Osman Müftüoğlu

Homosistein neden önemli?

7 Ağustos 2015
Damarlarımız da bizimle birlikte yaşlanacak. Bu süreci yavaşlatmak istiyorsak, yapabileceğimiz çok şey var. İnsülin direnci, şeker, sigara, kolesterol ve hareketsiz bir yaşam damarların zamanından önce yaşlanmasına neden olur. Peki, ya kandaki homosistein seviyesinin de damar sağlığı açısından son derece önemli bir işaret olduğunu biliyor musunuz?

Sık sık tekrarladığım, altını tekrar tekrar dikkatle çizdiğim bazı bilgiler var. Bunların çoğu çeşitli uyarılar, basit bilgilendirme notları. Önemli olduklarını kavramanızı, hatta hiç unutmamanızı istediğim konular...
Bunlardan biri de bir motto haline getirmenizi beklediğim “Damarlarınız kaç yaşındaysa siz de o yaştasınız” cümlesi. Diyorum ki “damarlarınıza gözünüz gibi bakın!” Bu yüzden de damarlarınızı yaşlandıran etkenleri iyi tanıyın. Daha sağlıklı damarlara sahip olmak için ne yapmanız gerektiğini öğrenin.
Çünkü ölümlerin başlıca nedeni koroner kalp hastalıkları. Koroner kalp hastalıklarının nedeni de iyi bakılmamış, korunmadığı için erken yaşlanmış, kimi zaman tıkanmış veya patlamış damarlar.
Elbette damarlarımız da bizimle birlikte yaşlanacak. Bu süreci yavaşlatmak istiyorsak, yapabileceğimiz çok şey var. İnsülin direnci, şeker, sigara, kolesterol ve hareketsiz bir yaşam damarların zamanından önce yaşlanmasına neden olur. Bunu artık iyi biliyoruz.
Peki, ya kandaki homosistein seviyesinin de damar sağlığı açısından son derece önemli bir işaret olduğunu biliyor musunuz?
Et ürünlerinden alınan bir aminoasit olan homosistein, vücutta yeterli miktarda folik asit (B9), B6 ve B12 vitaminleri bulunduğunda zararsız bir başka aminoaside dönüşüyor. Eğer vücut bu dönüşümü yapamazsa kandaki homosistein değeri yükseliyor. Hücrelerin paslanmasını, yaşlanmasını hızlandırarak vücuda zarar veren yüksek homosistein düzeyi, kandaki pıhtılaşma sistemini de etkileyerek, damar içinde pıhtıların oluşmasına neden oluyor.
Her iki faktör de damar sertliği oluşumunu tetikleyerek kalp krizi riskini artırıyor.

Yazının Devamını Oku

Ayaklarım neden şişiyor?

6 Ağustos 2015
Özellikle yaz aylarında, sıcaklığın da yükselmesiyle birlikte sık duyduğumuz yakınmalardan biri de ayaklardaki şişmeleri oluyor. Erkeklerden çok kadınları, gençlerden çok yaşlıları rahatsız eden bu sorun herkeste ve her yaşta görülebiliyor.

Genel olarak “ödem” diye adlandırılan bacak-ayak şişmelerinin bir kısmı önemsenmesi gereken ciddi problemlerden kaynaklanırken bazıları da önemsiz, kolayca tedavi edilen basit sorunlar yüzünden oluşuyor.
Kalıcı olan şişlikler olduğu gibi sadece suyu artırarak, tuzu keserek hallolan ödemler de var.
Şişliğin en sık görüldüğü yer, ayak bileği ve ayak sırtı. Eğer çözüm için herhangi bir girişimde bulunmaz, bu problemi görmezden gelirseniz şişlik yavaş yavaş bacaklara, hatta dize kadar çıkabiliyor.

Ödem nasıl oluşuyor?

Aslında ayaklarınızın şiştiğini, ödeminiz olduğunu anlamak çok kolaydır. Rahatça ayağınıza geçiriverdiğiniz ayakkabılarınız dar gelmeye başlar, hatta giyebilmek için zorlanırsınız. Bu durum zaman içinde giderek daha da belirginleşir. Sanki ayakkabılarınız her gün biraz daha küçülmeye başlamıştır.
Ayrıca bu şişliğe kimi zaman ayaklarda ağrı, yanma, uyuşma, gerginlik, soğukluk ya da sıcaklık gibi hisler de eşlik edebilir.

Yazının Devamını Oku

Kalbinizin de tatile ihtiyacı var

5 Ağustos 2015
Tatiller, kalbe pek de iyi gelmeyen bir sürü yanlışın aynı anda yapıldığı, hem de sıkça tekrarlandığı bir dönem! Birçok “tatil yanlışı” var ki kalp krizini tetikleyebiliyor. Özellikle de sıcak yaz günlerine rastlayan tatiller eğer önlem alınmazsa kalp sağlığı açısından kâbus gibi geçebiliyor.

Tatile çıkmanın zihne, ruha ve bedene dinlenme, eğlenme ve yenilenme fırsatı vermenin sağlığımız için önemi tartışma götürmez.
Ne var ki birçok araştırma tatillerin yoğun olduğu yaz aylarında kalp krizi riskinin daha da arttığını belirtiyor. Peki, bu paradoksun altında yatan neden ne olabilir?
Yine araştırma sonuçlarına göz attığımızda cevabı buluyoruz: Tatiller, kalbe pek de iyi gelmeyen bir sürü yanlışın aynı anda yapıldığı, hem de sıkça tekrarlandığı bir dönem!
Birçok “tatil yanlışı” var ki kalp krizini tetikleyebiliyor. Özellikle de sıcak yaz günlerine rastlayan tatiller eğer önlem alınmazsa kalp sağlığı açısından kâbus gibi geçebiliyor.
Kalp uzmanları yaz tatillerinden pek hoşlanmıyorlar. Çünkü koroner kalp hastalarının, kalp yetmezliği sorunu yaşayanların ve kalp-damar hastalığı riski yüksek olanların sıcak yaz aylarında çok daha dikkatli olmaları gerektiğini biliyorlar.
Bu kişilere, saat 11.00 ile 15.00 saatleri arasında kalan zaman diliminde yani en sıcak saatlerde güneşe çıkmamalarını, serin ve gölgeli yerlerde dinlenmelerini, ağır bedensel aktivitelerde bulunmamalarını öneriyorlar. Sağlıklı yaşam adına egzersize başlamayı yaz tatillerine erteleyenlerin, bütün bir kış hareket etmeyen antrenmansız ve kondisyonsuz gezenlerin tatilde yapılan sportif eğlenceleri abartmamalarında fayda var.
Hazırlıksız bir kalp bu yüklenmelerden pek memnun kalmıyor.

UYARITatili abartmayın!

Yazının Devamını Oku

D vitamini yağlandırır mı

4 Ağustos 2015
Güneşe maruz kalınan süre, mevsim, coğrafi bölge, yaş, cilt rengi D vitamini üretimini etkiler. Ağız yolundan damla, kapsül veya ampul şeklinde kullanılan D vitamini ne iştah açar ne de kilo aldırır.

Yağda eriyen ve depolanma özelliği olan D vitamininin kemikler üzerindeki etkisi tartışılmaz. Kalsiyum ve fosfor emilimini kontrol eden, osteoporoz ve kırık riskini azaltan D vitaminidir.
Araştırmalar, D vitamininin kalp-damar hastalıkları riskini azalttığını, damarlarımızın esnekliğini koruduğunu ortaya koydu.
Uzmanlara göre yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kilo fazlalığı, trigliserid yüksekliği, otoimmün hastalıklar, bazı kanser türleri, enfeksiyonlar ve depresyon da D vitamini eksikliğinde daha kolay gelişiyor.
Güneşten gelen UVB ışınları, ciltte D vitamini yapımını başlatır. Güneşe maruz kalınan süre, mevsim, coğrafi bölge, yaş, cilt rengi D vitamini üretimini etkiler.
UVB’den korunmak için krem sürerken, güneş gözlüğü kullanırken, kışın üşümemek için sıkıca giyinirken daha az ışın aldığımızı ve daha az D vitamini ürettiğimizi fark etmeyiz.
Ayrıca, kistik fibrozis, inflamatuvar barsak hastalıkları, bazı karaciğer ve böbrek hastalıklarında yeterli D vitamini emilimi olmaz.
Gıdalarımızdan süt ve süt ürünleri, tahıllar, ekmek, balık çeşitleri (özellikle yağlı balıklar, örneğin somon, ton), yumurta sarısı iyi birer D vitamini kaynağıdır.

Yazının Devamını Oku

Diyet mi yapalım hareket mi edelim

3 Ağustos 2015
Kilo kontrolü çoğumuzun sorunu... Ve bu noktada en önemli soru, kilomuzu ve sağlımızı korumak için beslenmemize mi dikkat edelim, egzersiz mi yapalım? Aslında, ikisi de şart! Neden mi? Buyurun...

Dozu giderek artan bir tartışma var: Kilo kontrolü için “beslenme mi (diyet mi), hareket mi daha önemli?”

Bana göre bu “Su mu, hava mı daha önemli?” sorusuna cevap aramaktan farksız bir tartışma, zira “beslenme” de “aktivite” de kilo yönetiminin temel vazgeçilmezleridir.

Harvard’lı Doktor Harvey B. Simon da benim gibi düşünenlerden, bakın ne diyor: “İlk atalarımız hayatta kalmak için fiziksel yeteneklerine bağlıydılar. Hayatları avcılık ve toplayıcılıkla besin elde etmelerine bağlıydı, avcılık da toplayıcılık da fiziksel gayret gerektiren faaliyetlerdi. Ayrıca barınak bulmak, yırtıcı hayvanlardan sakınmak ve tabiat ananın kaprisleriyle başa çıkmak için kıvrak bir zekâ yanında güç ve dayanıklılığa ihtiyaçları vardı ama en önemli iş gıda temin etmekti. Bunun için de bir ya da iki gün süren ciddi fiziksel aktivite gerekiyordu. Fiziksel aktivite ile yaktıkları kalori bugünkünün yaklaşık iki katıydı. Şimdi hayat eskisine göre çok daha iyi (kolay) ve daha uzun ama çok şey değişti. Üretimde kullanılan enerjinin %30’u insan gücüne dayalıydı (şimdi değil). Çapaların yerini traktörler, çalı süpürgesinin yerini elektrikli süpürgeler, merdivenlerin yerini asansörler aldı. Diğer taraftan besinler kolay temin edilebilir oldu. Beslenme yanlışlarının ve hareketsiz yaşamın faturasını ise hem sağlıktan, hem de paradan ödüyoruz. Bugün bizi perişan eden kronik hastalıklar (ve kilo sorunu) genetik yapımız ve yaşam tarzımız arasındaki uyumsuzluktan (yanlış beslenmek ve hareket etmemekten) kaynaklanıyor.”
(Dr. Harvey Simon/Yorulmadan Egzersiz/Optimist Yayınları/2006)

Netice şu: Kilomuzu ve sağlığımızı korumanın yolu nitelik ve nicelik (yapı ve miktar) bakımından doğru beslenip bedenimizi hareket halinde tutmaktan geçiyor.

Yazının Devamını Oku

Su ödem yapar mı?,

1 Ağustos 2015
Ödem özellikle kadınlarda sık görülen bir sağlık sorunu. Birçok farklı nedenle ortaya çıkabiliyor.

Fakat su, ödem yapmaz. Bu doğru bir düşünce değildir. Ne vücuda aşırı su almak ne de bedeni susuz bırakmak vücudun su dengesini öyle kolay kolay değiştirir.

'Ne kadar su içeceğiz?’ sorusunun yanıtı net değil. Genel kanaat, yetişkinlerin günde 8-10 bardak kadar suya ihtiyacı olduğu yönünde. Bunun mutlaka “su” şeklinde olması da gerekmiyor. Çayla, çorbayla, meyve veya gazlı mineral sularıyla, ayranla, bol sulu meyvelerle (mesela karpuzla) kazandığınız suları da hesaba dahil etmeniz lazım.
Yine de ihtiyacın kişiden kişiye değiştiği unutulmamalı. Biz sağlık profesyonelleri “bir erişkin günde en az 2 litre su içmeli” desek de uygun miktar vücut boyutlarına, yaşa, cinse, hareket yoğunluğuna, yapılan işe, terleme durumu ve idrar miktarına göre ayarlanmalı.
Bana göre en kolay yol idrar rengini takip etmek. Sabah yapılan ilk idrar haricinde eğer her seferinde çok açık sarı -hatta su gibi- idrar yapabiliyorsanız yeterince su içtiğinizden emin olabilirsiniz.
Başlıktaki sorunun yanıtına gelince... Dokular arasında su birikmesine ödem (şişme) diyoruz. Ödem özellikle kadınlarda sık görülen bir sağlık sorunu. Birçok farklı nedenle ortaya çıkabilen bu sorunun en kolay fark edileni bacaklar ve ayak bileğinde görüleni.
Kalp, karaciğer, böbrek yetmezliği gibi sağlık sorunlarında da oluşur ama genelde hormonal döngü dönemleri (yumurtlama ve periyot zamanları), tuz kaçamakları ödeme yol açıyor.
Ayrıca kilo yönetimi ve beslenme programlarına katılanların çoğu da ödemden şikâyetçidir. “Vücudun su tutması” durumundan yakınır ve kilo yönetimi programında izlediğimiz kişilerin sık sorduğu sorulardan biri de şu olur: “Çok su içiyorum, acaba vücudum o suyu biriktiriyor olabilir mi?”

Yazının Devamını Oku

Demir kilo yapar mı?

31 Temmuz 2015
Demir eksikliği; halsizlik, bitkinlik, saçlarda matlaşma, el ve ayak üşümesi gibi sorunlara yol açıyor. Demir içeren haplarla tedavi söz konusu oldu mu kilo alma kaygısı, konuya zaten duyarlı olan kadınları çok etkiliyor. Ama demir destekleri asla kilo aldırmıyor.

Demir yetmezliği ve sonucunda oluşan kansızlık özellikle kadınları ilgilendiren yaygın ve mühim bir sağlık sorunu. Hal böyle olunca demir içeren haplarla tedavi söz konusu oldu mu kilo alma kaygısı, konuya zaten duyarlı olan kadınları çok etkiliyor.
Her şeyden önce şu bilgi önemli: Kadınların demire erkeklerden daha çok ihtiyacı var. Yetişkin bir erkeğe günde 8-10 mg demir yeterken, kadın için günlük gereksinim 15-20 mg civarında.
Demir eksikliği, halsizlik, bitkinlik, yorgunluk, hızlı ve düzensiz kalp atımları, nefes darlığı, saçlarda matlaşma, kırılma ve dökülme, tırnaklarda çukurlaşma, soyulma, solgunluk, el ve ayak üşümesi, gıda maddesi olmayan şeyleri yeme (pika) gibi sorunlara yol açıyor. Aşırı eksiklik yüzünden depresyon benzeri yakınmalarıyla psikiyatrik tedavi görenler bile olabiliyor.
Eksikliğin nedeni beslenme ile yeterince demir alamamak olabileceği gibi (Vejetaryenlik, hamilelik, yanlış diyetler...), depoların tüketildiği kayıplar (Regl düzensizlikleri, sindirim sistemi kanamaları...) veya kullanım bozuklukları da olabiliyor.
Tedavi sırasında kullanılan demirin kilo aldıracağı endişesi yaygın olsa da demir destekleri asla kilo aldırmaz. Eksik olan demirin yerine konması sonucu yakınmaların düzelmesinden kaynaklanan iyilik hali sayesinde dengeli beslenmeye başlayan kişiler olmaları gereken sağlıklı kiloyu korurlar.

BİR BİLGİ Hıçkırık hastalık belirtisi mi?
Hıçkırık karın ve göğüs bölmesini oluşturan kas yapısının (diyafram) tekrarlayan istemsiz kasılmaları sonucu oluşur. Geçici hıçkırık ataklarını çoğumuz yaşamışızdır ama bu durum kalıcı ve tekrarlayıcı olduğunda can sıkar.

Yazının Devamını Oku

Kalsiyum damarı bozar mı?

30 Temmuz 2015
Kalsiyum hapları eskiye oranla daha yaygın kullanılıyor. Fakat “kalsiyum desteklerinin oluşturabileceği sağlık riskleri” konusunda artık bazı kuşkular var. Biz doktorların da bu konuda yeterli özeni gösterdiğimizi, eczacılarımızın gerekli uyarıları yapmadıklarını belirtelim. Kısacası konu mühim!

Kalsiyum hapları eskiye oranla daha yaygın kullanılıyor. Özellikle menopoz öncesi ve sonrasında hanımlar, kemik erimesi (osteoporoz) sorunu ile mücadele edebilmek adına kalsiyum haplarına yöneliyor.
Bunu yaparken de “kulaktan dolma” bilgilerle hareket edip “yuttukları hapın içinde ne var?” ve “hangi kalsiyum tozunu, ne miktarda içeriyor?” gibi sorulara yanıt aramayı dikkate almıyorlar.
Biz doktorların da bu konuda yeterli özeni gösterdiğimizi, eczacılarımızın gerekli uyarıları yapmadıklarını belirtelim. Kısacası konu mühim!
Önemli bir nokta da şu: Son zamanlarda “kalsiyum desteklerinin oluşturabileceği sağlık riskleri” konusunda bazı kuşkular var.
Bazı araştırmaların sonuçlarına bakılırsa kalsiyum desteği almak, özellikle dozu abartıldığında damar sertliğini hızlandırıp kalp krizi riskini yükseltebiliyor.
Peki bu durumda “osteoporoz tehdidi” olanlar ne yapacaklar? Lütfen “magnezyum ve K2” kutusunu ve “K2 neden önemli?” notunu dikkatle okuyunuz ve kararı ondan sonra veriniz...

ÇÖZÜM Magnezyum ve K2 şart!

Yazının Devamını Oku