Kazanmak istiyor fakat kazanamayacağınızı düşünüyorsanız, kazanamayacaksınız demektir. Kaybedeceğinizi düşünüyorsanız, çoktan kaybetmişsinizdir!
Eninde sonunda kazanan kişi, kendisine güvenen, kazanacağına inanan kişidir.
Biz, Türkiye’nin kazanacağını adımız gibi biliyor, buna inanıyoruz.
* * *
Ülkemiz sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Bir ateş çemberindeyiz sanki...
Yurdun dört bir yanında olaylar yaşanıyor, polisler linç edilmek isteniyor, karakollar, parti binaları taşlanıyor, araçlar yakılıyor... Tam bir anarşik düzen hüküm sürüyor!
Nüfusumuzun üçte ikisi yoksul... Ürkütücü oranda işsiz var.
69 yıl önce, İkinci Dünya Savaşı’ndaki yokluk günlerini saymazsak, Cumhuriyet Tarihi’nin en kötü ekonomik küçülme dönemini yaşıyoruz.
Yasaları değiştirmiyorlar ama Anayasa Mahkemesi’nin yasaları uygulamamasını istiyorlar! Yüksek mahkeme yasaları hiçe sayar mı? Böyle bir şey olabilir mi?
DTP, terör örgütü ile olan bağlantıları saptandığı, devletin bütünlüğüne yönelik bir odak haline geldiği için kapatıldı.
Partiyi yöneten kafalar, daha önceki kapatma kararlarından hiç ders almamışlardı.
“Şimdi yenisi kurulur!” deniliyor. Doğrudur, kurulacaktır. Ancak, bundan sonra kurulacak parti de, şiddete bulaşırsa kapatılacaktır.
Ta ki, akıllanıp, yasalar çerçevesinde hareket etmeyi öğreninceye kadar, sonuç hep aynı olacaktır. Karar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin daha önce benzer konularda verdiği kararlara da uygundur.
Siyasi bakımdan olumsuz sonuçlar doğacak olması, hukukun alanına girmiyor.
* * *
Biz ne istiyoruz? Barış ve kardeşlik istiyoruz.
Ne oldu? Teröristler ve terör yanlıları anlayabildi mi bunu?
Olacağı müjdelenen güzel şeyleri merakla bekledik...
Ülke karıştı, sokaklar çatışma alanı haline geldi!
Ellerine taş verilen çocuklar, polisleri, karakolları, polis araçlarını taşa tuttu.. Molotofkokteylleri atılarak otobüsler yakıldı, yalnız insanlar değil “kardeşlik” de yara aldı!
Bir genç kız yakılarak öldürüldü, bir üniversite öğrencisi sırtına saplanan bir kurşunla hayatını kaybetti. Havai fişeklerle yangınlar çıkarıldı, dükkânlar, mağazalar ateşe verildi.
Bu esnada kulaklarımızda hep Cumhurbaşkanı’nın “Güzel şeyler olacak” sözü çınlıyordu.
* * *
Ve 7 ailenin, 7 annenin, 7 babanın, çok sayıda kardeşin, eşin, nişanlının yüreğine ateş düştü.
Başbakan da zaten “Kriz teğet geçecek” dememiş miydi?
İşsizlik açlık demektir. Aç insan elini ateşe sokar, aç insan fırın deler. Aç insanın dini imanı olmaz. Atalarımız “Aç, anansa bile kaç” sözünü boşuna söylememişler!
Hafta içinde, taşlı, sopalı, havai fişekli saldırılarla polisleri yaraladılar, Molotofkokteylleri ile otobüsleri ateşe verdiler, yollardaki araçları yaktılar!
DTP’nin Genel Başkanı (Kürt) Ahmet Türk, “Kürtlerin gözü kulağı İmralı’da” diyerek Apo’nun nakledildiği yeni odasının, eskisinden daha küçük ve daha kötü olduğunu iddia etti. Kentlerdeki saldırılar, taşlamalar, çatışmalar hafta boyunca sürüp gitti.
Bu yasadışı olayları normal karşılayanlar, bir süre önce Ahmet Türk’ün konvoyu İzmir’de taşlanınca, muhteşem kentimizin adını “Faşist İzmir”e çıkardılar.
Faşist nedir? Demokratik rejimi sevmeyen ve ülkede baskı düzeni isteyen kimse...
İzmir faşist, öyle mi? Güldürmeyin insanı!
¡ ¡ ¡
DTP konvoyunun İzmir’de taşlanmasının üzerinden iki hafta geçti. Bu süre içinde PKK tayfası durmadı, yurdun birçok yerinde taşlı, sopalı, Molotofkokteylli saldırılarda kentleri savaş alanına döndürdüler...
Buna rağmen, kimilerinin gündeminde hâlâ İzmir olayları var.
Bu 40 derece ateşten ülkeyi kurtaracak ve sağlığına kavuşturacak olan çarenin Türkiye Değişim Hareketi (TDH) olduğunu söyleyen Mustafa Sarıgül ile yaptığımız 3 saatlik sohbetin ilk bölümünü pazartesi günkü yazımda anlatmıştım.
Genellikle olumlu karşılanan ve desteklenen yazıya, sosyal demokrat olduklarını ileri süren bazı Sarıgül karşıtı fanatiklerden tepkiler (hatta küfürler) geldi.
Ülkemizde, demokrasi ve ifade özgürlüğünün ne denli kısır olduğunu, fanatizm içindeki bazı grupların, kendi görüşlerine uymayan kişilere karşı ne kadar tahammülsüz ve acımasız davrandıklarını bir kez daha görüp acı acı gülümsedim.
Siyaset konusunda hoşgörüsüz bir toplumuz.
Demokrasi kültürü henüz bizden çok uzak!
* * *
Kamuoyu Araştırma Şirketi A&G’nin 14-16 Kasım 2009 günleri Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinde, 28 il ve 79 ilçede, 18 yaş üstü seçmen nüfusunu temsil eden 903’ü kadın, toplam 1817 denekle yaptığı ankette “Başbakan Erdoğan önümüzdeki seçimlere son kez katılacağını ilan etti. Sizce Erdoğan’dan sonra Türkiye’nin yeni başbakanı kim olmalıdır?” şeklinde bir soru yöneltti.
Deneklerden, yüzde 25,1 Mustafa Sarıgül, yüzde 21,9 Devlet Bahçeli, yüzde 20,4 Deniz Baykal, yüzde 19,2 Bülent Arınç cevabı geldi.
Fakat... Kim ne derse desin görünen o ki, Sarıgül hareketi büyüyor.
Dolaştığı bütün illerde ilgi büyük... İnsanlar onu coşkuyla karşılıyor, pencerelerden eller sallanıyor, gençler duvarlara “Çare Sarıgül” diye yazıyor.
Mustafa Sarıgül “Halkın desteğiyle iktidara yürüyorum” iddiasında... İnançlı, çok cesur ve kararlı!
Çalışmalarına “Türkiye Değişim Hareketi” adını veriyor. Parti bir ay sonra kurulacak.
¡ ¡ ¡
Mustafa Sarıgül, üç dönemdir Şişli’de büyük farkla belediye başkanı seçildi.
Şimdi hedef olarak iktidara yöneldi. Anketlerde görünmüyor ama Türkiye’nin her yerinde tanınıyor.
Politikada, Erdal İnönü’nün nezaketi, zarafeti, bilim adamı kimliği, üniversite anlayışı ve Turgut Özal’ın da pratik çözümleriyle yoluna devam etmek istiyor.
Osmanlı döneminde padişaha karşı başkaldırmışlar, Meşrutiyet rejimine isyan etmişler, Cumhuriyet rejimine karşı çıkmışlar, vergi vermeyi, askere gitmeyi reddetmişler, komşu köylere ve kentlere baskınlar yapıp etrafı talan etmişler...
Dersim’de aşiret reisleri, yargıyı da kendileri yapıyor, vergiyi de kendileri topluyordu. Askere yollamadıkları gençleri kendilerine muhafız yapıyorlar, tam bir derebeylik düzeni sürdürüyorlardı. Dersim, Türkiye’nin milli ekonomisinin dışında kalıyordu.
CHP’li Onur Öymen’in sözleriyle yeniden gündeme gelen “1937’deki kanlı Dersim olayları”nın öncesinde neler olmuştu?
¡ ¡ ¡
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü, Dersim’den gelen haberlerden rahatsızdı. Bizzat bölgeye giderek incelemeler yaptı, dönüşte Atatürk’e “gizli bir rapor” sundu.
İnönü’nün Atatürk’e verdiği rapor son yıllara kadar gizli kaldı. Bu raporu Saygı Öztürk “İsmet Paşa’nın Kürt Raporu” adlı kitabında açıkladı. (Doğan Kitap)
“Dersim olayları”nın geçmişi ve Dersim’de devlet otoritesinin sağlanması gerektiği, dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından Atatürk’e 1935 yılında “gizli” kaydı ile sunulan raporda geniş bir şekilde anlatılıyor. İnönü’nün bölgeye yaptığı geziden sonra Dersim planının uygulanması için hazırlıklar başlatıldı.
Başbakan İsmet İnönü raporda, Dersimlilerin soyduğu vatandaşları dinlediğini belirtiyor ve “Bölgede soyulanlar önümde adeta geçit yaptı” diyor. Gazeteci-yazar Saygı Öztürk’ün “İsmet Paşa’nın Kürt Raporu” kitabında yazdığına göre, raporun “Dersim” bölümünde şu ifadelere yer veriliyor: