Pucca Günlük

‘Bit kadar kocam olsun evde direk olsun’ kızlarından taa nereye!

13 Temmuz 2014
Arkadaşlar, bekâr hayatından boy veriyorum!

Boyu geçiyor burası. Geçmekle kalmıyor, yeni jenerasyon bekâr kızlar sağolsun, dibini göremiyorum. Yol yakınken kıyıya doğru yüzün!

Oysa her şeyi madde madde planlamıştım. Tıkır tıkır işliyordu. Kışın ayrılık acısı çeker, iki ağlar, üç acıklı şarkı dinler, biraz kilo alır, bahara doğru toparlanırım diye planlamıştım. Baharda diyet, spor derken açlıktan aşkı unuturdum. Sonra hoop yaz geldi: Kumsallar, kaslarından su damlayan cıfırlar, ‘Çak bi selam canım baksana!’ diye dans etmeler...
O söz nasıldı ya? ‘Tanrı’yı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset’? Hah! Aynen! Dimyat’a pirince giderken ben yine evdeki bulgurdan oldum! Hiçbir şey bıraktığım gibi değil; her şey tersine dönmüş! Yeni nesil kızları çok fena, onlarla aşık atamayacağımız kadar fena. En son, “Kocam olursa o benim soyadımı alsın yanee, ben asla almam” noktasında elimi ayağımı çekmiştim o kızsal muhabbetlerden. Şimdiyse ‘Ne kocası, ne soyadı! Saat yönü 3’e doğru bakış at’ kızları sarmış her tarafı. Nihat Hatipoğlu’na sorsan, ‘Bakma evladım o kızlara. Orucun
bozulur’ der. O derece.
Bir bikinileri var ki... Daha doğrusu yok! Önümden her geçtiklerinde plaj terliğiyle şap şap şap, “Ananız babanız yok mu sizin ha, hadi evinize” diye vurasım geliyor. Üstelik çoğunun sevgilisi yok! Ayrıca bundan hiç şikâyetçi de değiller. “Sevgilim olsun, beni sevsin, ay millet sevgilileriyle ben yalnız” tripleriyle seneleri devirdik biz. Şimdi nerde o masum sızlanmalar... “Ya ne sevgilisi, dertsiz başıma dert mi alayım! Şu protein tozuyla iki saattir Tinder’da yazışıyorum. Hemen ‘aşkım maşkım’ demeye başladı, sildim
zavallıyı” diyorlar.
Bir de çok rahatlar, kendilerine güvenleri tam! Önce bir ortam taraması yapıyorlar. Üç- beş tanesini ayıklıyorlar. Sonra tek tek hamlelere başlıyorlar. Biz ‘İlk adımı o atsın, yok o arasın, ay şimdi mesajına cevap vermeyeyim’ diye diye ömrümüzü çürüttük! Elin kızı öyle mi? Çat gidiyor yanına! Muhabbete giremedi mi yapıyor çiftleşme dansını. Onda da başarılı olamadıysa, lisenin önünde bilardocu abiler kızları beklerdi ya, hah aynen öyle dikip gözünü çocuğu tuvaletin önünde bekliyor.

Yazının Devamını Oku

Sen hangi plaj insanısın?

6 Temmuz 2014
Bu hafta sahil magazinciliğine soyundum, plaj tiplemelerini tek tek tespit ettim. Bodrum/Çeşme tatiliniz öncesi bu abileri, ablaları iyi belleyin, yan şezlongdaki tehlikenin farkında olun!

Beyti tipi sarma kızlar: Kilosundan şikâyetçi olan, olmasa bile orada kibrit çöpü tipleri görünce moralini bozan kızlar, kızlarımız. Havlu, pareo, kimono üzerinde ne varsa beyti sarma gibi sarılır. Denize girene kadar asla çıkartmaz. Saçlarını yerli yersiz sürekli tararlar. Uzanıp güneşlenmeyi de pek sevmezler, sürekli olarak söylenir, yanlarında olan insanları kanser ederler.
En fazla kullandıkları cümle: “Karpuz yiyelim karpuz.”
Instagram insanları: Kafasını telefonundan ayırmaz. Etrafta olan her şey onlar için bir fotoğraf malzemesidir. Manzarayı bile çekerken mutlaka bir tarafına kendini ekler. Ya sosis gibi bacaklarını koyar ya suratını ya bilekliklerini... Hepsini tükettikten sonra arkadaşlarını darlar. Telefon şarjları biter bitmez kalp krizi geçirecek hale gelirler. Tabii ki temkinlidirler. Yanlarında iki tane şarj kablosu, bir tane telefonu şarj eden kap mutlaka bulunur.
En fazla kullandıkları cümle: “Tatlım ya beni bir şurdan çeksene.”
Yılış yapış çiftler: Allahım o sıcakta hiç mi bunalmazsınız! Evleri barkları yokmuş yıllar sonra orada buluşmuş gibi mıç mıç mıç... İnsanı korkuya sürükler bu tipler. Hep bir “Ha şimdi çocuğun temelini atacaklar, anam valla attılar” korkusu! Tuvalete beraber giderler, denize beraber, içecek almaya beraber... Bunların bir de kavgaları vardır, asıl o izlenmeye değer. Kız havlusunu alır gider, arkasından adam pıt pıt. Kumsalda bir sağa bir sola birbirlerine bağıra çağıra yürürler. 10 dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi yine öpüşmeler koklaşmalar.
En fazla kullandıkları cümle: “Aşkım dur, ben de seninle geleyim.”
İskele tipleri: Spor salonlarında gördüğünüz o yanar döner taytlı, büstiyerli kızların bikinili halleri işte. Fizikleri muhteşem. Ara ara “Yok yok, bunlar insan olamaz” der durursun içinden. Eskiden o iskeleler silikonlarla doluydu. Bu yıl yerlerini bu hanım kızlara devrettiler. Oklava yutmuş gibi dimdik o iskelede sürekli dolanır dururlar. Etrafta kimseye bakmadan yürümeyi nerden öğrenmişler diye düşünürsün. Niye baksın zaten herkes ona bakıyor. Devamlı hareket halindelerdir ve hep yalnızlarmış gibi hissedersin. Oysa kalabalık bi grup olarak gelirler. Yanlarında mutlaka çirkin göbekli adamlar vardır. Önlerinde ise bir kova içecek.

Yazının Devamını Oku

Pardon, falımda çıkar mısınız?

29 Haziran 2014
Bir ara falcılara takılmıştık. Şimdiyse yeni trend geçmiş yaşamlarda ne olduğumuzu gösteren medyumlara gitmek oldu. Peki eş dost prenses, kraliçe çıkarken, ben çıka çıka ne çıktım?

Geçen yıl falcılara çok takmıştım. Erkek arkadaşım beni götürse ayrılma seviyesine geleceğim o izbe kafelerde, 7 dakikada falcı bana geleceğimi anlatsın diye bekledim durdum. Haa ama biri sorsa, “eğlence için ya” demeyi de ihmal etmedim tabii. Sonuç, 3-5 falcı aynı adamdan bahsetti diye evlenmek üzere olduğum ilişkimi hiç edip, falda çıkan adamı aramaya başladım. Ardından tam çocuğu buldum! Dur ya, ‘Ay Hadi İnşallah’ kitabımı okusaydın bilirdin zaten, kitabın sonunu da söylemeyeyim şimdi. Bunca falcıdan sonra bi daha baktırmamaya tövbe ettim. Ta ki “Yok kız, gelecek değil, bi önceki hayatını gösteriyor bu kadın” lafını duyana kadar. Geleceği öğrenme isteğimiz yetmiyor bir de bunun dıdısının dıdısını öğrenmeliyiz, niye, çünkü manyağız.
Baya oldu aslında, zamanında yine böyle kız toplanması yapıp bize geçmiş hayatımızda ne olduğumuzu söyleyen bir kadına gitmiştik. Neyse arkadaşlar girdi çıktı, herkes prenses vay, bilmem nerenin kraliçesi. Ben girdim, kadın bana “sen sarhoş bir at arabacısıymışsın” dedi. Orada bütün inancım bitti. Arkadaşlarımın hepsi tarihte önemli kadınlar, ben ise prensesliği geçtim, kadın bile değilim. Sarhoş olmam da cabası. Yine böyle biz bir heves ettik. Ben de bir denemiş olayım, eğer bir daha sarhoş adam derse, böyle bir olay var demektir. Hakkında uzun uzun makaleler okumama da gerek yok. “İki kişi söyledi işte tamam demek ki reenkarnasyon var” diye düşündüm. Merak ettiğim konuları bile kıssadan hisse bulma konusunda bir numarayım.

Ya ben Hitler’sem

Bir arkadaşım çıktı odadan, ağlıyor falan. Yok, suyun içinde görmüş kendini, uçuşan elbisesiyle boğuluyormuş. Bir diğeri çıktı, çok ünlü bir ses sanatçısıymış, işte sürekli alkış sesi duymuş. Yine etrafımda kim varsa önemli yani. Kıskanmadım yo, insanların geçmiş hayatlarını kıskanacak kadar pislik değilim, bana ne? Hayır, o yanağında artık kıvırcıklaşmış kıllara rağmen nasıl kraliçe olmuş onu anlamadığım insanlar oldu ama herkesin geçmişi kendine tabii.
Ben girdim içeri. Oturttu sandalyeye, kafama ellerini koydu. başladı, “Bi yoldan gidiyorsun ağaçlık ormanlık... Görüyor musun?” diyor, yok görmüyorum. Devam ediyor, “ne görüyorsun” diyor. “Balkon kapısını” dedim. Kafasını tepeden bana doğru uzattı. “ee kızım gözlerin açık, kapasana gözlerini” diye bir bağırdı. Yine bir n-heves gözümü kapadım. O sırada panikle “bir saniye” dedi, ellerini kafamdan çekti. Biraz zaman geçti aradan, yok, kadın gelmiyor. Gözlerimi de açamıyorum bekliyorum öyle...
Kadın gelmedikçe beni aldı bi merak. Aha kesin tarihten önemli bi kişiyim, heyoo! Kimim acaba? Hiii! Ya Hitler isem... Allah’ım ben napacağım, ırkçı mıyım ya. Sarışın ve zayıf erkekleri beğenmiyorum sadece. Ayy vallahi ırkçıyım. Ya beni öldürecekse, şu an boğmak için ip arıyorsa. Dışarda kızlar var, eşşek değillerse polise haber verirler herhalde.

Elinde bir telefon...

Nerdesin be kadın! “Kimim ben aaa yeter” diye açtım gözlerimi. Lanetleniyor muyum enerjim mi tıkalı kalıyor, çakralarıma bir haller mi oluyor ne olacaksa olsun. Durduğum yerde kendi kendimi imha edecem. Arkamı bi döndüm, kadın almış eline telefonu mesaj atıyor. “Kusura bakma ya, oğlana para yatırmam lazım. Saat 5’ten sonra olursa taa pazartesi alacak. Hemen geliyorum, sen dinlen” dedi.

Yazının Devamını Oku

Ünlülerin instagram altı yorumları

22 Haziran 2014
Fark ettiniz mi: ‘Ünlü kısmının’ hayatının güzel taraflarını dikizlerken, altına muhtelif yorumlar yapan gruplar çıktı ortaya.

Bir nevi kadın programı seyircisi kafasındaki bu tiplemelerin hangi yorumu, ne demek?


Son bir senedir hepimiz neredeyse siyaset uzmanı kesildik. Twitter’a sadece birkaç kız düşürürüm amaçlı gelen insanların hepsi milletvekili olma statüsüne geldi. Sanalın gerçek, gerçeğin sanal olduğunu fark edince toplu depresyonlar yaşadık. İşte tam bu noktada Instagram yetişti! Orası cıvıl cıvıl. O kadar kötü görüntüler görünce biraz güzel şeylere ihtiyacımız var diye oraya doluştuk. Milletin hayatının güzel taraflarını dikizlerken, ünlülerin Instagram altı yorumlarını okumaya bayıldığımı fark ettim. Kadın programlarının seyirci kısmında neler oluyor gibi bir şey aslında.


Sayfama beklerim


“En kaliteli ürünler için bi tık”, “Çok tatlı ürünlerim var bi göz atın...” Banyo mermeri satanından keçe bardak altlığı yapanına kadar. Gerçekten iyi satış yapıyorlar mı bilmiyorum ama diğer kullanıcıları rahatsız ettiklerinden eminim. Bi de bunların her fotoğrafa kalp koyanları var, Allah biliyor ya onları daha akıllıca buluyorum.

Yazının Devamını Oku

Dr. Pucca usulü diyet

22 Haziran 2014
Bizim gazetede Karolin Fişekçi’nin yeni çıkan kitabına dair röportajı okuyunca heyecanlanmıştım. Eski sevgilisinin kim olduğu ve anlam veremediğim o garip pozu dışında; sonunda birinin yerli işi ‘Grinin Elli Tonu’ yazması merak uyandırdı.

Yanlış biliyorsam düzeltin ama Türkiye’de ilk erotik roman kadın yazar, Adnan Menderes’in metresi Suzan Sözen olmuştu. Kocası, dönemin emniyet müdürü Ferit Avni Sözen’di. Menderes davasında “Kocamı kurtarmak için Menderes’le yattım. Adnan Menderes eve geldiği zaman kocam giderdi” diye ifade vermişti Suzan Sözen. Türkiye’de erotik kitap yazmanın ne kadar zor olduğundan bahsetmeme gerek yok sanırım: Parkta köpeğe tecavüz ettikten sonra ‘‘Bana kuyruk salladı, onun da canı istiyordu’’ diye ifade verenler, “Gecenin vakti dışarda ne işi varmış, o etekle sokağa çıkmasaymış” diye tecavüzü haklı bulan insan dışı yaratıklar... Böyle bir ülkede cinselliğin kadın tarafından ulu orta konuşulması tabii beklenemez. Erkek için farklı: Şahin K gibi bir figür baştacı edilir, kahraman ilan edilir, görüldüğü yerde onunla fotoğraflar çektirilip en kral adam yerine konulur. Kadın cinsellikten bahsediyorsa, göğüsleri görünüyorsa, biraz kışkırtıcı konuşuyorsa zaten onun yolu yoldur, isterse bilmem kaç tane diploması olsun cinsel obje kimliğini ne yaparsa yapsın alt edemez.
Porno sadece erkekler için var. Takma tırnaklı, yapay ağızlı, full makyaj, kabarık sarı saçlı kadınların gülümseyerek gelen pizzacıyı karşılamasını, hiçbir kadının beğeneceğini zannetmiyorum. Kadınlar için porno film zaten hayal, en fazla Fransız filmlerinden birkaçı, eh işte. Konuşacağımız bir platform, tartışacağımız, paylaşacağımız alan hiç yok. Bunu sadece at gözlükleriyle bakıp, ‘istekli kadın’ görüntüsüyle görmemek lazım. Evliliği, ilişkiyi devam ettiren en büyük olaylardan biri cinsel ilişkiyken, çoğumuz hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. En son Kadınlar Kulübü sitesinde, gayet masumca kocasıyla olan problemini yazan bir kadının günlerce erkekler tarafından başka sitelerde aşağılandığını görünce, bunu aşağılayan insanların çoğunun üniversite mezunu, görmüş geçirmiş insanlar olduğunu da varsayınca, bu ülkede kadın olmanın verdiği değerden bir kez daha utandım.
İtaatkâr’ın en büyük problemi
Cinsel hayat bu kadar hayatımızın içinde yer almasına rağmen o geceye dair birkaç şehir efsanesi dışında çoğumuzun bildiği tek bir bilgi yoktu mesela. Grinin Elli Tonu’nun bu kadar yok satmasının en büyük nedeni buydu. Hepimiz bir şeyler öğrenmek istiyorduk çünkü. Karolin Fişekçi’yi de bu yüzden kutluyorum. İtaatkâr kitabına gelirsek Grinin Elli Tonu’na maalesef pek yaklaşamamış. Mıymıy Ana’nın aksine İtaatkâr’da sürekli olarak, Mine’nin güzelliği, muhteşem göğüsleri, dillere destan kalçaları... Jinekoloğu bile, ‘Vay babam vay ben böyle bir şey görmedim’ diye ödül verecek nerdeyse. Herkes ona âşık, herkes tapıyor. O çok zeki, o çok akıllı, o çok başarılı, kendine güveni tam... Sayfalarca övmelere doyamıyor. Ben biraz daha kusurları dile getirmeyi seven, gerçek hayatın kusurlardan örülü olduğuna inanan biri olduğum için belki bilemedim. Darısı nice cesur insanlara...

Yazının Devamını Oku

Dr. Pucca usulü diyet

15 Haziran 2014
Böyle olacağını biliyordum... “Aman” dedim, “yapma” dedim, “değer mi” dedim..

Ama delice kabaran iştahım dinlemedi... Mis gibi verdiğim 15 kiloyu geri almaya ramak kalmıştı ki, kendi rejim sistemimi yarattım

Büyük ihtimalle anne sütü hariç, hayatım boyunca hep fast-food beslendim. Ta ki doktorun, “sağlıklı beslenmen lazım!” uyarısını duyana kadar. Şimdi yalan söylemeyeyim, onca doktora gittim geldim, acillerde ömrümü çürüttüm. Bir kez bile yeme düzenimi değiştirmek girişiminde bulunmamıştım. Ta ki doktor, uyarısının ardından, “zayıfladığını görünce sen bile şaşıracaksın” demesiyle beynimde ışık yandı. Ne, zayıflayacak mıyım?
O günden beri evde kendi yemeklerimi kendim yapmaya başladım. Çok güzel kilo verdim, boru mu 15 kilo! Sırtımda 15 kiloluk bir çantayla geziyormuşum meğer. Bu arada aklına sakın 1 ayda 12 kilo gibi şeyler gelmesin. Bir senedir uğraşıyorum. Hatta aylarca bir gram bile verememiştim. Bazen yemek yapma olayını abarttım, keklere pastalara yöneldim. Onu yapmasaydım iyiydi işte. Tabii pilatese gidiyorum, yürüyorum onu da eklemek gerekli...
Buraya kadar her şey pırıl pırıl giderken, bir şey oldu, bir anda midemde bir kara delik çıktı. Gözüm hiçbir şey görmemeye başladı. İştahım kabardı, kabardı, kabardı... İstiyordum ya, delice dürümler, midye dolmalar, hamburger mönüler, yağlı börekler, pizzalar... Hepsini yemek istiyordum. Lahmacunla evlenmek, çikolatalı pastayla sevgili olmak, unlu mamüllerci açıp bütün poğaçaları ben yemek istiyordum.
Zaten iştahı çok açık biri olduğumdan krizler kolay geçmedi. Engellemek için kendi kendime yöntemler aramaya başladım...

Diş fırçalamak

Dişleri fırçaladıktan sonra canın bi lokma yemek istemiyor, suyun tadı bile korkunç geliyor. Her acıktığımda dişlerimi fırçalamaktan, İzzet Yıldızhan oldum. Dişlerim bembeyaz, fayans virali gibi dolanıyorum ortalarda. Onca fırçalama, dişetlerimi yıprattı bi de üstüne, ohh dedim bi bu eksikti...

Yazının Devamını Oku

Benim küçük şımarık sorunlarım

8 Haziran 2014
“Herkesin derdi kendisine büyük” diyerek bu sezon beni illet eden meseleleri mercek altına yatırdım.

“Dertler derya olmuş” parçasını mırıldanırken katıldığım bir eğitimle işin rengi değişti

Instagram’ı artık foto-günlük olarak kullanmaya karar verdim. Karar verdim vermesine ama selfie daha doğrusu ‘özçekim’ fotoğrafları çekerken acayip zorlanıyorum. Mesela ne bileyim, bir kafede arkadaşımı bekliyorum, işte gazetelerden gündemi takip ettim, Twitter’dan ona buna laf yetiştirdim, Facebook’ta dedikodumu ettim. Eee geriye ne kaldı, telefonun ön kamerasıyla kendimi çekme! Etraftaki insanların cins cins bakışları yüzünden rahat rahat yapamıyorum. Hayır, onca makyaj yapmışım hep mundar oluyor. Yapabildiğim yerlerdeyse, kafamı sağa mı yatırsam, öpücüğün modası geçti, amuda kalkınca yanaklarım daha az mı görünüyor diye kafayı yemece var bir de. Alternatif pozlarla özçekimi halledeyim diyorum, yok o da olmuyor. Balık etliysen bir kere ne yaparsan yap, üstünde Yıldız Türkü Evi yazılmış gibi duruyor. (Bu arada meraklısına, Instagram günlüğüm için bir tık; instagram.com/puccito)
Ortalama banyo yapma sürem 25 dakika. Bunun 15 dakikası musluğun kenarında suyun sıcaklığını ayarlamakla geçiyor. Bir milim sağa çevirdiğim an su anında sıcak akıyor. Aynı şekilde sola çeviriyorum, 5 dakika sonra soğuyor. Aylarca bu işkenceyi çektikten sonra muslukların zamazingosunu yaptırmak için tesisatçıyı çağırmak aklıma geldi.
Bu arada artık kimden duyduysam, mayonez saça çok iyi geliyormuş. Ucuz yollu bakım önerisi en sevdiğim! Hemen buzdolabını açtım, sarmısaklı mayonez varmış. Ee olsun, sarmısak neticede onun da yararı vardır elbet, bir taşla iki kuş diyerek kafama sürdüm mayonezi. Sonra banyoya geçtim, Allah’ım! İki taraftan da kaynar su akıyor. Tesisatçı giderken bir bak di mi adam yapmış mı yapmamış mı diye. Kendime küfrede küfrede lavabonun içinde kafamı sıkıştırarak yıkadım saçlarımı. Sanırım hâlâ ekşimiş sarmısak kokuyorum.
Hayır, işin kötüsü bir de yeni fobim oluştu. Ya ben tam banyo yaparken, kaynar su bir anda dökülse, beynim erirse, bitkisel hayata girersem. Kardeşim, “İnternetten okudum, şu an hiçbir şey hissetmiyor, tokat at, at at bişi olmaz ya. Bak ben tekmeliyorum” diyerek millete beni dövdürürse. Sonra bana bakmaktan sıkılıp “zaten yaşamıyor” diyerek, hastaneye bile götürmeye üşenip evin bahçesine beni diri diri gömerse! Allah’ım lütfen beni koru...
Köpeğim kızgınlığa girdi, o masum, o pamuk, o dünya şekeri gitti, yerine içine şeytan kaçmış bir canlı geldi. İlk günler, kendini bir sağa bir sola atıp, oflayıp pufluyordu. Hayattan zevk almayan, dertli bir köpecikti. Şimdi ise odaya girdiğim zaman 7-8 ceset bulacağım diye korkuyorum. Bir de işin garibi köpeğim dişi olmasına rağmen sürekli dişi köpeklere halleniyor. Sadece dişilere değil, yastığa yorgana yeri geliyor bacağıma..
Ben bu sorunlarımla uğraşırken, Peugeot’nun ‘Engelliler ile Doğru İletişim’ eğitimine katıldık. Dışarda yemeğe gitmenin sizin için imkânsız olduğunu düşünün. Canınız istediği zaman arkadaşınızın evine gidemeyeceğinizi ya da. Aşağı sokağınızda olan bakkala gitmenin zulüm olduğunu... Eğitiminize devam edemeyeceğinizi, etseniz bile iş bulmanın çok zor olduğunu. Hadi işi buldunuz diyelim, her sabah işe gelip gitmenin imkânsız olduğunu... Bozuk kaldırımlar, sadece yapılmış olmak için yapılan engelli parkurları. Size başka dünyadanmış gibi bakan insanlar...

Yazının Devamını Oku

Mazeretim var asabiyim ben!

1 Haziran 2014
Her ay aynı işkence: PMS. Türkçesi Adet Öncesi Gerginlik Sendromu. Her ayın ortalama bir haftası bu laneti yaşamamıza rağmen hâlâ alışamadık. Yazık değil mi bana, bize, bu işkenceyi yaşattığımız herkese!

Çekmeyen ‘Sendrom’ deyip geçer ama Allah’ım ne sendrom! Her ay, bir öncekinden daha acılı, kasvetli ve ağır geçiyor sanki...
Bu yaşanılan gerginlik, kadınların yüzde 5-10’unda yaşam kalitesini etkileyecek yoğunlukta olmasına rağmen üstelik... Dünyanın en sıradan kadını olduğumu varsayarsak, PMS’i kolay atlatan kısımda yer alıyorum demektir. Bu kolay haliyse, yüzde 5’i düşünmek bile istemiyorum. Sanırım lisede coğrafya hocam, azınlık tarafındaydı. Sınıfa bir alev topu olarak gelir, masasından sadece bakışlarıyla bize aduket çekebilecek güçte olurdu.Peki bende durum ne, bir bakalım...

Sinir

Sinir ne kelime, burnumdan soluyorum ya! Bir de trafikte kaldıysam, Menemen Karşıyaka dolmuş şoförleri benim yanımda centilmen kalır, o derece. Kafamı camdan uzatıp, elimi sallaya sallaya bir küfürler ediyorum, bir küfürler! Elimden gelse, ayakkabımı elime alıp, topuğuyla bütün arabaların camlarını kıra döke trafiği açacağım. “Nasılsın?” diye sordukları an, “nasıl olabilirim!” diye saçımı başımı yolasım geliyor. Bir de sevgili tarafından, “Canım sen regl misin?” diye her tartışmayı ona bağlama durumu var. Öyleysem ciddiye alınmıyorum, “anlaşıldı sana bulaşmamak gerekli” diye arkasını dönüyor. Sağ gözüm pıt pıt pıt atıyor. Öldürsem kaç sene yerim diye hesaplama yapmasam geçmiyor o sinir.

Açlık

Börek krizi diye bir olay olur mu ya? İnsanları yürüyen tereyağlı su börekleri olarak görüyorum. Aralardan hafif hafif beyaz peynirler çıkmış böyle nefis! Tatlı krizi de var elbet, olmazsa ayıp zaten. Öyle, yok ananası yoğurtla yiyin, vay çileğin üstüne tarçın dökün falan filan, yalan işler bunlar. O çilekleri iki buçuk kilo saf çikolataya batırıp batırıp yemem gerekli. Doyma güdüm zaten kayboluyor, her şeyi yemem lazım gibi hissediyorum. Bütün ay aç gezip, o bir hafta öyle bir yiyorum ki bazen nefessiz kalıyorum.

Duygusallık

Pazar sabahı magazini izlerken bile ağlıyorum, “ay bu kızcağıza da bilmem ne” diye. Haberleri zaten kendimi yerden yere atarak, ağıtlar yaka yaka izliyorum. Bir de bir alınganım, kendime bile trip atıyorum. Biri bana bir şey söylediği an, önce bir sinir krizi; ardından ağlama nöbeti... Gece ise dizlerimi karnıma çekip, “öldüğüm zaman kaç kişi ağlar” diye hesap kitap yaparak, kendi ölümüme üzülen bir saftirik oluyorum.

Yazının Devamını Oku