Osman Müftüoğlu

Bu rakamlar can sıkıcı

13 Haziran 2020
Son üç günün rakamları bize şunları söylüyor

* Test sayısına oranla günlük yeni vaka sayıları azalmıyor, tersine giderek artıyor...

* Virüsün yaygınlaşmasında en mühim göstergelerden biri sayılan R0 değeri 0.7’lerden yeniden 1’in üzerine çıkmış gözüküyor...

* Yoğun bakımda yatan ve entübe edilen hasta sayılarımızda da artma işaretleri var...

* Günlük yeni vaka sayılarımız bir hafta önce neredeyse 700’lü rakamlara inmişken yeniden 1000’li rakamları gördü...

* Kısacası, virüs her şekilde “Ben sokaktayım, aranızdayım, beni hafife almayın, mutasyon geçirdiğime falan inanmayın, kısacası beni unutmayın!” diyor...


Yazının Devamını Oku

Bunlar kötü gidişin işaretleridir

11 Haziran 2020
Biz pandemi ile mücadele meselesini kolay anlaşılsın, motivasyonumuz biraz daha çoğalsın diye bir tür “maç” gibi tanımladık.

Ve bu köşede en az 10 kez şu cümleyi altını da çizerek ısrarla tekrarladık: “Virüsle şaka olmaz, bu virüs gevşemeyi asla affetmez!” Ama şimdi görünen o ki gevşemek bir yana, rehavete kapılmak bile değil, ipin ucunu tümüyle bırakmış gibi görünüyoruz. Son rakamların bize ifade ettiği net ve açık olarak şudur: İyi gitmiyoruz! Vaka sayılarında gerekli düşüşleri sağlayamıyoruz. İstanbul dışındaki masum şehirlere de kasaba ve köylere de virüsü yayma kararlılığımızı sürdürüyoruz. Geliniz, başlangıçtaki salgının ilk günlerindeki sloganımızı bir kez daha tekrarlayalım: Bir maçtayız, sınavdayız. Bir kavgadayız. Hatta bir savaşta olduğumuzu bile söyleyebiliriz. Eğer böyle giderse bu savaş kaybedilmese bile düşük yoğunlukta bir mücadele olarak sürüp gidecektir, bitmeyecektir. Lütfen, aklımızı başımıza alalım. Ne maske ve mesafeden, ne de temizlik ve tedbirlerden vazgeçmeyelim.




BİR BİLGİ: SONUCU KAN GRUBU DA ETKİLİYOR

Yazının Devamını Oku

Kellerin işi daha zor

8 Haziran 2020
COVID-19 kel erkeklerde beklenenden daha sık görülüyor ve daha ağır seyrediyor.

Bu pek çok ülkede gözlenen ve kayda geçen bir bulgu. Bu nedenle de kelliğin COVID-19 için “risk faktörlerinden biri” kabul edilmesini teklif eden uzmanlar bile var. Bu şanssız durumun nedeni olarak da kellerdeki yüksek androjen (erkeklik hormonu) seviyesi gösteriliyor. Uzmanlar aşırı androjen yükünün, virüsün hücreye girmesini ve zarar vermesini kolaylaştırabileceğini düşünüyor. COVID-19 enfeksiyonuna, erkeklerin kadınlara kıyasla daha sık ve kolay yakalandıkları, ayrıca hastalığı daha ağır geçirdikleri zaten biliniyor. Anlaşılan o ki “erkek olmak” bu hastalık için bir risk faktörü. Ama “kel bir erkek olmak” riski daha da arttırabilen mühim bir ayrıntı.



AKLINIZDA OLSUN: TANSİYON YÜKSEKLİĞİ DE RİSKİ İKİYE KATLIYOR

DAHA önce de herhangi bir COVID hastalığı taşıdıysanız ve eğer kronik bir sağlık sorunuyla boğuşuyorsanız COVID-19, bu ağır ve riskli enfeksiyon, sizi daha çok hırpalıyor, iyileşmenizi güçleştiriyor hatta yaşamınızı sonlandırabiliyor. Bilindiği gibi hipertansiyon da o kronik hastalıklardan biri. Salgının başından beri hastalığın hipertansiyonlularda daha ağır seyrettiği zaten biliniyor. Şimdi bu bilgi rakamsal ve bilimsel olarak da doğrulandı. Çin’de 3 bin kişiye dayalı güvenli bir çalışmanın sonuçlarına göre, yüksek tansiyonun -eğer kan basıncı tansiyon ilaçları ile dengelenmemiş ise- COVID-19’dan ölme riskini 2 katına ulaştırabiliyor. Bu önemli araştırma European Heart Journal’da yayımlandı.


Yazının Devamını Oku

Tuz da koktu

6 Haziran 2020
Ortada ciddi bir pandemi var. Binlerce insanı kaybettik, binlerce insan acı, ıstırap çekti.

Ama birileri hâlâ ısrarla kazanç peşinde koşmaya, keselerini doldurmaya devam ediyor. Yani millet can derdinde ama o kişiler maalesef ceplerini doldurma peşinde koşuyor. Bahsettiğim kişiler, ilaç firmalarıyla kol kola hareket eden bazı sözde bilimciler. Bu tür vakalardan biriyle de geçtiğimiz hafta karşılaştık. Deneyimli bir bilim insanının daha baştan fark edeceği yanlışlarla dolu bir yayını destek alan veriler, dünyanın en saygın tıp dergilerinden birinde, The Lancet’te yayımlandı. Araştırmayı yapanlar ve dergi sorumluları bize diyordu ki “Hidroksiklorokin riskli, tehlikeli, son derece toksik bir ilaçtır. COVID-19 tedavisinde asla kullanılmamalıdır!” Peki sonra ne oldu? Merak ediyorsanız -ki edin- buyurun...




NE OLDU: DERGİ ÖZÜR DİLEDİ YAYINI GERİ ÇEKTİ

Yazının Devamını Oku

Yeni normal ruhumuza iyi gelecek

4 Haziran 2020
COVID-19 pandemisinin farklı ve önemli olumsuz sonuçları oldu. En önemlilerinden birinin de ruh sağlığımızda yarattığı travma olduğu kesin.

Uzun süren tecrit döneminde en sık görülen ruhsal sorun ise depresyondu. İş ve ekonomik kayıplar, geleceğe yönelik endişe ve kaygılar, aile ve sosyal yaşamda oluşan beklenmedik travmalar ve daha pek çok neden depresyonun yaygınlaşmasını kolaylaştırdı. Ben yeni normalin özellikle bu nedenle de önemli bir nefes alma fırsatı olacağı düşüncesindeyim.

RUHSAL VE SOSYAL YAŞAMIMIZA CAN SUYU

İşyerini yeniden açmak, iş, eş ve dost arkadaşlarına yeniden kavuşmak, ekonomi çarkını döndürme fırsatı bulmak, tatile çıkabileceğine yeniden inanmaya başlamak... Bütün bunlar adeta birer antidepresan hap gibi hepimize iyi gelecek. Baygın durumdaki ruhsal ve sosyal yaşamımıza can suyu verecek. Kısacası yeni normal ve onun yarattığı yeni umutlar, hepimiz için daha keyifli, huzurlu, umutlu bir geleceğe yeniden bir yolculuk anlamına da geliyor.

İYİ HABERLİDERLERE MEKTUP VAR

MEKTUP bizim siyasi parti liderlerimize değil, G-20 liderlerine gönderilen ortak bir metin. Mektubun yazarları da COVID-19 salgınıyla göğüs göğüse mücadele eden sağlık çalışanları. Dünyanın her ülkesinde farklı sağlık çalışan örgütleri bir araya gelerek bir mektup kaleme almışlar, liderlere şu çağrıları yapmışlar:

Temiz su ve hava istiyoruz.

Halk sağlığına daha fazla yatırım yapın.

Yazının Devamını Oku

Sorun küreselse ülkesel çözüm olmaz

3 Haziran 2020
ADI üstünde, bu bir pandemi! Yani dünyanın hemen her coğrafyasını, her ülkesini ilgilendiren küresel bir virüs salgını. Bu nedenle sakın ola ki şu iki yanlışa düşmeyelim:

YANLIŞ 1: Ülke düzeyinde bölgesel ya da şehirsel çözümlere güvenmeyin. Örneğin, eğer İzmir’de yeni bir hasta teşhis edilmişse bilin ki Bodrum’da da Marmaris’te de Kilis’te de Artvin’de de güvende olamazsınız. Yeni koronavirüs herhangi bir şekilde komşu şehir ve kasabalarda da ortaya çıkabilir.

YANLIŞ 2: Bizim ülkede yok ama komşularımızdan herhangi birinde eğer hâlâ yeni vakalar ortaya çıkıyorsa, aklı olan hiç kimse ülkesinde huzur içinde oturmaz, oturamaz, oturmamalı. Zira herhangi bir nedenle virüsün bir ülkeden diğer ülkeye ulaşması her zaman mümkündür.

NETİCE ŞUDUR: COVID-19 pandemik bir meseledir. Bu nedenle, küresel bir sorun olarak kabul edilmelidir. Herhangi bir şehirde ya da ülkede vaka sayısının sıfıra inmesi bile, virüs dünya ölçeğinde kontrol altına alınmadığı sürece, güvence anlamına gelmemektedir. Virüse karşı etkili aşı veya ilaçlar bulunana kadar kimse ama hiç kimse kendini güvende hissetmesin, rehavete kapılıp önlemleri gevşetmesin.

UÇAK SEFERLERİ YENİDEN BAŞLADI

İKİ gün önce yeni normalin ilk günüydü ve pek çok alanda “normale geri dönüş” işaretleri yaşandı. O işaretlerin en önemlilerinden biri de THY’nin iç hat seferlerini başlatması oldu. Bana göre, yurtiçi veya yurtdışı yolculuklarda uçakla seyahat en güvenli seçimlerden biridir. Üstelik THY yetkilileri, pandemi nedeniyle bulaşmaya karşı çok ciddi önlemler de almışlar. Ben kendi adıma bu yazıda Ahmet Hakan gibi evimin balkonunda ya da bahçesinde değil, deniz kenarında yüzerek ve güneşlenerek geçirmeye kararlıyım. Çünkü bana göre yaz demek balkon değil, deniz demek. Kafede keyif çatmak değil, kumlarda kırlarda yürümek demek. Kanepelere uzanıp okumak yerine, kuytu köşelerde kitap kurdu alışkanlığını sürdürmek demek...

KÖTÜ HABER

Yazının Devamını Oku

Hidroksiklorokin tamam mı devam mı

2 Haziran 2020
THE Lancet Dergisi’nde yayımlanan Hidroksiklorokin araştırmasının sonuçlarına sadece benden değil, sürece kafa patlatan daha pek çok bilim insanından da ciddi itirazlar var. Üstelik bu itirazlar da çığ gibi büyüyor.

Tarafsız bilim insanlarının, “Hidroksiklorokinin ciddi yan etkileri var, COVID-19 tedavisinden bu ilacı hemen çıkarmak lazım!” diyen makalenin yazarlarına da The Lancet’in editörlerine de ve bu yazıyı arkasına alıp Hidroksiklorokin ile ilgili çalışmaların hemen durdurulmasını isteyen Dünya Sağlık Örgütü’ne de protestolarının ardı arkası kesilmiyor. Bana göre, en azından şimdilik haklılar. Zira makale yazarlarının, elde ettikleri bulgular için ürettikleri yorumları yaparken eksik bıraktıkları pek çok ayrıntı var: Mesela araştırma için zorunlu olan denek grupları oluşturulmamış, sadece sağlık raporları ve hastane kayıtları esas alınmış. Ayrıca araştırmadaki verilerin hangi ülke ve hastaneleri içerdiği de tam bir muamma. Araştırmanın gerekli etik incelemelerden geçmeden yayımlandığı, araştırma verileri ile ilgili dökümantasyonun diğer bilim insanlarıyla paylaşılmadığı da önemli noksanlıklar.

Kısacası “Bu araştırmaya ne kadar güvenelim?” sorusunun yanıtı henüz net ve açık değil. Ben kişisel olarak güvenmediğimi, daha doğrusu güvenemediğimi daha şimdiden söyleyebilirim.

Tekrarlayayım: Bu işin arka planında son yıllarda sık sık yaşadığımız ilaç kavgalarından birinin olabileceğinden ciddi ölçüde kuşku duyuyorum.

HİDROKSİKLOROKİN BİZDE DE YASAKLANSIN MI

HİDROKSİKLOROKİN, salgının başından beri bizde de tedavi protokollerinde öncelikle yer alan ilaçlardan biri.

Sağlık Bakanımızın açıklamaları, sahada çalışan doktorlarımızın gözlemleri ve tedavideki olumlu sonuçlar dikkate alınırsa, Türkiye’nin salgında diğer ülkelere fark atmasının önemli dayanaklarından biri de yine bu ilaç. Bizim uzmanlar, olayın sadece ilacın akılcı, doğru kullanılıp kullanılmadığı ile ilişkili olduğu görüşündeler. Anlaşılan o ki Hidroksiklorokin, bizde çok sayıda vakada kullanılmasına rağmen can sıkıcı ya da ciddi bir yan etki ortaya çıkarmamış. Bu nedenle de sadece hastanede yatanlara değil, evinde tedavi edilenlere de Hidroksiklorokin reçete edilmiş. Kısacası Hidroksiklorokin’in bizdeki kullanımında başarılı neticeler verdiği kanaati var.

Özetle genel kanaat

Yazının Devamını Oku

Hoş geldin yeni normal

1 Haziran 2020
Bugün itibariyle hayatımızın her alanında yeni ve farklı bir sayfa açıyoruz.

O sayfanın ağırlıklı bölümünü de ‘sağlık’ oluşturuyor. Zaten de öyle olmalı, öyle olmak zorunda. Çünkü bu son salgınla çok net ve açık olarak anladık ki sağlık olmayınca gerisi tamamen teferruattan ibaret.

İşte bu nedenle bugün ilk adımlarımızı atacağımız yeni normale yolculuk süreci, sadece önümüzdeki yaz ayları için değil, sonbahar ve kış dönemi için de çok ama çok önemli ayrıntılar içeriyor. Rehavete kapılmamamız, teyakkuz halini -abartmadan- ısrarla sürdürmemiz, özellikle de ‘maske+mesafe’ ikilisinden hiçbir koşulda vazgeçmememiz gerekiyor.

Yolumuz açık, içimiz ferah, dikkat ve konsantrasyonumuz bol olsun.




Yazının Devamını Oku