Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu

Ekolalilerin en şiddetli kışı gelirse ben de piblokoto olacağım

10 Şubat 2011
Yaz sonunda “Al ya da öde” şeklinde doğalgaz anlaşmaları yapılırken Rusya tarafından “1000 yılın en sert kışı” şeklinde bir söylenti çıkarıldı. Bazıları bunu ekolali sendromlu biri gibi aynen taklit etti, bazıları ise indirim yaparak 100 ya da 10 yılın en sert kışının geleceğini ilan etti.

Bu durumda gereksiz ve yanlış yere doğalgaz bağlantısı yapanların, çizme, kömür, elektrikli ısıtıcı satın alanların yanılgısı ve maddi zararı büyük oldu. Bunun üzerine geçenlerde burada “Haddini bilmek gibi ilim ve irfan olmaz” başlıklı bir yazı yazıp TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası ve Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nü bu bilgi kirliliğini engellemeleri için göreve çağırmıştım. Bunun üzerine facebook sayfama “amatör meteorolog”lardan bazı itirazlar geldi: “Sizi, bizim gibi meraklı, meteorolojik konularla ilgili, bu konularda bilgilenmek isteyen amatörler açısından teşvik edici sözlerinizle görmek istediğimizi ifade etmek isterim. Amatör olarak meteoroloji ile alakadar olanların bu husustaki heyecanları, bu alandan zevk almaları ve meraklı olmaları bence bir zenginliktir” diyen arkadaşlarıma hak vermedim değil. Türkiye’de amatör meteorologların sayısının artması en çok beni mutlu eder. Fakat burada önemli bir nokta üzerinde anlaşmamız gerekiyor.

OHIO’NUN SOKAKLARINDA KAYAKLA DOLAŞMIŞTIM

Örnek vermem gerekirse bir “amatör meteorolog” aynen bir “amatör balıkçı” gibi hareket etmelidir. Amatör balıkçı tuttuğu balığı ailesi, eşi ve dostlarıyla paylaşır. Ulusal satış ağı kurup tuttuğu balığı, vergi gibi sorumlulukları üstlenmeden pazara sunamaz. Amatör meteorologlar da, kendilerine göre yaptıkları tahminleri kendi çevresiyle paylaşabilir şüphesiz. Fakat şu an olduğu gibi web siteleri kurup, gazete ya da TV’ye çıkıp aktararak kamuoyunu etkilemeye kalkışırlarsa işler karışır ve ortaya durdurulması gereken kanunsuz bir durum çıkar.

Şu ana kadar İstanbul’da dişe dokunur bir kar yağamadı. Fakat ABD’nin kuzeydoğusunda şiddetli kar yağışları hayatı felç ediyor. Örneğin bir zamanlar sokaklarında kayak takımlarıyla dolaşmak zorunda kaldığım Ohio’da bu kadar şiddetli kar yağmasının iki nedeni var. Birincisi büyük göllerin neden olduğu “göl kar etkisi”, ikincisi ise küresel iklim değişimi.  ABD’nin doğu kıyıları da arada bir “bomba” adı verilen alçak basınç ve ona bağlı cephe sistemlerinin etkisinde kalır. Öyleki alçak basınç merkezine bağlı olarak önde bulunan sıcak cephenin güneydoğulu rüzgarları Atlantik Okyanusu’nun ılık ve nemli havasını buz gibi soğuk olan karaya taşıyıp inanılmaz miktarlarda yağışa neden olur...

SÖZ VERİYORUM

Evet, bazı yerlerdeki rekor kar yağışları küresel ısınmaya önemli bir işarettir! Bizim gibi orta enlemlerde bulunan ülkelerde görülen fırtınaların sıklığı azalırken Ohio gibi Kuzey Amerika’da bulunan şehirlerin giderek daha fazla sayıda ve ekstrem miktarda kar ve yağmur yağışlarına maruz kalacağını birçok küresel iklim modeli senaryosu yıllardır söylemekte. Lütfen, artık hiç kimse dünyanın birkaç yerindeki kar yağışını ve buz gibi havalara bakarak gün gibi ayan beyan olan küresel iklim değişikliğini sorgulamasın.

Bu sene inşallah kar yağar! Ben de kar yağışını çok özledim. Mayısın sonuna kadar kar yağmasını umutla bekleyeceğim ama bizi bir hafta eve kilitleyecek kar yağsa bile 2010-2011 yılının kışı artık toplamda son 1000 ya da 100 yılın en soğuk kışı olamaz. Eğer olursa ben hem sevincimden hem de mahcubiyetimden dolayı piblokoto sendromlu bir Eskimo kadını gibi bir-iki saat çığlıklar atıp, ağlayarak, karlar üzerinde çırılçıplak koşacağım!..

 

Yazının Devamını Oku

Bakalım bu son kuraklık için ne zaman uyanıp balığa çıkacağız!

31 Ocak 2011
Bu günlerdeki birkaç gü nlük yağmur ya da kar yağışına hiç aldanmayın. Türkiyenin en yağışlı bölgesi Karadenizde bile son 35 yılın en kurak kış mevsimi yaşanıyor. Şimdi soru şu: Neden şimdi Türkiyenin bu konuda ki ilgili ve y etkilileri herhangi bir şey yapmıyor? Anadolu’da kuraklık ilerliyor. Çok yakında, geçmişten aşina olduğumuz yatışdırıcı sözleri duymaya başlarız. Örneğin, “Şu anda kuraklıktan bahsetmek doğru değil. Nisan-mayıs yağışlarını beklemek gerekiyor” ya da “İlkbahar yağmurlarını bekliyoruz” gibi bilinen, sıradan beylik sözler. Ayrıca, “10- 15 yılda bir görülen aşırı kurak yılı”, veya “döngüsel kuraklık” gibi tamamen uydurma laflar da havada uçuşmaya başlar.

TEK PARAMETRE YETERLİ DEĞİL

Halbuki herkesin ezbere bildiği gibi “Akdeniz ikliminde yazları sıcak ve kurak; kışları ılık ve yağışlı geçer”. Bu nedenle Akdeniz ve buna benzer bir iklime sahip bölgelerimizin kışın yeterli yağış alamamış olması ilgili ilgisiz herkesi şimdiden alarma geçirmeli.
Evet Akdeniz iklimine sahip bölgelerimiz bu sene yeterince kar yağışı alamadı. Bundan sonraki yağmurlar, yağmayan karın yerini alamaz. Sonuç olarak bu yılki ılık ve yağışsız kıştan dolayı önümüzdeki aylar ve küresel iklim değişiminden dolayı da önümüzdeki yıllarda kuraklıkla karşı karşıyayız. Kuraklık için ne yapılacaksa onu şimdi yapmamız gerekir. Sonuç olarak su tasarrufu ancak mevcut olan, eldeki sudan yapılır. Yani bitmiş, olmayan sudan tasarruf filan yapamazsınız. Bunun için de her il ve ilçenin bir “Kuraklıkla Mücadele Planı” olması ve uygulanması gerekir. Şu anda hiç bir ilimizin böyle bir planı olduğunu sanmıyorum... Adına “kuraklık planı” denilenlerle de bu iş yapılamaz.
Aslında kuraklığı, yağış gibi tek bir parametreyle açıklanmak da doğru değil. Yağışların azlığı kuraklığın ilk işaretidir. Tarımsal kuraklık, meteorolojik kuraklıktan sonra oluşur. Böylece tarım, kuraklık tarafından etkilenen ilk sektördür. Yağışların akışa geçerek nehir ve göllerin su seviyelerini etkilemesi belli bir zaman alır. Bu nedenle, hidrolojik gözlemler kuraklığın ilk işaretlerinden sayılamaz. İçme ve kullanma su sıkıntılarıyla tarımsal ve hidrolojik kuraklığın sonuçları son aşamada sosyo-ekonomik kuraklık olarak kendini gösterir. Fakat bu son aşamda su büyük ölçüde bittiği için çözüm için yapacak fazla bir şey yoktur. Gerçek anlamda kuraklık tek tek değil; tüm parametrelerin birlikte değerlendirilmesiyle takip edilebilir...

SÜMEN ALTI POLİTİKASI

Son, yani “uyan da balığa gidelim” aşamasında su bittiği için yapacak bir şey kalmadığında ülkemize akbabalar gibi “yağmur bombacıları” üşüşmeye başlar. Her an dünya atmosferinde bulunan 10 trilyon ton suyu yer yüzüne indirmenin tek yolunun bulutları tohumlamak olduğunu anlatıp dururlar. Akılcı değil; gösterişe yönelik hayalperest yöntemlere meraklı olanlarımız da bu dışa bağımlı, çok pahalı ve yararsız yönteme umut bağlayacak; belki de bir kısım vergimiz bu uğurda heba edilecektir...
Bu arada kuraklığın k’sından bile haberi olmayan sözde uzmanların yazığı raporlar da bakanlarımıza sunulacak. Onların da birkaçı alışa geldiğimiz basın toplantılarını yapacaktır. Sonra da bir daha seneki kuraklığa kadar bu konu sümen altı olup yine unutulup gidecek.
Türkiye bu nedenle kuraklık gibi afetler yüzünden gelişmiş ülkelere nazaran daha fazla kayıp vermekte. Çünkü başta kuraklık olmak üzere afetlerle ilgili tanım, plan, mevzuat, strateji, politika, doğru bir anlayış ve uygulamamız yok. Uzmanlarla uygulamacılar arasında doğru dürüst bir köprü, işbirliği, istişare mekanizması yok ve bu gidişle olacak gibi de değil...
Bunları yıllardır yazıp söylemekten ben bıktım ama mevcut durumumuz “Reşit Reşit, sen de sen işit” şeklinde. Sonuç olarak, dilsiz şeytan olmaktansa sevilmeyen, sivri dilli, aksi biri olmayı tercih ederim. Allah sonumuzu hayır etsin!..
Yazının Devamını Oku

Haddini bilmek gibi ilim ve irfan olmaz

24 Ocak 2011
Şu anda dünyayı kasıp kavuran La Nina nedeniyle 2010 - 2011 kışının kurak geçmesini, sıcaklık ortalamalarının mevsim normallerinin biraz altında kalmasını bekliyorduk. Bilimsel temeli olmayan bin ya da 100 yılın en sert kışı yorumlarının yanlışlığını da meteorologlar olarak aylar önce söylemiştik. Kuraklıkta yanılmadık ama hava sıcaklıkları yüksek oldu. Peki neden? Dünya genelindeki meteorolojik ölçümlere göre 2010 yılı dünyanın en sıcak yıllarından biriydi. Aslında iklim bakımından olağanüstü bir yıldı: Bir yanda Amerika ve Avrupa’da görülen aşırı miktarlardaki kar yağışları, öte yandan Rusya’yı pişiren sıcak hava dalgaları, Pakistan, ABD ve Avustralya’daki seller. Fakat sonuç olarak NASA ve NOAA’nın hesaplarına göre, dünyanın küresel hava sıcaklığı 2005’de kırılan rekorla aynıydı. Böylece 2010 yılı, hava sıcaklığının ortalamaların üzerine çıktığı yıllar zincirinin 34’üncü halkası oldu. Yani 1976’dan beri ölçülen hava sıcaklıkları, tehlikeli bir şekilde, 1961-1990 yılları ortalamasının hep üzerinde seyretmekte.

SON 800 BİN YILIN REKORU

Bu durumda 2011 yılında atmosferimizdeki sera gazlarının miktarı artmaya devam ederse (ki bunun tersi zaten söz konusu bile değil) geçen yılın rekorunun da tarih olması işten bile değil. Geçen yıl belli başlı sera gazlarından biri olan karbon dioksitin atmosferimizdeki miktarı 390 ppm’e ulaştı. Yani sera gazları son 800 bin yılın en yüksek miktarında. Sanayi devriminden önceki karbon dioksit miktarı 280 ppm’di. Bu durumda insanlık 100 küsur yılda sera gazlarını yüzde 40 artırmış oldu. Sonuçta ben de bir insan olarak kendimizi tebrik eder, başarılarımızın devamını dilerim!..
Yine meteorolojik ölçümlere göre, geçen yıl kayıtlardaki en yağışlı yıllardan biriydi. Sıcak havalarda daha fazla su buharlaşıyor, havada daha fazla su buharı bulunuyor. Sonuç olarak bir yerlere hiç yağmıyor, bir yerlere ise aşırı şekilde yağıp büyük sellere neden oluyor. Aşırı yağışa neden olan sistemleri haftalarca, hatta aylarca orada sabit tutan ise görülmemiş kuvvetteki jet akımları. Bu durumda ya aylarca süren orman yangınları ya da sellere kapılan tarım alanları yüzünden gıda fiyatlarındaki artış ve ayaklanmalar oluyor...

NASA’NIN AÇIKLAMASI

Şimdi gelelim işin can alıcı noktasına. Neden bu kış beklendiği gibi küresel ısınmanın ısıtıcı etkisini, La Nina’nın soğutucu etkisi dengeleyemiyor. Diğer bir deyişle neden iklim tahminlerine uygun şekilde bu yıl kış mevsiminin başında hava sıcaklıkları mevsim normallerinde ya da biraz altında olmadı. Bunun açıklamasını NASA’da yapılan en son analizler ortaya koydu: Avrupa ve Kanada’da kışın normalden sıcak geçmesi Arktik bölgedeki deniz buzullarının ergiyip, azalmasından kaynaklanıyor.
NASA’nın yaptığı açıklamaya göre, arada bir hayatı felç eden kar yağışları olsa bile, geçtimiz 10 kışın 7’sinde Avrupa’da hava sıcaklıkları 1951-1980 yıllarının ortalamasından da daha sıcak oldu. Genellikle kışın hava paternleri çok dinamik-kaotik bir yapıya sahiptir. Şimdi bu kaotik yapıda Arktik denizdeki buz örtüsü de daha fazla dikkate alınıyor...

GÖREVE ÇAĞIRIYORUM

Görüldüğü gibi hava tahmini sayısız parametrenin etkileşimine bağlı, zor, riskli ve bilimsel bir iş. Bu nedenle şahsen üzerinde doktora yapmış olmama rağmen mecbur kalmadıkca hava tahmini yapmam. Buna rağmen her geçen gün hava tahmini yapmaya kalkışan, bunu gazette ve web sayfalarından halka duyuran, bu konuda hiç ama hiç bir donanımı olmayan kişiler ortaya çıkıp, hâlâ cahil cesareti ile bin yıl, yüz yıl filan diye atıp tutuyor.
Sonuçta hiç kimse “kimdir bunlar” diye bakmadığı ve sorgulamadığı için bu tür yanlış bilgiler ve uygulamalar biz meteorologlara mal ediliyor, medyada bizimle dalga geçilip alay bile ediliyor. Bu nedenle TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası ve Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, kanunların verdiği yetkiye dayanarak, meteorolojideki bu kirlilik, yanlış bilgilendirme ve haddini bilmeyenlerle ilgilenmak zorunda.
Yazının Devamını Oku

Kışın soğukta uçamayan küçük kuşun ölüm meseli

17 Ocak 2011
Yeni yılın ilk gününden bu yana dünyada ardı arkası kesilmeyen ilginç doğa olayları, hayvan ölümleri yaşanıyor. Kışın havadan ölü kuş yağması bana göç etmek için geç kalıp kışa yakalanan küçük bir kuşun ilginç hikayesini hatırlattı. Amerika’da kuş, İngiltere’de yengeç, Yeni Zellanda ve Brazilya’da ise balık ölümlerindeki sırlar çözülemiyor. Bu ölümlere neden olarak havai fişek, gökgürültülü fırtınalar, soğuk hava, zehir ve küresel iklim değişikliği gösteriliyor. Her şeyi bir şey ile açıklamak zorunda değiliz! Bence bunların herbiri bu ölümlerde bir parça rol oynuyor...
“Kış ve kuş”, denilince ABD’de akla kışa yakalanan küçük kuşun şu meseli, yani eğitici hikayesi gelir: Küçük bir kuş kışın güneye uçarken, göç için çok geç kaldığından bir fırtına içinde donup havada kaskatı kesilir. Yere düşmeye başlar. Hikaye bu ya kuş, düşe düşe ineğin birkaç dakika önce yaptığı dışkının içine düşer. Kuş önce bundan çok iğrenir, tiksinir ama sonra sıcak dışkının buzlarını erittiğini fark eder. Bu sefer de sevincinden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. Fakat yakınlarda dolaşan bir kedi ağlamasını işitince onu bulur ve yer!.. Amerika’da hikayeden çıkartılan dersler şöyle sıralanıyor: 1) Sizi pisliğe bulaştıran herkes sizin düşmanınız değildir, 2) Pislikten çıkartan herkes dostunuz değildir, 3) Eğer pisliğe gömülmüşseniz ağzınızı kapalı tutun.

LÜTFEN ALINMAYIN SİZE TAŞ ATMIYORUM

Yemin ederim bu meselle kimseye taş atmıyorum. Hikaye bu işte! Şimdi söz ABD’den açılmışken ABD’de bir çok kış şakaları ve hikayeleri daha var. Örneğin kardan adamdan alınacak dersler: “Beyaz giymek her zaman modadır. Kışın dışarıda kalmak sağlığınız için iyidir. Hepimiz sudan oluşuruz. Takıların çok pahalı olması gerekmez. Güneşte fazla kalmayın! Bazen çok terlemenin ölümcül sonuçları vardır!..”
Başka bir hikayade, bu sefer sıcak bir yerden kuzeye giden bir sürücü ilk defa karlı ve buzlu bir kış yaşıyormuş. Birgün bir kamyonun arkasında araç sürerken kamyonun yükünün yola döküldüğünü görmüş. Bir sonraki kırmızı ışıkta direksiyondan kamyon şoförüne “mal yola dökülüyor” diye seslenmiş. Kamyon sürücüsü ona bakıp gözlerini yuvasında sağa sola çevirip yoluna devam etmiş. Sürücü bakmış değişen bir şey yok; “herhalde beni duymadı” diye düşünmüş. Tekrar durduklarında araçtan çıkıp kamyona doğru koşmuş ve “yükünüz hep yola dökülüyor” diye bağırmış. Kamyon şoförü dayanamayıp cevap vermiş: “Ben kara yollarında çalışan bir tuz kamyonu şoförüyüm!”

BU DA BİZİM LAZIN FIKRASI

Bu hikayeden de bir şey anlamadıysanız bir de şunu okuyun; Türkiye’de hiç olmayan bir uygulamadan bahsediyor: Bir karı koca TV’de haberleri dinliyormuş. Hava durumu sunucusu “yarın 15 santimetre kar yağacak, vatandaşların sokakta evlerin kapı numarası tek olan tarafa araçlarını park etmesi rica olunur, çift kapı numarası olan taraf kar küreme araçları tarafından temizlenecek” der. Aile de aracını tek numaralı tarafa park eder. Başka bir gün hava durumu sunucusu yine kar beklendiğini ama bu sefer aracın çift numaralı evlerin tarafına park edilmesi gerektiğini söyler. Derken bir gün yine kar tahmini verilip tam park edilecek taraf söylenirken elektrik kesilir. Bayan kocasına bu sefer nereye park edebileceklerini sorar. Koca ise, “Bu sefer arabamızı neden garajımıza koymuyoruz” der!
Peki bir tanesini de bize uyarlayayım: Türkiye’nin en soğuk yeri Erzurum ve ona komşu en sıcak il Rize olduğuna göre hikaye şöyle: Rize ile Erzurum’un tam sınırındaki bir evde yaşlı bir adamla oğlu yaşarmış. Bu evin hangi ilin sınırı içinde olduğuna dair anlaşmazlık varmış. Hükümetten kışın başında gelen cevabı oğlan babasına okuyup isterlerse evlerininin Rize sınırları içinde olduğunun kabul edileceği için babasının kararını sormuş. Yaşlı adam da, “hemen kabul edelim, Erzurum’un kışına bir kez daha dayanamam” demiş!..
Son 1000, 100, 10, 1 yılın en soğuk kışı olacağı iddia edilen bu seneki kışın kendisi de bir mesel. Belki de soğuk bir şaka!..
Yazının Devamını Oku

Kar yağışıyla ilgili bilinmeyen gerçekler

10 Ocak 2011
Kar kristallerinin bir birine hiç benzemediğini duymuşsunuzdur. Peki yılda milyarlarca kar kristalinin nasıl yağdığını düşündünüz mü? Karın, havada donmuş bir yağmur olmadığını önceden söylemem gerek. Ezberiniz varsa bozmak ve karla ilgili ilginç bilgiler edinmek isterseniz buyrun. Kar yağışı için gerekli malzemeler şunlardır: Yeteri sayıda ama çok küçük olan buz parçacıkları, yeter sayıda ama aşırı soğumuş sıvı bulut damlacıkları ve hava sıcaklığı eksi 12 derece civarında olan bir bulut ortamı. Sıcaklığı sıfır derecenin altında ama hâlâ donmamış sıvı su damlacıkları ile küçük buz parçacıklarının aynı sıcaklıkta bulut içinde yan yana olduğunu düşünün. Böyle bir ortamda su buhar basıncı büyük olduğu için aşırı soğumuş su damlacıkları buharlaşarak buz kristalleri üzerinde birikir. Bulut içindeki yukarı hava akımlarının taşıyamayacağı kadar büyüyen buz kristalleri de bulut içinde düşmeye başlar.

EN ÇOK KAR İLKBAHARDA YAĞAR

Düşmekte olan buz kritali diğer buz kristalleri ve aşırı soğumuş sıvı su damlacıkları ile çapıştıkca bizim bildiğimiz kar kristali ortaya çıkmaya başlar. Normal bir kar kristali, 200 civarındaki buz kristalinin birleşiminden oluşur. Fakat bir kristalin yere kar kristali olarak düşebilmesi için bu kadarı yeterli değildir. Kar kristalinin yere kar olarak ulaşabilmesi için buluttan yerin üstüne kadar hava sıcaklığının sıfır derecenin altında olması gerekir. Eğer bu şart da gerçekleşirse yerde gözlenen yağışın tipi kardır. Fakat çoğu kez kar kristali yere yaklaştıkca sıfır derecenin üzerindeki hava sıcaklığı ile karşılaştığından eriyerek yağmura dönüşür. Bazen yağmur damlasına dönüşen kar havada düşerken yere ulaşmadan önce tekrar soğuk bir hava tabakası ile karşılaşıp donabilir. Fakat altıgen şeklinde iğnelerini artık kaybetmiş; top şeklini almıştır. Bu tür kar, yanlış bir şekilde dolu ile de karıştırılır.
Bilim insanları beş çeşit kar kristali tespit etmiştir: Uzun iğne, altı uçlu yıldız, kolon, eğrelti, altı kenarlı plaka, altı kenarlı prizma. Kar kristallerinin bu şekillerde oluşmasının nedeni bulut içinde oluştukları hava sıcaklığıdır. Ülkemizde bulut sıcaklığı yaklaşık olarak eksi 12 derece Santigrad olduğu için bizim en çok karşılaştığımız eğrelti otu şeklindeki kardır. Sanıldığı gibi çok soğuk havalarda kar yağmaz veya kar yağdığında da hava çok soğuk olmaz. Bu yüzden en fazla miktarda kar ilkbahar aylarında yağar...

IŞINLARI YANSITIP DÜNYAYI SERİNLETİR

İster inanın ister inanmayın karın rengi yoktur; şeffaftır. Fakat kar kristalleri prizma gibi görev gördüğü için güneş ışığını bütün renklerine ayırır. İnsan gözü bu ışık cümbüşünü beyaz ya da mavi görmekte. Karın renki biraz da yaşadığımız çevreye bağlıdır. Bazen kar pembe görünür çünkü toprak rengi kırmızı olabilir. Bazen çöllerden kalkan kırmızı toz da karın rengini değiştirebiliyor. Unutmayın kar yemek sizi ihsal yapabilir!
Kar kristalinin yere düşerken eriyerek yağmura dönüşmesi yüzünden bu kış günlerinde kar yerine daha çok yağmur yağıyor. Bunun başlıca iki nedeni var: 1) Kentlerin oluşturduğu “kentsel ısı adası”, 2) Küresel iklim değişimi...
Eğer bu iki etken daha da kuvvetlenirse, yani kar eriyip yağmura, yağmur da buharlaşıp virgaya dönüşürse yağış yerine toz ve kum fırtınaları ile yetinmek zorunda kalacağız. Çöllerdeki kum fırtınaları bu şekilde oluyor zaten. Özetle bu günler tüm yağışlar bulutta kar olarak başlıyor ama malum nedenlerden dolayı yere kar olarak ulaşmayabiliyor.
Kar, dünya için bir aynadır! Güneş ışınlarını yansıtarak dünyanın aşırı ısınmasını engeller. Yani küresel iklim değişikliğinin önlenmesi için çok ama çok önemlidir. Sonuç olarak artık “niye kar yağmıyor” diye değil; “neden kar yere ulaşamıyor” diye sormamız ve düşünmemiz gerekiyor!
Yazının Devamını Oku

Kış, desteksiz atıp tutanları değişen yağış rejimi bizi üzecek

3 Ocak 2011
2010-2011 kışının geri kalan kısmında havalar nasıl olacak diye iklim tahminlerine baktım. Bu seneki kış için bol keseden atıp tutanlar için sonuç özetle: Şok! Şok, Şok!... Akdeniz iklimi için herkesin bildiği bir tekerleme vardı: “Yazları sıcak ve kurak; kışları ılık ve yağışlı.” Yani Akdeniz iklimi süren bölgelerde yağışın önemli kısmı kışın yağar. Eğer kışın yeterli miktarda yağış olmazsa bu o bölge için kuraklık anlamına gelir. Bunu aklımızın bir köşesine yazdıktan sonra, kolayca bu sisli, puslu ve güneşli günlerinin önümüzdeki aylarda kuraklık diye bir problemi karşımıza çıkartabileceğinin farkına varabilirsiniz. Kuraklığın farkına vardıktan sonra da şimdiden onun olası kötü etkilerini nasıl azaltabiliriz diye düşünmeniz gerekiyor. Çünkü gerekiyorsa su tasarrufu su bitmeden, yani elde mevcut olan sudan yapılır; yani şimdi.

SON BİN YILIN KIŞI EFSANESİ

Artık kurak kış günleri için “güzel hava” tabiri kullananlara aslında işin hiç de öyle düşündükleri gibi olmadığını anlatmak için uğraşmayacağım. Yeni yılın bu ilk yazısında 2010-2011 kışının geri kalan kısmında havalar nasıl olacağından bahsetmem gerekir diye iklim tahminlerine baktım ve sonuç (nasıl denilir?): Şok! Şok! Şok!... “Avrupa’da ve Türkiye’de de son bin, 100 ya da 10 yılın en şiddetli kışı olacak” diye desteksiz atanlar için şok edici iki durum var.
Birincisi: Kuzey Avrupa’da havaların, Ocak 2011’den itibaren mevsim normallerinden daha ılık ve kurak geçmesi bekleniyor. Şu ana kadar yaşanan soğuk havalar bin yılın kışı için yeterli olmayacak. Türkiye için ise iklim tahminleri yine hiçbir şey demiyor; yani “mevsim normalleri civarında kış beklendiği”ni söylemeye devam ediyor. IRI adlı iklim tahmin merkezinin “normal” dediği bu “sisli, puslu ve güneşli hava” ise anlayın ki arada bir, birkaç gün yağsa da daha çok kurak günler yaşamaya devam edeceğiz.
İkincisi: Başta İngiltere olmak üzere Batı Avrupa’daki çok soğuk ve karlı havalara iddia edildiği gibi “Gulf Stream” yani Körfez Akıntısı’nın zayıflaması ya da durması neden olmadı. İngiltere’de 1910’dan bu yana yaşanan en soğuk aralık ayına jet akımlarının neden olduğu açıklandı. Yani Körfez Akıntısı’na bağlı olarak tüm Avrupa’da ve Türkiye’de son bin yılın kışı filan olmadı ve de olmayacak.

KURAKLIK KAPIMIZDA

Lütfen kuraklık için şimdi kimsecikler çıkıp da “merak etmeyin daha nisan-mayıs yağışları var” filan demesin. Akdeniz iklimini tanımlayan tekerlemeyi hatırlayın lütfen. Şüphesiz arada bir kar da yağacak, yağmur da, bu arada don da olacak fakat toplamda yağış miktarı normalinden az, yağışın tipi de kardan çok yağmur şeklinde olacak. Özellikle de Anadolu için yağışın yağmurdan daha çok kar şeklinde olması gerekiyor. Diğer bir deyişle toplam yağış miktarı da sizi yanıltmasın. Özetle yağışın “ne zaman, ne kadar ve nasıl” yağdığı; diğer bir deyişle “yağış rejimi” bizim için önemli.
Evet gördüğünüz gibi “rejim” devletlere veya kilolu insanlara mahsus bir şey değil; yağışın da bir rejimi var. Yağışın rejiminin bozulması biz insanların rejimini bozmasından çok daha tehlikeli. Her il İstanbul gibi geniş bir alandan baraj ve boru hatları ile su toplamıyor. Bu nedenle özellikle Anadolu kentleri ve tarımı için şimdi düşünmeye başlamanın zamanıdır.
Özetle, şu anlamsız bin, 100, 10 yıl tartışmalarından kurtulup bugünlerden gelecek ay ve mevsimlere bakmalıyız. Yani geçmişten ders alarak geleceğe bakalım ve önlem alalım.
Yazının Devamını Oku

Kırk yılın en kuvvetli La Nina’sı tarımı vurdu, enflasyonu zıplattı

27 Aralık 2010
Bu yıl etkili olan La Nina, güçlenerek son kırk yılın en kuvvetlisi oldu. Bu kuvvetli etki nedeniyle Güney Amerika, Güney Asya ve Avustralya’da hububat, kauçuk, kahve, soya, hurma yağı, mısır, şekerin üretimi düşürek fiyatları ve enflasyonu fırlattı. Hal böyle, böyleyken, farkındaysanız ben son aylarda gazete ve TV’lerden uzak duruyorum. Çünkü havayla ilgili sordukları soruları cevaplandırmaya değer bulmuyorum. Ezberlerini bozup havayla ilgili en basit kavramları bile öğrenmiyor ve hava şartlarının insan yaşamına, ekonomiye, bireysel ve ulusal güvenliğimizle ilişkisini kuramıyorlar. Bozuk plak gibi “Bin, yüz ya da on yılın kışı” ve “Avrupa’da kara kış bizde neden kar yağmıyor” gibi basma kalıp sorularından bıktım usandım.
Dünya ise La Nina’nın tarıma etkisini, kar yağışının Avrupa’da uçakları nasıl yere çaktığını ve Wikileaks’in belgelerindeki küresel iklim değişimine yönelik ayak oyunlarını konuşuyor. Özellikle de bu Wikileaks belgelerindeki ABD’nin, Çin ve Hindistanı da emisyon azaltmaya ikna edebilmek için Yeni Zellanda ile yaptığı görüşmeler; Dalai Lama’ya Tibet’in politik durumu yerine iklimine yoğunlaşması için yapılan baskılar çok ilginç.

DEVENİN HÖRGÜCÜ GİBİ

Bizde ise bitmek bilmez saçma sorular: “Şimdi orada kar yağıyor ama neden burada yağmıyor!” Tövbe, tövbe sanki dünyanın her yanında aynı anda yağıp aynı anda güneş açması gerekiyor! Gazeteciler, gazete okumuyor herhalde. Daha önce burada bunun nedenini basitçe açıklamaya çalışmıştım: Hava paternlerini çift hörgüçlü devenin sırtına benzer bir dalga gibi düşünün. Devenin hörgücü gibi yükselen tepeler sıcak havanın bulunduğu sırtlar; iki hörgüç arasında kalan vadiler ise soğuk havanın bulunduğu oluklardır. Sırtta bulunan yerlerde güneyde kuzeye sokulmuş sıcak hava; oluk içinde bulunan bölgelerde ise kuzeyden güneye inmiş soğuk ve yağışlı hava bulunur. Avrupa’daki dalganın oluk şeklindeki kısmı doğuya veya güneye hareket edince bize de soğuk ve yağışlı hava geliyor ya da tersi oluyor. Sırf ülkemizdeki bu meteoroloji cahilliğini ortadan kaldırmak için söz veriyorum emekli olunca bir TV’de hava durumu sunmaya çalışacağım.

FİYATLAR ÇİN’İ ETKİLİYOR

Şimdi gelelim La Nina’ya. La Nina, yani “küçük kız”, ekvatoryal Pasifik Okyanusu’nda su yüzey sıcaklığının düşük olma durumu. El Nino, gibi geniş bir çoğrafyada hava paternlerini ve dolayısıyla hava durumu değiştirebilen bir klimatolojik olay. La Nina dönemi, Peru ve Arjantin gibi Güney Amerika ülkelerinde kuraklığa; Avustralya, Malezya, Tayland, Vietnam gibi ülkelerde ise aşırı yağışlara neden olmakta.
Böylece La Nina’nın bu yıl neden olduğu yağışlardan dolayı Avustralya’da şekeri ihracatı dörtte bir oranda düştü. Benzer şekilde Endenozya ve Vietnam’da buğday ve kahve hasatı gecikti. Arjantin’deki yetersiz yağışlardan, püsküllenme dönemindeki mısır büyük darbe yedi. Sonuçta, Tayland ve Endenozya’da kauçuk fiyatları yüzde 30, hurma yağının fiyatı ise yüzde 50’den daha fazla arttı. La Nina’nın neden oluğu yağışlı havalar sellere neden olarak Endenozya ve Avustralya’daki demir ve kömür madenlerindeki üretimini ve nakliyatını da durdurdu.
Bütün bunların en büyük müşterisi Çin. Bu durumda en büyük ihtalatcı Çin, soya, buğday, kauçuk için daha fazla ödemek zorunda kalacak. Bu nedenle dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Çin’de de gıda fiyatlarında enflasyonun şiddetlenmesi bekleniyor. Bunun bir sonucu olarak da, Çin Merkez Bankası’nın paranın değerinde ve faiz oranlarında bazı ayarlamalar yapmasının kaçınılmaz olduğu düşünülüyor.
Peki dünyanın 20. büyük ekonomisi olarak biz bu konuda ne düşünüyoruz? Üstü açık bir fabrika olan tarımda dünyanın her tarafında olup bitenden haberimiz olmalı, onlara göre üretim yapmalı ve mallarımıza değer biçmeliyiz. Bunun için öncelikle Meteorolojinin, “yarın üç-beş derece; yağaçak yağmayacak” şeklinde bir bilim dalı olmadığını anlamalıyız. Bunu anladığımız an Türkiye gelişmişliğe önemli bir atım atmış olacak...
İyi yıllar diliyorum!
Yazının Devamını Oku

Baktım kar havası, eve gel kör olası!

20 Aralık 2010
Günümüzün yaygın haber başlığı: Kara kış geldi! DMİ Hava Tahmin Şubesi’nden naklen yayın yapan TV muhabiri, meslektaşım Meteoroloji Uzmanı İlker Koç’a soruyor: “Vatandaş nasıl giyinmeli?” Meteorolog bir giyim ve moda danışmanı mıdır? Anlaşılan biz meteorologların vatandaşın hava durumuna göre nasıl giyinmesi gerektiğini de bilip anlatması gerekiyor. Fakat derslerimiz arasında giyim kuşam, diğer bir deyişle moda tasarımı gibi bir şey yok. Ama çok sayıda mühendislik tasarımı dersimiz var.
Bu durum geçen hafta uluslararası seviyede belirlenip onaylandı. Yıllardır ders program ve planımızı, ders işleme, değerlendirme ve ölçme yöntemlerimizi geliştiriyor, laboratuarlarımıza yatırım yapıyorduk. Bütün eğitim ve öğretimi geliştirmek için yaptığımız çalışmaları özetleyen raporu hazırlamak ise bir yılımızı aldı. Rapordaki bilgiler üzerine düzinelerce soruya cevap verdikten sonra hakemler gelip yerinde inceleme yaptı, öğrenci ve hocalarımızla görüştü. Sonuçta dünyada ilk ve tek olmasına rağmen Meteoroloji Mühendisliği programımızın mühendislik kriterlerine uygun olduğu belgelenmiş oldu.

ÜŞÜMÜŞ, DONMUŞ ELLERİ OVUŞTURMAYIN

Simdi sıra halkımızın gönlünde ekredite kalabilmekte. Bu nedenle, giyim kuşam gibi doğrudan uzmanlığımız olmayan konularda da herkesin bilmesi gereken doğruları bilip söyleyebilmekte. Örneğin; en çok üşüyen yerlerimiz burun, kulaklar, yanaklar, çene, el ve ayak parmaklarımızdır. Üşümüş ve özellikle de donmuş organı sıcak hava üfleyerek ya da vücudunuzun sıcak bir yeriyle temas ettirerek ısıtabilirsiniz, ama sakın ovuşturmayın. Donmuş yeri ovuşturursak hücre içi sıvısında oluşan buz kristalleri hücreye zarar verir.
Cildinizde kızarma ve agrı hissettiginizde hemen kapalı bir yere gidin, o bölgeyi örterek koruyun. Donma başlıyor olabilir. Aşağıdaki belirtilerden biri görüldüğünde donma meydana gelmiş demektir: Cildin beyaz ya da sarı-gri bir renk alması, Cildin sertlşsip mum gibi olması, duyu kaybı.

İNCE VE ÇOK KAT GİYİNİN

Donmuş bölgede duyu kaybı olduğundan, bir başkası fark edene kadar donmaya maruz kalan kişi genellikle olayın farkında olmaz. Çocukların yetişkinlere göre donma olasılıkları daha fazladır. Bu problemle hiç karşılaşmamak için aşağıdaki kurallara dikkat edin: Banyo yaptıktan veya duş aldıktan hemen sonra çok soguk havalarda dışarı çıkmayın. Dışarıda sıcak kalabilmek için ince ama en az üç kat giyinin. Tek parmaklı eldiven, şapka ve kışlık bir ayakkabı veya bot sizi sıcak ve kuru tutar. Sık sık ısınma arası verip içeri girin. Islanırsanız ıslak elbiselerinizi çıkartıp kuru ve sıcak giysiler giyin.
Donma belirtisi gördüğünüzde doktora başvurun, doktora ulaşamayacak durumdaysanız; parmaklarınızı ve yüzünüzü hissetmiyorsanız, bir yerinizde uyuşukluk varsa veya bir yeriniz soğuktan sızlıyorsa hemen içeri girin ve yardım isteyin. Don ısırığı olan yerleri elinizle, kar ve benzeri şeylerle ovuşturmayın. Eldiven ve ayakkabılarınızı yavaşça çıkartın.

BEYAZA NEDEN KARA DİYORSUNUZ

Kar fırtınaları nedeniyle insanlar; buzlu yollarda trafik kazalarında, fırtına sonrası biriken karı kürerken geçirdikleri kalp kriziyle, soğuk havada fazla kaldıkları için, soba zehirlenmesinden, dağlık bölgelerde karşılaştıkları çığlar nedeniyle zarar görebilmekte. Yani meteorologların işi zor; bütün bunlar hakkında da bilgi sahibi olmamız gerekiyor.
Özetle kış mevsimi boyunca alınması gereken önlemlere dikkat ederek tehlikelerden korunabilirsiniz. Bu önlemlerden en önemlisi zorunlu olmadıkca dışarıda sert hava koşullarına maruz kalmamak. Bunun için atalarımız bir sözünde şöyle buyurmuş: “Baktım kar havası, eve gel kör olası!”
Her yeri beyaza bürüyen karlı kış günlerine neden “kara” denir? Bilen varsa beri gelsin!..
Yazının Devamını Oku