Elimizde net ve açık bir veri yok ama uzmanların çoğu, enfeksiyonu geçirip de iyileşenlerin tekrardan hastalanma ihtimallerinin pek mümkün olmadığı görüşündeler. Benim kanaatim de aynı yönde.
Koronavirüs enfeksiyonu geçiren birinin en azından ilk 6-12 ay içinde yeniden aynı enfeksiyona yakalanma ihtimalinin olabileceğini ben de düşünmüyorum.
Bu bilgiyi okuyunca aklınıza hemen şu sorunun geleceğinden eminim: “Peki, iyileştikten sonra yapılan PCR testi ile ‘virüs pozitif’ bulunan kişilerin durumu nasıl izah edilecek?” Sorunun yanıtını yandaki kutuda önemli bir viroloji uzmanı veriyor. Merak ediyorsanız buyurun...
Sözü fazla uzatmadan iflah olmaz bir iyimser olarak ben fikrimi hemen açıklayayım: Son günlerdeki rakamlar iç açıcı değilse de en azından rahatlatıcı. Günlük test rakamlarımız süratle artıyor. Yakında 50 bin test rakamlarına ulaşırsak sakın şaşırmayın. Hasta sayısındaki artış hızında da hissedilir bir duraklama var. Yoğun bakıma ihtiyaç duyan hastalarımızın sayısı da beklenenden çok daha düşük. Ve bunlardan daha da önemlisi, iyileşen hastalarımızın sayısında da ciddi bir artış söz konusu.
Sağlık bakanımızın nezaket ve hazakatla açıkladığı dün akşamki rakamların da anlamı şudur:
*
Tamam.
Biz tedaviye erken başlıyor. Ciddi başarılara imza atıyoruz...
*
Tamam.
Yoğun bakımda harikayız. Hızlı ve etkili sonuçlar alıyoruz...
Virüsü sokakta yalnız bırakmanın en etkili yolu, ortalıkta boş gezen insanların (aylakların) sayısını azaltmak gibi görünüyor. Bunun da yolu aylakları, yani zorunluluk yokken evinden çıkanları sokaktan uzak tutmaktan geçiyor.
Maskeli ya da maskesiz o cadde senin, bu sokak benim, meydanlar hepimizin deyip turlayanların; marketlerde, çarşı pazarda, toplu taşıma araçlarında cirit atanların, egzersiz yapma bahanesiyle kaldırımlar ya da parklarda koşuşturanların çoğu ‘sokağa çıksalar da olur çıkmasalar da’ diyebileceğimiz iyi niyetli insanlar.
Önerimi bir daha tekrarlıyorum: Çalıştığına dair bir belgeyle sadece çalıştığı işyerine, fabrikasına, bakkal dükkânı, market ya da eczaneye giden ya da sahibi/yöneticisi olduğu işyerine gitmek zorunda olanlara ve tabii ki zaruri ihtiyaç nedeniyle eczane, fırın, market alışverişi için evinden çıkanlara izin verilen farklı ve sınırlı bir sokağa çıkmama modeli uygulanamaz mı?
MASKEYE ‘EVET’ ELDİVENE ‘HAYIR’
ŞU bilgi çok net ve açık: Evden çıkmamak, evde kalıp tedbirli davranmak en doğru olanı ama eğer zorunluluk olur da evden çıkarsak maskeler mutlaka takılacak. Daha doğrusu maske takmadan kimse evinden burnunu bile dışarıya çıkarmayacak.
Maske takma, ev dışında maskesiz dolaşmama meselesi, özellikle içinde yaşadığımız günlerde bulaşmayı önlemenin en etkili ve güvenli yolu. Ama eldiven takmak söz konusu olduğunda işte orada biraz durun. Eldiven güvenli bir korunma aracı değil. Tersine sizi riskli ve tehlikeli bir yola bile sokabilir. Nedeni şu...
Ve her problemi çözmede olduğu gibi önümüzde sadece tek seçenek var: Gerçekleri açık açık, eğip bükmeden söylemek!
O gerçekler şunlar...
Tamam, başarılı bir sağlık ordusuna sahibiz. Tedavide ciddi bir başarıya imza attık, atmak üzereyiz.
Tamam, tıkır tıkır işleyen bir sağlık sistemimiz var. Ekipmanlarımız yeterli, hastanelerimiz donanımlı, ilaç üretim ve tüketim sistemimiz programlı. Hadi biraz daha ileri gidelim. O kadar iyi durumdayız ki yakın zamana kadar havalarından geçilmeyen pek çok ülkeye yardım malzemesi bile gönderebiliyoruz. Tamam, bunların hepsi güzel şeyler. Hepsine eyvallah. Ama mühim, çok ama çok mühim ve son derece can sıkıcı bir sorunumuz var: AYLAKLAR!
Sokaklar, caddeler, meydanlar hâlâ ve nedense ortalıkta dolaşan aylaklarla dolu. Üstelik çoğu maskesiz, çoğu sosyal mesafe kuralından hâlâ habersiz. Burun buruna, sırt sırta, kol kola, yan yana her ne derseniz deyin, olmaması gereken her türlü şartı bir araya getirerek işi gücü olmadığı halde sokaklarda aylak aylak dolaşan bu kişiler bana göre en büyük tehlike. Oysa ciddi bulaşıcı, salgın bir hastalıkla karşı karşıyayız. Eğer ortalıkta gezen bu aylaklar evlerinde kalmazsa biliniz ki savaşı kazanmamız en azından daha uzun sürecektir.
UNUTMAYIN: VİRÜS TATİL YAPMIYOR
Birinci iyi haberi şu oldu: Filiasyon, yani yeni olgu izleme sistemi mükemmel işliyor. Sayın Bakan’ın “filiasyon“ ile ilgili söyledikleri önemli. Filiasyon meselesini ve önemini yarın ayrıntıları ile yazacağım.Beni 40 yıllık bir hekim olarak asıl mutlu eden şey tedavide ulaşılan olağanüstü başarı ile ilgili rakamlar ve açıklamaları oldu.
Peki nedir o yüz güldüren rakamlar ve açıklamalar?
Bu durum maalesef bazı hastalarda ağır solunum yetmezliği veya çoklu organ hasarıyla neticelenebiliyor. İşte bu nedenle de hastaların ortalama yüzde 5 kadarı yoğun bakım bölümlerine naklediliyor.
İyi haber şu: Hastanelerimizde yeteri kadar yoğun bakım yatağımız da kabiliyetli yoğun bakım personel ve ekipmanımız da var. Ama ne iyi ki yoğun bakıma naklettiğimiz hasta oranında ciddi düşmeler söz konusu. Kısacası yoğun bakım yatağı işgal oranımız artmıyor, azalıyor. Sağlık Bakanımız ve uzmanlar bu olumlu gelişmeyi ‘tedaviye erken başlanması, hidroksiklorokin kullanımının yaygınlaşması, tedavi planında uygun ilaç kombinasyonlarının oluşturulması ve tecrübeli bir sağlık kadrosuna sahip olmamız’a bağlıyorlar.
Peki yeter mi? Hayır. Korunma yöntemlerinin yerini hiçbirisi tutmaz, tutamaz. Biz yine de tedbiri elden bırakmayalım, korunma önlemlerini maksimumda tutalım.
Tamam, üstümüzden silindir gibi geçti.
Kabul ediyorum...
Onca emeğin önemli bir kısmı, o gece çöpe gitti...
Ama yolumuz uzun...
Sarah Gilbert diyor ki “Eğer bundan sonraki aşamaları da bu hızla geçebilirsek koronavirüsten korunma sağlayan aşı eylül ayında kullanıma girebilir.” Bence haftayı sokağa çıkma yasağıyla tamamlarken duyabileceğimiz harika bir haber bu ama gelin biz o üç ana kuralımızı “sosyal mesafe, izolasyon/evde kalma ve el temizliğine koşulsuz uyma” anayasamızı ısrarla sürdürelim. Cuma akşamı yaptığımız hataya lütfen bir daha asla düşmeyelim.
KLOROKİN SAVASINI KİM KAZANACAK
Klorokin ve hidroksiklorokin COVID-19 enfeksiyonunda en yaygın kullanılan ilaçlar. İkisi de neredeyse 50 yıldan daha uzun bir süredir sıtma parazitiyle savaşta başarıyla kullanılıyor.
Önceki yıllarda başımıza bela olan MERS ve SARS gibi diğer koronavirüs enfeksiyonlarında faydalı olabilecekleri anlaşılınca şu anda yaşadığımız COVID-19 pandemisinin tedavisi için de devreye sokuldu.
Sonuçlara bakılırsa neticeler başarılı. Bu son derece ucuz ve etkili ilaçlar bugünlerde en gözde çözüm ortaklarımızdan biri haline geldi. Ne var ki dünyanın tamamına yetecek kadar klorokin ve hidroksiklorokin ne hammadde ne de hazır ilaç olarak elimizde mevcut. Neticede klorokin ve hidroksiklorokini bulmak için her ülke kıyasıya bir yarış hatta savaş içinde. Bu yeni ve ilginç durumu ‘Klorokin savaşları’ diye tanımlamamız bile mümkün.
Peki ne olur bu savaşın sonu? Merak ediyorsanız buyurun...
ÇÖZÜM HİNDİSTAN’DA MI