Araştırma sonuçlarına bakılırsa gündemin ön sıralarındaki o haklı yerini korumaya da devam edecek. Sağlığımızı korumak ve kollamanın ancak aktif bir yaşam ve düzenli egzersiz alışkanlığı ile mümkün olabileceğini, sağlıklı bir hayatın yalnızca “Neleri ve nasıl günde kaç porsiyon yemeliyiz?” sorusuna yanıt aramakla mümkün olamayacağını neredeyse 30 yıldır gündemde tutmaya çalışıyorum. Vazgeçmeye de hiç niyetim yok! Zaten bu nedenle de en az yiyecek-içecek porsiyonlarınıza dikkat ettiğiniz kadar egzersiz porsiyonlarınızı da her gün düzenli almak zorunda olduğunuzu her fırsatta hatırlatıyorum. Nedenine gelince...
EGZERSİZ
ÖMRE ÖMÜR KATIYOR
Her şeyden önce şunu net ve açık olarak bilelim: Eğer sağlıklı bir vücut ağırlığının bile tadını yeterince çıkarmak istiyorsanız meseleyi yalnızca diyete, perhize, rejime havale edemezsiniz. En az beslenmeniz kadar aktivite yoğunluğunuz ve egzersiz porsiyonlarınıza da özen göstermelisiniz. Zira düzenli egzersiz alışkanlığının sadece kilo korumada değil, depresyondan uyku bozukluklarına, diyabetten hipertansiyona, Alzheimer’dan kalp damar hastalığına, hatta kanserlere karşı bile koruyucu ve de tedavi edici bir ilaç olabileceğini gösteren çok net ve açık kanıtlara sahibiz. Kısacası egzersiz başlıkta belirttiğimiz gibi sadece ilaç değil aynı zamanda iyi bir ömrün sırrı, kaliteli bir hayatın vazgeçilmez yol arkadaşıdır.
İYİ BİLGİ 1
TİROİT TEMBELLİĞİ NEDEN ÖNEMLİ?
Tiroit
O hata şu: Hastalıkların sebepleriyle değil sonuçlarıyla savaştık! Hastalıklara yol veren ve bizi hasta eden “SEBEPLERİ” bir yana bırakıp o hastalıkların oluşturduğu “SONUÇLAR” ile uğraştık, onları ortadan kaldırmaya çalıştık. Tabirim hoş görülsün, adeta “rüzgârı bir kenara bırakıp yel değirmenleriyle kavga ettik”. Biraz daha açalım: Sebepler yerine sonuçlara odaklandık. Neticede de şimdilerde çok daha net ve açık olarak görüyoruz ki HATA YAPTIK! Peki neydi o hata, daha doğrusu hatalar zinciri?
KISA BİLGİ
HATA NEREDE
İsterseniz gelin doğrudan ve sözü fazla uzatmadan o hatalardan bazılarına örnekler vererek yola çıkalım: Tansiyonunun yüksek olduğunu belirlediğimiz bir kişide o kişinin “kilo fazlalığı var mı, tuz tüketimi fazla mı, uyku kalitesi yeterli mi, stres patlamaları söz konusu mu, ne yiyip ne içiyor, sigara ve alkol bağımlılığı ne durumda...?” gibi soruların yanıtını aramak, yani “sebeplere” odaklanmak yerine; anında ve süratle “bir tansiyon ilacı yazıp” meseleyi ilaçla çözmeye çalıştık. Yani sebeple değil “sonuçla” uğraştık. Aynı hatayı şeker hastalığı, kalp damar hastalığı, romatizmal hastalıklar hatta karaciğer yağlanması, safra kesesi taşı ile karşılaştığımızda da sık sık tekrarladık.
İYİ BİLGİ
PEKİ NE YAPMALIYIZ
Ama bunlardan bir kısmı her daim gündemde kalırken bazıları ise süratle gündem dışı kalıyor. Sağlığına değer verip onu takviyelerle güçlendirmek isteyenlerin klasik listelerinde magnezyum, D vitamini, omega 3, C vitamini ve benzerlerinin hemen her daim yer alması bu nedenle hiç de şaşırtıcı değil. Bazı sağlık takviyeleri ise adeta gelip geçici modalar gibi takviye listemize hızla girip hızla çıkabiliyor. Mesela beta karoten takviyeleri, mesela 5HTP hapları...
Son yıllarda takviye listelerimize adeta bir fırtına gibi dalan NAD’a gelince...
Anlaşılan o ki NAD da “kalıcı takviyeler” listesindeki yerini sağlamlaştırmış durumda. Ve yine anlaşılan o ki NAD da o listeden -tıpkı glutatyon, tıpkı kollajen gibi- kolay kolay çıkmayacak. Peki, neden?
Aşırı sıcakların özellikle riskli kişilerde, kronik hastalığı olanlarda (KOAH’lılar, kalp hastaları, karaciğer/böbrek yetmezliği olanlar) önemli bir sağlık tehdidi olabileceği de çok iyi biliniyor. Bu nedenle yaşam tarzımızda bazı değişiklikler yapıp önlemler almamız, özellikle beslenme planlarımızda bazı değişikliklere gitmemiz şart! İsterseniz gelin, o değişikliklerin ilk adımlarında neler olmalı, onları bir göz atalım.
ÖNERİ 1
SU İÇİN
Daha sık ve çok su içmek terleme yoluyla kaybolan suyu yeniden geri kazanmanın en kolay, önemli ve etkili yoludur. Su ihtiyacımızı tabii ki sadece su içme işlevine emanet etmememizde fayda var. Mümkün olduğu kadar sulu, sıvı ve elektrolit içeriği yüksek yiyecek ve içeceklere de ağırlık vermemiz lazım.
ÖNERİ 2
SEBZE VE MEYVELERE YÜKLENİN
Dr. Levitin de -benim gibi- yaşlanırken “yaşam süresi ile sağlık süresi”ni daha güzel, daha anlamlı ve daha güçlü “örtüştürebilmek ve eşitleyebilmek” için “beynimizi sağlam tutmamız” gerektiğinin altını ısrarla çiziyor ve beynimizi canlandırmak için bir sonraki kutuda size özetleyeceğim bir “beyin yaşlanma planı”nı hayata geçirmemizi tavsiye ediyor.
Size net ve açık tavsiyem şudur: Yaşlılığı bir zorluk, bir ağrılar, uykusuzluklar ve yorgunluklar koalisyonu ve bir yük olarak değil, bir avantaj, bir tecrübe, bir bilgelik, bir sosyal güç ve bir muhteşem zirve olarak gördüğünüzde yaşlanmaya bakış açınız da yaşlılığı yol arkadaşı yapış tarzınız da temelden değişecektir.
KESİP SAKLAYIN
10 MADDELİK BEYİN CANLANDIRMA ANAYASASI
BİR: Emekli olmayın.
İKİ: İleriye bakın.
ÜÇ: Egzersiz yapın.
DÖRT:
Ve hiç kuşkum yok ki bu güzel hedefe rahatlıkla ulaşacak. Buraya kadar güzel ama canlılığı, sağlığı, aklı yerinde olmadan, başkalarına muhtaç kalarak 90’ları 100’leri görmeyi kim ister? Kısacası net ve açık olarak bilelim ki “kişinin yaşamına yeni yıllar eklemesi” yeterli değildir. Uzun bir yaşam kaliteli, keyifli ve sağlıklı ise anlamlıdır ve değerlidir. İşte bu nedenle yaşımız ne olursa olsun aklımızı, bedenimizi ve hayatla kurduğumuz ilişkileri nasıl koruyup kollayacağımıza her daim zaman ayırmak ve kafa patlatmak zorundayız. “LONGEVİTY TÜYOLARI”nı işte biraz da bu nedenle sizinle paylaşmak istedim. Tıbbi açıdan sağlam, ruhsal yönden keyifli, bedensel bakımdan mükemmel, sosyal yönden doyurucu, güvenilir ve uzun bir ömür sürmek istiyorsak, “nitelikli bir yaşam ve yaşlanmayı” hedefliyorsak, longevity meselesine biraz daha odaklanmamızda fayda var. İsterseniz gelin, o meselenin detaylarına biraz daha farklı bir pencereden bakalım...
VARAN 1
BEDENİNİZ BEYNİNİZİ İZLER
Longevity’nin temel noktası ve bir numarası bana göre beyin zindeliğini korumak, hatta mümkünse daha iyi noktalara taşımaktır. Çünkü hangi yaşta olursanız olun “BEDENİNİZ BEYNİNİZİ İZLER!”
Eğer beyninizi keyifli, sağlıklı, huzurlu, olumlu ve uzun bir yaşama göre ayarlar ve planlarsanız bedeniniz mutlaka onu izleyecektir, izlemek zorundadır. Hangi yaşta olursanız olun şu hiç değişmez: Aklınızı sağlam, etkin ve çalışır durumda tutabilirseniz, bedeniniz onu izleyecek ve siz beyniniz/aklınız sayesinde “fiziksel zindeliğinizi korumaya, doğru beslenmeye, kaliteli uykuya, sosyal/manevi/kültürel ilişkilerinizi geliştirmeye” kısacası kaliteli bir hayata ilişkin her şeye daha yatkın hale geleceksiniz. Bu nedenle “beyniniz/aklınız/belleğiniz önemlidir, önceliklidir, biriciktir”.
VARAN 2
SOSYALLEŞİN
Biz bu sözcüğü genelde “uzun ömürlü olmak” şeklinde kullansak da bu çevirinin sözcüğün anlamını tam olarak ifade ettiğini söyleyebilmek oldukça zor. Zor zira longevity kavramı ve hedefi uzun bir ömür sürmekten daha da ötesini ve önemlisini içeriyor. Zira longevity kavramı ya da yaklaşımını benimseyenlerin temel hedefi sadece uzun bir ömür sürmek değil. Bu kavramı bir yaşam tarzı seçimi olarak hedef noktasına koyanlar için “yaşam süresi/lifespan” kadar “sağlık süresi/healthspan” de çok önemli bir ayrıntı.
KISA BİLGİ
LONGEVİTYSTLERİN HEDEFİ NE
“Longevitystler”in esas hedefi “yaşam süresi” ile “sağlık süresi”ni neredeyse eşitlemek ve ileri yaşlarda bile akut ve kronik hastalıklardan uzak sağlıklı ve huzurlu bir ömür sürüp “bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak bütünsel bir iyilik hissini” son nefeslerine kadar hissetmektir. Kısacası onlara ve bana göre longevity’nin antiaging’ten iki temel farkı var...
1- Sadece yüzeyel ve görsel güzelleşmeyi ya da iyileşmeyi değil daha derin ve kalıcı bir bütünsel sağlık hedefine ulaşmak.
2- Sadece yaşamı uzatmak yerine yaşanan ömre daha çok sağlık, huzur ve kalite katmak.
Peki, bu hedeflere ulaşmak mümkün mü? Mümkün ama biraz daha fazla çaba gerektiriyor.
Hem de düşündüğümüzden çok daha hızlı yaşlanıyoruz. Uzmanlar 2050’yi takip eden yıllarda aramızdaki her dört kişiden birinin “65 yaş finişi”ni göğüslemiş ve devletler tarafından da “Bundan böyle sen de yaşlısın arkadaş” denilip “yaşlılık sabıkası” ile fişlenmiş kişiler olacağını söylüyor. İşte bu nedenle üzerinde önemle durduğum “yaşam süresi/lifespan” ve “sağlıklı ömür süresi/healthspan” kavramlarını mümkün olduğu ölçüde üst üste getirip eşitlemek, en azından ucu ucuna dengelememiz gerekiyor. Bunun yollarından birinin ise bu süreçte ortaya çıkabilecek yaşamsal besin eksikliklerini gidermek ve bu arada mümkünse beden ve ruha iyi gelebilecek “doğru sağlık takviyeleri”ni “uygun zamanda, uygun dozda, uygun süreyle ve uygun kombinasyonlar” halinde bedene kazandırmak olduğu kanaatindeyim. İsterseniz şimdi gelin kısa bir “iyi yaşam ve iyi yaşlanma takviyeleri” turu yapalım.
Ve bu arada bu takviyelerin size sadece bilgi için anlatıldığını, tecrübeli bir doktorun önerisini almadan kullanıldıkları takdirde çoğu zaman beklenen faydayı sağlayamayacaklarını da tekrar hatırlatalım.
BALIĞIN GÜCÜ
OMEGA 3
Evrensel ve hatta her yaş için hemen hepimizde ciddi bir omega 3 yağları eksikliğinin olduğu kesindir. Zira yeteri kadar balık tüketmiyoruz, tüketemiyoruz. Ayrıca yiyip içtiğimiz gıdaların çoğu da maalesef eskisi kadar omega 3 (EPA / DHA) içermiyor. İşte bu nedenle yaşlanırken iyi hayat takviye listemize günde 1-2 gram kadar kaliteli bir omega 3 takviyesini de eklememizde fayda olabilir.
GÜNEŞ IŞIĞI