27 Haziran 2008
Cahit Sıtkı Tarancı’nın meşhur şiirinde konu olduğu gibi gerçekten yarısında mıyım yolun? Bu soruyu 35. doğum gününü kutlayan herkes gibi soruyorum kendime, geçen Perşembe gününden beri... İlk doğum günü gibi, 18. yaş gibi simgesel bir dönüm noktası 35. doğum günleri bana göre. Yeni yıl zamanları olduğu gibi insan heyecanlanıyor. Temizlik, ferahlama ve yeniden, sıfırdan başlama duyguları insanın içinde yarışıyor.
Düşünüyorum da... Neler yaşadım, neler öğrendim geride kalan zamanda, madem herkesin görüşü bir, madem gerçekten 35. yaş yolun yarısı demek o zaman öğrendiklerimi listeleyeyim dedim. Oturdum. Elime kağıt kalem aldım. Yazmaya başladım. Aşk acısının adamı öldürmediğini öğrendiğimi yazdım. Ayrılıkların da... Yalnız kalmaların da... Tüm acıların bir bir geçtiğini öğrenmişim. Dünyadaki en büyük sorumluluklardan bile insanın bir gün sıkılabileceğini öğrenmişim. Çok büyük hüzün ve acıların, hatta insanı arasında bir damlacık boşluk olmadan akan gözyaşlarına boğan üzüntülerin bile unutulduğunu öğrenişim. Utançlarını da unutuyor insan, güvensizliklerinden de zamanla kurtuluyor, yapmaması gerekip yaptıklarından da ders alıyor. İşin en güzel yanı sabretmeyi öğreniyor.
Tüm bunları yazdıktan ve yaklaşık 100 madde oluşturduktan sonra incelerken dikkat ettim ki 35 yıllık hayatımın son 6 yılında anneyim ve tüm bu maddelerin neredeyse 65 tanesini anne olduktan sonra öğrenmişim.
Neleri mi öğrenmişim
- Dünyanın en güzel kokusunun sıcacık taze ekmek gibi kokan oğlumun kokusu olduğunu...
- Sabahları en güzel uyanma şeklinin insanın çocuğunun öperek uyandırması olduğunu...
- Küçücük bir okul gösterisinde bile insanı gururdan hüngür hüngür ağlatabilecek tek şeyin evlat olduğunu...
- İnsanın bir başka insan için kayıtsız, şartsız, karşılık beklemeksizin dua edebileceğini...
- "Onun başına gelmesin ne olacaksa bana olsun" sözünü tek çocuğum için
denebileceğini...
- Sorumluluğun ne demek olduğunu anne olduktan sonra öğrendiğimi...
- Evladı özlemenin, yaşanan hiçbir özlem çeşidi ile kıyaslanmayacağını.
- Dünyanın en güzel sevgi sözcüklerinin çocukların kendiliğinden
söyledikleri olduğunu...
- Annemin, babamın bizim için dediği "Onlar giysin yeter, onlar yesin yeter" sözlerinin ne anlamana geldiğini...
- Korkunç bir stres ile savaşıyorsam bile, eve gittiğimde kapıda durup derinbir nefes alıp, içeri yüzümde güller açarken girmemi sağlayan tek insanın bebeğim olduğunu...
- Evlat sevgisinin, dünyadaki tüm sevgilerin yücesi olduğunu...
- Anne olmanın tam bir delilik hali olduğunu...
- Bir kadının, anne olduktan sonra ruhunun çoğaldığını, büyüdüğünü...
- Anne olmanın kadınları gerçekten kadın yaptığını...
Okullardaki hijyenin önemi
Okullarda öğrencilere sağlanan çevre standartları ve hijyen, eğitimdeki başarının önemli bir belirleyicisi oluyor. Çocuklar, bir yılın yarıdan fazlasını okul ve yakın çevresinde geçiriyor. Bu zaman içinde de fiziksel ve mental gelişimleri bu çevreden önemli ölçüde etkileniyor.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Esra Dolar: "Çocuklar, okullarında çeşitli yaş gruplarından yüzlerce öğrenciyle temas halinde oluyorlar. Aynı tuvaletleri, yemekhaneyi ve kantini paylaşıyorlar. Dolayısıyla okula taşınan ve oradan üreyen mikropların yaygın transferine neden oluyorlar. Başta grip olmak üzere; bulaşıcı hepatitler, döküntülü viral enfeksiyonlar, bağırsak parazitleri gibi birçok bulaşıcı hastalık eğer dikkat edilmezse, okul ortamında kişiden kişiye kolayca yayılabiliyor. Daha sonra bu hastalıklar, sadece öğrencilerle sınırlı kalmıyor. Onlardan ailelerine ve tüm topluma yayılabiliyor. Bu bakımdan okul sağlığı ve hijyeni, toplum sağlığı açısından da çok önemli" diyor.
Dikkat edilmesi gerekenler
n Çocuğunuzun okul temizliği kurallara uygun şartlarda yapılmalı.
n Okulundaki tozlu ortam, astım ve alerjik hastalıklarını tetikleyebilir. Bu yüzden okul temizliği toz kaldırılmadan ve alerjik olmayan temizleyicilerle yapılmalı.
n Çocuğunuzun okulundaki tuvalet ve lavabolar temiz olmalı.
n Mikroplar 24 saat içinde 1 milyona varacak kadar çoğalabilirler. Mikrobik üremenin ve yayılmanın en yüksek olduğu tuvalet, kantin ve yemekhane gibi alanlar hijyenik olmalı ve çalışanlar eğitim almalı.
n Tuvaletler, musluklar, lavabo, sabunluklar ve kapı kolları, her teneffüs sonrasında antiseptik solüsyonlarla temizlenmeli.
n Lavabolarda sıvı sabun tercih edilmeli ve devamlı eklenmeli.
n İçme suyu alınan musluklar, tuvaletlerden ayrı ve uzak mekanlarda olmalı. Aynı şekilde okul yemekhanesi ve kantini tuvaletlerden uzak olmalı.
n Gıda kaynaklı enfeksiyonlarının yüzde 80’inin kaynağı, yaşam ortamı ve okullardır. Bu yüzden çocuğunuzun yemekleri sağlıklı ve hijyenik koşullarda hazırlanmalı.
n Mutfakta, çalışanlar belirli aralıklarla sağlık kontrolünden geçirilmeli, uygun iş kıyafeti giymeleri, maske, bone ve eldiven kullanmaları mutlaka sağlanmalı. Kullanılan malzemelerin, alet ve cihazların temizliğine ve uygunluğuna dikkat edilmeli. Mümkün oldukça bardak, tabak, kaşık ve çatal gibi malzemeler kullanılıp, atılan cinsten olmalı.
n Çay, kahve, tost ve sandviç gibi vazgeçilmezler haricinde, açıktan gıda sunumu engellenmeli. Yüksek kalorili, bol yağlı, kızartmalı yiyecekler, katkı maddeleri içeren gıdalar, asitli, şekerli içecekler, gıda boyası ve aromatik katkılar içeren çikolata, çiklet ve şekerlemelerin yerine, süt veya ayran, peynir gibi süt ürünleri, meyve, yumurta ile ceviz ve fındık gibi kuruyemişlere ağırlık verilmeli.
n Eller mikroorganizmaların taşınmasına aracılık eder. Genel olarak deride; özel olarak da ellerde yerleşik olan, diğeri de (kısa süreli kontaminasyon sonucu bulaşan) geçici olmak üzere iki tür mikroorganizma topluluğu bulunur. Sabun ve su ile yapılan basit bir el yıkamada, bu bakterilerin tamamı (kalıcı florayı oluşturan mikroorganizmalar dışında) uzaklaştırılır. Hastane ortamında da infeksiyonları önlemede en önemli yöntem el yıkamadır. Bu nedenle çocuğunuza el yıkama alışkanlığı kazandırmalısınız.
Zeytin Kitabı
Sizinkiler ailesinin hınzır kahramanı Zeytin’i her yönüyle anlatan ve heyecanla beklenen süper albüm "Zeytin Kitabı"ında, Zeytin’in bir günü nasıl geçirdiği, Limon’u sinirlendirmediği zamanlarda ne yaptığı, Zeytin’in bu güne kadar hiç görmediğiniz annesi babası, en sevdiği ya da sevmediği şeyleri ve merak ettiğiniz tüm soruların cevaplarını bulacaksınız. Canı sıkılanlara hınzır önerileriyle, donduran şakalarıyla ve komik duvar yazılarıyla Zeytin yine sizi çok güldürecek. Mart Yayınları
Eğlenirken öğrenecekler
Hafta sonlarını değerlendirmek, eğlenmek ve çocukları için eğitici, öğretici faaiyetlerde bulunmak isteyen anne babalar, onlarla birlikte Rahmi M. Koç Müzesi’ne geliyor. Müze, hem açık hem de kapalı alanları ile güzel bir atmosfer sunuyor; çocuklar müzenin bahçesinde zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyor. Detaylı bilgi için: (0212) 369 66 00
Çocuklar için atölye çalışmaları
Çocuklar için bu yaz eğlenceli geçecek. Pi Artworks Çağdaş Sanat Merkezi’nin bünyesindeki Pi Atölye tarafından hazırlanan programda, resim, seramik, heykel, kolaj gibi çocuklara yönelik sanatsal gösterimler, filmler ve yaratıcı etkinlikler yer alıyor. Tüm bu etkinlikler haftalık atölyeler şeklinde ve yaş gruplarına göre yapılıyor. Detaylı bilgi için: (0212) 236 68 53
Akbank Karagöz ve Kukla Tiyatrosu
Akbank Karagöz ve Kukla Tiyatrosu, "Rüya" isimli oyunuyla Temmuz ayı boyunca her cumartesi Akbank Sanat’ta. Çocuklarınıza eğlenceli dakikalar yaşatan oyunda, Karagöz ile Hacivat’ın muhabbetleri yeni arkadaşlarıyla yepyeni diyarlara, farklı maceralara yelken açıyor. Yardımseverliğin, dostluğun, arkadaşlığın çeşitli hikayeler üzerinden anlatıldığı oyunda, Karagöz ile Hacivat’ın serüvenine, bir çocuk, bir kedi ve bir de köpek eşlik eder. Ayrıntılı bilgi için: (212) 286 26 90-12
Yazının Devamını Oku 
20 Haziran 2008
Bizim okulumuz bugün tatile giriyor olmasına rağmen, dayanamadık ve geçen hafta birkaç günlüğüne kendimizi "yaşasın tatil" havasına soktuk. Hem de sanki geri dönmeyecekmişiz gibi gittik. Tatil dendiğinde, neden olduğunu çözebilmiş değiliz ama Emre’nin aklına direkt Bodrum geliyor. Bodrum dışında gidilen yerleri sadece gezme-görme olarak algılıyor. Bu nedenle Bodrum’u seçtik ki çocuğun içi rahat etsin. Günler önceden hazırladı eşyalarını, bir gece önce neredeyse hiç uyumadı.
Çocukla tatil planı yapmak acayip bir iş... Gideceğin yeri doğru dürüst seçeceksin. Hem kendini zorlamayacak hem de çocuğu eğlendirecek aktivitelere ve o kısacık süre içinde hayatınızı kolaylaştıracak şeylere dikkat edeceksin. Temizlik, hijyen birincil durum... O otelin hakkında söylenti var mı, şikayet var mı, ne kadar çocuklu aile gidiyor, içindeki sağlık merkezi ne kadar güvenli, bileceksin... Sonra da gözünü kapayıp gideceksin.
Tabii, ben dahil annelerin çoğu bu hijyen konularında paranoya belirtileri gösteriyorlar. Birbirlerine tavsiyeleri ve deneyimleri son derece önemli. İşte bu nedenle, bizim internet okurlarımızın tavsiyelerinden yola çıkarak seçtik gideceğimiz yeri. İyi ki de dinlemişim okurlarımı, yanılmadık. Gayet temiz, sorunsuz bir kısa ön-tatil geçirdik oğlumla.
Eşyaları aldık, kendime sadece iki elbise, bir şort alarak, tüm çantaları tatilin asıl kişisi olan Emre’ye ayırarak gittik. İşi, gücü, telefonları, bilgisayarı, arayan-soranları ardımızda bırakarak...
Neler yaptık derseniz? Emre sudan çıkmadı. Ben aynı ağacın altında yattım. Emre sudan çıkmadı. Ben birinci baskısını alıp da uzun süre okuyamadığım ve şu anda piyasada 14’üncü baskısı dönen "Boleyn Kızı" ile "Kraliçenin Soytarısı" kitaplarını yalayıp yuttum. Emre sudan çıkmadı. Ben öylece aynı ağacın altında, palmiye gövdesi inceledim. O sudan çıkmadı, buruştu. Sonunda herkes ona uymak zorunda kaldı. Topluca su içinde kalmaktan buruştuk. Ayaklarımıza ve kollarımıza kınalar ile dövmeler yaptırdık. Sokak pazarlarından alışverişler yaptık. Birbirimize sarılarak, erken yatma ve erken kalkma derdimiz olmadan uyuduk.
Giderken kendi kendime, "Ayaklarımı kuma sokacağım, iyice bastırarak kumları ayaklarımın altında ve parmak aralarımda hissedeceğim, o tuzlu suyun içinde saatlerce öylece durup elektriğimi salıvereceğim" demiştim. Resimde görüldüğü gibi yaptım. Emre de direndi yanımda durmakta... Denedi. Sabretti. Yarış yaptık. Tabii ki ben kazandım. "Aman be anne, o elektriğini sen ver bana, dikilemiycem burada daha fazla" diye kızdı bana...
Darısı güzel bir tatil planlayan tüm ailelerin başına... Kabus değil çocukla tatil yapmak, inanın bana bu konuda...
Lütfen dikkat:
Fethiye civarında bazı otellerde şu anda Rota salgını var. İshal ve kusma ile devam ediyor, hatta çocukların ailelerine ve bakıcılarına bile bulaşıyor. Otel seçerken geçen yıllarda değil "Bu yaz oraya gittin mi?" diye sorun lütfen deneyimi olan arkadaşlarınıza...
Ve not:
Pazartesi günü www.anneyiz.biz "Yaşasın tatil" bölümü ile ailelere tatil konusunda yardım etmeye başlıyor. Annelerin tatil deneyimleri ve otel tavsiyelerinin de yer alacağı bölümde, güneşten korunmadan çocuklu tatil için valiz hazırlamaya kadar her konuda cevaplar bulacaksınız.
Okul seçiminde dikkat edilmesi gerekenler
İlköğretim okuluna başlama süreci, çocuğunuzun hayatındaki önemli dönüm noktalarından biridir. Onun için seçtiğiniz ilköğretim okulu da yaşamını şekillendirecek ilk kurum olacaktır. Bu nedenle ilköğretim okulu seçiminde, özellikle titiz davranmanız gerekir.
Psikolog Tunç Tataker, "Okul seçimi yaşamsal bir önem taşıyor. Bu nedenle çocuğunuz için ilköğretim okulu seçerken, aşağıdaki kıstasları dikkate almanızda fayda var" diyor.
n İlköğretim okulu, evinize mümkün olduğunca yakın olmalı. Bu şekilde, çocuğunuz kendisini daha güvende hisseder ve uyum sürecini daha kolay atlatır. Eğer okul evinize uzak olursa, çocuğunuz aşırı yorulabilir ve bu durum onun gelişiminde her yönden olumsuz etki yaratır.
n Okul, gerek binasıyla, gerek fizik koşullarıyla, eğitim-öğretim süreçlerine uygun bir yapıda olmalı. Aslında anaokulu seçerken önemli olan tüm kriterler burada da geçerlidir. Ancak ilköğretim okulu daha farklı ve bir üst basamak olduğundan, çok daha fazla donanıma sahip olmasını beklemelisiniz.
n "İlköğretim okulu, kurumlaşma sürecini aşmış bir kurum mu?" Bu kriter oldukça önemlidir, çünkü kurumlaşma süreci, sancılı bir süreçtir ve kurumun gerek vizyonu, gerek misyonu oturmamışsa, bu durum çocuğunuzun her anlamda gelişimine olumsuz yansır.
n "Okulun eğitim anlayışı, vizyonu ve misyonu nedir?" Eğitim, tüm yaşamımızı etkileyen bir süreç olduğundan, özellikle birçok toplumsal ve ahlaki değerin temeli ilköğretimde atılır. Bu değerlerin çocuklarda oluşmasını sağlayabilmek için öncelikle kurumun kendi değerlerinin oluşmuş ve oturmuş olması gerekir.
n Çocuğunuzun fiziksel, psikolojik, duygusal ve zihinsel gelişimi açısından okulun her türlü donanıma sahip olması çok önemlidir. Okulun akademik başarıyı önemsemesinin yanı sıra çocukların gizli yeteneklerini açığa çıkarmayı ve işlemeyi, onların ruh sağlıklarını ve sağlıklı bir kişilik geliştirmelerini destekleyecek bir eğitim-öğretim ortamı oluşturmayı hedeflemesi çok önemlidir.
n Okulun, spor ve sosyal etkinlik alanlarının gelişmiş bir nitelikte olması, kulüp çalışmalarının planlanmış ve işlevsel bir program çerçevesinde sürdürülmesi gerekir.
n Öğretmenlerin, yöneticilerin ve çalışan tüm personelin gerek görünüm, gerekse kişilik özellikleri açısından çocuğunuza olumlu model olabilecek nitelikleri bulundurması çok önemlidir.
İlköğretim sürecinde çocuğunuza destek olun
Çocuğunuz okula başlarken, bazı kaygılar yaşayabilir. Bir süre onu okula sizin götürüp getirmeniz faydalı olur, ancak bu süreyi çok fazla uzatmamalısınız. Bu konuda sınıf öğretmeninin yönlendirmelerine uymalısınız. Sınıf öğretmeni, sizden sonra çocuğunuzun kişilik şekillenmesinde en çok etkili olacak kişidir. Bu nedenle, sınıf öğretmenini seçerken bu gerçeği de göz önünde bulundurmalısınız.
Çocuğunuzun bundan sonraki yaşamında geliştireceği tüm becerileri ve kişilik özellikleri, sınıf öğretmeninin etkisinde olur. Sınıf öğretmeninin sıcak, içten, gerektiğinde otorite kurabilen, çocukları seven, onlarla sağlıklı bir iletişim kurabilen, gelişime açık, çocukların gizli yönlerini keşfeden ve geliştiren, demokratik bir yapıda olması önem taşır.
İlköğretim sürecinde, gerek öğretmenler, gerekse okul yönetimiyle sürekli iletişim halinde bulunmanız, sizi endişelendiren konularda doğru bilgi ve yönlendirme hizmeti almanızı sağlar. Okuldan hiçbir zaman uzak kalmamalı ve ilişkilerinizi koparmamalısınız. Bu durumun çocuğunuza olumlu yansıyacağını göreceksiniz.
Bebek Koala’nın maceraları
Zeki, heyecanlı ve meraklı olan iki yaşındaki Bebek Koala’nın en sevdiği arkadaşı Minik Hamster ile maceralarını anlatan bu kitapta, günlük hayattaki rutin gelişmelerin ya da zorlukların nasıl üstesinden gelinebildiği eğlenceli bir dille öğretiliyor. Bebek Koala, yumuşak kapağı, rengarenk kalın sayfaları ile 1 yaş ve üzeri minikler için 3 boyutlu bir dünya sunuyor. Mandolin Yayıncılık
Miniklere satranç şenliği
İş Bankası ve Türkiye Satranç Federasyonu’nun ortak organizasyonuyla bu yıl üçüncüsü düzenlenen "Türkiye İş Bankası Minikler Satranç Şenliği" 18 Haziran günü başladı. Türkiye İş Bankası Çamlıca Spor Tesisleri’nde yapılan ve beş gün sürecek olan şenlik boyunca minik oyuncular zorlu ama bir o kadar da keyifli bir rekabet yaşayacaklar. Ayrıca çeşitli oyun ve aktivitelerle de eğlencenin tadına varacaklar. Siz de hafta sonunda bu eğlencenin tadını çıkarabilirsiniz.
Ailece Sanat
İstanbul Modern’de gerçekleştirilen Ailece Sanat etkinliğinde, pazar günleri saat 14.00-16.00 arasında aileler, eğitmenler eşliğinde Tasarım Kentleri sergisini geziyor ve ardından atölyede kendi tasarımlarını yaratıyorlar. "Uçan Renkler", "Kutudan Nesneler", "Köprü Kent" ve "Lunapark" adını taşıyan dört farklı aile etkinliğine 4-13 yaş grubundan çocuğu olan tüm aileler katılabiliyor. Aileler çocuklarıyla birlikte "Uçan Renkler"de, çeşitli malzemelerin üzerine desenler yapıyor, her renkli parçayı tavandan sallanan askılarda bir araya getirip kişisel nesnelerini oluşturuyorlar. "Köprü Kent"te aileler düşsel bir kenti üç boyutlu ahşap minyatür köprülerle donatıyorlar. "Lunapark" bölümünde ise dönme dolabı, çarpışan arabaları, balerini, gondolu, gizemli tünelleri ve akla gelebilecek tüm unsurlarıyla bir "lunapark" kuruyorlar.
Ayrıntılı bilgi için: (212) 334 73 41
Karikatür ve çizgi roman atölyesi
Ekranlarda seyrettiğiniz ve hayran kaldığınız hayal dünyasının en sevilen kahramanları, artık size daha da yakın... Laterna Magica Mucizeler Atölyesi’nde hem bu kahramanların nasıl yaratıldığını öğrenecek hem de kendi kahramanınızı yaratmanın heyecanını yaşayacaksınız. Bunun yanı sıra karikatür ve illüstrasyon çalışmaları yaparak hayal ve mizah dünyasına katılma fırsatı yakalayacağınız bir ortam sizi bekliyor.
Ayrıntılı bilgi için: (216) 550 69 15
Yazının Devamını Oku 
13 Haziran 2008
Çocuğunuzun yavaş yavaş kalem tutmayı, makas kullanmayı, bilinçli olarak resimler çizmeyi öğrendiği ve sosyal bir varlık olmanın bilincine vardığı okul öncesi eğitim süreci boyunca, çocuğunuz hem psikolojik hem de fiziksel olarak çok önemli bir gelişim gösterir. Okul öncesi yaşlar, bir çocuk için en önemli dönemdir. Psikolog Serap Duygulu, "İlk Çocukluk Dönemi olarak bilinen bu dönem 0-6 yaşları kapsar ve hem aile için hem de çocuk için bilinenin ötesinde bir önem taşır. İlk Çocukluk Dönemi’nde çocuklar, dünyaya geldikleri andan itibaren inanılmaz bir hızla çevrelerinde gördükleri ve duydukları her şeyi öğrenerek hafızalarına kaydederler" diyor. Ancak ailelerin, küçük bebeklerin birçok şeyi algılamadıklarını, çevrelerinde olup bitenlerin farkında olmadıklarını düşündüklerini ve çok önemli bir yanlış yaptıklarını da sözlerine ekliyor.
Çocuklar her şeyin farkında
Çok küçük bile olsalar, çocuklar çevrelerindeki her şeyin farkındadırlar ve beyinleri sürekli olarak kayıt halindedir. İşte bu nedenle her yaştaki çocuklar için ama özellikle okul öncesi dönemdeki çocuklar için eğitim, ciddi önem taşır. Sürekli gelişme halinde olan beyinlerine doğru ve sağlıklı bilgi akışı sağlamak zorundasınız.
Okul öncesinde bir eğitim kurumuna devam eden çocuğun bilişsel gelişiminin, böyle bir şansı olmayan akranlarına göre kesin olarak daha ileride olduğu biliniyor. Yine yapılan araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlara göre, böyle bir eğitim kurumuna devam eden çocuklar, hem zihinsel hem de psikolojik olarak çevresiyle uyum içinde yaşayan bireyler olarak yetişiyorlar. Üstelik fiziksel olarak da akranlarına göre daha güçlüler.
Bu fiziksel olarak güçlü ve dayanıklı olma konusu oldukça ilginç... Genellikle aileler, çok sık hasta olacakları korkusuyla, çocuklarını topluca yaşanılan ortamlara sokmaktan çekinirler. Oysa bu tür ortamlar, bu açıdan çok önemli bir işleve sahiptirler. Çocuklar okula başladıklarında, evet çok sık hastalanırlar ama bu hastalıklara karşı da direnç kazanırlar. İlkokula başlayana kadar, çocuğunuz, bu savunma mekanizmalarını oluşturur ve aslında pek çok çocuk hastalığını bu yaşlarda geçirmiş olur. Dolayısıyla da ciddi olarak eğitim hayatları başladığında, bu tür çocuk hastalıkları nedeniyle uzun sürelerle okuldan uzak kalmak gibi bir sıkıntı yaşamazlar. Okul öncesi eğitimin çok fark edilmeyen böyle bir yararı daha vardır.
Günümüzde, özellikle büyük şehirlerde, ailelerin daha bilinçli davrandıklarını ve çocuklarını ilkokul yaşı olan altıyı beklemeden kreş, yuva ve anaokulu düzeyindeki kurumlara gönderdiklerini görüyoruz. Bu eğitimin, çocukların gelişimine olan katkıları yadsınamaz. Önerimiz, çocuğun çok zorunlu şartlar olmadığı sürece, en az üç yaşına kadar annesinin yanında kalmasıdır. Üç yaşından sonra, yarım günlük oyun gruplarıyla başlayarak bir eğitim kurumuna devam etmesi ve dört yaş civarında da tam güne geçmesi, çocuğunuzun uyumunu kolaylaştırması bakımından önemlidir.
Psikolojik faydaları
Bilindiği gibi okul, bir çocuğun ailesi dışındaki ilk toplumsal ve sosyal çevresidir. Bu çevrede öğreneceği yeni bilgiler ve kazanımlarla çocuğunuz, ileri yaşlarda karşılaşacağı sorunları çözme becerisi kazanır ve kendine özgü başa çıkma yöntemleri geliştirir. Üstelik okul öncesi eğitim alması, çocuğunuzun okul sendromu olarak bilinen ve pek çok çocuğun sıkıntı yaşamasına neden olan bazı sorunları yaşamadan okul hayatına geçiş yapmasını kolaylaştırır.
Okul öncesi eğitim süreci boyunca oyun etkinlikleriyle beraber, çocuğunuzun motor ve ince kas gelişimi başlar: Yavaş yavaş kalem tutmayı, makas kullanmayı, bilinçli olarak resimler çizmeyi öğrenir ve ayrıca sosyal bir varlık olmanın bilincine de sahip olur.
Okul öncesi eğitimiyle birlikte çocuğunuz, arkadaşlarıyla paylaşmayı, uyum içinde ve beraber hareket etmeyi, karar almayı, sorunlara çözüm üretmeyi, muhakeme yapmayı ve kendisi olmayı öğrenir. İşte bütün bu faydaları nedeniyle, son yıllarda eğitim konusundaki her vurguda "Yedi çok geç" sloganı kullanılıyor.
Gerçekten de yedi yaş çok geçtir ve bir çocuğa ne verilecekse, ilk çocukluk dönemi olan 0-6 yaşlar arası verilmelidir. Bilindiği gibi insan beyninin gelişiminin yaklaşık olarak yüzde 80’lik bölümü de altı yaşa kadar tamamlanır. Durum bu kadar önemlidir ve okul öncesi eğitim çok ciddiye alınmalıdır.
Bir dilek tuttuk!
Geçen hafta tamamen tesadüfi bir şekilde Ayşe abla ile tanıştım. Yaşama sevinci içimi ısıtan Ayşe Durul ablamla...
Bir toplantı için sabah Ortaköy’den geçerken, Radison SAS Otel’in hemen yanında, Kerem Görsev’in Jazz Bar’ının hemen altında bulunan minicik takıcıyı yanımdaki arkadaşıma gösterdim. "Her geçişimde kapalı olur burası, girmek hiç kısmet olmadı" dedim.
Dönüşte yine aynı yerden geçerken, bu kez açıktı o minik dükkan. Son bir yıldır en az 15 kez önünde durup da vitrinine baktığım, her seferinde kendi kendime "Neden hep kapalı burası?" diye sorduğum o yer açıktı işte...
Kendimizi içeriye attık. Derken bir baktık ki, daha aradan bir saat geçmeden biz dört kadın oturmuş, yaşamayı konuşuyoruz, hayatın ne güzel olduğunu konuşuyoruz, insanın eğer isterse neler yapabileceğini konuşuyoruz.
Ayşe abla kanser olmuş, "Bu şeyi yok sayıyorum, yaşayacağım" demiş, başarmış, yenmiş. Ne ressam, ne takı tasarımcısı aslında... Ama içine ruhunu kattığı takı tasarımlarıyla hayata yeniden bağlanmış. Şans için, iyi yaşamak için, mutluluk için, sağlık, aşk ve huzur için, insanların dileklerinin gerçekleşmesine kendince destek olmak için, simgeli şans bilekleri yapmış. Şu anda Monaco’da bile satılan, Avrupa ve Amerika’dan müşterileri olan bir marka yaratmış böylece. Markasının adını da "Bu benim" demek isteğiyle "Osenmi" koymuş.
İş hayatında başarıya ulaşmış herkesin ardında bu tip hikayelerin bulunduğuna inanan bir kadın olarak, gurur duydum. Kolay değil yaptığı iş...
Bir dilek bilekliği aldım ondan, kendi elleri ile bağladı. "Gezegenin tüm enerjisi senin olsun" dedi, sıkı sıkı sarıldı. Sonra gözümün içine baktı, "Ne diledin?" diye sordu. "Kız bebek" dedim. Ama söylerken gözlerim doldu. Elimi tuttu, ilk kez benim gibi biri gördüm karşımda... "Kalbinden istedin, işte bu yüzden olacak" dedi. İçim umut doldu...
Ertesi gün oğlumun doğum günü diye bir tane de oğluma bağladı. "Söyle ona, kendisi için güzel bir dilek tutsun" dedi. Eve gelip anlattım, bilekliğini koluna taktım. Sonra ben de Ayşe ablanın bana yaptığı gibi ona sarıldım. "Ne diledin?" diye sordum. "Bebek kardeş diledim annecim" dedi. "Ama kız olsun" diye de ekledi.
Şimdi gerçekleşmesi şart oldu değil mi?
İyi hafta sonları diliyorum, tüm annelere, tüm anne adaylarına ve benim gibi tekrar tekrar doğurmak isteyen bebek sevdalılarına...
Küçüklere oyun büyüklere yazlık sinema keyfi
Havuz başındaki şezlonglara veya minderlere uzanıp içeceğinizi yudumlarken, büyük şehrin karmaşasından uzak şekilde sinema keyfi yapmaya ne dersiniz? İşte bu ayrıcalık, hazirandan eylül ayına kadar her hafta çarşamba, cuma ve pazar günleri, Bonus Premium Cinecity Trio’nun 21.30 seansında sunuluyor. Üstelik siz keyfinizi sürerken, çocuklarınız da Bal Peteği Çocuk Kulübü’nde uzmanlar gözetiminde eğlenceli saatler geçiriyor. Ayrıntılı bilgi: (216) 315 10 10
Akşam yemeğinde buluşun
Müdavimi olacağınız lezzetlerle tanışmak için uygun bir zaman arıyorsanız, Babalar Günü bunun için çok güzel bir fırsat. Ailece keyifle vakit geçirebileceğiniz bu mekan, mönüsüne yeni eklenen tatları, ferah mekan anlayışıyla yenilenen dekoru ve verdiği kaliteli hizmetiyle babaların çok hoşuna gidecek. Ayrıntılı bilgi: (216) 372 37 49
Babalar ve çocukları
için hafta sonu kaçamağı
Caddebostan kampları tarafından, 14-15 Haziran tarihlerinde "Babalar ve Çocuklar Kampı" düzenleniyor. Kontenjanı 20 baba-çocuk ile sınırlı olan kamplara, 6-15 yaş grubu çocuklar katılabiliyor. Kartepe Green Park Otel’de düzenlenen kamplar, babaların çocukları ile özel ve anlamlı bir hafta sonu geçirmesini sağlıyor. Yoğun iş temposundan sıyrılıp çocuğunuzla gönlünüzce vakit geçirmek istiyorsanız, tutun eşlerinizin elinden ve doğa ile bütünleşin. Ayrıntılı bilgi için: (216) 470 69 70
Şakacıktan Doktor Deyzi
Deyzi, doktor olup arkadaşlarına yardım etmek istiyordu. Gufi’nin ağrıyan burnunu iyileştirdiğinde, doktor olacağına gerçekten inandı. Hatta, şakacıktan doktor çıkartması bile kazanabilirdi. Bunu duyan arkadaşları yardımına koştu. Şakacıktan hasta oldu. Doğan Egmont
Yazının Devamını Oku 
7 Haziran 2008
Annesindir. Belki kendi ülkenin dışında ailece yaşıyorsundur. Bir anlamda gurbetçisindir. Annen, baban, kardeşlerin, akrabaların, geride bıraktığın ülkendedir. Yaz tatili deyince aklına çocukluğun gelmekte, denize gençliğini geçirdiğin yerlerde girmek istemektesindir. Bir yanında babaannen, önündeki koca tepsiden karpuz, peynir yerken, arada da ağzına belki büyüdüğün şehrin en eski fırınından taze taze çıkmış ekmeği atmaktasındır.
Derin derin nefes almakta, sanki bu kısacık tatilde içini kendi vatanında aldığın hava ile doldurmak istemektesindir. Elinden gelse hiç nefes vermeyeceğini, o havayı adım attığın her yere götürmek istediğini çok iyi bilmektesindir.
Çocukların bir-iki, belki de üç kültürü aynı anda yaşamaktadır. Onunla bazen hangi dilde konuşacağını ise bilememektesindir. Bir yaz günü okuldan çıkmış, yakanı, saçını başını dağıtmış halde büyüdüğün eve geldiğinde, ayakkabılarını ve çoraplarını atıp bahçede önlüğünle koşarken annenin sana "terleme eşek sıpası" diye bağırdığı gibi çocuklarına bağırmak istemektesindir.
Başka bir toplumun içinde yaşamanın ne demek olduğunu bilmektesindir. O ülkede kaç kuşaktır yaşıyor olursan ol, senin vatanının o an yaşadığın yer olmadığını kalbin sana gümbür gümbür çarparak hatırlatmaktan vazgeçmemektedir. "Ben buraya aidim" diye bir saniye bile düşünememişsindir.
Başka dilde acıkmayı, başka dilde uyumayı, başka dilde yaşamayı öğrenmişsindir, ama başka dilde "seni seviyorum" var ya, işte onu ilk aşkına dediğin gibi hiçbir zaman hissedememişsindir.
Ana, baba ve kardeş kokusundan uzak yaşamanın ne demek olduğunu en iyi sen anlatabilirsin. Gece yarısı çalan bir telefona koşarken "acı haber olmasın" diye dua etmenin de... Evlenip başka bir ülkeye gelmenin de... O uçağa binerken arkana son kez bakmanın da... Anne olunca yanında kendi anneni istemenin de...
Bu mektup sana Almanya’da yaşayan anne... Avusturya’da yaşayan anne... Almanca konuşulan ülkelerde olan anne...
Hoş geldin AnneyizBiz.De!
Yalnız değilsin artık gurbet ellerde...
Sırada İngiltere!
Sevgilerimle
Pınar Anne
Sınav öncesinde çocuğunuzu çok dikkatli gözlemleyin
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Zahmacıoğlu, OKS’ye (Ortaöğretim Kurumları Sınavı) birkaç hafta kala anne-babaları uyardı. Ebeveynlerin çocuklarının gerginliklerine kulak vermeleri gerektiğini belirten Dr. Zahmacıoğlu, "Çocuğu baskı altında tutmak onu daha da gerer. Burada en önemli anahtar, çocuğun verdiği sinyalleri dikkate alarak ona göre davranmak" diyor.
İlköğretim 8’inci sınıfta okuyan öğrencilerin gerginliği, OKS sınavı yaklaştıkça daha da artıyor. Çocuk psikolog ve psikiyatrları ise OKS gerginliği yaşayan çocuklarla ilgili anne-babaları uyarıyor.
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Zahmacıoğlu, "Yetişkinlerde stres ya da ruhsal çöküntü, bitkinlik ve yorgunluk olarak yüze yansır. Ama çocuklar bazen bizi ters köşeye yatırırlar. Yani öfke dolu bir çocuk, belki sınav kaygısı yaşıyordur ama bize mide şikayetiyle gelir" diyor.
Çocuktaki sınav kaygısına ergenlik sorunlarının eklendiğini belirten Dr. Zahmacıoğlu, sözlerine şöyle devam ediyor: "Bu dönemde güvensizlik, kaygı, başaramama korkusuna bir de buluğ çağı eşlik eder. OKS, çocukların hayatında önemli kavşaklardan biri. Buluğ çağı da hayatın dönüm noktalarından. Bu ikisi üst üste gelince çocukta olumsuz sonuçlar ortaya çıkabiliyor."
Anne-baba sussunçocuklar konuşsun
Bazı aileler çocuğuna her dakika çalışması için baskı yapıyor. Sürekli test çözmesini isteyerek çocuğu geriyor. Bazı aileler ise ’aman çocuğumuz gerilmesin’ düşüncesiyle sanki sınav hiç yokmuş gibi davranıyor. Oysa her ikisi de yanlış, çünkü ortada bir sınav gerçeği var. Bunu görmezden gelmek, yokmuş gibi davranmak da çocuğun üzerinde baskı yapmak kadar kaygı yaratıyor.
Ailelere öneriler
n Çocuğunuzun gündeme getirdiği bir konunun arkasından gidin. Çocuğunuz bazen sizinle dertleşmek ister. Size bir olta attığı zaman, o oltayı yakalamanız gerekir. Onu kaçırdığınız zaman yapacak bir şey kalmaz.
n Çocuğunuzun bir talebi olursa, o an ne yapıyorsanız yapın işinizi bırakıp, çocuğunuzla ilgilenin.
n Çocuğunuza sürekli nasihat etmekten kaçının ve ondan çok siz konuşmayın! Örneğin, çocuğunuz "Ben sınavı kazanamayacağım" derse, onun çaresizliğini hissetmelisiniz. "Yok canım, biraz çalışırsan kazanırsın" gibi söylemler anlamsızdır. O yüzden çocuğunuzun suyuna gitmeniz gerekiyor.
n Onun stresini hafifletmelisiniz. Söylediği şeyin nedenini sormalısınız. Çocuğunuz "Sınavı kazanamayacağım" dediğinde, aslında sizden yardım ister, dertleşmek ister. Tam o noktada çocuğa "Zaten deneme sınavlarında da çalışmıyorsun" derseniz, gerginlik artar. Tabii sınav bitinceye kadar o kaygı devam edecektir, ama önemli olan azaltmak için çaba göstermektir.
n Sınav dönemi çocukların büyük bir bölümü baş ağrısı, yorgunluk gibi belirtiler gösteriyor. Arada bir çocuğa "Hadi gel, bir film seyredelim, bugün de çalışma" denmiyor. Bu imtiyazların sadece çalışkan çocuklara yapılacağını düşünüyoruz. Hayır, işleri yolunda gitmeyen çocukların da bunlara hakkı var. Parkta oturmak, arada değişiklikler yapmak onları belki de motive edecektir.
Bilgi!
Anneyiz.Biz’in Türkçe/Almanca www.anneyizbiz.de versiyonu 7 Haziran Cumartesi günü, yani bugün büyük bir şenlikle Frankfurt’ta açılıyor. Bunu söylemekten gurur duyuyorum: Herkes her şeyi yurtdışından getirmeye, ithal etmeye çabalarken, Anneyiz.Biz ihracat yapıyor! Almanya yayınları ile birlikte artık biz de uluslararası bir yayın olduk. Ne mutlu "anneyiz biz" diyene...
Tasarlamak serbest
4-13 yaş arası çocukların katılabildiği İstanbul Modern Sanat Müzesi’ndeki çalışmalar; katılımcıları araştırmaya, yaratıcı fikirler geliştirmeye, ortaya çıkan fikirleri görselleştirmeye, malzemeleri keşfetmeye ve bir tasarımı oluşturan tüm aşamaları deneyimlemeye davet ediyor. Atölyede hafta içi okul grupları, hafta sonu çocuklar ve aileler geleceğin tasarımlarını üretiyorlar... Ayrıntılı bilgi için: (212) 334 73 41
Haydi çocuklar Minifest’e!
Parkorman’da 5 Haziran günü başlayan ve yarın akşama kadar sürecek olan Minifest’e katılmak için geç kalmadınız sevgili çocuklar. Minifest’te neler mi var? Origami Atölyesi, Çoraptan Kukla Atölyesi, Kazı Atölyesi, Karagöz Atölyesi, Arkeoloji Sohbetleri, Yırt-Kes-Buruştur-Yapıştır Atölyesi, Fotoğraf Atölyesi, Çöpten Dev Heykeller ve Afrika Dansı Atölyesi, Minifest’te yer alacak eğlenceli atölye çalışmalarından sadece birkaçı... Minifest konuklarını, Zıplayan Kafalar’dan Canlanan Heykeller’e, Rengarenk Suratlar’dan Çılgın Tişörtler’e pek çok sürpriz bekliyor.
Şiir Gözlü Çocuk
Çocuklar, en son ne zaman şiir okudunuz? Eğlenceli şiirler okumak, şiirlerle bambaşka bir dünyayı keşfetmek istemez misiniz? Mizah ustası Cihan Demirci, sizler için bu kez bir şiir kitabı hazırladı. Okudukça eğlenecek, arkadaşlarınızla paylaştıkça daha da çok seveceksiniz.
İsmail Acar Atölye Sergisi
Aralık Derneği’nde İsmail Acar tarafından verilen "Bir Desen Atölyesi" seminerini 1 yıldır takip eden öğrenciler, tamamladıkları resimleri sanatseverlerin beğenisine sunuyor. Bugün Elite Concept Toprak Sanat Galerisi’nde açılacak olan sergi, tamamen öğrencilerin çalışmalarından oluşuyor. "İsmail Acar Atölye Sergisi" adıyla düzenlenen sergiyi kaçırmamak gerek; bizden söylemesi...
Adres: Yeşil Çimen Sk. No: 5 A Blok Kat:1 Fulya
Yazının Devamını Oku 
31 Mayıs 2008
Güneşli yaz günleri ile birlikte, özellikle hassas cilde sahip olan çocuklarda, cilt problemlerinde artış meydana gelir. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Özlem Okutan, yaz aylarında çocuklarda sık görülen isilik, güneş yanıkları, sinek ve böcek sokmalarına bağlı gelişen cilt lezyonları, havuzlardan bulaşan cilt hastalıkları ve bu hastalıklara karşı alınabilecek önlemler konusunda bilgi verdi.
İSİLİK: Yaz mevsiminde, hassas bir cilde sahip olan çocuklarda sık görülen şikayetlerin başında isilik gelir. Özellikle yaz aylarında, kaşıntılı ve kabarık bir deri döküntüsü ile kendini belli eden isilik, çocuğunuzdaki ter bezlerinin tıkanıklığı sonucu oluşur. Alınabilecek önlemler: Çocuğunuza pamuklu giysiler giydirin, sık banyo yaptırın ve derisinin mümkün olduğunca havalandırılmasını sağlayın. Ağır olgularda, doktor tavsiyesine göre ilaç da kullanabilirsiniz.
GÜNEŞ IŞINLARININ DİREKT ETKİSİ İLE OLUŞAN YANIKLAR: Güneş ışınları, çocuğunuzun cildinde kuruma, kızarıklık ve hafif şişliğin görüldüğü birinci derece yanıkların yanı sıra zaman zaman "bül" denen içi sıvı dolu keseciklerin ortaya çıktığı ciddi yanıklara da neden olabilir. Orta dereceli güneş yanıkları, bu duruma örnektir.
Hafif yüzeysel yanıklarda, çocuğunuzun cildini soğutmanız ve ona ağrı kesici ilaçlar vermeniz yeterli olabilecekken, ciddi yanıklarda mutlaka bir uzmana danışmak gerekir. Alınacak önlemler: Güneş ışınlarının yoğun olduğu 10:00-16:00 saatlerinde çocuğunuzu güneşten uzak tutmalı, bol sıvı gıda almasına özen göstermelisiniz. Eğer çocuğunuz 6 aydan küçükse, güneş ışığına direkt maruz kalmaması gerekir. Bu nedenle, dışarı çıkarken bebeğinize ince giysiler giydirip, şapka takmanız önerilir. Açıkta kalan el ve yüz gibi bölgelere de 15 faktörlü koruma içeren losyonları az miktarda sürebilirsiniz.
Çocuğunuz 6 aydan büyükse, yine güneşe çıkarken şapka takması önemlidir. Çocuğunuzun cilt tonuna göre 40 faktörlü ve üstü koruma içeren losyonları tercih edebilirsiniz. Bu losyonları, çocuğunuz güneşe çıkmadan 30 dakika önce vücuduna sürmeniz, 2 saatte bir ya da yüzme sonrası yenilemeniz önerilir. Çocuğunuzun 15 dakikadan daha uzun süre güneş altında kalmamasına özen gösterin.
SİNEK VE BÖCEK SOKMALARINA BAĞLI GELİŞEN CİLT LEZYONLARI: Sinek ısırmaları ve böcek sokmalarına bağlı olarak çocuğunuzun cildinde kaşıntılı kızarıklıklar ortaya çıkabilir. Tedavide, kaşıntı giderici jel ve kremleri kullanabilirsiniz. Kaşıntılı bölgelerin iyileşmesinde gecikme, açık yara oluşması ya da bölgenin enfeksiyon kapması halinde bir uzmana danışmanız önerilir.
Alınacak önlemler: Pencereleri, sinek ve böceklerin girmesini engelleyecek şekilde tül storlarla kaplatın, beşikler için cibinlikler kullanın. Sprey şeklinde böcek öldürücü kimyasalları kullanmanız zararlı olabilir.
HAVUZLARDAN BULAŞABİLEN CİLT HASTALIKLARI: Çocuğunuza havuzlarda bulaşabilecek hastalıkların başında, yüzeysel mantar enfeksiyonları gelir. "Konjonktivit" denilen göz iltihabı da havuzlarda bulaşabilen bir enfeksiyon hastalığıdır. Çocuğunuzda karşılaşabileceğiniz mantar enfeksiyonları karşısında, bir hekimden yardım almalısınız.
Alınacak önlemler: Eşinizle ortak kullandığınız eşyaları (havlu gibi), çocuğunuz için kullanmayın ve cildinin kuru olmasına özen gösterin. Konjonktivit denilen göz iltihabı sorununa gelince; lokal uygulanan antibiyotikli göz damlaları iltihabı tedavi edebilir.
Bülent Ersoy kimdir
Geçen haftalarda bir gün, kanallar arasında gezerken Bülent Ersoy’u gördü Emre Berent... Elinde kumanda durdu. Bir süre izledi. Gülümsedi de... Sonra döndü ve beklediğim soruyu sordu: "Anne kim bu abla?"
"Müzik sanatçısı, çok güzel bir sesi var annecim, herkes onun gibi şarkı söyleyemez" dedim. Şaşırarak dinledi. "Peki neden erkek sesi ile konuşuyor?" diye sordu bu kez. İşte bu soruya ne diyeceğimi bilemedim.
Olayı o gece geçiştirdim ama gazetelerde ya da televizyonda önümüze her çıktığında aynı soruyu tekrarladı. Ben de ustaca konudan konuya zıpladım.
Bülent Ersoy’un, daha kimsenin herhangi bir konuda gerçek fikrini söyleyemeye cesaret edemediği zamanlarda kendi hayatı ile ilgili inanılmaz bir savaş vererek "ben buyum" diyen bir savaşçı ruha sahip olduğunu, giriştiği mücadeleden de alnının akı ile çıktığını düşünen bir kadınım ben... Son derece saygı duyuyorum, ama bunu henüz altı yaşındaki bir çocuğa nasıl anlatırım? Çocuk hem merak ediyor, hem de gülümseyerek izliyor. En son geçen hafta aynı yaşta bir arkadaşının da annesine bunu sorduğunu duyunca yine "aç telefonu, sor uzmana" hareketine geçtim. Psikolog Serap Duygulu’ya durumu anlattım. İşte söyledikleri:
"Çocukların, cinsiyet görüntüsüyle ses tonu farklı kişilerle ilgili sordukları sorulara yanıt verilirken, dikkat edilmesi gereken iki kural var: Çocuğun yaşı ve çocuğun sahip olduğu cinsel bilgi.
Eğer daha önce çocuğa cinsellikle ilgili hiçbir açıklama yapılmamışsa, anlatılacak konu ne olursa olsun, çocuk açısından bunu bir mantık çerçevesine oturtmak çok zor. Açıklama yapılırken, okul öncesi çocuklar için; cinsiyet değişikliğinden bahsedilmeden görünüş üzerinde durulmalı ve çocuğun dikkati oraya çekilmeli, "Bu bir televizyon ve kişiye böyle bir rol verildiği için, böyle giyinmesi ve davranması gerektiği için onu öyle görüyoruz" diye bir açıklama yapılmalı. Çünkü 3-5 yaş civarı çocuklarda cinsiyet kavramı tam olarak oturmadığından, gördüğü insanın neden öyle davrandığını anlaması mümkün olmaz.
7 yaş ve üstü çocuklar ise cinsel ayrım ve cinselliğin ne olduğu konusunda net bilgilere sahiptirler. Bu durumda ciddi bilgiler vermek gerekiyor. Nasıl 3-5 yaşındaki çocukların sorduğu cinsel sorulara net olarak açıklama yapmak gerekiyorsa, bu yaş çocukları için de bu tür ayrımlara yönelik sorulara net açıklamalar yapılmalıdır. Ama çok detaya girmeden, basit cümlelerle açıklamalı, yani kafası karıştırılmamalıdır.
"Kızım/oğlum, bazı insanlar, doğdukları cinsiyetten farklı hissedebilirler ve görünen cinsiyetlerinin tam tersi şekilde davranmak isteyebilirler. Bu durum onların kendi seçimleridir ve kendi hayatlarıyla ilgili bazı kararlar alabilirler, saygıyla karşılamak zorundayız" gibi cümlelerle durumu açıklayabiliriz.
Ayrıntıya girmemeliyiz, çünkü çok ayrıntı verirsek, çocuğun kafasında "Büyüdüğümde ben de cinsiyetimi değiştirebilirim ya da farklı davranabilirim" şeklinde düşünceler oluşabilir. Bu nedenle, özellikle ameliyat kısmının üzerinde durulmaması gerekiyor, çünkü çok tehlikeli olabilir."
Bu tür açıklaması zor sorular karşısında güç kuvvet diliyorum hepimize bu hafta...
Sevgilerimle...
Anne adaylarının vücudu hamilelik sırasında diğer zamanlardan daha fazla bakım ister. Cildin hamilelik dönemi ihtiyaçlarına özel olarak hazırlanan, Hibiskus ve doğal jojoba yağlarını içeren Sanosan Anne Bakım Kremi de göbek ve basen bölgesindeki deriye yapılan masajla buradaki bağ dokusunun esnemesini sağlıyor. Bunun hamilelik çatlaklarının oluşmasını önlemeye yardımcı olduğu söyleniyor.
Keyifli dost sohbetlerinize Akdeniz mutfağına özgü lezzetler, taze lavanta kokusu ve Alaçatı’nın karakteristik havası eşlik etsin istiyorsanız, Alaçatı Lavanta artık Ortaköy’deki yeni şubesiyle yanı başınızda... Lavanta kokusunun yanı sıra Çeşme’nin sade ve sıcak havasının hakim olduğu Ortaköy Lavanta Restoran’ın mönüsünde yer alan lezzetlerin tamamı, Ege kıyılarından gelen malzemelerle yapılarak servise sunuluyor. Adres: Mecdiye Köprü Sokak No:16 Ortaköy
Özlenen kaplumbağalar döndü
Başıbozukluk ve bir dizi garip olay, New York City sokaklarını güvensiz bir yer haline getirmiştir. Şehrin Ninja Kaplumbağalar’ın varlığına her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır, ama Kaplumbağalar’ın durumu da şehrin düzeninden farksızdır. Bakalım yeşil kahramanlar bu kez ne yapacak?
SONY BMG
Yazının Devamını Oku 
24 Mayıs 2008
Hamileliğin başlamasıyla birlikte, kadın bedeni büyük bir değişim sürecine girer. Hem ruhsal hem de bedensel değişimler, hamilelik ilerledikçe hız kazanır. Bu sürecin en önemli parçalarından biri ise "anne sütü" olur. Anne sütü ,doğumla birlikte aktif hale gelir ve bebek ihtiyacını karşılayana kadar da devam eder.
Hamileliğin, 6 ve 7’nci aylarında vücut anne sütünü üretmeye başlıyor. Bebek doğana kadar anne adayının vücudunda salgılanan süt miktarı az oluyor, ama doğum sonrası, yenidoğanı doyurmak için vücutta süt yapımı kendiliğinden artıyor. Pediatri Alerji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Reha Cengizliler, "Anne sütü, yenidoğan için en uygun bileşimlerden oluşuyor" diyor. Ayrıca anne sütünün içeriğinin, bebeğin ihtiyaçlarına göre değişiklik gösterdiğini; temel olarak protein, yağ, karbonhidrat ve su barındırdığını sözlerine ekliyor.
Anne sütünün içeriğinde; vitaminler, kalsiyum gibi elementler, çeşitli enzimler ve bebeği hastalıklardan koruyacak olan proteinlerin yanı sıra yenidoğanın büyümesi ve gelişmesini sağlayan hormonlar da mevcut oluyor.
Sütün protein oranı
Bebek ilk emmeye başladığında anne sütündeki protein oranı litrede 15 gram civarındayken, olgun sütte 89 gram civarında bulunuyor. Anne sütündeki protein miktarı, inek sütünden daha düşük; ancak yararları daha yüksek oluyor ve bebeğin ihtiyacını tamamen karşılıyor. Böylece bebeğin böbreklerine de gereksiz protein yükü bindirilmiyor.
Anne sütündeki karbonhidrat, esas olarak laktozdan (süt şekeri) oluşuyor. Annenin beslenme şekli ve aldığı vitaminler, sütün kalitesini etkiliyor. Genel olarak sağlıklı bir annenin sütü, bebeğin doymasına ve gerekli besinleri almasına yeterli oluyor, çünkü K ve D vitamini dışındaki tüm vitaminleri barındırıyor.
Anne sütünün faydaları
n Anne sütü, bebeğinizin tüm ihtiyaçlarına cevap verir niteliktedir. Özellikle bebeğinizin ilk 4-6 ayında, başka hiçbir gıda almaksızın her türlü ihtiyacını karşılar.
n Anne sütünün yüzde 80’inden fazlasını su oluşturur, bu nedenle bebeğinize dışardan su takviyesi yapmanıza gerek kalmaz.
n Bebeğinizin büyümesi ve gelişmesi için anne sütü gerekli tüm proteinleri karşılar.
n Anne sütündeki yağlar, bebeğin enerjisini karşılamanın yanı sıra gözün retina tabakası ve beyin gelişimi için de faydalıdır.
n Anne sütünde hazır mamalarda bulunması mümkün olmayan ve bebeğinizi çeşitli mikroorganizmalardan koruyan biyoaktif maddeler, bağışıklık sistemini düzenleyen faktörler, büyümesini ve gelişmesini etkileyen hormonlar bulunur.
n Anne sütündeki enzimlerden biri olan laktoferrin, demiri bağlayarak mikropların üremesini engeller.
n Kazein ve diğer bazı enzimler de mikropların bebeğinizin bağırsağına tutunmasını engeller.
İlk 6 ay bebeğinizi anne sütüyle besleyin
Anne sütü, ilk 6 ayda bebeğin tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Bu süre zarfında, bebeğe sadece anne sütü ve D vitamini verilmesi yeterli oluyor. Bundan sonra ise bazı eksikliklerin oluşmaması için ek gıdalara başlanabiliyor. Anne sütüne ilave olarak ek gıdalara 4 aydan önce başlanmaması gerekiyor. Bebeğe, ek besinlerle birlikte anne sütünün 1 yaşına kadar verilmesi öneriliyor.
Tercihen 2 yaşına kadar da devam edilebiliyor, ancak bebek alması gereken ek gıdaları almayıp sadece anne sütüne devam ederse, 1 yaşından sonraki dönemde bazı eksiklikler ortaya çıkabiliyor. Bu durumda anne sütünün verilmemesi de söz konusu olabiliyor. Katı besinlere ne kadar erken başlanırsa, anne sütü alımı o kadar kısıtlanıyor. Bu da bebeğin büyümesini olumsuz etkiliyor ve besin alerjisi riskini artırıyor. Ayrıca 4’üncü aydan önce verilen ek gıdalar; ishal, kabızlık, gaz gibi mide, bağırsak sistemi sorunlarına yol açabiliyor.
1000 yaşına kadar yaşamak
Hiç 1000 yaşına kadar yaşamak nasıl olur, düşündünüz mü? Ben hiç düşünmemiştim; yani bu haftaya kadar... Ama biri benim için bu dileği tuttu. Öyle saf ve temiz diledi ki, artık eminim, 1000 yaşına kadar yaşayacağım!
Çocukların bol olduğu bir sitede yaşamak, komşu olma halleri, şahane bir duygu... Son günlerde bizim mahalleyi böyle gördükçe, unuttuğum çocukluğuma dönüyorum.
Elinde yemekleri ile geldi geçen akşam oğlumun arkadaşı Bora... Bizde yemek istemiş, hem kendisi hem arkadaşı almış tabağı eline, yürüyor bıdık bıdık başka bir eve... Törenle karşıladık. Oturdular yemek yiyorlar. Bunlar yerken ben mutfakta başka şeylerle uğraşıyorum. Çaktırmadan da dinliyorum. Okulda ayıklayıp saydıkları bezelyeyi konuştular. Sonra "Anne" dedi benimki, "Bitti benim bezelyem"...
Dedim ki "O bezelye değil annecim"... Cevap verdi: "Hayır bezelye!"
Öğreteceğim ya, "Benden iyi mi bileceksin? Ben senin annenim ve bu yemeği ben yaptım. Bu zeytinyağlı fasulye aşkım" dedim.
Konu bir anda değişti. Bora "Aaa ben senin anne olduğunu unutmuşum, sen abla gibisin" dedi. Gülümsedim, çünkü gerçekten Emre Berent’in ablası sanıyor beni arkadaşları. Zaman zaman Emo bozuluyor, "O ablam değil, annem" diyor hatta...
Bora’ya "Gerçekten mi hayatım, ben abla gibi miyim?" dedim. Düşünmeden cevap verdi: "Evet..."
Ben "Çok teşekkür ederim, ama ablalar küçük olur. Ben 35 yaşına giriyorum yakında" deyince de Emre Berent atladı "Hayır, sen 20 yaşındasın, yanlış biliyorsun" diye...
Tam ne diyeceğim derken Bora kafasını yana eğdi, inanılmaz güzel bakarak, sevgi dolu sözcüklerle aynen şöyle dedi: "İnşallah sen 1000 yaşına kadar yaşarsın! Çünkü çok tatlısın, çok kibarsın..."
Gözlerim doldu, ellerim titredi. Çocukların mantıkları, o safça dilekleri, hayalleri, dünyada bir insanın başına gelebilecek en güzel şey işte...
Berent ile arkadaşı Bora bu hafta çocukların aslında istediklerinde nasıl da birer yetişkin olabildiklerini gösterdiler. Birbirlerine "Bu konuyu konuşalım" diyerek odaya çekiliyorlar, olayları tartışıyorlar. "Niye heyecanlanıyorsunuz oğlum?" dediğimde, "Anne bu konuyu Bora ile konuştuk, biz birbirimizi görünce çok seviniyoruz, ondan acayip hareketler yapıyoruz" diye davranışlarının nedenlerini açıklıyorlar.
Çok şey öğreniyorum ben oğlumdan; ilişkilerin tıpkı birer ayna gibi olduğunu örneğin... Çünkü her davranışınıza hemen o anda yanıt alıyorsunuz.
"Çocuğunuzla konuşmak, aynı zamanda o konuşurken gözlerinin içine bakarak dinlemek zorundasınız."
Çevresindekiler ile nasıl iletişim kuracağını kitaplardan, kurslardan öğrenen herkese tavsiyem şu: Bu konuyu çocuklarla çalışın. Eğer bir çocukla iletişim kurabilmeyi başarıyorsanız, yapamayacağınız hiçbir şey yoktur!
Bol sevgi dolu bir hafta sonu diliyorum...
Ben Pınar Anne
1000 yaşına kadar yaşayacak olan
Emre Berent’in annesi
Bora Menase’nin Pınar ablası
Yaz okullarında hayaller sınır tanımıyor
Çocuklarınızın eğlenirken yaratıcılıklarını da doruğa çıkarmalarını ve kendilerini keşfetmelerini istiyorsanız, Ekol Drama Sanat Evi’nin yaz okulu sizin için biçilmiş kaftan... Eğitimlerinde "Yaratıcı Drama" metodunu kullanan Ekol Drama Sanat Evi, çocuğunuzun bedenini doğru kullanmasını, takım çalışmasının keyfine varmasını, konsantrasyon duygusunu geliştirmesini, yaratıcılığını ortaya çıkarmasını, unutamayacağı bir yaz tatili geçirmesini sağlamayı amaçlıyor. Ayrıntılı bilgi için: (212) 234 09 93
Doğal ortama yolculuk
Boğaziçi Darıca Hayvanat Bahçesi’nde 350 çeşit kuş türünün yanı sıra 500 çeşit bitki bulunuyor. Parkta; memeli hayvanlar, sürüngenler ve balıkları da kapsayan pek çok canlı türü, kendi doğal ortamlarında yaşıyor. Çocuğunuzla, dünyanın dört bir yanından gelen birçok hayvanı hem izleyebilir hem de onlar hakkında bilgi edinebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için: (262) 653 66 66
Haydi havuza
İstanbul’un en büyük su parkı olan Aqua Club Dolphin’de 3 büyük havuz, çocuk ve aile havuzu, 2 büyük bar, yamaç kaydırağı, kafe ve restoranların yanı sıra geniş kadrolu bir animasyon ekibi yer alıyor. İstanbul’dan ayrılmadan tatil köyü keyfi yapmak isteyenler için gerçekten cazip bir adres...
Ayrıntılı bilgi için: (212) 672 61 61
Dikkat Bebek Var!
Domino Yayınları’ndan çıkan "Dikkat Bebek Var!-Bebeğinizin İlk Günlüğü", bebeğinizin size müjdelendiği ilk andan itibaren, 1 yaşına kadar kullanabileceğiniz bir günlük özelliğinde... Böylece bebeğiniz büyüdüğünde, onunla beraber tüm gelişimini adım adım izleyebilir, sağlık ve sosyal gelişimi hakkında notlarınızı okuyabilirsiniz. Ayrıca yanında verilen interaktif CD-ROM ile tüm günceyi bilgisayar ortamına da taşıyabiliyorsunuz.
Yazının Devamını Oku 
17 Mayıs 2008
Geçen hafta oğlumun okulunda İngilizce gösterisi vardı. Aylardır büyük heyecan içine çalışan çocuklar ve sevgili öğretmenleri, şahane bir gösteri sundular. Bütün veliler ellerinde kameralar ile anıları kaydediyor, büyük anneler ve dedeler ağlıyor, aynı anda herkes karanlık salonda çocuklara kendilerini göstermek için debeleniyorlardı.
Sahneden ortama bakmak gerekirse; haklıydık debelenirken... Yüzlerce insan var, salon tıklım tıklım, çocuklar hem utanıyor, hem şaşkın ama aynı zamanda inanılmaz profesyonelce rollerini yapıyorlar. Şiir gibi İngilizce konuşuyorlar. Tüm bunların yanında ise o küçücük gözlerde aynı endişe var, "Bizimkiler nerede?" sorusu ile boğuşuyorlar.
O endişeyi görünce anne tabii ki şahlanmak istiyor. Kanatlarını açarak "Çocuğum, ben buradayım" diye bağırmak istiyor. Ama yapamıyor. Aynı anda hem kameraya kayıt yap hem de sahneye bağır, zor iş bu... Çocuğun ileride izlerken annesinden utanmayacağı bir kayıt olsun istiyorsanız, bağıramıyorsunuz.
Tüm bu titizlenmeye rağmen ben yapmışım tabii yapacağımı... Şimdi Emre her izlediğinde "Anne, niye böyle dedin?" diye soruyor ve şu açıklamayı yapıyorum: "Oğlum birinin annesi ben kaydederken ısrarla önümden geçmeye çalıştı, ondan kamerayı bir iki saniye kapattım. Farkında olmadan da ’cık cık cık, ne düşüncesiz insanlar var, tövbe tövbe’ demişim. Sonra o anne kaydederken dayanamayıp, kardeşime ’Git ve önünden geç, hadi geç, geçsene bak şimdi ben kalkıcam’ diye söylenmişim işte!"
Bu tip gösterilerde eminim benim gibi tüm anneler hem aşırı stres yaşıyorlar hem de duygularını çatlarcasına tutup sonra uygun bir anda patlıyorlar. Olay bitip çocuklara kavuştuğunuz anda sanki yıllardır ayrıymış gibi bir sarılma ve hasret giderme ile birlikte bir-iki gözyaşı akıtıyorsunuz, saklıyorsunuz. Sonra uygun zamanda rahat rahat ağlıyorsunuz.
Gerçi ben dışarı kadar dayanamadığımı, öğretmenlerin gösteri gününe özel uyarladıkları ve çocukların karşısına geçip onlara söyledikleri "New York New York" şarkısı sırasında kaydettiğim ağlama ve burun çekme seslerimle herkese ispat etmiş olsam da birçok farklı konuya aynı anda duygulandım.
Nelere duygulanıyor anneler diye düşünmek gerekirse; bana göre anneler bu tip gösteriler ve olaylarda, sahneye bakarken çocuklarının doğduğu zamanları hatırlıyorlar. Kolay değil, erkeklerin askerlik anıları varsa bizim de doğum hikayelerimiz var. O sahnede bebeciklerimizi görüyoruz, yaşadığımız o en özel anları hatırlıyoruz, büyüme hızlarına şaşıyoruz ve çocuklar sanki Harvard’dan derece ile mezun olmuş gibi kabarıyoruz. Çünkü o an hepimiz aynı şeyi hissediyoruz: "En güzeli benim çocuğum, en özeli, en şahanesi o..."
İşte bir insana bu inanılmaz duyguyu, egoyu ve bencilliği yaratan tek durum "annelik"...
Bu eğlenceli annelik macerasını ise mükemmel olma kaygısı yaşamadan, doya doya, en doğal haliyle yaşayalım diyorum tüm annelere...
Doğru nefes almak ömrü uzatıyor
Hayatta kalmamızı sağlayan en önemli olay solunumdur. Uyumadan, yemek yemeden ya da su içmeden günlerce yaşanabilirken; birkaç dakikalığına da olsa nefes alıp vermeden hayatta kalmak mümkün değildir. Doğru nefes alıp vermeyi öğrenirseniz, yaşamınızdaki değişikliği fark edeceksiniz.
Nefes alıp vermek, çoğu zaman sıradan bir aktivite gibi görünebilir. Oysa doğru nefes almak, sağlıklı yaşamın en önemli unsurlarındandır.
Uzman Solunum Fizyoterapisti Seniha Avcıl Uğurlu, "Cerrahi bir operasyon veya solunum sıkıntısına neden olan bir hastalık geçirdiğinizde, nefes alıp vermenin önemini daha iyi anlarsınız. Doğru nefes alıp verememek, tüm organlarımıza oksijen taşınmasını sağlayan kalbimizin iş yükünü artırır. Kan basıncının hızla yükselmesi ise stresle başa çıkamama, nefes darlığı, korku gibi şikayetlerin yanında birçok hastalığın da oluşumunu hızlandırır" diyor.
Doğru nefes alıp vermenin pek çok yararı var. Örneğin, kalp ritminin düzelmesiyle birlikte kan basıncının düşmesi, dolaşımın hızlanması, sindirim sisteminin düzene girmesi, stres ile rahatlıkla baş edebilme ve uykunun düzene girmesi, ilk akla gelenlerdir.
Uzman Solunum Fizyoterapisti Tuğba Şenyurt Gedik, solunum fizyoterapisinin ne olduğunu ve neye yaradığını şu sözlerle anlatıyor: "Pulmoner Rehabilitasyon, yani solunum fizyoterapisi, kişiye özgü olarak planlanan, akciğer hastalarının tedavisini amaçlayan, kişilerin günlük yaşamda daha kaliteli nefes alıp vermesini hedefleyen rehabilitasyon programıdır."
Konusunda uzmanlaşmış solunum fizyoterapistleri, hastalıkların yol açtığı semptomları olabildiğince azaltarak günlük yaşam aktivitesini gerçekleştirirken, hastanın ideal kapasitesini kullanmasını sağlamak amacıyla "solunum rehabilitasyonu" ve "göğüs fizyoterapisi" uyguluyorlar.
Pulmoner Rehabilitasyon, hiçbir hastalık tanısı olmayan, ancak doğru nefes alıp verme gereksinimi duyan bireylerin, günlük yaşam aktivitesini gerçekleştirirken ideal kapasitesini kullanmasını sağlayarak, yaşamlarına kalite katıyor.
Tanı koyulan hastalıklarda ise ileri evredeki solunum hastalarında görülen ciddi problemler, hastanın efor kapasitesini, dolayısıyla yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Günlük ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar ağır şikayetleri olan bu hastalar için uzman solunum fizyoterapistlerinin kazandıracağı bilgi ve deneyimler ile hastanın yaşam kalitesi ciddi biçimde artırılıyor.
Gülben’den Masallar
Çocuklara olan hassasiyetini her fırsatta dile getiren Gülben Ergen’in Kelime Yayınları’ndan çıkan "Gülben’den Masallar" adlı kitabında, çevre bilinci, kardeş sevgisi, arkadaşlık, büyüklere saygı, doğa ve hayvan sevgisi ile sağlıklı beslenme temalarında yedi ayrı masal bulunuyor. 4 yaş ve üstü çocuklara hitap eden 132 sayfalık kitap, Yüksek Sosyal Pedagog Eda Demirbay gözetiminde tamamlanmış. Ebru Diril’in birbirinden güzel çizimleriyle süslenen masal kitabının tüm yazarlık gelir payını Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na (TEGV) bağışlayan Ergen, çocukları eğlendirirken bir takım değerleri de öğrenmelerine katkıda bulunmuş olacak. Bu kitabı beğeneceksiniz. Kelime Yayınları
Üç Haydut
Karanlık ormanlarda Üç Haydut yaşarmış. Bir gün karşılarına çıkan arabada çalacak hiçbir şey bulamayınca, küçük yolcu Tiffany’yi kaçırmışlar. Ve işte asıl macera o zaman başlamış. Çünkü küçük yetim Tiffany korkmadığı gibi, "Yeni bir aile buldum" diye de sevinmiş. Yanlarında Tiffany ile mağaralarına dönen Üç Haydut ise hayatlarının hiç tahmin etmedikleri şekilde değişeceğinin henüz farkında bile değilmiş.
Moğol barbeküsü keyfi için
Buda heykelleri ve etnik Moğol figürleriyle dekore edilen "Go Mongo İstinye Park Teras", lezzetli Moğol barbekülerinin yanı sıra bu yaz için hazırladığı özel Moğol Mojitası ile de lezzet düşkünlerinin buluşma noktası olacak. Eğer hálá Moğol barbeküsünü denemediyseniz bizden size tavsiye; bu müthiş lezzeti kaçırmayın. Tel: (0212) 345 58 88
Çocuklara eğlenceli hijyen eğitimi
Familia Çocuk Tiyatrosu, "Dersimiz Temizlik" adlı oyunu sahnelemeye başladı. Temizlik kurallarını eğlenceli şekilde işleyerek çocukları bilinçlendirmeyi amaçlayan oyun, mayıs boyunca Şişli Belediyesi’nin desteğiyle Haldun Dormen Sahnesi’nde sahnelenecek. Tuvalet eğitimini yeni almaya başlayan çocuklara yönelik oyunu, kreşler, anaokulları ve ilköğretim okullarının 1 ve 2’nci sınıf öğrencileri ücretsiz olarak izleyebiliyor.
Küçük sinemacılar iş başında
Uluslararası İstanbul Çocuk Filmleri Festivali’nin (IICFF) her yıl düzenlediği Küçük Sinemacılardan Büyük Filmler Yarışması 2008 için başvurular başladı. Sinema meraklısı olan 6-15 yaş arası tüm çocukların katılımına açık olan bu yarışma sayesinde çocuklar yaratıcılıklarını ortaya koyabilecekler. Sinema meraklısı çocuklar, 30 Haziran’a kadar filmlerinizi hazırlayın ve gönderin.
Yazının Devamını Oku 
10 Mayıs 2008
Yıl 2002... Doğum yaptığım zamandan yaklaşık 2,5 hafta önceydi Anneler Günü. Karnım burnumda, elim karnımda, konuştum oğluşumla. Kendi kendime çiçekler aldım, hamileyken her gün abartmadan yediğim kavunların sayısını o güne özel ikiden üçe çıkardım. Yalnız başıma bir kutlama yaptım. Sonra mayıs ayında, 27’nci gün, bir pazartesi sabahı verdiler küçük boncuk oğlumu bana... Bu hafta sonu ben Emre Berent ile birlikte 5’inci kez Anneler Günü’nü, bu ayın 27’sinde de oğlumun doğum günü ile birlikte benim anne olma yıldönümümü kutlayacağız.
Çocuklar büyüdükçe doğum günleri ve bu tip özel kutlamalar anlam kazanıyor. Kendi tabiri ile en muhteşem partiyi hayal edip organizasyona girişen bebeğime, 6 ile 10 yaş arasında, yani erkek çocukların bu tip şenlikli kutlamalardan utanma yaşına gelmeden önce her fırsatı değerlendirmek, bol sürprizli, kalabalık organizasyonlar yapmayı planlıyorum. Ve ben bu ay hep çok duygulanıyorum.
Anne olmak, insan hayatında enteresan bir dönemeç... Anne olduğunuzda önceki ile hiç ilgisi olmayan birine dönüşüyorsunuz. İnsanın kendisini bile şaşırtan ve "Aman tanrım, bir başka insan bu kadar sevilebiliyor muymuş?" dedirten annelik unvanını aldığım için çok mutluyum. Çünkü ben anne olduğumdan beri kendimi kadın gibi hissediyorum. Anne olmam hayatımı sil baştan değiştirdiğinden belki de, bilemiyorum. Neden derseniz; doğurmanın, çoğalmanın ve çocuk sorumluluğu almanın insanın hayata bakışını etkilediğine inanıyorum.
Yıllar geçti. Hayat değişti. Oğlum büyüdü. İşim büyüdü. Birlikte hayatı öğrendik biz oğlumla. Daha doğurmadan önce karnımı severek kutladığım Anneler Günü’nde yalnızdım ben. İlk Anneler Günü’nde ise artık hayatımda oğlum, önümde de halen çok severek yaptığım ve küçücük bir evde, kucağımda minik bebeğimle, tek başıma kurduğum, bebeğim ile birlikte ikinci bebeğim gibi büyüttüğüm işim, Anneyiz.Biz vardı...
Her yıl Anneler Günü’m daha da güzelleşti. Geçen yıl Anneler Günü’nde ise hayat bana bir sürpriz daha verdi. Yalnız bir annenin başına gelebilecek en şahane şey oldu. Benim ve oğlumun hayatına, ikimizi de son derece seven ve önemseyen mucize girdi.
İşte bu nedenle, üç kişi bu ayın 13’üncü günü bir de yıldönümü kutlaması yapacağız. Emre Berent’in çok sevdiği abisinin, benim ise kocaman yürekli sevgilimin hayatımıza girişini kutlayacağız.
Bu Anneler Günü’nde tüm annelerin anne olma gününü kutluyorum. Yalnız anneliğin ne demek olduğunu yıllardır bilen bir solo anne olarak da benim ve oğlumun başıma gelen mucizenin tüm bekar annelerin başına gelmesini diliyorum.
Kısaca anne olduğumda kadın oldum, her Anneler Günü’nde yeniden hayat doldum ben. Mayıs ayı uğurlu gelsin herkese, bana olduğu gibi...
Sevgilerimle...
Emre Berent’in annesi
Anne adayının doğum korkusu
Kadınlar binlerce yıldır doğurdukları halde, bir türlü doğum korkularını yenemiyorlar. Çünkü her kadın, doğumunun o güne kadar yaşayacağı en önemli olay olduğunu düşünüyor. Zaman daraldıkça kafalardaki sorular artarken, cevaplar ise hep yetersiz kalıyor.
Bir bebek fikri ortaya çıktığı andan itibaren, kadının zihnini pek çok soru meşgul etmeye başlıyor: "Nasıl bir bebeğim olacak? Nasıl bir anne olacağım? Kendimde ve hayatımda nasıl değişiklikler olacak? Evliliğim nasıl değişecek? Kariyerime etkisi ne olacak? Arkadaşlarımla ve ailemle ilişkilerim nasıl değişecek? Doğum nasıl gerçekleşecek? Bebeğim sağlıklı doğacak mı?" gibi...
Psikolog Eylem Ayrancı "Hamileliğin son dönemlerinde, doğum anına ve bebeğin sağlığına dair duyulan endişeler daha ön plana çıkıyor. Bu nedenle doğum öncesinde pek çok anne adayı, kötü rüyalar veya kabuslar görüyor. Anne adayı, bir yandan yaşayacağı doğum için endişe duyarken, diğer yandan hayatında oluşacak değişimleri düşünüyor" diyor.
Doğum korkusunu yenmenin yolları
n Doktorunuzla konuşun ve kafanızdaki soruları öncelikle onunla paylaşın.
n Doğumun fiziksel sonuçlarına dair duyduğunuz endişeler ile duygusal hassasiyetinizi birbirinden ayırt etmeye çalışın. Fiziksel sonuçlardan duyduğunuz endişeleri, sağlıklı, doğru ve güvenilir bilgi kaynakları edinip okuyarak yenin.
n Nerede doğum yapacağınız, doktorunuz, doğum esnasında sizinle birlikte olacak yakınlarınız, hastanede sizin yanınızda kalacak kişiler, eve döndükten sonra size destek olacak aile bireyleri, çalışıyorsanız işyerinizle ilişkiler, parasal ve gündelik yaşam gibi konuları doğumdan önce planlayın ve bunları eşinizle paylaşın.
n Hiçbir kadın, doğum gerçekleştiği anda duygusal olarak anne olamaz. Anne-çocuk arasındaki ilişkinin kurulabilmesi; annenin bebeğini tanıması ve onun ihtiyaçlarına uygun davranmayı öğrenmesiyle başlıyor. Zaman alan bu süreçte, aklınıza takılan sorularda size yardımcı olabilecek, çocuk bakımı ve hayatınızı yeniden düzenlemeniz konularında size yol gösterebilecek kişileri belirleyin (Örneğin; anneniz, kayınvalideniz, kardeşleriniz, arkadaşlarınız, komşularınız, çocuk doktorunuz)... Onlardan nasıl ve ne şekilde yardım alabileceğinizi doğum öncesinde netleştirmeye çalışmanız faydalı olacaktır.
n Doğum öncesindeki aylarda rahatlamak için sevdiğiniz ve keyif aldığınız aktivitelere vakit ayırmaya çalışın. Bu aktiviteler stresinizi azaltmanıza yardımcı olacaktır.
n Doğum korkunuz, günlük yaşamınızı olumsuz etkilemeye başlarsa ve bunlarla tek başınıza baş edemediğinizi hissederseniz, mutlaka profesyonel yardım alın.
n Doğum korkusunu normalin çok üzerinde yaşamanız, depresyonda olduğunuza dair bir işaret olabilir. Ayrıca bu korkunun aşırı olması "doğum sonrası depresyon" yaşanmasında da etkili olabilir, ki bu anne-çocuk ilişkisinde olumsuzluklara yol açar. Çocuğunuzla ilişkinizin sağlıklı olabilmesi için fiziksel ve ruhsal sağlığınız çok önemli.
Annenizle mutfağa girmeye ne dersiniz
Onun yemekleriyle büyüdünüz, mutfağa ilk onunla girdiniz. Annenizin yaptığı her yemek, mutlaka dünyanın en güzel yemeğidir. Haydi gelin, bu Anneler Günü’nde annenize (ve tabii kendinize) farklı bir armağan verin. Onunla SMN Tat Merkezi’nin mutfağında keyifli bir gün geçirin. Hem farklı ülkelerin pratik yemeklerini öğrenin hem de çocukluğunuzdaki gibi birlikte mutfağa girmenin keyfini yaşayın.
Ayrıntılı bilgi için: (212) 358 18 25
İtalyan mutfağının sihri
İtalyan mutfağının en seçkin lezzetleri ile Ortaköy’ün ve Boğaz’ın muhteşem manzarasını birleştiren Meditrina, 11 Mayıs günü, enfes İtalyan ve Akdeniz lezzetlerinden oluşan zengin brunch mönüsü ile "Anneler Günü"nü büyük bir keyfe dönüştürüyor.
Ayrıntılı bilgi için: (212) 261 89 20
11 Mayıs’ı Kıbrıs’ta kutlayın
Kıbrıs’ın incisi Merit Crystal Cove Hotel, Anneler Günü’nde, annelerine tatlı bir sürpriz yapmak isteyenlerin buluşma noktası olacak. Bu anlamlı gün için çok özel programlar hazırlayan Merit Crystal Cove Hotel, Akdeniz’in turkuaz mavisi sularını ve yemyeşil doğasını annelerine hediye etmek isteyenleri bekliyor.
Sizin anneniz en fit anne mi
11 Mayıs Anneler Günü’nde, düzenli spor yapan, sağlığına ve fiziğine dikkat eden "en fit anne" Mayadrom Sports Center’ın uzman eğitmen kadrosu tarafından belirlenecek. Yılın en fit annesini birbirinden güzel sürprizler bekliyor. Ayrıca Mayadrom Sports Center Çekmeköy’ün SPA bölümünde uygulanan Aroma Masajı sayesinde, annenize farklı bir gün yaşatabilirsiniz. Aroma Masajı’nda uygulanan aromatik yağların rahatlatıcı ve sinir sistemini dengeleyici etkisiyle mutlu bir gün geçirin.
Ayrıntılı bilgi için: (212) 217 69 00-132
Yazının Devamını Oku 