1 Kasım 2008
İşten eve gidiyorsunuz.Yorgunsunuz, bitkinsiniz ve birine de sinirlendiniz. Üstelik regl gününüz. Karnınız ağrıyor, canınız tatlı istiyor, ayaklarınızı karnınıza çekip, elinize kumandayı alıp, debelene debelene yatmak istiyorsunuz.
Ama olmuyor.
Onlar annelik öncesinde kaldı. Bir ağrı kesici alıp, sıcak su altında meditasyon yapıp, bornozla uyuma günlerine çoktan veda ettiniz.
Aromaterapi banyoları mı? O artık sadece önceki hayatınızdan kalma bir tatlı anı...
Evet, eve yaklaşıyorsunuz. 20-25 adım sonra aslında yaşamınızın en güzel, en dinç ve sağlıklı, hatta en mutlu gözükmeniz gereken insanına kavuşacaksınız. Kapının eşiğinden içeri adım attığınız anda ne başınızdaki ağrı, ne stres, ne yorgunluk kalacak... Kalmamalı...
Gülümseyen bir yüz ve gülümseyen bir kalp görecekler onlar. Çünkü bu saf yüreklerin istedikleri sadece bu. Sadece sevgi. Sadece huzur.
Gözlerimizle anlaşıyoruz bazen oğlum ile... Eğer sadece gülümsemek adına gülümsüyorsa birisi, öyle iyi anlıyor ve öyle ciddi bakıyor ki o insana, şaşarsınız. O anda bu ne yapıyor diye düşündüğünü ve olayı çözmeye çalıştığını hemen anlayabilirsiniz.
Emre Berent’e yaptığım ve her denememde aynı tepkiyi aldığım bir test var. Size de tavsiye ediyorum. Gözleriniz ile değil dudaklarınız ile güleceksiniz. Gözlerinizi sabit, donuk, tepkisiz tutacak, gülümsemenizden ayırıp güleceksiniz. Sadece 1-2 saniye için ona bakarak bunu yapın ve çocuğunuzun size nasıl baktığını izleyin. İnanamayacaksınız.
Anne ile olan göz bağını, aslında size bakarken gözleri ile gönlünün kapısını açtığını göreceksiniz. Ve şaşkınlığına şahit olacaksınız. Kalbinden kalbinize, gözleri ve gözleriniz ile giriyor o...
Gözlerinizin, evinizin kapısı gibi annenin kapısı olduğunu ve onu çocuğunuz için sürekli açık tutmak zorunda olduğunuzu anlayın lütfen.
Evin kapısından girdikten sonra ise artık ailenizin oluyorsunuz. İşte bu yüzden her konuyu, her yabancıyı, sizi rahatsız edebilen her şeyi kapıyı kapatıp ardınızda bırakın; benim yapmaya çalıştığım, en azından denediğim gibi...
Kapıyı hızla kapatın ve ellerinizi yıkamaya koşmadan önce 2-3 saniye derin bir nefes alıp "Yaşasın, ailemin kalesindeyim!" deyin, "Yanımda en sevdiklerim"...
Yıkayın ellerinizi, değiştirin giysilerinizi, giyin en güzel annelik kostümlerinizi...
İçerideki minik kalp, yüzbinlerce seyirciye bedel... Eviniz nasıl olursa olsun, dünyanın en güzel tiyatro sahnesi. Bu sahnede her şey gerçek ve her oyuncu en iyisi.
Hadi bir, iki adım kaldı, açın perdenizi.
Bırakın ardınızda negatif her şeyi.
Yaparsınız.
Becerirsiniz siz, annesiniz, dış dünya ile evinizi ayırabilirsiniz.
Evde sadece anne olmalısınız, eş olmalısınız...
Neden mi?
Evdeki huzur...
Zenginlik budur!
Çünkü...
Yaratıcılık ve sanat eğitimi
Her bireyin içinde keşfedilmeyi, geliştirilip desteklenmeyi bekleyen bir potansiyel olur. Bu yüzden, çocuğunuzun yaratıcı yönünü geliştirmesinin biraz da sizin ellerinizde olduğunu unutmayın.
Her bireyin içinde keşfedilmeyi, geliştirilip desteklenmeyi bekleyen bir potansiyel oluyor. Fırsat verildiğinde her insan, bir şeyler üretip ortaya koyabiliyor.
Psikolojik Danışman Dilek Kırcaoğlu, yaratıcılık ve nasıl gelişebileceği konularında bakın neler söylüyor: "Tüm mesele, bunu nasıl yapmak gerektiği... İçsel gücümüzü ortaya çıkarabilecek eğitim nasıl olmalı? Özellikle okul öncesinden başlamak üzere, çocuklarımıza nasıl yaklaşmalıyız ki yaratıcı olabilsinler? Yaratıcılık, şüphesiz ki cesaretlendirme ve rehberlik gerektiriyor. Sonuçta bir yaşam biçimi haline gelerek, düşünce sistemini ortaya koyuyor. Yaratıcı insan, çok boyutlu düşünebiliyor, her konuda problem çözebiliyor, fikir üretebiliyor ve değişik yaklaşımlarda bulunabiliyor. Deneyci, kalıplardan kurtulmuş, esnek ve cesaretli oluyor."
Yaratıcılık okul öncesi dönemde, öncelikle oyunlar yoluyla kendini gösteriyor. Çocuk, zengin hayal gücünü oyunlarına ekliyor. Merak ederek öğreniyor ve bunun için çok sayıda deneme yapıyor. Maceracı oluyor ve bu dönemde kalıplara bağlı düşünmüyor. Biz zaman içinde yanlış yaklaşımlarda bulunarak, onları kalıpların içine sokmaya çalışıyoruz.
Yaratıcılık ve yaratıcı düşünce, doğumdan itibaren desteklenmesi gereken bir süreç oluyor. Bu konuda ailelere ve okul öncesi eğitim kurumlarına oldukça iş düşüyor. Sanat eğitimi de, yaratıcılığın desteklenmesinde önemli rol oyuyor. Güzel sanatların tümü, toplumun ve bireyin gelişmesi, zenginleşmesi, güçlenmesi için vazgeçilmez oluyor. Tüm çocuklar ve insanlar için de ulaşılabilir olması elbette önem taşıyor.
Sanatın "pahalı ve sadece yetenekliler için olduğu" fikrinden tamamen uzaklaşmalı, çocukların özgürce denemeler yapmalarına izin vermeli ve bu arada kendimiz de özgür denemeler yapmaktan kaçınmamalıyız. Belki de zaman zaman çocuklarımızla birlikte, kaygısızca kendi yaratıcılığımızı ortaya çıkarmalıyız.
Yaratıcılığı desteklemek için
n Duyuları yoluyla öğrenen çocuğunuz için oyunlar, drama ve bunları destekleyecek araçlar (tehlike oluşturmayacak her tür yaratıcı malzeme, eski kıyafetler, ipler, yünler, tuvalet kağıdı ruloları, kumaş parçaları, boyalar, değişik kağıtlar...) ile değişik etkinlikler yapın. Çocuğunuza dışarıdan satın alınmış oyuncakları sunmanız, tek başına onun yaratıcılığını geliştirmeniz için yeterli olmaz. Malzemelerin hepsini görebileceği, inceleyebileceği, dokunabileceği şekilde yerleştirin.
n Ona özgür ve tehlikesiz ortamlar sağlayın. Üstü ya da ev kirlenir diye boya gibi etkinlikleri yapmasına engel olmayın.
n Çocuğunuzun seçimlerini kısıtlamayın. Birçok seçeneği görüp, kendi seçimlerini oluşturabilmesi için izin verin. Onun seçimlerine "iyi ya da kötü" şeklinde yorum getirmeyin. Ortaya koyduğu ürünleri eleştirmeyin, kalıba sokmayın. Bırakın istediği rengi ya da malzemeyi, istediği yerde kullansın.
n Çocuğunuzun çevresini gözleyebilmesi için çok fazla değişik ortama girmesini sağlayın. Çocuğunuzu "hasta olmasın" diye evden çıkarmamazlık ya da okula göndermemezlik etmeyin.
n "Şık" döşenmiş, ağzına kadar dolu bir oda yerine, sade, kolay ulaşılabilir, tehlikesiz, yumuşak renkler kullanılmış bir oda düzenleyin. Okulda da sınıfı aynı şekilde olmalı. Dekor kullanma kaygısı taşımayın.
n Çocuğunuzu, bir sorunla karşılaştığında düşünmeye teşvik edin. Sorun için çözüm yolları üretmesini sağlayın. Onun adına problemleri çözüp, hayatı kolaylaştırmaya çalışmayın.
n Soru sormasına, değişik fikirler üretmesine (her ne kadar sizin için kabul edilebilir olmasalar da) izin verin ve sabır gösterin.
Unutkan Erkekler, "Hadi"leyen Anneler
Anne-çocuk ilişkisinde sevgi/öfke ikilemi, çocukların yemek sorunu, gençliği tehdit eden şiddet virüsü, "Depresyon neden daha çok kadınlarda görülüyor?" gibi pek çok sorunun yanıtı, Fatma Torun Reid’in yazdığı "Unutkan Erkekler, ’Hadi’leyen Anneler" kitabında yer alıyor. Remzi Kitabevi’nden çıkan bu yaşamın içinden psikoloji kitabını siz de bir solukta okuyacak ve kendinizi teraziye koyacaksınız.
Kediler ve Fareler Mutfağı
Kediler ile fareler neden birbirlerine düşmandır? Yemek yapmak, sadece yemek pişirmek mi demektir? Mehmet Zorlu Vakfı’nın katkılarıyla Kelime Yayınları’ndan çıkan "Kediler ve Fareler Mutfağı" biraz da bu sorulardan yola çıkan ve iyiliği, güzelliği, dostluğu, kardeşliği vurgulayan öyküsüyle çocukların dünyasına ışıl ışıl bir pencere açıyor.
Kitap Fuarı kapılarını açıyor
1-9 Kasım tarihleri arasında düzenlenen 27. İstanbul Kitap Fuarı’nı bu yıl çocuklarınızla beraber gezmenizi öneririz. Bu sene "1968: 40 Yıl Önce, 40 Yıl Sonra" temasıyla düzenlenen İstanbul Kitap Fuarı’na yaklaşık 550 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılacak. Panel, söyleşi, konser, şiir-dinletileri, çocuk etkinlikleri gibi 282 farklı kültür etkinliğinde de 750 yazar okurlarıyla buluşacak. Füruzan’ın bu yıl "Onur Yazarı" olarak belirlendiği kitap fuarı sayesinde çocuklarınızın kitap sevgisini pekiştirebilirsiniz.
Küçük Kara Balık
Biz büyükler, bu kocaman dünyada kendi küçük çevrelerimizle sınırlıyoruz yaşamı. Oysa çocuklarımız hayata daha cesur ve atak yaklaşıyorlar. Yaşları bizden çok küçük de olsa bilgili ve yürekli bir nesil olarak yetişmeleri için yardımlarımızı esirgememeliyiz. Küçük Kara Balık hepimize örnek olacak şekilde dünyaya açıyor gözlerini! Hem içindeki hem de dışındaki dünyaya... Biliyor ki, yalnız kendi küçük yaşamlarımıza göre değerlendiremeyiz dünyayı. Farklı mekánlar, farklı kültürler, farklı insanlar tanıdıkça zenginleşecek hayatımız. Tiyatro küçük izleyicilerimizin dünyasını genişletmekle kalmıyor onların düşünce, duygu ve yaratıcılıklarını geliştirip yaşadıkları dünyada paylaşımcı ve katılımcı olmalarını sağlıyor. Adana Devlet Tiyatrosu
Yönetmen: M. Şekip Taşpınar
Oyuncular: Derya Keyf, Mahmut Hazım Kısakürek, Semih Yeşil, Seçil Dedeyi
Yazının Devamını Oku 
25 Ekim 2008
Evden dışarı her adım attığımızda, mutlaka bir arkadaşımızı görürdük. Ya elinde bir sopa otlarla oynayan bir arkadaş, ya annesinin yanında bebeği ile oynayan bir arkadaş veya elinde top ile kendi başına oynayan bir arkadaş... Mutlaka görürdük.
Evimizin dışında arkadaşlarımız, annelerimiz ile gündüzleri görüştüğümüz komşularımız ve anne-babalarımız ile birlikte akşamları ya da hafta sonlarında ailece görüştüğümüz komşularımız vardı bizim...
Ve onların çocukları vardı: Asiye’nin kızı Melike vardı, Haşime’nin oğlu Alper vardı, Cemile’nin kızı Zeynep vardı ve Cici Anne dediğimiz Rabia’nın Ceyhun ve Seyhun’u vardı... Mustafa vardı, Cem vardı, Ömer vardı... Esra ve Eşref kardeşler vardı. Marangoz’un çocukları Ayfer ve Serpil vardı. Ailece çok sevdiğimiz, hatta kardeşime onun adını verdiğimiz Ülker teyzemiz vardı üst katımızda. Büyük birilerinden yardıma ihtiyacımız olsa, bizim Aysun ablamız, Aynur ablamız, Naci abimiz, Hasan abimiz ve Nur ablamız vardı.
Yalnız değildik biz...
Bostancı’da veya Kınalıada’da... Bağdat Caddesi veya Moda’da... Doluydu her yerimiz güvenebileceğimiz insanlarla...
Birlikte büyüdüğümüz, şimdi birbirimizi bir şekilde kaybetmiş olsak bile hayatımızın en "bize ait" zamanlarını birlikte geçirdiğimiz, yepyeni diş macunu kutularını özenle taş ile doldurarak yola bırakıp, camdan da bulan kişinin sevincini izlemek gibi masum oyunlar oynadığımız arkadaşlarımız vardı.
Şanslıydık, çok şanslıydık biz...
Ama bizim çocuklarımız... İşte onlar bizim kadar şanslı değiller. Ben, annemin beni bıraktığı gibi içim rahat salamıyorum Emre’yi dışarı; hem de site içinde oturduğumuz halde... Gözüm kapalı evlerine gitmesine izin vereceğim toplasanız birkaç arkadaşı var oğlumun; ailelerini bildiğim, evlerinin içine girdiğim... Cem, Can, Oktay, Bora, Arda ve Tuna...
Bu hafta oğlumu okulun cumartesi günü aktivitelerinden ikisine kayıt ettirdim. Basketbol harici bir de seramik ve piyano eklendi hayatımıza. Düşündüm de Emre tümüne koşa koşa sadece arkadaş için gidiyor. Çocuğumun gözleri, "arkadaş" kelimesi ağzından çıkarken bile pırıl pırıl parlıyor.
Olsun varsın. Taşımak bana kalsın, ama oğlumun ileride çocukluk anılarında "yalnızlık" olmasın.
Eve veya alışveriş merkezlerine tıkanıp kalmanın "gezmek" olduğunu sanmasın.
Nasıl annesi "biz sokaklarda büyüdük" diyebiliyorsa, o da cebinde çocukluk arkadaşlarını biriktirsin.
Ve bizim gibi onları kaybetmesin...
Not: Teşekkür ediyorum buradan annemle babama ve fedakarlık savaşlarına... Yaşadıkları onca zorluğa ve hayat mücadelesine rağmen bizi hiçbir şeyden mahrum etmediler ya...
Agresif çocuklar
Zaman zaman, etrafımızda arkadaşlarına, kardeşine zarar veren, ısıran, evcil hayvanlara işkence eden, pek çok çocuk görebiliyoruz. Bu agresif çocuklarla ilgili merak ettiklerimizi, Psikolojik Danışman Dilek Kırcaoğlu’na sorduk.
Hemen hepimiz kardeşine ya da arkadaşlarına zarar veren, hayvanlara işkence eden çocuklarla karşılaşmışızdır. Psikolojik Danışman Dilek Kırcaoğlu, bu agresif çocuklarla ilgili şunları söylüyor: "Şayet çocuğunuzun bu davranışları, ara sıra ve bir anlık kızgınlıktan, yenemediği öfkesinden veya şiddetli bir engellenmeden kaynaklanmıyor, aksine sürekli tekrarlanıyor ise, o zaman çocuğunuz ciddiye alınması gereken bir mesaj veriyor demektir: ’Yaşamımda doğru gitmeyen şeyler var. Kendimi kötü hissediyorum. Beni fark edin. Bana yardım edin!’ Çocuk bu noktada kendini sözcüklerle ifade edemediği için davranış yoluyla ifade etmeye çalışır ve çoğu zaman kendisi de ne anlatmak istediğini bilmez."
Sadece çocuklar değil, gençler ve yetişkinler de zaman zaman böyle davranıyor. Okul eşyalarına zarar veren çocukların çoğu, öğretmenlerin ve okul idaresinin uygulamalarına karşı "kızgın" olduklarını anlatmaya çalışıyorlar. Çocuğun davranışının altındaki gizli sözsüz mesaj ne kadar acil, derin ve sıkıntılı ise, davranış o derece kalıcı oluyor.
Toplum ve ebeveynler böyle davrananlara "hangi ihtiyacından dolayı böyle davranıyor, ne hissediyor" şeklinde düşünerek bakmazlar. "Asi, uyumsuz, geçimsiz" gibi tanımlamalarla ya onlardan uzak kalırlar ya da işe yaramayan ceza yöntemlerini uygulamaya çalışırlar. Onları hiç kimse istemez. Çocuğun sadece davranışlarıyla ilgilenir ve sürekli onları düzeltmeye çalışırlar. Büyüklere, çocuğun hissettikleri ile ilgilenmek yerine, onları belli bir davranış kalıbına sokmak daha kolay gelir.
Oysa öneriler, ahlak dersleri, sorgulamalar, çocuğun olumsuz davranışlarını iyice pekiştirir. Ebeveynler, çocuğun içinde duyduğu sıkıntı ve acıyı bu yolla ifade ettiğini anlamak istemez, çünkü çoğu zaman bu sıkıntının kendilerinden kaynaklandığını görmekten çekinirler.
Çoğu anne-baba, çocuğuna karşı hatalı davrandığını dürüstçe itiraf edemez. Kaç kişi "Benim çocuğum kötü davranıyor, onun durumu iyi değil" demek yerine "Ben çocuğuma gerekli önemi vermedim, onun küçük tepkilerini bile sinirlilikle ve başımdan atar gibi geçiştirdim" diyebiliyor?
Bu çocuklara nasıl davranmalıyız
n Onu anlamaya, davranışlarının nedenlerini bulmaya çalışın. Dinleyin ve empati kurmaya çalışın, ancak suçluluk duyarak limitsiz davranmasına meydan vermeyin.
n Cezalandırmayın. Olumlu davranışlarına yönelin ve ödül yerine motivasyon teknikleri kullanın. Onu teşvik edin, "Bu gün arkadaşlarına vurmadın. Bu onlarla daha rahat oynamanı sağladı" gibi cümlelerle motivasyonunu artırın.
n Limitsizlik, güvensizlik duygularını daha da güçlendirir. Mutlaka sınırlı seçenek hakkı tanıyın.
n Tepkilerinizi kontrol edin. Sakin kalın ve ani patlamalardan kaçının.
n Söylemek istediklerinizi kesin ve net bir dil kullanarak ifade edin.
n Sözsüz iletişim önemlidir. Davranışlarınız sözlerinizi desteklesin.
n Çocuğun hareket ve eylem yerine, düşüncelerini kullanmasını öğrenmesine yardımcı olun ve ona zaman ayırın. Saptayıcı konuşun. Yorumdan kaçının (İyi, kötü, olumsuz, olumlu yorumları yapmayın. Sadece davranışının doğal sonuçlarını anlatın ve gösterin)...
n Çocukta duygusal fikirlerin gelişmesi için destekleyici olun. Hayali oyunlar, yaratıcılığı artırıcı oyunlar (yaratıcı drama) onun için yararlı olacaktır. Agresyon durumlarında duygularını ifade etmesine yardımcı olun.
Üç Maymun
Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği, Yavuz Bingöl, Hatice Aslan, Ahmet Rıfat Sungar ve Ercan Kesal’ın rol aldığı "Üç Maymun", izleyici ile buluşuyor. Küçük zaafların büyük yalanlara dönüşerek parçaladığı bir ailenin gerçeği örtbas ederek her şeye rağmen bir arada kalma çabasını konu alan film, şu soruya da yanıt arıyor: Altından kalkılamayacak acılara ya da sorumluluklara maruz kalmamak adına gerçeği bilmek istememek onun var olduğu gerçeğini ortadan kaldırır mı?
Sihirli Şehir
Gil Kenan’ın yönettiği ve Bill Murray, Tim Robbins, Saoirse Ronan ile Toby Jones’un oynadığı Sihirli Şehir (The City of Ember), dün vizyona girdi. Filmde Lina ve Doon adlı iki çocuğun öyküsü anlatılıyor. Onlar, gökyüzünün her zaman karanlık olduğu, güneşin doğmadığı Ember kentinde yaşamaktadır. Kentin enerji kaynaklarının tükenmeye başlamasıyla birlikte iki kardeş, Ember kentinde insanlara gün ışığı sağlamak için çareler aramaya başlar.
Red Kit bu kez Hayalet Kasaba’da
Vahşi Batı’nın gölgesinden bile hızlı silah çeken Red Kit’in maceraları devam ediyor. Serinin 14. albümü olan "Hayalet Kasaba"da, Red Kit" bu kez Vahşi Batı’nın altın arayıcıları ve dolandırıcılar ile maceradan maceraya koşuyor. Yılların eskimeyen çizgi film karakterinin maceralarından çocuğunuz mahrum kalmasın.
Yoga ile gevşetin
Çocuğunuzun farklı bir alanda kendisini geliştirmesini istiyorsanız, onu "yoga"ya gönderebilirsiniz. Cihangir Yoga’nın çocuklara uyguladığı eğitimlerle çocuğunuz fiziksel, ve duyumsal düzeyde kendini geliştirecek ve esneklik kazanacak. Ayrıntılı bilgi için: (0539) 572 84 37
Rezan Has Müzesi’nde çocuklara özel sanat etkinliği
Rezan Has Müzesi, aralarında Bedri Baykam, Adnan Çoker, Komet ve Devrim Erbil’in de bulunduğu 24 Çağdaş Türk resim ustasının eserlerinin yer aldığı "Haliç" sergisi süresince çocuklara atölye çalışmaları düzenliyor. Müze ziyaretini, çocuklar için eğlenirken öğrenecekleri bir tecrübeye dönüştürme fikri ile yola çıkılan program, aynı zamanda yaratıcı aktivitelerle Haliç’in tarihi ve kültürel değerlerini anlamalarını da sağlayacak. Çağdaş Türk Resim Sanatı ve sanatçılarının tanıtılması amacını da taşıyan çocuk eğitim programı, onların kültürel miras bilincine sahip bireyler olmalarına katkıda bulunacak. Programla ilgili randevu almak için: (0216) 367 84 3
Yazının Devamını Oku 
18 Ekim 2008
Ben Galatasaraylı’yım... Çocukluğumun bir döneminde soranlara "Beşiktaş" dediğim iddia ediliyor, ama çok uzun süredir (daha doğrusu kendimi bildim bileli) sarı ve kırmızı renklerden oluşur benim takımım. Kız kardeşim ise çocukluğunda Galatasaraylı’ydı, son beş yıldır falan Fenerli...
Bu değişikliğin nedenini sorduğumda "Futbol ve takım ruhu sadece Fenerbahçe taraftarında var, Galatasaray beni tatmin edemedi. Şans verdim o camiaya, ama olmadı" gibi bir açıklama yapıyor. Yani o aniden takımını değiştirenlerden... Hem de öyle bir değiştirdi ki, en azılısından Fenerli oldu çıktı.
Şimdi de Emre Berent... Fenerbahçeli oldu başımıza!
Geçen sezon, Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi 1-0 yendiği maç sırasında uyku zamanı gelmişti ve banyoda duş alırken suyun altından "Anne ben takım değiştirdim" diye seslendi. "Neden? Hayırdır, yıkanırken mi aklına geldi?" diye sordum. "Evet" dedi ve ekledi: "Sıkıldım sürekli Galatasaray’ın yenmesinden!"
Ben duşun dışında oturuyorum, o hem suyun altında sabunlarla oynuyor hem de devam ediyor: "Ayrıca bütün arkadaşlarım Fenerli, Bora abim Fenerli, teyzem Fenerli, dedem Fenerli, okulda konuşacak konum olur. Bir de renkler çok güzel be anne, sarı ve lacivert yan yana nasıl güzel duruyor!"
Şaşkınlıkla dinledim. "Gerçekten mi?" dedim. "Hem de nasıl..." deyip devam etti: "Kendimi iyi hissediyorum. Terk ettim senin takımını diye bana kızmadın değil mi?"
Sakince cevap verdim. Özgürlük diye bir şey var, ne diyebilirim ki çocuğa... Belli ki düşünmüş uzunca süre, banyoda çark etmiş. Zaten olay, aklına düştüğü an bitmiş. "Yok hayatım" dedim, "Bu senin bileceğin bir iş. İstediğin takımı tutmakta özgürsün." Duşu araladı, kafasını çıkardı, "Şimdi bornozumu ver bana, teşekkür ederim. Anladın beni sen anne" dedi ve patlattı bombayı: "Bence sen de Fener’in doğru takım olduğunu bir gün anlayacaksın..."
O gün hevestir dedim, geçer dedim, bekleyeyim dedim, ama geçmedi. Çocuk tamamen içinden gelerek gitti ve takımını buldu. Bana da evde tek Galatasaraylı olarak yaşamak, zaferlerime sessizce sevinmek, hüzünlere gizlice üzülmek kaldı. Bir de Akmerkez’e gittikçe Emo ile paşa paşa Fener Store’a girmek. İstediği şeyleri almak, ona bir hediye alırken bile sarı ve lacivert renkleri taşıyanları bulmak...
Şimdi derdi maça gitmek, ısrarla buna direniyorum. Bakalım ne kadar dayanabileceğim?
Fenerli Emo’nun Galatasaraylı annesi olarak, sporun ve şenliğin bol olduğu bir hafta sonu dilerim...
İkizler yolda
İkiz bebek bekleyen ebeveynlerin dikkat etmesi gereken bazı önemli noktalar var. Örneğin, alışılanın aksine çocuklara benzer isimler koymak, onlara aynı kıyafetlerden giydirmek, son derece sakıncalı...
İkizlere isim seçerken
İkizlere isim seçerken, aynı hecelerden ve seslerden oluşan isimler koymaktan kaçınılmalı, farklı başharflerle başlayan isimler seçilmeli. Pedagog Güzin Soyak, "Ebeveynler aynı harflerle başlayan isimler koymaktan kaçınmalılar, çünkü bu durum okulda veya sağlık kayıtlarında karışıklığa neden olabiliyor. Aynı zamanda ebeveynler çocukları için farklı zamanlarda sosyal güvenlik numarası talep ederlerse, ilerde yaşanabilecek problemleri de önlemiş oluyorlar" diyor.
n Kıyafetler aynı olmamalı
Çoğulları benzer ya da aynı giydirmenin nedenleri, dünyaya onların "özel" olduğunu göstermek ya da aralarında rekabet oluşmasını önlemek olabilir. Diğer yandan bu şekilde kıyafet alışverişi yapmak daha hızlı ve kolay olduğu için de tercih edilebilir.
Oysa çocukları farklı giydirmek, onların ayrıştırılmasını kolaylaştırıyor, bireyselleşmelerine katkıda bulunuyor ve kıyafet paylaşımı nedeniyle her bir bebek daha fazla sayıda kıyafetten yararlanabiliyor. Bebeklerinizi küçükken aynı giydirme eğilimindeyseniz, benzer ama farklı renkli ya da aynı renk ama farklı modeller seçmeye bakın. Büyüdükçe de kararı onlara bırakın.
n İkiz olmayan çocuklara nasıl yaklaşılmalı
* Çoğullar her zaman dikkat çeker. Çoğullara özel ilgi gösterildiğinde ya da iltifat edildiğinde, diğer çocuğunuzun kendini dışlanmış hissetmemesi için onu da sürece dahil etmelisiniz.
* Şarkı söylemek, kitap okumak gibi birlikte oynayabilecekleri oyunlar bulmalısınız.
* Çocuğunuzun kendisine özel zaman ve yer ayırabilmesini sağlamalısınız.
* Ağabey-abla olmak bazen motive edici olsa da, bu durumun çocuğunuzu mutsuz ettiğini hissederseniz bu rolü minimum şekilde vurgulamalı ve kullanmalısınız.
* Çocuğunuzun doğum gününün ya da diğer özel günlerinin çoğulların gelişiyle gölgelenmesine izin vermemeli, gerekirse hazırlıkları önceden tamamlamalısınız.
* Gerekirse bebekler doğmadan önce büyük çocuğunuzu okul öncesi bir programa veya kreşe yazdırabilirsiniz. Çocuklar bu dönemde istikrarlı bir bakıcıya, rutin eylemlere ve güvende olmaya ihtiyaç duyarlar.
n İkiz dili nedir
İkizlerin dil gelişimindeki en çarpıcı olgulardan biri "ikiz dili"nin ortaya çıkışı oluyor. Avustralya’da yapılan en son araştırmalar, bunun daha az gelişmiş veya özgün dil bozukluğuna yatkın bir dil türü olduğunu savunuyor. Özellikle de eğer ikiz kardeşler aynı gelişimsel seviyede iseler, bu dili kullanma olasılıklarının daha fazla olduğu biliniyor.
Yine Avustralya’da yapılan bir araştırma, ikizlerin birbirleriyle diyaloğa girdiklerinde kullandıkları dilin, yetişkinler ile konuşurken kullandıkları dilden daha az gelişmiş olduğunu gösteriyor. İkizlerin daha basit bir dille birbirleri ile konuştukları, daha az kelime kullandıkları izlenmiş. İngiltere’de yapılan bir çalışma ise "ikiz dili"ni kullanan ikizlerin (yüzde 50 oranında), ikiz dili kullanmayanlara (yüzde 11) göre daha fazla konuşma ve dil bozukluğu yaşadığını gösteriyor.
n İkizi olan ebeveynlere tavsiyeler
Başlangıçta her iki bebeğinize de aynı oranda bağlanamadığınızı hissedebilirsiniz. Bundan korkmayın ve bu duygunun birçok çoğul gebelikte yaşanan bir şey olduğunu aklınızda bulundurun. Daha az ilişki kurduğunuzu düşündüğünüz bebeğinizle daha fazla göz teması kurmak, dokunmak ve konuşmakla ilgili gayret gösterebilirsiniz.
İkizlerin bakımında yardımcı olan diğer bireyler de bazen kendilerini daha yakın hissettikleri bebeklerden birini seçip, onun ihtiyaçlarıyla daha fazla ilgilenebiliyor. Bu da anne ve bebek arasındaki bağı etkileyebiliyor. Günlük bakımlarında ve boş saatlerinizde bebeklerinize eşit zaman ayırmaya çalışın. Bir bebeğin bütün sorumluluğunu tek kişinin yüklenmemesine gayret edin.
Oyunbaz Nesneler atölye çalışması
İstanbul Modern Sanat Müzesi, Paris’teki Centre Georges Pompidou’nun işbirliği ile düzenlediği "Genç İstanbul Modern" etkinliklerinin dördüncüsünü sunuyor. "Oyunbaz Nesneler" adlı atölye çalışması, 6-16 yaş arası çocuk ve gençlerin, Fransız sanatçı Claude Courtecuisse’in eserlerini inceleyerek gündelik nesnelerin heykel, fotoğraf ve resim kompozisyonlarındaki kullanımını görmesini ve benzer eserler üretmesini hedefliyor. Çocuklar, genç İstanbul Modern’in "Oyunbaz Nesneler" programına, pazartesi hariç her gün 10.00-11.30, 13.00-14.30, 15.00-16.30 saatleri arasında katılabilirler.
Mutluluk ve Mutsuzluk
"Çıtır Çıtır Felsefe" dizisinin 12’nci kitabı "Mutluluk ve Mutsuzluk", çocukların sık yaşadığı karmaşık duygulardan yola çıkarak "mutluluk" kavramını tartışıyor. Yaşamı ve dünyanın işleyişini anlamaya çalışan çocuklara, doğru sorular sorarak temel kavramları düşündüren dizi, hem çocuklar hem öğretmenler hem de anne-babalar için benzersiz bir kaynak niteliğinde. Günışığı KitaplığıYazan: Brigitte Labbe
Haliç Sergisi
Rezan Has Müzesi, yeni sezonda sanatseverleri dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Haliç’i konu alan resim ve fotoğraf sergisi ile buluşturuyor. Müze; üç büyük medeniyetin izlerini taşıyan bölgenin unutulmuş değerini tekrar hatırlatmak, "Haliç" ile bağlarını kuvvetlendirmek ve bir anlamda ona sahip çıkmak adına, sezona Türk resim sanatı ustalarının Haliç’i kendi özgün yorumları ile ölümsüz eserlere dönüştürdükleri "Haliç..." sergisi ile başlıyor. 23 Ekim-31 Aralık tarihleri arasındaki bu sergiyi kaçırmayın.
Sevimli Dinozor Tatilde
Kanatlı bir bebek dinozorun, arkadaşlarıyla okyanusun ortasındaki adada geçen maceralarının anlatıldığı filmde, bir dinozor avcısının ortaya çıkması ve dinozorları lüks yatında tutsak etmek için hain planlar kurmasıyla her şey değişiyor. Avcı, sevimli dinozor ve arkadaşlarını yakalamaya çalışırken sürpriz biçimde ortaya çıkacak hayaletlerden habersiz. Sevimli dinozorların başına neler gelecek? Avcıdan kurtulabilecekler mi? Tüm bu soruların cevabını merak edecek yumurcaklar için, filmi hafta sonu programınıza ekleyin.
Yazının Devamını Oku 
11 Ekim 2008
Ana-oğul, çocukluğun en önemli evresi olan 0-6 yaş dönemini kapattık. Resmi olarak bitirdik. Ve ben iki yıl önce yayınlanan kitabımın üç baskısı da bittikten sonra şöyle bir karar almıştım kendi kendime: "Emo’nun 6 yaşı bittiğinde, ikinci annelik kitabımı yayınlayacağım."
Çünkü son iki yıldır, üzüldüğümde ta Van’dan yazıp "Siz üzülemezsiniz. Şimdi böyle düşünmezsiniz, ama kitabınızın şu sayfasında şöyle diyorsunuz" diyerek bana sahip çıkan, beni bana karşı koruyanlar oldu. Annelikten yorulduğum ve tükendiğim anlarda "Ben de..." diyebilen okurlarım oldu. Her şeye rağmen "Çocuklarımıza daha iyi nasıl bakabiliriz, onları ailesine, vatana, millete hayırlı çocuklar olarak nasıl yetiştirebiliriz?" sorusunun cevabını benimle birlikte arayan pek çok anne bir şeyler yazdı.
İki yıldır siz sevgili okurlarımızdan gelen yorumları özenle sakladım, nelerin anneler için daha önemli olduğunu not aldım, onları düzenledim. Sonra yeni fotoğraflar çektirdik, kitap kapağımızı hazırladık ve Kültür Bakanlığı kayıtlarımızı yaptık. Gelecek hafta baskıya girecektik. Ancak birkaç gün önce bir rüya gördüm; oğlum ile çıplak ayak çimenlerde koşuyoruz ve bana "Anne üç gün daha bekle, verme kitabı" diyordu.
Genelde rüyalarımın anlamını ve gördüğümde başıma neler geleceğini bilen biri olduğumdan, hiç düşünmeden bekleme kararı aldım. Yeni halini Ahmet Koraltan’a teslim etmedim. İnanılır gibi değil ama oğlum bana dün, yani bu rüyanın üzerinden üç gün bile geçmeden inanılmaz enteresan iki hediye verdi. Bana neden bekle dediğini anladım. Ona sarıldım, gece uyurken kokladım ve kulağına fısıldayarak teşekkür ettim. "Biz birbirimizin şansıyız" dedim.
Neden mi "bekle" demiş bana?
1’inci müjde: Bebekliğinden beri büyük tuvaletini törenle yapar Emo... Tuvaletinde resmen bir kütüphanesi var. Ya oyun oynar, ya kitap-dergi bakar veya beni çağırır, ben yanına yere otururum, o da anlatır durur, sohbet ederiz. Dün yine beni çağırdı "İşim uzun, gel konuşalım" dedi. Gittim yanına, oturdum. Konuşurken elini ağzına attı, "Dişimin arasında bir şey var" dedi ve hooop. Elinde minicik bir diş ile öylece kalakaldı. İlk dişini düşürdü ve artık ömür boyu onunla yaşayacak olan ilk yetişkin dişinin ucu göründü! Biraz kan aktı ama olsun, popoyu sildik, el ele havalara zıpladık. Diş perisi için dişimizi sakladık. Tüm sevdiklerimize telefon açıp haber verdik.
Ve bunu kitaba ekledik...
2’nci müjde: Yemekte konuşurken, "Bugün ne öğrendin okulda Emo?" dedim. "ELE yazmayı" dedi. "Süper, peki ELE kelimesinde sondaki E harfini çıkarıp yerine A koyarsan ne olur?" diye sordum. Durdu, yüzüme baktı "ELA olur, aaaa arkadaşımın adı olur" dedi. Bu tesadüf diye düşündüm, devam ettim: "Tamam, peki ELA kelimesinde A yerine Ü koysam ne olur?" Bir iki saniye düşündükten sonra yanıt verdi: "ELÜ olur..."
Son harfi sürekli değiştirdim, hepsini bildi. Mantık yürütüyor, sesli harf ve sessiz harf nedir bilmiyor diye düşünüp, bombayı patlattım: "Bunu da bilirsen delireceğim Emo! Peki ELİ kelimesinin başındaki E var ya, o E yerine A koysan ne olur?" Düşünmeden ALİ dedi. Böylece konuşurken ALİ, ELA, OLA, ALA derken BEL, KEL, DAL, SEL, biz gidiyoruz. Mantığı çözdü diye sevinçten deliye döndüm. Bir-iki saat geçti, elimizi yüzümüzü yıkadık, masal okumaya yatağa gittik.
"Üç Küçük Bela" diye bir masal çıktı Disney’in 365 Masal kitabında karşımıza... Parmağım ile BELA kelimesinin B harfini kapadım, "Orada ne yazıyor?" diye sordum. "ELA" dedi. "Peki B gelirse yanına?" dedim. Önce kitaba baktı, sonra yan yan bana baktı ve "Sen başıma bela mısın anne?" dedi bana... "Yani?" dedim. "BELA yazıyor BELA" diye cevap verdi!
Kısaca, okuma yazma işi bizim evde bitti. Anne bunu da kitabına ekledi ve kitabın içini baskıya teslim etti!
Okullarda bulaşıcı hastalıklar
Mikroorganizmaların neden olduğu bulaşıcı hastalıklar, çocuklarda ve gençlerde en sık rastlanan hastalıklardan... Bu hastalıklar, gelişmekte olan ülkelerde ölüm nedenlerinin de başında geliyor.
Bulaşıcı hastalıklar sonucunda kişilerde "bağışıklık" oluşuyor. Hastalığı geçirdikten sonra oluşan bağışıklığa "aktif bağışıklık", aşılarla oluşturulan bağışıklığa ise "pasif bağışıklık" deniyor. Her iki bağışıklıkta da hastalığa bir daha yakalanmamızı engelleyen antikorlar oluşuyor.
Bulaşma yolları
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Başhekim Uzman Dr. Dilek Leyla Mamçu, söz konusu hastalıkların bulaşma yolları hakkında şu bilgileri veriyor: "Enfeksiyon hastalıklarının bulaşma yolları her zaman tam olarak bilinmeyebiliyor. Ancak çoğu zaman mikroplar, hastalığı taşıyan kişinin hapşırık ya da öksürüğündeki damlalar yoluyla sağlıklı kişilere bulaşıyor veya havadaki tozlara asılı kalıyor. Doğrudan temas (el teması), dolaylı temas (hasta kişinin temas ettiği nesne veya eşyalara dokunmak), solunum salgıları veya dışkı yoluyla da bulaşma olabiliyor. Topluca yaşanılan yerlerde, okul, yurt, kışla gibi ortamlarda, saydığımız yollarla kişiden kişiye kolayca geçebilen bu hastalıklar, okul başarısızlıklarının ve iş gücü kayıplarının da önemli bir nedeni oluyor."
Okula devamı zorlaştırıyor
Okula başlayan çocukların bir kısmı ilk kez kalabalık ortamlara giriyor. Edindikleri yeni arkadaşlarıyla temasları neticesinde, okul ortamında hastalık etkenleriyle sıklıkla karşılaşıyorlar. Daha önce karşılaşmadıkları virüs ve bakterilerle ilk kez karşılaşan çocuklar, aktif bağışıklıkları olmadığı için kolayca hastalanabiliyorlar.
Özellikle okula veya kreşe başlanan ilk haftalarda, bu tip enfeksiyonlar sıklıkla karşınıza çıkar. Bu hastalıklar, çoğu kez basit tedavilerle iyileşen, ancak okul devamını engelleyen geçici sağlık sorunları oluşturur.
Çocukluk aşıları okula başlama yaşına kadar tamamlanan çocuklar; kızamık, kızamıkçık, kabakulak, çocuk felci, difteri ve boğmaca gibi hastalıklardan korunabiliyorlar. Ancak özellikle bulaşıcı üst solunum yolu enfeksiyonları, bademcik, faranjit, nezle, grip gibi hastalıklar ile temiz olmayan gıdalarla bulaşan ishal, sarılık gibi hastalıklar, okulların açılmasıyla birlikte artıyor.
Önlemler
Okul çocuklarında genel sağlık durumunun iyileştirilmesiyle, birçok hastalık riski azaltılabiliyor. Pasif bağışıklığın oluşması için aşıların tam ve düzenli olarak yapılması gerekiyor. Ayrıca, bebeklikten başlayan düzenli doktor kontrolleri, iyi beslenme, genel hijyen kurallarına uyum, bulaşıcı hastalığı olan çocuklarla temasın engellenmesi de önemli rol oynuyor.
Korunma
Okullarda bulaşıcı hastalıklardan korunmak için, öncelikle okul binalarının hijyen koşullarına uygun olması gerekiyor. Sınıflar yeterli genişlikte olmalı, yeterli havalandırma ve güneş ışığından yararlanma olanakları bulunmalı, yeterli sayıda, içinde akan suyu bulunan tuvaletler ve el yıkama yerleri olmalı. Ayrıca yeterli fıskiyeli su içme musluğu olmalı, sınıflar haddinden fazla kalabalık olmamalı, okul binasında her gün ıslak yöntemle temizlik yapılmalı.
Kişisel önlemler açısından, çocuklara ailede öğretilmeye başlanan temizlik alışkanlığı çok büyük önem taşıyor. El yıkamanın önemi, aile ve eğitimciler tarafından sürekli vurgulanıyor. Yemek yemeden önce ve tuvaletten sonra ellerin sabunlanarak yıkanması, pek çok hastalığın bulaşmasını önlüyor. Çocukların sokakta satılan yiyeceklerden uzak durması ve okul kantinlerinde satılan yiyeceklerin kontrolü de başka bir önemli nokta oluyor. Bulaşıcı hastalıklardan korunmak için aşıların da ihmal edilmemesi gerekiyor.
Armoni Müzik Merkezi
Armoni Müzik Merkezi’nde ilk planda müzik eğitimi ve enstrüman dersleri yer alıyor. Her yaştan, her düzeyde öğrenciye eğitim verebilecek bir kadrosu olan kursta, keman, piyano, gitar, viyola, org, solfej, şan, müzik teorisi dersleri veriliyor. Müziği çocuğunuzun hayatının bir parçası yapmayı ihmal etmeyin.
Patenli kız
Yaz tatilini köyde yaşayan akrabalarının yanında geçiren işitme engelli Şerare, babasının hediye ettiği rollerskate’leri ayağından hiç çıkarmaz. Köydekilerin ’Patenli Kız’ adını taktığı Şerare, tatil ödevi için köyün yaşlılarının çocukluk anılarını derler. Tatilinin sonunda, yalnızca ödevini tamamlamakla kalmaz, yeni tanıdığı bu insanlarda çok farklı izler de bırakır... Günışığı
Caffe Nero’dan anne poğaçası
Ünlü İngiliz kahve zinciri Caffe Nero, sıcacık poğaça çeşitleriyle sonbaharın kendini iyice hissettirdiği serin sabahlarda ev tadında kahvaltılara ev sahipliği yapıyor. Taze beyaz peyniri ve taptaze dereotuyla Caffe Nero poğaçası, günün en özel öğünlerinden kahvaltı için sıcacık bir alternatif sunuyor. Herkese afiyet olsun.
Poi-Işık ve Ateş Dansı
Kelime anlamı "ipin ucuna bağlanmış ağırlık" olan Poi, Yeni Zelanda’da, Maori yerlilerinin dans ritüellerinde kullandığı bir enstrüman. Yurtdışında ergenlik çağındaki çocukların sorunlarını aşmalarına yardımcı olmak amacıyla da uygulanıyor. Anne ve çocukların birlikte katılımına açık, Poi (Işık ve Ateş Dansı) kursuna, isteyen anneler 7 yaş ve üzeri çocukları ile birlikte katılabilecek. Dancentrum’da çocuğunuzla eğlenceli vakit geçirebilirsiniz.
IQ Çocuk
California Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma, bazı müzikler ile IQ arasında bir ilişki olduğunu ortaya koymuş. Bu testte önce sağ beyin yeteneklerini ölçen sorular sorulmuş, sonra Mozart’ın K448 iki piyanoluk sonatı 10 dakika boyunca dinletilmiş. Öğrenciler tekrar test edildiklerinde IQ puanlarının 89 puan yükseldiği görülmüş. Bu CD 0-12 yaş arası çocuğunuz için çok uygun. Hem eğlenecek hem de kolay öğrenecek. On Müzik
Yazının Devamını Oku 
10 Ekim 2008
Haydi şu anda, bu yazıyı okuduğumuzda ayağa kalkalım ve söz verelim. Kişisel olarak yemin etme, söz verme şeklimiz her ne ise o şekilde yemin edelim...
Neye mi?
Çocuklarımızı olabildiğince özgüvenli yetiştirmeye...
Onları, gerekirse yardım almaya, uzmana sormaya, çekinmeden "nasıl yapacağım?" demeye, bunun için en azından çaba göstermeye alıştırmaya...
Haklarını aramayı, fikirlerini ve duygularını yüksek sesle dile getirmekten çekinmemeyi öğretmeye...
Haksızlığa uğradıklarında itiraz etmeyi anlatmaya...
Ki tartışmanın kavga etmek olmadığını bilsinler...
Seçim yapmanın, seçim yapamamaktan daha değerli olduğunu bilsinler...
Taraf olmanın, tarafsız olmaktan son derece iyi bir şey olduğunu en iyi şekilde anlasınlar...
Akıllarından geçenleri söylemekten çekinmesinler...
Onlara neyi nasıl yapmalarını gerektiğini öğretelim...
İçinde amatör bir ruh taşımanın, heyecanı korumak için en iyi şey olduğunu öğretelim... Ama profesyonel olmanın da ne demek olduğunu açıklayalım..
Hata yaptıklarında özür dilemesini, bir iyilik gördüklerinde teşekkür etmeleri gerektiğini de öğretelim...
Yanlışa düştüklerinde "yanlış karar verdim" demeyi; eksik bir şey yaptıklarında "neden bunu düşünemedim?" diye kendi kendilerine sormayı bilsinler...
Bunları bilsinler ki, yanlış kararlar verdiklerinde ellerinden şekeri alınmış çocuklar gibi nereye sığınacaklarını, kimin omzunda ağlayacaklarını şaşırmasınlar...
Sevindiklerinde havaya zıplamaktan, üzüldüklerinde ağlamaktan, şaşırdıklarında "oha" demekten çekinmesinler...
Hayatta kendileri için kalite standartları olsun ki, kendi haklarını korumak için başkasının hakkını elinden adice çekip almasınlar...
"İnsani Kalite Standartları" nedir bilsinler...
Çocuklarımızı birer DÜNYA VATANDAŞI olarak yetiştirelim!
Ki "Hata yaptım, bu aklıma gelmedi, haklısın, bu benim eksikliğim" diyebilen, teşekkür etmekten, özür dilemekten, saygı duymaktan erinmeyen, empati yapıp kendini karşısındakinin yerine koyabilen, yaşadığı her olayın öğretici bir tecrübe olduğunu bilen ve kendi eksiği yüzünden sağa sola saldırmadan önce "özeleştiri" yapabilen, kendi hatasını anladığında ise yaşadığı olaydan ne öğrendiğini düşünüp şükredebilecek olgunlukta bireyler olsunlar.
Rekabet, başarı ve hırs kelimelerinin sözlük anlamını "savaş" olarak anlamlandırmasınlar.
İyi hafta sonları dilerim...
Okula başlarken hangi sorunlarla karşılaşılacak
Anne-çocuk arasındaki yoğun bağımlı ilişki nedeniyle, evden ayrılmaya tepki gösteren çocuklar olabilir. Burada en önemli faktör, anne ve babanın bu bağımlı ilişkiyi sürdürmeye devam etmemesidir.
Dilek Kırcaoğlu, anne-çocuk arasındaki yoğun bağımlı ilişki hakkında şunları söylüyor: "Pek çok anne, böyle bir tepki gösteren çocuğun okula başlamasını geciktirmektedir. Çocuk okulda, anne evde ağlamaya devam etmektedir. Böyle durumlarda önce anneye yardım etmek gerekir. Bu kadar önemli bir süreçte bazı sorunların yaşanması son derece normaldir ve olağan karşılanmalıdır. Bu sorunların süreç içinde çözüm bulacağına inanmak ve durumun doğallığı düşünülerek abartılı tepki ve çözüm arayışlarından kaçınmak şarttır."
Bu dönemde:
n Çocuğunuzun, okulda güvende olduğunu hissetmeli, doğru bir iş yaptığına emin olmalı ve bu duyguyu ona yansıtmalısınız.
n Çocuğunuzun ve kendinizin içinde bulunduğunuz kaygı durumunu yumuşatarak çözümlemeye çalışmalısınız.
n Herhangi bir iletişim engeli kullanmadan ("Bak herkes alıştı ama sen hálá ağlıyorsun, Ahmet hiç ağlamıyor" gibi...) çocuğunuzu etkin bir şekilde dinlemeli ve kaygı duyduğu konuları belirlemelisiniz. Çocuğunuzun rahatlamasını sağlamalı, duyduğu kaygının normal olduğu ve bu kaygıdan dolayı suçluluk duymaması gerektiği mesajını vermelisiniz.
n Çocuğunuz, anlaşıldığını hissetmelidir.
n Çocuğunuzla herhangi bir inatlaşmaya gitmemeli, ona okulun zevkli, heyecanlı ve eğlenceli bir yer olduğunu hissettirmelisiniz.
n Bu dönemde, okul ve aile sıkı bir işbirliği içinde olmalı. Çocuğunuzun okuldaki problemlerini eğitimciler ile paylaşmalı, onların görüşlerini almalısınız. Sorunları sadece çocuğunuzdan dinlemeniz, çözüm için etkili olmayacaktır. Objektif düşünebilmeli, anne ve baba olmanın getirdiği duygusallığın ön plana çıkmasına izin vermemelisiniz.
n Çocuğunuzu okul konusunda bilgilendirmelisiniz. Bu bilgiler çocuğunuzun kaygı duyabileceği alanlarda olmalı; abartılı ve çocuğunuzun fazla bir beklentiye girmesine neden olacak türde olmamalı. Kaygı duyduğu alanları çocuğunuzun kendisi söylemeli. Onu kaygı duymadığı konularda, sanki kaygı duyuyormuş gibi önceden bilgilendirmemelisiniz.
Bu dönemde çocuğunuza her zamankinden daha yakın olun. Çocuğunuz kaygı duyduğu alanlardaki sorularının yanıtını tam olarak bulamazsa, okulu reddedebilir ve okula gitme konusunda şiddetli isteksizlik duyar (Zaman zaman bütün çocuklar okula gitmeme talebinde bulunurlar. Bu durum normaldir, ancak sıklığı ve çocuğun tavrı önemlidir. Bu isteksizliğin kaynağı araştırılmalıdır). Bu isteksizlik bazen çocuğun öğrenim yaşantısının bütününü etkileyecek problemlere temel olabilir. Bu nedenle sorunun mutlaka çözümlenmesi gerekir. Okuldan almak çözüm değildir. Bu çocuğunuza sorunları çözmekten çok kaçmayı öğretir.
Bratz Girlz Rock
Bratz kızları; Yasmin (Natalie Ramos), Cloe (Skyler Shaye), Sasha (Logan Browning) ve Jade (Janel Parrish) sonsuza kadar iyi arkadaş olarak kalacaklarına söz vermişlerdir. Şarkı, dans ve modanın yardımıyla tüm okula, dürüstlüğün ve en önemlisi de arkadaşlığın gerçek anlamını öğretirler. Tiglon
Eftalya Beylerbeyi
Eğer siz de bir balık tutkunuysanız, her şeyden önce "lezzet, sıcaklık ve şıklık" diyenlerdenseniz, Eftalya Beylerbeyi restoranına bir bakın derim. Zengin mönüsüyle ve kalitesiyle kısa zamanda siz de buranın müdavimleri arasında olacaksınız.
Yazının Devamını Oku 
26 Eylül 2008
Aileler olarak birincil görevimiz, tüm diğer temel ihtiyaçların ve sevmenin dışında, çocuklarımızı özsaygı ve mutluluğa giden yolculuklarında teşvik etmek ve desteklemek. Onları sosyal ortamlara itmek, kalabalığa karıştırmak. O kadar çok mutsuz çocuk var ki etrafta... Hayat şartları ne kadar iyi olursa olsun, yedikleri önlerinde, yemedikleri arkasında olan, oyuncağa boğulmuş, istedikleri her şey gerçekleştirilen, arsızlığın limitini aşmış ama "gözlerinden mutsuzluk akan" çocuklara çok üzülüyorum...
Ailelerine de, annelerine de...
Biz dizlerinde yaralar ile sokaklarda büyüyen, mahalle ilkokuluna giden, hıdrellez günleri ateşler üzerinden atlayan, yaz geceleri akşamları sokakta saklambaç oynayabilen, kış geceleri komşu arkadaşlarımızla birbirimizin evinde, yerlerdeki tepsilerde soba üzerinde yapılmış kestaneleri yiyen bir nesiliz...
Emre’nin bu yaz dizleri çok yara oldu. Ama hıdrellezi bilmiyor. Soba görmedi. Tüm çocuklar planlı, projeli. Bazı anneler ise tam tersi, çocuklar bakıcıda, kendileri evde bile olsalar aslında yoklar orada... Arkadaşsız kalmış bu nesil. Yalnızlar olabildiğince...
Son günlerde endişem bu. Başlıkta gördüğünüz soru: Nasıl mutlu çocuklar yetiştireceğiz biz?
Yerli ve yabancı birçok uzman şöyle diyor: "Çocuklarınızı siz mutlu edemezsiniz. Onları oyuncaklara boğmak, sürekli övmek, üzerlerine titremek... Tüm bunlar çocuklarınızın mutluluklarını garanti etmiyor. Sadece yaşama nasıl tutunabileceklerini bilen, özgüvenli ve ne istediklerini bilen çocuklar gelecekte gerçek mutluluğa ulaşabilecekler."
Öncelikle siz, anneler:
"Mutluluğu, elde etmek istediğiniz hedeflerde aramayın. Hedefiniz, hayatın tüm adımlarında mutlu olabilmek olsun. İçinde çatışma olmadan aile hayatı olmaz. Tüm yaşadıklarınız aile olmanın temelleridir ve zamanla aile bağları derinleşir, gelişir. Çocuklarınızı yetiştirirken tecrübelerinizi görmezden gelmeyin. Çabalamayı, uğraşmayı, mücadele etmeyi ve kendini ifade etmeyi öğrenemeyen çocuk asla gerçekten mutlu olamaz. Lütfen çocuklarınızın önüne hayatı cam bir kasede, altın kaşıkla sunmayın."
Ve lütfen:
"Kendi sorumluluklarını almalarına izin verin. Ayakkabısını bağlayamayan veya ağır bağlayan çocuğunuza ’gel ben yapayım’ demeyin. Lütfen sabırla bekleyin. Hatalarını kabul edin. Hatalar sadece olumsuz anılar değildir. Her hatadan bir şeyler öğrendiklerini lütfen unutmayın. Böyle büyüyecekler. Biz de böyle büyüdük.
Israrcı olun. Tüm başarı öykülerinin altında azim ve gayret vardır. Ona tekrar tekrar denemenin yanlış olmadığını gösterin. Gelişmeleri için dozunda toleransınız çok önemli. Bir adım arkalarında durun.
Çocukları kontrol etmek tabii ki çok önemli. Hayatı kontrol etmek, iyi seçimler yapmak ve riskleri minimize etmek anlamına geliyor. Tamam... Kabul...
Ancak özgürlük duygusunun, çocukların mutlu olmak için neyi yapmaları gerektiğini doğru seçebilmelerini sağladığını unutmayın.
Tabii ki bu maddenin, içinde disiplin olmayan, hızlı, aniden olan bir özgürlük anlamında geldiğini de düşünmeyin.
Yeteneklerini destekleyin. Çocuğunuzun yeteneklerini, becerilerini lütfen görmezden gelmeyin. Sizin istediklerinizi, istediğiniz şekilde yapıyor olması çocuğunuzun mutlu olduğu anlamına gelmez. Belki sizin hiç anlamadığınız ve en ufak bir fikriniz bile olmayan bir konuda hem başarılı hem de çok mutlu olacak. Size bu durumda ona destek olmak düşüyor."
Okuması kolay, yapması zor. Başarılar diliyorum hepimize...
Çocuğun inadını yenmek
için ceza verilmeli mi
Çocukların gelişim süreçlerinde, anne-babaların zorlandığı bazı dönemler vardır. Kendi bilincine varmaya, duygularının coşkusunu keşfetmeye başladıkları dönem de bunlardan biridir. Pedagog Güzide Soyak, çocukların duygularını anlayamamanın ilişki içerisinde huzursuzluğa ve inatlaşmaya varacağını söylüyor.
Çocukların inatlaşırken sergilediği hareketler, yaş dönemlerine göre farklılık gösteriyor. Pedagog Güzide Soyak, tavırları ve yapılması gerekenleri AnneyizBiz okurları için açıkladı:
1 yaş dönemi: Çocuklar bu dönemin sonuna doğru yürümeye başlıyor. Yürümek ve bedenine hakim olabilmek keyif veriyor. Dokunarak ve çeşitli deneyimlerle öğrenmesi hızla ilerliyor. Bu döneme kadar yetişkinlerine bağımlı olan bebek, bağımsız olmanın hazzına varıyor. Her deneyim, yeni bir bilgi oluyor.
Tabii birçok öğrenme deneyimi, içerisinde riskleri de barındırıyor. Ebeveynlerin kaygılı yapıda olması, farklı tutumlar sergilemeleri, çocuğun karışık olan kafasını daha da çok karıştırıyor. Tehlikeli girişimlerinde, onun yaşamasını beklediğimiz kaygıyı onun yerine yaşayarak duygumuzu, tutumumuzu dayatmış oluyoruz. Onun duygusunu anlayamamanız, ilişki içerisinde önce huzursuzluklara, daha sonra inatlaşmalara sebep oluyor.
Uyku saatlerinde direnmek, yemek yeme alışkanlıklarına itiraz etmek, bilinen ve kabul edildiği düşünülen temel alışkanlıklara itirazlar bu dönemde artıyor. Söz konusu dönem içinde öncelikle sorunun ne olduğu; değişen bir ihtiyaç mı, yoksa sınırları zorlamak mı olduğu dikkatle takip edilmeli. Çocukların istekleri de farklılık taşıyabiliyor. İstediği bir oyuncak için ağlarken, oyuncağa kavuştuğunda istemediğini söyleyebiliyor.
İletişim kurarken önce duygusunu anlamaya ve paylaşmaya çalışın. Kararları her zaman tek taraf vermemeli. Bütünüyle "neden olmayacağı" anlatılmalı. İletişim kurarken kısa ve açık ifadeler kullanın. Unutmamamız gereken en önemli detay, bunun bir savaş olmadığıdır... Çocuğun yardıma ihtiyacı vardır. Duygusal gelişimi içerisinde zorluklarla baş etmeyi öğrenerek, biçimlenir ve yoğrulur.
2 yaş dönemi: Bu dönem itibariyle çocuk yeni ve zor bir döneme adım atmaya başlıyor. Benmerkezci oluyor ve her şey onun istediği gibi olsun istiyor. Davranışları olgun olmuyor. Israrcı olmamak bu dönemde yapılması gereken en iyi tutumdur.
Kendi yapabileceklerinin sınırları artıkça, ısrarları da artıyor. Öğrenme deneyimleri sayesinde başarılı ya da başarısız olduğu alanların farkına varıyor. Kabul ettiremediği durumlarda, ebeynlerle arasında çatışma yaşanmaya başlıyor. Başarısızlık duygusu yaşıyor.
Becerikli olmayı her çocuk istiyor. Bireysel becerileri geliştikçe, sınır denemeleri artabiliyor. Olumsuz istekler bile olsa çocukların kendileri ile ilgili kavramlarının oluşabilmesi için denemelerine izin verebiliriz. Davranışların sıklığı ve görülme süresine dikkat edilmesi gerekiyor.
Çocuğun inatlaştığı konu, sıkıntısını açıklamaya yetmeyebiliyor. Yemek için inatlaşan bir çocuk, yeni doğan kardeşi ile ilgili hiçbir duygusunu yansıtmıyor olabilir. İnatlaşılan davranışa değil, bütün yaşamı içindeki faktörlere bakarak çözümler aramak gerekiyor. İnatlaşılan konuda kazanan taraf olmaya değil, ortak bir karar verilmeye çalışılmalı.
4 yaş dönemi: Çocuğun sosyal sınırları kavradığı, birlikte yaşamanın kurallarını öğrendiği bir dönem... Bilinçli aileler bile bu dönemde bir problemin normal olup olmadığına ya da ne zaman geçmesi gerektiğine karar vermekte zorluk çekebilirler. Bu dönemde kazanılmış becerilerin geri dönmesi (alt ıslatma) sıkça görülüyor. Anne ve babalar çocuğun bunları bilinçli yaptığını düşünüp, sorunu görmek istemeyebiliyor. Unutmayın ki, ceza vermek ve azarlamak, kolay ama ilişkileri bozan tutumlardır.
Soruna sadece alt ıslatma olarak bakmak ve bunu çözmeye çalışmak, başarısızlığı getiriyor. Çocuğun ne yaşadığını, ilişkilerinin kalitesini, yaşantılarında değişen unsurları gözden geçirmek faydalı oluyor.
Ailelere öneri
Psikolog Dilek Kırcaoğlu’ndan ailelere öneri: "Disiplinin anahtarı ceza değil, karşılıklı saygıdır. Ödül ve ceza yöntemleri, çocuğunuzla etkin iletişim kurmada işinize yaramaz. Çocuğunuzun pozitif olmasını istiyorsanız, siz de pozitif yaklaşım göstermelisiniz."
Çizgi kahramanlar tencerede
Gıda piyasasına geçen yıl giren Arbella makarna, Warner Bros’la bir lisans anlaşması yaparak, çocukların sevdiği çizgi kahramanları makarna paketlerine taşıdı. Arbella Family paketlerine giren çizgi kahramanlar, bir yandan çocuklara sağlıklı ve enerji veren bir yiyecek olan makarnayı daha çok sevdiriyor, bir yandan da vitamin ve mineral katkısıyla, ihtiyaçları olan besin desteğini sağlıyor.
Ramazanda bir hoş seda
Portaxe, ramazan ayına özel alacarte restoran hizmeti veren bir adres. Mekan, Direklerarası konsepti ile eski ramazan günlerini yeniden canlandırıyor. Fasıl programı, çiftetelli ekibi ve fasl-ı şahane ile unutulmaz "Direklerarası Eğlenceleri"ne katılmak için sadece birkaç gününüz kaldı.
Ayrıntılı bilgi için: (0212) 277 82 33
Vol.İ
Gezegenimizi temizlemek amacıyla üretilen robot Wall E, yapayalnız yaşadıktan sonra, Eve adlı bir arama robotuyla karşılaşınca hayatı anlam kazanır. Bugüne kadar hiç hayal edilmemiş yepyeni bir vizyon sunan animasyon filmde, sevimli robotumuz Wall E’ye, aralarında bir yavru hamamböceği ile hepsi bozuk ve birbiriyle uyumsuz robotlar eşlik ediyor. Andrew Stanton’un yönettiği ve Fred Willard, Jeff Garlin ile Ben Burtt’un seslendirdiği Vol.İ, bugün vizyona girdi.
Eğitici Çalışmalar
Eğitici çalışmalar, okul öncesi çocuğunuzun gelişimi açısından önemlidir. Bu gelişimi destekleyen ve 3-6 yaş arası için uygun olan, Eğitici Çalışmalar boyama kitabında, çocuğunuz boya yapmanın yanı sıra renklere de hakim olmayı öğrenecek. Morkedi
Leylak Zamanı
Tom Fitzgerald’ın eflatun renge boyalı minibüsü, her cuma akşamı Dublin’den üç saat uzaklıktaki taşra kasabası Rathdoon’a gitmek üzere yola çıkan hep aynı yedi kişinin oluşturduğu grubun buluşma noktasıdır. Hafta sonlarını geçirmeye giden, birbirinden farklı bu yedi insanın, gizli hikayeleri ve zorunlu yolculuk nedenleri vardır. Diğerlerinin Dublin’in neresinde oturduğunu bilen yoktur. Maeve Binchy, bu sekiz kişi aracılığıyla anlattığı öykülerle bizi keyifli ve sıcacık bir yolculuğa çıkarıyor. DK
Yazının Devamını Oku 
19 Eylül 2008
Ailece aşık olduk! Tıpkı aşk gibi. Gerçek aşk gibi. İlk görüşte olan gibi. Oldu ve bitti. Aslında "gibi"si yok. Ailece aşık olduk biz. Hem de deliler gibi...
Pazar günü herhalde son 4-5 yıldır gitmediğimiz bir yere gittik. Bir şekilde bir iş için kendimizi Profilo Alışveriş Merkezi’nde bulduk. Ve pek tabii çocuklarla gezerken hepimizin başına geldiği gibi bir Pet Shop önünde uzunca süre vakit geçirdik, sonrasında bir baktık içerideyiz!
Bir sürü köpek sevdik, özellikle bir tanesi ile Emo çok vakit harcadı. "Köpek ciddi iş, yok canım alamayız" diyerek dışarı çıktık.
Giderken de "Biz düşünelim" dedik; klasik bir şekilde... Ama ne zaman yemek için oturduk, köpekleri konuşuyoruz, ben itiraf ettim: "Yukarıda bir köpek vardı. Ne cinsini ne de nasıl bir şey olduğunu biliyorum, ama Emo’nun sevdiği beyazın kahverengi olanıydı galiba. Gözleriyle bizi izliyordu."
Bora itiraf etti: "Siz etkilenmeyin diye bir şey demedim ama, sen onun yüzünü gördün mü yakından? Gözünü ayırmadan bizi izliyordu."
Emom da itiraf etti: "Anne ben o beyazı istiyorum!"
Şöyle bir benzetme yaptım: "Emo, bir düşün. Sen köpeksin. Rengin kahverengi ve yukarıda bir kafeste, seni gelip iyi bir aile alsın diye bekliyorsun. Bir de arkadaşın var, rengi beyaz ve o en alt kafeste, yani herkesin onu göreceği yerde. Çok tatlı bir aile geliyor bizim gibi. Seni görmeden alttakini alıyorlar. Sen yukarıda hiç üzülmez misin? Sana da şans tanımadıkları için kalbin kırılmaz mı?"
"Haklısın anne, gidip onu da sevelim" dedi Emo...
Sevgilim "Benzetmeye bak" dedi.
Kalktık geri döndük.
Bizim aklımıza yerleşen küçük surata gittik. Dışarı çıkardık. Kalbi gümbür gümbür atıyor, ne yapacağını bilemiyor, Emo önde o arkada koşuyor.... Minik bir surat, heyecanla, kuyruk havada bize bakıyor.
Pet Shop yetkililerinden Tansel Bey sevmiş onu, beslemiş, temizlemiş. Gözleriyle onu da takip ediyor. Yanına yaklaşınca sevinçle dilini dışarı çıkarıyor. Heyecandan duramıyor. Aldı kucağına, kalp atışını gösterdi bize. "Bakın" dedi, "O kadar duygusal bir bebek ki bu"...
Biliyor musunuz ne oldu?
Biz mağazadan çıkamadık. Ailece bir köpeğe aşık olduk.
Peki sonra ne oldu dersiniz?
Aldık ve eve getirdik.
İşte ailemizin yeni üyesi: Ben ona ÇOÇO diyorum. Emo ona ASLAN diyor. Sevgilim AŞİL diyor.
Arabaya attık. Hiç ses çıkarmadı. Kalbi küt küt atıyordu. Emo ile aynı şekilde atıyordu kalpleri; heyecan içinde... Eve geldik. Her tarafı dolaştı. Kalbi küt küt atıyordu; Emo gibi yine...
Akşam uyudu. Yeni bir eve gelen köpek hiç ses çıkarmaz mı? Gık bile demedi. Sanki uzun süredir bizdeymiş gibi yattı uyudu. Her ses duyduğunda kalkıp bakarak, etrafı kontrol ederek.
2 Haziran 2008 doğumlu... Çin kökenli, Chow Chow cinsi. Hepimize ayrı tepki veriyor. Emo onun, o Emo’nun peşinden ayrılmıyor.
Şu anda evde bir kocaman ama minik bebeğimiz var. Hep birlikte onun çişini, kakasını temizliyor, ona yemek ve su veriyor, özenle bakıyoruz. Emre sevinçten delirdi. Gece "Yavrum nerde, oğlum nerde?" diye uyanıyor. İşte bizim evde durum böyle son günlerde... Özleyecek bir yaratık daha bulduk kendimize!
Peki neler öğrendim son iki haftada?
- Yıllarca bu konuya karşıydım. Denedim olmadı daha önce. Ama bir köpeğin insanın göğsünü yakacak şekilde sevilebileceğini öğrendim.
- Bir çocuğunun bir hayvan sorumluluğunu alınca ne hale gelebileceğini öğrendim.
- Hayvanların da tıpkı müzik gibi insanlar üzerinde çok olumlu bir etkisi olduğunu -çok özür diliyorum kendimden ama- 35 yaşında öğrendim.
- Oğlumdan başka bir yaratığın kaka ve çişini de midem bulanmadan temizleyebileceğimi öğrendim.
- Bir hayvanın da özlenebildiğini, dün koşa koşa onu veterinere götürmek için gittiğimde öğrendim...
Bayram tatili planlarımız altüst oldu! Bırakmak için güvenemiyoruz hiç kimseye ve hiçbir kuruma.
Mahrum etmeyin çocuklarınızı hayvan sevgisinden olur mu diyorum bu hafta sonu size...
Sevgilerimle
Pınar
Emre Berent’in ve köpeğinin annesi!
Çocuk ve hayvan sevgisi
Evde hayvan beslemenin çocuklar üzerinde pek çok olumlu etkisi var. Örneğin, evcil hayvan bulunan bir evde büyüyen çocuk, sorumluluk duygusu, iyi ilişki kurma ve bağlılık gibi kavramları yaşayarak öğrenebiliyor.
Evde evcil bir hayvanın olmasının, çocuğun gelişimine pozitif katkıları yadsınamaz. Bu, tüm evcil hayvanlar için geçerlidir, ancak köpeklerin çocuklarla iletişimi daha iyidir. Kediler, genellikle yetişkinlerle daha iyi geçinir ve çocuklardan kaçarlar.
Eğer evde yer sorunu ya da bakımı ile ilgili zaman sorununuz varsa, balık veya kuş gibi hayvanları tercih edebilirsiniz. Dr. Gülsemin Güloğlu, evcil hayvanların çocuk gelişimine katkıları hakkında şunları söylüyor:
"Evcil hayvan beslenen bir evde büyüyen çocuklar, doğa, sorumluluk duygusu, iyi ilişki kurma ve bağlılık gibi önemli kavramları yaşayarak öğrenebilirler. Evdeki hayvan, çocuğunuz için hem iyi bir dost hem de oyun arkadaşı olacaktır. Çocuklu bir evde hayvan beslemek için bazı kurallara uymanız da olası riskleri azaltacaktır."
Öncelikle doğru hayvan seçilmesi çok önemlidir. Bunun için yaşam koşullarınız, evinizin fiziksel yapısı, alınacak hayvanın saldırgan yapıda olmaması gibi detaylara dikkat edilmelidir. Özelikle 3-4 yaş altı çocuklar, hayvanla bir aradayken gözleyebileceğiniz mesafede ve kontrolünüz altında olmalıdır. Hayvanın bakımını çocuk ve aile birlikte üstlenmelidir.
Yeni alınan evcil hayvan çocuklara karşı eğitilmelidir. Çocuklar da hayvanlarla iyi ilişkiler açısından eğitilmeli, onların da canının yanabileceği, kızdırmamak gerektiği öğretilmelidir. Hayvanlara nasıl davranılması gerektiğini aileler davranışlarıyla örnek olarak öğretmeye çalışmalıdır. Evcil hayvanın sağlık kontrolleri ve aşıları mutlaka yaptırılmalıdır. Hayvanlar çocuklarla birlikte yemek yememelidir.
Evcil hayvanların çocuklara yararları
* Çocuklar oyuncak hayvanlarıyla olduğu gibi evcil hayvanlarla da konuşur, sırlarını paylaşırlar.
* Doğum, üreme, hastalık, kazalar, ölüm ve cesaret gibi hayata dair dersler alırlar.
* Sorumluluk duyguları gelişir.
* Canlılara ve doğaya saygı duymayı öğrenirler.
* Fiziksel aktivitede bulunurlar.
* Sevgiyi, sadakati öğrenirler.
Evcil hayvan ve alerji riski
Evde evcil hayvan olmasının ileride alerjiye yatkınlık yaratıp yaratmayacağı ile ilgili birbiriyle çelişkili sonuçlar içeren çalışmalar vardır. Ailede astım ve alerji öyküsü varsa, bir evcil hayvan edinmeden önce doktorunuza danışmalısınız.
Bugün vizyona giriyor
Bir gün, Leo ile fil sürüsünün kraliçesi Avoria’nın yolları kesişir. Eşi öldürülmüş olan Avoria, farklı kuyrukları olan iki yavru doğurur. Avoria, sadece fil sürüsünün kralı olmak için Avoria ile evlenmek isteyen ihtişamlı ve otoriter beyaz fil Zanco tarafından yargılanacaktır. Leo güzeller güzeli Avoria’yı kurtarmak için harekete geçer. "Aslan Kral’ın Oğlu Leo" bugün vizyona giriyor.
Babaannelerin neden gözü ağrır
Ayla Çınaroğlu’nun yazıp, Ayşin Eroğlu’nun resimlediği "Babaannemin Gözü Ağrıdı" eseri, "ilk göz ağrısı" deyimimiz üzerine kurulu. Okul öncesinde dünyayı somut algılayan ve bu deyimi duyunca babaannesinin gözünün gerçekten ağrıdığının sanıp türlü endişelere kapılan bir torunun eğlenceli, sevimli, sıcak öyküsü... Uçanbalık
Haydi spora
Güvenli ve keyifli bir ortamda vakit geçirmek için mükemmel imkanlar sunan Essporto Health&Fitness Club, sizi olduğu kadar çocuklarınızı da düşünüyor. Pepe Club’da, çocuklar için eğitmenler gözetiminde çeşitli oyun aktiviteleri gerçekleştiriliyor . Ayrıntılı bilgi için: (0212) 233 25 02
Yazının Devamını Oku 
12 Eylül 2008
Ev ödevi tanımından ne anlıyorsunuz? Öğrencinin gözüyle "evde yapılan ders, ertesi gün okula bitmiş olarak gitmesi gereken zorunlu iş", öyle değil mi?
Oysa durum öğrenciyken değil de veliyken öyle değişik ki!
Uzmanlara göre "ödev" kavramı, özellikle okula başlangıcın ilk yıllarında şu demek:
n Çocuğa birey olarak verilen en ciddi sorumluluklardan biri demek.
n Kendi başına tamamlaması gereken ilk bireysel işi demek.
n Eğitim sisteminin okul-öğrenci-veli üçgeninde "ödev" demek, öğrendiğini teyit etme işi demek.
Tüm bunların haricinde, ödev kavramı çocukların sosyal gelişimi ve gelecekteki iş hayatı açısından da şunlar demek:
n Çalışmak, çalışkan olabilmek, sorumluluk duygusunun gelişimi.
n Zaman yönetimi, işlerini planlama ve tüm bunların sonucunca kariyer planına pozitif destek.
n Kendi yaşamının sorumluluğunu alabilme durumu.
İnsan bunları düşününce öğrenciyken anlayamadığı bir bakış açısı ile kavrıyor olayları. Bu nedenle ödev kavramını çocuklarda daha 1’inci sınıfta oturtmak çok önemli.
Okulumuzda ilk veli tanışma toplantısında, günün tutanağını tutmuş bir anne olarak bakın uzmanlardan neler öğrendim, oğlum Emre Berent’in okul ajandasına neleri not ettim.
n Çocuk maksimum ciddiyette bir olay olmadığı sürece asla ve asla devamsızlık yapmayacak.
n Aile, çocuğun ev ödevlerine olumlu anlamda destek olacak. Yani özellikle daha okuma ve yazma bilmeyen çocuk ile ödev yapılırken, yönergeleri aile okuyacak ama asla eleştiri yapmayacak. Yani bir çizgiyi yamuk çizen çocuğa anne "oğlum iğrenç yaptın ya, sil de baştan yap" demeyecek. "Bence öğretmenin daha özenerek yaparsan çok mutlu olur hayatım" diyecek. Bu çok önemli bir konu. Bu iletişim ile büyütülen çocuklar, ileride eleştirilere açık oluyor. Ayrıca karşısındakini net olarak dinleyebiliyor. Diğerleri ise kendi faydasına olsa bile yorumları reddedebiliyor.
n İlk yılda ödev, çocukta sorumluluk duygusunun gelişmesi açısından çok önemli. Aileler özellikle ilk yıl ödev konusuyla bire bir ilgilenecekler.
n Okul ile aile sürekli iletişimde olacak. Ailenin kafasını karıştıran bir soru işareti varsa öğretmen ile temasa geçilecek.
n Ve çok önemli bir diğer konu: Evde olan iyi veya kötü her şeyden, yani çocuk üzerinde değişikliğe neden olacak her gelişmeden öğretmenin haberi olacak. O gün çocuğun nasıl bir ruh hali ile okula gittiğini öğretmenin bilmesi, çocuğu etkileyebilecek herhangi bir olumsuz olayı engelleyebilir.
Kısacası; aman dikkat anneler, ev ödevi çok önemli, bunu bilin yeter!
Çocuklarla birlikte anneler de tekrar okula başlıyormuş. Güzel yazı defterinin sayfalarını, defter kaplamayı, silgi tozunu hatırlıyor insan.
Öğrendiklerimi paylaşmaya devam edeceğim.
İyi hafta sonları dilerim...
Çocuğun okul başarısı için beslenme çok önemli
Okul çağındaki çocuğunuzun beslenmesi son derece önemlidir. Öyle ki bu beslenme çocukların gelişimlerini ve okuldaki konsantrasyonlarını dahi birebir etkiler.
n Çocuğunuzun direncini yüksek tutun
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ayça Vitrinel, çocuklarda sağlıklı beslenmenin önemini şu sözlerle anlatıyor:
"Çocukların hastalıklarla baş etmesi ve sağlıklı olması açısından beslenme büyük önem taşıyor. Okul çağı, yani 6-12 yaş arası, çocukların gelişim gösterdikleri ve konsantrasyonlarının yüksek olması gereken dönemlerden biri... Her dönemde olduğu gibi okul döneminde de beslenme ön plana çıkıyor. Okula giden çocukların beslenme planında kahvaltının önemi büyük oluyor. Çocuğun mutlaka kahvaltı ederek okula gitmesi gerekiyor. Bu okul başarısını, derslerdeki uyumu artırıyor. Bu durumun devamı için okulda yediği ara öğünlerde ise meyve, yoğurt, süt gibi yiyecekler alması uygun oluyor. Okulda yemek yiyen çocuklara tüm besin maddelerini içeren, kalorisi hesaplanmış mönüler sunuluyor. Evde de özellikle buna dikkat etmek gerekiyor. Ayaküstü yenen yiyecekler ile gazlı içecekler, sağlık açısından uzak durulması gereken besin grubunda gözüküyor."
n Çocuk için kahvaltı
Kahvaltıda çocuğunuzun besin maddelerini dengeli olarak alması gerekiyor. Bir örnek vermek gerekirse; bir bardak süt, bir kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir, 2 dilim ekmek, domates ve salatalık olabilir.
Diyetsiyen Funda Göçer Tuzgöl, çocuklar için aşağıdaki örnek mönüyü öneriyor:
Kahvaltı: 1 su bardağı süt, beyaz peynir, 1 adet haşlanmış yumurta, 3-5 adet zeytin veya 1 su bardağı sıkılmış meyve suyu, kaşarlı tost, 1-2 bıçak ucu tereyağı, bir yemek kaşığı pekmez ve ekmek veya 1 su bardağı süt içine kahvaltı gevreği...
Ara: Bir orta boy meyve...
Öğle: Sandviç ekmeğinin arasına yeşillik-domatesle birlikte peynir veya köfte ya da tavuk konularak hazırlanmış bir sandviç (Havaların çok sıcak olduğu dönemlerde köfte ya da tavuktan vazgeçin), bir kutu ayran...
Ara: 1 orta boy meyve...
Akşam: Etli sebze yemeği (Eğer öğlenin sandviçi etsiz yapılmak zorunda kalınmışsa akşam öğününe et ilave edilmeli), pilav ya da makarna, salata ve bir küçük kase yoğurt...
Gece: 1 su bardağı süt...
Nino’nun işi çok zor
Yavru ahtapot Nino, ahtapot olmaktan nefret ediyor! Her sabah sekiz kollu kazağını giymek ve sekiz eldiven takmak ona çok zor geliyor. Annesi, bu durumun geçici olduğunu, büyüdükçe ahtapot olmayı çok seveceğini söylüyor, ama söyledikleri Nino’nun bir kulağından giriyor, diğerinden çıkıyor. Bir sabah okul yolunda, sekiz kolu sayesinde anne yılanbalığını ve yumurtalarını göçük altında kalmaktan kurtarınca, ahtapot olmanın güzelliklerini görüyor. Halinden şikayet etmemesi, kendisinden memnun olması için ne kadar çok sebebi olduğunu anlıyor. Sara Şahinkanat’ın yazdığı, Feridun Oral’ın resimlediği Yavru Ahtapot Olmak Çok Zor, okul öncesi çocuklar için renkli, cıvıl cıvıl resimleriyle olduğu kadar verdiği mesajla da çok değerli bir kitap. YKY
Ramazan etkinlikleri sürüyor
Prestige Mall, ramazan ayı dolayısıyla birbirinden keyifli aktiviteler hazırlıyor. Geleneksel ramazan kültürünün yaşatılması amacıyla hazırlanan etkinlikler arasında, Hacivat ve Karagöz tiyatrosu, günümüzde sayıları gittikçe azalan ünlü meddahlardan gösteriler ve semazenlerin gösterileri de var. Eylül ayı boyunca cuma, cumartesi ve pazar günü gerçekleşecek olan etkinliklerde, ramazan’a özel farklı lezzetleri de tatma fırsatı bulabilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için: (0212) 669 22 62
Sedef Sanat
Antalya’da bulunan ve temel sanat eğitimleri verilen Sedef Sanat’ta, çocuğunuzun düşünmesine, araştırmasına, duygu ve düşüncelerini özgün bir şekilde ifade etmesine yardımcı olunuyor. Bu kursta çocuğunuz kültürümüze ait en güzel çalışmayı öğrenme şansını yakalayacak.
Ayrıntılı bilgi için: (0242) 243 13 59
Lezzet Mutfağı Anneyiz.Biz sitesinde
Birbirinden güzel tarifler, yemek pişirmenin püf noktaları, yorumlar ve günün tarifleriyle Tefal Lezzet Mutfağı www.anneyiz.biz sitesinde sizlerle buluşuyor. Şimdi siz de kendi tariflerinizi diğer annelerle paylaşın, yorumlar yapın ve sürpriz hediyeler kazanın. Haydi anneler hiç durmayın. Tefal Lezzet Mutfağı’nı sofralarınıza taşıyın; üstelik tüm Anneyiz.Biz anneleriyle paylaşarak.
Yazının Devamını Oku 