Osman Müftüoğlu

Ağır metal tehdidi

30 Mayıs 2015
Hepimizin ağır metallerden korunma konusunda hassas olması lazım. Zira cıva, kadmiyum, arsenik, kurşun fark etmiyor, tümü sağlığa zararlı. Kimi kemik iliğinde hücre üretimini baskılıyor, kimi kanserlere, kimi yorgunluğa, kimi de romatizmal sorunlara sebep oluyor. “Biraz daha bilgi” diyorsanız, buyurun...

Sağlığımıza zarar verebilecek her şeye duyarlıyız. Mesela radyasyon dendi mi hepimiz pürdikkat kesiliyoruz. Yiyeceklerimize karışan kimyasal kalıntılar konusunda hassasız. Peki, aynı duyarlılığı ağır metaller için de gösteriyor muyuz? Hiç sanmam!
Çoğumuz yaratabilecekleri sorunlar bir yana onların neler olduklarının bile farkında değiliz, hangileri ağır metaldir bilmiyoruz. Ne var ki ağır metaller de en az radyasyon kadar, kimyasal atıklar kadar tehlikeli, en az onlar kadar riskli ve önemli sağlık zararlıları.
Dikkatsiz ya da bilinçsizseniz etkin bir korunma çemberi oluşturmanız mümkün olmuyor, bedene kolayca girebiliyorlar. Özetle hepimizin ağır metallerden korunma konusunda hassas olması lazım. Zira cıva, kadmiyum, arsenik, kurşun fark etmiyor, tümü sağlığa zararlı. Kimi kemik iliğinde hücre üretimini baskılıyor (kurşun), kimi kanserlere (arsenik), kimi yorgunluğa, kimi de romatizmal sorunlara sebep oluyor. “Biraz daha bilgi” diyorsanız, buyurun...

VARAN 1ARSENİK: EN TEHLİKELİSİ

Arsenik ağır metallerin en tehlikelisi, en sinsisi. Akciğer, böbrek, mesane ve karaciğer kanserine yol açabildiği net ve açık olarak gösterilmiş. Ayrıca kalp damar sistemi, sinir iletimi ve işitme organizasyonunda da hasar yapabiliyor. Bedene giriş yoluysa içme suları oluyor.
Bu riskin şişelenmiş sular için bile söz konusu olabileceğini belirtmek zorundayım. Özellikle bizim ülkemiz gibi yer kabuğu hareketlerinin yoğun olduğu (deprem kuşağı) ülkelerde içme sularının resmi otoriteler tarafından sık sık arsenik denetimine tabi tutulmaları lazım.

Yazının Devamını Oku

Neden önemli

28 Mayıs 2015
Vitaminlerin her biri önemli olsa da onların da “daha az” veya “daha fazla” görev yüklenenleri, “hayati/yaşamsal” olanları olmayanları var. Mesela B12 vitamini/siyanokopalamin hayati vitaminlerden biri. Nedeni şu...

B12 vitamini yetersizliğinde hücrelerde işler aksamaya başlar. Aksamadan en çok nasibini alanlar da kemik iliğinde üretilen kan hücreleri ile sinir hücreleri olur. Eğer hücrelerinizin ihtiyacını karşılayacak kadar B12 vitamininiz yoksa kan hücrelerinin üretimi yavaşlar, üretilen hücreler de kalitesiz, güçsüz olur. Sinir hücreleri yeteri kadar B12 vitamini bulamazlarsa “bilgi oluşturma, üretme, saklama ve aktarma” süreçlerini aksatmaya başlar. Kısacası B12 vitamini eksikliği önemlidir.
Mühim bir nokta da şudur: B12 vitaminini biz üretemeyiz. Onu mutlaka dışarıdan yiyeceklerle alıp mide-bağırsak sisteminden problemsizce geçirerek vücudumuza kazandırmak zorundayız.
B12’nin temel kaynağı hayvansal proteinlerdir. Sık tükettiğiniz, her gün yediğiniz gıdaların çoğunda (şekerli, unlu gıdalar, tahıl ve bakliyat grubu, sebze ve meyveler) zerre kadar B12 vitamini bulunmaz. Eğer yeteri kadar B12 vitamini kazanmaktan söz ediyorsak ihtiyacımız “hayvansal gıdalar” ile karşılamak zorundayız.
(Küçük bir not: Bağırsaklarımızda da bir miktar B12 vitaminini oradaki probiyotik bakteriler vasıtasıyla üretebiliyoruz ama bu bize yetmiyor. İkinci bir önemli not da şu: Yiyeceklerle kazandığımız B12 vitamininin bağırsaklardan emilebilmesi için midemizin ürettiği bir “iç faktör” ile birleşmesi (evlenmesi!) lazım. Eğer midemizde yeteri kadar iç faktör üretemezsek gıdalarla alınan B12 vitamininin emilmesi de riskli hale geliyor.)
Lütfen unutmayalım: B12 olmadan sağlığımızı koruyamaz, hasta oluruz. Vücut bu vitamini gıdalar ya da besin takviyeleri ile alıp karaciğerde depolar. Hücreler B12’ye ihtiyaç duyunca da karaciğerdeki depo devreye girer. Ama bu “depolanmış/rezerv” B12’nin de bir sınırı vardır.
Deponuz tıka basa dolu da olsa yerine yenisi konulmadığında en çok iki yıl yeter! Beslenme sisteminizde yeteri kadar B12 vitamini var mı, bedeniniz gıdalardaki B12’den kafi oranda faydalanıyor mu bir araştırın.
Yıllık sağlık taramalarınıza B12 ölçümlerini de ekleyin. Bugün ve yarın size kısa bir B12 vitamini hakkında bilgilendirme turu hazırladık. Umarız beğenirsiniz...

Vejetaryenlik riskli

Yazının Devamını Oku

Sağlık haberleri

27 Mayıs 2015
Bugün değişik bir yazı hazırladık. Farklı sağlık sorunlarıyla ilgili çok sayıda yeni habere yer verdik.

İlk haberimiz çocuklarla ilgili. Bilindiği gibi demir eksikliği çocuklar için de önemli bir sağlık tehdidi ve maalesef ülkemiz için mühim bir sağlık sorunu. Anne adaylarının, hamilelerin ve çocuk büyüten genç annelerin çoğu demir eksikliğinin ne kadar önemli olduğunun farkında değil.
Minnesota Üniversitesi’nin (ABD) yürüttüğü bir çalışma gösterdi ki demir eksikliği olan çocuklarda zekâ gelişimi beklenenden çok daha düşük düzeylerde kalıyor. Zekâ gelişimindeki yavaşlama, demir eksikliğinin düzeyiyle doğrudan bağlantılı. Demir ne kadar az ve eksikliğine maruz kalınan süre ne kadar uzunsa çocukların zekâ gelişimindeki olumsuzluklar o ölçüde derin ve belirgin oluyor. Bu nedenle hamile kalmaya karar veren annelerin, emzirenlerin ve çocuk büyütenlerin demir eksikliğinin yaratabileceği problemler hakkında bilgilenmeleri lazım.
Çocuklarla ilgili önemli bir sağlık haberi de şu: Antibiyotik kullanımı çocuklara zararlı, bunu zaten biliyoruz. Özellikle bağışıklık sisteminin gelişmesi söz konusu olduğunda düzensiz ve bilinçsiz antibiyotik kullanımı çok önemli sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor.
Çocuklarda bilinçsiz ve sık antibiyotik kullanımının yaratabileceği problemlere bir yenisi daha eklendi: Antibiyotik kullanan çocuklarda ileri yaşta obez olma riski artıyor. Bu durumun nedeni net ve açık değil ama bana göre antibiyotiklerin bağırsak iç dengesinde yarattığı bozuklukların ve probiyotik gücünde oluşturdukları zararların önemli bir rolü olmalı.
Diğer haberlerimiz yetişkinlerle ilgili. Yeni tamamlanan bir çalışma sık sık gündeme gelen bir problemin rakamsal boyutlarını net ve açık olarak ortaya koydu. Biz “diyabet son yılların en büyük sağlık tehdidi” diyorduk, problem maalesef tehdit olmaktan çıktı, güncel bir sorun haline geldi.
Önemli bir çalışma (Credit-2) gösterdi ki diyabetli hastaların sayısında ciddi bir artış var. 10 yıl önce yüzde 12,7 olan diyabet sıklığı bu yeni çalışmaya göre yüzde 18’leri geçiyor.
Önemli bir uyarı da menopoz döneminde hormon kullanmakta ısrar eden hanımları ilgilendiriyor. İngiltere’de yapılan önemli bir çalışmanın sonuçlarına göre beş yıl ve daha fazla hormon tedavisi gören kadınlarda yumurtalık kanseri riski yüzde 40 artıyor.

Yazının Devamını Oku

Oyuna gelmeyin

26 Mayıs 2015
Son yıllarda vitamin hapları, besin takviyeleri aldı başını gidiyor. Endüstri son hızla büyürken, insanların iyi niyetlerini suiistimal eden şarlatanların sayısı da giderek artıyor.

Şarlatan, Fransızca kökenli bir sözcük. Ortaçağda yalan vaatlerle bir şeyler satmaya çalışan, bunu yaparken de dikkat çekmek için ördek sesi çıkaran satıcılara şarlatan denirmiş. Vitamin sahtekârlarını bunlara benzetiyorum. “Kalp hastalıklarından korunmak, damar sertliğini önlemek için bu hapı, cinsel gücü artırmak için şu hapı alın” diyerek insanların ceplerini boşaltmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken de, insanların doğru yöntemlere, mantıklı tedavilere sırt çevirip tek bir haptan medet ummalarına, bazen de daha çok hastalanmalarına neden olabiliyorlar.
Daha da kötüsü, endüstrideki ciddi vitamin üreticilerinin bile bu yola girmeleri. Bazı hastalarımı üzülerek izliyorum. Bana danışmak için, kullandıkları vitamini getiriyorlar. Vitamin kutusunun üzerinde Omega-3, Omega- 6, Omega-9 içerdiği yazıyor.

Hastama, “Omega-6’nın ne olduğunu biliyor musun?” diye soruyorum. “Bilmiyorum hocam ama çok faydalıymış” diyor.
Ayçiçeği, mısır özü, fındık ve fıstık yağlarının hepsi Omega-6 içerir. Kısacası, bitkisel yağların tamamı Omega-6’dır. Bir parça bu yağlardan tüketin, bu ‘vitamine’ o kadar para vermenin âlemi yok.
Aynı besin takviyesinin üzerinde, 200 mg Omega-9 içerdiğini yazıyor. Omega-9’un en iyi kaynağının ne olduğunu biliyor musunuz? Zeytinyağı! Bir çay kaşığının beşte biri zeytinyağına onca parayı vermenize ne gerek var?
Bu, bilgisizliği suiistimal etmektir. Önce diyetinize balık, ketentohumu, ceviz ekleyin. Gerekirse Omega-3 desteği kullanın. Ama kutunun fiyatını artırmak için Omega-6 ve Omega-9 eklemek etik değil. Bunlar zaten çok ucuza, hemen yanı başınızda bulabileceğiniz besinlerde mevcut.

Yazının Devamını Oku

Teflon olun

25 Mayıs 2015
Bazı insanlar vardır ki, ömürleri neredeyse her gün yoğun ‘stres banyosu’ altında geçse de teflon tavalar gibi üzerlerine tek bir endişe, korku ‘yapışmaz’, hiçbir şeyden etkilenmezler...

Ve işte bu insanların ömrü diğerlerinden uzun olur.. Sırları mı? Buyurun...

Stresle ilişkili problemler günümüzün en yaygın sağlık sorunları. Strese gösterdiğimiz tepkilerse bir hayli farklı.
Mesela çok yoğun stres altında olmaları gereken bazılarında stresle alakalı sorunların hiçbiri yok. Oysa onlar, o kadar çok toplumsal ya da sosyal tepkiler alabiliyor, strese sokabilecek çok mühim sorunlar, endişe ve korku duymalarını gerektirecek gaileler yaşayabiliyorlar ama stres sorunlarını hiç yaşamıyor gibiler.

İŞTE BİRKAÇ ÖRNEK

Bunların kimi darbeler görmüş cumhurbaşkanları (mesela rahmetli Celal Bayar, Sayın Süleyman Demirel), kimi ihtilal yapmış askerler (mesela rahmetli Kenan Evren), kimi dünya savaşı yönetmiş devlet adamı (mesela Winston Churchill). Listeyi uzatmak mümkün. Eski ABD başkanlarının da çoğunun yaşam süresi yukarıdaki örnekler gibi doksan yılın üzerinde. Peki, bu işin sırrı ne? Ne oluyor da ömürleri neredeyse her günü stres banyolarıyla geçiren, ruhsal gelgitler, endişeleryaşamaları gereken bu insanları stres hiç etkilemiyor?
Nedenler farklı olabilir ama önemli bir sebep bence çoğunun –yaratılıştan ya da sonradan/öğrenilmiş- mükemmel birer ‘teflon’ stratejisti olmaları. Bu becerikli, akıllı ve şanslı insanlar, teflonla kaplanmış gibiler. Hiçbir stres üzerlerine yapışamıyor. Neticede stres tepkileri sınırlı kalıyor.

SÜNGERİN İŞİ ZOR

Tam tersi olan kişiler de var. Onlar “sünger” yapılı, stresi adeta emen kişiler. Bazılarının ciddi bir gelecek beklentileri, sorunları, endişeleri, korkuları yok ama en ufak bir stresi hem de anında, üstelik büyüterek içlerine çekiyorlar. Çoğu zaman gereksiz, anlamsız sorunlar çıkarıyor, olmayacak şeylerin peşinde koşup stres üretiyorlar. Örnek mi?

Yazının Devamını Oku

Ruhun da gıdaları var

23 Mayıs 2015
Sadece bedenlerimizi beslememiz, ne yiyip içtiğimize özen göstermemiz yetmez, ruhumuzu da iyi ve güzel duygularla beslememiz lazım.

En az beden kadar ruhun da beslenmeye, itina gösterilmeye, hatta okşanıp pohpohlanmaya ihtiyacı var. Bunlar da yetmez, kendini güvende hissetmeye, güçlü olduğunu düşünmeye ve değiştiremeyeceği şeyleri kabullenmeye de ihtiyaç duyar ruhumuz. Ve tabiî ki biraz da eğlendirilmeye! Zaten böyle olduğu için de o eski söylem hâlâ geçerli: Müzik ruhun gıdasıdır! Bana sorarsanız önemli başka gıdaları da var onun ve işte onlardan bazıları...

KEYİF ALMAK

Ruh da beden de ‘keyif almak’ üzere planlanmış bir organizasyona sahiptir. Keyif almak, sağlığı en az beslenme kadar etkiler. Keyif, en sevdiğim sözcüklerden biri. Hayattan, hayata ilişkin bazı şeylerden -yemekten, içmekten, hareket etmekten, dost sohbetlerinden, müzik dinlemekten, okumaktan, yazmaktan ve daha pek çok şeyden– keyif almak, haz duymak hayatın doğasında zaten vardır.

Haz duygusu da beslenip büyütülmeli, korunup kollanmalıdır. Beden ruhun, ruh bedenin keyif aldığı, haz duyduğu, kendini daha iyi ve daha mutlu hissettiği aktivitelerden hoşlanır. Çünkü ruh da beden de ‘keyif almak’ üzere planlanmış bir organizasyona sahiptir. Keyif almanın sağlığımızı en az beslenmemiz, aktivite düzeyimiz, düşünce tarzımız, stres yönetimimiz ve uykumuz kadar etkilediğini düşünür ve kabul ederim.

Keyifli bir hayat sürmenin hastalıklardan koruyucu ve sağlık sorunlarını iyileştirici yönleri olduğuna inanırım. Ama burada da temel ölçü, ifrat-tefrit dengesini bozmamak olmalı. Ne keyiften tümüyle vazgeçmeli ne de hayatın tamamını keyif odaklı hale getirmeli. Dengeli ve ölçülü dozlarda olması, zaman zaman zirveler yapması keyfin değerini daha da artırır.

DİNLENMEK

Özellikle tatil süreçlerinin yoğun olduğu yaz aylarında gezmeye, dinlenmeye, arkadaş sohbetlerine, okumaya, yazıp çizmeye, doğayla daha çok baş başa kalmaya ve olan bitenle dalga geçip daha çok büyümeye, kendinizi daha sık şımartıp ödüllendirmeye, kısacası keyif artırıcı şeylere daha fazla zaman ayırın. Bunlara daha çok yer açın hayatınızda.

Keyfin –ya da hazzın– sadece bedensel ya da zihinsel –ruhsal– yanlarına değil, her iki yanına birlikte odaklanın. Hayat sizindir, sizi bekler. Sizin onu daha iyi tanımanızı, daha iyi anlamanızı, hatta mümkünse ona sımsıkı sarılmanızı ister. Keyifli bir hayat istiyorsanız, daha nüktedan biri olmaya çalışın.

Yazının Devamını Oku

3 önemli yanlış

22 Mayıs 2015
Sağlık sorunlarımız artıyor. Özellikle diyabet, hipertansiyon, obezite, artrit gibi sorunlar toplumsal birer tehdide dönüşüyor. Peki, bu sorunlar neden arttı ve artmaya devam ediyor?

Bana göre en önemli nedenlerden biri, geleneksel beslenme modelimizin değişmesidir. Geleneksel beslenme kültürümüz son zamanlarda çok hızlı değişti, hatta altüst olup yüzlerce yıllık sağlam/sağlıklı yapısından uzaklaştı. 50 yıl önce hiç tanımadığımız, bilmediğimiz yiyecekler beslenmemizin ayrılmaz parçası oldu. Kolalı, asitli, meyve aromalı şeker -fruktoz- yüklü meşrubatlar, enerji içecekleri, hamburgerler, çizburgerler, hazır çorbalar, pizzalar sağlığımızın canına okudu. Salam, sosis, gofret ve cipslerle yakın temasımız da en fazla 30 yıllık bir geçmişe dayanıyor.

Pizza zincirlerinin en çok yatırım yaptığı ülkelerden birinin neden Türkiye olduğunu hiç düşündünüz mü? Etrafımız şekerli, çikolatalı, yağlı, tıka basa unla yüklü, kalori bombası, tadı hoş içi boş yiyeceklerle dolu ve bu gidiş hiç de iyi bir gidiş değil. Kısacası Y-A-N-L-I-Ş Y-O-L-D-A-Y-I-Z! İşte onların en mühimleri, en tehlikeli, en can yakıcı olanlarına birkaç örnek...

YANLIŞ 1

Yanlış karbonhidrat yiyoruz

Her şey gibi karbonhidratların da iyisi kötüsü, doğrusu yanlışı var. Karbonhidrattan zengin bir besin (bir meyve ya da buğday gibi) ne kadar doğal ve ‘tam’ ise, yani ne kadar işlenmemiş ise, o oranda iyi ve doğru bir besin oluyor. İşlenip öğütüldükçe, rafine edildikçe, tehlikeli olmasa bile sorunlu bir hale geliyor.

Örneğin elmanın elma püresinden, elma püresinin elma suyundan, taze sıkılmış elma suyunun elma suyu konsantresinden daha sağlıklı olması bu yüzden. Benzer şekilde, buğdayı haşlayıp yemek bulgur pilavından, bulgur pilavı yemek beyaz fırın ekmeği yemekten daha faydalı ya da daha az zarar verici bir beslenme davranışı. Çünkü bir karbonhidrat işlenip ufalandıkça özümsenmesi ve şekere dönüşmesi hızlanıyor.

Yazının Devamını Oku

Doktordan çekinmeyin!

21 Mayıs 2015
Bazı rahatsızlıklar vardır ki en yakınlarımıza dahi söylemeye çekinir, doktora gitmeye utanırız. Ne yazık ki dile getirmekten çekindiğimiz sorun gün gelir ciddi bir sağlık problemi, bir hastalık olarak karşımıza dikiliverir. Hemoroit de bunlardan biridir.

Utanç duygusu gelişmiş, küçüklükten “ayıp” kısıtlamaları ile büyütülmüş bir toplumuz. Bazen, belirli oranlarda güzel bir özellik bile sayılabilir. Laubaliliği ve zevzekliği önleyebilir mesela... Ama söz konusu sağlık olduğunda utanç mutanç kalmamalı! Şikâyetlerinizi doktorunuzla paylaşırken asla utanmamalı, ayrıntılı bilgi vermekten çekinmemelisiniz.
Ofisimde muayene etmekte olduğum kişiler eğer yalnız değillerse, yanlarında eşleri ya da ebeveynleri varsa ve çekingen, tedirgin bakışlarla onlara bakıyorlarsa utandıkları için dile getiremedikleri bir sorun olduğunu hemen anlarım.
Biraz kurcalayıp, hastayı konuşturduğumda -ki bu genelde beraber geldikleri insandan izin isteyip hastayla baş başa kaldığımda ortaya çıkar- sorunun hemoroit veya idrar yolları ya da adet, bazen de cinsellikle ilgili olduğu anlaşılır.
Hemen belirtmeliyim ki bir doktor için saç dökülmesi de adet gecikmesi de, diş apsesi de, hemoroit sancısı da aynıdır. Her ikisi de bir sağlık problemidir ve doktorun uzmanlık alanı hangisini tedavi etmek üstüne kuruluysa, doktor da onu tedavi eder.
Biraz daha açık olayım: Bir doktor ağzınız ve makatınız arasında fark göz etmez. Zaten mesleki ahlak da bunu gerektirir. Size tavsiyem, sorununuz ne olursa olsun asla doktorunuzdan çekinmemenizdir. Derdiniz hemoroit ise, nezlenizi nasıl utanmadan anlatıyorsanız, onu da anlatın! Eğer yanınızdakilerden çekiniyorsanız doktorunuza yalnız gidin ama lütfen sorununuzu bir uzmanla paylaşın.

SAKLAMAK ZAMAN KAYBETTİRİR

Yazının Devamını Oku