Şeker hastalarında belleğin beklenenden daha erken bozulabileceği uzun süredir biliniyordu ama son yıllarda artan sayıda bilgi birikimi gösterdi ki “kan şekeri-beyin/bellek ilişkisi” söz konusu olduğunda sorun sadece diyabetle sınırlı kalmıyor. Kan şekerindeki hafif yükselmeler (gizli şeker) ve kan insülin seviyelerindeki artışlar da (hiperinsülinemi/insülin direnci) beyni/belleği olumsuz etkiliyor.
Bedenin bütün hücrelerinin (özellikle de beyin hücrelerinin) düzgün çalışmaları için glikoz gereksinimi olsa da glikozun ve insülinin fazlası beyin dokusunda tahribat yapabiliyor. Bu tahribatın nedeni henüz tam net ve açık olarak bilinmiyor.
Artan kan şekerinin proteinlerle etkileşime girerek beyne hasar veren bazı maddeler oluşturabileceği veya aşırı insülin birikiminin Alzheimer hastalığına yol açan beta amiloid maddesinin beyin dokusundan temizlenmesini aksatabileceği gibi fikirler var ama net ve açık bir kanıt yok elimizde.
Bize göre süreç nasıl işlerse işlesin önemli olan şu: Kan şekeri ve insülin seviyelerindeki artışlar diyabete yol açsın ya da açmasın beyni tahrip edip belleği yiyip bitirebilir.
NE YAPMALI?
ÖNEMLİ BİR DUYURU Hapla zayıflanmaz!
İnternette ve bazı gazete/TV reklâmlarında adımı ve resmimi kullanarak pazarlanan OBESİ-STOP isimli ürünle ilgili olarak yasal haklarımı koruyan hukuksal süreçler başlatılmıştır. Diyet ve egzersiz yapmadan sadece hap yutarak kilo verdirdiği ileri sürülen bu ürünle benim ve Yaşasın Hayat Beslenme Enstitüsü’nün ilgisi yoktur. Bilginize sunulur.
**********
Çoğu diyetçi “tartı sabahını” heyecanla bekler. Ne var ki diyet uzmanlarımın da pek sevdiği bu “tartıda yazanlarla kilo sürecini izleme” benim hoşuma gitmez. Gitmez çünkü iyi bir beslenme planı ve bu plan ile alınacak sonuçların tartıda yazanlardan çok laboratuvar analizlerinde belirtilenlerle ilişkilendirilmesi gerektiğini düşünür, tartılara değil, kan analizlerindeki test sonuçlarına bakıp beslenmeyi buna göre düzenler, planın işe yarayıp yaramadığına da yine biyokimya analizlerinin sonuçlarına göre karar veririm.
Diyet programlarının vazgeçilmez ritüellerden biri de her biri adeta matematik imtihanı gibi geçen haftada 2-3 kez tekrarlanan “tartıya çıkma” seanslarıdır. Çoğu diyetçi “tartı sabahını” heyecanla, kalbi küt küt atarak bekler. Haksız da sayılmazlar. Katlandıkları onca zahmetin sonucunu merak etmeleri normaldir.
Ne var ki diyet uzmanlarımın da pek sevdiği bu “tartıda yazanlarla kilo sürecini izleme” benim hoşuma gitmez. Gitmez çünkü iyi bir beslenme planı ve bu plan ile alınacak sonuçların tartıda yazanlardan çok laboratuvar analizlerinde belirtilenlerle ilişkilendirilmesi gerektiğini düşünür, tartılara değil, kan analizlerindeki test sonuçlarına bakıp beslenmeyi buna göre düzenler, planın işe yarayıp yaramadığına da yine biyokimya analizlerinin sonuçlarına göre karar veririm. Nedeni şu...
Kilo sorunu olanların çoğu problemlerinin metabolizmalarıyla ilgili olduğunu düşünür. Onlara göre çabuk ve kolay kilo alıp zor ve yavaş kilo vermelerinin suçlusu metabolizmalarının iyi çalışmamasıdır.
Haksız da sayılmazlar. İyi çalışan, güçlü, tıkır tıkır işleyen bir metabolik yapılanmanız varsa “fil kadar yiyip” incecik kalmanız, tersi durumda ise “kuş kadar yemenize rağmen” bir fil olmanız mümkün. Peki, nasıl bir şeydir bu metabolizma denilen organizasyon?
Metabolizma bedeninizin yiyeceklerle aldığı besinleri enerjiye dönüştürme ve bu enerjiyi yakma kapasitesidir. İyi çalışan bir metabolizmanız varsa aldığınız besinler kolayca enerjiye dönüşür. Daha mükemmel yakılır. Geride atık filan da bırakmaz. Metabolizmanız yavaşsa yiyip içtikleriniz yeteri kadar kullanılamaz, enerjiye dönüştürülüp yakılamaz. Geride kalan (kullanılmayan) enerji de yağ olarak depolanır, kilo alırsınız.
NASIL ÇALIŞIR?
Metabolizmanın çalışma tarzı ve hızını belirleyen pek çok şey var. Gençseniz hızlı, yaşlıysanız yavaş çalışır. Yeteri kadar kas kütleniz var, hele bir de aktif yaşam sürüyorsanız metabolik hızınız yüksek, yağ biriktirme olasılığınız düşüktür.
Kadınlarda erkeklere oranla daha yavaştır. Kadınların menopoz, erkeklerin andropoz dönemlerinde değişen hormonal yapılanmalar neticesi iyice yavaşlar. Uykusuzluğun, hareketsizliğin, az su içmenin, tiroid bezi tembelliğinin ve daha pek çok problemin de metabolizmayı olumsuz yönde etkilediği bilinir. Metabolizma hızı ile kilo ilişkisine gelince...
Dedelerimiz ve ninelerimizden uzun yaşıyoruz ama hayatımız onlarınki kadar güzel, keyifli, huzurlu, sakin ve rahat mı? Cevap kişiye göre değişebilir ama yanıtın genelde “EVET!” olmadığı kesin. Ayrıca herkesin “daha iyi yaşamak” adına farklı çabalar harcadığı da doğru. Dengeli beslenme, düzenli hareket, nitelikli uyku ve iyi yönetilen stres iyi hayatın olmazsa olmazları ama iş sadece bunlarla da bitmiyor, dinç ve zinde olup öyle de kalmayı isteyenlerin yapmaları gereken daha pek çok iş, neticeyi etkileyen daha pek çok bileşen var.
Çevresel koşullar, ekonomik imkânlar, eğitim durumu bunların en önemlileri. Bir de “genç kalıp genç görünmek arzusu” var ki o daha çok “kendini genç hissetmek”le doğrudan bağlantılı bir konu.
İşte size bu konuda birkaç “işe yarar” ipucu. Dr. Evren Altınel hazırladı, buyurun...
VARAN 1: GÖZÜNÜZE VE DİŞİNİZE İYİ BAKIN
Diş sağlığınıza çok önem verin. Geriatri uzmanlarının fikir birliği ettikleri konuların başında yaşlılıkta beslenme dengelerinin korunması geliyor. Beslenmeyi düzende tutmak için sağlıklı, sağlam ve temiz dişlere ve diş etlerine sahip olmalısınız.
Kaliteli bir güneş gözlüğünüz olsun. Güneş ışınlarına karşı gözlerinizi polaroid özelliği olan, baş yapınıza uygun bir gözlükle koruyarak katarakt ve sarı nokta gibi ileri yaşlarda karşılaşılan göz sorunlarının oluşumunu geciktirebilir hatta önleyebilirsiniz. Unutmayın, hareketlerinizi düzenleyen sistemin bir parçası olan görme aynı zamanda belleğinizi devreye sokan ilk duyudur. Ayrıca güneş gözlüğü sayesinde kısık bakmayacağınız için göz kenarlarınızda kırışıklık oluşumunu ve derinleşmesini de geciktirebilirsiniz.
Duruşunuza önem verin. Karın içeride, omuzlar geride, alın karşıda, dik durun. Sanki başınızın tam tepesinden bir iple, dümdüz yukarı çekiliyor gibi durduğunuzda daha dinamik, enerjik, sportif ve genç görüneceğinizi garanti ederim.
Tüm önlemlere, tıbbi gelişmelere rağmen kalpten ölümler bu yıl da açık ara önde... Peki biz kalp konusunda hangi tuzağa düşüyoruz? İşte bu tuzak ve bu tuzaktan kurtulma yolları...
Kalpten ölümler bu yıl da açık ara önde. Oysa son yıllarda birçok olumlu gelişme oldu. Kolesterol ilaçları kullanıldı, sigaraya karşı toplumsal kampanyalar düzenlendi, erken teşhiste başarılı çalışmalara imza atıldı. Peki, kalp krizleri veya kalp damar hastalığının başka tipleriyle hayata veda edenler neden sürekli artıyor?
Neden açık ve net: İNSÜLİN DİRENCİ! “Kötü beslenip az hareket ederek” HİPERİNSÜLİNEMİ tuzağına düştük, düşmeye de devam ediyoruz. Zira “insülin fazlalığı, insülin direnci, gizli diyabet ve şeker hastalığı” olarak bildiğimiz, “pankreasın aşırı insülin salgılaması, hücrelerin artan insüline direnç gösterip kapılarını kapatması” sonucu gelişen biyolojik süreçler damarlarımızın, özellikle de koroner arterlerin canına okuyor! Nedeni şu…
SEBEP: İNSÜLİN DİRENCİ
DIŞARIDA YENEN YEMEKLER
Diyetinize başladığınızda her öğününüzü kendiniz hazırlayabilirken üç ana öğününüzün birini dışarıda yemeye başladıysanız birkaç tüyoya ihtiyacınız olacaktır.
Hemen düzeltelim: Izgara tavuk, balık gibi az yağlı pişirilen mönüleri tercih edin. İçerisinde bulunan malzemeleri ve sosları sorgulayın. Bu sizin besin tüketiminizi kontrol altına alacaktır. Ana yemeğin yanında gelen pilav, patates gibi garnitüleri baştan tabağınıza koydurmayın. Yerine salata veya haşlanmış-ızgara sebze koydurun.
AİLE ZİYAFETLERİ
SİYAH FASULYE+KIRMIZIBİBER
Siyah fasulye değerli bir demir kaynağıdır. Sorun şu ki bitkilerde bulunan demir (non-hem) ettekinden farklı olarak kolayca emilip kullanılabilecek durumda değildir. Bitkilerdeki demirin yalnızca yüzde 2 ila 20’si barsaklardan emilip kana karışır. Oysa hayvansal kaynaklardan alınan demirin yüzde 15 ila 35’i vücudumuz demir kaynağı olarak kullanır.
İşte bu noktada C vitamininden zengin gıdaları devreye sokmak gerekir. C vitamini, non-hem demirin altı kat fazla emilmesini sağlayarak demir seviyesini yükseltir. Bu vitaminden çok zengin bir yiyecek olan kırmızıbiber ile siyah fasulye birlikteliğinden hem lezzetli hem de sağlıklı mönüler çıkabilir.
TAM TAHILLAR+SOĞAN/SARIMSAKTam tahılların içerdiği demir ve çinkodan da fasulyenin demiri gibi yeterince yararlanamıyoruz. Barsaklarımızdan emilip kana karışıncaya kadar hızla metabolize olup gidiyor. Çünkü tam tahılların içerdiği bazı maddeler demir ve çinko gibi minerallere bağlanıp onların işe yarayamadan kaybına neden oluyor.
Uzmanlara göre çözüm sülfürden zengin besinler ile tam tahılları bir araya getirmekte. Bir dergide (Journal of Agricultural and Food Chemistry) 2010 yılında yayımlanan bir makalede tam tahıllara adeta sülfür şampiyonları olan soğan ve sarımsak eklendiğinde bu tohumların içerdiği demirin ve çinkonun çok daha iyi kullanılabildiğini bildiren çalışmanın sonuçları yayımlanmıştır. Kokuyu sineye çekerek demir ve çinko depolarımızı doldurmak bizim tercihimiz!
Ne kadar dikkatli olursanız olun, ruh da beden de kirleniyor, ruhsal kirlenme bedeninkinden daha fazla, sonuçları daha ağır oluyor. Fırsat buldukça arınmak, ruhsal ve bedensel toksinleri azaltıp azıcık hafiflemek, hatta mümkünse köşe bucak temizlenip pirüpak olmak bu nedenle masum ve akla yatkın bir düşünce.
Ama her şey gibi detoksun da kendine has kuralları, kendine özel yolları, yöntemleri var. Yapılması şart olan yanları, yapılmaması gereken hataları var. Detoks yapacağım derken sahnede bayılacak duruma gelen Cenk Eren’in yaşadıkları da muhtemelen böyle bir şey.
Cenk’in durumunu görüp canı sıkılan Esin Övet köşesinden seslenmiş: “Osman Müftüoğlu lütfen detoks için bir şeyler söylesin. Bu iş faydalıysa faydalı, zararlıysa zararlı desin!” Sorunun cevabını daha önce de verdim ama tekrarda fayda olduğu açık. Önce sevgili Cenk’e geçmiş olsun diyelim, sonra da kafanızda detoks yapma düşüncesi varsa BUYURUN diyelim...
İYİ Mİ, KÖTÜ MÜ? DETOKS HASTA EDEBİLİR
Detoksun size iyi gelip gelmeyeceği, fayda mı, zarar mı vereceği detokstan ne anladığınız ve nasıl bir detoks programı uyguladığınıza bağlıdır. Detokstan anladığınız “yola detoks diye çıkıp 5 günde 10 kilo verdiren, sabahtan akşama sebze suyu içirip sizi ölüm oruçlarıyla baş başa bırakan kürler” ise işiniz zordur. Böyle yaparsanız ciddi riskiniz var.
Hele bir de işi ticari hale getirip “vicdan detoksunu cüzdan detoksuna çeviren” merkezlerden birine paçanızı kaptırdıysanız yandınız! Yok, eğer aklınızdan geçen şok diyetlerle kilo vermek değil de birkaç günlük bir arınma, kafanızı dinleyip doğayla baş başa kalma, enerji toplayıp yenilenmekse o başka...
Usulüne uygun yapıldığı, bedenden çok ruha anlam yüklendiği, beden değil ruh temizliğinin öncelendiği her detoks işe yarar. Bu arada kısa süreli, temiz, doğal, güvenli, kalorisi az, antioksidan, mineral, vitamin gücü yüksek bir beslenme modeli uygularsanız, metabolizmanız da, mide-bağırsaklarınız da size müteşekkir kalır.