Osman Müftüoğlu

Eski bayramlar, eski dostlar, eski anılar

16 Ekim 2013
Yaşı sekseni geçenler, bir taraftan eski bayramların hasretiyle yanıp tutuşurken, diğer taraftan kırk, elli yıl önceki bayramları hatırlamakta zorlanmaktalar.

Bu, belleğimizin bize oynadığı muzip bir oyundur.

Cok iyi biliyorum ki yaşı altmışı geçen okuyucularımın bazıları eski bayramların hasretiyle yanıp tutuşmakta, şu cümleyi de derin bir özlemle tekrarlamaktalar: “Nerede o eski bayramlar!” Bu özlemin nedeni anılarla ilgili duygusal bağlarımızdır. Çünkü anılar var olmanın güneşi, suyu, toprağıdır.
Yaşı sekseni geçenlerse, bir taraftan eski bayramların hasretiyle yanıp tutuşurken, diğer taraftan kırk, elli yıl önceki bayramları hatırlamakta zorlanmaktalar. Bu, belleğimizin bize oynadığı muzip bir oyundur.

ÖMÜR UZUYOR, BELLEK KISALIYORNasıl ki, yaşımız ilerledikçe kulaklarımız eskisi kadar net duymaz, gözlerimiz eskisi kadar keskin görmez, kalbimiz eskisi kadar kuvvetli pompalamaz ise beynimiz de eskisi kadar iyi hatırlayamaz. Makul düzeyde bellek kaybının sağlıklı yaşlanmanın beklenen bir sonucu olduğunu da biliriz. Ne var ki, bu sonuncuya hiçbirimiz razı olmayız. Geçmiş gözlemlerimizle, pek iyi biliriz ki bellek kaybının bizi de, çevremizi de üzebilecek tatsız sonuçları vardır. O nedenle konu “bellek zayıflaması” olunca endişelenmekte çok haklıyız.

NE YAPMALI?Ömür uzadıkça bellek kaybına yol açabilecek hastalıklarla karşılaşma ihtimali artıyor.

Yazının Devamını Oku

Bayramların iyileştirici gücünden yararlanın

15 Ekim 2013
Bayramlar, yalnızlık sorununu çözmenin, çoğalmanın ve hayatı daha çok sevmenin panzehri, ilacı gibidir.

Eski tıp kitaplarında “İnsan, beden ve ruhtan müşekkeldir” diye yazar. Buradaki “müşekkel” sözcüğü çok önemli. Çünkü bu sözcük, beden ve ruhun bir araya geldikleri andan itibaren “önceki hallerinden sıyrılıp birlikte yeniden şekillenmeleri”ni anlatır.
Tıbbi açıdan bakıldığında da beden veya ruhtan birinde ortaya çıkan değişiklik, diğerini ve genel sağlığı derinden etkiler. Sadece bu nokta “sürekli sağlık” için “beden ruh uyumu”nun önemini çok güzel açıklar. “Mükemmel sağlık” için beden ve ruhun uyumlu çalışması da yetmez. İyi bir “sosyal çevre” ve güçlü “moral değerlere” de ihtiyaç vardır. Zaten bu nedenle olsa gerek sağlığın evrensel tarifi şudur: Bedensel, ruhsal ve sosyal açıdan tam bir iyilik hali...

PAYLAŞIMLAR ÖNEMLİDİREğer yaşadığınız toplum, hayatı paylaştığınız aile ve akrabalar, arkadaş-dost çevrenizle ilişkileriniz iyi değilse, bir süre sonra en azından ruh sağlığınızda bazı sorunların başlayacağından hiç kuşkunuz olmasın.
Bunun nedeni sağlığın, huzurun ve hayattan keyif almanın temel belirleyicilerinden birinin de sosyal çevre ve bu çevreyle kurulan “aidiyet duygusu” olmasıdır.
Son yıllarda hepimiz bir “yalnızlaşma” süreci yaşıyor, birbirimize eskisi gibi güvenmiyor, hatta endişe duyuyoruz. Bu kişisel ve toplumsal sağlığımız bakımından tehlikeli bir gelişmedir. Bana göre insana kendini kötü hissettiren duyguların başında işte bu yalnızlık duygusu var. Yalnızlık duygusunun panzehri olan sosyal bağlar ve diğer paylaşımlar hayat yürüyüşünde yalnız olmadığınızı, bu yürüyüşte size farkında olmasanız da (iyi günde de kötü günde) bazı “şey”lerin ve birilerinin eşlik ettiğini düşünmenizi ve rahatlamanızı sağlar.

Yazının Devamını Oku

Keyifli bir bayram hepimizin hakkı

14 Ekim 2013
Yarın Kurban Bayramı ve ben biliyorum ki bu bayram da bedenimize, ruhumuza ve son günlerde biraz ayrışmış ve örselenmiş gibi görünen ilişkilerimize de iyi gelecek. Sevdiklerimizle daha çok vakit geçireceğiz. Ağacı, kuşu, böceği, çiçeği, kısacası “hayatı” daha çok fark edeceğiz.

BU köşenin okurları besleyici ve lezzetli şeyler yemenin ve güzel bir uyku çekip aktif bir hayat sürmenin, adına kısaca “beden” dediğimiz muhteşem ve mükemmel “makine”mizi güçlü tutabilmenin temel belirleyicileri olduklarını bilirler. Yine bu köşenin okurları bir şeyin daha farkındadırlar: Sadece bedene (yani makineye) odaklanıp iyi bakmak yetmez! Makinenizin iyi işlemesi onun “üretim/imalat şartnamesine uygun kullanılması” ve “fabrika ayarları” ile uyumlu çalıştırılmasıyla ilgili olsa da, sürecin kontrolü üzerinde çok ama çok önemli bir “belirleyici” daha vardır: RUH! İyi ve güzel şeyler düşünen, geleceğe yönelik endişe, korku ya da ürkeklikleri azalan, hoşgörü ve affetme duyguları mükemmel gelişmiş, sevgi ve arkadaşlığa sonuna kadar inanmış bir ruhsal örgütlenmeye sahipseniz eğer bedeninizin işi daha kolay, sağlıklı kalma şansı daha yüksek oluyor. İşte tam da bu noktada sürece “inanç ve maneviyat konusu” adeta “damardan” giriveriyor.
RUH BEDEN KAVŞAĞI
İnanç ve maneviyatın sağlığımız üzerindeki etkileri en çok da “ruh-beden kavşağı”nda gördüğü işlerden kaynaklanıyor. Eğer güçlü bir maneviyatınız varsa “hayatın anlamı”nı daha kolay kavrıyorsunuz, “bu da geçer” diyebiliyor, başınıza gelenlere daha kolay katlanabiliyorsunuz. Maneviyatın verdiği güçle daha kolay kabulleniyor, iyimser ve olumlu düşüncelerinizi daha bir yoğunlaştırıyorsunuz. Daha çok seviyor, hoş görüyor, affediyor, daha kola barışıyorsunuz. Güçlü bir inanç ve sağlam bir maneviyat bileşenine sahipseniz, duygusal sıkıntılarınızla başa çıkmanız da kolaylaşıyor. Dolayısıyla stresiniz daha bir az, stres reaksiyonlarınız daha bir ölçülü oluyor. Maneviyatın depresyon ve intihar olasılığını azalttığı, hastalıklarla başa çıkabilme, hatta daha çabuk iyileşebilme imkânı verdiği, daha da önemlisi bağışıklığı güçlendirdiğini gösteren kanıtlar var.
MANEVİYAT BİR ANAHTAR
Bağışıklık sistemimiz de beynimiz –ve manevi gücümüz- ile doğrudan bağlantılı, “Neuro Immuno Modulation” adı verilen önemli bir çalışma alanının verilerine göre “bağışıklık cevaplarımızın güçlü ya da zayıf, doğru ya da yanlış, ölçülü ya da abartılı olup olmayacağı üzerinde beyin hücrelerimizin daha doğrusu hissettiklerimizin doğrudan etkisi” var. Stresli günleri takiben aniden gelişen ağır enfeksiyonlar, artan otoimmun bağışıklık hastalıkları (Haşimato hastalığı mesela), hatta aniden ortaya çıkabilen bazı kanserler bu ilişkiye örnek olarak gösteriliyor. Maneviyat hayatımıza farklı anlamlar kattığı için, şükran ve kabullenme ile ilgili yanlarımızı güçlendirdiği, iyimserlik duygumuzu desteklediği, sorunlarla başa çıkma becerilerimizi geliştirdiği, ruhsal aidiyetlerimizi takviye ederek huzur ve mutluluk verdiği için ruh-beden ilişkisinde bedenimizin en büyük yardımcısı, en etkin anahtarıdır. Yarın bayram. Böyle zamanlarda maddeci yanlarımız geriler, manevi yanımız öne çıkar. Maneviyatımız güçlendikçe biz daha huzurlu, daha keyifli, daha mutlu birileri haline geliriz. Daha kolay affeder, daha çok hoş görür, daha çok severiz. Yardım etme, derde ortak olma, çözüm üretme ve yaratıcılık yanlarımız kendilerini bize daha çok hatırlatmaya başlar. Daha çok över, daha az eleştiririz. Ağacı, kuşu, böceği, çiçeği, kısacası “hayatı” daha çok fark ederiz. Herkese iyi, güzel, keyifli bir bayram diliyorum. Biliyorum ki bu bayram da bedenimize, ruhumuza ve son günlerde biraz ayrışmış ve örselenmiş gibi görünen ilişkilerimize de iyi gelecektir.

AKLINIZDA OLSUN

Kolesterol ziyafetine dikkat

KIRMIZI etteki yağların, kurbanlık kesiminden sonra elde edeceğiniz kuyruk ve iç yağının doymuş yağlardan zengin olduğunu da unutmayın. Doymuş yağlar henüz tam olarak açıklanamayan bir mekanizma ile bedenimizde hızla kolesterol haline geliyor, daha doğrusu bu yağlar bedensel kolesterol üretimimizi arttırıyor. Özellikle kalp damar hastası olanlar, baypas geçirenler, stend ve benzeri uygulamalar yapılmış olanlarda aşırı doymuş yağ tüketimi bir tür “kolesterol ziyafeti” haline gelebiliyor. Ben aksi ispat edilene, net ve kesin olarak ispatlanana kadar koroner arterleri plaklarla daralmış ya da tıkanmış olanların LDL kolesterol seviyelerini 100-120 civarında tutmaları bunun için de hayvansal yağları dikkatli kullanmaları gerektiğine inanıyorum.

Yazının Devamını Oku

Cildiniz de bayram etsin!

12 Ekim 2013
Uzun bayram tatilini cildiniz için bir “fırsat zamanı” haline getirmeyi düşünün.

Tatil boyunca cilt bakımı yönünden önünüze çıkan her fırsatı değerlendirin. Evinizde ya da kaldığınız otelde cilt bakımı fırsatları arayın, yaratın.

Bayram yaklaşıyor, çok uzun bir tatil başlıyor. Neredeyse 10 günlük bir “mola almış” olacağız. Bana sorarsanız bu süreyi biraz da “kişisel bakım” günleri olarak değerlendirmenizde fayda var. Bence bu tür molalar, bedeninizle ilişkilerinizi bir kez daha gözden geçirmek, kırığı, döküğü, söküğünüzü tamir etmek, mümkünse yeniden bir başlangıç yapmak için güzel fırsatlardır.
Ayrıca uzun bayram tatilini cildiniz için de bir “fırsat zamanı” haline getirmeyi de düşünün. Tatil boyunca cilt bakımı yönünden önünüze çıkan her fırsatı değerlendirin. Evinizde ya da kaldığınız otelde cilt bakımı fırsatları arayın, yaratın.
Duş alın, banyo yapın, Türk hamamına gidip keselenin, cilt bakımınızı gözden geçirin, eğer varsa bir estetisyenden bilgi alın, istifade edin. Kısacası kendinizi de, cildinizi de şımartın.
Bugün ben size daha önce defalarca hatırlattığım “cilt-beslenme” konusunu yeniden hatırlatmak istiyorum.

CİLDİ GÜÇLENDİREN BESİNLERCildin içten beslenen -yiyeceklerle beslenen- ve dıştan desteklenen bir organ olduğunu unutmayın ve aşağıdaki beslenme formüllerini -biraz da bayramı bahane ederek- hayatınıza yerleştirmeye çalışın. İşte o altın öneriler...

Yazının Devamını Oku

Hipertiroidi neler yapıyor

11 Ekim 2013
Hipertiroidi, tiroit bezinin hormon üretimini biraz abarttığı durumdur. Kilo kaybı, çarpıntı, sinirlilik, aşırı duyarlılık, ani heyecanlanmalar, uyku bozulmaları, ellerde terleme ve titreme, kas güçsüzlüğü ile yorgunluk en sık görülen belirtileridir.

Tiroid hastalıkları daha çok kadınların sorunu gibidir. Guatr sorunu da, tiroid bezinin tembelliği (hipotiroidi) veya aşırı çalışması da (hipertiroidi) kadınlarda erkeklerden daha sık görülür. Dahası kadınların tiroid bezi ile ilişkili sorunları ergenlik, hamilelik, doğum sonrası ve menopoz dönemlerinde adeta patlama yapar.
Tiroid bezi hastalıklarının her türlüsü tehlikelidir ama ben (hangi nedenle meydana gelirse gelsin) hipertiroidi sorununun diğerlerinden daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Hipertiroidiyi tedavi etmek hekimler için, hastalığın sonuçlarına katlanmak ise hastalar için oldukça zordur.
Gelin isterseniz önce tiroid bezi ne işler yapar ona bir bakalım, sonra da hipertiroidi sorununa biraz daha etraflıca bakalım.

TİROİD NE İŞ YAPIYOR?

Hipertiroidi, tiroit bezinin hormon üretimini biraz abarttığı durumdur. Beden metabolizmanızın orkestra şefi olan tiroit beziniz tiroit hormonlarını üretmek, depolamak ve ihtiyaca göre kana vermekle görevlidir. Tiroit beziniz eğer gereğinden fazla hormon üretir ve salgılarsa metabolizmanızda ciddi değişimler olacaktır. Başlıca sorununuz metabolizmanızın hızlanmasıdır.
Durumunuzu 45’lik bir plağın 70’lik plak hızında dönmesine veya Beethoven’in Ay Işığı Sonatı’nın oyun havaları hızında icra edilmesine benzetebilirsiniz!

Yazının Devamını Oku

Daha hızlı mı daha uzun süreli mi

10 Ekim 2013
Egzersiz söz konusu olduğunda “daha hızlı daha iyidir” anlamına gelmiyor. Makul bir noktada kalmakta ve tempolu bir yürüyüşle yetinmekte fayda var.

Egzersiz konusu bana göre sağlığın en karmaşık alanlarından biri, çünkü bilgiler son derece çelişkili. Birinin ak dediğine diğeri kara diyebiliyor veya bir gün doğru sandığınız şeyler kısa bir süre sonra yanlış çıkabiliyor.
Karmaşıklığın en yoğun olduğu alanlardan biri de egzersizin hızlı mı, yavaş mı yapılacağı konusu. Bir grup “koşmak iyidir, yürümek ciddi bir fayda sağlamaz, hele hele durarak yaptığınız yürüyüşler hiçbir işe yaramaz!” derken, bazıları -ki ben de bu gruptayım- “yürümenin koşmaktan daha sağlıklı olduğu” fikrinde.

PEKİ KİM HAKLI

Eğer egzersizi profesyonel bir amaç için değil de sağlığınız için yapıyorsanız, hedefiniz giderek artan bir kondisyon düzeyi değil de daha güçlü bir kalp ve dolaşım sistemi, daha sağlam bir beyin ve kemik-kas yapısı, daha fit ve zinde bir beden ise ben size “koşmayı” değil “yürümeyi” öneririm.
Bunun pek çok sebebi var ama iki temel nedeni hemen açıklayayım: Birincisi sizi nefes nefese bırakan koşular yeteri kadar oksijen kazanımınızı yani egzersiz çabanızın ihtiyaç duyduğu oksijeni sağlayamadığında oluşan hipoksik durum -oksijen azlığı- nedeniyle dokularınızın daha fazla zararlı serbest radikal üretmesine yol açabilir. Zaten bu nedenle sağlık uzmanları yıllardır “sizi nefes nefese bırakan egzersizlerden uzak durun, egzersiz yaparken yanınızdaki yol arkadaşlarınızla nefes nefese kalmadan konuşabilin” diyor. Kısacası egzersiz söz konusu olduğunda da -pek çok alanda olduğu gibi- “daha hızlı daha iyidir” anlamına gelmiyor. Burada da makul bir noktada kalmakta ve tempolu bir yürüyüşle yetinmekte fayda var.

FORMÜLÜ VAR MI

Eğer temponuzu en çok nereye kadar yükseltebileceğinizi merak ediyorsanız bu basit formül işinize yarayabilir: 220’den yaşınızı çıkarın ve bulduğunuz bu rakamın yüzde 60’ını bir kenara yazın. Bir dakikadaki nabız sayınız yani kalp atım hızınız bu rakamlara yaklaşırsa temponuz için mükemmele yakın bir noktada olduğunuzu düşünebilirsiniz. Bulduğunuz rakamın yüzde 80’ini geçmenizi ise asla tavsiye etmem.

Yazının Devamını Oku

Depresyon belleğimizi de bozuyor

9 Ekim 2013
Belleği en çok tahrip eden sorunların başında depresyon geliyor.

Bunun birinci nedeni depresyonun yol açtığı konsantrasyon sorunu. Depresif kişiler farkında olmadan konsantre olmada zorlanmaya, ayrıntılara odaklanamamaya ve yeni bilgileri özümseyip kayda almaya yönelik problemleri yaygın biçimde yaşıyorlar.

Eskiden bellek kaybı ya da unutkanlıktan söz açıldı mı akla hemen “yaşa bağlı bellek kaybı” konusu gelirdi. Pek çok bilgi gibi bu bilgi de son yıllarda oldukça eskidi ve değişti. Anlaşıldı ki “ne bellek kaybı sadece yaşlılıkla ilgili bir sorun, ne de yaşlılıkta belleği kaybetmek önlenemez bir süreç, katlanılması gereken önlenemez bir kader!”
Belleğimiz pek çok şeyden etkilenebiliyor. Örneğin yediğimiz, içtiğimiz şeyler bile belleğimizi etkileyebiliyor. Mesela B 12 vitamini noksanlığı söz konusu olduğunda bundan ilk önce beynimiz ve belleğimiz nasibini alıyor.
Tiroid bezimiz iyi çalışmadığında belleğimiz de iyi çalışmıyor. Kronik stresle ilgi duygu durum bozuklukları, bazı ilaçlar (hipertansiyon için kullandığımız beta baskılayıcılar, ülser için kullandığımız simetidin, ruhsal gerginliği azaltmak için faydalandığımız benzodiyazepin ya da depresyonum iyi olsun diye yuttuğumuz antidepresan haplar) da bellek kaybı değilse de bellek gücünün zayıflamasına sebep olabiliyor. Uyku bozukluklarınız varsa (hele bir de beraberinde tıkayıcı uyku apnesi söz konusuysa) belleğiniz de ciddi ölçüde zorlamalara gelebiliyor.
Özetle şunu bilmemiz lazım: Nasıl ki beyin, sağlığımızdaki herhangi bir gelişmeden, yakalandığımız herhangi bir hastalıktan şu veya bu şekilde etkilenebiliyorsa onun en önemli fonksiyonu olan bellek işlevleri de benzer tahribatlara maruz kalıyor.
NE OLUYOR?
Belleği en çok tahrip eden sorunların başında bence depresyon geliyor. Bunun birinci nedeni depresyonun yol açtığı konsantrasyon sorunu. Depresif kişiler farkında olmadan konsantre olmada zorlanmaya, ayrıntılara odaklanamamaya ve yeni bilgileri özümseyip kayda almaya yönelik problemleri yaygın biçimde yaşıyorlar.

Yazının Devamını Oku

İşiniz stresli mi?

8 Ekim 2013
Çalışma hayatının yoğunluğu, başarıya, ekonomik kazanç ve dikey yükselmeye bağlı yapılanması stresi işle “eş anlamlı” hale getiriyor.

Çoğu çalışanın çektiği uykusuzluk, çarpıntılar, gastrit gibi sorunlar ve daha birçok sağlık problemi stresle doğrudan ilişkili. İşte bu nedenle işyerinde stresle başa çıkmanın yol haritasını bilmek gerekiyor.

Stres hayatımızın her anında var ama en yoğun olduğu yer “iş hayatı”mız gibi görünüyor. Çalışma hayatının yoğunluğu, yarışmacılığa, statü korkusuna, başarıya, ekonomik kazanç ve dikey yükselmeye bağlı yapılanması stresi işle “eş anlamlı” hale getiriyor.
Çoğu çalışanın çektiği uykusuzluk, çarpıntılar, gastrit, reflü, kolit gibi sorunlar, kas ağrıları ve daha birçok sağlık problemi stresle doğrudan ilişkili. İşte bu nedenle işyerinde stresle başa çıkmanın yol haritasını bilmek, hatta bilmekle de yetinmeyip zaman zaman hatırlamak gerekiyor.
Arka arkaya gelen işyeri stresi ile ilgili sorunların çözümü için daha önce de yaptığım yirmi maddelik bir tavsiyeyi bir kez daha tekrarlamakta yara var. Siz bu tavsiyeleri -bana sorarsanız- ya kesip saklayın ya da masanızın etrafında, işyeri odanızın duvarlarında müsait bir yerde her an gözünüze batabilecek şekilde görmeye çalışın.

İŞYERİNDE STRESLE BAŞA ÇIKMAK İÇİN 20 TAVSİYE

-Akşam yorgunluklarını engellemek için yağsız et, balık ya da tavuktan oluşan yüksek proteinli bir öğle yemeği yiyin. Gün sonunda rahatlamak için karbonhidrat bakımından zengin bir akşam yemeğini tercih edin.
-İş yükünüzü azaltın. Yapmanız gereken işler arasında bir seçim yapın ve size hangisi daha fazla zevk veriyorsa onu yapın.

Yazının Devamını Oku