Hemen hiçbir yerde bulunamayacak kadar çok meyve-sebze yetişiyor ülkemizde. Bu meyveleri tüketmenin pek çok yolu var üstelik. Tazesi, kurusu, marmeladı, reçeli yapılan meyvelerimiz var. Üstelik meyveler artık kozmetik sanayiinde de çok kullanılıyor.
ışte ülkemizin, özellikle de ülkemizin bir yöresinin yetiştirdiği bu meyvelerden biridir kayısı. Ve kayısı dendiğinde de akla hemen yetiştiği yöre, Malatya gelir. Aslında bu özdeşleşmenin sebebi çok geçerlidir. Çünkü Türkiye kayısı üretiminin yüzde altmışı, kuru kayısı üretimininse hemen hemen tamamı Malatya’dan sağlanıyor.
Malatya’da yaşayan ailelerin 50-60 bini geçimini kayısı üretiminden sağlıyor. Yani kayısı pek çok insana da istihdam olanağı sağlıyor.
İhracatta da durum pek farklı değil aslında. Yani kayısı ihracatımızın tamamına yakını Malatya’dan yapılıyor. Üstelik dünya kuru kayısı ticaretinin yüzde sekseni de Malatya’dan yapılıyor.
Kayısı da diğer pek çok ürüne gibi ülkemizde yeterince tüketilmiyor. Kayısıdan yapılan ürünlerin çeşitliliğinin artırılmasıyla ve kayısının yararlarının yeterince anlatılmasıyla tüketimin artacağına inanıyorum.
Fıstıklı irmik helvası
Margarini orta boy teflon tencerede kızdırıp dolmalık fıstıkları ekleyin ve karıştırarak, fıstıklar altın sarısı renk alıncaya kadar, 1-2 dakika kavurun. Üzerine hemen irmiği aktarıp tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak, kısık ateşte yaklaşık 5-6 dakika, irmiğin rengi iyice sararmaya başlayıncaya kadar kavurun.
Peki ilk pişirme işlemi nasıl gerçekleşmiş olabilir? Yani daha önce ateşi hiç görmemiş olan insan nasıl oldu da yiyeceklerini pişirmeyi başardı?
Konuyla ilgili kesin bir bilgiye sahip değiliz ama hayvanların etini sopaların ucuna yerleştirerek ateşe uzattıkları ve bu işi tesadüfen yaptıkları sanılıyor.
Bilinen o ki; sonraları yiyeceklerini toprağın altında açtıkları çukurlarda, kızgın taşlar üzerinde ya da yapraklara sararak közde pişirmeyi öğrendiler. Hangi yiyeceğin ne şekilde pişirileceği de ilk aşçılık deneyiminin ortaya çıkmasını sağladı herhalde.
Toprağın altındaki ilk fırınları toprağın üzerinde yapmayı başaran insanlar, bu fırın benzeri yerlere iki delik açmışlardı.
Bunlardan biri dumanın dışarı çıkmasına, diğeri de ateşin sönmemesi için havalandırmaya yarıyordu.
Fırın kapağı göreviniyse yiyeceklerin önüne koydukları bir taş görüyordu. Yani bazı yörelerimizde hâlâ kullanılmakta olan toprak fırınların temeli ta ilk çağlarda atılmıştı.
Bulgurlu pazı dible
Pazı yaprakları dolma ya da çorba gibi başka bir yemek için ayrılır. Sapları yıkanıp 1 santim kalınlığında doğranır.
Köy hayatının, hatta apartman hayatının vazgeçilmezlerinden biri de paylaşmaktı eskiden.
Biri, güzel pişirdiği bir yemeği yapınca komşularına da birer tabak götürürdü.
Sonra o tabak boş geri gelmez, komşular da mutlaka ona bir şey gönderirdi.
Böylece hem komşuluk ilişkileri güçlenirdi hem de yemek birileriyle paylaşılırdı.
Şimdi bazılarınız “Biz bunları hâlâ yapıyoruz” diye isyan ediyor söylediklerime.
Evet, hâlâ komşuluk ilişkileri iyi olan apartmanlar var. Komşular birbirlerine pişirdikleri yemeklerden gönderiyorlar. Özellikle apartmanınızda yaşlı bir teyze varsa, bu söylediklerimi onaylıyor olma ihtimaliniz daha yüksek.
Yok, eğer böyle bir apartmanda yaşamıyorsanız, birkaç kez yaşadığınız bir durum vardır: Akşam yorgun argın apartmana girersiniz. Yan komşunuzdan gelen yeni pişmiş kek kokusu iştahınızı kabartır. Hemen, kek yapmak için harekete geçersiniz. Ama evde ne yumurta vardır ne de kabartma tozu.
Balık miktarının azalması, fiyatların yükselmesine neden olduğu için hem tüketiciler hem de balıkçılar durumdan hoşnut değil.
Balıkçılar tezgahlarını yeterince dolduramamaktan, tüketici ise balıkçılardaki tezgahların ne kadar pahalı olduğundan şikayet edip duruyor.
Gerçekten de öyle.
“Tam mevsimi” dememiz gereken lüferin tezgahlardaki fiyatı ortalama 20-25 lira.
Palamut fiyatları ise boyutlarına ve nereden aldığınıza bağlı olarak 10-15 lira arasında değişiyor.
Evet, işin uzmanı “mutlaka balık tüketin” diyor ama balık fiyatları, bırakın dar gelirli aileleri, orta düzeyde geliri olan ailelerin bile balık yemesine imkan vermiyor.
Peki neden azalıyor
Gün içinde çay da içtiğim için öyle aşırıya kaçmam ama kahvesiz de yapamam.
Türk kahvesinin de filtre kahvenin de iyi olanını seçerim. Aldığım filtre kahveleri kendi zevkime göre karıştırırım. Kısacası annemin “bu kadar kahve içilmez” uyarılarına karşın kahve hep hayatımın bir parçası olmuştur.
Son zamanlarda yapılan bazı araştırmalar benim gibi kahve meraklılılarını sevindirmiş olmalı. Çünkü araştırmalar günde beş fincan ve üzeri kahve içenlerin bazı kanser türlerine yakalanma riskinin daha düşük olduğunu gösterdi.
Amerika Birleşik Devletleri’nde 50 bin erkek üzerinde yapılan araştırmada, kahve tüketenlerin prostat kanserine yakalanma riskinin diğerlerine göre yüzde 20 düşük olduğu saptandı.
Yaklaşık 20 yıl süren araştırmadan çıkan sonuç, bazı bilim insanlarını tatmin etmiş değil. Sonuçların henüz net olmadığını düşünen bazı kuruluşlar da var.
İsveçli bilim insanları da kahvenin kadınlarda görülen bazı meme kanseri türlerini engellemeye yardım ettiği savını ortaya attı. Elbette ki bu teze de aynı sebeplerden ötürü karşı çıkanlar var.
Araştırmalarda ortaya çıkan ilginç bir sonuç da kansere karşı koruma sağlayan şeyin kafein olmaması. Çünkü araştırmaya katılan kahve içicilerinin kimisi kafeinli, kimisi kafeinsiz kahve tüketiyor.
ETLİ EKMEK