Osman Müftüoğlu

Denizde ve havuzda risk var mı

21 Mayıs 2020
Yaklaşan yaz tatili ‘Evde kal’ süreci ve ‘sokağa çıkma kısıtlamaları’ ile bunalan herkes için en güzel umutlardan biri oldu. Yaz tatili denince de gündeme anında ‘deniz-havuz ikilisi’ geldi.

Akla gelen ilk soru şu: “Salgının yaz aylarında da düşük profilli bir formatla sürebileceği söyleniyor. Peki bu durumda denizde ve havuzda yüzmek risk oluşturur mu?” Uzmanların yanıtı net ve açık: “Hayır! Ne denizde ne de havuzda yüzmeniz yeni koronavirüsün size bulaşmasına yol açmaz!”

Bilelim ki özellikle deniz banyosu için risk sıfıra yakındır. Ama her ikisinde de su içindeyken bile sosyal mesafe kuralı uygulanmaya devam etmelidir. Ayrıca ortak havluların kullanımından vazgeçilmeli ve güneşlenme esnasında da sosyal mesafeye uymaya özen gösterilmelidir.




BİR RİCA: PANİK TETİKÇİLİĞİ YAPMAYIN

Yazının Devamını Oku

Trump klorokin ile mi korunuyor

20 Mayıs 2020
Hidroksiklorokini bu salgında biz dahil pek çok ülke kullandı. Sanırım en başarılı sonuçlardan biri de bizde alındı.

Salgının başından bu yana aynı ilacın virüsten korunmak amacıyla da kullanılabileceğini ileri sürenler oldu. Ne var ki elde net ve açık bir kanıt olmadığından bu öneri yaygın kabul görmedi. Ama yine de duyduğuma göre pek çok insan hidroksiklorokinden bu amaçla yararlandı.



Koruyucu amaçlı hidroksiklorokin kullanımı hakkında en son ve şaşırtıcı haber ise ABD’den geldi: Başkan Trump da yeni koronavirüsten korunmak için yaklaşık bir buçuk haftadır hidroksiklorokin kullandığını açıkladı.

“Bunu herhangi bir kanıta dayanarak mı yapıyorsunuz?” sorusuna ise başkan tam da ‘Trumpvari’ bir yanıt verdi: “Kanıt benim!”

Önümüzdeki yıllarda yeni koronavirüs salgınları bekleniyorsa -ki öyle bir kuşku var- hastalıktan hidroksiklorokin ile korunma meselesini bilimsel platformlara da taşımakta, ciddi araştırmalara konu etmekte fayda var diye düşünüyorum.

Yazının Devamını Oku

Virüs güç mü kaybetti?

19 Mayıs 2020
Sahada görev yapan çok sayıda sağlıkçının aklında bugünlerde hep aynı soru var: Virüs güç mü kaybediyor?

İtiraf edeyim, son iki üç günde aynı soru benim de aklımdan geçti. Olabilir mi? Mümkün!

Tabloyu yorumlayan bazı uzmanlar da sahada çalışan sağlıkçılar ve benimle aynı kuşkuyu paylaşıyor. Son haftayı yorumlayan uzmanlar, virüsle enfekte olan hastalarda hastalığın salgının ilk günlerindeki kadar ağır seyretmediğini, örneğin başlangıçtaki kadar akciğer komplikasyonu (zatürre) ile karşılaşmadıklarını, ilk günlere oranla daha az hastayı yoğun bakıma yatırma veya entübe etme ihtiyacı duyduklarını, bu verilerin de virüsün güç kaybettiği anlamına gelebileceğini belirtiyorlar.

Umalım ki öyle olsun, umalım ki virüs başlangıçta küçük bir ihtimal olan güç kaybı sürecine beklenenden daha erken girsin.

Bir bilgi daha: Sadece bizde değil, diğer ülkelerin de çoğunda aktif hastalar arasında durumu kritik olanların sayısı azalıyor. Yoğun bakıma yatırılanların oranları yüzde 2’lerde seyrediyor ki, bu rakam başlangıçta yüzde 15’e kadar yükselmişti.

Dileyelim ki bu salgın da SARS salgınında olduğu gibi kapımızı çalan yazla birlikte kendiliğinden sönsün. Ama bilelim ki bütün bunlar şimdilik sadece bir dilekten ibarettir.


Yazının Devamını Oku

Geçtiğimiz haftayı güzel tamamladık

18 Mayıs 2020
Geçtiğimiz haftanın özeti şu: Mükemmel değilse bile iyiye gidiyoruz.

Biri hariç, rakamlar bize güzel şeyler söylüyor, önümüzdeki günler için iyi haberler veriyor. Yoğun bakımdaki hasta sayılarının ve entübe hastaların sayısının azalması, iyileşenlerimizin 100 binin üzerine çıkması, iyileşme oranlarımızın yüzde 75’leri geçmesi gerçekten sevindirici haberler.

Ama şunu bilelim: Günlük ortalama yeni vaka sayımız hâlâ yüksek. Geçen hafta 1600’lerde çakıldı kaldı. Son dört günlük sokağa çıkma kısıtlaması sayesinde bu hafta binlerin altına inmemiz bekleniyor. Unutmayalım ilk hedefimiz bin barajının altına düşmektir. Hemen sonra da 500 barajını aşıp günde maksimum yüz hasta hedefini yakalamak önemli.

Yeter ki evde kalalım. Bayram sonuna kadar evden çıkmamaya çalışalım. Ve yeter ki maske-mesafe ikilisini vazgeçilmez bir alışkanlık haline getirelim.




Yazının Devamını Oku

Antikor tedavisinde umut var mı

17 Mayıs 2020
Geldiğimiz nokta şu: Elimizde henüz, etkinliği kanıtlanmış ve özellikle koronavirüs için geliştirilmiş bir ilaç yok.



Aşıda ise ‘Gelecek için umutlar var!’ dense de sürenin en az bir yılı bulacağı kesin. Daha uzun olması da kuvvetle muhtemel.

Peki başka bir çözüm olabilir mi? Olabilir! Anlaşılan o ki çok sayıda firma aşı ve ilaç çözümleri dışında üçüncü bir çözümün de peşinde. Ve yine anlaşılan o ki muhtemel çözümlerden biri de ‘antikor tedavisi’ olacak.

Haftayı tamamlarken size bu konuyla bağlantılı sevindirici bir haberim var: Görünen o ki antikor tedavisi de yolda! O da ‘geldim-geliyorum’ diyor.

Detaylar için buyurun...

Yazının Devamını Oku

Maske+maske yüzde yüz sonuç

16 Mayıs 2020
Çocuk sağlığı ve enfeksiyon hastalıkları alanında önemli uzmanlardan biri olan Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ile 40 yıla yaklaşan bir dostluğumuz var. 



Mehmet Ceyhan, toplum sağlığına önem veren ve bu arada hekimlik mesleğiyle bilim adamlığını aynı anda yürütme becerisi gösteren önemli meslektaşlarımdan biridir. Ve benim için onun ne düşündüğü, ne söylediği her zaman ama özellikle bu günlerde çok ama çok önemlidir.

Zaten böyle olduğu için de bugünlerde Mehmet Hoca’yı yakından izliyor, söylediklerini dikkatle dinliyor, kararsız kaldığım konularda onun fikirlerine müracaat ediyorum. ‘Maske-mesafe ikizliği’ konusunda hoca da benimle aynı düşüncede.



Yazının Devamını Oku

Normalleşmede acele mi ediyoruz

15 Mayıs 2020
Salgın kontrol altına alındı. Bu bilgiyi Sağlık Bakanımız da doğruladı.

Yangın henüz tam söndürülemedi ama bize daha ağır zararlar verebilmesi bundan sonra biraz zor. Ne var ki henüz tamamen sönmüş de değil, için için yanmaya devam ediyor, her an parlamaya hazır olma vasfını ısrarla sürdürüyor. Kısacası ülkemizin her yerinde hâlâ ‘düşük profilli bir yangın/salgın’ mevcut.

Diğer taraftan halkımızda da haklı olarak, az çok bir yılgınlık, bezginlik, sabırsızlık hali var. Bu da son derece normal. Diğer taraftan ekonomimiz zorda. Toplumun her kesimi ciddi mali sorunlar yaşama eğiliminde. Yapılması gereken, bu üçlü faktörü dikkate alarak, hiçbirinden fedakârlık etmeden dengeli bir şekilde normalleşmeyi sürdürmekten ibaret.




UNUTMAYIN: KAYBEDİLEN PARA KAZANILIR, KAYBEDİLEN İNSAN KAZANILMAZ

PEKİ

Yazının Devamını Oku

Erkeklerin canını o enzim yakıyor

14 Mayıs 2020
Erkeklerin AC2 yükü daha fazla

AC2 enzimi virüsün hücrelere girişini kolaylaştırıyor. Enzim, erkeklerde de kadınlarda da var ama erkeklerdeki miktar kadınlardan çok daha fazla. Erkeklerin başını belaya sokan da muhtemelen bu fazlalık.

Bu önemli bilgiye Groningen Üniversitesi’nde (Hollanda) yapılan bir araştırmada ulaşıldı. Araştırmanın sonuçları da European Heart Journal isimli önemli bir bilimsel tıp dergisinde yayımlandı. Araştırmayı yapan ekip bir konuyu daha netleştirdi: AC2’yi baskılayan ilaçlar suçsuz.

Bilindiği gibi salgının başlangıcında bazı uzmanlar, AC2 enzimini baskılayan hipertansiyon ilaçlarının virüse yakalanma ihtimalini artırabileceğini düşünerek bu grup ilaçları kullananları ilaçlarını bırakmaları yönünde uyarmışlardı. Biz baştan beri bu düşünceye karşı çıktık. Söz konusu araştırmanın sonuçları da bizi doğruluyor. AC2’yi baskılayan tansiyon ilaçları, COVID-19’a yakalanma riskini arttırmıyor.

Netice olarak hiçbir hipertansiyon hastası ilaçlarını kendilerini izleyen hekimlere sormadan bırakmamalı.

Bu salgından hepimiz etkilendik. En çok da orta ve ileri yaşlı erkeklerin etkilendiği kesin. Erkekler kadınlara oranla daha çok zarar gördüler. Erkekler sadece daha sık yakalanmakla kalmadılar, hastalık onlarda çok daha ağır seyretti. Neticede de kaybedilen orta ve ileri yaşta erkeklerin sayısı kadınlardan fazla oldu.

Virüsün erkeklerde akciğerlere daha erken ve hızlı ulaşıp ağır bir zatürreye yol açtığı, kalp, böbrek ve diğer organlarda yaşamsal sorunlara daha sık sebep olduğu salgının başından beri biliniyordu. Erkeklerin şanssızlığı genetik farklılıklarına ve zayıf bağışıklık güçlerine bağlanmıştı.

Hollandalı bilim insanları, bu salgında erkeklerin başını daha sık ve çok belaya sokan başka bir nedeni daha, net ve açık olarak gösterdiler: Erkeklerin ‘AC2 enzim yükü’ daha fazla.

Yazının Devamını Oku