11 Ekim 2010
Yeni bir araştırma, otel odaları ve otomobilde tütün dumanı kokusunu gidermek için ozonlu sprey kullanımının hatalı olduğunu ortaya çıkarttı. Gelişmiş ülkelerde gıda, tekstil, lojistik ve sağlık sektörlerinde dezenfektan olarak kullanılan ozon bile tütün dumanının kokusunu doğru dürüst temizleyemiyor; hatta daha tehlikeli bir durum ortaya çıkıyormuş! Özellikle sigara içmeyenler için, ikinci el tütün dumanının neden olduğu sağlık riskleri listesine astım hastalığını eklemenin bir başka nedeni daha bulundu. ABD’deki Lawrence Berkeley Ulusal Laboratuarı araştırmacılarının yaptıkları yeni bir çalışma, ozonun ikinci el tütün dumanının içindeki nikotin ile reaksiyona girebildiğini ve astım hastaları için nikotinden daha büyük bir tehdit oluşturan ultra ince partiküllerin oluşmasına yol açabildiğini gösterdi. Bu ultra ince partiküller üçüncü el tütün dumanının ana bileşeni haline de geliyor. Üçüncü el tütün dumanı, sigara veya başka bir tütün ürünü söndürüldükten çok sonra ortamda kalan tütün dumanı artığı olarak tanımlanıyor.
ÇOCUK, YAŞLI RİSK ALTINDA
Berkeley Laboratuarı’nın Enerji Teknolojileri Bölümü İç Mekân Ortamı Biriminden Mohamad Sleiman’e göre, bu araştırma nikotinin ozonla reaksiyona girip ikincil organik aerosoller oluşturabildiğini gösterdi: “Bu partiküller 100 nanometreden daha ufak çapa sahip ve üçüncü el tütün dumanının kaynaklarından birini oluşturuyor. Çok ufak olmaları ve yüzey alanı - hacim oranlarının yüksekliği nedeniyle, ultra ince partiküllerin zararlı olabilecek organik kimyasalları alt solunum yolunun derinliklerine taşıma ve burada biriktirme kapasiteleri var. Bu partiküller akciğerlerde oksidatif strese yol açıyorlar. Başka araştırmalarda da gösterildiği üzere, yaşlılar ile küçük çocuklar en fazla risk altında.”
İçinde partikül ve gaz halinde binlerce kimyasal toksin bulunduran ana akım tütün dumanı ve ikinci el tütün dumanının tehlikeleri iyi bilinmekte. Geçen şubatta yine Sleiman, Destaillats ve Gundel’in öncülük ettiği bir başka araştırma üçüncü el tütün dumanının potansiyel sağlık zararlarını ortaya koymuştu. Bu araştırmada üçüncü el tütün dumanının yaygın bir iç mekân hava kirleticisi olan azotlu asitle reaksiyona girdiği ve tehlikeli kanserojenler ürettiği gösterilmişti. Ancak bugüne kadar ultra ince partiküllerin oluşumu bakımında nikotinle ozonun reaksiyonu hakkında yapılmış bir araştırma bulunmuyordu.
NİKOTİNLE BULUŞAN OZON CANAVARLAŞIYOR
Tütünün yanmasıyla gaz halinde ortama salınan nikotin iç mekân yüzeylerine güçlü ve kalıcı biçimde sinme özelliğine sahip. Öyle ki, sigara içmenin sona erdiği mekânlarda aylarca iç mekânın havasına yeniden salınabiliyor. Ozon ise havalandırma yoluyla dış mekân havasından içeri sızan yaygın bir kentsel kirletici. Astım ve diğer solunum hastalıkları dâhil birçok sağlık sorunu ile ilişkilendiriliyor.
Araştırma raporu yazarlarından Gundel, “Sadece ikinci el tütün dumanının içindeki nikotinin ozonla reaksiyona girdiğini bulmakla kalmadık ki bu başlı başına yeni ve çarpıcı bir bulgudur ayrıca ozon ve nikotinin çeşitli oksidize ürünlerinin nikotine göre daha yüksek astım hasar endeksine sahip olduğunu da belirledik” diyor.
Gördüğünüz gibi nikotin denilen zehir inanılmaz bir şey; çok güçlü okside ve dezenfekte etme özelliği sayesinde, dünya çapında içme suyu sağlayan arıtma tesislerinde mikrop öldürücü olarak, sağlık sekterönde ise akne, sivilce, izler, kronik ağrılar, yaşlanma belirtileri, iyileşmeyen ve derin cerrahi yaraların tedavisi gibi 100’den fazla kullanım alanı bulunan ozon bile, nikotinle bir araya gelince canavarlaşıp hayatımızı karartabiliyor!..
Yazının Devamını Oku 
4 Ekim 2010
Televizyon, radyo ve internetteki hava tahminleri yokken ne yapıyorduk? Tabii ki doğa ananın insafına bağlı olarak önümüze çıkan hava şartlarına razı oluyorduk. Günümüzde artık ilacın bile bitkisel, doğal ve organiği tercih edilirken tutmayan hava tahminleri de zaman zaman “doğal hava tahmin yöntemleri”ni gündeme getiriyor. Şüphesiz deniz kuşları barometerik basınçtaki en ufak değişikliği fark edebilir. Fakat doğaya bakılarak belirlenen hava tahmin kurallarının bazıları gerçekten hurafe, safsata, kocakarı masalı ya da bilgisiz kimselerin inandığı saçma fikirlerdir. Atalarımızın yerel hava şartlarını tahmini edebilmek için hayvan davranışları ve bitki büyümesindeki küçük değişimleri fark edebilmesi yaşamlarını sürdürmede önemli bir rol oynuyordu. Bu nedenle, bu tür gözlem ve bilgiler nesillere “hava durumu atasözleri” şeklinde aktarılmıştır. Her ne kadar hava durumu atasözlerinin bazılarının bilimsel bir temeli yoksa da bazıları da inanılmaz bir şekilde doğrudur ve hâlâ gündelik hayatta kullanılmaktadır.
MARTI, KIRLANGIÇ, KARGA YAĞMUR SİNYALİ VERİYOR
Örneğin kuşlar, özellikle de martı gibi deniz kuşları genetik olarak barometerik basınçtaki en ufak değişikliği fark etmek üzere programlanmıştır. Basınçtaki değişim yaklaşan bir alçak basınç merkezinin önemli bir işaretidir. Böylece, “Martılar, karadan uzak durun; kumsalda olduğunuz süre iyi bir hava durumu göremeyeceğiz” sözünü bilimsel olarak açıklayabiliriz.
Benzer şekilde “Kırlangıçlar yüksekse hava kuru kalacak; kırlangıçlar alçaksa, yer ıslanacak” sözünün de bilimsel bir açıklaması olabilir. Çünkü güneşli havalarda, kuşların beslendiği böcekler yerden yükselen sıcak hava akımları (termaller) tarafından yerden yukarılara taşınır.
Avustralya ormanlarında yaşayan Kookaburra adlı, sesi gülmeye benzeyen, mat renkli tüylü dev yalıçapkını için de kış için kısa vadeli hava tahmini yapma özelliği olduğuna inanılır. “Kookaburralar öttüğünde, yağmur yağacaktır” sözününe herkes inanır. Melbourne yakınlarında yaşayan Avustralya yerlieri ise koro halinde karga seslerini duyunca hemen bunun yaklaşmakta olan yağmura bir işaret sayar. Bundan sonra ben de bir Üsküdar yerlisi olarak karga sesine daha fazla kulak kabartacağım!
TAVUK KÜMESE KAÇMAZSA
Kısa süre için yaklaşan yağmuru sadece kuşlar tahmin etmez. Arılar da bir fırtına yaklaştığında kovanlarına döner ve kovanlarından ayrılmaz. Belki de onlar da hava basıncındaki en ufak bir değişimi tespit edebiliyor.
Bazı gözlemler sinek ve balıkların yağmur fırtınalarından önce daha fazla ısırdıklarını göstermekte. Bunun da açıklanması “yağmurdan once beslenmek için son şanslarını kullandıkları” şeklinde yapılmakta. Yani yağmur yağınca herkes evine, sıçan deliğine durumu olduğunu onlar da öğrenmiş!
Birçok kişi evcil hayvanların da fırtına öncesi davranış değişikliğine uğradığını gözlemlemiş. Özellikle de gökgürültülü fırtınalardan önce köpeklerin havayı sık sık kokladığını görebilirsiniz. Diğer bir deyişle “havayı koklayan adam” sözü “havayı koklayan köpek”ten gelmektedir diyebiliriz!
Kuş gribi yüzünden neredeyse kökü kazınan tavuklar bile duruma göre yağmurdan uzak durur. Bu nedenle “Tavuklar yağmurdan kaçmazsa, tüm gün yağar” denilir. Aç kalmamak için başka çareleri yok herhal. Eğer yağmur kısa süreli olacaksa bu sefer tavuklar yağmurdan kaçıp kümese saklanırmış! Özetle tavuk hava tahmininin kuralı şu: “Tavuklar yağmurdan kaçmazsa, tüm gün yağar; eğer kümese kaçarlarsa kısa süreli bir sağanak olur”.
Kısa süreli yerel hava tahminleri için doğanın hava tahmincileri sizi şaşırtabilir. İstanbul için sürekli yağmur tahmini veren meteorolojinin 6-8 saatlik tahminleri de beni şaşırtıyor!..
Yazının Devamını Oku 
27 Eylül 2010
ABD’den döndükten sonra İstanbul trafiğini görünce şok olmuştum.
Bu nedenle yirmi yıl boyunca “en iyi araba arkadaşının arabasıdır” felsefesini uygulayarak, mahalle baskısına direnip otomobil sahibi olmadım. Fakat artık ben de trafikten sakınmak için sabahın köründe İstanbul trafiğine çıkıyorum. Sabah tan vakti ağarmadan yola çıkınca da, daha önce karşılaştığımdan daha fazla sis ve çisenti ile karşılaşıyorum. Kuru yollardan çisentili köprü ve viayadüklere geçerken ıslak zemin beni gizli buzlanma kadar korkutuyor.
TEHLİKELİ MEVSİME GİRİYORUZ
Sonbahar ve özellikle kış günlerinde, sisli puslu da olsa güneşli hava görünce sevinenler, köprü ve viyadüklerin üzerinde sabaha karşı görülen gizli buzlanma, çiy, kırağı nedeniyle zor anlar yaşayabiliyor. Sonbaharda ve kışın, yüksek basınç merkezinin hâkim olduğu bulutsuz geceler, sakin veya hafif rüzgâr, nemli yer yüzeyi çiy, kırağı ve siyah buz oluşumu için çok uygundur. Yani, hava sıcaklıklarının 5 derece civarında seyrettiği zamanlarda yol, köprü, viyadük, vb. cisimlerin sıcaklığı çiy veya kırağı oluşturabilir. Bu nedenle, sürücülerin hava sıcaklıkları donma noktasına yakın olduğu zamanlarda ıslak zeminlerde, köprü ve viyadüklerde çok dikkatli araç kullanması bir zorunluluktur.
UYARI LEVHALARINA DİKKAT
İşte sırf bu yüzden İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İstanbul’daki pek çok köprü ve viyadüğün girişine “Gizli Buzlanma. Köprü ve Viyadükler Yoldan Önce Donar” şeklinde uyarı levhaları koymuştu. ABD ve benzeri ülkelerde kullanılan bu levhaların konulmasını, İBB Afet Koordinasyon Merkezi’nde (AKOM) danışman olarak çalıştığım yıllarda önermiştim. Fakat bu tür levhaların ne anlama geldiğini sürücülerimiz bilmiyor. Sürücü kurslarında da bunların öğretildiğini sanmıyorum. Sonuç olarak bu konuda da hala eğitime ihtiyaç var. Haberlere göre, “Sürücüler daha önce benzeri kazaların meydana gelmesine rağmen önlem alınmamasından yakınıyor”. Hâlbuki İBB, şehirdeki gizli buzlanma/kırağı/çiyle mücadele için Türkiye’de başka hiçbir belediyenin almadığı önlemleri almış durumda. Örneğin yirmiden fazla sayıda köprü ve viyadüğe asfalt sıcaklığını, asfaltın üzerindeki çiy, kırağı ve buzu belirlemeye yarayan “Yol Meteoroloji İstasyonları” kurmuştuk. Çünkü meteorolojide hava sıcaklığı yaklaşık olarak yerden 1,5 - 2 m yükseklikte ölçülür. Bu nedenle yer yüzeyindeki cisimlerin sıcaklığı ile hava sıcaklığı çoğu zaman farklıdır.
ASFALT YÜZEYİNİN ISISI FARKLI
Bazen hava sıcaklığı sıfır derece olunca yer yüzeyi sıcaklığı donma noktasının üzerinde olabilir. Bazen de yer yüzeyi sıfır derecenin altında bir sıcaklığa sahipken hava daha sıcak olabilir. Bu yüzden İstanbul’da asfaltın donup donmayacağı, asfaltın sıcaklığı ölçülerek belirlenmekte ve gerektiğinde asfalt donmadan önce müdahale edilebilmektedir.
Yazının Devamını Oku 
20 Eylül 2010
2010’nun en sıcak günleri geride kaldı. Akşam ve sabah saatlerinde karşılaştığımız serinlik, bize artık kış havasını hissettiriyor.
Önümüzdeki kışın nasıl geçeceğini anlamak için bazılarımızın gözü hala ayvalardayken meteoroloji dünyası gözünü uzun zamandan beri Pasifik Okyanusu’nun güney batısına dikmiş durumda. Sonunda da beklenen oldu: Su yüzeyi sıcaklıklarına göre 2010-11 kışında La Niña, kuvvetlenerek etkili olacak.
Okyanuslarda bölgesel su akıntılarındaki değişimler, El Niño ve La Niña gibi küresel olarak dünya iklimini etkileyebil en olaylara neden olabilmekte. Niño, İspanyolca bir sözcük ve “çocuk” demek. El eki Arapça’dan İspanyolca’ya geçmiş. İngilizce’de isimden önce kullanılan ve başına eklendiği ismi belirleyen “the” ekinin karşılığı. Bu nedenle, El Niño, İngilizce’de “the child” diye ifade edilebilir. Böylece El Niño, Türkçe’ye “özel çocuk” veya “o erkek çocuk” diye çevrilebilir. El Niño’nun (okunuşu, “El Ninyo”) tersine, Pasifik Okyanusu’nun doğu ve tropikal enlemlerindeki su yüzey sıcaklıklarının mevsim normallerinden daha soğuk olduğu yıllara La Niña adı verilir. La Niña, okunuşu “La Nina”, anlamı “kız çocuğu” veya “kız kardeş”dir. Hz. İsa’nın doğum günü sayılan Noel günlerinde ortaya çıktığı için, Peru’nun Paita Limanı çevresindeki balıkçıların ima ettikleri o çocuk, Hz. İsa’nın bebekliğidir.
Hemen hemen her yıl tekrarlanan ve El Niño olarak adlandırılan masum bir sıcak su akıntısı, sadece bir kaç hafta ya da bir ay sürer. Fakat, 1500’lü yıllara dek uzanan doğadaki izlerinden ve meteorolojik kayıtlardan anlaşıldığı üzere, bu masum sıcak su akıntısı her 2 ila 7 yılda bir ortaya çok kuvvetli bir şekilde çıkarak, dünyada alışılmışın dışında meteorolojik ve ekolojik olaylara yol açmaktadır. Özetle, meteorologlar için, El Niño/Güneyli Salınımları, kısaca ENSO olarak adı kısaltılmış büyük bir iklim olayıdıdır.
BALIKÇILARIN DOSTU EL NİNA ÇİFTÇİ DOSTU EL NİNO
ENSO dünya atmosferindeki havanın genel dolaşımını da etkiler. Böylece Dünya genelinde Rossby dalgalarının genliği, jet akımları, fırtınaların takip ettiği yollar ve musonlar, vb. yer değiştirir. ABD’nin batı kıyılarında yükselen okyanus su yüzey sıcaklıkları, yüksek basınç sırtını kuvvetlendirerek jet akımını kuzeye iter. Böylece ABD’nin batı kıyılarındaki fırtınalar kuzeye kayar. Atmosferin yukarı seviyelerindeki sırt ve oluk paternlerindeki değişiklik nedeniyle El Niño orta enlemlerin tümünde etkili olur.
El Niño yılları Peru balıkçılığı için oldukça zararlı olmaktaysa da, bölgenin bol yağışlar almasına neden olur. El Niño’nun aksine La Niña yılları ise balıkçılık için uygun şartlar oluştururken bölgede kuraklığa neden olduğundan bu sefer de çiftçiler büyük ekonomik kayıplara uğrarlar. Çiftçilerin ekonomik kayıplarını en aza indirgemek için El Niño ve La Niña yıllarının önceden tahmin edilmesi büyük önem taşır. Böylece bölge çiftçileri El Niño yıllarında bol suya kavuşacağı için pirinç; La Niña yıllarında ise kuraklığa daha dayanıklı olan pamuk ekimine zamanında karar verebilmektedirler.
22 YIL ÖNCEKİ İSTANBUL KURAKLIĞININ NEDENİ
Türkiye gibi tropiklerin dışındaki ülkeler için de ENSO yıllarının tahmini tarım alanlarının planlanması, su kaynaklarının yönetimi, tahıl, petrol ve doğal gaz stoklarının belirlenmesinde büyük önem taşımakta. İşte bu nedenle, ABD’de bir çok kuruluş, El Niño’yu gözetleme, belirleme ve tahmin etmek için önemli çalışmalar yapmakta.
Yazının Devamını Oku 
13 Eylül 2010
Dikkat, Dikkat! Sigara dumanına maruz kalmak genlerde saklı hastalık özelliklerini harekete geçiriyor. Weill Cornell Tıp Fakültesi bilim insanları, sigara içmeyenlerde ikinci el sigara dumanına maruz kalmanın neden olduğu genetik aktivite değişiklikleri tespit etti. Araştırmacılar ilk defa pasif içicilerin genlerinin ikinci el sigara dumanından etkilendiğini ortaya koydu.
Araştırmaya, bir kısmı sigara içen, bir kısmı ise hiç sigara içmemiş 121 denek katıldı. Genetik aktivite bakımından solunum yolu hücrelerini inceleyen araştırma sonucunda, deneklerin sigara dumanına maruz kalma oranını objektif olarak ölçebilmek için nikotin ve kotinin gibi nikotin metabolitleri ölçüldü. İdrar örnekleri de incelendi.
Vücuda giren dumanla karşılaşan ilk hücreler olan “Solunum yolu hücreleri” kansere davetiye çıkarıyor. Kanser, KOAH, amfizem veya bronşit gibi akciğer fonksiyonunun bozulduğu hastalıklarda akciğerlerin hava soluma yetisini kaybetmesi, ilk olarak solunum yolu hücrelerinin etkilenmesiyle başlıyor. Öyle ki, duman ister doğrudan sigaradan çekilsin ister ortamdaki ikinci el sigara dumanından solunmuş olsun, nefes borusundan başlayıp ciğerlerin derinliklerindeki minik hava keseciklerine kadar bronşu çevreleyen tüm solunum yolu hücreleri sigara dumanı ile karşı karşıya kalan ilk hücreleri oluşturuyor.
KÖMÜR MADENİNDEKİ KANARYALAR GİBİ
Araştırmada denekler, idrardaki nikotin düzeyine göre üç gruba ayırılmış: Yüksek düzeyde tütün metaboliti taşıyan sigara içicileri; bu bileşenleri hiç taşımayan sigara içmeyenler ve bu iki grup arasındaki düşük oranda maruz kalanlar. 372 genin karşılaştırılmasının yapıldığı bu üç grup içinde bilim insanları, hayatında hiç sigara içmemiş ve nadiren içen kişileri de dahil ettikleri düşük maruziyet grubunun, sigara içmeyenlerle yüzde 34 oranında, sigara içenlerle ise yüzde 11 oranında aynı aktif gen aktivitesini paylaştıklarını tespit etmişler.
Sonuçlar, ikinci el sigara dumanına maruz kalan düşük maruziyet grubunda görülen genetik değişikliklerin sigara içenlerinki ile benzeştiğini göstermiş. Öyle ki araştırma da görülen genetik değişikliklerin sonraki akciğer hastalıklarına doğru ilk moleküler adımları oluşturduğu ortaya konuyor.
Araştırma ekibinin başındaki Dr. Crystal çalışmanın sonuçlarını şöyle yorumluyor: “Benim için ilginç olan akciğer hücrelerinin sigara dumanına karşı ne kadar hassas oldukları. Ha birilerinin sigara içtiği bir partiye gitmişsiniz, ha haftada bir adet sigara içmişsiniz, hiç fark etmez. Maruziyetinizin düzeyi ne olursa olsun, akciğer hücreleriniz bundan etkileniyor ve yanıt veriyor. Bir kömür madenindeki kanaryalar gibi canhıraş biçimde bağırıyorlar: Değişim geçiriyoruz. Bu çevresel duman tehditine karşı yanıt vermek için, ya etkinleşerek ya da etkisizleşerek genlerimiz değişikliğe uğruyor.”
GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN TAHRİBAT
Araştırmayı değerlendiren Türk Toraks Derneği Astım Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Füsun Yıldız “Bu çalışma sigara dumanının güvenli dozu olmadığını, en ufak bir maruziyetin bile insanda saklı hastalık genlerinin şalterini açtığını göstermiştir. Sigara dumanından korunmanın tek geçerli yolu yüzde 100 dumansız hava sahasıdır” dedi.
Bu genetik değişikliklerin ne kadar kalıcı olduğu kesinlik kazanmış olmamakla beraber önceki araştırmalardan elde edilen veriler en azından sigara içenlerde bazı değişikliklerin geri dönüşsüz olabildiğini gösteriyor. Sigara içmeyenlerle karşılaştırıldığında, sigara içenler hızlanan biçimde akciğer fonksiyonu azalması yaşıyor. Sigarayı bıraksalar bile, asla hiç sigara içmemiş olanlarla aynı fonksiyon düzeyine ulaşamıyorlar.
Özetle, yüzde 100 dumansız hava sahasına evet!..
Yazının Devamını Oku 
6 Eylül 2010
Depreme karşı afet yönetimi kapsamında yapmamız gerekenler konusunda bizi geçenlerde uyaran meşhur Prof. Mike Judson’a bu sefer selleri sordum. Önce beni, “herşeyi, bir şeye bağlama hastalığından kurtulun, olaya her yönüyle ve bir bütün olarak bakmaya çalışın” diye fırçaladı! Sonra da aşağıdaki tavsiyelerde bulundu...
1) Suların bulunduğu yerde yükselerek veya başka bir yerden gelip genellikle kuru olan yüzeyleri kaplamasına “sel” denir. Önce siz Türkler bu evrensel tanım üzerinde bir anlaşın. Sonra da tüm sellere yanlış bir şekilde “taşkın” demekten vaz geçip, selleri oluşum süresi ve yerine göre ayrı ayrı ele alıp çözümler geliştirin.
2) Kriz yönetiminden daha çok risk yönetimine ağırlık verin. Bunun için önce tehlike analizleri yapın. Yani, tüm sel yataklarını ve heyelan bölgelerini de belirleyin. “Yerleşime Uyguluk Haritalarını,” erozyon dahil tüm afetleri dikkate alarak disiplinler arası çalışmalarla hazırlayın. Şehir ve kırsal alanlarda yapı ruhsatı verirken sel, heyelan gibi tehlikleri de dikkate alın; sadece binanın metre karesine, yüksekliğine, filan bakmayın.
3) Riskleri, yani sel yataklarındaki mevcut tüm bina ve altyapı tesisleri belirleyin. Riskin artmasını engellemek için sel yataklarına da müdahaleyi engelleyin. Örneğin, hafriyat, kanalizasyon, çöplerin dere yataklarına atılması engellemekle işe başlayın.
AKARSULARIN ÜSTÜNÜ KAPATMAKTAN VAZGEÇİN
4) Riski azaltmak için üzerleri kapatılmış olan akarsular açık mecralara dönüştürün. Dere yataklarından kontrolsüz malzeme alımını engelleyin. Akarsuların, periyodik bakım-onarım işlerini mutlaka yapın; suyun akışını engellemeyin, durgun haline de aldanmayın.
5) Sanat yapılarına dikkat edin. Örneğin, liman, otoyol gibi nedeniyle menfezlerle gelen taşkın suyu, en kısa yoldan denize ulaştırılmasını engellemeyin. Yanlış köprü inşasıyla dere kesitlerinin daraltılması gibi uygulamaları önlemek için “Köprü Yönetmeliği” ile standartlar geliştirilip uygulayın. Dereler, yolları en az 100 yıllık fırtına verisine göre boyutlandırılıp inşa edilmiş kutu menfezlerle geçin. Büzlerle komik köprücükler yapmayın.
6) Riskleri azaltmak için sel yataklarını ıslah edin. Bunun için mevcut yerleşimleri ya taşıyın ya da sele karşı güçlendirin. Karadeniz’de yerleşimlerin taşınabileceği başka bir yer olmadığı için binaların zemine göre inşa edilmesi, olduğu yerde subasman seviyeninin üzerine yükseltilmesi gibi yapısal yaklaşımları değerlendirip uygulayın. Bunun için de zorunlu olarak sel tehlike bölgesinde yapılması gereken binalar için yönetmelik hazırlayın. İçi boşaltılmış bir kavram olan “Su Basman Seviyesi”ni yeniden tanımlayıp imar, iskan, ruhsat işlemlerinde dikkate alın.
DOĞAL AFET SİGORTASI SEL RİSKİNİ DE İÇERMELİ
7) Azaltılamayan riski yönetebilmek için öncelikle halkı, uyarıları algılayıp doğru önlemler alabilmesi için eğitin. “Bunca senedir bir şey olmamış bu yağışta mı bir şey olacak! Burada olmaz, olsa bile bana bir şey olmaz” düşüncesini hafızalarından silmelerini sağlayın. Halkın riski doğru algılayabilmesi için onları afet öncesi sel risk haritalama çalışmalarına katın. Sel tehlikesini ve geçmişte yaşanmış selleri hatırlatan, anıt gibi işaretler koyun...
8) Yerel yönetimlerin afet yönetimine yönelik kurumsal kapasitesini geliştirin. Sel tehlikesi olan il ve ilçelerin Afet Acil Yardım Planları’nda sele özel tahliye, toplu bakım ve barınma konuları da ele alın. Mevzuat ve kurumsal reformlarla Türkiye’nin sel tahmin ve erken uyarı kapasitesini öncelikle geliştirin.
9) Sel tehlikesini de “Doğal Afetler Sigortası” kapsamına alın ve sel sigorta ücretlerini “binanın su basman seviyesi ile gerçek su basman seviyesi arasındaki farka” göre belirleyin. Şu anda TBMM’de bekleyen afet sigorta kanununu uzman kişilerle gözden geçirin.
10) Sonuç olarak, disiplinlerarası çalışmayla, “Sel Master Plan”ları hazırlayın. Kısa ve uzun vadeli, yapısal ve yapısal olmayan çalışmaları bu plan kapsamında bir bütün olarak ele alın. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nı da gündelik işlerle uğraşan bir kurum olmaktan stratejik bir kuruma dönüştürün... Yoksa afet yönetiminiz, kafasız bir vücut gibi titrer durur ama bir türlü kendine gelemez!...
Son olarak bilim insanlarınıza değer ve kulak verin ki yabancı bir ad altında bu tür önerileri yazmak zorunda kalmasınlar!..
Yazının Devamını Oku 
29 Ağustos 2010
Rusya orman yangınlarıyla boğuşurken ABD’nin “iklim silahı”nı kullanmış olabileceği öne sürüldü. Halen Rusya’yı etkileyen yüksek sıcaklık ve kötü tahıl hasadında da Amerikan parmağı olduğu düşünülüyor. Bu iddialara “uyan da balığa gidelim komşu” demek lazım.
Batıdan doğuya doğru dönen Dünya’da düşman ülkenin batısında bulunmak havayı silah olarak kullanmak isteyen ülke için avantajdır. Buna rağmen Rusya ABD’nin bir gün hava veya iklimi aleyhine silah olarak kullanabileceğini düşünerek 1978’de Birleşmiş Milletler’e (BM) başvurup bölgesel hava modifikasyonunun yasaklanmasını istedi.Havanın silah olarak kullanımına yönelik hava modifikasyonu çalışmaları ve teknolojik araştırmalar 1940’lı yıllarda başlamıştı. Fakat hava modifikasyonunun askeri ya da diğer düşmanca amaçlar için kullanımına dair yasak hakkındaki 5 Ekim 1978’de yürürlüğe giren B.M. antlaşması ise sadece yaygın, uzun vadeli veya şiddetli hava modifikasyonları için geçerli. Burada kastedilen hava modifikasyonu, yağış artırıcı ve dolunun önlenmesi gibi B.M. antlaşmasında müsaade edilen yerel, sürekli ve şiddetli olmayan değişimlerdir.
HAVAYI SAHİPLEN POLİTİKASI
Bilindiği gibi savaşlarda ne doğru silah ne de doğru taktik tek başına en yüksek askeri başarıyı sağlayabiliyor. En iyi başarı için çoğu zaman doğru silah, doğru taktik ve doğru hava şartları gerekiyor. ABD’de Hava Kuvvetleri’nin 2025 yılında “Havaya Sahip Olmak” (Own the weather in the 21st Century) hedefi savaşlarda havayı da kullanmayı ve askeri avantajlar sağlamak için askeri operasyonlara entegre etmeyi amaçlamakta. Havayı kazanmak için silah operatörleri ve meteorolojistler artık hem kendilerinin ve hem de düşmana ait silah sistemlerinin hava şartlarına bağlı olarak değişen performansını da tahmin etmeleri gerekmekte. Silah ve hava şartlarının etkileşimini anlamak askerlere “savaş için doğru havayı seçme” ve “havaya sahip olma” avantajlarını da getirecek. Tarih, hava şartlarının sonuçta belirleyici rol oynadığı savaşlarla dolu. Bu nedenle, MÖ 500’de Çin savaşçısı Sun Tzu, “Araziyi bil, düşmanını bil, havayı bil. Ancak bundan sonra zafere ulaşırsın” demiş. Gelişen teknolojiyle ilerleyen askeri meteoroloji, savaşlarda komutanlara daha büyük avantaj sağlar. Ne zaman ve nerede savaşa girileceğine ve askeri operasyonlara çıkılacağına karar verirken düşmanın meteorolojik bilgilerine de ihtiyaç var. Günümüzde, Sun Tzu’nun sözü askeri denkleme dönüşmüş durumda: Askeri İstihbarat = Hava + Düşman + Arazi
UZAY TAHMİNİ BİLE YAPILIYOR
Eskiden klasik silahlar, sadece hava şartları ve iklimin şekillendirdiği fiziksel çevreden etkilenirdi. Şimdi ise elektro-optik silahlar tüm çevre ve atmosferik şartlardan etkilenmekte. Diğer bir deyişle “akıllı silahlar” hava şartlarından daha çok etkileniyor. Örneğin, lazer güdümlü bombalar bulutlu, yağışlı ve sisli havalarda verimli kullanılamıyor. Bu nedenle ABD Hava Kuvvetleri, lazer güdümlü bombalar yerine istenilen hedefi gece veya gündüz, her türlü hava şartında vurabilmek için GPS (Arz Konumlama Sistemi) güdümlü silahlar geliştirmekte. Bu konuda da sorunlar yaşandı. Mart 1991’deki güneş fırtınası bir GPS uydusunu tamamen; bir çoğunu da geçici olarak devre dışı bıraktı. Bu nedenle, ABD Hava Kuvvetleri artık “Uzay Havasını”da her gün tahmin ederek gerekli önlemleri almakta.Artık tüm silah sistemleri için, tasarımdan başlamak üzere, atmosferik çevre göz önünde bulundurulmakta. Çamurdan-güneşe kadar uzanan çevrede modern savaş ve askeri meteoroloji uzmanları herhangi bir çevresel etkinin silahların performansını ve dolayası ile savaşı etkileme olasılığını artık göz ardı etmemekte... Özetle “askeri meteoroloji”, meteoroloji mühendisliğinin 12 alt bilim dalından sadece biridir ve bizden başka her ülke bu konuda yoğun çalışmalar yapmakta.Sonuç olarak, zaten ABD uzun yıllardan beri atmosfere en fazla sera gazı salarak küresel iklim değişiminden birinci derece sorumlu olan ülkedir. Yani ABD’nin Rusya için şu anda ayrıca bir “iklim silahı” filan kullanması gerekmiyor...
Yazının Devamını Oku 
23 Ağustos 2010
Havalar günlük güneşlikken bile şehirler sanki bir tül perde gibi duran bir sisin altında. Kaloriferler yanmadığına göre bu sis ve pus nereden geliyor? Neden havanın tehlikeli bir şekilde durgun olduğu bu günlerde halk sağlığını korumak için önlemler alınmadı? Doktorların “yaz sisi” dediği bu durum aslında modern hava kirliliğinin ta kendisi. Fotokimyasal smog da denilen bu durum araçların egzos gazlarındaki hidrokarbonlar ile güneş ışınlarının etkileşiminden kaynaklanıyor. Yer seviyesinde “ozon” gazının oluşmasına neden oluyor. Yerdeki ozonun solunması ABD’de akciğer kanserinin ikinci en büyük nedeni olarak biliniyor. Türkiye’de ise vatandaş bunun farkında bile değil!
Hava kirliliği ile solunum problemleri ve kalp krizleri arasında birebir bir ilişki var. Bu risk çocuklar, hamileler, yaşlılar, astım, bronşit, kalp hastaları ile beraber dışarıda çalışanlar için çok yüksek. Hava kirliliği, hava uzun süre durgunlaştığı zaman büyük bir halk sağlığı problemine dönüşür. Böylece hava kirliliğinin dünyada çeşitli ülkelerde öldürücü etkileri görülmüş. Yoğun endüstri bölgelerinde kronik bronşitlerin, astımlı hastalar ile yaşlı insanlarda kalp rahatsızlıkları riskinin, fotokimyasal smog olayının yoğunlaştığı şehirlerde görme bozukluklarının artması, akciğer kanserinde hızlı artış görülmesi tamamen hava kirliliği ile ilgili...
DURGUN HAVAYA DİKKAT
Bu nedenle, birçok ülkede Hava Kalitesi Endeksine belli bir değere ulaşınca halka “smog uyarısı” yapılır. Biz de hem kış, hem de yaz aylarındaki güneşli kış günlerde günümüzü smog tehlikesine göre planlamalıyız. Böyle günlerde mümkün olduğunca dışarıda güç sarf etmemeliyiz. Bu nedenle, ABD’de birçok okul Afet Acil Yardım Planlarına uygun olarak bu günlerde tedbir olarak okul bahçesinde beden eğitimi dersini yapmamakta ve öğrencileri teneffüste dışarı çıkmasına dahi müsaade etmemekte.
Özetle, “Y”, haritalarımızda yüksek basınç merkezlerini gösterir. Bu merkezlerin bulunduğu alanlarda hava şartları fazla değişmez. Bu merkezlerde havanın aşağıya doğru çökerek ısınmasından dolayı bulut ve yağış yoktur, ayrıca hava sisli, çok sakin ve durgundur. Böyle günlerde, sis ile birlikte smog, yani tehlikeli bir hava kirliliği problemi de görülür.
Hava kirletici emisyonların birincil kaynakları motorlu araçlar, endüstri, enerji santralleri ve konutların ısıtılması. Bu nedenle havanın durgun olduğu günlerde özel araçlarda tek olarak trafiğe çıkmak yerine otomobil havuzu oluşturulmalı, toplu taşıma araçlarına yönelmeli ya da evde çalışılmalı. Bazı fabrikalarda üretimine ara verilmeli ve güneşli günlerde gündüz binaların ısıtılması için kaloriferlerin yakılmasına izin verilmemeli.
ARAÇLARI BOŞTA ÇALIŞTIRMAYIN
Araçların boşta çalıştırılması da smog’a neden oluyor. Aracınızı gereksiz yere boşta çalıştırmayın; park edince hemen kontağı kapatın. Otomobillerin 10 saniyeden fazla boşta çalışması motoru yeniden çalıştırmaktan daha fazla yakıt harcamasına neden olur. Benzer şekilde aracınızı hareket ettirmeden önce de uzun süre boşta çalıştırmayın. Kontağı çevirdikten 30 saniye sonra hareket edebilirsiniz. Örneğin Kanada’da her gün herkes otomobilinin boşta çalışma süresini 5 dakika azaltsa her yıl atmosfere 1 milyon ton CO2 atılmamış olacak. Bu nedenle, yurt dışında araçların gereksiz yere boşta çalıştırılmasını yasaklayan kanunlar var. Örneğin Toronto’da normal hava şartlarında gereksiz yere 60 dakika içinde aracını 3 dakikadan fazla boşta çalıştıran trafik cezası alır.
Lütfen güneşli ve durgun günlerde zehir solumamamız için diğer ülkelerde olduğu gibi herkes biraz duyarlılık göstersin!.. Örneğin, araçınızı trafiğe çıkartmayın ki dışarı çıkıp temiz hava soluyabilesiniz...
Yazının Devamını Oku 