En eski buğday ve arpa örnekleri Filistin’de Yerihu yakınlarındaki bir köyde (M.Ö. 10.000’lerde) bulunmuş.
Bu tahılların zamanla Mezopotamya ile Kıbrıs, Mısır ve Girit’e taşınarak daha elverişli koşullarda ve çok daha fazla miktarlarda üretildiği tahmin ediliyor.
Önemli olan bir başka nokta da buğdayın hemen hemen tüm dünyaya, özellikle de Avrupa ve Ortadoğu’ya egemen oluşunun ne kadar kısa bir zaman içinde gerçekleştiği.
Günümüzdeyse -belki Uzak Doğu’yu dışarıda bırakarak söylemek gerekiyor- en çok tüketilen tahıl buğday. Elbette ki buğday denince akla gelen ilk iki şey de un ve ekmek.
Son zamanlarda şişmanlattığı gerekçesiyle sofralarımızdan uzaklaştırılmaya çalışılsa da ekmek bizim ülkemiz insanı için vazgeçilmez bir yiyecek.
Madem ki ekmekten vazgeçemiyoruz, o halde gelin, tam tahıllı ekmek, esmer doğal ekmek çeşitlerini kullanalım. Zenginleştirici ve doyurucu bir besin maddesi olan buğdayı da salatalarımızdan, çorbalarımızdan ve yemeklerimizden eksik etmeyelim.
SARIYER’İN TAVUKGÖĞSÜ TATLISI
Tavuk göğsünü haşladıktan sonra lif lif didikleyin. Derin bir kaba koyup bekletin. Pirinç ununu ve salebi yarım su bardağı sütle ezip pütürsüz bir kıvama getirin.
İki adet fırın tepsisine milföyleri sıralayın. Üzerine çırpılmış yumurta sarısını sürün. 180 dereceye ayarlanmış fırında en az 20-25 dakika pişirin. Üzerleri iyice sararıp çıtır çıtır olduğunda çıkarıp soğumalarını bekleyin.
Diğer taraftan un, vanilya, rendelenmiş limon kabuğu, mısır nişastası ve toz şekeri bir tencereye koyup karıştırın. Üzerine yavaş yavaş sütü ekleyerek çırpma teli yardımıyla iyice çırpın. Son olarak tereyağını da ilave edin.
Muhallebiyi kısık ateşte, karıştırarak kaynatın. Kaynadıktan 3-4 dakika sonra da ocaktan alıp soğuması için bir kenarda bekletin.
Soğuyan milföylerin yarısını küçük küçük parçalayarak dikdörtgen ya da yuvarlak bir cam kaba serin. Üzerine hafif ılık hale gelmiş olan muhallebinin yarısını gezdirin.
Kalan milföyleri de parçalayarak muhallebinin üzerine dağıtın. Sonra üzerine kalan muhallebiyi gezdirin.
Son olarak çikolata sosunu pişirip üzerine gezdirin. Buzdolabında en az 2-3 saat bekletin. Çıkarıp kaşıkla servise sunun. İsterseniz üzerine taze ceviz ya da file badem serpiştirebilirsiniz.
Malzeme listesi
- 8 yaprak milföy hamuru
Bu, o ülkenin insanlarının ne yiyip ne içtiğini öğrenmenin en kısa yoludur.
Örneğin Norveç ve Finlandiya’da marketlere girdiğinizde çeşit çeşit somon balığı olduğunu görürsünüz. Etrafı denizlerle çevrili bu ülkelerde somon en sevilen balık demek ki. Buralarda soğuk iklimlerin tipik sebzeleri; patates ve lahana satışı da fazla.
Dondurucu soğuklar nedeniyle sokakta değil, daha çok evlerinde zaman geçiren İskandinavlar her türlü atıştırmalık yiyeceğe ve cipse de bayılıyorlar. İçlerini ısıtmak için hazır çorbaları da sıkça tüketiyorlar. Bizim gibi tencere tencere yemek pişirmedikleri için ekmeğin üzerine sürülecek balık ezmelerini, baharatlı yağları tercih ediyorlar. Çok yedikleri bir başka şeyse bisküvi ve çikolata.
Tecrübelerime dayanarak, market gezintilerinden o ülkenin yeme içme kültürü hakkında kabaca bilgi edinilebildiğini söyleyebilirim.
Meyveli tartolet belisima
Oda sıcaklığında yumuşamış olan bitkisel margarini ve pudra şekerini derin bir kaba koyup sıkıca yoğurun. Üzerine oda sıcaklığında bekleyen yumurtayı ve unu ekleyip malzemeler iyice karışıncaya kadar yoğurun. Kulak memesinden daha yumuşak olan hamuru toplayın ve oda sıcaklığında 20-30 dakika bekletin.
Küçük tartolet kalıplarını sıvıyağla yağlayın. Dinlenen hamurdan kabuksuz ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp merdane yardımıyla kalıpların büyüklüğünde açın. Açtığınız hamurları bastırarak kalıplara yerleştirin. (Kalınlıkları pötübör bisküvi kalınlığında olmalı.)
“Siyah susam” olarak da bilinen bu küçük siyah topların ekmeğe ya da tuzlu hamur işlerine verdiği eşsiz lezzeti de ancak aynı çöreği bir kez de onlarsız yaparsanız anlarsınız.
Çörekotunun anayurdu, Akdeniz bölgesidir. Çöreklerle ve hamur işleriyle kurduğu güzel ilişkiden bahsediyoruz diye sanmayın ki yalnızca baharat olma işi görüyor. Üzerine kaynar su aktarılıp tıpkı çay gibi demlenebildiği gibi, değirmende öğütülüp kahve gibi de pişirilebilir.
Meraklısı için çörekotu kahvesi hakkında birazcık ayrıntıya da girelim; tıpkı kahve gibi şeker ve su ilave edilen çörekotu kahvesine isteğe bağlı olarak bir miktar rendelenmiş hindistancevizi de eklenebilir. Ya da “muskat”, yani küçük hindistancevizinin kabuğu rendelenerek katılabilir.
Damağınız değişik tatlara açıksa, bir gün mutlaka çörekotu kahvesi için derim.
MANTARLI BULGUR PİLAVI
Pilavlık bulguru yıkayıp süzgeçte bekletin. Mantarları da boylamasına ikiye-üçe bölüp kenarda bekletin.
Zeytinyağını geniş bir pilav tenceresinde kızdırıp üzerine incecik kıydığınız soğanı ekledikten sonra, orta ısılı ateşte tahta kaşıkla sık sık karıştırarak 4-5 dakika kadar kavurun.
Yeşil limonu neden az tükettiğimizi ve hatta ihracatını yapmadığımızı hep merak etmiştim. Araştırmalarım gösterdi ki, yeşil limon yetiştirmek pek kolay değil.
Yeşil limon en çok Meksika’da yetiştiriliyor. Mısır, Filipinler, Küba, Ekvator kuşağı ülkeleri ve Hindistan da yetiştirildiği diğer ülkeler.
Bizde ise Mersin hariç pek yetişmiyor lime. Üstelik satış fiyatı pahalı.
Ayrıca yeşil limon ağacı soğuğa hiç dayanıklı değil. Yaşayabilmesi için sıcaklığın eksi derecelere hiç düşmemesi gerekiyor.
Her şeye rağmen bence kilosu 20 TL’yi bulan fiyatıyla üreticiler için cazip bir ürün. Biraz daha cesaretli davranıp yeşil limon üretimine soyunmak ve lime üretebilen bir ülke durumuna gelmek hoş olmaz mıydı?
Girit usulü limonata
Limonları ve portakalları iyice yıkadıktan sonra kurulayın. Rendenin büyük delikli tarafıyla limonların ve portakalların kabuklarını rendeleyip derin bir kaba aktarın. Rendelenmiş limon ve portakal kabuğu limonataya renk verecektir. Üzerine 1 su bardağı toz şekeri serpiştirip köfte yoğurur gibi yoğurarak bir kenarda bekletin.
Yeşil limonu neden bu kadar az tükettiğimizi ve hatta ihracatını yapmadığımızı hep merak etmiştim. Yaptığım araştırmalar gösterdi ki, yeşil limon yetiştirmek o kadar da kolay değil. Bizim genellikle lüks mekanlarda ve içki yanında görmeye alışkın olduğumuz yeşil limon, en çok Meksika’da yetiştiriliyor. Mısır, Filipinler, Küba, Ekvator kuşağı ülkeleri ve Hindistan da bu meyvenin yetiştirildiği diğer ülkeler.
Bizde ise Mersin hariç pek yetişmiyor lime. Üstelik satış fiyatı bizim limondan çok daha pahalı. Yani yetiştiriciliği çok daha fazla kâr getiriyor. Bunlara rağmen az yetiştiriliyorsa elbette geçerli bir neden vardır diye düşünüyor insan. Gerçekten de var.
Yeşil limon ağacı soğuğa hiç dayanıklı değil. Normal limonun yaşayabildiği sıcaklık derecelerinde bile birdenbire ve tamamen kuruyabiliyor lime ağacı. Yeşil limon ağacının yaşayabilmesi için sıcaklığın eksi derecelere hiç düşmemesi gerekiyor.
Elbette ki yeşil limonu yetiştirmeyi başarmış birkaç bölge var. Ama birkaç bölgedeki yetiştirme çabaları da hüsranla sonuçlanmış durumda ve bu da üreticiler için motivasyon kırıcı bir durum.
Her şeye rağmen bence kilosu 20 TL’yi bulan fiyatıyla yeşil limon üreticiler için cazip bir ürün. Biraz daha cesaretle davranıp yeşil limon üretimine soyunmak ve normal limon kadar olamasa da lime üretebilen bir ülke durumuna gelmek hoş olmaz mıydı? Ne dersiniz?
HELİSE
Malzemeler