Osman Müftüoğlu

COVID negatif yorgunluk pozitif

6 Ağustos 2022
Güne iki haberle başlayalım, önce kötü haber: COVID-19 vakalarındaki sayısal artış sağlık gündemimizin yine bir numaralı maddesi olma yolunda. Lütfen rehavete kapılmayalım, korunma önlemlerini dikkatle sürdürmeye devam edelim.

İyi habere gelince... Şu anda yaygın durumda olan BA.4 ve BA.5 varyantlarından kaynaklanan COVID-19 vakalarında hastalık gerçekten de beklenenden daha hafif seyrediyor. Ama bilelim ki COVID-19 sonrasında ortaya çıkan “YORGUNLUK SORUNU”nun hastalığın hafif mi, ağır mı seyrettiğiyle pek bağlantılı olmadığı anlaşılıyor. Nedeni şu...



KISA BİLGİ
‘YORGUNLAR ORDUSU’ OLDUK

Yazının Devamını Oku

Beslen ama besilenme

4 Ağustos 2022
Önce iyi haber: Sağlıklı, çeşitli, doğru ve dengeli beslenmeyi çoğumuz öğrendik. Kötü habere gelince... İçimizden bazıları -maalesef- sağlıklı gıdaları tüketirken abartıya kaçabiliyor.

Neticede de vitamini, minerali bol, antioksidan gücü yüksek, proteini, karbonhidratı, yağı kaliteli sağlıklı yiyecekleri tercih eden pek çok insan bu gıdaları gereğinden fazla yiyip içtiği için kilo alıp sağlığını bozabiliyor. Daha anlaşılabilir bir ifadeyle “beslenmek” yerine “besilenmek” yanlışına düşebiliyor. Lütfen sadece ne yediğimize değil, ne kadar yediğimize de dikkat edelim.

BİR ÖRNEK

ZEYTİNYAĞININ DA FAZLASI ZARARLI

ZEYTİNYAĞI kesinlikle sağlıklı bir yağ. Benim deyimimle “Yağların kraliçesi!”. Ama bilelim ki bir kaşık zeytinyağında ortalama 120 kalori civarında enerji var. Ve yine bilelim ki yüzde 60-70’ini sağlığa olağanüstü faydalar sağlayan “tekli doymamış yağlar” oluştururken, yüzde 17-20’sini ise “fazlası sağlığa zararlı” olabilen “doymuş yağlar” oluşturuyor. Eğer üzerine “limon, kekik, nane eklenmiş” zeytinyağını kahvaltınızda fazlaca tüketecek olursanız, akşam yemeğinizdeki salatanıza “Sızmadır, saftır, sağlıklıdır” deyip aşırı miktarda zeytinyağı ekleme yanlışına düşerseniz, hele bir de güne “her sabah yarım-bir çay bardağı zeytinyağı içerek” başlama hatasını sık sık tekrarlarsanız bir süre sonra bel çevrenizin genişleyip göbeğinizin büyüdüğünü, kolesterol seviyenizin ciddi ölçüde yükseldiğini görünce sakın şaşırmayın.

OKUR SORUSU

DEMİRİM AZALINCA NE OLUR

Yazının Devamını Oku

COVID-19 rakamları tırmanmaya devam ediyor

1 Ağustos 2022
COVID-19’a yakalananların sayısında yeniden, hızlı ve dikkati çeken bir tırmanma var ve bu tırmanma ısrarla devam ediyor.

Bu bilgiyi Sağlık Bakanlığı verileri de doğruluyor. Son açıklanan resmi rakamlara göre, haftalık vaka sayısı 365 bin 424, son haftadaki insan kaybımız ise 157 kişi oldu. Tekrar hatırlatıyor ve uyarıyoruz: Virüsün eski gücünü kaybettiği doğrudur. Vaka sayılarındaki artışa rağmen -çok şükür- hastaneye yatış, yoğun bakıma alınma ve insan kaybı rakamlarımız eskisi kadar korkutucu ve üzücü değildir. Ama ne olursa olsun son varyantların “BA.4 ve BA.5” bulaşma hızı ve kabiliyeti dikkate alındığında rehavete kapılmamamız gerekmektedir. Bu nedenle hiç olmazsa sadece riskli alanlarda maske kullanımının ve hijyenik önlemleri ısrarla sürdürmenin bile işe yarayabileceği unutulmamalıdır. Diğer taraftan hatırlatma dozu aşılarının da riskli kişiler için hâlâ önemli bir korunma aracı oldukları doğrudur. Lütfen dikkatli olmaya, korunma önlemlerini gerektiğinde mutlaka kullanmaya devam edelim. Eğer riskli grupta isek son yaptırdığınız aşının veya geçirdiğiniz COVID-19 enfeksiyonunun üzerinden 4-5 aydan daha uzun bir zaman dilimi geçmiş ise hatırlatma dozu aşılarımızı mutlaka yaptıralım.



SAĞLIĞINIZ İÇİN
4 ÖNEMLİ EV TESTİ

Yazının Devamını Oku

Pandemi yaşlılarda depresyonu da tetikledi

30 Temmuz 2022
Pandemi süreci en çok yaşlıların sağlığını etkiledi.

Özellikle 70’li yaşları geçen ve kronik bazı sağlık sorunları olan yaşlılarımız pandemiden daha çok zarar gördü. Uzun süre ve sık sık tekrarlanan “evden çıkma yasakları”nın 65 yaş üstü için neredeyse bir çeşit ev hapsine dönüşmesi, bu yaş grubunda zaten mevcut olan “kaygı, endişe, yorgunluk, isteksizlik, uyku bozukluğu ve beslenme hatalarıyla” da birleşince pandemi sonrasında muazzam bir “yaşlı depresyonu salgını” devreye girdi. Depresyon tabii ki her zaman, her yaş için önemli bir sağlık tehdidi ama yaşlılarda bellek bozukluğunu da hızlandırdığı, bunamayı da kolaylaştırdığı için çok daha mühim bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle eğer 60 yaş üzeri biri iseniz “yorgunluk, halsizlik, isteksizlik, iştahsızlık ya da iştah kontrolü bozukluğu, gece terlemeleri, öfke atakları, odaklanma ve hatırlama sorunları, uyku bozuklukları” ve benzeri bazı problemleri tekrar tekrar yaşamaya başladıysanız lütfen bu işaretleri ciddiye alınız ve depresyon değerlendirmesinden geçmek üzere bir ruh sağlığı uzmanından yardım isteyiniz.



BİR ‘PANİK ATAK’ ÖZETİ

PANİK atak sık görülen ruh sağlığı problemlerinden biri. Ne var ki çoğu zaman “çarpıntı atakları, baş dönmesi nöbetleri” gibi bedensel işaretlerle de ortaya çıkabildiği için uzun süre gözden kaçabiliyor. İsterseniz gelin -daha önce de sizinle paylaştığım- bazı panik atak notlarına yeniden bir göz atalım.

VARAN 1: NEDİR?

Yazının Devamını Oku

Yürümeye mecburuz

28 Temmuz 2022
Önce şu bilginin altını kalınca çizelim: Ne sadece akılcı beslenerek, güzel ve keyifli uykular çekerek ne de ruhumuzu huzur limanlarımıza demirleyerek sağlıklı kalmamız ve hastalıklardan korunmamız mümkün olmaz, olamaz.

Bu vazgeçilmez üçlü ayrıntıya mutlaka ama mutlaka fiziksel aktiviteyi de eklemek zorundayız. Kısacası benim bu köşede de sık sık tekrarladığım sağlıklı yaşam mottolarımdan biri olan “Ayakta kal, hayatta kal!” yaklaşımını vazgeçilmez bir iyi hayat yoldaşı olarak hayatımızın bir parçası yapmaya mecburuz. Ayrıca şunu da net ve açık olarak bir kenara not etmemiz lazım: Beden yapılanmamız/metabolizmamız da ruh sağlığımız ve uykumuz da bize her gün aktif olmamızı ve mümkünse yine her gün “ilave bir fiziksel aktivite” yapmamızı emrediyor. Genetik mirasımız, biyolojik yapılanmamız, biyomekanik organizasyonumuz ise bu aktivitelerin en iyisi ve etkilisinin “düzenli günlük yürüyüşler” olduğunu söylüyor ve bize “Mutlaka ama mutlaka her gün yürümelisiniz” diyor. Kısacası bizim yürümenin sağlık faydalarını tartışmak yerine yürüyüşlerimizin bize nasıl daha çok sağlık faydası sağlayacağı üzerine kafa patlatmamız gerekiyor.

DEĞİŞMEZ SORU 

GÜNDE KAÇ ADIM 

ŞU bilgi doğru: Günde 10.000 adım kavramı Japon bir adım sayacı üreticisinin (Yamasa Corporation/Tokyo) 1960’larda geliştirdiği bir satış sloganına dayanıyor. Ama özellikle son yıllarda gerçekleştirilen pek çok araştırma, bu hedefin pek de yanlış olmadığını doğruluyor. Yine o araştırmalara bakılırsa yetişkin biri; cinsiyeti, sağlık durumu, yaşı, eğitimi ve daha pek çok faktörün etkisiyle günde ortalama 4.000-18.000 civarında adım atıyor. Yürüme üzerine araştırma yapan uzmanlar ise prensip olarak 5.000 adımdan daha az sayıları “sedanter/sınırlı”, 5.000-7.499 adım arasındaki rakamları “düşük aktif”, 7.500-9.999 adım arasındaki değerleri “biraz aktif”, 10.000-12.499 adım aralığını “aktif”, 12.500 adımdan fazlasını ise “yüksek aktif” kategorisine dahil ediyor. Aynı uzmanlara göre, -üzülerek belirteyim- çoğu yetişkin günde ortalama 4.000-6.000 adım atabiliyor. Peki, yeterli mi? Kesinlikle hayır! Nedenine gelince...

KISA BİLGİ

MİNİMUM HEDEF: 5.000 VE ÜSTÜ

BİZ

Yazının Devamını Oku

Kime inanacağız

25 Temmuz 2022
İstisnasız hepimiz, “iyi yaşayıp iyi yaşlanmak” isteriz.

Ve yine hepimiz çok iyi biliriz ki bu hedefe ulaşmak, sadece ve sadece “mükemmel bir sağlık” yaklaşımı ile mümkündür. Bunun için de yine hepimiz farklı doz ve önem sıralarına koyarak “doğru, dengeli, yeterli, çeşitli beslenmeye; formda, zinde ve aktif olmaya; stresimizi doğru yöneterek huzurlu ve ruhlu bir hayat yaşamaya; kaliteli, derin ve dinlendirici güzel uykularla buluşmaya” gayret ederiz. Peki, bu hedeflere ulaşmak için nasıl bir yol haritası izleyeceğiz? Önümüze konan bilgilere ne oranda güveneceğiz? Daha da önemlisi kime inanıp kime güveneceğiz?

SORU ŞU
PROBLEM NE 

BİLİMSEL çalışmaların önümüze koyduğu “SAĞLIK TAVSİYELERİ”nin zaman zaman birbirleri ile ciddi ölçüde çeliştiğinin ben de farkındayım. Çelişkili bilgilerin en çok yoğunlaştığı alanların başında da “beslenme önerileri”nin geldiğini biliyorum. Ama şunu da biliyorum ki bu çelişkiler bundan önce de vardı, bundan sonra da hep olacak. Biz size yine dün “Kahvaltı kraldır” derken, bugün “Kahvaltıyla öğle yemeğini birleştirin, sabah erken kahvaltı alışkanlığından vazgeçin” diyebileceğiz. Ve yine hiç şüpheniz olmasın ki yarın yeniden “Kahvaltısız olmaz” iddiasıyla önünüze gelebileceğiz. Bu yaman çelişkinin birçok nedeni olsa da en önemlisi beslenme konusunda araştırma yapmanın zorluğudur. Peki, neden? Beslenme araştırmaları niçin bu kadar zor ve farklı sonuçlar veriyor?


Yazının Devamını Oku

Hipoglisemi neden çok önemli

23 Temmuz 2022
Hipoglisemi, “kan şekerinin düşmesi” anlamına geliyor. Aslında kanımızdaki şeker seviyeleri de tıpkı kan basıncımız gibi sabit bir rakamda çakılı kalmıyor. Biyolojik ihtiyaçlarımıza, açlık tokluk durumumuza, yiyeceklerle kazandığımız kalori/enerjinin miktarına, hareketli ya da tembel biri olup olmadığımıza göre değişebiliyor.

Genelde yemeklerden hemen sonra 150’li rakamları (mg/dl) bulurken takip eden 1-2 saat sonra yeniden 100’lü rakamların altına iniyor. Eğer arada yeniden bir şeyler yiyip içmediysek son yediğimiz yemekten sonraki 5-8 saat arasında da 80-100 mg/dl. arasında gidip geliyor. Kan şekerinin bu iki rakam arasında dalgalanması sağlığımıza herhangi bir zarar vermiyor. Aksine enerji ihtiyacımızın değişkenliğine göre bu rakamların da değişmesi biyolojik bir zorunluluk olarak kabul ediliyor. Ne var ki kanımızdaki şeker rakamının yükselmesi de (hiperglisemi), düşmesi de (hipoglisemi) bazı sağlık sorunlarını davet edebiliyor. Kan şekeri değerini gösteren rakamlar 70’lerin altına düşecek, hele hele 50’li rakamların altına inecek olursa “biyolojik kurgumuz/metabolizmamız/dolayısıyla hücresel yapılanmamız” bu durumu tolere edemiyor. Neticede de HİPOGLİSEMİ olarak tanımlanan bir süreç ve önemli sağlıksızlık işaretleri devreye giriyor. Peki, o zaman ne oluyor? Hazırsanız buyurun...

UNUTMAYIN

HİPOGLİSEMİDEN EN ÇOK BEYİN ETKİLENİYOR

HİPOGLİSEMİDEN en çok etkilenen organımız, beynimiz ve sinir sistemimiz. Nedeni de beynimizin ağırlığına oranla çok fazla şeker tüketmesi ve şeker dışındaki enerji kaynaklarını (yağ ve protein) kullanmayı bilmemesi. Kazandığımız günlük şeker miktarının neredeyse 4’te 1’ini, vücut ağırlığımızın sadece yüzde 2’sini oluşturan beynimiz kullanıyor. Tekrarlayalım, beynimizin tek enerji kaynağının şeker olması da onu hipoglisemiye hassas hale getiren önemli bir faktör. Ama unutmayalım ki “Her insan farklıdır, biriciktir, metabolizması değişiktir”. Kimi insan şekeri daha 80’lerin altına iner inmez şiddetli bazı nörolojik/biyolojik tepkiler verir. Kimi de kan şekeri 60’lı, 50’li hatta 40’lı rakamları gördüğünde bile “bana mısın” diyemeyebilir, tepki vermeyebilir. Ayrıca kan şekerinin “düşme sürati” de çok önemlidir. Düşme hızı ne kadar sertse hipoglisemi belirtileri o kadar şiddetli olur. Ama prensip olarak bilelim ki 50’li, 40’lı rakamlara kadar inen ve bu inişi çok hızlı gerçekleştiren kan şekeri düşmeleri hepimiz için her zaman tehlikeli ve önemlidir.

AMAN DİKKAT

HİPOGLİSEMİNİN KOMASI BİLE VAR

Yazının Devamını Oku

Sadece 'hatırlatma dozu' yeterli mi

21 Temmuz 2022
Rakamlar net ve açık olarak bizi uyarıyor ve yeni bir COVID-19 dalgasının ayak sesleri giderek netleşiyor.

Hepimizin “rehaveti bir yana bırakıp” hâlâ ciddi bir tehdit altında olduğumuzu bilmemiz ve önlemleri elden bırakmamız gerekiyor. Tabii ki “hatırlatma dozu aşılarımızı olmak”, bu tedbirlerin en önemlilerinden biri. Ama unutmayalım ki aşılar bizi hastalıktan yüzde 100 korumuyor. Bu nedenle bulaşmayı önleyici, virüsün yayılmasını azaltıp virüs kapmamızı engelleyici tedbirleri de daima gündemde tutmamız gerekiyor. Bu nedenle toplumumuzu yeniden ve hızla -özellikle riskli grupları- “hatırlatma dozu aşılarını yaptırmaları” konusunda uyarmalıyız ama sadece bu önlemin yeterli olmayacağını da unutmamalıyız. Alınabilecek en etkili ve öncelikli önlemlerin başında ise “şehiriçi ve şehirlerarası toplu taşıma araçlarında maske takma zorunluluğunun yeniden gündeme getirilmesi” olduğunu bir kenara not etmeliyiz.

OKUR SORUSU

HATIRLATMA DOZU AŞILAR ETKİLİ OLABİLECEK Mİ

HALEN dolaşımda olan yeni varyantların başlangıçtaki ilk varyantlardan oldukça farklı antijenik özelliklere sahip oldukları kesinleşti. Bu nedenle antijenik yapıları, salgının başlangıç dönemindeki virüslere göre geliştirilen aşıların dolaşımdaki mevcut BA.4 ve BA.5 varyantlarına karşı da yeteri kadar güçlü ve etkili olup olmayacaklarına yönelik yaygın bir toplumsal kuşku olduğu da biliniyor. Bu şüphenin bir ölçüde ve az da olsa doğru olabileceği kanaatini konuştuğum bazı uzmanlar da paylaşıyor. Peki, beklenen bir çözüm var mı? Muhtemelen var.

İYİ HABER 1

‘ÇİFT ETKİLİ AŞILAR’ MI GELİYOR

ANLAŞILAN

Yazının Devamını Oku