Osman Müftüoğlu

Çözüm mü tehlike mi?

17 Şubat 2014
Atkins, Dukan, Karatay gibi yüksek protein diyetlerinin sağlığı bozabileceği yönünde tereddütler var. Beslenme uzmanlarının çoğuna göre, bu tür diyetlerle kanser riski de dahil, ciddi bazı sağlık sorunlarının ortaya çıkması kaçınılmaz. Peki ne yapmalıyız?

‘YÜKSEK proteinli diyetler’ çok konuşulup tartışılan sağlık konularından biri. Bunun birinci nedeni kilo vermeyi kolaylaştırmaları. Aslında bu yeni bir bilgi de değil. 40-50 yıl önce Amerika’da Dr. Atkins tarafından yaygın ve yoğun olarak kullanıldı. Dr. Atkins, diyetiyle hastalarının çoğunu zayıflatmayı başardı ama bir kısmında bazı sağlık sorunlarının ortaya çıktığı anlaşılınca diyetinin zararlı olacağı yönünde kuşkular oluştu, ciddi uyarılara, ağır eleştirilere maruz kaldı.

ATKINS, DUKAN, KARATAY...

Yüksek proteinli diyetlerin farklı modifikasyonları var. Mesela Fransız beslenme uzmanı Dukan’ın geliştirdiği “Dukan Diyeti” Atkins’in Fransız mutfağında uygulanmışı gibi kabul ediliyor. Benzer bir diyet planı birkaç yıl önce bizim ülkemizde gündeme getirildi ve pek beğenildi. Prof. Dr. Canan Karatay’ın geliştirdiği “Karatay Diyeti” de bir bakıma “yüksek protein diyeti”nin Türk mutfağına uyarlanmış şeklidir. Tabiî ki aralarında bazı farklar var ama temelde prensipleri aynı: Bir günde kazanılan toplam kalorilerin mümkün olduğu kadar yüksek bir oranını protein kaynaklarından temin etmek! Bunun yolu da daha fazla et ya da et ürünü –sucuk, pastırma, salam, sosis ve benzeri yiyecekler-, daha çok balık, deniz mahsulü veya yumurta ve tavuk tüketmekten geçiyor. Yani ana prensip değişmiyor: Sabah, öğlen, akşam yemeklerinizde olabildiğince fazla miktarlarda hayvansal protein tüketmenin bir yolunu bulmanız lazım. Protein diyetlerinin kısa sürede moda haline gelmesi ve sevilmesinin pek çok nedeni var.

NEDEN BEĞENİLİYOR?

Bunlardan birincisi tok tutmaları ve bol gıda tüketimine hoşgörü ile bakmaları. Kilo sorunu olanlar “bol bol yediren ama kolayca zayıflatan” bu tür diyetlere tabii ki sempati duyuyorlar. Ayrıca genelde sağlık için uygun olmadığı düşünülüp de “yasaklı” sayılan bazı besinleri bu diyetler ya tavsiye ediyor ya da hoş görüyor. Örneğin çoğu doktor ve diyetisyenin sınırladığı sucuğa, pastırmaya, sosise, salam ve yumurtaya bu diyetler “istediğiniz kadar yiyebilirsiniz” şeklinde yaklaşıyor. Kahvaltıda bol bol yoğurt, süt, peynir, yumurta, öğle ve akşam yemeklerinde de kırmızı et, tavuk ya da balık yiyorsunuz. Bu arada canınız çekerse salam, sosis, pastırma, sucuk yemenize de ses çıkarılmıyor. Bazılarında işlenmiş et ürünlerine, özellikle salam, sosis ve sucuğa hoş görülü bakılmıyor, bu besinler yasaklanabiliyor.

RİSKLERİ NELER?

Ne var ki yüksek protein diyetlerinin sağlığı bozabileceği yönünde bazı tereddütler var. Öncelikle beslenme uzmanlarının çoğunluğu bu diyetleri tasvip etmiyor. Onlara göre protein miktarı serbest bırakılıp karbonhidrat tüketimine ciddi kısıtlamalar getirilirse bazı sağlık sorunlarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Osteoporoz riskinin artması bunlardan biri. Uzmanlara göre yüksek oranda protein tüketmek kemiklerden kalsiyum boşalmasına, neticede osteoporoz riskinin artmasına sebep oluyor. Bir başka tereddüt de olaşabilecek “kanser riski” artışı. Beslenme uzmanları kırmızı etin fazla miktarda tüketilmesinin kalınbağırsak kanserine yakalanma riskini arttırdığı düşüncesindeler ve bunun bazı bilimsel kanıtları da var. Özellikle yağda kızartılmış ya da barbekü edilmiş kırmızı etin fazlaca yenilmesinin kolon kanseri riskini arttırabileceğini gösteren kanıtlar mevcut. Önemli bir sorun da şu: Günlük protein tüketiminiz arttıkça kanınızda “IGF-1” adlı maddenin miktarı da artıyor. IGF-1 basit anlamıyla “hücre çoğalmasını tetikleyen” bir madde ve başta meme kanseri olmak üzere pek çok kanserle –kalınbağırsak ve prostat kanseri gibi- ilişkilendiriliyor. Kısacası yüksek proteinli beslenme ile kansere yakalanma arasında da bir bağlantı olabilir korkusu oldukça ortak bir korku.

AH KALBİM!

Yazının Devamını Oku

Keyifli şeyler hep zararlı mı?

15 Şubat 2014
Geçenlerde bir hastam, muayene ve analizlerden sonra önüne koyduğum “kısıtlama listesi”ni görünce “Hocam iyi ve güzel saydığımız, keyif duyduğumuz şeyleri ya doktorlar ya kanunlar ya da inançlarımız yasaklıyor. Keyifli şeylerin tamamı zararlı mı?” şeklinde bir soru yöneltti.

Doğruyu söylemek gerekirse keyifli şeylere fazlaca düşkün olduğumuz, daha da kötüsü bunları abartma eğilimine girip bazen de suiistimal ettiğimiz kesindir! Ama yine de hayata keyif penceresinden bakmak ve her fırsatta içine “yeni, mantıklı ve dozunda” keyifler katmakta fayda var. Eğer “keyif-yaşam” ilişkisi konusunda düşündüklerimi biraz daha öğrenmek istiyorsanız eski yazılarıma göz atabiliriz...

SAĞLIKLI KEYİFLER DE VAR

“Pek çok insan nasıl daha uzun, daha sağlıklı, daha enerjik yaşayabileceğini ve sağlıklı kalabileceğini öğrenmek istiyor. Ancak beslenme, egzersiz, stresten korunma, meditasyon, ilaçla tedavi veya ameliyatlar yeterli olmuyor. Hâlâ bir şey eksik: Hayattan haz -yani keyif- almanın önemi!” Bu cümleleri Robert Ornstein ve David Sobel’in ortak yazdıkları “Healthy Pleasures” adlı kitaptan aldım.
Bana göre de sadece sağlıklı olmaya değil, neşeli ve eğlenceli bir hayata odaklanın. Hayatınıza mutluluk, yaşama sevinci de katın. Hastalanmak her an ve her zaman mümkündür, sağlık yüzde yüz kontrol altında tutabileceğiniz, riskinizi tamamen sıfırlayıp kendinizi güvenceye alabileceğiniz bir şey de değildir.

DOZUNDA KEYİF İYİDİR

Yaşamın doğasında zaten var olan doğal hazlardan tümüyle uzaklaşmayın. Haz duygusunun kötü, hazza kapılmanın tehlikeli olduğuna inanmayın.
İnanmayın, çünkü haz duygusunun en az ilaçlar, diyetler, ameliyatlar kadar koruyucu ve iyileştirici etkisi vardır. Keyifli şeylerden dengeli ve ölçülü dozlarda ama mutlaka yararlanın. Gezmeye, dinlenmeye, dalga geçip gülmeye, kendinizi şımartıp ödüllendirmeye de yer açın!

Yazının Devamını Oku

Hayat hızlandıkça libido yavaşlıyor

14 Şubat 2014
“Yeni yaşam”, baş döndürücü hızı, yoğun stres içeriği ve yüzeysel insan ilişkileri nedeniyle libidoyu yavaşlatıyor.

Latince’den gelen libido sözcüğü, cinselliği arzulamayı, karşı cinsle birlikte olma isteğini anlatır. Libidonun temel belirleyicileri hormonlardır.
Çevre koşullarının, bedensel ve ruhsal durumun da libido üzerinde etkisi vardır. Zaten hormonların özellikle çevresel faktörlerden, ruhsal gelgitlerden, üzüntü, sevinç, heyecan ve stresten etkilendiği bilinmektedir. Kendinizi iyi, güçlü, yaratıcı, üretken hissettiğiniz dönemlerde libidonuzun yükselmesi, mutsuz zamanlarınızda, yorgun olduğunuzda, gergin dönemlerinizde libidonuzun düşmesi bundandır.
“Yeni yaşam”, baş döndürücü hızı, yoğun stres içeriği ve yüzeysel insan ilişkileri nedeniyle libidoyu yavaşlatıyor.
Sanıldığı gibi libido yavaşlaması/azalması erkeklere özel bir sağlık sorunu değildir. Erkeklerin kadınlara oranla daha sık libido problemi yaşadıkları doğrudur ama libido azalması/yavaşlaması kadınlar arasında da hızla yaygınlaşıyor.
Kadın libidosu erkeğinkine oranla daha karmaşık ve farklıdır. Erkekler cinsel olaylarda daha kolay tahrik olurlar. Libidolarını yükseltmekte fazla zorlanmazlar.
Kadınlar ise güçlü/yüksek/hızlı bir libido için sadece sağlıklı bir vücuda değil, sağlıklı bir zihne, güvenli sosyal ortama, olumlu çevresel etkileşime ve spontane seksüel çağrışımlara ihtiyaç duyarlar.
Evlilik ve arkadaşlık ilişkilerinde ortaya çıkan gelgitler, gerilimler ya da depresyon gibi sağlık sorunları kadınlarda libidoyu daha fazla etkiler.

Yazının Devamını Oku

Vertigo sorunu

13 Şubat 2014
Vertigo, “baş dönmesi”nin tıbbi lisandaki karşılığıdır ve bir “hastalık” değil, bir “belirti”dir. “Vertigo hastası” olunmaz, “vertigo/baş dönmesi” olan biri olunabilir.

Vertigo çok farklı nedenlerle ortaya çıkabilir. En sık görülen nedeni kulakla ilgili sorunlardır. Bununla birlikte beyin-beyincik hastalıkları, tümörleri, beyni-beyinciği besleyen damarlarla ilgili sorunlar, kan basıncındaki ani değişmeler, kalp ritmindeki bozulmalar, göz sorunları ve daha pek çok şey vertigoya neden olabilir.
Neden bazen fiziksel problemler olmayabiliyor, ruhsal sorunlar, travmalar, gerginlikler de vertigo ile neticelenebilir.
Nedeni ne olursa olsun vertigo dayanılması imkânsız bir problem haline gelebilir. İşinizi yapmanıza, oturup kalkmanıza engel olabilecek düzeylere varabildiğinden hayatınızı derinden etkileyen bir sorun haline dönüşebilir.

VERTİGO BİR “YANILSAMA”DIR
Her şeyden önce şunu da bilmelisiniz:
Vertigo basitçe ifadesiyle bir “hareket yanılsaması”dır.

Yazının Devamını Oku

Neden farklı yaşlanıyoruz

12 Şubat 2014
Kendimize iyi bakıyor, özellikle de sağlığımıza dikkat ediyoruz. Bunun için yaptıklarımızsa aşağı yukarı aynı şeyler. Peki ama neden hepimiz farklı yaşlanıyoruz.

Kendimize iyi bakıyor, özellikle de sağlığımıza dikkat ediyoruz. Bir başka deyişle “daha az hastalanıp daha sağlıklı kalmaya, daha iyi, daha güzel, daha keyifli ve daha fit bir ömür sürmeye” çalışıyoruz.
Bunun için yaptıklarımızsa aşağı yukarı aynı şeyler: Daha doğru beslenmenin, daha çok aktif kalmanın, daha güzel uyumanın, stresimizi olabildiğince azaltmanın ve tabiî ki huzur vitaminini “günde üç çarpı bir, sabah, öğlen, akşam almanın” yollarını arıyoruz.
Kimimiz başarılı, kimimiz değiliz. Gösterdiği gayretten kimimiz memnun, kimimiz değil. “Elimden geleni yapıyor, fazlasına da gayret ediyorum ama neticeler pek de yüz güldürücü değil!” deyip şikâyetçi olanlarımızın sayısı ise oldukça fazla. “Neden böyle?” diye merak ediyorsanız eğer, buyurun...

GENETİK MİRASLARIMIZ FARKLI

Birincisi genetik miraslarımızı farklı da ondan! Miras farklı olunca risk oranlarımız değişiyor.

Yazının Devamını Oku

Anlatması zor, tedavisi kolay sistit

11 Şubat 2014
Sistit, çoğu zaman önemsenmez ya da rahatsızlığın yapısı, bulunduğu bölge, ilgilendirdiği organlar nedeniyle doktorlara durumu iletmekte çekingen davranılır.

Oysa problem erken teşhis edilirse tedavisi daha kolaydır.

Bazı sağlık sorunları saklanır, gizlenir ya da ciddiye alınmaz. Bu durum onların şiddetlenmesine, hastalık haline gelmesine, hatta kronikleşmesine yol açar. En kötüsü “iş işten geçer” ve hiçbir tedavi mümkün olmayabilir. İşte idrar kesesinin iltihaplanması (sistit) da o tür sorunlardan biridir.
Sistit kadınlarda da erkeklerde de görülebilen bir sorun. Ancak “bir kadın sağlığı sorunu” olarak kabul etmek daha doğru.
Bunun nedeni yapısal-anatomik olarak kadınların bu enfeksiyona erkeklerden daha eğilimli olmaları.
Sistitin başlıca işaretleri sık ve ağrılı idrara çıkmadır.
Kasık ve alt karın bölgesinde rahatsızlık, dolgunluk, bazen de ağrı hissedilebilir. Seyrek de olsa bazı sistitlerde kanama nedeniyle idrar kanlı olup kırmızı ya da koyu renkli görünebilir.
Sistitte ateş, üşüme, titreme, bulantı, kusma, bel ağrısı pek görülmez. Eğer bunlar varsa, sorunun idrar kesesinden yukarıya, böbreğe doğru yayıldığı ve tabloya bir böbrek iltihabının da eklendiği düşünülür.

Yazının Devamını Oku

Kansere farklı bir pencere

10 Şubat 2014
Kanser, geleceğimizi tehdit eden en önemli sağlık problemi oldu.

Hastalığa yakalananlar artıyor, sorun yaş, cins dinlemeden; çoluk-çocuk, yetişkin-yaşlı, kadın-erkek herkesi tehdit ediyor. Kanserler nasıl yaşadığımızla yakından ilişkili hastalıklar. Bu nedenle de toplumu bilgilendirmeye önce bu noktadan başlamalıyız.

KANSERLERİN beslenme tarzımızla ilişkisi var. “Neyi, nasıl, ne miktarda, nelerle birlikte, nasıl pişirerek yiyip içtiğimiz, hangi besinleri tercih ettiğimiz?” gibi soruların yanıtları önemli. Çünkü kanser patlamasının temel nedenlerinden biri beslenme tarzımızın değişmesi. Beslenme endüstriyel bir yapıya dönüştükçe yiyecek içecekler doğal yapılarından çıkarıldıkça kanser sorunu patlamalarla büyümeye devam edecek gibi görünüyor. Sorunun yaşam tarzımıza ilişkin diğer seçimlerle de bağlantısı var. Kilo durumumuz, ruhsal organizasyonumuz, aktivite düzeyimiz, hatta uyku kalitemiz kanserle bağlantılı olabiliyor. Son yıllarda kanserin erken teşhis ve tedavisinde önemli mesafeler alındı ama bu başarılar kanser sorununu da endüstrileşen ve ticarileşen bir alan haline getirdi. Böyle olduğu için de modern tıbbın pek çok alanında olduğu gibi kanser konusunda da “teşhis ve tedavi” ön plana çıktı, sürecin bir bölümü ihmal edildi. İhmal edilen temel noktalardan biri “önlenebilirlik” kavramı. Çok iyi biliyoruz ki birçok kanser beslenme hatalarından, kimyasallardan, yaşam tarzı yanlışlarından uzak kalınabildiği takdirde önlenebiliyor. Bu nedenle de halkın “kanserleri önleme” konusu hakkında yoğun, doğru ve sürekli bir bilgilendirmeye alınması gerekiyor. Sakin, teşvik edici, motivasyonu yüksek süreçler planlanmalı, halk “şunu yeme, bunu içme kanser yapar” gibi korkulara sokulmamalı.

PSİKOLOJİ ÖNEMLİ

Kanserin psikolojik boyutu da önemlidir. Biraz empati geliştirildiğinde bu “tedavisi ve yönetilmesi zor” hastalığın hastaların ruhunu nasıl tahrip ettiği kolayca anlaşılır. Ben biz hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının ve toplumun kansere yakalanan biriyle karşılaştığında nasıl davranacağı, onlara nasıl yardımcı olabileceği konusunda dikkatsiz, özensiz, bilgisiz kaldığını ve davrandığını düşünüyorum. Hekimler ve hastaneler hastalığın sadece “teşhis ve tedavi” kısmıyla ilgilendiklerinden hastalara bilgi, ilgi ve sevgi aktarımında yetersiz ya da kıskanç davranabiliyor ve bu tür yanlışlar bazen onların yaralarına tuz basacak bir düzeye çıkabiliyor.

BESLENMEYE DİKKAT

Yazının Devamını Oku

Sporu bırakanlar neden şişmanlar?

8 Şubat 2014
Pek çok profesyonel sporcu, sportif aktivitelerden uzaklaşır uzaklaşmaz kilo almaya başlar, hatta bazıları bir süre sonra obez biri haline bile gelebilir. Peki ama neden?

Sorunun cevabı aslında oldukça kısa: Yıllardır sürdürdükleri ağır bedensel faaliyetler, etkili ve yoğun antrenman kesilince, aynı şeyleri aynı miktarlarda yeseler de emekli sporcular için kilo almak kaçınılmaz gibidir ve bu nedenle de pek çok profesyonel sporcu sportif aktivitelerden uzaklaşır uzaklaşmaz kilo almaya başlar, hatta bazıları bir süre sonra obez biri haline bile gelebilir.
Profesyonel sporcuların önemli bir bölümünün emekli olduktan sonra şeker hastası ve göbekli orta yaşlılar haline gelmesinin nedeni de aynıdır.
Gençliklerinde, aktif spor yaptıkları dönemlerde yoğun fiziksel aktivite nedeniyle kontrol altında tutabildikleri insülin direnci problemi, fiziksel aktivitenin durmasıyla birlikte önce filizlenip kök salmaya -göbeklenme-, sonra çiçek açmaya -obezite, hipertansiyon-, sonra da meyve vermeye -şeker hastalığı, kalp damar hastalığı- başlar.
Aynı sorun, gençlik dönemleri veya okul çağlarında yoğun aktivite yapan, okul takımlarında görev alanlar için de söz konusudur. Bunların da önemli bir bölümü egzersizi bırakır bırakmaz kilo almaya başlarlar.

KARIN İÇİ YAĞLANMA TEHLİKELİDİR

Yazının Devamını Oku