Osman Müftüoğlu

Sahursuz oruç olmaz!

11 Temmuz 2013
Sahursuz oruç sağlıksız oruç anlamına geliyor.

Sahuru ihmal etmek vücudunuzu zorluyor, metabolizmanızı yoruyor.

Oruç tutulurken yapılan sık hatalardan biri de sahuru atlamak, sadece iftar ve sonrasında yenilenlerle oruç tutmaya kalkmaktır. Tam tersine normalde günde üç öğün beslenip öğle-akşam aralığında bir şeyler atıştırarak günü ancak tamamlayabilen birinin öğün sayısı ve yiyecek içecek miktarını aniden ve ciddi miktarlarda azaltmasıyla oluşabilecek bazı problemleri -örneğin hipoglisemi- yaşamaması için ramazan menüleri hazırlanırken sahura da iftar kadar önem vermek gerekiyor.
Sahuru hafife almak, hoşaf-pilav, yoğurt-makarna, çay-peynir gibi basit ve yanlış seçimlerle geçiştirmek, hele hele sahura hiç kalkmadan sadece akşamdan yedikleriyle bütün bir günü oruçlu olarak tamamlamaya çalışmak metabolizma için ciddi bir tehdit haline gelebiliyor.
Özetle sahur öğününüzü de mutlaka ciddiye almanız, en az iftar kadar dikkatli planlamanız lazım. Özellikle hipoglisemi eğilimi olanların, insülin direnci bulunanların, şeker hastalarının, yaşlıların bu konuda daha fazla dikkatli olmaları lazım. Sahur menülerine mutlaka protein yükü fazla bir besin koymak zorundayız. Bu yumurta, yoğurt, peynir, et ve benzeri bir besin olabiliyor. Benim önerim yoğurt, peynir, yumurta üçlüsünden daha çok ve sık faydalanmanızdır.

HOŞAFI ABARTMAYINSahurda tabiî ki ertesi gün kazanamayacağınız enerjiyi de bedeninize kazandırmanız lazım. Bunun için de karbonhidratların mutlaka menüde bulunması gerekiyor ama karbonhidrat kaynağı olarak börek-poğaça-kek-pasta-bal-reçel ve benzeri glisemik indeksi yüksek karbonhidratları seçerseniz ertesi gün hipoglisemi tuzaklarına düşmeniz kaçınılmaz hale gelebilir.
Ayrıca böyle bir beslenme planı gün boyu sersemlikten bunalmanıza, uyuklamanıza, baş ağrısı ve yorgunlukla baş başa kalmanıza da yol açabilir. Kısacası sahuru şekerli içecekler, unlu, tuzlu yiyecekler ve kızartmalarla doldurmak da yanlış bir tutum gibi görünüyor. Sahurda karbonhidrat olarak tam tahılları -kepekli bulgur, buğday dövmesi, diğer kepekli tahıl ürünleri- sebzeleri ve az miktarda da meyve tercihi yapmak gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Kimler oruç tutmamalı?

10 Temmuz 2013
İnsülin kullanan diyabetliler, yüksek tansiyonlular, kalp krizi geçirmiş olanlar...

Doktorunuz orucun sağlık sorunlarına yol açabileceğini söylemişse bu konuda asla ısrarcı olmayın.

Oruç, sağlıklı birinde sağlığı bozmaz, tersine güçlendirir. Basit bazı sağlık sorunlarındaysa adeta iyileştirici bir ilaç, doğal bir destek gibidir.
Ama bazı sağlık sorunları var ki, bunlar oruç tutmadan önce bir doktora danışmayı, tıbbi bir onay almayı gerektirir.
Bunların başında da şeker hastalığı, özellikle de insülin kullanan diyabetliler gelir. İnsülin kullanmasalar bile kan şekeri zaten güçlükle ayarlanan diyabetlilerin de oruç tutmaları sakıncalı olabilir. 
Orucun problem yaratabileceği bir başka durum ise hipoglisemidir. Ciddi hipoglisemisi olanların, sık sık hipoglisemik ataklar yaşayanların oruç tutmaları halinde ağır hipoglisemik reaksiyonlarla karşılaşmaları mümkün olabilir. Özellikle sahura kalkmadan oruç tutanlar, diyabet ilaçlarında oruca özel ayarlama yapmayı unutanlar hipoglisemi yönünden daha riskli kişilerdir.
Ciddi ölçüde akciğer, kalp, böbrek ve karaciğer yetmezliği nedeniyle tedavi görenlerin de oruç tutmaları doğru değildir. Uzun süren açlık, organ yetmezliğini şiddetlendirebilir. Günde 5-6 kez ilaç kullanmaları gereken yüksek tansiyonluların ve kalp krizi geçirmiş kalp damar hastalarının da oruç tutmaları doğru değildir. Bu listeye epilepsi ve Parkinson’u olanları da eklemeniz gerekir.
Bir defa daha hatırlatalım...

Yazının Devamını Oku

Oruç hafifletir

9 Temmuz 2013
Ramazan ve oruç, bedeni de ruhu da arındırıp hafifletir.

Ama bu bilgiyi lütfen “diyet” ya da “detoks yapmak” gibi algılamayın. Ramazan, “diyet zamanı” değil, “niyet zamanı” olmalıdır.

Hayatımızı her yönüyle etkileyen güzel bir aya başlıyoruz. Bu ay kendimize biraz daha çekidüzen verecek, bir yandan beden ve ruhumuzu zenginleştirirken, diğer yandan yenilenmeye, arınıp temizlenmeye gayret edeceğiz. Ve her ramazanda olduğu gibi bu yıl da “orucun sağlığa etkileri” en sık konuşulan konulardan biri olmaya devam edecek.
Ben prensip olarak bu konuda hep aynı tavrı sürdürüyorum ve tanıdıklarımın ve hatta hastalarımın “Oruç tutabilir miyim?” şeklindeki sorularını bazı istisnalar dışında “Evet, tutabilirsiniz. Sürekli kullandığınız herhangi bir ilaç varsa, uzun süredir tedavi gördüğünüz herhangi bir hastalığınız söz konusuysa, sağlığınızla ilgili bazı endişeler mevcutsa siz yine de doktorunuzla bir görüşün” şeklinde yanıtlarım. Ama prensip olarak yanıtım aynıdır: “Evet.”
Yanıtımın bu kadar net ve açık olmasının nedeni ise son derece basittir: Ben bu güzel ayı bir bütün olarak anlayıp içselleştirmenin, bize verdiği görevleri yerine getirmenin, sağlığı ilgilendiren her alanda faydalı olduğuna inanırım.
Özellikle beslenme konusunda yapılan çalışmaları okumaya ve koruyucu tıpla ilgilenmeye başladıktan sonra, orucun beden ve ruhu destekleyip güçlendirdiğinden hiç kuşkum kalmadı. Bazı özel durumlar dışında “orucun sağlık faydaları”nı bilimsel çalışmaların da doğruladığını söyleyebilirim.

ARINIP TEMİZLENİN

Yazının Devamını Oku

Huzur ayı başlıyor

8 Temmuz 2013
GÜNLÜK telaşlarımızdan sıyrılmayı becerip de faydasız hırslar, anlamsız korkular, gereksiz kaygıları bir kenara bırakabilsek hayatımız daha güzel olacak.

Diğer yandan hayata yeni, farklı ve güzel anlamlar yükleyen fırsatlar aslında hep var. Yarın bize tam bir ay sürecek böyle bir fırsat zamanı daha bahşediliyor.
Bu gece farklı, her günü birbirinden güzel anlamlarla dolu yeni bir zaman dilimine giriyoruz. Adeta bir “iç doktor” ve neredeyse bir “doğal iyileştirici” gibi çalışan, “bizi bizle ve birbirimizle yeniden buluşturan”, fazlalıklarımız, kirimiz, pasımızdan arındıran çok ama çok farklı bir zaman dilimi bu. Bu güzel ayda eğer kendi ışıklarımızı yeniden yakabilmeyi başarıp da “sevgi, hakikat, af dileme –affetme-, hoşgörü, yardım etme” gibi sözcüklerin anlamları üzerinde yoğunlaşmayı becerebilirsek “içimizdeki kapıyı” yeniden açabileceğiz.

RUHUNUZLA BULUŞMA ZAMANI

Daha önce de yazdım, ramazan ayı hayatımızı mükemmelleştirmek için bize verilmiş en iyi fırsatlardan biridir. Hayat bizim ondan yaptığımız şeyse eğer daha bir hayat inşa edebilmemiz için de en uygun zamandır. Bu ay yalnız iyi hayatın değil, ruhsal ve bedensel sağlığın ve huzurun da can suyu gibidir. Bedeninizi dinlenmeye almanın, ruhunuzla yeniden buluşmanın, eski farkındalıklarınızı yenileriyle harmanlayıp içsel coşku ve huzurunuzu maksimuma çıkarmanın en uygun zamanıdır.

ARINMANIN FIRSATI SAYIN

Lütfen bu güzel ayı sadece yiyip içmeye direnmek, ruhumuz ve bedenimizi terbiye etmek gibi dar anlamların içine sıkıştırmaya kalkmayın. Bu güzel ayın güzelliğini oruç tutup kilo vermek (!) gibi anlamsızlıklarla bozmayın. Onu “kabullenmenin, af dilemenin, affetmenin, hoş görmenin, şükretmenin, yardım etmenin, değişmenin, arınıp temizlenmenin ve iyileşmenin” bir fırsatı sayın. Bu güzel ayda gelecek için daha bir olumlu düşünmeye, geçmişin sorunlarına takılıp kalmak yerine gelecek için daha iyi ve güzel şeyler hedeflemeye, hayata daha sıkı sarılıp daha keyifli şeyler düşünmeye, daha çok dinlenip aileniz ve dostlarınızla daha hoş vakitler geçirmeye ve her şeyden önemlisi iç dünyanızı, inanç dünyanızı daha bir zenginleştirip güçlendirmeye bakın.
Herkese sağlıklı ve huzurlu bir ramazan ayı diliyorum.

Şekerleme herkes için uygun değil

Yazının Devamını Oku

Karbonhidratı azaltmak iyi mi kötü mü

6 Temmuz 2013
Doktorlar, karbonhidrat tüketiminin biraz sınırlanması gerektiğini savunuyor.

Çünkü adına “modern beslenme tarzı” dediğimiz yeni yüzyılın beslenme modeli bizi zaten daha çok rafine karbonhidrat tüketmeye zorluyor.

Beslenme, özellikle de diyet alanındaki en tartışmalı konulardan biri de aşırı karbonhidrat kısıtlamasının doğru olup olmadığıdır.
Doktorlar ve beslenme uzmanlarının çoğu, bu sorunun üzerinde dikkatle durup en doğru yanıtı arıyor. Kanaatleri, karbonhidratların birazcık sınırlanması yönünde.
Çünkü adına “modern beslenme tarzı” dediğimiz yeni yüzyılın beslenme modeli bizi zaten daha çok rafine karbonhidrat tüketmeye zorluyor.

LEZZETSİZ OLMAZ AMA...

Yazının Devamını Oku

Haşimato hastaları neden artıyor?

5 Temmuz 2013
Haşimato hastalığı 20 yıl önce dâhiliye uzmanları ve endokrinologların seyrek karşılaştıkları sağlık sorunlarından biriydi.

Son yıllarda nedense poliklinik rutinlerimizden biri haline geldi. Neredeyse her gün bir değil, birkaç Haşimato hastası görmeye başladık! Peki bu artışın sebebi ne?

Haşimato hastalığının bu kadar sık görülmeye başlamasını sadece teşhis imkânlarının çoğalmasıyla açıklamak pek mümkün değil. Teşhiste kullanılan otoantikorların ölçümünün kolaylaşması ve tiroid ultrasonografisi uygulamalarının sıklaşıp yaygınlaşması tabiî ki daha çok hastanın teşhisini sağlayabiliyor ama hasta sayısındaki artışı sadece bunlarla izah etmek yeterli olmasa gerek... Kısacası pek çok modern zaman hastalığı gibi Haşimato hastalığının yaygınlaşmasında da bazı nedenler olmalı.
Bana göre “kaygı bozukluğu” ve “depresyon” sorunu yaşayan kişilerin artması bu nedenlerden biri ve belki de en önemlisi. Uzun ya da kısa süreli ama şiddetli üzüntü, endişe ve korkularını takiben Haşimato hastalığına yakalanan pek çok hastam var.
Menopozun, hamileliğin, doğum sonrası
streslerin de Haşimato oluşumunu kolaylaştırabileceğini biliyoruz.
Tabiî ki “genetik” eğilim de çok önemli bir faktör.
Çünkü klinik takipler dikkate alındığında genetik-ailesel eğilim özellikle kadınlarda daha da belirgin gibi görünüyor. Zaten bu nedenle de Haşimato teşhisi konan hanımlarda anne, kız kardeş, teyze gibi yakın akrabalarda da bu hastalığa ilişkin bulguların olup olmadığı da araştırılıyor.

Yazının Devamını Oku

İnsülini azaltmanın 10 yolu

4 Temmuz 2013
İnsülin önemli görevleri olan, yaşamsal bir hormon ama kanımızda dolaşan pek çok madde gibi onun da yokluğu veya azlığı kadar çokluğu da sorun yaratıyor.

Pankreasta aşırı insülin üretimi ve kanda aşırı insülin birikimi sağlığımız için önemli tehditlerden biri haline gelebiliyor.
Dün yayınlanan yazımızda aşırı insülin yükünün insülin direncinden diyabete, göbeklenmeden hipertansiyona, damar sertliğinden kalp krizine kadar farklı sağlık sorunlarına yol açtığını bir kez daha hatırlatıp açlık insülin seviyelerini 5’in, mümkün olmazsa 8-10’un altında tutmak gerektiğinin altını yeniden çizdik.
Bu yazıda ise insülin kontrolünün nasıl başarılacağını, aşırı insülin değerlerinin nasıl azaltılacağını, kısacası “başarılı insülin kontrolünün nasıl yapılacağını” özetlemeye çalışacağız.

İŞTE O TÜYOLAR...

-Karbonhidrat tüketimini sınırlamak ilk adım olmalı. İnsülin direncini engellemek ve pankreas yorgunluğunu önlemek için özellikle rafine karbonhidratları paketlenmiş hazır unlu ürünleri, unlu şekerli besinleri, fırın, pastane imalatı yiyecekleri, undan yapılan her türlü besini özellikle beyaz ekmeği, unlu şekerli tatlıları, unlu tuzlu atıştırmalıkları, beyaz pirinci, undan üretilen makarnayı, erişteyi, mantıyı, kuskusu azaltmak gerekiyor.
-Nişasta zengini sebzeleri özellikle patatesi minimuma indirmekte fayda var.
-Şeker tümüyle bırakılmalı, kahveye, çaya şeker veya tatlandırıcı konulmamalı, tatlılar ya hiç yenilmemeli ya da minimumda tutulmalı -tadında bırakılmalı-, tatlı yasağına bal ve pekmez de eklenmeli.

Yazının Devamını Oku

Kontrol sizde olsun

3 Temmuz 2013
Yaşı yetmişi geçse de tansiyonu normal, şekeri mükemmel, kolesterolü dengeli, kalbi-böbreği-karaciğeri tıkır tıkır işleyen de var, daha ellisinde kalp krizi geçirip kalple, gutla, göbekle, hipertansiyonla boğuşan da. Kısacası herkes farklı yaşlanıyor.

Sağlıklı ya da hasta bir yaşlı mı olacağımıza karar veren pek çok şey var aslında ve bazıları diğerlerinden daha önemli. Kan insülin değerleri önemli olanlardan. Elimizdeki veriler kanda insülin arttıkça sağlığın bozulup ömrün kısalma ihtimalinin arttığını gösteriyor.
İnsülin metabolizmamızda anahtar fonksiyon gören bir önemli hormon. Pankreas bezi tarafından üretilip salgılanıyor. Üretim miktarı esas olarak kan şekerinin seviyesine göre ayarlanıyor. Kan şekeri arttığında daha çok, düştüğünde daha az salgılanıyor.
Genetik eğilim veya beslenme hataları nedeniyle kan şekeri sık ve çok yükseldiğinde pankreas aşırı insülin üretmeye başlıyor. Ölçüsüz ve aşırı üretimse, tepkisel insülin patlamaları ve hücrelerde insülin direnci ile sonuçlanıyor.
İnsülin direnci geliştiğinde şeker hücreye giremiyor, kanda birikmeye başlıyor. Bu da pankreasın daha fazla insülin üretme çabası içine girmesine sebep oluyor. Sonuçta “kanın tıka basa insülinle dolu olduğu ama bu insülinin şeker metabolizmasını yönetemediği” garip bir süreç başlıyor.
Bu süreç başlangıçta “reaktif hipoglisemi” ataklarına, “karaciğer, pankreas yağlanması ve göbeklenmeye” –iç yağlanmaya-, sonra da “gizli şekerden erişkin tipi diyabete” kadar gidebilen bir dizi metabolik bozukluğa sebep oluyor.

DAHASI VAR...

İnsülin fazlalığının neticeleri sadece şeker metabolizmasının bozulmasıyla da sınırlı kalmıyor. Çok geçmeden ürik asit ve trigliserid de artmaya, iyi kolesterol düşüp kötü kolesterol çoğalmaya başlıyor. Karaciğer yağlanıyor, tansiyon yükseliyor.

Yazının Devamını Oku