Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu

Tuu-suu-nami’nin nasıl geleceğini gelirse ne yapacağımızı biliyor muyuz?

10 Ocak 2005
Aslında işin şaka kaldırır bir yanı yok! Güneydoğu Asya ülkelerine benzer bir şekilde biz de afetlere karşı henüz zihnen, bireysel ve kurumsal olarak yeterince bilgili ve hazır değiliz. Örneğin, bu günlerde Florida kıyılarındaki bir tayfunun görüntüsü, ‘tsunaminin uydudan çekilen fotoğrafı’ diye e-posta listelerinde dolaşıyor! Halbuki bu tsunamiden dersler çıkartmalıyız. Bunun için tsunamiye ve geçmişte erken uyarı için yapılanlara bir bakalım:

22 Mayıs 1960’ta yıkıcı bir deprem Şile kıyılarını vurdu. Saatler sonra kıyı boyunca insanlar denizin hızla fakat tek bir kütle halinde en yüksek gel-git seviyesinden daha yüksek bir seviyeye yükseldiğini gördü. Daha sonra banyo küvetinden emilip giden suyunkine benzer dev bir ıslık sesiyle dalga kıyıya hamle yaptı. Suyun altında saklı olan batmış gemiler, sürüklenen balıklar ve diğer kalıntılar açığa çıktı. Sadece çılgınlar ve cahiller bunun ardından ne gelecek diye kıyıda bekledi.

Yirmi dakika sonra sekiz metre yükseklikte bir tsunami dalgası 200 kilometre hızla kıyıya vurdu. Binaları kibrit çöpü gibi parçaladı. Sadece 20 saniye, 800 evin yerle bir olması için yetti. Bir saat sonra ikinci dalga geldi. Bu daha yavaştı fakat 10 metre yükselmişti. Daha sonra iki dalga daha kıyıya vurdu ama ortalıkta tahrip edecekleri bir şey kalmamıştı.

ERKEN UYARI SİSTEMİ İŞE YARIYOR

Her ne kadar tsunami, okyanusların tabanında çok hızlı hareket ediyorsa da havadan görülemez ve altlarından geçtikleri gemiler tarafından fark edilemezler. Böyle yıkıcı bir tsunami 1896 yılında Japon balıkçı gemilerinden oluşan bir filo tarafından fark edilememişti. 30 metre yükseklikteki tsunami dalgası Japon adasına vurunca yolu üzerindeki her şeyi yutup 27 bin kişiyi öldürmüştü. Japon balıkçılar adaya geri döndüklerinde köylerinin haritadan silindiğini ve her tarafı cesetlerin doldurduğunu görmüştü.

Yine Güney Asya’da 26 Ağustos 1883’te Endonezya’daki Krakatoa volkanının patlaması çok yıkıcı bir tsunamiye neden olmuştu. Oluşturduğu 30 metre yüksekliğindeki dalga, Sumatra ve Java adalarını etkilemişti. 26 Aralık 2004’te olduğu gibi dev dalgalar Sumatra adasında binlerce evi yıkmış, gemileri batırmış ve 36 bin cana mal olmuştu. Alaska’da Lituya Körfezi’nde, 9 Haziran 1958’deki tsunamiye, heyelanlar neden olmuştu. 90 milyon ton kaya 915 metreden körfeze akmış ve 530 metrelik dalga oluşmuştu. 10 kilometrekarelik bir alanda orman, altındaki çıplak kayalar ortaya çıkacak bir şekilde yok oldu.

Yıkıcı bir tsunami 1946’da Hawaii’yi vurup 159 kişiyi öldürünce bir çeşit tsunami uyarı sistemine ihtiyaç olduğu düşünülmeye başladı. İki sene sonra Sismik Deniz-Dalga Uyarı Sistemi Honolulu’da uygulamaya girdi. Birkaç küçük tsunami tespit edildiyse de sistemin büyük bir tsunami tarafından test edilmesi için dört yıl beklendi. Tsunami 800 bin dolarlık zarara neden oldu ama hiç can kaybı olmadı. Erken uyarı sistemi işe yaramıştı.

POLİSE NE YAPACAĞINI ÖGRETTİK Mİ?

Bugün Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi (PTWC), NOAA’nın Ulusal Meteoroloji Servisi tarafından işletilmekte. Tsunami tahmini için; depremin yeri ve şiddetini belirleyen sismograflar, dalgaları takip etmek için gel-git gözlem istasyonları, bilgileri toplamak ve iletmek için haberleşme uyduları kullanılmakta. Fakat bazen karalara yakın depremlerde uyarı yapmak mümkün olamamakta. Örneğin, 1964’te Alaska kıyılarında oluşan deprem 107 kişiyi öldürdü. Tsunami tahmin merkezi, tsunamiyi belirleyene kadar kıyı bölgesi tahrip olmuştu. Bundan sonra Alaska ve Hawaii’de iki hızlı bölgesel uyarı merkezi kuruldu.

Şimdi diyelim ki ‘9P/Tempel 1’ isimli kuyrukluyıldızdan kopan bir göktaşı Mısır açıklarında Akdeniz’e düştü. CNN’den Mısır kıyılarını vuran Tsunami dalgalarının yaptığı yıkımla ilgili haberleri izliyoruz. Akdeniz’de de tsunami uyarı sistemi yok. Ama TV’deki flaş haberden sonra, ‘aynı denizin kıyısındayız ve birkaç saat sonra bu dalgalar bizi de vurabilir’ diye düşünebilir miyiz? Telefonu açıp polis karakoluna tsunami geliyor, halkı uyarın desek bir işe yarar mı? Ne yapacağını polise ve halka öğrettik mi?

Sel suları, ayak bileğimize kadar yükseldiğinde insanları ve dizimizin hizasına kadar yükseldiğinde de araçları alıp götürebilmektedir. Bu durumda Marmara Denizi’nde olası bir deprem ve heyelanların neden olacağı tsunaminin yüksekliği ‘üç ya da altı metre’ mi olacağını kamuoyu önünde tartışmanın fazla bir anlamı ve kıymeti harbiyesi yoktur. Afetlere neden olan olaylar, öyle her gün, her ay, her yıl görülen sıradan ve alışık olduğumuz olaylardan değildir. Marifet; beklenmeyene hep birlikte hazır olabilmektir!..

Turizmde Türkiye’nin nefesi İspanya’nın ensesinde

Turizmde Türkiye’nin rakibinin İspanya olduğu her gün biraz daha netleşiyor. Bu yarış son olarak TUI ve Thomas Cook’un ‘En İyi 100 Otel Listesi’ne giren tesis sayısında belirginleşti. Dünyaca ünlü tur operatörleri TUI’nin Holly ve Thomas Cook’un ‘Primo’ adıyla oluşturduğu listeler üzerinden Ekin Yazım Grubu tarafından yapılan araştırmaya göre; 2004 yılı listesine İspanya’dan sonra en çok tesis sokan ülke Türkiye oldu.

TUI ve Thomas Cook’un çalıştıkları ülkelere gönderdikleri müşterilerin oylarıyla her yıl dünyanın en iyi 100 oteli seçiliyor. İspanya’dan bu yıl, Thomas Cook listesine 25, TUI listesine 27 otel girdi. Türkiye’den ise TUI listesine 21, Thomas Cook listesine 10 tesis seçildi. Buna göre iki grubun en iyi 100 otel listesine ülke olarak İspanya’dan sonra en çok tesis Türkiye’den girmiş oldu.

İspanya’nın ilk sırada yer aldığı genel sıralamada Türkiye 2’nci olurken Yunanistan 4. sırada yer aldı. Zaman zaman Türkiye’nin rakibi olarak gösterilen Yunanistan’da tesis sayısıyla Thomas Cook’ta 8, TUI’de ise 10’ncu oldu. İki tur operatörünün en iyi 100 otel listesine giren ülkeler incelendiğinde, İtalya’dan üç, Fransa’dan ise yalnız bir tesisin listeye girebildiği dikkat çekiyor.

Listede dikkat çeken bir diğer nokta da iki tur operatörünün merkezi olan Almanya’dan ‘En İyi 100 Otel Listesi’ne giren tesis sayısının 10-12 olması ve böylece Almanya’nın Türkiye’den sonra 3. sırada yer alması...

Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB) Başkanı Ahmet Barut TUI ile Thomas Cook’un ‘En İyi 100 Otel Listesi’ne giren tesislerin çoğunda ‘Her şey dahil’ sisteminin uygulandığını belirterek ‘Her şey dahil sistemi ile kalitesiz hizmet verildiği önyargısı da bu listelerle ortadan kalkıyor’ dedi.
Cahit AKYOL

Kendinizi Salacak’ta Boğaz’ın kıyısına oturmuş melül melül İstanbul’u seyrederken hayal edin. Birden ‘hişşşt’ diye bir sesle Boğaz suları çekilirse ne yapardınız?

a)
Ortaya saçılan derya kuzusu balıkları toplamaya başlardım.

b) ‘Hayırdır inşallah!’ deyip bunun arkasından hangi çapanoğlu çıkacak diye beklerdim.

c) ‘Canını seven kaçsın!’ deyip Ayazma’ya doğru koştururdum.

d) Bir ibriği kaptığım gibi ‘haydin Kabe’ye!’ diye bağırırdım.

Peki, tsunami nedir?

a)
Bozulmuş suşidir.

b) Bir çeşit ton balığıdır.

c) Bir çeşit karate numarasıdır.

d) Deprem, heyelan, meteorit çarpması, vb. ile oluşabilen deniz dalgasıdır.
Yazının Devamını Oku

Havanın soğuk olması kar yağması için bir engel midir?

3 Ocak 2005
Çocuk, yolun karşısındaki sokak lambasının ışığıyla parlayacak olan kar tanelerini görmek umuduyla pencere camına burnunu dayadı. Eğer kar yağarsa; belki kar yığınları okulun bir gün, bir hafta ya da sonsuza dek tatil olmasına yetecek kadar büyük olabilirdi. Dolunayın meydana getirdiği hale, bu akşam kar yağması için ona yeterince umut vermişti. Fakat arka odadan gelen aykırı bir ses ‘Bu akşam kar yağması için hava çok soğuk’ diyordu. Ahrens’in ‘Günümüzde Meteoroloji’ adlı kitabında söylendiği gibi, havanın soğuk olması, kar yağması için bir engel midir? Yeterince kar yağışı görmemiş birisi bu soruya, hemen ‘evet’ diyebilir. Erzurum gibi soğuk kışların olduğu yerlerde yaşayanlar ise çok soğuk havalarda da kar yağabileceğini bilir...

Böyle yaygın ve yanlış bir inanış olmasına rağmen havanın soğuk olması, kar yağışı için bir engel değildir. Doğru; soğuk havada, sıcak havadaki kadar nem bulunmaz. Fakat hava ne kadar soğuk olursa olsun, daima kar oluşumuna yetecek kadar su buharı her zaman vardır. Örneğin, Fort Yellowston, Wyoming’de 2 Şubat 1899 günü maksimum sıcaklık sadece -28 dereceye ulaşmasına rağmen 8 cm. kalınlığında kar yağmıştı.

Gerçekte, -47 dereceden daha düşük sıcaklıklarda bile kar yağışı olarak ince buz kristallerinin düştüğü gözlenmiştir.

Diğer bir deyişle kar yağdığı için değil, normalde az bulutlu olan yüksek basınç alanlarında sakin ve açık geçen ayazlı geceler oluştuğu için kar yağmayan havalar daha soğuktur.

Ancak, böylece gecelerde toprak da derinlere kadar donabilir. Örneğin, hava sıcaklığının -30 dereceye kadar düştüğü günlerde Erzurum’da toprak donar ve ‘Kazma ve küreklerle mezar açamayan işçiler, çareyi kompresör kullanmakta bulur.’

SOĞUKTAN KORUNMAK İÇİN KARDAN MAĞARA YAPIN

Atalarımız ‘Kar mı soğuk, söz mü soğuk?’ diye sormuş. Bana göre kar, soğuk bir madde değildir; hatta iyi bir ısı yalıtıcısıdır. Hafif ve yumuşak bir kar örtüsü soğuğa karşı hassas olan bitkileri ve onların köklerini, bir battaniye gibi dondan korur.

Kışın, karla örtülü olan yer yüzeyi, karla kaplı olmayan yüzeylere göre daha sıcaktır. Bu şekilde kar, toprağın derinlere kadar donmasını ve bitki köklerinin, yararlı böcek vb’nin de ölmesini önler.

Donmuş toprak, erken yağan ilkbahar yağmurlarının toprağa sızmasını engelleyerek hızlı su akışına ve ani sellere de neden olur. Eğer daha sonra da yeterli yağış olmazsa, bu sefer toprak kurak kalır. Unutmayın bir kar fırtınasında kaybolursanız, kardan bir mağara yapıp içine girin. Bu sizi sadece sert esen rüzgardan değil, aynı zamanda gövdenizden olan ısı kaybını azaltarak şiddetli soğuktan da korur.

Dağlardaki kar birikintileri, kışın eğlence yerlerini de oluşturur. İlkbaharda ve yazın eriyen kar da büyük bir ekonomik değerdir. Çünkü onlar, nehirlere, göllere ve barajlara yazın yağışsız, kurak günlerde gerekli olan suyu sağlar.

Kar yere inip birikmeye başladığında ses iletimi ve dağılımını da etkiler. Bu nedenle, kar yağışından sonra etraf genelde daha sessiz olur. Kar derinliği arttıkça sesi yutma özelliği de artar. Karlı bir akşamda dışarıda yürümüş herhangi biri, sessizliğin kalın bir kar tabakası tarafından oluşturulduğunu fark edebilir.

Kar eskidikçe daha yoğun bir şekilde sıkışır ve sesi yutma yeteneği azalır. Kaldırımı kaplayan yeni yağmış bir karda yürüdüğünüzde bazen ‘çık çık’ gibi sesler çıkar. Bu ses, karın sıcaklığıyla ilgilidir. Hava ve kar sıcaklığı, sıfır derecenin biraz üzerinde olduğunda, bir botun topuğundan kara yapılan basınç karı kısmen eritir. Bu kar sonra ağırlığınız altında akar ve ses çıkarmaz.

Bunun yanı sıra soğuk günlerde karın sıcaklığı -10 dereceye düşerse botun topuğu karı eritemez ve buz kristalleri ezilir. Bu sefer kristaller, ‘kırç, kırç’ gibi bir ses çıkartır...

KAR BEMBEYAZKEN NEDEN KARA KIŞ DENİR

‘Yarın kar yağma ihtimali var’ gibi bir tahmin ise sürekli olarak olaylara siyah (var) ya da beyaz (yok) olarak bakmaya alışmış olanlarımızın aklını karıştırır. Yaşadığımız krizlere karşı çok hassasken gelecekteki problemlere karşı duyarsız davranıp ihtimallere pek önem vermeyiz. Böylece, dünyada sadece Türkiye’de yağmur ya da kar yağışı ‘etkili’ veya ‘etkisiz’ diye ikiye ayrılır oldu!

Bunun nedeni de vatandaşımızın tahmin edilen karın ‘etkili olup olmayacağını’ sorup durmasıymış. Sonuç olarak sanki aralarında hiçbir fark yokmuş gibi her şiddetli yağış için meteorolojinin ‘etkili’ denmesi de artık yağış var ya da yok anlamına gelir oldu... Özet olarak, Oscar Wilde’ye göre ‘Düşen bir çığda hiçbir kar tanesi kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz.’

Aslında bilgi toplumlarında yağış miktarı ve şiddeti, gri bir problemdir! Kar yağışının şiddeti, öyle düşünüldüğü gibi yağan karın miktarına göre belirlenmez. Meteorolojide kar yağışının şiddeti, yatay görüş mesafesinde meydana getirdiği azalma ile ölçülür.

Kar yağışı, görüş uzaklığı yarım km.’den daha az ise şiddetli; 0.5 km ila bir km. arasında ise orta şiddette; bir km. ve daha fazla ise hafif olarak ifade edilir. Eğer kar yüksekliğine göre sınıflandırılsaydı, bu sınıflandırma yerden yere değişirdi. Örneğin Erzurum’da, 12 saat içinde 20 cm. veya daha fazla kar yağarsa bu şiddetli bir kar yağışı olarak adlandırılabilir. Fakat, İzmir gibi kar yağışının yaygın olmadığı bir yerde 5 cm. kar bile şiddetli kar bir yağışı olarak görülebilir...

Aslında yeryüzünü kaplayan kar harika bir manzaradan öte, doğa tarafından bize sağlanan çok değerli bir kaynaktır. Beyaz kar kristallerinin havada uçuştuğu günlere ‘kara kış’ diyenlere de şaşmalı. Öyle ki bu yıl Trakya’da olduğu gibi kar yağmazsa, İstanbul’da oturup ağlamamız, hatta karalar bağlamamız gerekir!

Artık hava şartlarını, etkili ya da etkisiz şekilde iki sınıfa ayırmaktan vazgeçip havanın da renklerini ve tonlarını yakalamalıyız...
Yazının Devamını Oku

Havanın soğuk olması kar yağması için bir engel midir?

3 Ocak 2005
Çocuk, yolun karşısındaki sokak lambasının ışığıyla parlayacak olan kar tanelerini görmek umuduyla pencere camına burnunu dayadı.Eğer kar yağarsa; belki kar yığınları okulun bir gün, bir hafta ya da sonsuza dek tatil olmasına yetecek kadar büyük olabilirdi. Dolunayın meydana getirdiği hale, bu akşam kar yağması için ona yeterince umut vermişti. Fakat arka odadan gelen aykırı bir ses ‘Bu akşam kar yağması için hava çok soğuk’ diyordu. Ahrens’in ‘Günümüzde Meteoroloji’ adlı kitabında söylendiği gibi, havanın soğuk olması, kar yağması için bir engel midir? Yeterince kar yağışı görmemiş birisi bu soruya, hemen ‘evet’ diyebilir. Erzurum gibi soğuk kışların olduğu yerlerde yaşayanlar ise çok soğuk havalarda da kar yağabileceğini bilir...Böyle yaygın ve yanlış bir inanış olmasına rağmen havanın soğuk olması, kar yağışı için bir engel değildir. Doğru; soğuk havada, sıcak havadaki kadar nem bulunmaz. Fakat hava ne kadar soğuk olursa olsun, daima kar oluşumuna yetecek kadar su buharı her zaman vardır. Örneğin, Fort Yellowston, Wyoming’de 2 Şubat 1899 günü maksimum sıcaklık sadece -28 dereceye ulaşmasına rağmen 8 cm. kalınlığında kar yağmıştı. Gerçekte, -47 dereceden daha düşük sıcaklıklarda bile kar yağışı olarak ince buz kristallerinin düştüğü gözlenmiştir. Diğer bir deyişle kar yağdığı için değil, normalde az bulutlu olan yüksek basınç alanlarında sakin ve açık geçen ayazlı geceler oluştuğu için kar yağmayan havalar daha soğuktur. Ancak, böylece gecelerde toprak da derinlere kadar donabilir. Örneğin, hava sıcaklığının -30 dereceye kadar düştüğü günlerde Erzurum’da toprak donar ve ‘Kazma ve küreklerle mezar açamayan işçiler, çareyi kompresör kullanmakta bulur.’SOĞUKTAN KORUNMAK İÇİN KARDAN MAĞARA YAPINAtalarımız ‘Kar mı soğuk, söz mü soğuk?’ diye sormuş. Bana göre kar, soğuk bir madde değildir; hatta iyi bir ısı yalıtıcısıdır. Hafif ve yumuşak bir kar örtüsü soğuğa karşı hassas olan bitkileri ve onların köklerini, bir battaniye gibi dondan korur. Kışın, karla örtülü olan yer yüzeyi, karla kaplı olmayan yüzeylere göre daha sıcaktır. Bu şekilde kar, toprağın derinlere kadar donmasını ve bitki köklerinin, yararlı böcek vb’nin de ölmesini önler.Donmuş toprak, erken yağan ilkbahar yağmurlarının toprağa sızmasını engelleyerek hızlı su akışına ve ani sellere de neden olur. Eğer daha sonra da yeterli yağış olmazsa, bu sefer toprak kurak kalır. Unutmayın bir kar fırtınasında kaybolursanız, kardan bir mağara yapıp içine girin. Bu sizi sadece sert esen rüzgardan değil, aynı zamanda gövdenizden olan ısı kaybını azaltarak şiddetli soğuktan da korur. Dağlardaki kar birikintileri, kışın eğlence yerlerini de oluşturur. İlkbaharda ve yazın eriyen kar da büyük bir ekonomik değerdir. Çünkü onlar, nehirlere, göllere ve barajlara yazın yağışsız, kurak günlerde gerekli olan suyu sağlar.Kar yere inip birikmeye başladığında ses iletimi ve dağılımını da etkiler. Bu nedenle, kar yağışından sonra etraf genelde daha sessiz olur. Kar derinliği arttıkça sesi yutma özelliği de artar. Karlı bir akşamda dışarıda yürümüş herhangi biri, sessizliğin kalın bir kar tabakası tarafından oluşturulduğunu fark edebilir. Kar eskidikçe daha yoğun bir şekilde sıkışır ve sesi yutma yeteneği azalır. Kaldırımı kaplayan yeni yağmış bir karda yürüdüğünüzde bazen ‘çık çık’ gibi sesler çıkar. Bu ses, karın sıcaklığıyla ilgilidir. Hava ve kar sıcaklığı, sıfır derecenin biraz üzerinde olduğunda, bir botun topuğundan kara yapılan basınç karı kısmen eritir. Bu kar sonra ağırlığınız altında akar ve ses çıkarmaz. Bunun yanı sıra soğuk günlerde karın sıcaklığı -10 dereceye düşerse botun topuğu karı eritemez ve buz kristalleri ezilir. Bu sefer kristaller, ‘kırç, kırç’ gibi bir ses çıkartır...KAR BEMBEYAZKEN NEDEN KARA KIŞ DENİR‘Yarın kar yağma ihtimali var’ gibi bir tahmin ise sürekli olarak olaylara siyah (var) ya da beyaz (yok) olarak bakmaya alışmış olanlarımızın aklını karıştırır. Yaşadığımız krizlere karşı çok hassasken gelecekteki problemlere karşı duyarsız davranıp ihtimallere pek önem vermeyiz. Böylece, dünyada sadece Türkiye’de yağmur ya da kar yağışı ‘etkili’ veya ‘etkisiz’ diye ikiye ayrılır oldu! Bunun nedeni de vatandaşımızın tahmin edilen karın ‘etkili olup olmayacağını’ sorup durmasıymış. Sonuç olarak sanki aralarında hiçbir fark yokmuş gibi her şiddetli yağış için meteorolojinin ‘etkili’ denmesi de artık yağış var ya da yok anlamına gelir oldu... Özet olarak, Oscar Wilde’ye göre ‘Düşen bir çığda hiçbir kar tanesi kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz.’Aslında bilgi toplumlarında yağış miktarı ve şiddeti, gri bir problemdir! Kar yağışının şiddeti, öyle düşünüldüğü gibi yağan karın miktarına göre belirlenmez. Meteorolojide kar yağışının şiddeti, yatay görüş mesafesinde meydana getirdiği azalma ile ölçülür. Kar yağışı, görüş uzaklığı yarım km.’den daha az ise şiddetli; 0.5 km ila bir km. arasında ise orta şiddette; bir km. ve daha fazla ise hafif olarak ifade edilir. Eğer kar yüksekliğine göre sınıflandırılsaydı, bu sınıflandırma yerden yere değişirdi. Örneğin Erzurum’da, 12 saat içinde 20 cm. veya daha fazla kar yağarsa bu şiddetli bir kar yağışı olarak adlandırılabilir. Fakat, İzmir gibi kar yağışının yaygın olmadığı bir yerde 5 cm. kar bile şiddetli kar bir yağışı olarak görülebilir...Aslında yeryüzünü kaplayan kar harika bir manzaradan öte, doğa tarafından bize sağlanan çok değerli bir kaynaktır. Beyaz kar kristallerinin havada uçuştuğu günlere ‘kara kış’ diyenlere de şaşmalı. Öyle ki bu yıl Trakya’da olduğu gibi kar yağmazsa, İstanbul’da oturup ağlamamız, hatta karalar bağlamamız gerekir! Artık hava şartlarını, etkili ya da etkisiz şekilde iki sınıfa ayırmaktan vazgeçip havanın da renklerini ve tonlarını yakalamalıyız...
Yazının Devamını Oku

Hava askere giderse, gör başına neler gelir

27 Aralık 2004
Eksi 27 derecede ‘Ardahan’da otomobiller dondu’ haberi ve Pakize Suda’nın bu sene tutmayan kar tahminlerini tiye alan ‘Kar geliyor (muş) (mu)’ yazısı bana, 90 yıl önce bu günler Allahüekber Dağları’nın doruklarında yaşanan ‘Sarıkamış Dramı’nı hatırlattı.Keşke Sarıkamış Taarruzu’nda hava şartlarının etkileri göz önünde bulundurulabilseydi. Çünkü hava hiçbir zaman tarafsız değildir, savaşta ve barışta bize karşı veya bizimle beraberdir. ‘Eğer avantajımız olacak şekilde kullanırsak, hava müttefik; kullanmazsak düşman olur.’Tarih, hava şartlarının askeri harekatları nasıl etkilediğine dair örneklerle dolu. Bir meteoroloji profesörü olarak tarih kitaplarını okurken meteorolojik konulara takılıp kalıyorum. Hammer’in on ciltlik Büyük Osmanlı Tarihi’ni de böyle bir merakla okuyup satır satır işaretledim. Askeri Coğrafya kitaplarındaki meteorolojiyle ilgili konular, Normandiya çıkarması vb. askeri meteoroloji çalmalarını da takip etmeye çalışıyorum. ABD’de doktora öğrencisiyken bir gün Amerikan Meteoroloji Birliği Bülteni’nde Kırım Savaşı’nın meteorolojik analizine rastlayıp okumuştum. Kırım Savaşı’yla dünyada modern hava tahmininin başladığını öğrenince de çok şaşırmıştım. Araştırmayı Helsinki Üniversitesi Tarih Enstitüsü’nden S. Lindgren ve Kudüs Hebrew Üniversitesi Meteoroloji Bölümü’nden J. Neumann yapmıştı. Bize de böyle bir araştırma yapmak nasip olur mu? Arşivlerimizi Çinlilerin yaptığı gibi bir de meteorolojist ve hidrolojist gözüyle okur muyuz? Bilemem!TUTARSIZLIĞA ŞÜKÜRBildiğim bir şey varsa o da MÖ 500 yılında Sun Tzu’nun ‘Araziyi bil, düşmanını bil, havayı bil. Ancak ondan sonra zafere ulaşırsın’ sözünü pek dikkate almadığımızdır. Sonuç olarak, I. Dünya Savaşı’nda Doğu Anadolu’nun zor ve çetin kış koşullarında Ruslara karşı girişilen Sarıkamış Taarruzu’nda (22 Aralık 1914) -20 ile -30 derece sıcaklıklarda hazırlıksız olarak yapılan harekat sonucunda Türk Ordusu Allahüekber Dağları’nda donarak şehit olmuştu...Mahmud Muhtar Paşa’ya göre Balkan Savaşı’nda da ‘Yağmurun ve soğuğun bozguna uğramamızda büyük etkisi olmuş.’ Muhtar Paşa anılarında (Güncel Yay.), yalnız yağmur ve (yol olmadığından) çamur yüzünden top ve arabalar gibi savaş malzemelerini terk ederek uğradığımız bozgunlardan bahsetmekte. Ayrıca, Balkan Savaşı Kırklareli muharebelerinde, aşırı sis altında pervasızca ilerleyen Bulgar Ordusu (23 Ekim 1912’de saat sabah beş buçukta) sis kalkınca birdenbire askerlerimizle karşı karşıya kalmalar üzerine askerlerimiz paniklemiş. Yine Balkan Savaşı sırasında Şarköy muharebelerinde, Bulgarlar sisli bir günde karşılarında bir arazi tümeni olduğunu öğrenir. Bunun üzerine, bazen Türk askerlerini (‘taal, taal’ şeklinde) Arapça konuşup, bazen de ‘Padişahım çok yaşa!’ diye bağırarak yanlarına çağırıp pusuya düşürürler. Anı kitabında (Harmoni Yay.) Osman Pamukoğlu Paşa, 31.12.1994 tarihinde Hasan Kundakçı Paşa’ya PKK için öyle diyor: ‘Bu defa meteoroloji raporlarının tutarsızlığına şükretsinler. Bize iki gün bile yeterdi...’Muhtar Paşa’nın subaylarından aktardığı raporlarda ‘havada yağmur alametleri göründüğünden’ veya ‘bugün yarın şiddetli yağacağı belli olan yağmurlardan sonra’ şeklinde isabetli tahminler de var. (Ama başka şehirlerin birkaç günlük havasını hálá tahmin edemiyoruz.) Hammer’a göre 1443’ün kışında Sultan Murad, Suçi geçitlerini kapatmak için bütün gece dağın yamacına su akıtmış. Ertesi gün buzdan bir duvar Macar süvarilerini karşılamıştı. Yine Hammer’a göre Sadrazam Köprülü, 20 Nisan 1664 tarihinde Belgrad’da yağmur duasına çıkılmasını emrederek muazzam bir yağmur yağdırmış!ASKERİ METEOROLOJİSTLERŞimdinin süper güçleri de ‘havaya sahip olmak’ doktrinine göre hareket etmekte ve savaş alanını hava şartlarıyla birlikte manevra yaparak yönetmek istemektedir. Örneğin, ABD Hava Kuvvetleri’nin 2025 yılında ‘Havaya Sahip Olmak’ gibi de bir hedefi vardır. Yoksa hava şartları, savaşan taraflar ve savaş alanlarını kontrol etmeye devam edecek...Askeri meteoroloji literatürüne göre, ‘Ne doğru silah, ne doğru taktik, ne de doğru hava şartları tek başına en fazla başarıyı sağlar.’ Başarı için doğru silah, doğru taktik ve doğru hava şartlarının hepsi gerekir. Havayı kullanmak, askeri operasyonlara hava şartlarını yeterince entegre etmek demektir. Havayı kazanmak için meteorolojistler kendilerinin ve düşmana ait silah sistemlerinin limitlerini de tahmin etmeli. Bunun için askeri meteorolojistler, sivil hava tahmini mantığından kurtulup, manevra ve ateş üzerinde etkili olan parametreler üzerinde bir asker gibi düşünebilmeli. Bu nedenle, bugün sadece ABD Deniz Kuvvetleri’nde binden fazla master ve doktoralı askeri meteorolojist çalışmakta. Türkiye’de ise sivil meteorolojide bile çalışmasına izin verilen meteoroloji mühendislerinin sayısı 110’dur; (yani meteorolojide çalışanların sadece yüzde 3’ü!)Alptekin Müderrisoğlu’na göre (Kasta Yay.) Koçfanes Köyü’nün ağası Hüseyin Bey, Enver Paşa’ya ‘Sarıkamış hareketinde dikkate alınmayan bir şey var. O da soğuk, kış’ dediğinde, ‘Askerin moralini kırıyorsunuz. Konuğunuz olmasaydım, bu sözleriniz için şimdi sizi vurmam gerekirdi’ demiş. Günümüzde Enver Paşa gibi kişisel ve siyasal tutkularının esiri olanlar, bu senenin modası haline gelen tutmayan ‘kar söylentileri’nin gerçek nedenlerini duymak bile istemez. Hatta hava tahmininde büyük ölçüde yurtdışına bağımlılığın ülkemizin savunması için de bir risk oluşturduğunu söylerseniz birilerinin ‘şahsiyetini rencide etmiş’ bile olabilirsiniz. Halbuki, ‘Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.’ Sonuç olarak 90 yıl sonra meteorolojide unutulanlar dışında başka değişen fazla bir şey yok!
Yazının Devamını Oku

Hava tahminleri alışverişi nasıl artırır

20 Aralık 2004
Perakende gıda sektöründe bir işle mi meşgulsünüz? Hadi iyisiniz! Artık değişen hava şartları ve hatta tutmayan hava tahminleriyle kárınızı artırıyoruz.Hava durumunu doğru dürüst takip edemiyorsunuz diye de üzülmeyin. Örneğin ABD’de yüzlerce özel meteoroloji bürosundan biri olan Weather Assurance (İtimat Hava!) adlı şirket ‘Siz işinize bakın biz havayı sizin için takip ediyoruz’ diyerek market sahiplerine de artık yardımcı oluyor.İtimat Hava adlı firma, ABD’de Pennsylvania Devlet Üniversitesi’nin Meteoroloji Bölümü’nde kurulmuş. Hava tahmininde 10 yıllık tecrübeleri var ve pazarlama stratejileri üzerine de eğitim almışlar. Bu özel meteoroloji bürosunda birkaç tane sayısal hava tahmin modeli en yeni bilgisayarlarla çalıştırılıyor. (Türkiye’de henüz sonuçları halka sunulan başarılı bir model olmadığı dikkate alınırsa, bunun çok önemli bir şey olduğu daha iyi anlaşılır.) Uzun yıllar sayısal hava tahminindeki tecrübelerinden hangi modelin hangi şartlarda nasıl hata yaptığını da çok iyi biliyorlar. Bu uzmanlıklarını kullanarak yerel hava şartlarını ayrıntılı olarak belirleyebiliyorlar. Böylece, mağaza yönetiminin stok, dağıtım, alışveriş saatlerini ve personelini ayarlamaya yönelik kararlarına yardımcı olacak bilgiler sunuyorlar. Tahminler garantili; sürprize yer yok!Yer yer, zaman zaman gibi muğlak bilgiler vermek yerine, abonesi olan marketin müşterilerinin bulunduğu yere özel tahminler sunuyorlar. Fırtına durumu, hava sıcaklığı, rüzgar soğuğu, nem tahminlerde öne çıkan bilgiler. Mağaza yöneticilerine fırtınanın yeri, nerenin en şiddetli yağışa maruz kalacağıyla ilgili bilgileri saat başı veriyorlar. Fırtınanın yeri ve doğru hava sıcaklığı tahmini, kışın yağışın tipini de belirler. Yağmur ile kar arasındaki basit fark, satışları büyük ölçüde etkileyebilmekte. Hava sıcaklığını ve rüzgar hızını tespit edip rüzgar soğuğunu da bildiriyorlar. Rüzgar soğuğu insanları, dondurucu soğuktan ve hipodermiden korunmak için, erkenden alışverişe yönlendirir. Nem, özellikle yazın hava sıcaklığının daha fazla hissedilmesine neden olur. Böyle günler, özellikle büyük alışveriş merkezlerine ulaşamayan yaşlılara, marketlerden yapılan, küçük vantilatör, dondurma ve soğuk meşrubatın satışında artışa neden olur. Sonuçta bütün bu bilgiler, zamanında ve marketlerin satışını artırıcı ve kayıplarını azaltıcı bir şekilde kullanılabilir.FIRTINALI HAVADA YÜZDE 30 ARTIŞBir de fırtına cuma, cumartesi veya pazar gününe rastlarsa satışlarda çok büyük artışlar oluyormuş. Bu günlerde işle meşgul olmayan insanların alışverişe daha fazla vakti olur. Yanlarında bir de çocukları varsa çocukları tahrik eden şeyleri satın almak için de vakit harcıyorlarmış. Böylece, satışların çoğu, sabah fırtınaları için fırtınadan önceki akşam; ikindi vaktindeki bir fırtına için sabah 8-10 saatleri arasında; akşamki bir fırtına için 16-18 saatleri arasında olmakta. Fırtına gününde satışlar yüzde 30 kadar yükselebilmekte. Ayrıca dağıtım yapılan yerlerdeki hava şartları da takip edilerek dağıtım elemanlarının ve yükün güvenliği sağlanıyor.Aslında küçük fırtınalar etkisizdir ya da çok küçük bir artışa neden olabilir. Genellikle insanlar dışarıda sıkıntı yaratan fırtına anında alışverişe gitmekten kaçınır. Bu durumda hemen fırtınadan sonra kumanyası bitmekte olanların marketlere küçük bir hücumu olur. Büyük ya da abartılan fırtınalarda medyanın dikkat çekici haberleri insanları paniğe ve marketlere sevk eder. Fırtına yaklaştıkça panik ve satışlar katlanarak artar ve büyük satışlar fırtına geldiği ana kadar devam eder. Bu durumda gerekli maddeleri bulundurma, personeli artırma ve marketi kapatma zamanı doğru bir şekilde belirlenirse, marketlerin kazancı en yüksek değere çıkarmış. İtimat Hava, işte bu noktada müşterilerine yardımcı oluyor!Esasen marketler en büyük kara, çok abartıldıktan sonra beklenen fırtına gelmezse geçiyormuş! Çünkü kimse temel ihtiyaç maddelerine sahip olmadan büyük bir fırtınaya yakalanmak istemez; insanlar güvende olmak için fırtına öncesi alışveriş yapar. Bu günlerde marketler daha fazla ekmek, yumurta, süt vb. temel gıda maddesi satarlar. Yine böyle günlerde reçeteye tabi olmayan ilaçlarda yapılacak olan bir indirim satışlarını artırır. Fakat beklenen fırtınanın gelmediği, yani hava şartlarının şiddetlenip insanları evlerine hapsetmediği ve tahmini değişmediği sürece insanlar büyük miktarlarda alışveriş yapmaya devam ederlermiş. Böylece insanlar dışarıda kalabildiği için satışlar sürermiş.TAHMİN TUTMAZSA PARANIN YARISI İADESonuç olarak normal günlerde müşterilerle dolup taşan marketlerdeki yöneticilerin, hem rutin işleri, hem de genel hava durumu bilgilerini takip edip yerelleştirmesi zordur. Bu durumda marketin mal temini, alışveriş saatleri ve personel azaltmayla ilgili kararları yeterli bilgi olmadan verilmektedir. Bu nedenle, market yöneticilerinin özel meteorolojik desteğe ihtiyacı var. Bu destekle rakiplerine karşı büyük avantaj sağlayabilirler. Böylece İtimat Hava, müşterilerine Assurance (İyi), Bold (Daha İyi) ve Comfort (En İyi!) şeklinde üç farklı plan sunmakta. Bir mevsimlik fiyatları sırasıyla 600, 800 ve 1000 dolar. Bold ve Comfort poliçelerini alanlara tahminler tutmazsa verdikleri ücretin yarısını iade etme garantisi de veriyorlar. Comfort Plan alırsanız havayı dakika dakika takip edebilmeniz için gelip marketinizin yanına otomatik meteoroloji istasyonu bile kuruyorlar! Yani İtimat Hava’da sürpriz yok! Sonuç olarak, market sahiplerinin tahmin tutmadı diye de şikayet etmeye hakkı yok. Bu durumda sazan gibi marketlere saldıran bizim gibi müşteriler için ‘Öz İtimat Hava, Hakiki İtimat Hava’ vb. gibi başka firmalara ihtiyaç var...
Yazının Devamını Oku

Neden acı patlıcanı kırağı çalmaz

13 Aralık 2004
‘Acı patlıcanı kırağı çalmaz’ diye bir atasözümüz vardır. Buna göre, herhalde tatlı olduklarından dolayı, geçtiğimiz ilkbahar Bursa şeftalisi ve Malatya kayısısını fena halde kırağı çalmıştı. Böylece, Nisan 2004’te don ve kırağı nedeniyle meyve ağaçları büyük zarar görmüştü. Çiftçilerimiz, ‘Kırağı, meyve ağaçlarının çiçeğini yaktı. Şeftali ağaçlarında yüzde 100, armut ağaçlarında yüzde 70 - 80 hasar var’ derken dondan daha çok kırağıyı sorumlu tutmuştu. Ayrıca kırağının geceleri yaşandığını ve tedbir alamadıkları için de mahsulün yandığından şikayet ediyorlardı... Anlaşılan ya kırağı tahmini yapılmamıştı ya da onlar kırağı uyarısını ciddiye alıp gerekli önlemleri almamışlardı. Peki nedir bu kırağı?


Öncelikle yaygın ve yanlış olarak bilindiği gibi çiy ve kırağı havadan yağmaz, havadan yere düşmez. Kırağı küçük buz kristallerinden oluşur ama donmuş bir çiy değildir. Bunlar bir yağış türü de olmadığı için miktarları meteorolojide ölçülmez. Sadece çisenti, yağmur, kar dolu ve bunların türevlerine yağış denir ve miktarları ölçülür.

Havanın ‘çiy noktası sıcaklığı’, sıfır derecenin (donma noktasının) altına düştüğü zaman ‘kırağı noktası sıcaklığı’ olarak adlandırılır. Kırağı, havadaki su buharının direkt olarak sıvı hale geçmeden buza dönüşüp çok soğuk yüzeyde birikmesiyle oluşur. Birikmeyle olan kırağı ayrıca beyaz kırağı olarak da bilinmektedir. Birikmeyle olan kırağı bitki örtüsünü, arabaları vb. yerleri (eğrelti otu gibi) buz kristalleri ile kaplar. Birikmeyle olan kırağı yeterli kalınlıktaysa, sanki etrafa hafif bir kar yağmış gibi bir manzara oluşur. Havadaki su buharı soğuk yüzeylerde birikerek beyaz buz kristallerini oluşturur. Buz genellikle renksiz ve şeffaftır. Kırağının beyaz rengi buz kristallerinin içinde sıkışan havanın kristalin şeffaflığını azaltır.

KIRAĞILI AY

Meteorolojide hava sıcaklığı yaklaşık olarak yerden 1.5 metre yükseklikte olan alet siperlerinin içinde ölçülür. Bu nedenle yer yüzeyindeki cisimlerin sıcaklığıyla hava sıcaklığı çoğu zaman farklıdır. Bazen hava sıcaklığı sıfır derece olunca yer yüzeyi sıcaklığı donma noktasının üzerinde olabilir. Bazen de yer yüzeyi sıfır derecenin altında bir sıcaklığa sahipken hava daha sıcak olabilir. Sonbaharın başında toprak hálá yazdan kalma ısıya sahip olduğundan yer yüzeyi genellikle havadan daha sıcaktır ama kasım ayıyla birlikte yer yüzeyi havadan daha soğuk olmaya başlar, yani daha sık çiy ve kırağı oluşmaya başlar. Bu nedenlerden dolayı, gelişmiş ülkelerde çiy, kırağı ve don tahminleri farklı farklı yapılır.

Bazen sadece hava ile yer yüzeyi sıcaklıklıları değil, yer yüzeyindeki cisimlerin sıcaklıkları ve nemin içerikleri de birbirinden çok farklı olabilir. Örneğin bir çiçek bahçesi ve onun bitişiğindeki otoparkı düşünelim. Bahçedeki bitkilerin üzerinden olan buharlaşma ve terlemeden dolayı yeterli nem olduğundan yoğuşma sıcaklığı çiy noktası sıcaklığındayken, havanın daha kuru olduğu otoparkta yoğuşma sıcaklığı kırağı noktasında olabilir. Bu durumda bahçede çiy oluşurken, otoparktaki araçların üzerinde kırağı oluşabilir. Eğer bitki ve araç yüzeyleri daha da soğursa, araçların üzerinde şiddetli bir kırağı oluşurken bitkilerin üzerinde de donmuş çiy oluşur. Eğer hava sıcaklığı -10 derece civarına ve daha altına kadar düşerse kırağı pencerelerimizde tüy, yelpaze ve dantele benzer şekillere neden olur.

Denizlerden uzaklaşıp İç ve Doğu Anadolu’ya doğru gidildikçe daha çok karasal bir iklimle karşılaşırız. Kırağı karasal iklimin hüküm sürdüğü yerlerde eylülden hazirana kadar sık sık görülür. Kasım ayı Kuzey Yarım Küre genelinde kırağının en sık görüldüğü aydır. Bu nedenle, Amerika’da kasım ayında görülen dolunay, ‘Kırağılı Ay’ olarak adlandırılır. İlkbahar ve sonbahar mevsimlerinin sakin ve açık günlerinde kırağı tarımı olumsuz etkiler.

YOLCULARI DA ETKİLER

Çiftçi ve meyve üreticileri için kırağı çok tehlikelidir. Soğuyan hava, yoğunluğunun artmasından dolayı yamaçlarda aşağı akarak vadi ve çukur bölgelerde toplanır. Buralardaki bahçe ve tarlalar kırağıdan büyük ölçüde etkilenir. Ağaçlarının alt dallarındaki meyveleri kırağı çalması bu nedenle daha fazla görülür. Çiy gibi kırağı da hasadı etkiler. Örneğin, kırağı yemiş veya çiyli olarak toplanmış pamukların çırçırlanması neticesinde kahverengiye dönüşmesi önemli bir problemdir. Neden atalarımız ‘Acı patlıcanı kırağı çalmaz’ demiş diye sorarsanız, onu bilmiyorum... Ama şunu çok iyi biliyorum: Yukarıda kısaca bahsedilen nedenlerden dolayı, gelişmiş ülkelerde sis gibi, çiy ve kırağı tahminleri de gerektiği zamanlar yapılıp halk ve özellikle de çiftçilere duyurulması çok önemlidir.

Araç sürücülerini ve dolayısıyla yolcuları da kırağı etkiler. Eğer kırağı araçları bir sır gibi kaplarsa, sabahleyin insanları geciktirir. Bazı kırağıları araçların üzerinden temizlemek daha kolaydır. Eğer sıcaklık sıfır dereceye yakınsa, araçların camlarındaki kırağı şeklinde oluşmuş buzlar kolayca temizlenebilir. Aynı zamanda donma sıcaklığına yakın düşük hava sıcaklıklarında araçların camlarını donma sıcaklığının üzerine daha çabuk ısıtmak mümkündür.

Sıcak buz kristallerinin yüzeylere yapışması, soğuk buz kristallerine göre daha zayıftır. Bir kez sıcaklıklar -5 derece veya daha altına düşerse buzu yok etmek çok zorlaşır. Buzu ortadan kaldırmak için daha fazla ter dökmek gerekir. Ayrıca çok düşük hava sıcaklıklarında araçların camlarını donma sıcaklığının üzerine kadar ısıtmak için daha uzun zaman gerekir. Bu sıcaklıklarda buz, altındaki yüzeye daha iyi yapışır...

Bir dahaki sefere bir kırağı veya donmuş çiy gördüğünüzde onları oluşturan işlemleri, ülkemizde bu konuda yapılan yanlışları ve yapılabilecek olan doğruları bir düşünün lütfen.
Yazının Devamını Oku

Bu su damlacıkları pişmiş mi, pişmemiş mi?

6 Aralık 2004
<B>A</B>merika’da kışa girdiğimiz günlerden bir gün Prof. Grant Darkow, ‘çok soğuk günlerde yerde önce çiy mi oluşur, kırağı mı?’ diye sınıfta ortaya bir soru sordu. Ben de çok bilirmiş gibi atılıp ‘önce çiy oluşur, sonra donup kırağıya dönüşür’ dedim. Eski püksü tanımları anlamadan ezberleye ezberleye analitik düşünme yeteneğimizi köreltmişiz bir kere! Hoca tahtaya bir fizikometrik diyagram çizerek bunun tersinin de doğru olduğunu gösterdi.

Ben de öğrencilerime, ‘Neden bazı sabahlar yağmur yağmadığı halde yerler yağmur yağmış gibi ıslak oluyor? Neden soğuk kış sabahları evlerin pencere camlarının iç kısımlarında; yazın da dış kısımlarında su damlacıkları oluşuyor? Çiy oluşan bir pencerenin sıcaklık profilini çiziniz’ gibi sorular soruyorum. Bazen de ‘Neden içinde soğuk bir içecek olan bardak ya da şişenin dışında su damlacıkları oluşur?’ veya ‘Neden sıcak bir duştan sonra banyo aynasında, aynayı silmeden bir şey göremezsiniz, bir düşünün bakalım’ gibi ezberi sevenlerin pek hoşlanmadığı ödevler de veriyorum.

ÇİY YAĞMAZ, DÜŞMEZ

Ama bu konudaki tartışmalarımızda önce, ‘pişmiş mi, pişmemiş mi’ gibi bir kavram kargaşasına gelip takılıyoruz. ABD Başkanı George W. Bush’un çiğ mısır yemesi beni hiç ilgilendirmez. Ben pişmemiş, çok baharatlı ve görüntüsünü beğenmediğim şeyleri yiyemem. Bu nedenle, çiğ köfte gibi pişmemiş şeylerle ilgim sadece sabahları yerde görülen su damlacıklarına da bazılarının ‘çiğ’ (pişmemiş!) demesinden kaynaklanıyor...

Bilmeden anlamadan bu damlacıklara sadece ‘pişmemiş’ demekle de kalmıyoruz. Onlara otların ve çiçeklerin yapraklarında oluşan ‘yağmur damlaları’ da diyoruz. Kimimiz onları yapraklara ya da yere düşürüp ‘yere düşen su damlası’ yapıyor. Kimimiz de biraz daha soğutup dondurarak onları ‘kırağı’ haline getiriyor. Halbuki çiy, yağmaz, düşmez, çiyin donmuşuna da kırağı denmez! Havanın ‘çiğ noktası’ yani ‘pişmemiş noktası’ sıcaklığı diye de bir şey yok. (TDK Güncel Türkçe Sözlüğe göre Türkçe’deçiğ düşmek’ diye bir şey var ama onun anlamı ‘hoş karşılanmamak, kaba ve yersiz bulunmak’tır.)

Çiyi bu şekilde adlandıran, açıklayan, hava durumu sitelerine ‘çiğ noktası’ şeklinde koyan ve ‘çiy mi yağdı yüzüne’ diye Türk Sanat Müziği parçalarına söz yazanlara da buradan selamlar. Lütfen kullandığımız kelimelere biraz dikkat edip özen gösterelim, en azından raftan indirip bir Türkçe sözlüğe bakalım. (Hangi sözlüğe bakalım? O da ayrı bir hikaye!)

Sis ve kırağı kadar olmasa da insanları bir şekilde etkilediği için çiy oluşumu önemlidir. Bazen çiy otomobillerin üzerinde kalın bir su tabakası oluşturabilir. Bu, sadece sürücülerin dışarıyı görebilmek için tüm camları temizlemesi gibi ufak bir sıkıntı oluşturur. Çiy, esas çiftçiler için önemlidir. Çiy toprağın nem kazanmasını sağlar. Özellikle kurak dönemlerde ve kurak yerlerde pek çok bitki için önemli bir su kaynağıdır. Fakat sabahleyin çim, ot vb. kesmeyi ve hasadı ise çok zorlaştırır; çünkü otlar her şeye yapışır.

Meteorolojide çok çeşitli hava sıcaklıkları kullanırız. Bunlardan en önemlisi ve kullanışlısı ‘çiy noktası sıcaklığı’dır. En basit bir şekilde, havanın (basınç ve nem miktarı değişmeden) soğuyarak havadaki bağıl nemin yüzde 100’e ulaştığı sıcaklık olarak tanımlanabilir. Bu tanım ile Prof. Darkow’un sorusuna yanıt verilemez. Onun için, daha teknik bir tanıma ihtiyaç var ama o kadar ayrıntıyı da burada vermeyiz. Özet olarak, bu sıcaklık ile damlacık, çiy ve sis oluşumunu; günün en düşük hava sıcaklığını tahmin edebiliyor ve bulutların taban yüksekliğini de belirleyebiliyoruz...

ÇİY NEYE DENİR

Tanımından da anlaşılacağı üzere, sabahleyin havadaki su buharının yerde yoğuşarak oluşturdukları su damlacıklarına çiy diyoruz. Diğer bir deyişle çiy, yer yüzeyi sıcaklığının havanın çiy noktası sıcaklığına kadar soğuduğunda oluşur. Yerdeki nem de çiy oluşumunda büyük ölçüde önemlidir. Mesela bir hafta veya daha uzun bir süre yağmur yağmamış, kuru yerlerde sabahleyin çiy olma ihtimali çok düşüktür. Kuvvetli bir yağmurdan sonra yer yüzeyi suya doymuşsa, yerin ve bitki örtüsünün buharlaşma ve terlemesiyle tamamen kuruması birkaç hafta sürer. Eğer yağışlı bir günden sonra geceleyin hava açık ve sakinse gelecek birkaç gün sabahleyin çiy oluştuğunu görebilirsiniz.

Çiy oluşması için metal ve bitki yüzeyleri idealdir. Bitkiler üzerlerindeki buharlaşma ve terleme nedeniyle nemli yüzeylere sahiptir. Bu nedenle bitkilerin üzerinde çiy noktası sıcaklığı daha yüksektir. Bu da neden bitki yüzeylerinde daha önce ve daha fazla çiy oluştuğunu açıklar. Otomobiller gibi metal yüzeyler çok hızlı bir şekilde soğur. Bu nedenle metal yüzeyler çiy oluşabilen en uygun yüzeylerdendir. Bununla birlikte çiy beton gibi hava sıcaklığını uzun süre tutabilen yüzeylerde bu kadar kolay oluşamaz. Bir dahaki sefere, çiy damlalarını karşılaştırın, bakalım hangi yüzeydeki damlalar daha büyük.

Yüksek basınç merkezinin hakim olduğu bulutsuz geceler, sakin veya hafif rüzgar, nemli yer yüzeyi ve geceleyin yüksek çiy noktası sıcaklığı çiy oluşumu için çok uygundur. Bu nedenle amatörce hava tahmini yapmayı öğreten web sitelerinde verilen, ‘Otların üzerindeki çiy iyi havayı müjdeler’ şeklindeki ipucu genellikle doğrudur... Eğer çiy oluştuktan sonra cisimlerin sıcaklığı düşmeye devam ederse, çiy donarak ‘beyaz çiy’ olarak adlandırılan buz topaklarına dönüşür; kırağıya değil. Peki kırağı nedir? Onu da haftaya ele alalım ama bu arada bir itirazınız veya sorunuz varsa bana yazın lütfen.
Yazının Devamını Oku

Jet akımlarında yolculuk

29 Kasım 2004
Jet akımı, çok değil yaklaşık 50 yıl önce hiç kimsenin bilmediği bir şeydi. Fakat bu günlerde, özellikle Amerika’da her akşam TV’de hava durumu programlarının en önemli unsuru haline geldi. Çünkü jet akımları günlük hava durumunu belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Onlar, hava şartlarıyla birlikte uçakların uçuş süresini ve yüksekliğini de belirler. Yolcu uçaklarının batıdan doğuya doğru olan uzun mesafeli uçuşlarında zaman, jet akımları yüzünden çabuk geçer. Bu nedenle, İstanbul-New York seferi 11 saat sürerken dönüş yolculuğu dokuz saattir. Günümüzde uçaklar, rutin olarak ya jet akımlarında rüzgarla birlikte uçmak ya da jet akımlarına karşı uçmamak için uçuş yüksekliklerini ayarlar.


Jet akımlarının tarihi kısa ve çok ilginçtir: I. Dünya Savaşı’ndan sonra birkaç bilim insanı yerden 10 ila 15 kilometre yükseklikteki havada çok kuvvetli rüzgarların varlığından şüpheleniyordu. Bu çok kuvvetli hava akımları, artık ‘jet akımı’ olarak biliniyor. Bunlarla ilk önce II. Dünya Savaşı’nda bir Alman keşif pilotu karşılaşır. Bu pilot Akdeniz üzerinde uçarken farkında olmadan saatte 350 kilometre hızla esen rüzgara karşı uçar, uçar. Sonuçta, olduğu yerde çakılıp kalır ve yakıtı bitince de zorunlu olarak denize iner.

Aslında, 5 Eylül 1862’de İngiliz Meteoroloğist James Glaisher ve Coxwell adlı bir pilot jet akımını keşfetmeye çok yaklaşır. Atmosferde ölçümler yapmak için bir sıcak hava balonuyla yükselmişlerdir. Koruyucu giysiler vb. olmadan 8.8 kilometrenin üzerine çıktıkları anda düşük hava basıncı ve oksijen miktarı nedeniyle tümüyle fenalaşırlar. Coxwell felç olur; ellerini oynatamaz ama dişleriyle balonun vanalarını çevirerek balonu yere indirmeyi başarır. Fakat 2-3 kilometre daha yukarıya çıkamadıkları için jet akımlarını keşfedemezler.

KURDELE GİBİ UZANAN RÜZGAR NEHİRLERİ

1920’lerde de meteorolojistler balonla deney ve ölçümler yapmaya devam eder. 1922’de bir meteoroloji balonu İngiltere’de uçurulduktan sadece dört saat sonra 966 kilometre doğuda Almanya’ya düşer. Balon saatte yaklaşık olarak 240 kilometrelik bir hızla uçmuştur. Balonun görülmemiş bu hızına akıl sır ermez ve bu işte bir tuhaflık olduğu düşünülür.

1930’larda bazı teorik çalışmalar ve gözlemler de batıdan doğuya çok hızlı rüzgarların esiyor olması gerektiğini söylüyordu. Örneğin, yerden hızlı hareket ettiği gözlenen cirrüs bulutları yukarı seviyelerde çok kuvvetli batılı hava akımlarının olduğunu açıkça gösteriyordu.

II. Dünya Savaşı sırasında bu tuhaf rüzgarlar, 1922’de İngiltere’de yaşanan balon olayında gözlendiği gibi, yine tuhaf bir şekilde kendilerini belli ettiler. Pasifik Okyanusu’ndaki Saipan ve Tinian adlı adacıklardan kalkan Amerikan B-29 bombardıman uçakları Tokyo’ya uçarken çok kuvvetli rüzgarlarla karşılaştıklarını ve hızlarını kontrol edemediklerini rapor ediyordu. Bazen bu rüzgarlara karşı uçtuklarında doğru dürüst yol alamadıklarını ama yakıtlarının tükendiğini fark ediyorlardı ama kimse bunlara havada bir kurdele gibi uzanan kuvvetli rüzgar nehirlerinin neden olduğunu hayal bile edemiyordu.

Böylece, 4 Kasım 1944’te 49 adet B-29 Superfortress tipi savaş uçağı ilk büyük ölçekli bombardıman için Tokyo’ya yönelmişti. 27 ila 30 bin feet arası bir yükseklikteyken Fuji Dağı’na doğru doğuya dönen uçaklar büyük bir sıçrama yaptı. Uçakların yere göre olan hızları bir anda 450 mil/saat’e çıktı. Bu hız uçakların maksimum hız limitinin 90 mil/saat üzerindeydi. Artık bombardıman uçaklarının pozisyonlarını ayarlaması için çok geçti. Bıraktıkları bombalar da hedeflerin çok önünde bir yerlere düşmüştü.

Askeri açıdan görev başarısızlıkla sonuçlanmıştı ama bu olay meteorologlar ve havada beleş yol almayı hayal edenler için büyük bir buluştu. Maalesef jet akımları sürekli bir çizgi gibi dünyayı dolanmaz. Bu nedenle, çoğu sıcak hava baloncularının sadece jet akımlarına binerek dünyanın etrafını dönme denemeleri de başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

HER GÜN TESPİT EDİLMELERİ GEREK

Jet akımları yerdeki fırtına sistemlerinin hareketini yönlendirme gücüne de sahiptir. Aynı zamanda jet akımları, kuzeydeki daha soğuk havayı, güneydeki daha sıcak havadan da ayırır. Örneğin, kuzeybatıdan Türkiye üzerine inen bir jet akımı hava sıcaklığını düşürür. Diğer yandan, güneybatıdan bir yılan gibi kıvrılarak üzerimize yönelen jet akımları ise sıcak ve nemli havayı üzerimize getirir.

Tahmincilerin 200-300 mb basınç seviyelerine baktığı zaman ilk düşündüğü jet akımlarıdır. Jet akımları sürekli hareket halinde olduğu için, bulundukları yerlerin her gün tespit edilmesi gerekir. Bunun için de dünyanın 10 bin değişik noktasından her gün iki adet meteoroloji balonu uçurulup yukarı seviyelerdeki rüzgarlar ölçülür. Dolayısıyla yerleri belirlenen jet akımlarıyla daha doğru ve orta vadeli sıcaklık ve yağış tahminleri yapılabilir.

Batıdan doğuya doğru esen jet akımları bize havanın dünyadan daha hızlı döndüğünü de göstermektedir. Ayrıca kış mevsimi yaşanan yerlerde (‘rüzgar güneşi takip eder’ prensibine uygun bir şekilde) rüzgarlar her zaman daha hızlı eser. Bu nedenle, jet akımları kışın daha güneye inerek alçak basınç ve ona bağlı cephe sistemlerinin üzerimize getirip daha çok yağış bırakmasına neden olur.

Ülkemizdeki hava durumu programlarında ‘halk anlamaz ve/veya ilgilenmez’ diye bu tür bilgiler henüz verilmiyor. Siz bu konuda bir sıçrama yapmak isterseniz onları http://turkish.wunderground.com/global/Region/EU/JetStream.html web sitesine girerek takip etmelisiniz. Yalnız bu sitedeki ‘çiğ noktası’ gibi yanlış deyimlere dikkat etmelisiniz.
Yazının Devamını Oku