Trafik kazası sonrası “araç değer kaybı” tazminatı talep etmek isteyen okurlarım, ne yapmaları gerektiğini öğrenmek istiyorlar.
“Pert (kullanılamaz hale gelme) kararı” verilmesi halinde, birden fazla kazaya karışan araç, ikinci kez aynı yerinden, örneğin iki kere sol ön kapısı zarar gördüyse, “araç değer kaybı” istenip istemeyeceğini soruyorlar.
Ankara Barosu avukatlarından Uğur Uzun ve Görkem Alyanak, okurlarımın bu konudaki sorularını ayrıntılı şekilde yanıtladılar. Bakın şöyle:
ARAÇ DEĞER KAYBI TALEP EDİLMEDEN KARŞILANMAZ
“Kazadan önceki ikinci el piyasa değeri ile kazadan sonraki ikinci el piyasa değeri arasındaki düşüş farkına ‘araç değer kaybı’ denir. Bu fark sigorta şirketinden talep edilmediği sürece hiçbir şekilde karşılanmaz. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (2002/130 E. 2002/4512 K. sayılı) kararında, ‘(...) tamamen onarılmış olsa bile kazaya uğrayan araba, tahribatın izlerini taşıyacağından onarıldıktan sonra rayiç değerinin olaydan önceki mübadele değerinden az olacağının kabulü gerekir. Aracın onarılmış durumdaki değeri, ne kadar iyi onarılmış olursa olsun kural olarak aynı nitelikteki hiç hasara uğramayan araç değerinden düşüktür ve bu da cari değerinden kaybettirmektedir’ değerlendirmesi yapmıştır. Özetle, kazadan sonra ne kadar iyi tamir edilirse edilsin, aracın değeri, daha önceki ikinci el piyasa değerinden daha düşük olmaktadır.
KİMLERDEN İSTEYEBİLİRİZ?
Araç değer kaybı taleplerinde, öncelikle, kazanın çift taraflı olması gerekmektedir. Kaza nedeniyle araçta meydana gelen değer kaybı, gerçek zarar içinde değerlendirilir. Bu zarardan Karayolları Trafik Kanunu (KTK) gereğince;
Önce okurum G.D.’nin sorusu:
“Yeni aldığımız eve balkon yaptırıyoruz. Balkon şu anda yarı yapılı şekilde. İzin alınması gerekiyormuş. Biz bunu atladık. Bir şikâyet durumunda sıkıntı çıkar mı? Binada oturanlardan izin alırsak sorun çözümlenebilir mi?”
Okurum G.D,. mimari projede olmayan ve bina iskânı balkonsuz şekilde alınan bir binaya ek balkonun nasıl yapılabileceğini ve izlemesi gereken yolu öğrenmek istiyor.
BİNADA EKSTRA BÖLÜM MÜMKÜN
Apartmanlarda belediyelere yıkım hakkı doğmayacak şekilde, kaçak sınıfına girmeyecek balkon gibi ek bölümler ve yapısal değişiklikler yapmak mümkün. Ancak bunun için ilgili İmar Kanunu ve Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) kapsamında gerekli izinlerin alınması ve müracaatların yapılması gerekiyor. Çünkü iskânlı bir yapıda onaylanmış mimari projeye uymayan, izinsiz yapılmış herhangi bir inşaat “kaçak sınıfına” girer ve yıktırılabilir.
Okurum G.D. de ek balkon inşaatına başlamadan önce komşularından izin ve belediyeden ruhsat almalıydı. G.D. ve benzer sorular yönelten, binalarına mimari projede olmayan ek bölümler yaptırmak isteyen okurlarımın izlemesi gereken prosedür mevzuata göre şöyle:
KAT MALİKLERİ KURULU KARARI ALINIR
KORONAVİRÜS salgını ile mücadelede çevre temizliği ve hijyen çok daha büyük önem kazandı. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere okurlarım, inşaat çöpü olan molozların evsel atıkların konulduğu çöplere atılıp atılamayacağını soruyor. Belediyelerin hafriyat dökmek için belirlediği yerler dışında molozları (inşaat çöpü) çevreye atmak ve evsel atıkların konulduğu çöplere koymak yasak. İdari para cezası var. Buna rağmen yol kenarlarına, yeşil alanlara çuval çuval moloz atanlar var.
“Moloz dökmenin, çevreyi kirletmenin cezası yok mu?” diye soran okurlarım için araştırdım. Çevre Bakanlığı’nın ihbar hattı ve ilgili belediyelere şikâyet etmeniz gerekiyor. Çevre İhbar Hattı’na (0 532 010 1181) ihbarda bulunabilirsiniz.
ÇEVRE İHBAR HATTI 7/24 HİZMETTE
Moloz döktüğünü, çevreyi kirlettiğini gördüğünüz kişilere karşı duyarsız kalmayın. Belediyeyi ya da Çevre İhbar Hattı’nı arayın. Yetkililerin bir uyarısı da var. Çevre şikâyetinden sonuç alınabilmesi, eylemin cezasız kalmaması için ihbarların mümkünse konum atılarak, fotoğraf ya da video gönderilerek yapılması gerekiyor.
Bakanlığa bu hat üzerinden gelen her ihbar ve şikâyet anında değerlendiriliyor. 7/24 çevre il müdürlüklerine iletiliyor. Ekipler tarafından yerinde tespit ve inceleme yapılarak, şikâyete konu olan çevre kirliliği ve durum ortadan kaldırılıyor. Haberiniz olsun.
ÇEVRE CEZALARI YÜZDE 9.11 ARTTI
Çevre Kanunu uyarınca verilecek idari para cezaları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca tebliğ ile belirleniyor. Bu tebliğe göre Çevre Kanunu’na muhalefet nedeniyle verilecek olan para cezaları 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren yüzde 9.11 oranında arttırıldı. 2021’de umuma açık yerlerde çevreyi kirletenlere çöp atanlara uygulanan 351 liralık ceza, 382 liraya yükseltildi. Moloz dökme cezası ise Ankara sınırları için örnek olarak veriyorum, kademeli olarak 15 bin liraya kadar çıkıyor.
Okurlarımdan ulaşan fotoğraflı şikâyetleri ise Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ilettim. Sonucunun takipçisi olacağım.
Salgınla mücadelede en etkili yöntem olarak, ülkemizde de uygulanacak COVID-19 aşısı gösteriliyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Aşı zorunlu olmayacak. Vatandaşımızı aşının etkisine ve güvenilirliğine ikna ederek aşılamak istiyoruz. İlk aşıyı sağlık çalışanlarımızla birlikte ben olacağım” açıklaması yaptı.
“Gönüllülük” esasına dayalı aşı için gün sayılırken, okurlarımdan şu yönde kritik sorular geliyor:
İşverenler çalışanlarına koronavirüs aşısı zorunluluğu getirebilir mi?
Çalışan “koronavirüs aşısını reddettiği” gerekçesiyle işten çıkarılabilir mi?
Aşıyı reddetmek işverene iş sözleşmesini “haklı fesih” (tazminatsız) hakkı verir mi?
BOŞLUK VAR, YORUMA AÇIK
Salgın nedeniyle işçi-işveren arasındaki işleyecek yeni hukuki süreç, işyerinde aşı zorunluluğu yoruma açık kalıyor. Çünkü dünya ve Türkiye yepyeni bir durumla karşı karşıya. Küresel salgın (pandemi) durumunda aşının zorunlu yapılacağı şeklinde bir yasal düzenlememiz yok. Hatta Anayasa Mahkemesi (AYM) zorunlu aşıyı Anayasa’ya aykırı buldu ve ihlal kararı verdi. Mevzuatta düzenleme yapılması gerektiğini de ihlal kararında kayda geçirdi. Ancak aradan geçen beş yıla rağmen aşıyla ilgili bir düzenleme hâlâ yapılmadı.
Önce okurum M.U.’nun sorusu:
“İstanbul’daki evimiz merkezi kalorifer sistemi ile ısınmaktadır. Kayınvalidem kalça kemiği kırığı ameliyatı geçirdiği için Sinop’ta ona bakıyoruz. Bu yüzden İstanbul’daki evimize bu kış dönemeyeceğiz. Evimizin radyatörlerini kapatırsak yakıt masrafından Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre muaf olabilir miyiz?”
Okurumun sorusunu ve benzer soruları Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) hükümleri ışığında yanıtlamak istiyorum. Kışın oturmadığınız ya da boş olan evinize aidat gibi yakıt parasını da ödemekle yükümlüsünüz. KMK’ya göre yakıt parasını ödemekten evinizdeki radyatör vanasını kapattığınız için muaf olmazsınız. Çünkü her kat malikinin aidat gibi yakıt giderine de arsa payı oranında katılması kanuni bir yükümlülük. Kanunun “ana gayrimenkulün genel giderlerine katılma” başlıklı 20. maddesinde bu konu çok açık düzenleniyor. Bakın şöyle:
“Kat malikleri ortak yer veya tesisler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya kendi bağımsız bölümünün durumu dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını ileri sürmek suretiyle bu gider ve avans payını ödemekten kaçınamaz.”
YÖNETİCİNİZ İCRAYA VEREBİLİR
Okurum M.U. da bu yüzden İstanbul’daki evinin yakıt parasını kışın evde oturmasa bile ödemekle yükümlü. Ödemezse ne olur? Gider veya avans payını ödemeyen kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya yönetici tarafından, yönetim planına, bu kanuna ve genel hükümlere göre dava açılabilir, icra takibi yapılabilir. Gider ve avans payının tamamını ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık yüzde beş hesabıyla gecikme tazminatı ödemekle de yükümlüdür. Bu nedenle okurum M.U.’nun yakıt parasını ödemesi gerekiyor. Vana kapatmak yakıt parası ödemekten kurtarmıyor.
SİTEDE FERDİ ISITMAYA GEÇİŞ
Türkiye’de yeni tip koronavirüse (COVID-19) karşı ay sonunda uygulanması planlanan Çin aşısı için geri sayım sürerken, kafası karışık birçok okurum, “Aşı olmak zorunlu tutulabilir mi?” diye soruyor. Aşı karşıtlarının yürüttüğü kampanyanın da etkisiyle birçok kişinin çekinceleri var. Aşıdan korkuyorlar.
Virüse karşı bağışıklık kazanılabilmesinin tek silahı aşı ile ilgili bu kritik soruyu mevzuat hükümleri ve yüksek mahkeme kararları ışığında yanıtlamak istiyorum. Şu anda salgın nedeniyle herkesin aşı olmasını zorunlu tutan bir yasal düzenleme yok. Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Yargıtay’ın aşı konusundaki içtihatları farklı.
AYM’DEN İHLAL
AYM Genel Kurulu, beş yıl önce 11 Kasım 2015 tarihli Halime Sare Aysal kararında, yasallık unsuru bulunmadan ebeveynin rızası olmaksızın sağlık tedbiri yolu ile çocuğa zorunlu aşı yapılmasının Anayasa’ya aykırı olduğuna vurgu yapmıştı. İhlal kararı verilmiş ve bu konuda yasal düzenleme yapılması gereğine işaret edilmişti. AYM’nin kararı yayımlanmasına rağmen aradan geçen süreçte yeni bir aşı düzenlemesi yapılmadığını belirtelim.
YARGITAY’DAN VİZE
AYM’nin aksine Yargıtay zorunlu aşıya vize veriyor. Son olarak Yargıtay 19. Ceza Dairesi, Mersin’de çocuklarına zorunlu aşı yapılmasına rıza göstermeyen ailenin itirazı üzerine karar aldı. Hukuk savaşına giren ailenin Adalet Bakanlığı’na “kanun yararına bozma” başvurusu üzerine dosya Yargıtay’a taşındı. Yargıtay, aşının Sağlık Bakanlığı’nca belirlenen “genişletilmiş bağışıklık programı” uyarınca yapılması zorunlu aşılardan olduğuna dikkat çekerek, “çocuğun üstün yararı” olduğu için anne-baba rızası aranmayacağını kayda geçirdi. Yargıtay 5 Kasım 2015 tarihinde oybirliğiyle verdiği kararında, “Ana ve babanın aşı uygulamasına rıza göstermemeleri halinde, çocuğun üstün yararına açıkça aykırı olan bu durumda ana-babanın rızası aranmaz” dedi.
AŞI VİZESİ VEREN BAŞKAN NE DEDİ?
Aşı kararının altında imzası olan eski Yargıtay 19. Ceza Dairesi Başkanı Ramazan Özkepir’le konuştum. AYM ve Yargıtay içtihatları arasında çelişki doğduğunu, ihlal kararının bireysel başvuru üzerine dosyaya özgü verildiğini, Yargıtay’ın aşı kararının hukuken geçerliliğini ortadan kaldırmayacağını söyledi. Özkepir, başta çocuklar olmak üzere aşılama uygulamasındaki tereddütleri ve yargı kurumları arasındaki yorum farklılıklarını gidermek için 90 yıllık Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda acilen güncelleme yapılması gerektiğini vurguladı.
Ordu’da karşılıklı boşanma davasında mahkemenin, koronavirüs salgını gerekçesiyle, 5 yaşındaki çocuğunun velayetinin hemşire olan annesinden alınması, itiraz üzerine tekrar anneye verilmesinin tartışması hâlâ sürüyor.
Okurlarımdan ve sağlık çalışanlarından soru yağıyor.
Röntgen teknisyeni anne M.T., “Kızım dört yaşında, geçici olarak velayeti aldım. Şimdi babası sırf ben sağlık çalışanıyım diye kızımın velayetini geri alabilir mi?” diye soruyor.
Bir başka sağlık çalışanı anne K.M. ise “Koronavirüs testim pozitif çıktı. Evde izolasyon sürecindeyim. Velayeti bende olan 9 yaşındaki oğlumu anneme gönderdim. Koronavirüse yakalandığım için oğlumun velayetini kaybeder miyim? Sağlığımızı kaybettik, sıra çocuklarımızda mı?” diye tepki gösteriyor.
Bu sorulardan önce velayetin nasıl verildiği konusunda Medeni Kanun hükümleri ışığında okurlarımı kısaca bilgilendirmek istiyorum:
HÂKİM VELAYETE NASIL KARAR VERİYOR?
Boşanma davası sürecinde aile mahkemesi hâkimi ‘çocuğun üstün yararını’ kriter olarak alarak, velayeti hangi tarafa vereceğini belirliyor. Velayetin anneye mi babaya mı verileceği konusunda hâkimin geniş bir takdir hakkı bulunuyor. Hâkim takdir hakkını, çocuğun üstün yararı ile birlikte ihtiyaçlarını, yaşını dikkate alarak, tarafların ruhsal, fiziksel, sosyal, ahlaki ve kültürel yönden standartlarını bir bütün olarak değerlendirerek kullanıyor. Uygulamada, bu hususların tespiti için mahkeme pedagog, psikolog ve sosyal hizmet uzmanlarını görevlendiriyor. Görevlendirilen uzmanlar, taraflar ve müşterek çocuk ile görüşerek rapor hazırlıyor. Bu rapor, hâkim açısından bağlayıcı değil ve sadece yol gösterici nitelik taşıyor.
Önce okurum H.E.’nin sorusu:
“Ev sahibim aynı zamanda müteahhit. Çatı kiremit ama kiremitin altında yalıtım yok. Damın üstünde yalıtım yok. İzocam serilmesini istiyorum yapmıyor. Alt komşuma kıyasla 10 günde 20 metreküp fazladan gaz yakmışım. Ayda 60 metreküp, kaba hesap bir kışta 700 lira fazladan gaz yakarım. Oysa izocam maliyeti daire başı 800 TL yapıyor. Çatı akınca kusur oluyor da evde yaktığımız doğalgaz havaya uçup gidince kusur olmuyor mu? Bunun için ne yapabiliriz?”
Kış mevsimine girdiğimiz şu dönemde okurum H.E.’nin yalıtım nedeniyle doğalgaz faturasının yüksekliği şikâyeti yanı sıra akan ve binaya zarar verecek derecede “acil” çatı tadilatının nasıl yaptırılacağını soran çok sayıda okurum var. Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) hükümleri ışığında bu soruları yanıtlamak istiyorum.
ÇATININ NİTELİĞİ: ORTAK YER
KMK’nın ‘ortak yerler’ başlıklı 4/C bendine göre “çatılar, bacalar, genel dam terasları, yağmur olukları, yangın emniyet merdivenleri” kat maliklerinin ortak kullanım alanları arasında yer alıyor. Kanun, ‘ortak yerler’e ilişkin giderlerden tüm kat maliklerini sorumlu tutuyor. Salonu, odaları su bastıracak ve ana yapıya zarar verecek ölçüde, çatı tamiratı ‘acil onarım’ kapsamına giriyor.
ACİL ONARIMDA RIZA ARANMIYOR
KMK’nın “ana gayrimenkulün bakımı, korunması ve zarardan sorumluluk” başlıklı 19. maddesine göre “acil onarım” için hâkim müdahalesi istenebiliyor. Bu madde şöyle:
“Ortak yer ve tesislerdeki bir bozukluğun anayapıya veya bağımsız bir bölüme veya bölümlere zarar verdiğinin ve acilen onarılması gerektiğinin veya anayapının güçlendirilmesinin zorunlu olduğunun mahkemece tespit edilmiş olması halinde, bu onarım ve güçlendirmenin projesine ve tekniğine uygun biçimde yapılması konusunda kat maliklerinin rızası aranmaz.”