Önce Sağlık Bakanlığı’nın 100. kuruluş yıldönümü nedeniyle tebrik ettim. Sonra da hepimizi ilgilendiren birçok konuda bilgi edinme ve görüşlerinden istifade etme fırsatı buldum. Rahatlıkla diyebilirim ki görüşmeden çıkardığım sonuçlar, edindiğim intiba memnuniyet vericidir, sevindiricidir.
NET VE AÇIK OLARAK ÖĞRENDİM Kİ…
Pandemi sebebiyle dünyanın hemen her yerinde bu tür etkinlikler yasaklandı. Sportif etkinliklerin ve tabii ki öncelikle futbolun sadece o sporları yapanlarla sınırlı olduğunu düşünmek mümkün değil. Muazzam bir seyirci kitlesi, inanılmaz bir yazılı ve görüntülü medya organizasyonu ile dev bir ekonomik faaliyetin de sürdüğü bir alan bu.
Bilindiği gibi başlangıçta müsabakaların seyircisiz oynanması gibi bir önlemle yola çıkıldı. Ama görüldü ki bu önlem, seyircileri korusa bile sporcuları (mesela futbolcuları, antrenörleri ve hatta yöneticileri) korumaya yetmiyor. Neticede de haklı olarak sportif müsabakalar tamamen durduruldu. Bulunduğumuz noktaya bakıp iyimserliğe kapılmamalıyız. Salgının kısmen de olsa kontrol altına alınması futbol vb sportif müsabakaların seyircisiz de olsa yeniden başlatılması anlamına gelmiyor.
Sürecin net ve açık kontrol altına alındığından emin olana kadar futbol dahil hiçbir sportif etkinlik yapılmamalı. Yoksa bir ‘korona golü’ yiyip sahadan mağlubiyetle ayrılmamız hiç sürpriz olmaz.
Pandemi günlerinde yeniden hatırlanan o atasözlerinden biri de “Bir musibet bin nasihatten iyidir” tavsiyesi oldu.
COVID-19 pandemisi bize hayatın pek çok alanında unuttuğumuz ya da ıskaladığımız vazgeçilmezleri yeniden hatırlattı.
Tabii ki bu pandemiden çıkarmamız gereken pek çok ders var. Bana sorarsanız alacağımız ilk
Bağışıklık sistemimiz bedenimizin en önemli güçlerinden ve en mühim yeteneklerinden biri. Kaptığımız koronavirüsün bizi hastalandırıp hastalandırmayacağına, diyelim ki hastalandık, hastalığımızın hafif mi ağır mı geçeceğine, varsayalım ki hastalığı iyileşerek atlattık, yeni bir virüs salgınında aynı hastalığın tekrarlayıp tekrarlamayacağına bağışıklık sistemimiz karar veriyor.
İşte bu nedenle diğer enfeksiyonlarda olduğu gibi COVID-19 enfeksiyonunda da karar verici olan bağışıklık sistemimizin gücüdür.
Koronavirüsle bağışıklık sistemi arasında ‘değişken’ ve ‘seviyesi belirsiz’ bir ilişki var. Bu ilişkinin nasıl başlayıp nasıl sonlanacağına bizim açımızdan her şeyden önce bağışıklık sistemi karar veriyor..
İşte bu nedenle bağışıklık sorularına biraz daha kafa patlatmamızda fayda var. Ve işte o sorular...
Sonra maske savaşlarıyla hız kazandı. Öyle ki her ikisinde de devreye devletlerin ‘gizli servisleri’ bile girmeye kalktı.
Neticede İtalya’yla İspanya’nın, İngiltere’yle Amerika’nın maske, Amerika’yla Hindistan’ın da Klorokin savaşları nedeniyle arası açıldı.
Şimdi de “Sırada aşı savaşları var” deniyor. Peki doğru mu?
COVID-19’a karşı bulunabilecek bir aşının kalıcı ve geçerli tek koruyucu çözüm olduğu düşünülürse böyle bir savaşın çıkması ihtimali her zaman var. Detaylar için buyurun...
Şimdi biz işte o ikinci devredeyiz. Birinci devredeki başarımıza bakıp maçı kazandığımızı düşünerek rehavete kapılmamalı, gevşememeli “Bu iş bitti!” havalarına girmemeliyiz.
Karşımızdaki rakip son derece belalı. Üstelik bu onunla ilk maçımız. Huyunu suyunu, ikinci devrede başımıza açabileceği sorunları yeterince bilmiyoruz. Kısacası bu ikinci devre çok ama çok önemli.
Hatta bilirim ki bu son derece hayati maçın ‘uzatma dakikaları’ bile olabilir. O dakikalarda bile beklenmedik goller yeme ihtimali her zaman var.
ÖZETİ ŞUDUR
MAÇIN İKİNCİ DEVRESİNDE TAKTİĞİMİZ NE OLMALI
BU maç çok önemli. Bu maç hayati bir maç. Maç bitene kadar ipin ucunu bırakmamak, teyakkuz halinde olmak zorundayız. İlk yarıdaki performansı azaltmak yok. Dahası, performansımızı iyice arttırmak mecburiyetindeyiz.
Birinci devredeki başarımızı sadece ‘ihtiyatlı bir iyimserlik’ olarak değerlendirmek ve bu devrede de hakem son düdüğünü çalana kadar gayretlerimizi sürdürmek mecburiyetinde olduğumuzu bilmeliyiz.
Çünkü iyi haber uzakta değildi. Ortada ucu görünen bir başarı vardı ve bu önce Sağlık Bakanı ve Bilim Kurulu’nun, sonra da halkın başarısıydı. Bana düşen, hayat hocam ‘rahmetli S. Demirel’in öğretisine uymak’, “Marifet iltifata tabidir” kuralını devreye sokmaktı. Ben de öyle yaptım. Yazıma ucu görünen bir başarıyı alkışlamakla başladım.
Zaten güzel Türkiyemize yakışan da böyle bir başarıyı yakalamaktı... Peki şimdi neredeyiz? Maçın ilk devresini biz kazandık ama maç hâlâ bitmedi. Bir de ikinci devresi, yani bundan sonrası var...
Pandeminin anlamı şu: Salgın sadece bir ülkeyi, bölgeyi veya kıtayı ilgilendirmiyor, bu salgından dünyanın her ülkesi etkileniyor. Yani pandemi, sorunun ‘ülkesel değil küresel’ olduğunu ifade ediyor. Özetle hemen her ülke salgın kıskacına girmiş durumda.
İşte bu nedenle ülkeler kendi çözümlerini üretmeye odaklandıkları kadar, çözümün küresel boyutlarına da kafa patlatmak zorundalar. Böyle yapmazlarsa ülkelerinde sıfırladıklarını düşündükleri bu salgın, kısa bir süre sonra onlara ikinci bir dalga hatta tsunami şeklinde yeniden geri dönebilir.
Özeti şudur: Koronavirüs veya başka bir salgın fark etmiyor, söz konusu pandemiyse çözümün sadece ülkesel değil küresel boyutlarına da odaklanmak gerekiyor.