Osman Müftüoğlu

Karaciğer neden yağlanır

22 Kasım 2014
Geçtiğimiz hafta çalışma arkadaşlarımla oturup yeni bir “sık görülen sorunlar” listesi yaptık. Listedeki yeri gittikçe yükselen bir sorun dikkatimizi çekti: Karaciğer Yağlanması. Peki, nedeni ne bunun? Ne oldu da sorun bu denli büyüdü? Yağlı karaciğer probleminin pek çok nedeni var ama bize göre en önemlisi hızla yaygınlaşan beslenme yanlışları, tembellik ve bu “ikili çete” nin beklenen sonucu kilo sorunu.

Kilo sorununun şimdiki kadar yaygın olmadığı yıllarda karaciğer yağlanması dendi mi akla hemen “ alkol” gelirdi ve alkol kullanımı ile karaciğer yağlanması kardeş gibilerdi. Şimdi durum değişti, alkole bağlı karaciğer yağlanması sorununda da artış var ama temel sorun kilo problemi, daha doğrusu insülin direncinin yaygınlaşması oldu.

SORUN NE?
Vücudumuzda herhangi bir nedenle fazla miktarda yağ birikmeye başlarsa bundan bir şekilde iç organlarımız, öncelikle de karaciğerimiz etkilenir. Bu normal, beklenen bir şey ama kilo sorununun arka planında insülin direnci varsa, karaciğer yağlanması kaçınılmaz bir sonuç haline gelir. Daha da önemlisi insülin direncine bağlı karaciğer yağlanması kilo sorunundan çok da önce devreye giren bir problemdir.
Göbeğiniz büyümeden, bel çevreniz genişlemeden insülin direncine bağlı diğer sorunlar –yemek sonrası yorgunlukları, çabuk acıkmalar, ödem, terleme nöbetleri, hipoglisemi atakları, yorgunluk, sinirlilik halleri gibi- gündeme gelmeden de karaciğeriniz yağlanıverir.
Zaten böyle olduğu için de biz çoğu kişide yıllık sağlık taramaları sırasında tesadüfen belirlenen –ve hiçbir şikâyete neden olmayan- karaciğer yağlanmasının nedenlerini ararken önce insülin direncine odaklanırız. Kısacası insülin direnci yaygın bir sağlık sorunu haline gelen karaciğer yağlanmasının birinci nedenidir. Sebebiyse basitçe şudur.

Yazının Devamını Oku

Tüple zayıflanır mı

21 Kasım 2014
Zayıflamak için yeni bir öneriyi birkaç gün önce sevgili dostum İzzet Çapa’nın Kelebek’teki yazısından öğrendim: Diet Tube. Sevgili İzzet’in yazdıklarını bir de işin içindeki bir “hekim gözüyle” değerlendirmenizi istedim. Buyurun...

Herkesin söyleyeceği bir sözü olan sağlık konuları vardır, kilo problemi bunlardan biridir, kilonuz fazlaysa her gün yeni bir fikirle karşılaşmanız işten bile değildir. Üstelik, önerilerin doktor veya diyetisyenlerden gelmesi de gerekmez, komşunuz, patronunuz, eşiniz, iş arkadaşınız, hatta bir ünlü de size “akıl” verebilir.
Böyle olduğu için de kilo sorunu olanların kafası karışıktır. Kimi “çok yiyerek” zayıflayacağını düşünürken, kimi de “aç kalarak” hatta “ölüm oruçları” deneyip “şok diyetler” yaparak fazla yağlardan kurtulabileceğine inanır.
Kimi haftalık “sebze suyu kürleri” ile kimi HCG iğneleri, kimi “turistik yurtdışı zayıflama kürleri” ile çare arar derdine. Çözüm için abuk sabuk, saçma sapan “şarlatan diyet” tavsiyelerine inanıp deneyenler bile olur.
Bu saçma sapan hikayelerden birkaçını ben de sık sık dinlerim. “Kurt adam diyeti/bebek maması diyeti/kurabiye diyeti/beş lokma diyeti/uyuyan güzel diyeti” gibi en uçuk kaçıklarını uygulayanları bile gördüm.
Görmediğim ama duyduğum daha büyük saçmalıklar da oldu! Onlardan ikisini (Tenya ve pamuk topu diyetleri) yandaki kutularda okuyacaksınız.
Bu saçmalıklara taş çıkaracak yeni bir öneriyi birkaç gün önce sevgili dostum İzzet Çapa’nın Kelebek’teki yazısından öğrendim: Diet Tube (Diyet tüpü de diyebiliriz) ile zayıflamak. Gün boyu bir yumurta, bir elma, 3 şişe soda ve bir tabak salatayla yetinip açlıktan gözü dönmüş, bitkin ve yorgun halde Bebek kıyılarında yürüyerek kilo vermeye çalışanların bile bu fikir karşısında şaşkınlıktan küçük dillerini yutacaklarını biliyorum.
Biliyorum ama sizin de benim gibi “İzzet Çapa yazdıysa doğrudur” fikrinde olduğunuzu bildiğimden sevgili İzzet’in yazdıklarını bir de işin içindeki bir “hekim gözüyle” değerlendirmenizi istedim. Buyurun...

Adına astronot diyeti desek!

Yazının Devamını Oku

Testosteron azalınca ne oluyor

20 Kasım 2014
İster yorsun, halsiz, bitkin düşürsün, isterse keyifsiz, alıngan, hassas, öfkeli, hırçın biri yapsın testosteronun aşırı düşmesi her erkek için önemlidir. Çünkü sonuçları sadece cinsel ve ruhsal problemlerle sınırlı kalmaz, bedeni de etkiler. Neler mi yapar? Buyurun...

Birçok araştırmada net ve açık olarak teyit edildi ki testosteronun gereğinden çok azalması erkeğin kalbini de yoruyor. Kalp problemlerine (mesela kalp krizi) yakalanma risklerini artırıyor, farklı kalp sorunlarına davetiye çıkarıyor. Testosteron azalmasının “balkon” ya da “cankurtaran simidi” diye hoş görmeye çalıştığımız “göbeklenme” sorununu teşvik ettiği de bir başka gerçek. Testosteron düştükçe kaslarınızın yavaş yavaş sizi terk ettiği de önemli bir ayrıntı. Diğer taraftan erkeklerde kemik bütünlüğü de testosteronla az-çok ilişkili. O azaldığında kemiklerde de boşalma/koflaşma halleri ortaya çıkmaya başlıyor. Kısacası testosterondaki aşırı düşme erkeğin ruhunu da bedenini de derinden etkiliyor.

NE YAPMALI?
Peki, o zaman eksilen testosteronu yerine koymak gerekmez mi? Sorun da zaten tam da bu noktada başlıyor. Çünkü ortak bir fikir yok. Bir grup, aşırı düşen testosteronun o yaş grubu ile uyumlu değerlere yükseltilmesinin sorun yaratmayacağını düşünüyor. Diyelim ki elli yaşındasınız ama testosteron seviyeleriniz 70’li 80’li yaşlardaki kadar düşük seviyelerde. Böyle bir durumda testosteronunuzu elli yaş grubu değerlerine yükseltecek dozda testosteron takviye almanızda bir mahsur olmamalı.
Diğer grubun görüşü ise çok farklı. Onlar tam da tersine testosteronla en küçük bir oynamanın bile doğru olmayacağı ve hiçbir müdahalenin yapılmaması gerektiği düşüncesindeler. İleri sürdükleri temel kanıt ise testosteron takviyesi yapılan erkeklerin bir grubunda ortaya çıkan “prostat kanseri” sorunu. Bu grup özellikle bu gerekçeye dayanarak testosteronu yükseltmenin riskli olabileceğini kabul ediyor.
Konu açıklığa kavuşana kadar daha doğrusu ortak bir fikir oluşana kadar kesin bir şey söylemek zor. Kararı bu konuda uzmanlaşmış hekimlerin, özellikle de androloji konusunda deneyim kazanmış ürologlara bırakmak lazım.

Yazının Devamını Oku

Arkadaşlar hazır mıyız?

18 Kasım 2014
Bir kilo yönetimi planına başlarken kararlılığınızı kendi kendinize sınamanın en kolay yolu aşağıdaki soruları yanıtlamaya çalışmaktır. Bu sorulara vereceğiniz yanıtlar yolunuzu aydınlatıp yönünüzü gösterebilir. İşte karar vermenizi sağlayacak 10 soru...

Bu giriş cümlesi sevgili Orhan Gencebay’ı pek sevdiğim bir şarkısına davet cümlesidir ama ben onu başka bir amaçla -izniyle- kullanacağım...
Kilo verme kararı almak, yeni bir hayata yelken açma, bir tür meydan okumadır! Bu karar samimi, meşakkatli ve uzun bir yolculuğa başlama kararıdır. Yolculuğunuzun sonunda başarıya ulaşmanız kilo vermeye ne kadar hazır ve kararlı olduğunuzla yakından ilgilidir.
Sık sık tekrarladığım “niyet mi yoksa diyet mi önemli?” tekerlemesi tam da bu noktaya cuk oturuyor. “Karar vermek işi başarmanın yarısıdır” cümlesi de... Bir kilo yönetimi planına başlarken kararlılığınızı kendi kendinize sınamanın en kolay yolu aşağıdaki soruları yanıtlamaya çalışmaktır. Bu sorulara vereceğiniz yanıtlar yolunuzu aydınlatıp yönünüzü gösterebilir. İşte karar vermenizi sağlayacak 10 soru:

EN ÖNEMLİ 10 SORU
1. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmenizi ve düzenli egzersiz yapmanızı sağlayan uzun dönemli yaşam tarzı değişiklikleri edinme çabanızı destekleyen ve köstekleyen kişiler ve olayların kimler ve neler olduğunu biliyor musunuz?
2. Uzun süreli, yavaş ama güvenli kilo vermenin önemine inancınız tam mı?

Yazının Devamını Oku

Yorgun erkek sendromu

17 Kasım 2014
Bu başlığa bakıp, bu haftaki konumuzun sadece erkekleri ilgilendirdiğini düşünmeyin.

Bu yazı kocaları, sevgilileri nedensiz yere ‘yorgun’ hisseden, olmadık şeye sinirlenen, hırçınlaşan kadınları da ‘kurtarabilir’. Çünkü bu ‘çekilmez hale’ gelen erkekler, aslında ‘düşük testosteron’dan muzdarip olabilir...

Orta yaş erkeklerini tehdit eden sinsi ve önemli bir sorun var: Testosteron düşüklüğü! Bence sadece orta yaş değil, otuzlu- kırklı yaş erkeklerinin bir kısmının da testosteronları dibe vurmuş durumda. Nedenler farklı. İlk sırada stres faktörü var. Depresyonun yaygınlaşması, bazı ilaçlar ve tabii ki tıbbi sorunlar da etkili. Dikkatinizi çekmek istediğim noktaysa şu: Testosteron azalmasının sonuçları çok şaşırtıcı. Şaşırtıcı çünkü ‘düşük testosteron’ yalnızca ‘cinsel istekte azalma’ ve benzeri sorunlara sebep olmuyor. İlk ve en önemli sorun sebepsiz bir ‘YORGUNLUK’ olabiliyor. Testosteronu düşen erkeklerde ‘sinirlilik, hırçınlık, gerginlik, öfke atakları, ölçüsüz tepki reaksiyonları’ kadar ‘atipik bir yorgunluk, hatta depresyona benzer bir durum’ da dikkati çekmeli.


‘RUHU’ DA ETKİLİYOR

Uzmanlara göre ‘yorgunluk’ önemli bir işaret. Uyku bozukluklarının da dikkat çekici bir belirti olduğunun altı çiziliyor. Özellikle sabah erken saatlerde uyanmaların, geceleri tekrarlayıp duran uyku bölünmeleri ve terlemelerin üzerinde ısrarla duruluyor. Diğer taraftan, testosteronu azalan erkekler sessiz ve derinden ilerleyen bir ‘içe kapanma’ hali yaşamaya başlıyor. Önce ‘girişimci, güçlü olma ve iktidarı paylaşmama’ eğilimlerini azaltmaya, sonra da ‘hâkimiyet kurma’ düşüncelerini sınırlama yoluna gidiyorlar. Erkekseniz ve bu sorunların varlığını hissediyorsanız, ek olarak ‘duygusal enerjide azalma, dikkat toplamada zorlanma, unutkanlık eğilimi, yeme-içme davranışlarında bozulma, karın-göbek bölgesinden kilo alma, şüphecilik ve gereğinden çok tedbirli davranışlar sergileme’ gibi durumlara giriyorsanız, bunların testosteron düşüklüğü ile ilgili olabileceği aklınızda olsun. Ve eğer kadınsanız da, eşinizde benzer sorunları gözlediğinizde, uyanık olun ve onu uyarın.


Yazının Devamını Oku

Sıcak mı soğuk mu şişmanlatır?

15 Kasım 2014
Soğuk mu, sıcak mı daha iyidir? Eskiler “sıcağın ve paranın fazlasından zarar gelmez” derler ama eğer kilo sorunu söz konusu ise bence ikisi de sorun yaratabilen şeyler. Özellikle de paranın da, sıcağın da fazlası kilo almayı kolaylaştırabiliyor. ‘Sıcak’ bu konuda önemli bir faktör gibi gösteriliyor. Nedenine gelince...

Fazla kilolar, karın çevresi ve gıdıya biriken yağlar, her geçen yıl biraz daha kalınlaşan bacaklar ve artık saklanamaz hale gelen selülitler hemen herkesin ama en çok da orta yaş ve sonrasını yaşayan kadınların canını sıkıyor.
Araştırmacıları da yeni bir ilaç, farklı bir mekanizma, değişik bir çözüm için laboratuvarlarda sabahlatan, yine aynı dertlere çare bulma çabası oluyor.
Peki, bir umut ışığı, bir güzel işaret var mı?
Yakın bir geçmişte yapılan çalışmalarda bilim adamları, soğuk hava ve serin ortamlarda yaşamanın vücudumuzu daha fazla miktarda “iyi yağ” yani “kahverengi yağ” üretmeye teşvik ettiğini saptadılar. “Yağın iyisi olur mu?” diyeceğinizi biliyorum, durun acele etmeyin,
yazıyı okumaya devam edin. Vücut yağının fazlasının zararlarını okuyup dinleyen herkes aynı şeyi düşünür ama “kahverengi yağ” iyi yağdır ve metabolizmayı güçlendiren, canlandıran ve kalori yaktıran özelliklere sahip olduğu için de bir nevi “faydalı yağ”dır.

MİTOKONDRİLER DEVREDE

Yazının Devamını Oku

El sırtındaki mor solucanlar

14 Kasım 2014
“Ellerimdeki buruşup kırışmalar beni çok rahatsız ediyor. Hele şu mor solucanlara benzeyen kalın damarlar yok mu, onlardan hiç hoşlanmıyorum!” Yaşı 70’i çoktan aşan bakımlı, keyifli ve hoş bir hanımefendinin biraz da espri ile karışık sözleriydi bunlar ve bakın ona neler anlattım...

Yaşlanan her el az ya da çok renk değişimine uğrayıp yaşlanmaya bağlı pigmentasyonlar kahverengi-siyah lekelenmelerden nasibini alır. Ve yine yaşlanan her elde yağ dokusu kaybı nedeniyle mevcut damarlar belirginleşir. Ayrıca az ya da çok ama mutlaka kuruma ve kırışma gibi değişiklikler de ortaya çıkar.
Bunlar beklenen, zaten olması gereken değişimlerdir. Çünkü derimizin dış dünya ile en çok ilişki kurduğu bölümü ellerimizi örten kısmıdır. Soğukla, sıcakla, güneşle, tozla, toprakla, kireçli sular, deterjanlar vb kimyasallarla, hatta mikroplarla en yoğun teması ellerimiz yapar, neticede cildimizin diğer kısımlarından daha hızlı ve yoğun bir yıpranmayla karşı karşıya kalır.
Kısacası ellerimizi özellikle “çevresel yaşlanma”nın etkilerinden korumamız kolay başarılabilecek bir iş değildir. Zaten bu nedenle de bakımına biraz daha dikkat etmekte, özen göstermekte fayda var. Peki bu özen nasıl olmalı?

ÖNCE HİJYEN
El bakımı denince ilk sıraya “el hijyeni”ni yerleştirmemiz lazım. Temiz ve bakımlı eller sadece güzel görünmezler, sağlığın da anahtarıdır. Unutmayalım ki mikropların bedenimize girmek için yerleştiği ilk yer ellerimizdir. Bu nedenle elleri sık sık, dikkatle ve en az 20-30 saniye sabunla iyice ve ovarak yıkayıp temizlemek, genel sağlığın da anahtarıdır.
SELÜLİTE GELİNCE...

Yazının Devamını Oku

Varisiniz mi var?

13 Kasım 2014
Cilt sorunları sadece karışıklık ve sarkma ile sınırlı değil. Ayaklardaki varis ve selülitler, ellerdeki yağ kaybına bağlı “buruşmalar” da sevilmez. Ama özellikle iki şey kadınların sağlık gündeminden hiç düşmez: Varisler ve selülitler! Selülit sorununu başka bir yazıya bırakıp bugün varis konusunu masaya yatıracağız.

Varisler bir tür toplardamar hastalığıdır. Toplardamarların içinde bulunan ve tıpkı birer asansör gibi çalışarak oksijeni kullanılmış, besin maddelerinin çoğu alınmış, koyu siyaha yakın kanı kalbe geri taşıyan sistemin temel unsuru, içindeki mükemmel kapakçık yapısıdır. Kapakçıkların yetersizliği kanın geri kaçması, toplardamarların genişleyip kıvrımlar yapması yani varislere yol açar.
Varis oluşumunda genetik faktörlerin etkisi vardır ama fazla kilolar, sık yaşanan (özellikle de aşırı kilo alınan) gebelikler, ayakta uzun süre kalma (bir meslek hastalığı olarak öğretmenlerde ve kuaförlerde sık görülmesi bundandır), önceden geçirilmiş toplardamar iltihapları (trombofilebit) varis oluşumunu kolaylaştırır.
Sorunun en sık yaşandığı yerler –yer çekimi nedeniyle- bacaklar, baldır ve diz arkasıdır.

ÖNEMLİSORUN YALNIZCA ESTETİK DEĞİL!
Varisin sevilmemesinin ilk nedeni bacaklarda dolgunluk, ağırlık hissi, ağrı, sızı, şişlik ve sıcaklık gibi şikayetlere yol açmasıdır. Bazen de ayaktaki şişlik ve ağrının nedeni araştırılırken varisler tesadüfen fark edilir.
İkincisi “görüntü” sorunudur. Çünkü çoğu kadın varisleri sadece kozmetik bir sorun olarak görür. Hiçbir kadın bu solucan benzeri şişlikleri hoş görmez.
Ama biz hekimleri korkutan asıl tehlike, “pıhtılaşma”dır. Eğer dikkat edilmezse varisler ciddi sağlık sorunu haline gelebilirler. Örneğin varisli bir damar paketinde oluşan pıhtılardan kopan bir parça, akciğere ulaşarak ani solunum yetmezliğine sebep olabilir. Kopan pıhtının büyük olması halinde hayatı tehdit edici sonuçlar ortaya çıkabilir.

Yazının Devamını Oku