Osman Müftüoğlu

Sağlık haberleri neden çelişkili?

24 Haziran 2013
Yumurtayı önce yasaklayıp sonra yeniden şifa kaynağı haline getiren, tereyağı için ‘kapınızdan sokmayın’ deyip şimdi ‘yeter ki abartmayın’ tavsiyesine geçen, ‘her gün bol bol meyve yiyin’ önermesini ‘özellikle tatlı meyvelerden uzak durun’ demeye başlayan uzmanlar bizimle dalga mı geçiyor, bizi her gün şaşırtmaktan keyif mi alıyorlar? İşte yanıtı...

HEPİMİZ öğrendik ve inandık ki, doğru beslendiğimizde sağlığımız da iyi oluyor. Kanser ve kalp damar hastalıklarından daha iyi korunuyoruz. Kaslarımız, kemiklerimiz, bağışıklık sistemimiz hep güçlü kalıyor. Enerjimiz yüksek, uykumuz derin ve kaliteli hale geliyor. Doğru beslenerek kanser ve kalp damar hastalıkları gibi en yaygın iki problemden, ilk iki sırada yer alan iki ölümcül sorundan uzak kalabiliyoruz. Zaten bu nedenle de doğru beslenmeye çalışıyoruz. Bunun ilk adımınınsa ‘bilgilenmek’ten geçtiğine inanıyoruz. Ama gazeteleri, dergileri okuyup televizyon haberlerini dinledikçe kafamız karışıyor. Duyduklarımız ve okuduklarımızın eski bilgilerimizle çelişkili olduğunu görünce ne yapacağımızı bilemez hale geliyoruz. Sanırım daha önce de yazmış olmalıyım –elimdeki not defterimde de hep saklıyorum-, Boston Globe gazetesinin köşe yazarlarından Ellen Goodman, yıllar önce bu durumdan o da şikâyetçi olmuş ki şunları yazmış: “Sağlık haberlerinde –bir çeşit- moda geçirme uygulaması var sanki. Bugünün devası yarının zehri! En yeni araştırmaların son kullanma tarihi bile, kahvaltı gevreği paketlerinin üzerindeki tarihten daha kısa!”

SAMİMİYETE İNANIN

Bu karmaşanın, bu çelişkinin, neredeyse ayak uydurulamaz hale gelen farklı bilgilerin sebebi ne? Yumurtayı önce yasaklayıp sonra yeniden şifa kaynağı haline getiren, tereyağını ‘kapınızdan bile sokmayın’ deyip şimdi ‘ölçülü miktarlarda tüketebilirsiniz, yeter ki abartmayın’ tavsiyesine geçen, ‘her gün bol bol meyve yiyin, taze meyve sularından istifade edin’ önermesini ‘meyve yemeyi aman abartmayın, özellikle tatlı meyvelerden uzak durun, taze sıkılmış meyve sularından da ölçülü miktarlarda –az az- faydalanın’ demeye başlayan uzmanlar bizimle dalga mı geçiyor, bizi her gün şaşırtmaktan keyif mi alıyorlar?  Uzmanların sizinle dalga geçtiği, şaşırtmak istediği veya her gün fikir değiştirdiği doğru değil. Onlar da ellerindeki araştırma sonuçlarına bakarak yazıyor ve konuşuyorlar. Araştırma sonuçları bir önceki doğrularla tamamen çelişkili çıksa da neticelerini sizlerle samimiyetle paylaşıyorlar.

NE YAPMALISINIZ?

Bulguların zaman zaman farklı çıkması, bilgilerin değişime uğramasının çok farklı nedenleri var. Bunlar ne bu yazının, ne de bu sayfanın konusu değil. Bilimsel araştırmalarda elde edilen sonuçların zaman zaman öncekilerden farklı çıkabilmesi kaçınılmazdır. Sizin yapmanız gereken okuduğunuz her şeye hemen inanmamak, her bilgiyi –özellikle beslenmenizle ilgili olanları- hemen uygulamaya –hayata- sokmamak ve mümkünse o bilgiyi ‘ilk ve son kullanan’ olmamaktır. Beklemek, sonuçlarından iyice emin olduktan sonra –başka bilgilerle de teyit edildiğini gördükten sonra- uygulamaktır. Sadece beslenmenizle ilgili değil, hiçbir tıbbi tavsiyeyi doktorunuzla konuşup tartışmadan, iyice araştırıp emin olmadan, ‘yerleşik ve onaylanmış’ bir bilgi olduğunu teyit etmeden kendinize –veya çevrenizdekilere- uygulamaya kalkmayın.

Güneş yağı sürmeden, en çok 30 dakika

HAFTADA birkaç gün ortalama 15-30 dakika güneş yağı kullanmadan güneşlenmek ve bunu yaz boyu sürdürmek yeterli olabiliyor. Unutmayın! D vitamini stokunuz yeterliyse eğer sadece kemikleriniz ve dişleriniz demir gibi olmuyor, yeterli D vitamini rezervi sizi kanserden, diyabetten, damar sertliğinden, kilo fazlalığından, depresyon ve uykusuzluktan da koruyabiliyor. Bağışıklığınızı daha güçlü, görmenizi, işitmenizi daha keskin, belleğinizi daha sağlam hale getiriyor.

BANA GÖRE

Yazının Devamını Oku

Metabolizmayı hızlandırma kılavuzu

23 Haziran 2013
Sağlam bir metabolizma sağlığın ve sağlıklı kilo aralığında kalmanın garantisidir.

Kilo sorununu çözemeyenlerin aklına gelen ilk soru şu oluyor: “Metabolizmam mı bozuldu, metabolizmamı yavaşlatan bir problem mi oluştu?” Böyle düşünmekte de haklılar, çünkü kilo kontrolünü sağlamak ve sağlıklı bir kilo aralığında kalmak söz konusu olduğunda anahtar sözcüklerden biri de “metabolizma”dır. Metabolizma vücudun temel fonksiyonlarını sürdürebilmesi için harcadığı enerji miktarıdır. Hızı ve büyüklüğü öncelikle de vücut bileşimlerine, temel olarak da yağ-kas oranına bağlıdır. Yağ oranı artıp kas oranı azaldıkça yavaşlamakta ya da tersine kas miktarınız çoğalıp yağlarınız küçüldükçe hızlanmaktadır.
Eğer şu veya bu nedenle metabolizmanız yavaşlarsa kilo almanız tabiî ki kaçınılmazdır, çünkü bu durum alınan kalorilerin yeteri kadar harcanamaması ve yağ olarak depolanmasıyla eş anlamlıdır.
Sağlam bir metabolizma sağlığın ve sağlıklı kilo aralığında kalmanın garantisidir. İyi çalışan bir metabolizmanız varsa eğer besinlerle aldığınız kalorileri rahatça yakar, enerjik, zinde, formda, güçlü, yağ-kas oranı makul oranlarda kalan biri olarak yaşamınızı sürdürürsünüz. Eğer metabolizmanızın yavaş çalıştığını düşünüyorsanız, şu veya bu nedenle arıza moduna geçtiği düşüncesindeyseniz sakın ola ki kendi kendinize -duyduklarınıza, okuduklarınıza, dinlediklerinize göre hareket edip- çözümler aramayın. Ottan, çöpten, haptan, şuruptan fayda beklemeyin.
Tıbbi bir probleminizin olup olmadığını öğrenmek için doktorunuzdan yardım isteyin. Eğer bu arada kendi kendime yapabileceğim bir şeyler var mı diye düşünüyorsanız aşağıdaki kılavuzdan faydalanın.

DAHA HIZLI BiR METABOLiZMA iÇiN

- Kas kitlenizi artırın: Ne kadar çok kasa sahip olursanız, metabolizmanız o kadar hızlı çalışır. Güçlendirici egzersizlere hemen başlayabilirsiniz. Bazı eşyalarınızı yokuş yukarı çıkarken kendiniz taşıyın, evinizde çömelme egzersizleri yapın. Kol kaslarınızı çalıştırmak için 2-3 kilogramlık ağırlıklar kaldırın.
- Öğün atlamayın, kalori alımınızı çok düşürmeyin: Eğer vücudunuz giderek daha az besin almaya yöneltilir ve bunu almaya alışırsa, enerjiyi korumak için metabolizmanızı yavaşlatacaktır. Zamanla aynı besinleri tüketseniz bile, vücudunuz aldığınız kalorileri yakıt olarak kullanabilmek için yavaşlayacak ve istemediğiniz kiloların bedeninize yapışmasına neden olacaktır.

Yazının Devamını Oku

Yoğurt sağlığınızın garantisidir

22 Haziran 2013
Ben bu yaz daha çok yoğurt yiyip ayran içmenizi, sofralarınızı üzerine zeytinyağı gezdirilip nane-kekik-fesleğen eklenmiş buz gibi bir cacıkla süslemenizi tavsiye ediyorum.

Nedeni şu...

Yoğurdun sağlığa yararları özellikle son yüzyılda binlerce araştırmaya konu olmuştur. Yoğurt mucizesi özellikle geçtiğimiz 20-30 yıllık süreçte daha iyi anlaşılmıştır.
PROTEİNİ ÇOK DEĞERLİ
Yoğurdun sağlıklı bir besin olması yalnızca güçlü bir protein, vitamin ve mineral deposu olmasından kaynaklanmaz. Doğrudur, yoğurdun içerdiği proteinler son derece değerlidir. Neredeyse tamamı sindirilip emilir. Ve işte bu yüzden de doku ve organların yenilenmesi sürecinde önemli görevler üstlenir. Çocuklarınızın büyümesini garanti altına almak, gençlik ve erişkinlik dönemlerinizi sağlık içinde yaşamak veya yaşlanmanın hızlandırdığı doku yıkımını azaltmak, tamir süreçlerini hızlandırmak istiyorsanız bu işin ilacı yoğurt proteinidir.
VİTAMİN VE MİNERALİ BOL
Yoğurdun B vitaminlerinden de zengin olduğu biliniyor. Ayrıca güçlü bir kalsiyum deposu olduğu da kesin. Bir su bardağı kadar yoğurtta ortalama 300 mg civarında kalsiyum var. Bu miktar erişkin bir kişinin günlük kalsiyum ihtiyacının neredeyse üçte birini tek başına karşılayabiliyor.
Çocukların diş, kemik gelişimini desteklemede ve yaşlıların kemik kırılganlığı sorunu ile mücadelede yoğurt mükemmel bir besindir. Yoğurdun magnezyum, çinko ve potasyumdan da zengin olduğu biliniyor. Özellikle uyku sorunu olanlara “anneanne öğünü” olarak yatmadan iki saat önce yarım su bardağı kadar yoğurt tavsiye ediliyor.

Yazının Devamını Oku

Hamburger mi kuru fasulye mi

21 Haziran 2013
Geleneksel pek çok şeyimiz gibi beslenme alışkanlıklarımızı da değiştirip “batı tipi beslenme” denen sağlıksız bir beslenme modelinin esiri haline geldik!

Çocuklarımız ve gençler kuru fasulye ve nohudu tanımıyorlar, mercimek ve bezelyenin ise farkında bile değiller. Çünkü gazete ve televizyonlarda kıymalı veya pastırmalı kuru fasulyenin, kuşbaşı et ve soğanla hazırlanmış nohut yahnisi ya da “patlıcanlı-domatesli bulgur pilavının yanında zeytinyağı eklenmiş cacığın” reklâmı yok!
Varsa yoksa vıcık vıcık trans yağ, sağlıksız et, kızarmış patates, yanmış un kaynayan pizzalar ve hamburgerler, patlamış mısır, browni, fruktoz şurubunda yüzen şekerleme ve tatlılar... 
Özetle gelişmeler beslenme alışkanlıklarımızın kökünden değişme yolunda olduğuna işaret ediyor. Fast food beslenme kültürü yayılıp, çocuk ve gençlerimiz hamburger, kızarmış patates ve kola üçlüsü veya pizza-kola mönüsüne alıştıkça geleceğin obezleri, diyabetlileri, tansiyon, kalp hastaları haline geliyorlar, buna çok dikkat edin.

FAKİR DEĞİL, FİKİR GIDASI

Baklagil grubundaki besinlerin her biri sağlık mucizesidir. Şöhreti her yıl biraz daha artan “Akdeniz mutfağı” hikâyesinin temel oyuncularından biri de baklagil ailesidir. Bu mucize besinlerin bitkisel proteinlerden, vitaminler ve minerallerden, polifenoller ve liflerden zengin yapıları sebebiyle vücuda çok değerli besin öğelerini kazandırdıkları malum.

Yazının Devamını Oku

Kan şekeri düşünce ne oluyor?

20 Haziran 2013
Hipoglisemi sık görülen bir sağlık sorunu.

Kan şekeri düştüğünde ortaya çıkan belirtilerin tümünü içine alan bir tıbbi durum. Bir hastalığı değil de bir “durum tespiti!”ni ifade ediyor. O kişinin şikâyetlerinin, problemlerinin, sorunlarının kanda ihtiyacı karşılayacak düzeyde şekerin bulunamamasından kaynaklandığını anlatıyor.
Rakamsal olarak bakıldığında kan şekerinin açlıkta 70 mg.ın altında olması ya da herhangi bir ölçümde 55 mg/dl.den düşük olduğunun saptanması durumunda hipogliseminin varlığından söz ediliyor.
Hipoglisemi belirti ve bulguları, nöroglikopenik (beyin şeker düzeyinin düşmesi ile ortaya çıkan) ve nörojenik/otonomik (sempatik sinir sisteminin kan şekeri düşüklüğü ile tetiklenen) olmak üzere iki ayrı grupta gelişiyor. Kaygı durumu, çarpıntı, gerginlik ve sinirlilik, titreme, terleme nörojenik/otonomik, açlık, görme bulanıklığı, baş dönmesi ve sersemlik ise nöroglikopenik belirti ve bulgular olarak tanımlanıyor.
Aslında bu iki ayrı grup birbirinden ayrılmaz bir yapı içinde gelişiyor ve belirtiler daima iç içe oluyor. Hangilerinin kimde, ne yoğunlukta ve ne kadar ön planda olacağı ise önceden bilinemiyor, tahmin edilemiyor. Kan şekerindeki düşmenin derecesi ve hızına göre hafif, orta ve ağır şiddette yaşanabilen hipoglisemi atakları var.

EN HAFİFİ BİLE CAN SIKIYOR

Yazının Devamını Oku

Stres tehdit ediyor

19 Haziran 2013
Stres hayatımızın kaçınılmaz bir parçasıdır ve her şey gibi onun da “iyisi, kötüsü” vardır. İyi stres bizi dik tutar, hayata bağlar. Kötü stres ise sağlığı zorlar.

Her şey gibi stresin de azı, çoğu, makulü var. Makul miktarları rahatça tolore edilebilse de fazlası ruhsal ve fiziksel olumsuz, tatsız değişimlere yol açar. Kısacası stres hayatı ilginç kılmak ve bazen de hayatta kalabilmek için normal, hatta gerekli bir tepkidir, daha yoğun, daha etkili bir odaklanma, daha güçlü ve çabuk bir reaksiyon gerektiğinde lazım olan bir şeydir, olması gerekenden uzun sürdüğü ve aşırı şiddetli olduğunda ise bir süre sonra size kendinizi kötü hissettirir.
Tansiyonunuzun yükselmesinden şekerinizin fırlamasına, kalbinizin hızlanmasından başınızın, boyun, sırt ve belinizin ağrımasına, bağışıklığınızın zayıflamasından uykunuzun kaçmasına kadar değişebilen birbiriyle ilgisiz birbirinden farklı pek çok sorunu size yaşatabilir.
Zaten bu nedenle de stres sözcük olarak hepimiz tarafından bir “tehdit unsuru” olarak algılanıyor, stresten hemen herkes çekiniyor, korkuyor, becerebilen herkes stresini makul düzeylerde tutmaya çalışıyor.
Peki, bu her zaman mümkün olabiliyor mu?
Tabiî ki olmuyor ama yine de yapılabilecek bazı şeyler var. İşte onlardan bazıları...

STRESSAVAR TAVSİYELER

Yazının Devamını Oku

Kalça ağrılarını ciddiye alın

18 Haziran 2013
Kalçaların derinlikleri ve belin alt bölümlerinde yavaşça belirginleşip şiddetini giderek artıran ağrıları ciddiye almanızda fayda var.

“Bel ağrısıdır, nasıl olsa kendiliğinden geçer!” diye önemsenmeyen, çoğu zaman da “yakılar, basit romatizma hapları/ağrı kesici kremler, haplar veya masaj uygulamaları” ile geçiştirileceği zannedilen ağrılar önemli bazı sağlık sorunlarının ilk işareti olabilir.
Örneğin prostat bezindeki bir tümörün, memede veya bedeni işgal etmeye hazırlanan bedendeki herhangi bir kanserin ilk işareti olabilir.
Aynı ağrılar önemli bazı romatizmal hastalıkların da ilk belirtisidir. Ankilozan spondilit ve romatoid artrit bu tür romatizmal sorunların en önemlileridir. Ankilozan spondilit hastalığında kas bağı ve kirişlerinin kemiklerle birleştikleri alanlar iltihaplanıp hasar görüyor. İltihaplanma bağ ve kirişlerin içine doğru kalsiyum depolanmasına ve yeni, farklı bir kemik oluşumuna yol açarak kemiklerin birbiriyle kaynaşmasına, hareket kabiliyetinin sınırlanmasına, neticede bir bambu gibi hareketsiz ve sert yapılanmanın neredeyse bütün omurgayı işgal etmesine sebep oluyor.
Başlangıçta sadece kalça bel ağrısıyla kendini belli eden bu önemli hastalık bir süre sonra hareket kısıtlılığına, belde kamburlaşmaya ve daha pek çok önemli probleme yol açıyor.

VE DİĞERLERİ

Yazının Devamını Oku

Yaşlandıran yanlışlar

18 Haziran 2013
Geçen hafta sabaha karşı müthiş bir karın ağrısıyla uyanınca, sağlık incelemesinden geçtim. Ultrasonografi ile karın içi organlarımı inceleyen Dr. Elvan Çepel’in, “Aortunuzda plak oluşmaya başlamış” şeklindeki nazik uyarısını duyunca canım sıkılmadı değil! Şimdilik önemsiz gibi görünen “yeni damar içi plak oluşumu”nu bu kadar ciddiye almamın sebebi şu...

YAŞLANMAYI hızlandıran pek çok yanlışlarımız var. Biz ya bunları gereği kadar ciddiye almıyor ya da bilerek-bilmeyerek tekrarlayıp duruyoruz. Oysa bu yanlışlardan bir kısmı, özellikle damar yaşlanmasını hızlandıranları çok ama çok önemli. Bildiğiniz gibi, “damar sistemimiz” bedenimizin en ücra noktasına kadar ulaşabilen bir “yol ağı” gibidir. Vücudumuzu bir şehir organizasyonu gibi düşünürsek eğer, alt yapıyı bu yol ağı/damar sistemi oluşturur, ulaşımı bu sistem sağlar. Sistem iyi çalıştığında hücrelerimiz ihtiyaç duydukları besin maddeleri, oksijen ve diğer yaşamsal ihtiyaçlarını rahat rahat karşılar, metabolik faaliyetlerle oluşan atıkları ve karbondioksiti de hiçbir sorun yaşamadan uzaklaştırabilirler. Eğer sistemin herhangi bir seviyesinde –otoyollar, ana caddeler, ara yollar ve sokaklarda- bir hasar ya da yıpranma oluşursa, muntazam ve tıkır tıkır işleyen trafik aksamaya başlar. Organ, doku ve hücreleriniz ihtiyaçları kadar besin maddesi ve oksijeni temin edemez. Ürettikleri atık maddelerden yeteri kadar temizlenemez.

DAMARLAR: YAŞAM BORULARI

Uzmanlara göre, yaşlanma hızımızı belirleyen temel faktör, damar yaşlanmasıdır. “Hangi yaştasınız?” sorusunun en kısa yanıtı da, “Damarlarınız kaç yaşındaysa, gerçek yaşınız odur” şeklindedir. İşte bu nedenle damarlarımıza gözümüz gibi bakmak, göz kulak olmak, koruyup kollamak, onları hızlı yaşlandırabilecek sorunları erkenden tanıyıp bir çaresine bakmak zorundayız. Bu üzerinde önemle durulması gereken bir noktadır, çünkü yaşlılıkla ilgili sorunların temel hazırlayıcısı da işte bu “yaşlanmış damarlar”dır. Örneğin dünyanın hemen her ülkesinde ölüm sebeplerinin birinci sırasında yer alan kalp krizlerinin, üçüncü veya dördüncü sıralarda yer alan beyin felçlerinin –inme- nedeni, yaşlı damarlar, yani damar sertliğidir. Yaşlandıkça belirginleşen görme zayıflaması, kulak uğultusu, işitme azalması, cinsel güçsüzlük, bellek zayıflaması, cilt kırışması ve benzeri problemlerin de gerçek nedeni, sertleşip elastikiyetini kaybeden plaklarla daralıp tıkanan yaşlı damarlardır.

DR. GOTTO NE DEDİ?

Beni damar yaşlanmasının önemi konusunda ilk uyaran ve konuya daha fazla ilgi duymamı sağlayan, Amerikalı ünlü kardiyolog Dr. Antonio Gotto’dur. Doksanlı yılların başlarında bir konferans için geldiği Türkiye’de 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i de ziyaret etmiş ve yaptığı tıbbi değerlendirmelerin sonunda, o zamanlar yetmişli yaşlarda olan Sayın Demirel için, “Sağlığı mükemmel, sağlık geleceği parlak, çünkü damarları çok genç ve sağlıklı!” deyimini kullanmıştı. Damar gençliğinin, güçlü ve elastik damarlara sahip olmanın ne anlama geldiğini de bana ilk kez o anlattı. Dr. Gotto’ya, göre genç ve sağlıklı damarlara sahip olmak için yapmamız ya da yapmamamız gereken bazı şeyler vardı. Peki, neydi o “yapılması veya yapılmaması” gereken şeyler? Sağlıklı damarlara sahip olmak için nelere yakın ya da uzak durmamız lazım geliyor?

NOT EDİN ÖNEMLİ

1. KAN şekeri yüksekliği damarları yaşlandıran en önemli faktörlerden biri. Araştırmalar şeker hastalarının kalp damar hastalığından ölme ihtimallerinin –maalesef- 3 ila 7 kat fazla olduğunu gösteriyor. Eğer dikkatli bir diyabet kontrolü yapılırsa risk neredeyse sıfırlanabiliyor.

Yazının Devamını Oku