Osman Müftüoğlu

Yaz sağlıktır

2 Temmuz 2022
Her mevsimin kendine göre zorlukları, kolaylıkları var. Ama bana sorarsanız özellikle “sağlıkta kolaylık” söz konusu olduğunda yaz, 4 mevsimin şampiyonudur. Neden mi? Sebze, meyve ve diğer “sağlıklı besin”leri daha çok ve ucuza bulursunuz da ondan.

Yaz sabahları ve akşamları size daha çok ve kolay “hareket etme/egzersiz yapma” imkânı verir de o sebeple. Ayrıca yaz ayları daha çok güneş, aydınlık, ışık, daha fazla ve kolay “D vitamini, melatonin” üretme zamanı da değil midir?

Uzun ve keyifli yaz geceleri çok geç saatlere  almazsanız eğer daha “huzurlu ve derin uykular” için de en uygun zaman dilimidir. Kısacası YAZ SAĞLIKTIR, SAĞLIKLI YAŞAM ZAMANIDIR! İşte bu nedenle gelin, beni dinleyin, çevrenizde olan biten bütün bu tatsızlıklara sırt çevirip sizi bekleyen şu güzel yazın en azından sağlığınız için tadını çıkarmaya gayret edin. Bugün sayfamızı -genelde her cumartesi olduğu gibi- sizden gelen sorulara, özellikle de “yaz sağlığı soruları”na ayırdık. Hazırsanız buyurun...

YAZ SORUSU 1: ÇİĞ Mİ, PİŞMİŞ Mİ

Sebze ve meyvelerin daha çok ve diğer mevsimlere nispetle daha ucuz olduğu yaz aylarının değişmez sağlık tartışmalarından biri de şudur: Onları çiğ mi, pişirerek mi yiyelim? Sebze ve meyveleri çiğ olarak yemenin sağlığa daha iyi geldiğini savunanlar her zaman çoğunluktadır. Onlara göre, sebzeler de meyveler de pişirildiklerinde canlılıklarını kaybedip adeta “ölü besinler!” haline geliyor. Daha açık anlamıyla sebze ve meyveler pişirildiklerinde içerdikleri vitaminlerin miktarı azalıyor, etkileri sınırlanıyor. Mineral (magnezyum, selenyum, çinko) muhtevaları da ciddi ölçüde fakirleşiyor. Daha da önemlisi pişirilirken kullanılan yüksek ısı, sebze ve meyvelerin sahip oldukları antioksidan güçleri de azaltıp yok edebiliyor. Bitmedi! Onları pişirmenin tehlikeli sonuçları da var: Yağda kızartma ya da ızgara yöntemiyle pişirme kanserojen etkili yeni bazı maddelerin ortaya çıkmasına da sebep olabiliyor. Peki, sebze ve meyveleri pişirmenin hiç mi faydası yok? Bu sorunun yanıtı için de isterseniz gelin hemen yandaki kutuya geçelim.

KISA BİLGİ: PİŞİRMENİN DE FAYDALARI VAR

Yazının Devamını Oku

Yaşlanma ajandamız hazır mı

30 Haziran 2022
Uzmanlara göre, Türkiye bir “yaşlı toplum” olma yolunda hızla ilerliyor. Bilindiği gibi Dünya Sağlık Örgütü “65 YAŞIN ÜSTÜ”ndeki herkesi biyolojik ve ruhsal durumu ne olursa olsun “YAŞLI” olarak kabul ediyor.

Aynı örgüte göre, bir ülkede yaşlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranı yüzde 10’u geçtiğinde o ülkede yaşlanma süreci ilk işaretini çoktan zaten vermiş oluyor. Prensip olarak da bir ülkede yaşlı nüfusun oranı yüzde 7 ila yüzde 10 arasında ise o toplumlara “YAŞLI TOPLUM” deniyor. Peki, bizde durum ne? Eğer biz de yaşlı bir toplum olma yolundaysak buna hazır mıyız? Elimizde uygulamaya hazır bir “YAŞLILIK AJANDASI” var mı? Bu sorular çok ama çok önemli. Ve ne yazık ki yanıtları maalesef hâlâ çok belirsiz.

DİKKAT

TÜRKİYE ÇOK HIZLI YAŞLANIYOR

PROF. Dr. Özgür Arun, yaşlanma ve yaşlılık sorunlarıyla uğraşan önemli bir akademisyen. 2000’li yılların başından bu yana araştırma ve çalışmalarını “gerontoloji/yaşlılık bilimi” üzerinde yoğunlaştırmış önemli bir biliminsanı. Özgür Hoca’ya göre, ülkemizde yaşlıların oranı yüzde 7’leri çoktan geçmiş, neredeyse yüzde 10’lara yaklaşmış durumda. Ona göre, daha da vahim gelişmeler var: “Son 50 yıldaki nüfus değişimimiz dikkate alındığında toplam nüfusumuz 3 kat artarken yaşlı nüfusumuz neredeyse 10 kat artmıştır.

Bu son derece çarpıcı ve üzerinde hassasiyetle durulması gereken önemli bir toplumsal değişimdir. Zira bir toplumda yaşlı nüfus oranının 2 katına çıkması için geçen süre “yaşlanma hızının belirlenmesi” için oldukça mühim bir göstergedir. Bu açıdan bakıldığında Fransa’nın 115, İsviçre’nin 85, Çin’in 27 yılda geçirdiği değişkenliği Türkiye neredeyse 10 yıl içerisinde tamamlama yolundadır(!) ve bu rakam ülkemizdeki hızla yaşlanma sürecinin en önemli işaretlerinden biridir. KISACASI TÜRKİYE, DÜNYANIN EN HIZLI YAŞLANAN ÜLKELERİNDEN BİRİ OLMA YOLUNDA HIZLA İLERLİYOR. Bu bilgiler önemlidir ve çarpıcıdır. Bizi süratle ve hiç vakit kaybetmeden yeni, etkili ve kalıcı “YAŞLANMA POLİTİKALARI” ve “GERONTOLOJİK BİR AJANDA” oluşturmamız yolunda şiddetle uyarmaktadır.

NOT:

Yazının Devamını Oku

İyi yaşayan iyi yaşlanır

27 Haziran 2022
Şu önemli bilginin akıllarımıza adeta kazınması, iyice yerleşmesi lazım: “Yaşlanmak” bazılarının iddia ettikleri gibi “tedavi edilmesi gereken” bir “hastalık” falan değil, tam aksine “doğal, içten gelen, yavaşlatılabilen ve kontrol edilebilen ama önlenemeyen” biyolojik bir süreçtir.

Eğer iyi yaşlanmayı başarabilir ve doğal yaşlanmanın hepimizde farklı yaşlarda ortaya çıkarabileceği yıkıcı, yıpratıcı, yorucu ve sağlığı tehdit edici kronik sorunları yeterince ve zamanında kontrol altına alabilirsek, kısacası “daha iyi yaşama”yı başarabilirsek hem ömrümüz uzayacak hem de yaşlılıktaki yaşam kalitemiz artacaktır. Bu nedenle de hedefimiz “uzun yaşamak” değil, “iyi yaşamak” olmalıdır.



ÖNEMLİ
NEDEN ESKİYORUZ

Yazının Devamını Oku

DHA mı EPA mı

25 Haziran 2022
Başlık sizi sakın korkutmasın! DHA’nın da EPA’nın da yabancısı değilsiniz.

İkisini de “omega 3 mucizeleri” olarak yakından zaten tanıyorsunuz. DHA ve EPA ayrılmaz ikililer. Ama yine de aralarında etki ve sağlık faydaları bakımından önemli farklar var. “Beyin/bellek ve göz sağlığı” söz konusu olduğunda DHA ön plana geçiyor. “Kalp/damar sağlığı ve pıhtılaşma sistemi” söz konusu olunca da EPA favori gösteriliyor. Müsaade ederseniz konuyu biraz daha açalım, bugün kısa bir omega 3 turu yapalım: DHA ve EPA omega 3 yağ asitlerinin kısaltılmış isimleri. Birinin “Docosa Hexaenoic Acid”, diğerinin “Eicosa Pentaenoic Acid” şeklinde oldukça uzun ve telaffuzu zor isimleri var. Bu nedenle pratikte DHA ve EPA kısaltmaları tercih ediliyor. Detaylar için buyurun...

İYİ BİLGİ
DHA VE EPA OLMADAN SAĞLIK OLMAZ

OMEGA 3 yağ asitlerinin her ikisi de neredeyse mucize doğal ilaçlar. Ne var ki bedenlerimiz (hücrelerimiz), ikisini de üretemiyor. Onları ya hazır olarak gıdalarla kazanmak zorundayız -ki hazır şekilleri sadece hayvansal gıdalarda bulunuyor, balıkla süt ürünleri, kanatlı hayvanlar, yumurtalar ve etle kazanılıyor- ya da bitkisel omega 3 olarak bilinen “Alfa Linoleik Asit/ALA”dan zengin bazı bitkisel gıdaları -keten tohumu, ceviz, semizotu, yeşil yapraklı sebzeler- sık ve bol tüketmek gerekiyor. Bitkisel omega 3 ALA’yı karaciğerlerimiz anında ve hızla EPA ve DHA’ya çeviriyor. Ama karaciğerdeki bu dönüşüm süreci maalesef zannedildiği kadar verimli değil. 100 birim ALA’dan en fazla 5-10 birim EPA ve DHA üretilebiliyor. Netice şudur: Omega 3’ü hayvansal gıdalarla kazanmaya çalışmak daha doğru bir seçimdir. Eğer bu mümkün olmazsa işte o zaman “takviye alternatifi” devreye girmelidir.


Yazının Devamını Oku

Beyin moru sever

23 Haziran 2022
“Morarmak” da “morartmak” da hoş sözcükler değil. Ne var ki söz konusu “beyin/bellek gücü” olunca durum değişiyor.

Beynimiz mor sebze ve meyveleri daha doğrusu bunların içindeki antioksidan güçleri çok seviyor. Bu siyah ve mor antioksidanların içerdiği maddeler de basitçe “antosiyaninler” olarak biliniyor. Araştırmalara göre, beslenmemizdeki antosiyanin güçler çoğaldıkça belleğimizin de gücü artıyor. Antioksidanlarla moraran bellekler daha geç yaşlanıyor, daha az hata yapıyor, daha güçlü kalıyor. Özetle “mor/siyah mucizeler” olarak da bilinen bu muazzam doğal pas gidericiler özellikle 50’li yaşlardan sonra “beyin/bellek sağlığını” korumak söz konusu olduğunda vazgeçilmez besinler haline geliyor. İşte bu nedenle eriğin, dutun, böğürtlenin, lahananın, turpun, mercimeğin -ve daha mümkün olan her şeyin- öncellikle mor/siyah renkli ve taze olanlarını tercih ediniz. Tabii ki bu arada beyin ve bellek dostu diğer vitamin, mineral, yağ ve benzeri gıdaları da ihmal etmeyiniz.

KISA BİLGİ 1

BELLEK DOSTU VİTAMİNLER

BİR: B12, B6, B1 vitaminleri

İKİ: Folik asit

ÜÇ:

Yazının Devamını Oku

Kalsiyumsuz da olmaz

20 Haziran 2022
Geçtiğimiz hafta enine boyuna magnezyumu anlattık.

Hatta magnezyumun marifetlerini sanırım fazlaca abarttık. Hal böyle olunca da siz okurlardan “Hocam kalsiyumu unuttunuz galiba” diye özetlenebilecek yoğun uyarılar aldık. Haklısınız! Magnezyum önemli ama vücudumuzun en büyük mineral deposunu kalsiyumun oluşturduğu da kesin. Hal böyle olunca yeniden bir kalsiyum hatırlatmasının zamanı geldi. Önceki yazılarımızdan birini sizinle yeniden paylaşarak görevimizi yerine getiriyoruz. Hazırsanız buyurun...



HATIRLATMA
KALSİYUMDAN NASIL FAYDALANALIM

Yazının Devamını Oku

Hepimizin babasıydı

18 Haziran 2022
Dün 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ölüm yıldönümüydü.

Onu 7 yıl önce kaybetmiş olsak da -daha önce de yazdığım gibi- hoşgörü, tevazu, espri, sevgi ve saygı yüklü imajı hâlâ gönüllerimizdeki tazeliğini koruyor. Duygusal düşünüyor olabilirim ama yaşamının uzunca bir dönemini onunla birlikte geçirme şansı bulan bir “hekim gözü”yle şu kanaatimi size net ve açık olarak tekrarlayabilirim: Rahmetli Süleyman Demirel sadece mükemmel ve tecrübeli bir devlet adamı ve siyasetçi değildi. O muazzam bir hoşgörü anıtı, bir öğretmen, vefalı bir dost ve çok daha önemlisi sevgili eşi rahmetli Nazmiye Demirel için mükemmel ötesi bir eş idi.



BİR NOT
DERSHANE GİBİ KAHVALTI MASASI

Yazının Devamını Oku

Neden magnezyumsuz olmaz

16 Haziran 2022
Magnezyum eksikliği son zamanların en yaygın beslenme sorunlarından biridir. Diğer taraftan magnezyum, sadece beden değil ruh sağlığı için de son derece önemli bir mineraldir.

Magnezyum yetersizliği halinde hücresel fonksiyonlarımız düzgün çalışamıyor. Neredeyse 300’den fazla genimiz magnezyum eksikse eğer, yeterince aktive olamıyor. Kalp hastalıkları riskini azaltmak, kalp ritmini düzeltmek, kalpten arzu edilen maksimum verimi sağlamak, kan dolaşımı ve kan basıncını optimal bir iyilik seviyesinde sürdürülebilir kılmak için de magnezyuma ihtiyacımız var. Yalnızca kalp kası hücrelerinde değil, diğer hücrelerde de hücresel enerjimizin kaynağı ATP’nin üretilebilmesi için de magnezyum şart! Kan şekerini dengelemek, insülin direncini önlemek, şeker hastalığı riskini azaltmak, tiroid bezi fonksiyonlarını aksatmadan sürdürmek, kâfi miktarda testosteron ve östrojen üretebilmek için de magnezyuma muhtacız. Bitmedi! Bağışıklık sistemimizi güçlendirebilmek, felç riskimizi azaltmak, serotonin üretimini arttırarak mutluluğa ve huzura kavuşmak, stresi törpüleyip sinir sistemini sakinleştirmek, ağrıları azaltıp kas kramplarını önlemek için de magnezyum gerekiyor. Kısacası BİZ MAGNEZYUMSUZ YAPAMAYIZ. Magnezyumun daha pek çok “akla ziyan marifetleri”(!) var. Onları da yandaki kutuda özetlemeye çalıştım. NETİCE ŞUDUR: Yeterince magnezyum yoksa güçlü bir sağlığı daha en baştan unutabiliriz.

FARKLI BİLGİ

MAGNEZYUMUN AKLA ZİYAN 10 MARİFETİ

1- Kemik bütünlüğü için zorunludur.

2- Böbrek taşlarını önlemek için gereklidir.

3- Antialerjiktir.

4- 

Yazının Devamını Oku