Fotoğraf sergileri ise, bu etkinliklerin en önemlileri arasında yer alıyor. Kadının estetiğini, kadın bedeninin gücünü, kadınların yaşadığı sorunları da birer kanıt olarak yüze çarpıyor; fotoğraf kareleri. Kadın sorunlarına ortak bir ses olmak adına 5 yıl önce Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde kurulan Kadın Platformu da bu yıl etkinliklerinin merkezine fotoğrafı yerleştirdi. Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) ile birlikte açılan sergide “Kadın” temalı kareler sunuldu. Fotoğraftaki kadınlarsa, kimi zaman bir çay bahçesi hasatında, kimi zaman bir bale sahnesinde karşımıza çıktı.
ŞİDDETE KARŞI DURUŞ
Kadınların yaşadıkları sorunlar karşısında tek ses olabilmek gerektiğini bu düşünceyle Hacettepe Kadın Platformu’na hayat verdiklerini platformu üyelerinden Sosyal Hizmet Bölümü Araştırma Görevlisi Burcu Hatiboğlu Eren, “Platform olarak, 5 yıldır pek çok etkinlikle, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı bir karşı bir duruş sergiliyoruz” dedi. Eren, platformu, bu yıl yapılan etkinlikleri ve kadın fotoğrafları sergisini şöyle anlattı:
“Kadınların eşitlik mücadelesinin önemi açısından emekçi kadınları bugün olduğu gibi her yıl anmaya ve ülkemizde kadınların hak ettikleri değeri yükseltmek için bu dayanışmayı yükseltmeye kararlıyız. Platform üniversite bünyesinde örgütlendikten sonra kadınların desteği ile güçlenecektir.
Türkiye’nin en köklü yaygın gazetelerinden Cumhuriyet de tirajının üzerinde etkisi olan yayınların başında geliyor. Bu köklü gazetenin Ankara’daki tek foto muhabiri Necati Savaş’la yaptığım sohbet sırasında söylediği, “Cumhuriyet bir okul ama ondan da öte ağır bir sorumluluk” sözleri Cumhuriyet’te çalışmanın getirdiği tarihi yükü de ortaya koyuyor.
MUSTAFA BALBAY İŞE ALDI
Cumhuriyet Gazetesi’nin genç ve başarılı gözü Necati Savaş, üniversite yıllarında başlayan fotoğraf merakının kendisine yol çizdiğini söyledi.
İşte Savaş’ın mesleki hikayesi ve Cumhuriyet’te çalışmak üzerine anlattıkları:
“2003 yılıydı. Henüz Selçuk Üniversitesi’nde eğitimim sürüyordu. Stajyer olarak başladığım Anadolu Ajansı’nda uzun süre çalıştım. Ankara’ya döner dönmez de Mustafa Balbay’ın Ankara Temsilcisi olduğu dönemiydi, Cumhuriyet Gazetesi’nde foto muhabiri olarak işe girdim. Burada bence önemli olan nokta şu ki, ben okul yıllarında gazetecilik mesleğine çoktan adım atmıştım. Cumhuriyet Gazetesi’nde işe başlarken bu önemli bir kriter oldu. Gazetecilik mesleğini gelecekte yapmak isteyen üniversite öğrencilerinin de bir şekilde bu ortamı daha önceden yaşaması gerektiğine inanıyorum. Çok fazla iletişim fakültesi var ve bu okullar bitince tercih edilebilmek için iyi bir diploma derecesinden çok daha fazlasına ihtiyaç var ki: bu da azda olsa, tecrübe.
TARİHİN SORUMLULUĞU VAR
Cumhuriyet Gazetesi 1924 yılında yayın hayatına başlamış bir gazete. Tarihe tanıklık etmiş bir yayında fotoğraflarınızın yayınlanması göğsünüzü kabartıyor. Ama bu sorumluluk sırtınıza da çok ağır bir yük yüklüyor. Zaman zaman gazetenin arşivlerine bakıyorum. O zaman bu ağır yükü daha derinden hissediyorum. Cumhuriyet’in Ankara’daki tek foto muhabiri dolayısıyla tek gözüyüm. Bir çok gazete artık toplumsal olaylara yeteri kadar yer vermese de Cumhuriyet bu anlamda hep bir ses olmaya çalışıyor. Böyle olunca da toplumsal olaylar Ankara’da benim en çok gittiğim işler arasında yer alıyor. Tabii Ankara’nın Başkent olmasının getirdiği siyasi trafik zaman zaman o kadar yoğun oluyor ki bizler bile başımızı ne yana çevireceğimizi bilemiyoruz. Bir de gündem haberleri hatta spor organizasyonları bile var tabii bu haber trafiğinde. Kısacası, Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara’da haber olarak değerlendirdiği her yerde fotoğraf çekiyorum. Bu yorucu olduğu kadar mesleki açıdan olumlu bir durum aslında. Farklı disiplinlerde çalışmanın getirdiği daha farklı bir bakış açısı yaratıyor. Bu da pek çok olayda daha geniş bir perspektifle fotoğrafa ve olaylara yaklaşmamı sağlıyor.”
Necati Savaş kimdir?
Türkiye’den pek çok meslektaşım da bu olayları yakından izleyip fotoğrafları ile yaşananları dünyaya anlatıyor. Sıcak coğrafyada yaşananları ve buralarda deklanşöre basmanın zorluklarını İhlas Haber Ajansı’nın hem Baş Foto Muhabiri hem de Fotoğraflı Haberler Sorumlusu Abdullah Coşkun’la konuştuk.
“Bizler acıya bakarken, o acıyı orada olmayan insanlara ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu durum psikolojinizi de bozabilir. Örneğin ben Panik Atak hastasıyım” diyerek yaşadıklarının zorluğunu ortaya koyan Coşkun’un “İçimden geldiği gibi konuşuyorum” diyerek anlattıklarını onun cümleleri ile aktarıyorum:
FOTOĞRAF MAKİNESİZ GÜNÜM YOK
“Mesleğe Afyonkarahisar’da yerel bir gazetede başladım. Gazetecilikte haber çok önemli ama beni etkileyen cümlelerden çok fotoğraflar oldu hep. Fotoğraf çekmeyi yaşam biçimi haline getirdim, son 14 yıl içerisinde fotoğraf çekmediğim gün sayısı 10 günü geçmez desem abartmış olmam, fotoğraf makinesi benim bir uzvum gibi artık. Foto muhabirleri aynı zamanda çok iyi bir gözlemcidir. Ben de bunu başarmaya çalışıyorum. Bir çok savaş bölgesinde bulundum. Dünyanın en iyi foto muhabirleriyle aynı ortamlarda çalışma imkanım oldu.
ETRAFIMIZDA ÇOK HİKAYE VAR
Türkiye’de bu işi layıkıyla yapan çok az sayıdaki foto muhabiri var bence ama bu sözün şöyle anlaşılmasını isterim. Az sayıda foto muhabiri işini dünya standartlarında yapıyor. Ben de bu usta isimlerin söylediği herşeyi dikkate aldım. Bence Türkiye’de foto muhabirliğinin en büyük eksiği proje fotoğraf çalışmalarının az sayıda olması ki, tabii bu tür işleri gazete ve ajansların desteklememesinden de kaynaklı. Etrafımızda o kadar çok hikaye var, ancak geleceğe taşıyacak foto muhabiri sayısı çok az. Ben buna çabalıyorum, çabalayan mesklektaşlarımı da ilgiyle izleyip alkışlıyorum.
AFP foto muhabiri Bülent Kılıç, yarışmanın en önemli kategorileri arasında yer alan ‘sıcak haber fotoğrafı’ kategorisinde hem birincilik hem de üçüncülük kazandı. Bülent Kılıç, bu yıl aynı zamanda Times tarafından da ‘yılın foto muhabiri’ seçildi. Foto muhabirleri aldıkları dünya çapında başarılarla Türk basın tarihine isimlerini kazıyor.
Sohbetimize, “Türkiye’de bir çok foto muhabiri çalıştıkları kurumların dar imkanlarına rağmen büyük işler yapıyor. Gelecek yıllarda başka arkadaşlarım da bu kürsülere çıkacak, göreceksiniz. Üstelik foto muhabirleri bu başarıları alırken Türk medyasında fotoğrafa bakış maalesef her geçen gün geri gidiyor. Ne yazık ki foto muhabirleri artık büyük gazetelerden yetişmiyor. Foto muhabirleri kendilerini sokakta yetiştiriyor. İnterneti kullanıyor, dünyayı takip ediyor. Dünyanın ne yaptığını yakından izliyor. Ama Türkiye’de medyanın köklü kurumlarının başındaki isimler, üzülerek söylüyorum dünyadan çok çok uzakta” sözleriyle başlayan Bülent Kılıç, meslektaşlarının başarısını anlatırken Türkiye’deki fotoğrafa bakışı da eleştirdi.
Pek çok olayda birlikte çalışıp kader ortaklığı yaptığım meslektaşlarımdan Bülent Kılıç’la aldığı ödüllerin hikayesini de konuştuk. İşte Kılıç’ın anlattıkları:
FOTOĞRAFI BİLMEK ÖNEMLİ
“2000 yılında öğrencilik yıllarında Evrensel Gazetesi’nde başladım mesleğe. Karanlık odada kendi fotoğraflarımı basıyor, boş zamanlarımı da yine karanlık odada geçiriyorum. Tam filmin bittiği dönemde mesleğe başladım ve teknoloji değişimine denk geldim. Filmdi - dijitaldi gibi muhafazakar tartışmaları gereksiz buluyorum. Ama fotoğrafın nasıl oluştuğunu bilmek, karanlık odayı görmek, beyaz kağıda düşen fotoğrafa tanık olmak yaptığımız işe hakim olmak adına çok önemli bence.
ÖDÜL SOKAKTAN GELDİ
Günler süren pazarlıklar ardından düzenlenen operasyonla kurtarılan Aygün, “IŞİD’in Elinde 40 Gün” adlı kitabında pek çok kez girip çıktığı Suriye’de esir alındıktan sonraki hikayesinin yanı sıra terör örgütünün tanık olduğu yüzünü de anlatıyor.
Terör örgütü tarafından yakalandığı andan itibaren kurtarılmasına giden sürecin en yakın tanıklarından biriyim ben de. Başkanı olduğum, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, bugüne kadar ilk kez bir foto muhabirinin kurtarılabilmesi için bu kadar aktif rol aldı. Olayı yetkililere ilk bildiren kuruluş olmasına rağmen medyanın sessizce izlemesi için büyük bir çaba gösterdi. Günler süren sessizliği aynı anda 5 büyükşehirde eş zamanlı yapılan eylemlerle bozduk. Tüm bu sürecin sonunda Bünyamin Aygün’e sağ salim kavuşabilmek bizlere mutluluktan öte duygular yaşattı.
Sevgili dostum Bünyamin Aygün’le esaretinin kitaba giden yolculuğunu konuştuk:
IŞİD’İN GERÇEĞİNİ ANLATTI
“Geçtiğimiz yıl 5 Ocak’ta film gibi bir operasyonla IŞİD’in elinden kurtuldum. O zaman IŞİD bu kadar tanınmıyordu. Dünya sonra sonra öğrendi ismini yaptığı pek çok olay sayesinde. Ama hala örgüt ne ülkemizde ne çevremizde iyi bilinmiyor. Oysa ben 40 gün onlarla birlikte yaşadım. İyisiyle kötüsüyle temas ettim. Yazmasaydım yaşadıklarımı mesleğime, gazeteciliğime ihanet etmş olurdum. Gazetecilik tutkusu beni ölümle burun buruna getirmişti. Tüm bunları yazarken duygularımdan arınmam gerekiyordu. Ben de Kınalıada’ya bir arkadaşımın evine gttim. Orada yazdım bu kitabı. Tekrar tekrar yaşadım yazarken pek çoğu kabus gibi anları. Sonuçta bir travmanın izlerini taşıyorum, hiç kolay değil. Ancak kitabın içerisinde duygusallık yok. Olmaması gerektiğine de inanıyorum. Ben bir gazeteciyim ve duygularımı kabuğumun içine gömebilmeliyim diye düşündüm.
İŞTE YAŞADIKLARI
Bir gün biri tekmeliyordu, bir gün diğeri kafama bıçak fırlatıyordu. Kaburgalarıma aldığım darbe ile günlerce sızılar içinde nefes aldım. Ama kitapta bunları çok detaylı anlatmadım. Çünkü bunları ranta dönüştürmek değil benim amacım. Kitabın salt gerçekleri dile getirdiğinin bilinmesini istedim. Üzerime çullandılar diyorsam zaten bütün dünya bu insanların nasıl davrandığını biliyor. Benim kaldığım dönemde de Fransız, İspanyol gazeteciler vardı anlaşmalı bırakıldılar. Zaman zaman ben de kafamda planlar yapıp kaçmak istedim. Ama günler sonra bir operasyonla kurtarıldım.
40 GÜN 40 YIL GİBİ GELDİ
Yakın olmayı gerektirir ve zorluğu da buradadır. En sıradışı coğrafyalarda, hayatın en acımasız anlarında deklanşöre basarak orada yaşananları aktarmaya çalışırız. Ben de pek çok meslektaşım gibi dünyada ve Türkiye’de birçok felakete en yakınında tanıklık edenlerden biriyim. Geriye dönüp baktığımda bir tanıklığım daha var o zor coğrafyalarda: Kızılay.
Türk Kızılay’ı; Sakarya’da, Dinar’da, Gökçeada’da nasıl oradaysa Irak’ta, İran’da, Lübnan’da, Somali’de de oradaydı. İran Bam Depremi’nde çadırlarında kaldım, yemeğini yedim, suyunu içtim. Somali’de internet ağları sayesinde Türkiye’ye ulaştım, Gökçeada Depremi’nde sıcak çorbasını içtim, dağıtılmasına yardım ettim.
HER ŞEYİ ANLATAN CÜMLE
Zaman içinde Kızılay’dan pek çok dostum da oldu. Bunlardan biri de Kızılay’ın fotoğraf ekibinden Atıl Koçaş. Geçtiğimiz yıl bir gün sevgili dostum Atıl, elinde bir almanakla geldi. Almanak yalnızca bir iki satırlık sunuş yazısı ve fotoğraflardan oluşuyordu. Fotoğrafların altındaysa nerede çekildiği ve tarihinden başka bir şey yoktu. Fotoğrafın inkar edilemez bir gerçekliği kadar sayfalar dolusu yazıdan daha güçlü bir anlatımı var ve Kızılay yaptıklarını göstermek için yalnızca fotoğrafı kullanmıştı. Almanağın kapağında ise Türkçe ve İngilizce olarak yazılı tek bir cümle vardı ki her şeyi anlatıyordu aslında:
“Sözün bittiği yerde...”
Kızılay, 4 yıldır olduğu gibi bu yılda “Sözün bittiği yerde” sloganı ile bir almanak yayınladı. Sevgili dostum Atıl Koçaş ve Türk Kızılayı Kurumsal İletişim Müdürü Mehtap Baykal Yeşilyurt’la bu ‘almanak’ı konuştuk.
SOMA’DAN GAZZE’YE
Kurumsal İletişim Müdürü Yeşilyurt, 103 fotoğrafın bulunduğu 2014 yılı almanağında Afganistan, Bosna Hersek, Irak, Gazze, Suriye ve Kosova’dan karelerin, Soma, Karaman Maden Faciaları, Suruç Suriye Sınır yardımları ve pek çok kentte meydana gelen irili ufaklı afetler sonrasında yürütülen insanı yardım faaliyetlerinden görüntülerin yer aldığını söyledi. Almanağın Kızılay’ın Kurumsal İletişim Bölümü tarafından hazırlandığını da aktaran Yeşilyurt, “Almanaktaki fotoğrafların büyük bir bölümü çalışanlarımıza ait ancak farklı bölgelerde insani yardım çalışmaları yürütüğümüz için her kriz bölgesine iletişim ekibi olarak yetişme şansımız olamayabiliyor. Bu noktada ajanslar ve farklı medya kuruluşlarında çalışan fotomuhabiri arkadaşlarımızın fotoğraflarına da almanağımızda ve diğer yayınlarımızda yer veriyoruz. Kızılay’ın çalışmalarını onlarda destekliyor” diye konuştu.
Geçtiğimiz hafta Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (UMAG) öncülüğünde 50’den fazla sivil toplum örgütünün katkılarıyla hazırlanan “Adalet ve Demokrasi Haftası”, akademisyenlerin, sanatçıların, gazetecilerin, düşünürlerin katıldığı paneller, sergiler, söyleşiler, konferanslar, belgesel film gösterimleri ve müzik dinletilerle geçti. Usta gazeteci Uğur Mumcu’nun 24 Ocak 1993’te katledilmesinin ardından kurulan UMAG’ın Ankara’daki merkezi yıl boyunca da pek çok etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Bu etkinliklerden biri “Fotoğraf Sohbetleri”. Bugüne kadar fotoğrafları Time gibi dergilerin kapaklarında yayınlanmış Ümit Bektaş, Ankara’lılara doğa fotoğrafçılığını sevdiren Mehmet Gürbüz gibi pek çok isim bu sohbetlere konuk oldu.
ÖZGE MUMCU ANLATIYOR
UMAG’ı yönetim kurulu üyesi de olan Uğur Mumcu’nun sevgili kızı Özge Mumcu ile konuştuk. Fotoğraf söyleşilerine, seçki filmlerin gösterimine ve yazarlarla söyleşiye yıl boyunca devam edeceklerini söyleyen Özge, UMAG’ı şöyle anlattı:
“Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda dört ana çalışma alanımız mevcut. İlki Uğur Mumcu’nun gazetecilik idealini yaşatacak gençleri mesleğe kazandırmak. İkincisi Ankara’nın düşünce ortamına katkıda bulunmak. Başta yazma olmak üzere farklı alanlarda insanlara ikinci bir eğitim alanı açabilmek. Yazma, Felsefe, Siyasal Düşünceler Tarihi, Sanat Felsefesi, Film Atölyesi, Kendini İfade Etme, Öykü, Fotoğrafçılık gibi farklı alanlarda insanlara bir öğrenme, kendini geliştirme, bir nefes alanı açtığımızı düşünüyorum. Yaz aylarında ise çocuklara eğitim veriyoruz. Üçüncü alanımız yayınevi. Uğur Mumcu’nun yazıları ve kitaplarından Türkiye’nin faili meçhul olaylarına da ışık tutacak kitapları yanı sıra çocuk kitapları yayınladık. Bir de tabii her yıl 50 katılımcı kuruluşun içinde yer aldığı ‘Adalet ve Demokrasi Haftası düzenliyoruz.”
UMAG FOTOĞRAF SOHBETLERİ
UMAG Fotoğraf Sohbetleri’ni ve ortaya çıkış hikayesini de vakfın Fotoğrafçılık Kulübü Koordinatörü sevgili dostum Hasan Tüfekçi anlatı:
“Yaklaşık 2,5 ay önce karar verdik. Amacımız, fotoğraf alanında isim yapmış önemli isimleri Ankaralı fotoğraf tutkunları ile buluşturmaktı. Bu kapsamda, haber fotoğrafçılığından, doğa fotoğrafçılarına Türkiye’nin alanında en iyi isimlerini davet etmeye başladık. Bu söyleşilerin yanı sıa Vakıf bünyesinde temel fotoğrafçılık eğitimleri vermeye de devam ediyoruz. Eğitimlerimiz haftada bir gün iki saat olmak üzere toplam 20 saat sürüyor. Ayrıca, ileri fotoğrafçılık eğitimleri kapsamında atölye çalışmaları da yapacağız. Burada da, alanının önemli isimleri bilgi ve deneyimlerini katılımcılarla paylaşacak.
HER CUMA AYNI SAATTE
Fotoğrafın gücü, yayınlandığı mecra ile ilgilidir. Ama Türkiye’de öyle bir bölgesel gazete var ki pek çok ulusal gazeteden daha etkili. Bu yıl 120’nci yılını kutlayan Yeni Asır’da 20 yıldır aralıksız olarak görev yapan foto muhabiri Kadir Kemaloğlu, imza attığı karelerin yanı sıra başarılı projeleriyle Türkiye’deki basın fotoğrafçılarının yakından tanıdığı bir isim.
Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin de 3 yıldır ‘İzmir Bölge Temsilciliği’ görevini yürüten değerli dostum Kadir Kemaloğlu ile mesleki serüvenini ve bölgesel bir gazetede çalışmanın farklılıklarını konuştuk. Kemaloğlu’nun, “Türkiye’nin en büyük ve yayın hayatına devam eden en eski bölgesel gazetesi Yeni Asır. Benim içinse altında yetiştiğim bir çınar burası” sözleri, çalıştığı kurumla olan bağını çok iyi anlatıyor.
İşte Kadir Kemaloğlu’nun hoş sohbetinden hatırda kalan keyifli sözler:
BENİM EVİM, AİLEMİN BİR PARÇASI
“Yeni Asır, benim evim gibi. Burası benim, ailemin bir parçası. Ben de Yeni Asır ailesinin 20 yıllık bir üyesiyim. Basın tarihinde ilklere imza atmış bir gazete Yeni Asır. İlk offset baskı, ilk bilgisayar kullanımını gerçekleştirmiş. Bugün Türk basınının önemli kalemlerine baktığınız zaman Yeni Asır’la yollarının mutlaka bir şekilde kesiştiğini görüyorsunuz. Üstelik son yıllarında yayınlarında kadın dokunuşu hissettiriyor kendini. Türkiye’nin tek kadın Genel Yayın Yönetmeni Şebnem Bursalı ile çalışmak bu aile için büyük bir şans.
KUŞ UÇSA HABERİNİZ OLUYOR
Pekçok haber için fotoğraf için Ege Bölgesi’nin her kilometrekaresinde bulundum. Yerel basını güçlü kılan da bu. Yayın yaptığınız bölge için önemlisiniz. O bölge de kuş uçsa haberiniz oluyor. En doğruya, en hızlı bir şekilde ulaşıyorsunuz ve bunu insanlara aktarıyorsunuz. Bugün Ege Bölgesi’nde bir yerde bir olay olduğu anda ulusal medyadan önce Yeni Asır muhabirinin orada olmasının en önemli sebebi de bu. Bulunduğu bölgenin nabzını iyi tutuyor.
20 YIL ÖNCE KAPISINDAN GİRDİM