Osman Müftüoğlu

Bu tünel can yakıyor

2 Temmuz 2013
Geçen hafta sağ elinde yanma, uyuşma, karıncalanma ve ağrıdan yakınan genç bir hastamın yaşadığı sorunları dinledim.

“Tuzak nöropatisi” sorunu yaşayan ve aynı zamanda fazla kilolu, diyabetli biri de olan bu genç hanıma anlattıklarıma gelince…

El ve ayaklarımıza giden sinirlerin geçtikleri bazı kanallar (tüneller) var. Onların bu tünellerde sıkışıp kalmaları -tuzağa düşmeleri-, duyusal ve motor işlevlerini güçleştiriyor. Adeta bir tuzağa -kapana- sıkışıp kalmayı andıran bu tür sıkışmalar el veya ayaklarda ağrı, karıncalanma, uyuşma, güç kaybı, şişme gibi sorunlar yaratabiliyor.

BU TÜNEL BAŞKA TÜNEL
Soruna en çok da el bileğindeki “karpal tünel”de -el kanalı anlamına geliyor- rastlanıyor. Karpal tünel el bileğinde orta sinirle birlikte çok sayıda bağ ve damarın geçişine izin veren daracık bir kanal.
Orta sinir ise elde, elin ilk üç parmağı ve kısmen de dördüncü parmağın duyu ve motor işlevlerini üstleniyor. Sinir sıkışıp kaldığında ortaya çıkan ağrı, karıncalanma, uyuşma ve kuvvet azalması en çok bu parmaklarda ortaya çıkıyor. Zamanla gece ağrıları, yumruk sıkma gücünde azalma ve ellerde şişme hissi de oluşabiliyor.
Elinin kavrama gücünün azaldığını, cisimleri tutmada güçlük çektiğini, hatta düşürdüğünü söyleyen hastalar da var. Şikâyetler özellikle elin zorlanarak kullanıldığı durumları takiben ortaya çıkıyor. Bilgisayar kullanıcıları, daktilo yazanlar, çamaşırları elle yıkayıp sıkan ev kadınları, sekreterler, viyolonistler, marangozlar, et kesme işlerinde çalışanlar, tezgâhtarlar, şeker hastaları, kilo sorunu olanlar, tiroid tembelliği bulunanlar, romatoid artrite yakalananlar hastalığın en çok görüldüğü kişiler arasında yer alıyor.

ÖNERİ

Yazının Devamını Oku

Kadınlar neden daha sağlıklı?

1 Temmuz 2013
Uzmanlara göre kadınlar erkeklerden daha güçlü ve sağlıklılar. Zaten her ülkede erkeklerden daha uzun yaşamaları da bu fikri doğruluyor.

Peki, farkın nedeni ne? Neden kadınlar daha sağlıklı, daha uzun ömürlü. Ve neden erkekler hayata daha erken veda ediyor? Bana göre o “neden”lerden bazıları şunlar olabilir…

Kadınlar daha az alkol, sigara, bağımlılık yapıcı madde kullanıyor.
Kadınlar sağlık kontrollerini pek aksatmıyor. Sağlık sorunlarını ciddiye alıyor, mümkün olduğu kadar erken dönemde çevreleri ile doktorları ile paylaşıyor. Kısacası erkekler saklarken onlar paylaşıyor, araştırıyor, çözüm arıyor ve önerileri dikkatle yerine getiriyor.
Koruyucu sağlık hizmetleri konusunda da duyarlı. Örneğin aşılarını düzenli olarak yaptırıyorlar.
Kazalara karşı daha dikkatliler ve önlem alıcı bir tavır içindeler. İşyeri ve trafik kazaları ile daha seyrek karşılaşmalarının nedeni de bu zaten.
Daha doğru ve sağlıklı –bilinçli- besleniyorlar.
Daha hareketli bir hayatları var.

Yazının Devamını Oku

Babanız ve siz

30 Haziran 2013
Ne yiyorsanız osunuz! Yiyip içtikleriniz, sağlam ve güçlü bir genetik mirasa sahip olsanız da sizi hasta edebilir.

Beslenme alışkanlıklarımız bizi zannettiğimizden de fazla etkiler. Bunun pek çok örneği var. Doymuş yağları çok fazla tükettiğimizde -mesela etin, sütün, yoğurdun, peynirin yağlısını yer, tereyağını fazlaca abartırsak- bedenimiz ne kadar sağlıklı, genetiğimiz ne kadar güçlü olursa olsun kolesterolümüz yükselmeye başlar.
Çok fazla alkol alıp aşırı karbonhidrat kaynaklı kalori -örneğin tatlı meyveler, meyve suları, beyaz pirinç, beyaz ekmek, unla yapılan her türlü tatlı, tuzlu yiyecekler- kazanacak olursak trigliseridimizin artması da kaçınılmazdır.
Hayvansal protein tüketimini abartır, kabuklu deniz ürünlerini, hayvan iç organlarını -ciğer, böbrek, dalak, kokoreç- çok yediğimiz veya şekeri (tatlıyı), özellikle de meyveyi artırınca da ürik asit artışı -hiperürisemi- ile karşı karşıya kalırız. Benzer şekilde sürekli tatlı şeyler yiyip şeker tutkunu bir hayat sürmek (genetik mirasımız da müsaitse) pankreasımızı yormaya başlar.
Önce reaktif hipoglisemi atakları, takiben tokluk şekeri yükselmeleri -gizli şeker, prediyabet- ve nihayet kan şekerinin kalıcı bir şekilde yüksek hale gelmesi -tip2 diyabet/yetişkin tipi diyabet- kaçınılmaz hale gelir.

NE YERSEN OSUN!
Özetle sağlıklı mı, hasta mı olacağımız, annemiz veya babamızla aynı mı, farklı mı kaderi paylaşacağımız, damarlarımızda dolaşan kanın sağlıklı olup olmadığı, hücrelerimize giden enerji ve besin maddelerinin faydalı ya da zararlı şeyler içerip içermediği ve daha pek çok şey “neyi, ne zaman, ne kadar ve ne sıklıkta yiyip içtiğimizle” birebir ilişkilidir. Bu bilginin bir anlamı da şudur: Sağlam ve sağlıklı biri genç de olsa yanlış beslenme alışkanlıkları edinerek kan şekerini, kolesterolünü, ürik asidini, trigliseridini yükseltebilip şeker hastası, damar hastası, gut hastası, hatta hipertansiyonlu biri haline gelebilir.

Yazının Devamını Oku

Kaslarınızın degerini bilin

29 Haziran 2013
Yeterince kasımız olduğunda sağlığımızın daha iyi olacağını bilmiyoruz. Bunun tersi de doğru; kas miktarımız ve gücümüz azaldıkça sağlığımız tehlikeye girer.

Kaslarımızın hoplayıp zıplamak, yürüyüp koşmak, bir şeyi bir yerden başka bir yere taşımak dışında önemli görevleri ve sayısız faydalarının olduğunu biliyor muyuz? Bence hayır! Bilseydik eğer, yaşlandıkça azalmalarına bu kadar göz yummaz, daha güçlü tutup çoğaltmak için bu kadar vurdumduymaz davranmazdık. Lafı uzatmadan adını koyalım, yeterince kasımız olduğunda sağlığımızın daha iyi olacağını bilmiyoruz. Bunun tersi de doğru. Kas miktarımız ve gücümüz azaldıkça sağlığımız tehlikeye girer. Nedenine gelince…

KİLO KONTROLÜ SAĞLAR
Birincisi, kaslarımız sağlıklı kilo aralığında kalmamızın garantisidir. Yeteri kadar kasımız varsa eğer daha çok enerji tüketir, yiyip içtiklerimizi daha iyi yakar, daha az yağ depolar, yani kilo sorunu yaşamayız. İstirahat halinde bile yüksek devirli bir araç gibi çalışan güçlü metabolizmamız sayesinde uykuda bile kalori yakarız.
Hele bir de bu güçlü kas yapınıza ek olarak fiziksel aktiviteyi de ihmal etmezsek önümüz daha bir açıktır. Bu durumda tıpkı saatte 300 km giden 12 silindirli bir aracın yaktığı kadar enerji yakar, göbekten, gıdıktan uzak kalırız...

ENERJİ DEPOLAR

Yazının Devamını Oku

Depresyonun 10 işareti

28 Haziran 2013
Depresyon çok yaygın bir sağlık sorunu.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 15-20 yıl sonra dünyanın en yaygın hastalıklarından biri olacak, kalp-damar hastalıkları ve kanseri takiben üçüncü sıraya yerleşecek.

Hayatın tadını tuzunu kaçırmasının yanında unutkanlık, iş veriminde düşme, aile ilişkilerinde sorun, sosyal irtibatlarda sınırlanmalar, daha da önemlisi kalp krizi, beyin felci olasılığında artma, hatta intihara eğilim yaratma gibi son derece can sıkıcı sonuçları olabilen bu hastalık hakkında uyanık olmak ve gereğinde tıbbi yardım istemekte geç kalmamak lazım. Bunun için de “bilgilenmek” çok ama çok önemli.
Depresyonun farklı ve şaşırtıcı onlarca belirtisi var ama bence şu 10 işareti daha bir ciddiye almanızda fayda var:

1 Kötümserlik, hiçbir şeyin bundan sonraki süreci daha iyi yapamayacağı duygusu.

2 Uyku bozuklukları. (Özellikle uykuya dalmakta değil de gecenin ortasında uyanma ya da sabahın köründe uyku bölünmeleri yaşama şeklinde olanları ya da tam tersine aşırı uyuma halleri ve çoğu zaman da hemen her sabaha yorgun ve uykusunu
alamamış şekilde uyanma durumları.)

3 Genel bir enerji eksikliği durumu, ilerleyici bir yorgunluk hali, isteksizlik, keyifsizlik, bir şeyi yapıp yapmama konusunda giderek belirginleşen kararsızlık duygusu.

4 Sosyal çevreye karşı ilgisizlik ve zaman içinde bu ilgisizliğin, yalnızlaşmanın insanlardan uzaklaşma boyutuna varması.

Yazının Devamını Oku

Gut atağı can yakıcıdır

27 Haziran 2013
Gut romatizmal bir hastalık. Eklemlerde şişme, ağrı, kızarıklık ve ısı artışıyla ortaya çıkıyor. Daha çok ataklar şeklinde seyrediyor.

Gut hastalığı ve hiperürisemi sorunu ile eskiye oranla daha sık karşılaşıyoruz. Göbeği büyük, karaciğer yağlı, bel çevresi geniş kişilerin çoğunda ürik asit artışı ve gut hastalığına yönelik bir eğilim var.
Ürik asit artışı ve gut atakları damarları da tehdit ediyor ama en çok da eklemlerde sorun yaratıyor. Eklemlerde biriken ürik asit kristalleri atakların nedeni olarak gösteriliyor.
Ağrılı ataklar genelde aniden/birdenbire (herhangi bir ön belirti vermeden), çoğu zaman da ağır/zengin bir yemekten, fazlaca alkol alımından sonraki gecenin tam da orta yerinde ortaya çıkıyor.
Yeni geçirilen bir cerrahi işlem, ateşli bir hastalık, ruhsal bir travma -duygusal iniş çıkışlar- atakları tetikleyebiliyor.
Genelde her atakta sadece bir eklem tutuluyor, aynı anda ikinci bir eklemin hastalığa yakalanması ise nadir bir durum olarak gösteriliyor.
Gut ataklarına en çok yakalanan eklem ayak birinci parmak kök eklemi oluyor.
Diz, el ve ayak bilekleri de sık tutulabilen, gut ataklarından etkilenebilen yerler. Daha önce de belirttiğim gibi ağrının çoğu zaman geceleri ortaya çıkması, ağrıya aynı eklemde gözle görünür bir kırmızılığın, şişliğin ve elle hissedilebilir bir sıcaklığın da eşlik etmesi değişmez bir durum.

Yazının Devamını Oku

Kireçlenmenin ilacı yok

26 Haziran 2013
Eklem kireçlenmesi, erken dönemde saptandığında da alınabilecek herhangi bir ilaç, yapılabilecek herhangi bir etkili tedavi yok.

Eklem boşlukları ve çevresinde kalsiyum esaslı maddelerin birikmesi, o eklemin yapısını bozuyor, hareket zorluğu ile ağrıya yol açıyor.
“Eklem kireçlenmesi”, aslında tıbbi bir teşhis değil, problemi daha iyi ifade edebilmek için geliştirilmiş eski bir tanım! Eklemlere çöken kalsiyum depozitlerin bildiğimiz kireçle de ilişkisi yok çünkü.
Sorun, her yaşlıda aynı ağırlıkta olmuyor. Bazılarında ağır, eklem hareketlerini bile zorlaştıracak derecede olurken, bazılarında çok hafif düzeylerde kalabiliyor.
Oluşumun net ve açık bir nedeni de yok. Öncelikle genetik faktörler, yani “aile mirası” sorumlu tutuluyor. Eklemlerde tekrarlayan travmaların, vurma ya da burkmaların, düşmelerin, ameliyatların da kalsiyum birikintilerini çoğaltıp hızlandırabileceği belirtiliyor.

NE YAPMALI?

Üzülerek belirteyim ki sorun erken dönemde saptandığında da alınabilecek herhangi bir ilaç, yapılabilecek herhangi bir etkili tedavi yok elimizde.
Eklemleri doğru ve düzenli kullanmak, aktif/hareketli bir hayat sürmek, eklem çevresindeki yapıları -kasları, kirişleri- koruyup kollamak, eklemleri fazla zorlamamak, eklem kıkırdaklarını harap edebilecek yanlışlardan uzak durmak, özellikle sağlıklı bir kilo aralığında kalmaya dikkat ederek kıkırdakların beden ağırlığı altında ezilmesine fırsat vermemek -aşırı kilolu olmak, özellikle diz ve kalça eklemleri için çok önemli bir dezavantajdır- akla gelebilecek ilk önlemler.

Yazının Devamını Oku

Vejetaryenlik doğru mu yanlış mı

25 Haziran 2013
Vejetaryen beslenme esas olarak hayvansal besinleri kısıtlamak veya tamamen reddetmek anlamına geliyor.

Kimi hafif, kimi katı şekilde uyguluyor bu tarzı. Bu beslenmede esas sorun ise bazı mineral ve vitaminlerin vücuda eksik kazandırılmasından kaynaklanıyor.

Herkesin beslenme tercihleri farklı ve bu son derece doğal bir şey. İsteyen istediğini yer, içer. Beğenmediği, lezzetsiz bulduğu, sağlığına iyi gelmediğini düşündüğü ya da inançlarına uygun olmayan yiyecek içecekleri elinin tersiyle iter.
Vejetaryen beslenme de böyle bir tercih. Esas olarak hayvansal besinleri kısıtlamak veya tamamen reddetmek anlamına geliyor.
Kimi hafif, kimi katı şekilde uyguluyor bu tarzı.
Kimi işi daha ileri götürüp organik olmayan ya da genetiği ile oynanmadığı net ve açık olarak kanıtlanmayan hiçbir ürüne elini dahi sürmezken, kimi sadece kırmızı et ve tavuk/kanatlı hayvan etlerinden uzak kalarak sürdürüyor tercihini.
Sadece kırmızı etten uzak durup da tavuk ve kümes hayvanları yiyen, bunların tamamını reddedip sadece süt ürünleriyle yetinenler de oluyor.
Bu tür beslenmenin yağ ve karbonhidrat dengesi bakımından ciddi bir problem yaratması beklenmez.

Yazının Devamını Oku