Osman Müftüoğlu

Bir sağlık zararlısı olarak alkol

16 Haziran 2013
Alkol, bilinen en önemli sağlık zararlılarından biridir.

Mümkünse hiç kullanılmamalı, kullanıldığında da doz kontrolü asla kaçırılmamalıdır.

Alkol, bilinen en önemli sağlık zararlılarından biri. Fazla miktarda alınmasının karaciğere, mideye, kalbe, beyne, sinir sistemine ciddi zararları var. Ağız, boğaz, gırtlak, yemek borusu, mide ve karaciğerde kanser oluşumunu kolaylaştırdığı da biliniyor.
Yeni bulgular, alkol kullanan kadınlarda meme kanseri riskinin arttığını gösterdi. Alkol tüketimi arttıkça beslenme sorunları yaygınlaşıyor, kilo problemi baş edilmez hale gelebiliyor. Enteresan bir bulgu da şu: Ilımlı miktarlarda kullanılsa bile düzenli alkol tüketen kadınlarda kemik erimesi hızlanıyor. Kısacası alkolün azını da çoğunu da “sağlık zararlısı” kabul etmek gerekiyor.
Prensip olarak alkol kullanmayan birinin alkole başlaması çok yanlış bir seçimdir. Zira elimizdeki verilerin tamamı, alkol kullanımının yaratacağı risklerin, az miktarda alkolle sağlanabilecek önemsiz faydalardan çok daha fazla olduğunu gösteriyor.

MİKTAR VE SIKLIK ÖNEMLİ

Yazının Devamını Oku

Sadece vitamin yutmak yetmiyor

15 Haziran 2013
Her baş ağrısının çözümünü ağrı kesicilerde, her uykusuzluğun çaresini uyku haplarında aramak ne kadar yanlışsa, her yorgunluk, bitkinlik ve enerjisizliğin ilacının da vitamin hapları olduğunu zannetmek o kadar hatalıdır.

Bir avuç yorgunluk, bir tutam bitkinlik hisseden, enerjisinin, gücünün, kuvvetinin azaldığını fark eden herkesin aklına nedense önce bir “multivitamin hapı yutmak” geliyor.
Sadece vitaminlerin ya da vitamin ve minerallerin bir arada olduğu desteklerin tabiî ki bazı yararları var. Özellikle yaşlılarda, hastalıklarının nekahet dönemini geçirenlerde, şu veya bu nedenle beslenme bozukluğu yaşayan ya da vejetaryen beslenme tarzını seçenler ve hamilelerde bu tür desteklerin kullanılmasının faydalı olacağını ben de kabul ediyor, öneriyorum.
Ne var ki her baş ağrısının çözümünü ağrı kesicilerde, her uykusuzluğun çaresini uyku haplarında aramak ne kadar yanlışsa, her yorgunluk, bitkinlik ve enerjisizliğin ilacının da vitamin hapları olduğunu zannetmek o kadar hatalıdır.
Son zamanlarda eskisinden biraz daha fazla tükettiğimiz alkolün, daha çok içtiğimiz sigaranın, sık sık tekrarlamaya başladığımız beslenme yanlışlarının -öğün atlamaların, fast food beslenmelerin, sık ve fazla miktarda unlu, şekerli yiyecek ve içecek tüketmelerin-, iş hayatımızdaki aşırı yorgunluklar ve streslerin, evdeki, sosyal yaşamımızdaki gerginliklerin ya da bizi için için kemiren sağlık problemlerinin -mesela kansızlığın, tiroid tembelliğinin, B12 ya da D vitamini eksikliğinin- de yorgunluk sebebi olabileceğini bilmeliyiz.

ASIL PROBLEMİ BULMALIYIZ

Yazının Devamını Oku

Guatr önlenebilir mi?

14 Haziran 2013
Guatrı önlemenin yolu, yiyecek içeceklerle yeteri kadar kazanamadığımız iyodu sürekli kullandığımız bir gıda unsuruna ekleyerek kazanmamızdan geçiyor.

İster genetik bir kusura, ister bir tümöre veya iltihaba, ister başka nedenlere bağlı olsun biz doktorların tiroid bezi büyümeleri için kullandığımız ortak teşhis GUATR’dır. GUATR tiroid bezinde büyümenin varlığını ifade eder ama büyümenin nedenini açıklayan bir tanım değildir.
Tiroid bezi önemli iç salgı bezlerimizden biri, boynumuzun önünde ve tam ortasında yerleşmiş 20-25 gramlık bir hormon üretim merkezidir. Ürettiği iki önemli hormon nedeniyle metabolizma hızımız ve metabolik organizasyonumuzun yönetim ve ayar merkezi gibidir. T3 ve T4 olarak bilinen bu iki hormonun -ki önemli olanı T4’tür- üretilebilmesi için gereken temel madde ise iyottur.

İYOT FAKİRİYİZ
Bezin yeteri kadar T3 ve T4 üretimi için her gün 200 mikrogram civarında iyot kazanmamız, bu rakamı 100 mikrogramın altına da düşürmememiz gerekir.
Ne var ki suyumuz ve toprağımızda iyot azdır.
Böyle olunca yiyip içtiğimiz besinlerin iyot oranı da düşük kalıyor, bedenlerimiz iyot fakiri haline gelebiliyor, iyodumuz azalınca da tiroid bezimiz işini gereği gibi yapamıyor.

Yazının Devamını Oku

Yutma güçlüğü önemlidir

13 Haziran 2013
Yemek borusunda gelişen kanserlerin farklı işaretleri var, en başında da yutma güçlüğü geliyor.

Önceleri katı/sert gıdalarla başlayan yutma güçlüğü tümör büyüdükçe sıvı gıdaları da içine alıyor.

Eskiden seyrek gördüğümüz bazı kanserlerle son zamanlarda daha sık karşılaşıyoruz. Yemek borusu kanserleri de bunlardan biri. 
Yemek borusu kanserinin oluşumunu kolaylaştıran faktörler oldukça fazla.
En sık ve en önemli nedenler olarak alkol ve sigara gösteriliyor.
Aşırı tuzlu gıdaların, obezitenin, reflü sorununun da yemek borusu kanserine yol açabileceği biliniyor.
Yemek borusunu tahriş eden aşırı sıcak yiyecek içeceklerin ve yakıcı alkali maddelerin de kanser oluşumunu tetikleyebileceği biliniyor.
Bu tür kanserlerden korunmak için de kilo sorununa, çok sıcak ve bol tuzlu gıda tüketimine, alkole, sigaraya karşı uyanık olmak gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Yiğit düştüğü yerden kalkar

12 Haziran 2013
İster sağlığınızda, ister işinizde, evinizde, ister arkadaşlarınızla, komşularınızla ilişkilerinizde hayatınızın herhangi bir alanında, herhangi bir sorun varsa eğer sorunun adını çekinmeden koymalı, çözümü sorunun kaynakladığı yerde aramalısınız.

“Hepimiz zaman zaman şu veya bu nedenle ruhsal sorunlar, gelgitler, çatışmalar yaşar, bilerek ya da bilmeyerek sorunlarımızı halının altına süpürür ve bir süre için rahat ederiz. Ama halının altı elbet bir gün dolar ve oraya itekleyerek başımızdan savdığımızı düşündüğümüz problemler hayatımızın tüm alanlarına nüfus etmeye başlar.
Oysa iş, yumurta kapıya dayanmadan önce kararlılıkla çözüme yönelik doğru adımların atılmasıdır. Yoksa sorunlardan köşe bucak kaçarak ya da onlara by-pass çözümler arayarak çare bulamayız.”
Yukarıdaki cümleleri Hayy Kitap tarafından Nisan 2013 tarafından “HAYATI UZATMANIN SIRLARI” isimli kitabımdan aldım.
O satırlar aynen şöyle devam ediyor: “Ruhsal sorunlara onlarla karşılaştığımız yerden uzaklarda çözüm aramak, “burada mutsuz oldum, bari başka bir diyara gidip rahatlayayım” yaklaşımı da yeni değildir. Prof. Dr. Toksöz Karasu çözümü ayağını bastığı –yaşadığı- topraklarda değil de yaban ellerde arayanlar için bakın ne diyor: “Böyle bir insan buradadır ama burada değildir! Burada olmayı reddeder, burada olmak onu mutsuz eder, yolun daha ilerisinde olmak ister. Olmak istediği noktaya vardığında ise -yine- aynı derecede mutsuz olacaktır. Çünkü artık “orası” da “burası” olmuştur.”
Hepimizin sık sık yaptığı bu yanlışı siz de yapmayın. İster sağlığınızda, ister işinizde, evinizde, ister arkadaşlarınızla, komşularınızla ilişkilerinizde hayatınızın herhangi bir alanında, herhangi bir sorun varsa eğer sorunun adını çekinmeden koymalı, çözümü sorunun kaynakladığı yerde aramalısınız.
Sorun her neyse masaya yatırılmalı, önce kendi evinize bakmalı, kendi içinize, davranışlarınıza, tepkilerinize, yaklaşımlarınıza odaklanmalı, yazının başındaki “YİĞİT DÜŞTÜĞÜ YERDEN KALKAR!” deyimini unutmamalısınız.

ÜÇ SORU ÜÇ CEVAP OMEGA-3 YORGUNLUĞU GİDERMEZ: Omega-3 eksikliğinin depresyona girmeyi kolaylaştırdığı ve ruhsal yorgunluğu tetikleyebildiği doğrudur ama omega-3 eksikliğine bağlı fiziksel yorgunluk ve bu tür bir yorgunluğun omega-3 takviyeleriyle desteklenebileceğini gösteren güvenilir çalışmalara sahip değiliz. Bununla birlikte kronik yorgunluk tedavisinde –ister fiziksel ister ruhsal olsun- omega-3 desteği kullanmanın faydalı olabileceği fikrine ben de katılıyorum.

Yazının Devamını Oku

Ayak sağlığı önemlidir

11 Haziran 2013
Özellikle hanımların sık kullandığı bir söz var: “Dost başa düşman ayağa bakar” diye. Arkadaşlarının yeni ayakkabılarına övgüler yağdırmadan önceki giriş cümlesidir çoğunlukla. Bir hekim olarak gerçek dostun ayağa da baş kadar dikkatli bakıp gerekiyorsa uyarıda bulunan kişi olduğunu düşünüyorum.

Küçük ama etkin kemiklerden, ince kas ve kirişlerden, onlarca eklem yüzeyinden oluşan karmaşık bir sistem olan ayaklar erişkinlerin günlük yaşantılarında çokça akıllarından geçer. Sık sık ayak ağrısı, şişmesi ya da sızısı yaşarlar.
Çünkü ayak sağlığı tam olan erişkin oranı yüzde 40’ı geçmez. Oysa doğumda bu oran nerdeyse yüzde 95’in üzerindedir.
Yıllar geçtikçe artan kilolar, hareketsizlik, uygun olmayan ayakkabı seçimi, var olan ufak tefek sorunları önemsememe ve süreğenleşen hastalıkların etkileri ayak sağlığını bozuyor.
Yalnız ayak sağlığını değil tüm bedenimizin duruşunu, dengesini de değiştiriyor. Sıkıntı ile yanlış basmaya başlamak dizlere, oradan kalçaya ve bele, derken sırta ve boyuna farklı açılar kazandırıp ağrılara, hareket kısıtlılığına neden oluyor.

SABAH AĞRISINA DİKKAT

Ayak tabanında yer alan çok önemli bir zar var: Plantar fasia. Uzun süre ayakta kalma, fazla kilo, sürekli sert zeminde yürüyüş, yanlış ayakkabı, gebelik, ileri yaş gibi nedenlerle ayak tabanı çökünce bu zar kalınlaşıyor, topuk kemiğine yapışıyor, şişme oluyor ve ağrı yapıyor.
Plantar fasiitis denilen bu tabloda önceleri yalnızca sabahları ağrı varken zamanla gün içerisinde de ağrı oluyor.

Yazının Devamını Oku

Check-up yerine risk analizi

10 Haziran 2013
Sağlık kontrolleri düzenli yapıldığında bazı hastalıklar erken teşhis edilebiliyor, bunun yanında gelecekte ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarının ilk işaretleri yakalanabiliyor.

Fakat daha sağlıklı sonuç alabilmek için genel check-up’lar yerine kişinin sağlık riski önceliklerine göre yapılan taramaları  öneriyorum.

BİR zamanlar herkese önerilen yıllık genel sağlık taramaları ya da yaygın ismiyle “check-up”lar artık eskisi kadar rağbet görmüyor. Bu tür incelemeler adeta hazır elbiseler gibi herkese standart biçimde uygulandıklarından bazıları gereksiz yere tekrarlanıp duruyor veya çok gerekli olabilecek olanları bir türlü bu taramalarda yer bulamıyor, gözden kaçırılıyor. Neticede check-up taramaları biraz göz boyamaca, biraz da ticari bir iş haline gelebiliyor.

SAĞLIK RİSKİ ANALİZİ

Zaten bu nedenle de geçtiğimiz son on yılda sağlık taramaları bir yana bırakıldı, daha doğrusu ciddi bir değişme uğradı, yerini “sağlık riski analizleri”ne bıraktı. Bu analizlerin kapsamı, sıklıkları yaşınıza, cinsinize, risk faktörlerinize, yaşam tarzınıza, genetik mirasınıza, mevcut hastalıklarınıza ve geçmişteki sağlık sorunlarınıza göre “size özel” olarak yeniden planlanıyor. Bu şekilde planlandıklarında da hem elde edilen neticeler daha güvenli, hem de takip standartları daha yüksek hale geliyor. Her şeyden önemlisi güvenlik konusundaki tereddütler azalıyor.  Koruyucu sağlık taramalarının başlangıcında taramadan geçirilecek kişiler detaylı bir sorgulamaya tabi tutuluyor. Ne yiyip içtikleri, iyi ve kötü alışkanlıkları, yaşam tarzı seçimleri, uykuları, yeme içme tercihleri, aile/genetik sağlık öyküleri, alerji hikâyeleri gibi konular dikkatlice not ediliyor. Bunu takiben, ön bilgilerden de hareket edilerek etraflı bir fiziksel incelemeden –muayeneden- geçiriliyorlar.

KİŞİYE ÖZEL TARAMA

Kişisel sağlık değerlendirmesi ve fiziksel muayene verileri bir araya getirilerek de hangi testlerin yapılması ya da yapılmaması gerektiğine, daha doğrusu kişideki sağlık riski önceliklerine karar veriliyor. Bu incelemeler tamamlandıktan sonra o kişinin etraflı bir sağlık profili üç aşağı beş yukarı ortaya çıkacağı için geçirilmiş veya mevcut sağlık sorunları teşhis ediliyor, gelecekteki muhtemel sağlık problemleri tahmin edilmeye çalışılıyor. GEREK fiziksel incelemelerin, gerekse laboratuar analizleri (idrar-kan) ve radyolojik tetkiklerin hepsi tabii ki tam da güvenli olmuyor. Her iki incelemede de “yalancı pozitif” ya da “yalancı negatif” sonuçlar elde etmek mümkün. Sağlık taramalarında kullanılan testlerin bir kısmı var ki duyarlılıkları da, güvenilirlikleri de mükemmele yakındır. Mesela kan şekeri analizleri (açlık-tokluk), böbrek-karaciğer fonksiyonu incelemeleri, kan sayımları gibi incelemeler bu gruba girebilir. Ama yine bazıları var ki bu testlerin güvenilirlikleri de duyarlılıkları da oldukça sınırlı (kan demir düzeyleri, trigliserid seviyeleri gibi).

MAMOGRAFİ TARTIŞMALI

Jinekolojik kanserlerin en önemlilerinden biri olan rahim ağzı kanserinin tanısında kullanılan Pap Smear testi ya da sindirim sistemi kanserlerinin –özellikle kalınbağırsak kanserinin- erken teşhisi için başvurulan gaitada gizli kan testi mutlaka yapılmalıdır. Diğer taraftan meme kanseri taramalarında yararlandığımız ve son derece faydalı sonuçlar aldığımız mamografik incelemelerin hangi yaşlarda başlatılacağı ve hangi yaş gruplarında ne sıklıkta uygulanacağı, prostat kanseri taramalarında kullanılan PSA incelemelerine ne oranda güvenileceği hâlâ tartışma konusudur. Çünkü PSA rakamları kanserle ilişkisiz bazı sağlık sorunlarında da –örneğin prostatit/prostat bezi iltihaplanması durumunda- yükselebilirken, prostat kanseri mevcut olmasına rağmen normal değerlerde kalabilir.

Yazının Devamını Oku

Biber gazı tehlikelidir

9 Haziran 2013
Toplumsal olaylarda polis tarafından neredeyse ‘şifa niyetine’ kullanılır hale gelince biber gazı en çok konuştuğumuz konulardan biri oldu.

Biber gazının içindeki maddeyle yemeklerimize lezzet katsın diye eklediğimiz acı biberdeki madde aynı. İkisinde de ‘capsaicin’ isimli acı ve tahriş edici (irritan) madde var. Ancak biber gazındaki capsaicin miktarı herhangi bir yerde bulabileceğiniz en acı biberden bin kat daha fazla. Ciltte, gözde, ağızda, solunum yollarında müthiş bir tahriş gücüne sahip. Toplumsal olaylarda yaygın olarak kullanılmasının nedeni de zaten bu. Polisin biber gazını toplumsal olaylarda kullanmasının nedeni temelde göz yaşartıcı etkisinden kaynaklanıyor. Gazın gözle teması görüşü anında engelliyor, göz yanıyor, sulanıyor, acı veriyor, hatta geçici körlük bile yapabiliyor. Bu durum kolluk kuvvetlerinin hareketi kısıtlanmış, acı içinde kıvranan göstericiyi caydırmasını veya kolayca pasifize etmesini sağlıyor.
Biber gazının tahriş edici etkileri sadece gözlerle sınırlı değil, solunum yollarında, ciltte, hatta kalpte hayatı tehdit edici sorunlara yol açabiliyor. Gözlerdeki yanma, geçici görme kaybı, kızarma, şişme, sulanma, batma yanında deride kızarmaya, ağız ve burna kaçtığındaysa bulantı, kusma, hapşırma, boğaz ve burun yanmasına sebep olabiliyor.

TORAKS DERNEĞİ ‘ZARARLI’ DİYOR!

Biber gazının solunum yolları için ciddi bir tehlike oluşturduğundan kuşkumuz yok. Zaten bu nedenle de olaylarından çok daha önce göğüs/akciğerlerimizin sağlığı ve hastalıkları konusunda en yetkin kurum olan Türk Toraks Derneği ciddi bir uyarı yaparak bu gazın önemli akciğer sorunlarına zemin hazırlayabileceğini açıkladı. Gezi Parkı olaylarından çok önce KOAH’ı, özellikle astım şikâyeti olanlarda biber gazına maruz kalmanın ciddi problemler yarattığını ilan etti. Biber gazı gırtlak bölgesinde ani spazma ve hava geçişini engellediğinden şiddetli solunum yetmezliğine yol açabiliyor. Akciğer ödemi olarak bilinen ve akciğerin bir çeşit doku sıvısıyla dolması ve boğulması anlamına gelen duruma yol açabiliyor. Bu son gelişmenin hayati tehlikesi var. Biber gazının kalp ritmini bozabildiğini, kalp krizlerini tetikleyip ani kalp ölümlerine neden olabildiğini, gaza maruziyetin kalp durmalarıyla neticelenebildiğini de belirtelim.

Yazının Devamını Oku