Osman Müftüoğlu

Osman Hoca’nın longevity anayasası

27 Temmuz 2024
YENİ bin yılın yeni sağlık trendlerinden biri de hiç kuşku yok ki “LONGEVİTY YAKLAŞIMI”dır.

Ve bana göre bu yeni yaklaşımın öncelikli vaadi bizi “hastalanmadan ya da en az hastalık hasarıyla, keyifle, huzurla, formda ve zinde bir beden ve ruhla” yaşlandırmaktır. Kavram bu kadar iddialı olunca ister istemez onun da kendine göre “olmazsa olmazları”, yani net ve açık bir “ANAYASASININ YAZILMASI” gerekiyordu. Yıllar önce çalışma masama oturdum ve ben de kendime göre bir LONGEVİTY ANAYASASI oluşturdum. Ve bugüne kadar da o anayasaya -elimden geldiği ölçüde- uymaya çalışıyorum. Peki, “OSMAN HOCA’NIN LONGEVİTY ANAYASASI”nın maddeleri neler? İçeriğinde neler var? O anayasa neleri öneriyor ya da yasaklıyor? Eğer hazırsanız longevity anayasasının maddelerine geçebiliriz.

İLK 5

LONGEVİTY ANAYASASI

MADDE 1: Longevity yolculuğuna başlamadan önce, daha ilk adımınızı bile atmadan kendinize şu soruyu sorun: “Neden daha iyi, daha sağlıklı, daha güçlü, daha huzurlu, formda ve zinde biri olmak istiyorum?” Unutmayın bu soruya vereceğiniz samimi yanıtlar çok önemlidir.

MADDE 2: Basit ve uygulanabilir değişimler ve küçük adımlarla yola çıkın. Longevity vizyonunuzu “bilimsel ve multiomik” -bu kavramı daha sonra detaylıca anlatacağım- verilerle birleştirip size yol gösterecek deneyimli bir uzmanla ilerlemeyi unutmayın.

MADDE 3: Kısa sürede sonuç veren, kolay uygulanan, hedef odaklı, ölçülebilir, değiştirilebilir, spesifik yaşam tarzı değişimlerine öncelik verin. Mesela gazlı şekerli içecekler yerine maden sularını tercih edin. Mesela akşam yemeğinden sonra her gün 15-30 dakikalık bir yürüyüşü alışkanlık haline getirin. Mesela her lokmayı en az 20 kere çiğnemeden yutmayın. Mesela su içerken oturmayı, lıkır lıkır içmek yerine yudum yudum içmeyi ve gün boyunca su takviyenizi sürdürmeyi deneyin.

MADDE 4: 

Yazının Devamını Oku

Orta yaş manifestosu

25 Temmuz 2024
GÜLSE Birsel “Orta yaş 20’lerin terapi görmüş halidir” diyor, doğru söylüyor.

Eğer o terapi hele bir de doğru yaşam tarzı değişiklikleriyle de güçlendirilebilirse “orta yaş”, “iyi yaşlanma yolculuğu”nun bavul hazırlıkları, mükemmel yaşlanma maçının hazırlık pasları dönemi de olabilir. Biraz da bu nedenle pratikte “40-60 yaş aralığı”nın tanımı olan “orta yaş süreci” hepimiz için önemli mi önemli ve kritik bir zaman dilimidir. Bu kritik 20-30 yıllık zaman diliminde yapabileceğimiz iyi/kötü veya yanlış/doğru değişimler yaşlılık döneminde başımıza gelebilecek şeylerin görünmez mimarlarıdır. İşte bu nedenle hepimizin, her birimize özel bir “orta yaş manifestosu” hazırlaması ve o manifestoyu sürat ve samimiyetle hemen uygulamaya geçirmesi gerekiyor.

ÖNEMLİ

İŞTE O MANİFESTO

KASLARINIZA SAHİP ÇIKIN: Yaşlılıktaki yorgunluklara, ağrılı ve kısıtlayıcı eklem sorunlarına karşı direnebilmemizin en etkili yolu öncelikle kas kaybını (sarkopeni) önlemektir. Bunun için de 30’lu yaşlardan itibaren güçlü ve ciddi bir egzersiz planını uygulamaya koymak zorundayız.

EKLEMLERİNİZE SAYGILI OLUN: Orta yaşlardaki ağırlık artışları/kilo almalar ve hareket azalmaları, bu dönemde zaten hızla yaşlanan ve koflaşan kemiklerimizi daha hızlı eritecek (osteoporoz), eklemlerimizi daha kötü yaşlandıracak (osteoartrit) ve bizi yaşlılıkta daha çok zorlayacaktır. Bu olumsuz değişimleri önlemek için orta yaşlardan itibaren eklemlerimize daha çok itina göstermeliyiz. Bu konuda da “sihirli değnek egzersizdir” notunu daima gündemde tutmalıyız.

KİLO ALMAYIN:

Yazının Devamını Oku

Kendinize iyi bakın çünkü umduğunuzdan daha çok yaşayacaksınız

22 Temmuz 2024
1900’lü yılların başında yeni dünyaya gelen bir bebek için “beklenen ömür süresi” 30, bilemediniz 40 yıl civarındaydı.

Bu rakam 2000’li yıllara girerken neredeyse 2 kat arttı, 70’li-80’li yıllara kadar çıktı. Bizde de durum aynı. Cumhuriyet’imizin kuruluş yıllarında ortalama 50-55 yıl olan bir Türk vatandaşının ömrü, bugün neredeyse 80’li yıllara yaklaşmış durumda. Ama bilelim ki bu sadece modern tıbbın ilaçlar, aşılar ve yeni teknolojiler sayesinde başardığı bir iş değildir. Su ve yiyecek hijyeni, kanalizasyon sistemleri, sosyal örgütlenmeler, ekonomide sağlanan farklı gelişmeler ve daha pek çok paydaşın da bu başarıda rolü var. Ve yine iyi bilelim ki ömürlerimiz uzayıp doğum oranları düştükçe hemen her ülkede ve bizim ülkemizde olduğu gibi toplumlar hızla yaşlanacaktır. Toplumdaki yaşlıların sayısı arttıkça da kronik/dejeneratif hastalıklarla boğuşan yaşlıların sayısı çoğalacak, yaşlılık hastalıklarına ayrılan ekonomik kaynaklar ülkesel ve küresel ekonomilere inanılmaz maliyetler yükleyecektir. Bu nedenle “hastalanmadan” ya da “minimum hasarlı hastalar olarak” yaşlanmanın ve yaş almanın yollarını daha 40’lı-50’li yaşlarda araştırmak, bulmak ve uygulamak zorundayız.

Bana göre, bu iyi hayat yolculuğunun vazgeçilmez anahtarlarından biri “GEROSCİENCE” yani “YAŞLILIK BİLİMİ”dir.  Zira “Neden, nasıl, hangi yanlışlarımız nedeniyle kötü yaşlanıyoruz, kronik hastalıkların kucağına niçin ve nasıl kolayca düşüyoruz, kronik/yıkıcı hastalıkları nasıl yok edebilir ya da yönetebiliriz?” gibi soruların yanıtları geroscience biliminde saklıdır.

Unutmayın, siz isteseniz de istemeseniz de bilimsel gelişmeler sizi 50-100 yıl önceki atalarınızdan daha uzun yaşatacak. Ömrünüzü sonlandıran nedenler ise genelde o atalarınızı hasta eden veba, çiçek, kolera, tüberküloz, sıtma gibi mikrobik hastalıklar olmayacak. Ölümlerin büyük bir kısmı şeker hastalığı, hipertansiyon, kalp/beyin damar hastalıkları, Alzheimer, obezite ve kanser gibi kronik/yıkıcı hastalıklardan kaynaklanacak. Bu nedenle lütfen kendinize iyi hem de çok iyi bakın.

BİR NOT

YAŞLANMANIN 10 BİYOBELİRTECİ

İLK 5

1-

Yazının Devamını Oku

Neden uzun bir ömür değil de sağlıklı bir ömür

20 Temmuz 2024
KANAATİME göre, “uzun bir ömür” yerine “daha sağlıklı bir ömür”e odaklanmak zorundayız.

Ve onu mucize ilaçlar, otlar, çöpler, haplar, şuruplarda aramak yerine -en azından önümüzdeki 15-20 yıl için- hâlâ ve inatla etkinliği çok iyi bilinen, faydası bilimsel olarak da kanıtlanan şu “4 ANA PRENSİP”te aramalıyız.  Zira bu 4 ana prensip en akılcı “iyi hayat çözümü”dür...

BİR: DOĞRU BESLEN.

İKİ: DÜZENLİ EGZERSİZ YAP.

ÜÇ: GÜZEL UYU.

DÖRT: HUZUR ODAKLI BİR HAYAT SÜR.

Unutmayalım! Her ne kadar elimizde çok ciddi bazı veriler, harika müjdeler, heyecan verici haberler olsa da bilelim ki “150-200 yıllık bir ömür hayali” en azından bugün için bir “bilimkurgu hayali” olmaya devam ediyor. Muhtemelen daha da devam edecek. Daha sağlıklı ve daha uzun bir ömür için her zaman ve muhakkak ki bir umudumuz hep var ama şimdilik bilime ve akla odaklanmamız en doğru seçimdir.

UNUTMAYIN

Yazının Devamını Oku

Yeni Sağlık Bakanı’na açık mektup

18 Temmuz 2024
Sayın Bakanım, öncelikle yeni görevinizin size ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Özellikle pandemi döneminde gösterdiğiniz dirayetli tutum, dikkatli ve ölçülü yaklaşım, işbirliğine açık çözüm odaklı çalışmalarınız sonucunda İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü gibi zorlu bir görevi başarıyla tamamladınız.

Yeni görevinizde de aynı yaklaşım, anlayış ve tutumla aynı başarıları sürdüreceğinizden kuşku duymuyorum. Atacağınız her doğru adımda da yanınızda olacağımızdan şüpheniz olmasın. Bu arada mesleki anlamda ağabeyiniz sayılabilecek tecrübeli bir meslektaşınız olarak size bu yeni dönemde yeni ve farklı bir adım atmanızı ve halkımızın sağlığı için “YENİ BİR SAĞLIK PARADİGMASI” ile yola çıkmanızı öneriyorum. Çünkü bize bundan böyle sağlık alanında da yeni ve farklı bir yol lazım.

Kemal Memişoğlu

BİR ÖNERİ

SAĞLIKTA YENİ PARADİGMA NE OLMALI

Önerime önce şu soruyla başlamak istiyorum: “Yeni bir paradigma yaratmak için önceliğimiz sağlık hizmeti mi yoksa hastalıkların teşhis ve tedavisi mi olmalı?” sorusuna yanıt aramak olmalı. Tabii ki ikisi de önemli ama itiraf edelim ki şu andaki önceliğimiz -maalesef- hastalıkların teşhisi, tedavisi ve hasta bakımıdır. Ve yine itiraf edelim ki bunun en önemli nedenlerinden biri sağlık hizmetlerinde de ekonominin ön plana çıkmasıdır. Hekimler olarak çok iyi biliyoruz ki hastalıkların teşhisi de tedavisi de hastaların bakımı da önemli bir ekonomik gelir veya kayıp kaynağı haline dönüşmüş durumdadır. Zaten bu nedenle de modern tıp neredeyse 100 yıldır asli görevini bir kenara bırakmış, insanları daha güçlü, daha sağlıklı tutmak yerine hastalıkların teşhisi ve tedavisine odaklanmıştır. Oysa “sağlık bakımı” vazgeçilmez bir insanlık hakkıdır. Sağlıklı bir yaşam sürebilme her insan için anayasal bir güvence altındadır. Herkesin nerede ve nasıl yaşarsa yaşasın sağlıklı kalabilmesi, sağlığının korunup geliştirilmesi, sağlığımızı yönetenler için öncelikli görevidir. İşte zaten bu nedenle bize sizinle başlayan bu yeni dönemde yeni bir sağlık paradigması gerekmektedir.

Yazının Devamını Oku

O direnç ya kırılacak ya kırılacak

13 Temmuz 2024
“Yeni bin yılın vebası” insülin direnci sorununun nasıl kırılacağına yanıt aramadan önce isterseniz gelin yola “İnsülin direncim var mı?” sorusuna yanıt arayarak çıkalım.

Eğer açlık insülininiz ile açlık şekerinizin çarpımını 405 rakamına böldüğünüzde bulduğunuz değer “1.7”den fazla ise bu bulgu maalesef sizin de “insülin direnci treni”ne bindiğinizin ve tehlikeli bir yolculuğa çıktığınızın işaretidir. Eğer o değer “2.5”ten fazla ise bu bulgu sizin artık net ve açık bir insülin direnci mağduru olduğunuz anlamına gelmektedir. Peki bu testi yapmadan, tahlil, tetkik, masraf derdine girmeden insülin direncini teşhis etmenin kolay bir yolu var mı? Var! Elinize bir mezura alıp bel çevrenizi ölçün. O ölçümde bulduğunuz rakam kadınsanız 85, erkekseniz 95 santimetreden yüksekse insülin direnci ile el sıkıştığınıza emin olabilirsiniz.

HATIRLATMA

İNSÜLİN DİRENCİ NEDEN ÇOK ÖNEMLİ

İnsülin direnci size sadece çirkin bir göbek ilave etmez. O direnç sizi yalnızca tatsız ve hatta ölümcül sonuçları olan bir tip-2 diyabet/şeker hastalığı yolculuğuna da çıkarmaz. Beraberinde “hipertansiyon, hipertrigliseridemi, hiperürisemi, karaciğer yağlanması, safra kesesi polibi, çamuru veya taşı, kalp ve beyin damar hastalıkları, obezite, Alzheimer hastalığı, hatta muhtemel bazı kanserler” ile de sizi yüzleşmek zorunda bırakabilir. Kısacası insülin direnci kötü yaşlandırır. Ömrünüzü kısaltır. Rakamlarla anlatmak gerekirse “o direnç “kanser riskinizi 12 kat, kalp hastalığı riskinizi 6 kat, Alzheimer riskinizi 5 kat” fazlalaştırır.

ÖNEMLİ

EGZERSİZ İSKENDER’İN KILICI GİBİDİR

Yazının Devamını Oku

Ayakta kalmak mı hayatta kalmak mı

11 Temmuz 2024
Yaşam süremiz uzuyor.

Bu olumlu gelişme doğal olarak “uzun ömürlülük/longevity” ile ilgili konulara gösterilen ilginin de artmasına yol açıyor. Zira uzayan ömrün yani hayatta kalma süresini sağlıklı bir ömre yani ayakta kalma sürecine dönüştürmek özellikle 60’lı yaşlardan sonra karşılaşabileceğimiz en önemli sorun. Bu nedenle başlıktaki sorunun yanıtını “Ayakta kal, hayatta kal” cümlesiyle özetlemek ve sadece uzun bir ömür değil sağlıklı bir ömre de odaklanmak vazgeçilmezimiz olmalıdır. Belki de bu nedenle benim en çok önemsediğim, kitaplarım, gazete yazılarım ve televizyon programlarımda en sık tekrarladığım mottolarımdan biri şudur: AYAKTA KAL, HAYATTA KAL!

AKLINIZDA OLSUN

BİZE SADECE HAYATTA KALMAK / ’OUTLIVE’ YETMEZ

“OutlIve” basitçe “hayatta kalmak” anlamına geliyor. Uzun ömürlülük ile ilgili yazılarını ve podcastlerini ilgiyle izlediğim ve birkaç kongrede sohbet etme fırsatı bulduğum Dr. Peter Attia’nın son kitabının adı da “Outlive”. Dr. Attia bu kitabında da -öncekilerde olduğu gibi- uzun ömürlülük ile ilgili önemli tavsiyelerde bulunuyor. Bunu yaparken de önceliğin “kronik/yaşa bağlı hastalıkları yenmek” olduğunu söylüyor. İlk sıralara da “metabolik işlev bozukluğunu, kalp ve damar hastalıklarını, kanserleri, Alzheimer ve benzeri nörodejeneratif hastalıkları” yerleştiriyor. Dr. Attia’ya kesinlikle katılıyorum. Bu adeta “mahşerin dört atlısı” gibi çalışan, ömrünüzü uzatsanız/hayatta uzun süre kalsanız hatta dünyaya çivi çaksanız (!) bile o süreyi maalesef isteseniz de istemeseniz de tatsız, tuzsuz geçirmenize yol açan bu dört sorunun temelinde de çoğu zaman ve öncelikle “insülin/kan şekeri dalgalanmaları”nın yani “insülin direnci canavarı”nın yattığının altını çiziyor. Çok iyi biliyoruz ki insülin ve kan şeker dengesindeki bozulmalar, öncelikle ve özellikle “metabolik işlev bozukluğu” yoluyla bilhassa 60’lı yaşlar sonrasının en önemli “kronik hastalık tetikleyicisi”dir.


Peter Attia

ÖNEMLİ

Yazının Devamını Oku

Genç kan gençleştirir mi

8 Temmuz 2024
Başlıktaki sorunun cevabı henüz net olarak verilmiş değil ama yaşlanmamak, en azından yaşlanmanın süratini azaltmak için bu yolu deneyen pek çok insan var.

Bunlardan biri de teknoloji milyoneri Bryan Johnson. Peki Bryan Johnson kim, kimin nesi, neyi amaçlıyor? Bryan Johnson bir teknoloji milyoneri.

Bir “anti-aging rockstarı”. Günde neredeyse 100’e yakın takviye hapı yutuyor. Yaş almamak ve yaşlanmamak takıntısını yönetmekte bir hayli zorlandığı anlaşılan bu genç milyonerin hedefi sadece yaşlanmamak da değil. Bryan Johnson uyguladığı onlarca “biohacking yöntemi”yle biyolojik yaşını küçültebilmeyi ve ergenlik çağına geri dönebilmeyi umuyor. Bunun için denemediği yol, başvurmadığı yöntem yok. Bryan Johnson’ın son takıntılarından biri ise bedenine genç kanı nakli yaptırarak gençleşmek! Bu ünlü dolar milyoneri son girişiminde genç kalabilmek için ergenlik çağındaki oğlunun kanını birkaç defa bedenine nakletti. Bununla da yetinmeyen 45 yaşındaki Johnson, kendi kanını da babasına verdi ve babasının biyolojik yaşının 25 yıl azaldığını iddia etti. Bryan Johnson’ın bu girişimi yaşlanmama yanlışı peşinde koşan anti-aging heveslilerin aklına doğal olarak şu soruyu getirdi: Genç kanı nakli bir yaşlanmama/yaş almama/hatta gençleşme çaresi olarak kullanılabilir mi? Bana sorarsanız -en azından şimdilik- hayır! Nedenine gelince...

ÖNEMLİ SORU

 

YAŞLILIK BİR KAYIPLAR SENFONİSİ Mİ

Yaşlılığın biraz yorgunluk, biraz ağrı, biraz da uyku kaybı ile eşanlamlı olduğu kesin ama kişisel görüşüm, ömrümüzün bu önemli bölümünün bir kayıplar senfonisinden ibaret olmadığı yönündedir. Doğrudur, yaşlılık bir tık işitme kaybı, bir tutam görme azalması, bir parça saç dökülmesi ve cilt kırışıklığı, bir ölçü bitkinlik/takatsizlik hali ile birliktedir ama eğer önceden iyi bir hazırlık yapılabilirse bu muazzam zaman dilimini bir çeşit kayıplar senfonisi mutsuzluğu içinde yaşamak yerine “bir iyilik, bir tecrübe, bir zarafet ve bir bilgelik dönemine” çevirmemiz de mümkündür. Bütün mesele ona iyi hazırlanmak ve kendimize iyi bakmaktan ibarettir.

BANA GÖRE

Yazının Devamını Oku