Sahrap Soysal

Kayısı denince Malatya

27 Ekim 2011
İklim, toprak yapısı, dolayısıyla toprakta yetişen ürün çeşitliliği açısından çok şanslı topraklarda yaşıyoruz.

Hemen hiçbir yerde bulunamayacak kadar çok meyve-sebze yetişiyor ülkemizde. Bu meyveleri tüketmenin pek çok yolu var üstelik. Tazesi, kurusu, marmeladı, reçeli yapılan meyvelerimiz var. Üstelik meyveler artık kozmetik sanayiinde de çok kullanılıyor.
ışte ülkemizin, özellikle de ülkemizin bir yöresinin yetiştirdiği bu meyvelerden biridir kayısı. Ve kayısı dendiğinde de akla hemen yetiştiği yöre, Malatya gelir. Aslında bu özdeşleşmenin sebebi çok geçerlidir. Çünkü Türkiye kayısı üretiminin yüzde altmışı, kuru kayısı üretimininse hemen hemen tamamı Malatya’dan sağlanıyor.
Malatya’da yaşayan ailelerin 50-60 bini geçimini kayısı üretiminden sağlıyor. Yani kayısı pek çok insana da istihdam olanağı sağlıyor.
İhracatta da durum pek farklı değil aslında. Yani kayısı ihracatımızın tamamına yakını Malatya’dan yapılıyor. Üstelik dünya kuru kayısı ticaretinin yüzde sekseni de Malatya’dan yapılıyor.
Kayısı da diğer pek çok ürüne gibi ülkemizde yeterince tüketilmiyor. Kayısıdan yapılan ürünlerin çeşitliliğinin artırılmasıyla ve kayısının yararlarının yeterince anlatılmasıyla tüketimin artacağına inanıyorum.

Fıstıklı irmik helvası

Margarini orta boy teflon tencerede kızdırıp dolmalık fıstıkları ekleyin ve karıştırarak, fıstıklar altın sarısı renk alıncaya kadar, 1-2 dakika kavurun. Üzerine hemen irmiği aktarıp tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak, kısık ateşte yaklaşık 5-6 dakika, irmiğin rengi iyice sararmaya başlayıncaya kadar kavurun. 

Yazının Devamını Oku

“Bilinçli” alışveriş

26 Ekim 2011
Yıllarca yurtdışında yaşamış olan bir arkadaşım yaklaşık altı ay önce memlekete döndü. Çoktandır ayarlayamadığımız buluşmayı nihayet ayarladık ve uzun bir sohbetin ardından, bulunduğumuz alışveriş merkezinin vitrinlerine bakmaya başladık. Arkadaşım vitrinde bir ayakkabı beğendi ve mağazaya bu vesileyle girdik. Beğendiği ayakkabıyı ayağına giydi. Çok hoş olmuştu. Sonra ayakkabıyı eline aldı ve uzun uzun incelemeye koyuldu.
Dikişlerini iki tarafından çekiştiriyor, altına, üstüne bakıyordu. Bu iş beklediğimden biraz uzun sürünce biraz utandım. Arkadaşıma ”Ne yapıyorsun” anlamına gelecek bir el işareti yaptım. Gayet sakin bir şekilde “Ayakkabı alıyorum şekerim” deyiverdi. “Para verip ayakkabı alacağım ve gönlümce inceleyemeyecek miyim?” diye de ekledi arkasından. Haklıydı, ayakkabı alıyordu ve yeterince incelemek de onun en doğal hakkıydı. Mağazadan çıktığımızda “Yurtdışında öğrendim ben alışveriş yapmayı” dedi.
Bizim pek öyle adetimiz değildir, aldığımız malı sorgulamak. Giyecek alışverişi yaparken de sorgulamaz, bakmayız, yiyecek alışverişi yaparken de... Marketlerde aldığı ürünün son kullanma tarihine ya da içeriğine bakan, paketteki bilgileri okuyan pek kimseye de rastlamayız. ıçeriğin ne olduğu hakkında bilgimiz olmadığından zararlı, sağlıksız şeyler yediğimiz çok olmuştur. Aldığımız tarihi geçmiş ürünleri çöpe atmakla yetinir, haklarımızı kullanmayız. Çünkü haklarımızdan da haberdar değilizdir.
Elbette ki daha özenli davrananlarımız da var. Üstelik sayıları gittikçe artıyor bilinçli tüketicilerin. Araştıran, sorgulayan, bildiği için itiraz edebilen tüketicilerin daha kaliteli hizmet ve ürün aldığını nihayet fark ediyoruz.
Bilinçli tüketicilerin artması dileğiyle.

Ekşili malhıta (Ekşili mahluta)

Malzemeler
* 2 su bardağı kırmızı mercimek
* 1 adet orta boy patlıcan
* 1 su bardağı sıvıyağ (kızartmak için)
* 1 tatlı kaşığı toz kırmızıbiber
* 1 çay kaşığı tuz
* 1 adet limonun suyu
Sosu için;
* 5 yemek kaşığı sızma zeytinyağı
* 5-6 diş sarmısak
* 1 yemek kaşığı kuru nane

Yapılışı
Bir tencerede kırmızı mercimek üzerine az çıkacak kadar su konularak bir taşım kaynatılır, köpüğü alınır. Kırmızıbiber katılarak pişirmeye devam edilir.
Tavla zarı şeklinde doğranmış patlıcanlar kızgın yağda kızartılarak el süzgeciyle alınır. Kızaran patlıcanlar limon suyu ve tuzla birlikte pişmekte olan mercimeğin içine eklenir. Eğer gerekirse 2-3 su bardağı su ilave edilir ve bir taşım kaynatıldıktan sonra ateşten alınır.
Tam sebzeli tencere yemeği kıvamında yahni gibi olmasına dikkat edilir. Dövülmüş sarmısak sızma zeytinyağında 2 dakika kavrulduktan sonra nane ilave edilerek sos hazırlanır. Hazırlanan sosla karıştırılan yemek servis edilir.
Yazının Devamını Oku

Sağlıkla taşıyın

25 Ekim 2011
Yazdan kışa geçerken kadınların yaptığı hazırlıklardan biri de sebzeleri kışa taşımaktır. Besinleri gıda değerlerinden bir şey kaybetmeden saklamak ise çok önemlidir. Kaliteli dondurulmuş besin yiyebilmenin ilk şartı besinlerin en kaliteli, çürüksüz çarıksız olanlarını almaktır. Eğer bahsedilen besin maddesi sebzeyse, derin dondurucuya koymadan önce hem renginin kaybolmasını engellemek hem de bakterileri yok etmek için haşlamak en iyi yöntemdir. Ancak çok uzun süre haşlamak da doğru değildir. Bunun için haşlanan sebzelerin tencereden alındıktan hemen sonra buzlu suya batırılması gerekir.
Sebzelerin büyüklüğü müsaitse kağıt havluyla kurulanmaları, daha küçük taneli sebzelerden bahsediyorsak da iyice süzülmeleri diğer bir önemli şarttır. Kuru sebzenin üzerinde su tanecikleri oluşmayacak ve eridiğinde de niteliği değişmeyecektir.
Kurulanan sebzeler uygun saklama kaplarında ya da poşetlerde hava almayacak şekilde paketlenmeli ve üzerlerine son kullanma tarihleri yazıldıktan sonra konmalıdır derin dondurucuya. Dediğimiz gibi, yanlış yapılan bir dondurma işlemi sağlıksız besinler yemenize neden olabilir. Aman dikkat!

ŞİRAN LOKMASI

MALZEMELER
* 5 adet yumurta (Oda sıcaklığında beklemiş olmalı.)
* 2 çay kaşığı tuz
* 1,5 su bardağı su
* Yaklaşık 3 su bardağı un
Kızartmak İçin;
* 2 su bardağı sıvıyağ

YAPILIŞI
Oda sıcaklığında bekleyen yumurtaları derin bir kaba kırın. Tuz ve suyu ekleyip tel çırpıcı ya da çatal yardımıyla iyice çırpın. Unu yavaş yavaş ekleyip çırpmaya devam edin. Çok koyu kıvamda ama akıcı bir hamur elde edeceksiniz.
Diğer taraftan, yağı dar ve uzun bir tencereye koyup orta ısılı ateşte kızdırın. Bir yemek kaşığını hamurla doldurun (dondurma kaşığı da kullanabilirsiniz) ve kızgın yağa bırakın. Birkaç hamuru daha aynı şekilde yağa bırakın.
Hamur önce dibe çökecek, piştikçe kabarıp yüzeye çıkacaktır. İyice sararan hamurları el kevgiriyle süzerek yağdan çıkarıp kağıt peçete serilmiş servis tabağına alın.
NOT:
Bu hamurda ne karbonat ne de kabartma tozu kullanılır. Ama hiç yağ çekmeyen çok hafif bir hamurdur. İster peynirle ister reçelle servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Pişirmenin tarihi

24 Ekim 2011
Hani hep diyoruz ya, “İnsanlar yiyeceklerini ateşi keşfettikten sonra pişirmeye başladı” diye.

Peki ilk pişirme işlemi nasıl gerçekleşmiş olabilir? Yani daha önce ateşi hiç görmemiş olan insan nasıl oldu da yiyeceklerini pişirmeyi başardı?
Konuyla ilgili kesin bir bilgiye sahip değiliz ama hayvanların etini sopaların ucuna yerleştirerek ateşe uzattıkları ve bu işi tesadüfen yaptıkları sanılıyor.
Bilinen o ki; sonraları yiyeceklerini toprağın altında açtıkları çukurlarda, kızgın taşlar üzerinde ya da yapraklara sararak közde pişirmeyi öğrendiler. Hangi yiyeceğin ne şekilde pişirileceği de ilk aşçılık deneyiminin ortaya çıkmasını sağladı herhalde.
Toprağın altındaki ilk fırınları toprağın üzerinde yapmayı başaran insanlar, bu fırın benzeri yerlere iki delik açmışlardı.
Bunlardan biri dumanın dışarı çıkmasına, diğeri de ateşin sönmemesi için havalandırmaya yarıyordu.
Fırın kapağı göreviniyse yiyeceklerin önüne koydukları bir taş görüyordu. Yani bazı yörelerimizde hâlâ kullanılmakta olan toprak fırınların temeli ta ilk çağlarda atılmıştı.

Bulgurlu pazı dible

Pazı yaprakları dolma ya da çorba gibi başka bir yemek için ayrılır. Sapları yıkanıp 1 santim kalınlığında doğranır.

Yazının Devamını Oku

Sadece kokuyu paylaşmayın

22 Ekim 2011
“Komşuda pişer, bize de düşer.” En sevdiğim atasözlerinden biridir bu.

Köy hayatının, hatta apartman hayatının vazgeçilmezlerinden biri de paylaşmaktı eskiden.
Biri, güzel pişirdiği bir yemeği yapınca komşularına da birer tabak götürürdü.
Sonra o tabak boş geri gelmez, komşular da mutlaka ona bir şey gönderirdi.
Böylece hem komşuluk ilişkileri güçlenirdi hem de yemek birileriyle paylaşılırdı.
Şimdi bazılarınız “Biz bunları hâlâ yapıyoruz” diye isyan ediyor söylediklerime.
Evet, hâlâ komşuluk ilişkileri iyi olan apartmanlar var. Komşular birbirlerine pişirdikleri yemeklerden gönderiyorlar. Özellikle apartmanınızda yaşlı bir teyze varsa, bu söylediklerimi onaylıyor olma ihtimaliniz daha yüksek.
Yok, eğer böyle bir apartmanda yaşamıyorsanız, birkaç kez yaşadığınız bir durum vardır: Akşam yorgun argın apartmana girersiniz. Yan komşunuzdan gelen yeni pişmiş kek kokusu iştahınızı kabartır. Hemen, kek yapmak için harekete geçersiniz. Ama evde ne yumurta vardır ne de kabartma tozu.

Yazının Devamını Oku

Balıklarımız azalıyor

21 Ekim 2011
Denizlerimizdeki balıkların azlığından şikayetçi olmayan yok gibi.

Balık miktarının azalması, fiyatların yükselmesine neden olduğu için hem tüketiciler hem de balıkçılar durumdan hoşnut değil.
Balıkçılar tezgahlarını yeterince dolduramamaktan, tüketici ise balıkçılardaki tezgahların ne kadar pahalı olduğundan şikayet edip duruyor.
Gerçekten de öyle.
“Tam mevsimi” dememiz gereken lüferin tezgahlardaki fiyatı ortalama 20-25 lira.
Palamut fiyatları ise boyutlarına ve nereden aldığınıza bağlı olarak 10-15 lira arasında değişiyor.
Evet, işin uzmanı “mutlaka balık tüketin” diyor ama balık fiyatları, bırakın dar gelirli aileleri, orta düzeyde geliri olan ailelerin bile balık yemesine imkan vermiyor.
Peki neden azalıyor

Yazının Devamını Oku

Kesin değil ama...

20 Ekim 2011
Kimileri için “olsa da olur, olmasa da” durumundaki kahve, benim olmazsa olmazlarımdan biridir.

Gün içinde çay da içtiğim için öyle aşırıya kaçmam ama kahvesiz de yapamam.
Türk kahvesinin de filtre kahvenin de iyi olanını seçerim. Aldığım filtre kahveleri kendi zevkime göre karıştırırım. Kısacası annemin “bu kadar kahve içilmez” uyarılarına karşın kahve hep hayatımın bir parçası olmuştur.
Son zamanlarda yapılan bazı araştırmalar benim gibi kahve meraklılılarını sevindirmiş olmalı. Çünkü araştırmalar günde beş fincan ve üzeri kahve içenlerin bazı kanser türlerine yakalanma riskinin daha düşük olduğunu gösterdi.
Amerika Birleşik Devletleri’nde 50 bin erkek üzerinde yapılan araştırmada, kahve tüketenlerin prostat kanserine yakalanma riskinin diğerlerine göre yüzde 20 düşük olduğu saptandı.
Yaklaşık 20 yıl süren araştırmadan çıkan sonuç, bazı bilim insanlarını tatmin etmiş değil. Sonuçların henüz net olmadığını düşünen bazı kuruluşlar da var.
İsveçli bilim insanları da kahvenin kadınlarda görülen bazı meme kanseri türlerini engellemeye yardım ettiği savını ortaya attı. Elbette ki bu teze de aynı sebeplerden ötürü karşı çıkanlar var.
Araştırmalarda ortaya çıkan ilginç bir sonuç da kansere karşı koruma sağlayan şeyin kafein olmaması. Çünkü araştırmaya katılan kahve içicilerinin kimisi kafeinli, kimisi kafeinsiz kahve tüketiyor.

ETLİ EKMEK

Yazının Devamını Oku

Alışverişi zorlaştırmayalım

19 Ekim 2011
Alışveriş yaparken sizi en çok ne rahatsız eder? Kasalarda hiç bitmeyecek gibi görünen sıralar mı, fiyatları yazmayan ürünler mi, yoksa iki alışveriş arabasının yan yana geçemeyeceği kadar dar olan raf araları mı? Alışveriş, biz kadınlar için -kıyafet alışverişi hariç- mecburi ve rutin yapılan bir iş olduğu için bir an önce bitsin isteriz. Her zaman yapılacak daha çok iş vardır ve bazen sıra nedeniyle alışverişten vazgeçtiğimiz bile olur.
Kasa kuyruklarında zaman zaman yaşanan gerginliklerin de sebebi budur. Herkes bir an önce alışverişi bitirip güne geri dönmek ister.
Ben alışveriş sırasında yaşadığımız aksiliklerin bizden kaynaklandığını düşünüyorum. Elbette ki marketlerin de sorumlulukları var ama genel olarak müşteri kaynaklı sıkıntılar yaşıyoruz.
Yol ortasında bırakılan alışveriş arabaları, nakit ödeme yapılan kasalara kredi kartıyla yapılmaya çalışılan ödemeler, vazgeçilen ürünlerin gerektiği gibi iade edilmemesi...
Kendimiz yaptığımızda sorun yaratmayacakmış gibi gelen şeylerin sorun olduğunu ancak başkaları yaptığında fark ediyoruz.
Alışverişte lütfen biraz daha düşünceli ve özenli olalım ki başkaları arkamızdan sinirlenmesin.

CILBIR

Malzemeler
* 2 adet tandır ekmeği ya da bazlama (Yarım somon ekmek de kullanabilirsiniz.)
* 2 su bardağı yeşil mercimek
* 2 su bardağı ılık su
* 2 adet orta boy kuru soğan
* 100 gr tereyağı
* 2 çay kaşığı tuz
* Arzu edilirse 2 su bardağı kurut ayranı

Yapılışı
Mercimeği tencereye koyup üzerine çok az çıkacak kadar su ilave ederek iyice yumuşayıncaya kadar haşlayın. Süzüp bir kenarda bekletin.
Tereyağını tavaya koyup üzerine incecik kıydığınız soğanları ilave edin ve sararıncaya (bal rengi) kadar kavurun. Tuzu serpip 2-3 dakika daha kavurmaya devam edin.
Bu karışımın üzerine bir su bardağı su ekleyip kısık ateşte, soğanlar iyice yumuşayıncaya kadar pişirin.
Diğer taraftan, ekmekleri kuşbaşı et formunda dilimleyip fırında iyice kuruyuncaya kadar kızartın. Soğuyunca yuvarlak ya da kare borcama yan yana dizin.
Haşlayıp süzdüğünüz mercimeği üzerine serpiştirin. En üste tereyağlı soğanı gezdirip sıcak sıcak servise sunun. Arzu ederseniz kurut ayranını da üzerine gezdirebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku