İşte bu nedenle önümüzdeki güzel ve mübarek ayı, ramazan fırsatını daha güçlü ve daha iyi bir sağlık fırsatına çevirmemiz de mümkündür. Tekrar hatırlatayım, zira bu güzel ay sadece ruhsal değil, bedensel farkındalıklarımızı güçlendirmemiz, arınıp temizlenmemiz için de mükemmel bir fırsattır. Ağırlıklarımızdan kurtulabilmemiz, farkındalıklarımızı çoğaltmamız, coşkuyu, neşeyi, sevgiyi, dostluğu, kardeşliği, gülmeyi ve paylaşmayı arttırabilmemiz için önümüzdeki bu 30 günlük kocaman fırsatı iyi değerlendirmemizde fayda var.
AKLINIZDA OLSUN
KİMLER ORUÇ TUTAMAZ
Beyniniz ve bedeninize uykunun sağlayacağı “iyileşme, yenilenme, temizlenme ve dinlenme fırsatları”nı tanımadığınızda sadece beklenenden daha kısa bir ömür sürseniz neyse. Yaşadığınız o “kısa ömrün kalitesi de düşük oluyor”. Çünkü yetersiz uyku belleğinizi bozuyor, tansiyonunuzu yükseltiyor, kan şekerinizi zıplatıyor, koroner damar hastalığına, kalp krizlerine/yetmezliklerine, beyin damar hastalığına/felçlere de zemin hazırlıyor. “Uykusundan çalan insanların” bağışıklıklarının daha zayıf, kansere yakalanma ihtimallerinin daha yüksek, psikolojik sorunlara -depresyon, kaygı bozukluğu...- daha eğilimli oldukları, motorlu bir aracın direksiyonuna geçtiklerinde ölümcül kazalar yapabildikleri, işlerinde ve okullarında daha başarısız kaldıkları, iş kazalarını sıklaştırdıkları da net ve açık olarak biliniyor. Kısacası yeterli bir uyku iyi hayatın vazgeçilmez önceliklerinden biri olarak gösteriliyor. Peki, ya siz? Siz yeterince uyuyor musunuz? Bu önemli sorunun yanıtını merak ediyorsanız buyurunuz...
BİR TEST
UYKU İMTİHANI
UYKU uzmanları yeterli uyku süresinin yaşa ve kişiye göre değişebileceğini belirtiyor. O uzmanlar 6 saatten az, 9 saatten fazla uykuyu pek sağlıklı bulmuyor. Peki, biz yeterince uyuyup uyuyamadığımızı nasıl anlayabileceğiz? Uykumuzun bize yetip yetmediğini gösterecek basit bir test var mı? Evet, öyle bir test var! Uyku uzmanı Dr. Matthew Walker, “Yeterince uyuyor muyum?” sorusuna merak arayanların şu cümlelere yanıt aramalarını tavsiye ediyor...
VARAN 1: Sabahları uyandıktan sonra saat 10-11 civarında tekrar uyuyabilir misiniz? Dr. Walker’a göre, bu soruya vereceğiniz cevap “Evet” ise sizin yeterli nitelik ve nicelikte uyumuyor olmanız büyük bir olasılıktır.
VARAN 2:
İçimiz yanıyor, kalbimiz kanıyor. Ama yine de ve her şeye rağmen yıkılmamak ve ayakta kalmak zorundayız. Ve yine her şeye rağmen o bildik deyim, “Yıkılmadık, ayaktayız!” cümlesi bugünlerde hepimiz için dayanak olmalı. Olmalı çünkü o basit cümlede düşündüğümüzden çok daha önemli bir anlam ve çıkış yolu var. O çıkış yolunu ruh sağlığı uzmanları “TRAVMA SONRASI BÜYÜME KAVRAMI” olarak tanımlıyorlar. Peki, nasıl bir şeydir bu kavram? Neyi ifade ediyor?
KISA BİLGİ
ACILAR BAZEN GÜÇLENDİRİYOR
Travma sonrası büyüme teorisi ruh sağlığı uzmanlık alanının çok değil, son 20-30 yıldır gündeme getirdiği ve tartıştığı önemli bir konu. “Zorlayıcı, yaralayıcı, baş edilmesi güç yaşam koşulları altında verilen yıpratıcı ve zorlu mücadelelerin ardından elde edilen psikolojik güç kazanımları” bu kavramın özeti. Kavram “travma sonrasında yaşanan bir çeşit ruhsal ve duygusal güçlenme hali”nin ifadesi. İsterseniz gelin bundan sonrasını tecrübeli bir ruh sağlığı uzmanına Prof. Dr. Kemal Sayar’a bırakalım, Kemal Hoca ne diyor, neler anlatıyor ona odaklanalım...
İYİ HABER
DERMAN BAZEN DERDİN İÇİNDEDİR
Dr. Sayar’a göre zorlayıcı, acılı ve ağır bazı süreçlerden geçen bireyler süreç sonrasında psikolojik bazı problemler yaşamaya başlıyor ve bunlar aslında beklenen ve doğal sayılan tepkiler. Bir başka deyişle anormal bir duruma verilen normal ruhsal tepkisel yanıtlar. Bu tepkilerin zamanla uzun süreli ruhsal sorunlara dönüşmesi de pekâlâ mümkün. “
Özellikle yaşadığımız deprem felaketi nedeniyle ortaya çıkan üzüntü ve endişe hali sorunu daha da büyüttü. Ama unutmayalım ki uyku kaybı pek çok biyolojik gücümüz gibi bağışıklık gücümüzü de olumsuz yönde etkileyebilen önemli bir sorun. Üstelik uykusuzluğun yol açtığı bağışıklık kaybı sadece bulaşıcı hastalıklara karşı bağışıklık gücümüzün zayıflamasıyla sınırlı kalmıyor. Araştırmalara göre, yetersiz uyku ile artmış kanser riski arasında da ciddi ve doğrudan bir ilişki var. İsterseniz gelin bu aşamada uyku kaybı ile bağışıklık zayıflaması arasındaki ilişkiyi kesinleştiren şu bilgileri bir kenara not edelim...
İYİ BİLGİ
UYKUSUZLUK BAĞIŞIKLIĞI NASIL ZAYIFLATIYOR
VARAN 1
Ve bu zor günlerde sağlığımızın pek çok vazgeçilmezi öncelikle de belleğimiz ciddi ölçüde tehdit altında. Ne iyi ki hepimiz şu bilgiye sahibiz: Bellek gücümüz en önemli hazinelerimizden biridir. Ama tekrar hatırlayalım: Yaşadığımız bu zor günler birbirinden farklı bellek törpüleriyle dolu zorlu günlerdir. Özellikle son 3 yılın favori sağlık sorunları haline gelen uykusuzluk ve depresyon bilinen en güçlü bellek törpüleridir. Zaten bu nedenle de neredeyse her 2 yetişkinden 1’i ya unutkanlık, dalgınlıktan ya da sisli beyne işaret eden kafa karışıklığından şikâyetçidir. İsterseniz gelin, bugünkü konumuzu -eski bir yazımızdan da faydalanarak- bellek zayıflaması meselesine ayıralım. Ve tabii ki önceliği de uykusuzluk ve depresyon meselelerine verelim...
VARAN 1
UYKU BELLEĞİN ÜTÜSÜDÜR
Bu ayrıntı özellikle afet dönemlerinde daha da öne çıkar. Afet dönemlerinde psikolojik bağışıklığı güçlendirmek ve onu strese karşı daha dirençli hale getirecek “psikolojik antikorlar”ı yeterince üretmek öncelikli görevlerimizden biridir. Peki, psikolojik bağışıklık nedir, neyin nesidir?
Ruh sağlığı uzmanları psikolojik bağışıklığı “stres dönemlerinde psikolojik antikorlar gibi görev yapan ve yaşadığımız olumsuz duruma uyum sağlamamızı, daha esnek olabilmemizi kolaylaştıran olumlu kişilik özellikleri sistemi” olarak tanımlıyorlar. Yine aynı uzmanlara göre, PSİKOLOJİK BAĞIŞIKLIK SİSTEMİMİZ “bizi farklı stres faktörlerinden, ağır ruhsal travmalardan, birdenbire ortaya çıkan olumsuz durumlar ve duygulardan, kısacası hayatın fiziksel ve ruhsal olağanüstü zorluklarından korumada” son derece önemli görevler üstleniyor. Bilelim ki yaşadığımız bu tatsız, her yönüyle can sıkıcı, daha da önemlisi acılarla yüklü
afet günlerinde hepimizin daha güçlü bir bağışıklık sistemine ihtiyacı var. Bu nedenle isterseniz gelin soru ve cevaplarla meseleyi biraz daha derinden
anlamaya çalışalım.
Ama bilelim ki deprem bölgesindeki halkımızın sadece suya, yiyecek ve içeceğe, çadır ve konteynerlere değil, bize ve bizimle daha çok birlikte olmaya da ihtiyaçları var. Bu ihtiyacın en çok duyulduğu alanlardan biri ise “sevilen kişilerin/ünlülerin, toplumsal rol modellerin” bugünler ve sonrasında da sahada bizzat olmaları, görülmeleri, toplumsal iyileşme çabalarında kişisel olarak da yer almalarıdır. Kanaatime göre işte bu nedenle her alandaki “ünlü/tanınmış/sevilen” kişilerin belirli aralıklarla deprem bölgesini ziyaret etmelerinde fayda var. Önümüzdeki günlerde -fazla da gecikmeden- işte bu nedenle İlber Ortaylı’yı, Cem Yılmaz’ı, Beyazıt Öztürk’ü, Ata Demirer’i, Halit Ergenç’i, Kıvanç Tatlıtuğ’u, Beren Saat’i ve daha pek çok toplumsal değerimizi sahada görmemiz sürpriz olmayacak. Unutmayalım ki yapmakta olduğumuz yardımların yoğunluğu kadar çeşitliliğinin de bir anlamı var. Ve yapmakta olduğumuz o yardımların bir anlamı olduğuna inandığımızda “ağırlığı ne olursa olsun her yükü daha kolay kaldırabiliriz”. Ve yine unutmayalım ki “anlamdan yoksun bir hayat hepimiz için ve her zaman ne kadar güçlü olursak olalım taşınamayacak kadar ağrı bir yüktür”.
UNUTMAYALIM
ÇARE BİZİZ
ZOR, çok zor günlerden geçiyoruz. Muazzam bir travmayla karşı karşıyayız. Ve derin bir çaresizlik kuyusunun içine düştük. Ama bilelim ki “uzamış çaresizlik” ve onun getirdiği “uzamış/derin hüzün” duygusu insan ruhunun karşılaşabileceği en büyük, en sinsi, muhtemelen de en kalıcı travmalardan biridir. “Çaresizlik” zamanında çözümlenmediği takdirde ruhta derin ve ciddi izler bırakır. İşte bu nedenle tabii ki sadece depremzede kardeşlerimiz değil, onlarla birlikte üzülen hepimizin durumumuz ne olursa olsun hayatla ve birbirimizle ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmeye, daha güçlü bir itina duygusuyla sürdürmeye devam etmemiz gerekiyor. Bunun için de sadece hayata ve birbirimize “dokunmamız” yetmiyor. Bugünlerde her zamankinden daha sıkı ve samimi bir toplumsal birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğunu unutmayalım. Önümüzdeki uzun yolculuğun en önemli olumsuz ruhsal sonuçlarından birinin ise “DEPRESYON” meselesi olduğunu bir kenara not edelim.
KISA BİLGİ
DEPRESYONUN 5 İŞARETİ
Umuda sığınmakta, tutunmakta ve umutlanmakta sonuna kadar haklıyız! Haklıyız çünkü neredeyse karanlığa gömüldüğümüz bu kötü günlerle baş edebilmemiz için umut hepimizin vazgeçilmez ve öncelikli ihtiyacı. Hatta ekmeğinin ilk lokması durumunda. Peki, ne yapacağız? Umuda ulaşmak için nasıl bir davranış kalıbı geliştireceğiz? Kısacası umudu yeniden kucaklayabilmek ve önümüzdeki günlerde onunla kol kola ilerleyebilmek için ne yapmamız lazım?
UMUT VARSA İNSAN VARDIR
BÜYÜK VE ORTAK BİR ACIMIZ VAR... DERLER Kİ “FARKLI TÜRDE KUŞLAR, ANCAK ORTAK ACILARI OLDUĞUNDA BERABER UÇARLAR”. BİZİM DE TIPKI O KUŞLAR GİBİ... BERABER UÇMAYA... UMUDA BERABER TUTUNMAYA... VE UMUTSUZLUK KUYUSUNDAN BİR AN ÖNCE ÇIKIP HAYATI YENİDEN KUCAKLAMAYA İHTİYACIMIZ VAR... UNUTMAYALIM Kİ UMUT BİZE BAĞIŞLANMIŞ EN BÜYÜK ARMAĞANDIR... VE BİLELİM Kİ UMUT VARSA İNSAN VARDIR VE YAŞAYACAKTIR.