Osman Müftüoğlu

Çok mu terliyorsunuz?

11 Aralık 2014
Alkol ya da kafein bulunan içecekler, sıcak gıdalar, acılı ve baharatlı yiyecekler terleme miktarını artırır. Hormon düzeyleri de terleme miktarını etkiler. Peki genel olarak çok terleyen biriyseniz, ne yapmalısınız?

Vücudumuzda bulunan ter bezlerinin sayısı yaklaşık 5 milyon civarındadır. Terleme hızı ve miktarını ayarlayan bu bezler, vücut sıcaklığına ve kendi kendine çalışan otomatik ve sinirsel uyarılara bağlı olarak sıvı salgılamakla yani terlemekle yükümlüdür.
Ter ile kaybedilen sıvı, esas olarak su ve sodyumdan ibarettir. Diğer minerallerin miktarı oldukça düşüktür. Bulunduğumuz ortamın ısısı ter olarak attığımız sıvı miktarının esas belirleyicisidir. Ama yiyip içtiklerimiz, kullandığımız ilaçlar, genetik yapımız, hastalıklarımız ve hatta ruhsal durumumuz bile ter miktarımız üzerinde etkili olabiliyor.
Alkol ya da kafein bulunan içecekler, sıcak gıdalar, acılı ve baharatlı yiyecekler terleme miktarını artırıyor. Yüksek dozda kullanıldığında asetaminofen, aspirin, tiroit hormonu içeren ilaçlar da terlemeye yol açabilir.
Bazı insanlarda terleme kalıtımsal olarak fazladır. Bu kişilerde özellikle, avuç içi ve ayak tabanında, ayrıca koltuk altı ve kasıklarda fazla miktarda terleme olur.
Terleme miktarını hormon düzeyleri de etkiler. Menopoz ve andropozda, yani kadınlarda östrojen, erkeklerde testosteron hormonu azaldığında terleme artar. Düşük kan şekeri, kan şekerinde aşırı yükselmeye bağlı sinir sistemi hasarları, tiroit bezinin aşırı çalışması, tüberküloz, malta humması gibi enfeksiyon hastalıkları, sıtma ve benzeri parazit hastalıkları da aşırı terlemeye neden olabilir.
Uzun süreli nedeni bilinmeyen terlemeler, özellikle çok yüksek olmayan ama süreğen bir ateşle birlikte olursa lösemi ve lenfoma gibi kanserlere işaret edebilir.
NE YAPMALI?

Yazının Devamını Oku

Beslenme-bellek ilişkisi neden önemli?

10 Aralık 2014
Unutkanlık, odaklanma güçlüğü, kafayı kolay kolay toparlayamama, özellikle de dalgınlık yaygın bir sorunu olma yolunda. Bu kötü gidişin farklı nedenleri var. En önemlisi, beslenme hatalarımız. Beynimizin normal fonksiyonlarını yürütebilmesi için elzem bazı maddelere ihtiyacı olduğu kesin ve o maddeleri yeteri kadar bulamadığında gücü azalıyor.

Omega-3 zengini besinler
Beyin için elzem besinlerin en başında omega-3 yağları geliyor. Omega-3 yağ asitleri, özellikle de DHA (DokozoHegzanoikAsit) güçlü bir belleğin anahtar molekülü ve çok ama çok önemli bir ihtiyacı. Beynimizin önemli bir kısmı yağ dokusu. Toplam yağ dokusunun yüzde 20’sini de omega-3 yağları oluşturuyor. Yeteri kadar DHA olmadığında ne bebek, çocuk ve gençlerin beyni yeteri kadar gelişebiliyor ne de orta yaşlı/yaşlı insanların bellek kapasitesi korunabiliyor. Bu nedenle yağlı balıkları biraz daha sık yememiz, cevizden, keten tohumundan ve omega-3’ten zengin diğer besinlerden (özellikle çiftlik yumurtaları) daha sık yararlanmak zorundayız. Ayrıca yeşil yapraklı yiyecekleri de daha fazlaca tüketmemiz lazım, bunların içinde bol miktarda bitkisel omega-3 yağı ALA var.

B vitamini deposu gıdalar
Beynin fonksiyonlarını iyi yürütebilmesi için ihtiyaç duyduğu bazı vitaminler de var. İlk sırada B12 vitamini yer alıyor. Tabiî ki B1, B6, C ve E vitaminleri de önemli ama özellikle B12 vitamininin üzerinde özellikle durmak lazım. Bunun için öncelikle daha fazla hayvansal ürün (yumurta, et, yoğurt, peynir, balık) tüketmenizi tavsiye ederim. Ayrıca B vitamini seviyelerinizi sık sık ölçtürmenizde ve eksikse B12 vitamini desteklerinden yararlanmanızda iyi olur. Bellek için “olmazsa olmaz” besin unsurlarından biri de D vitamini. D vitaminini yiyeceklerle kazanabiliyoruz (balık, yumurta, süt ürünleri) ama en önemli kaynağın güneş ve en doğru yolun cildimizi güneşle temas ettirmek olduğunu unutmayalım.

Demir olmadan olmaz!Beynin görevlerini doğru yapabilmesi için mutlaka ama mutlaka oksijene ihtiyacı var. Beyne oksijen taşınması içinse öncelikle madde demir minerali. Zaten bu nedenle demir eksikliği nedeniyle de bellek zayıf düşebiliyor. Bunu önlemenin yolu da demir zengini yiyecekleri (kırmızı et, karaciğer, dalak, yeşil sebzeler, bakliyat) daha düzenli ve sık tüketmek. Demir kadar önemli olan bir diğer mineral ise kalsiyum! Yeteri kadar kalsiyum kazanmak için öncelikle süt ürünlerini ihmal etmemeliyiz. İsterseniz beyin dostu üç besini de hatırlayalım: Çay (yeşili daha iyi), çikolata (bitter olmalı) ve ceviz.

BİR ÖNERİ Yorgunlar nasıl beslensin?
* Sık ve az yiyin. Aç kalmayın.

Yazının Devamını Oku

Aft bulaşıcı mıdır

9 Aralık 2014
Dil üzerinde, yanakların içinde, damakta beliren yaralara ‘aft’ denir. Bir bağışıklık sorunu olduğu düşünülen aftlar bulaşıcı değildir.

Dil üzerinde, yanakların içinde, damakta beliren, ağrılı, tek ya da birden fazla, irili ufaklı zımba deliği gibi yaralara ‘aft’ denir. Tam olarak nedeni bilinmemekle birlikte bir bağışıklık sorunu olduğu düşünülen aftlar bulaşıcı değildir.
Sert bir fırça ve yanlış fırçalama, diş macunu (sodyum loril sülfat), diş protezinin vurması, stres ve yorgunluk, bazı gıdalar (ceviz, peynir, kahve, çukulata, baharat, sirke, beyaz şarap…), sigarayı bırakma (nikotin aftı engeller), bazı ilaçlar (kaptopril, propranolol, alendronat, nikorandil, diklofenak, piroksikam…), beslenme eksiklikleri (demir, çinko, folik asit, B12, B6, B2…), hormonal nedenler (regl başlamadan hemen önce) ve kalıtım (aile öyküsünde aft sorunu yaşayanlar) aft nedeni olabilir.
Ayrıca aftlar, sistemik bazı hastalıkların belirtisi de olabilir.
Mesela bazı sistemik hastalıkların da (Çölyak, Crohn, Behçet, AIDS hastalığı) belirtilerinden biri olan aftın beraberinde başka yakınmalar olması (genital bölgede de aft, barsak ülserleri…) durumunda mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmesinde yarar vardır.

BİR ÖNERİ

Aft nasıl tedavi edilir

İlk iş olarak yangı giderici (antienflamatuvar), ağrı kesici (analjezik), temizleyici (antiseptik) spreyler, kremler, sıvılar, jeller önerilerek günlük konforu düzeltip rahatlama sağlanması amaçlanır. Daha rahat yiyip içebilmek bağışıklığın korunması için önemlidir. Genel olarak aft 10-15 günde kendiliğinden iyileşir. Aft çıkmaması, en azından daha seyrek ve sayıca az olması ve kolay iyileşmesi için gıda seçimine dikkat edilmeli, gerekirse doktor önerisiyle gıda duyarlılığı testi yaptırılmalıdır. Stres daha iyi yönetilmeli, uykuya özen gösterilmeli, bağışıklık güçlü tutulmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Şimdi tam zamanı!

8 Aralık 2014
Özellikle son elli yılda, bütün dünyada ‘küreselleşmiş hayat tarzı yanlışı’ sorunu var ve bu hızla yayılıyor. Peki, sorun ne? Nerede hata yapıyoruz? Yok mu bu işin çaresi? Ne yapmalıyız?

Yorgunuz. Günün daha ilk yarısını tamamlamadan enerjimiz tükeniyor. Uyku sorunlarımız var. Önemli bir sorunumuz da kilo problemi. ‘Kilo fazlalığı’ nüfusumuzun yarısını ilgilendiriyor. Bağışıklığımızın eski gücünden uzak olduğu da kesin. Çok sık hastalanıyoruz. Kış boyunca hemen her evde birkaç kişi soğuk algınlığı, grip sinüzit, bronşit gibi nedenlerle istirahat ediyor.
Bitmedi! Sindirim sistemi şikâyetlerinde de artış var. Her beş kişiden birinin gastriti, reflüsü, her yirmi kişiden birinin kabızlığı veya diyaresi, her iki kişiden birinin de gaz sorunu olduğu belirtiliyor. Bazı hastalıklarda da artış söz konusu. Özellikle kanser vakalarında çoğalma olduğu kesin. Şeker hastalarının sayısında ise ‘patlama’ oldu; her beş kişiden biri gizli ya da açık diyabetli. Damar sertliği ve bağlantılı sorunlar (kalp ve beyin damar hastalıkları), kemik ve eklem problemleri (artritler, osteoporoz) yönünden de ciddi endişeler oluştu. Kısacası son on yılda sağlıkta olağanüstü başarılara imza atan bir ülke olarak gururluyuz ama hastalık oranlarının artışı bakımından da ciddi sorunlar yaşayan bir ülke haline geldiğimiz kesin.
Peki, ne oldu da bu duruma geldik? Sorun ne? Nerede hata yapıyoruz? Yok mu bu işin çaresi? Ne yapmalıyız?

GÜNAHLARIMIZIN BEDELİ
Öncelikle şunu söylememiz lazım: Bu sorunları sadece biz yaşamıyoruz. Hemen her ülkede –Avrupa’nın birkaç gelişmiş ülkesi hariç- aynı sorunlar var. Özellikle son elli yılda bütün dünyada ‘küreselleşmiş bir hayat tarzı yanlışı’ sorunu var ve bu Batı’dan Doğu’ya hızla yayılıyor. Kanatlarını Amerika’da çırpmaya başladı, ‘kelebek etkisi’ ile bir fırtınaya dönüştü, önce Amerika ve Avrupa’yı, sonra bizi de içine alan Ortadoğu coğrafyası ve Asya’yı kasıp kavuruyor.
Oysa ‘yaşam tarzı seçimlerimiz’ hayat kalitemizin belirleyicisi. Bu seçimlerin, özellikle beslenme ve aktiviteyle ilgili olanları ne sıklıkta hastalanacağımızın, hangi hastalıklara yakalanacağımızın karar vericileri. Yaşam tarzı seçimlerini sadece ‘beslenme ve aktivite’ ikilisi ile sınırlı değil. Uykumuz, ruhsal durumumuz ve daha pek çok faktör var.


Yazının Devamını Oku

Tansiyona limon suyu yeter mi?

6 Aralık 2014
Göğsünüzde hafif bir sıkışma, ensenizde alışık olmadığınız bir ağırlık hissi, kafanızda can sıkıcı bir basınç duygusu hisseder, tansiyonunuzu ölçtürdüğünüzde çok yüksek değerlerle karşılaşırsanız telaşlanmayın. Öte yandan sorunu bir bardak limon, nar, greyfurt veya domates suyu ile çözebileceğinizi de düşünmeyin.

İster yüksek, ister normal tansiyonlu biri olun, bir gün sizin de kan basıncınız aniden yükselebilir. Bu olasılık yorgun, gergin, kaygılı olduğunuz dönemlerde daha fazladır. Korktuğunuz, öfkelendiğiniz veya üzüldüğünüz bir olay da kan basıncınızı zıplatabilir.
Eğer göğsünüzde hafif bir sıkışma, ensenizde alışık olmadığınız bir ağırlık hissi, kafanızda can sıkıcı bir basınç duygusu hisseder, “Acaba tansiyonum mu yükseldi?” diye merak edip ölçtürdüğünüzde çok yüksek değerlerle karşılaşırsanız lütfen telaşlanmayın ve sorunu bir bardak limon, nar, greyfurt veya domates suyu ile çözebileceğinizi düşünmeyin. “Peki, bu durumda ne yapmalıyım?” sorusunun cevabına gelince...
KRİZ NEDENLERİ
Kan basıncı değerlerinizi çok yüksek bulursanız, özellikle sistolik basıncı 16’dan, diasistolik basıncı 10’dan fazla görürseniz, bunun sıradan nedenlerle de gelişebileceğini hatırlatalım. Örneğin fazla miktarda kafeinli içecekler, kafein içeren ağrı kesiciler, nezle/grip ilaçları tansiyonda ani patlamalara yol açabiliyor.
Sorunları fazla büyütüp gereğinden çok gerilmek, kızıp öfkelenmek, endişelenip üzülmek de aynı şeyi yapabilir. Herhangi bir öğünde tuzu abartırsanız ya da alkolü biraz hızlı ve ölçüsüz kullanırsanız yine aynı problemin ortaya çıkması muhtemeldir.
Uykusuz kalmanın, dolu bir mesaneyi boşaltmayı ihmal etmenin, hatta üşümenin bile tansiyonunuzu yükselteceğini hatırlatalım.
PANİK YAPMAYIN

Yazının Devamını Oku

Tırnaklarınızdan mesaj var

5 Aralık 2014
Şekli bozulmuş, deforme olmuş, rengi değişmiş, çatlamış, pörsümüş, kırılmış tırnaklar, estetik açıdan hoş görünmediği gibi bir sağlık sorununa da işaret ediyor olabilir.

Güzel ve bakımlı tırnaklara sahip olmak herkesin arzusu. Şekli bozulmuş, deforme olmuş, rengi değişmiş, çatlamış, pörsümüş, kırılmış tırnaklar estetik açıdan hoş görünmediği gibi bir sağlık sorununa da işaret ediyor olabilir. Bana göre tırnaklardaki olumsuz değişimleri yalnızca “estetik kaygı”larla değerlendirmemek, bunların bazı hastalıkların ilk ve tek işareti de olabileceğini hatırda tutmakta fayda var.
Örneğin demir eksikliği kansızlığının ileri dönemlerinde, tırnaklar ciddi biçimde deforme olabilir, kırılır, soyulur. Çay kaşığı şeklinde çukurlaşır ki bu değişim “kaşık tırnak” diye tanımlanır. Biotin eksikliği, çinko ve kalsiyum metabolizması değişiklikleri, A vitamini noksanlıkları ya da protein yetersizliği gibi durumlarda da tırnaklarda değişimler görülebilir.
Sorunlu tırnaklara destek için hiçbir araştırma yapmadan (mesela bir mantar enfeksiyonunu ekarte etmeden) doğrudan besin takviyelerine yönelmek, tırnakları güçlendirmek adına vitamin, mineral ve benzeri ürünler kullanmak, yerinde bir davranış değildir. Doktorunuz belirli bir maddenin eksikliğini kesin olarak tespit edip önermedikçe bir eczane ya da vitamin satıcısından “tırnak desteği” alıp kullanarak soruna çözüm aramanızın yararı olmaz.
NE YAPMALI?
Uzmanlara göre, tırnaklarınız için yapabileceğiniz en iyi şey onlara zarar vermemek, tırnaklarınızın aşırı kuruması veya yumuşamasına, kırılgan hale gelmesine fırsat tanımamak, onları travmalardan korumak, oje çıkaran asetonlu ürünler dahil kimyasallarla tahrip etmemeye çalışmaktır.
Tırnaklarınızı düzenli olarak kesmek, uçlarını düzeltmek, tırnak yataklarını iyice yıkayıp temizlemek de etkili önlemlerdir. Sağlıklı tırnaklara sahip olmanız için bugün sizi kısa bir bilgi turuna çıkarmak istiyoruz. İşte tırnaklar hakkında bazı doğrular ve yanlışlardır.

BİR NOTBİOTİN TIRNAKLAR İÇİN UYGUN BİR DESTEK Mİ?

Yazının Devamını Oku

Ne olacak bu dizlerin hali?

4 Aralık 2014
Diz eklemlerinin ömrünü kısaltan, yapılarını bozan birçok yanlışımız var. Bu yanlışların en başında da kilo artışı geliyor.

Bana göre en vefakâr ve cefakâr eklemler, dizlerimizdir. Biz daha yürümeye başlamadan, önce onların üzerinde emekleyerek hareket etmenin ilk keyfini yaşarız. Ayağa kalktıktan sonraysa biraz afacanlık, biraz dikkatsizlik derken en çok onları yaralarız.
Onlar bu yanlışlara uzun süre ses çıkarmaz, hoşgörülü kalırlar. Ne var ki yaşımız 50’lere geldi mi önce ağrı sinyalleri vermeye, sonra da yardım isteyip “bana biraz ihtimam göster!” demeye başlarlar.
Bu uyarıları dikkate almazsanız eğer yaşlılığınız “ağrılı ve kısıtlı” bir sürece döner. İnleyip oflamadan oturup kalkabilmek, şöyle rahat rahat gezip dolaşmak, merdiven inip çıkabilmek, hele hele birkaç adım koşabilmek en büyük arzumuz haline gelir. Daha da kötüsü 70’e, 80’e gelince hareket edemeyen, kişisel ihtiyaçlarını bile gideremeyen biri olmaya başlarız. Peki, ne yapmalıyız?
Yapacak pek çok iş, farklı pek çok öneri var ama hiçbiri sağlam, doğal, sağlıklı dizleri geri getiremez. Zaten bu nedenle “koruma” burada da öncelikli ve ilk iştir. Diz eklemlerinin ömrünü kısaltan, yapılarını bozup onların canını sıkan birçok yanlışımız var ve biz önce onlardan uzak durmalıyız.
Yanlışların en başında kilo artışı gelir. Eklenen her kilo, dizlerimize, yürürken en az 3 ve koşarken en az 10 kat yük bindirir. Kısacası kilo almamak, varsa vermek, yani “HAFİFLEMEK” ilk önlemdir. Diğer çözümlere gelince...

KESİP SAKLAYIN İŞTE ÇÖZÜMLER...
* SOĞUK UYGULAMALAR: Şişlik, sıcaklık ve ağrı içerisindeki ekleme soğuk uygulama yapmak yararlı olabilir. Eğer diz zarar gördüyse veya artritten dolayı acı varsa her saat başı 20 dakika eklem etrafına uygulamak yangıyı azaltmaya yardımcı olur.

Yazının Devamını Oku

Bel çevresi neden önemli?

3 Aralık 2014
Elinize bir mezura alın ve bel çevrenizi ölçün. Bu ölçü, erkekseniz 100 santim, kadınsanız 88 santimin üstündeyse dikkatli olun. Araştırmalar, bel çevresi genişledikçe belleğin zayıfladığını, kanser, kalp krizi, felç, inme riskinin arttığını, cinsel gücün azaldığını gösteriyor.

Hızlı yaşlanmanın önemli bir nedeni de kandaki insülin miktarının fazlalığıdır. Karaciğerimizin besinlerimizin içerdiği karbonhidratlardan yaptığı glikozun (yani şekerin) enerji kaynağı olarak kullanılabilmesi, ancak hücrenin insüline doğru yanıt vermesi ve kapaklarını açıp glikozu içeri alması ile mümkündür.
Hücre insüline cevap vermez ve insülin glikozu hücreye sokmayı başaramazsa, “insülin direnci” denilen sorunla karşı karşıyayız demektir. Bu durumda hücreye giremeyen glikoz kanda birikmeye başlar. Artan şekeri düşürmek için harekete geçen insülin, yağ depolarına (öncelikle karındaki) doğru glikoz moleküllerini taşır.
Elinize bir mezura alın ve bel çevrenizi ölçün. Bu ölçü, erkekseniz 100 santim, kadınsanız 88 santimin üstündeyse dikkatli olun. Çünkü insülin direncinin ilk işareti bel çevresinin genişlemesidir. Araştırmalar, bel çevresi genişledikçe belleğin zayıfladığını, kanser, kalp krizi, felç ve inme riskinin arttığını, cinsel gücün azaldığını gösteriyor.
İlgi alanlarından biri kilo sorunu olan bir hekim olarak, bel çevresindeki bu genişlemenin arkasında yatan nedenin genelde insülin direnci olduğunu söyleyebilirim. Bir rakam vermek gerekirse; neredeyse her dört fazla kilolu ya da obez kişiden üçünde insülin direnci problemi var.
Unutmayın! Bel çevreniz genişledikçe şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kan yağlarında artma, horlama, uyku apnesi riskiniz artar. Ayrıca bel genişledikçe cinsel gücün ve belleğin zayıfladığını gösteren yüzlerce bilimsel çalışma var.

BİR UYARI SADECE İLAÇ YETMEZ
“Diyetle, egzersizle uğraşmayalım, bir şeker ilacı yazın da gidelim” diyenlere sesleniyorum: Yolunuz yol değil! Çünkü bu kişiler dengeli, nitelikli ve ölçülü beslenmezler ve düzenli olarak fiziksel aktivite yapmazlarsa, yalnızca ilaçlarla kan şekeri seviyelerini düşürseler bile kiloları zamanla daha da artacak, sorun çözümlenmeyecek, sadece geçici olarak üstü kapanacak ve bu da problemin giderek büyümesine yol açacaktır.

Yazının Devamını Oku