hamur yoğurma kabına alıp küçük parçalar halinde doğrayın. Tozşekeri ilave edip mikser yardımıyla, köpük köpük oluncaya kadar, 3 dakika çırpın. Pirinç unu, un ve kabartma tozunu ekleyin. Kakaoyu iki kaşık suda ezip hamura ilave edin.
Süt ve yumurtaları ekleyip pürüzsüz bir karışım elde edinceye kadar, 5 dakika daha çırpmaya devam edin. Çekilmiş bademi ilave edip tahta kaşıkla karıştırın.
Muffin kalıplarını ya da kağıt kalıpları yağlayıp fırın tepsisine dizin. Hamuru kalıplara üzerlerinde bir parmak boşluk bırakacak şekilde paylaştırın. Önceden ısıtıp 180 dereceye ayarladığınız fırında 20-25 dakika kadar pişirin. Fırından çıkarıp servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Altınla dolu şerbet kasesi

13 Mayıs 2011
Dün de bahsettiğimiz üzere pek çok çeşidiyle şerbet, Osmanlı saray mutfağının ve halkın mütevazı sofrasının vazgeçilmez parçasıymış. “Sarayın tatlı imalathanesi” olarak niteleyebileceğimiz helvahanede çeşit çeşit şerbet denenir ve padişahın beğenisine sunulurmuş. Hatta sarayda şerbetin yapımına ve sunumuna o kadar önem verilmiş ki, envai çeşit meyve ve çiçekten yapılan şerbetler, padişaha ya da saraya gelen konuklara altın tombaklarda ikram edilmiş. Yani, zaten lezzete ve ihtişama çok önem verilen sarayda içi ferahlatan bu içeceğe ayrı bir değer veriliyormuş.
Hazır şerbetten bahsetmişken Osmanlı tarihinin en önemli padişahlarından biri olan Kanuni Sultan Süleyman’ın başlattığı bir gelenekten de bahsetmek istiyorum. Sultan Süleyman bir seferinde Yeniçerilileri ziyarete gitmiş. Padişaha serinlemesi için bir kase şerbet ikram etmişler. Padişah şerbeti içtikten sonra kasenin içini altınla doldurarak geri vermiş.
Ertesi yıl her ortanın -yüz Yeniçerili askerden oluşan ordu birliği- önünde durarak birer kase şerbet içmiş ve kaselerin içini yine altınla doldurup geri vermiş. Böylece, Kanuni’nin Yeniçerililere yaptığı jest yıllar içinde gelenek halini almış. Ama sarayın durumu Duraklama Devri’nde o kadar da parlak olmadığından, bir seferinde Yeniçeri ortalarından gelen kaseler altınla doldurulamamış. O sırada savaş halinde olan Yeniçerililer isyan edip savaşı bırakmışlar. Haber saraya ulaştığında saraydaki altın tabaklar eritilmiş ve şerbet kaselerine doldurulmuş. Böylece Yeniçeriler de tekrar savaş meydanına geri dönmüşler.

Mıklama-Çorum

Malzemeler
· 750 gr ıspanak
· 2 adet orta boy kuru soğan
varsa 150 gr pastırma
· 25-30 gr tereyağı
· 1 çay kaşığı tuz, karabiber
· 5 adet yumurta

Yapılışı
Ispanakları ayıklayıp yıkayın. Süzdürerek ince ince doğrayın. Soğanı yemeklik incecik doğrayın. Çemenlerini ayıkladıktan sonra pastırmaları küçük kareler biçiminde doğrayın, yağı tavada eritin. Yağ kızınca soğanları içine biraz yumuşayıncaya kadar kavurun. Pastırmaları katıp 3 dakika soğanlarla birlikte kızartın. Kavrulmuş soğan ve pastırmalara ıspanağı ekleyin. Kapağını kapatıp ıspanakları suyunu verinceye kadar orta ateşte pişirin. Kapağı kaldırıp tuzu ve karabiberleri serpin.
Suyunu çekinceye kadar yaklaşık 3-4 dakika kavurun. Ispanağın ortasında kaşığın tersi ile 5 yuva açın. Bu yuvalara yumurtaları kırın. Yumurtaları beyazı katılaşıp sarısı hafif sulu kıvama gelinceye kadar pişirin.
Ateşten alıp sıcak servis yapın.
Yazının Devamını Oku

Unutulmaya yüz tutmuş bir içecek

12 Mayıs 2011
Artık çok gerilerde kaldı, özel kıyafet ve aksesuvarlarıyla sokaklarda gezen ve “şerbet” diye bağıran satıcılar. Şerbet hem Osmanlı saray mutfağının hem de sıradan halkın vazgeçilmez içeceğiydi.

Dediğimiz gibi, mahalle mahalle dolaşarak srtında taşıdığı büyük ibrikten önündeki bardağa ustaca şerbet döken satıcılar vardı o zaman.
Bu satıcılar yaz günlerinde sokağa çıkar ve halkı bir bardak şerbetle serinletmeye çalışırlardı.
Sarayda şerbet yapımına ve sunumuna önem verilir ve şerbetler tahtta olan padişahın zevkine uygun bir şekilde hazırlanırdı.Sanırım şunu söyleyebiliriz; Osmanlı saray mutfağı ve halk mutfağının ortak tatlarından biriydi şerbet. Geleneklerimizin, düğün, nişan ve mevlitlerimizin de vazgeçilmez bir parçası olan şerbet, aynı zamanda yeni doğum yapmış olan kadınların da ideal içeceği olarak bilinir. Üstelik yalnızca bize has bir içecek de değildir şerbet. Pek çok Orta Doğu, Doğu Akdeniz ve Orta Asya ülkesinde yaygın olarak tüketilir.

Meyveli Nizip pilavı

Kuşbaşı et formunda doğranmış tavuk butlarını kızdırdığınız 1 kahve fincanı sıvıyağa aktarın. Orta ısılı ateşte, sürekli karıştırarak 5 dakika kadar kavurun. Tuzunu serpin, varsa erik suyunu ya da pekmezi ekleyip 4-5 dakika daha kavurun ve ocaktan alın.
Diğer taraftan, tereyağını başka bir tavaya koyup orta ısılı ateşte eritin. Tavla zarı formunda küp küp doğradığınız kayısı ve eriği tavaya koyun. Çekirdeksiz üzüm, ceviz içi ve bademleri ilave edip karıştırarak 5 dakika kadar kavurun. Ocaktan alın. Bu meyveleri kavurduğunuz tavuklara ekleyin ve bir kenarda bekletin. Pilavı yapmak için, pirinci bol sıcak suyla yıkayıp süzün.
Geniş bir pilav tenceresine kalan 1 fincan sıvıyağı koyup kızdırın. Pirinci ekleyip sürekli karıştırarak 3-4 dakika kavurun. Önceden hazırladığımız meyveli tavuklu karışımı ve sıcak tavuk suyunu katıp tuz ve karabiberi serpiştirdikten sonra karıştırın ve orta ısılı ateşte pilav suyunu çekip, üzeri göz göz oluncaya kadar pişirin.

Yazının Devamını Oku

Yumurta dedikodusu

11 Mayıs 2011
Hakkında çokça dedikodu yaptığımız yiyecekler vardır hani. Birileri bir tez atar ortaya, arkasından tam aksini savunan başka tezler geliverir. İşte yumurta da bu besin maddelerinden biri.

Yakın zamana kadar herkes, yumurta yemenin kolesterolü yükselteceğine inandırılmış durumdaydı.
Ama artık yumurtanın, sarısının abartıldığı kadar “sakıncalı” olmadığını biliyoruz.
Peki yumurtayla ilgili yanlış bildiğimiz başka şeyler yok mu? Elbette ki var. Örneğin yumurtanın çiğ olarak tüketildiğinde daha faydalı olacağı söylenir. Oysa ki durum hem hijyen hem de besleyicilik bakımından bunun tam tersidir.
Yumurtanın eve geldikten sonra yıkanması gerektiği tezi de yanlıştır. Çünkü nem, zararlı bakterilerin yumurtanın gözeneklerinden içeri girmesine neden olur.
Son olarak, yumurtanın beyaz ya da kahverengi olmasıyla daha besleyici olması arasında herhangi bir bağlantı yoktur.

SÜTLÜ BİBER TURŞUSU

Bu yemek için aslında sarı, etli, ‘Yugoslav biberi’ de denilen dolmalık biber kullanılır. Ama küçük boy yeşil dolmalık biber de kullanabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku