Osman Müftüoğlu

3 önemli tavsiye

20 Temmuz 2015
Aşağıda vereceğim 3 önemli ‘tüyo’yu, çoğunuz zaten biliyorsunuz ya da bu köşede defalarca okudunuz. Yine de iyi ve sağlıklı bir hayat için, özellikle 40’larını geçmiş olanlarınız, bu önerilerimizi mutlaka okusun ve uygulasın..

Başlığı okuyunca lütfen elinize hemen bir kâğıt-kalem alıp “Bakalım Osman Hoca bugün hangi vitaminleri tavsiye etmiş” beklentisine girmeyin. Girmeyin zira bugün size vitamin tavsiyesi yerine, çok daha önemli olduğunu düşündüğüm “üç iyi hayat tüyosu” vereceğim.
Tüyoları okuyunca “Ben onları zaten biliyordum” ya da “Hocam bunları zaten daha önce de yazmamış mıydınız?” gibi düşüncelere filan girmeyin. Girmeyin çünkü bu tüyolar hepimize, her zaman lazım olan “vazgeçilmez yaşam tarzı alışkanlıkları” haline getirmemiz gereken şeyler ve özellikle de kırklı yaşlardan sonra çok ama çok önemliler. Benden söylemesi!
Hazırsanız başlayalım...


TÜYO 1: AZ YE!


Yaşlandıkça daha az yemenin bir yolunu bulmamız lazım.

Yazının Devamını Oku

En tehlikeli 5 besin

18 Temmuz 2015
Bazı besinlerin kimileri için zararlı olabileceği doğrudur. Bir de herkes için zararlı sayılan besinler var. İşte onların ilk 5’i...

Yaşam reçeteleri

Bazı besinlerin kimileri için zararlı olabileceği doğrudur. Bir de herkes için zararlı sayılan besinler var. Sıralama herkese göre değişebilir ama benim ilk 5’lik listeme girenler şunlar:
Rafine şeker, işlenmiş karbonhidratlar (özellikle un ve nişasta içerenler), fast food besinler, trans yağdan zengin yiyecekler ve tuz.
Eğer bedeninizi yaşlanma sürecinden ve hastalıklardan daha iyi korumak istiyorsanız sadece ne yiyeceğinize değil, neleri yemeyeceğinize ya da az yiyeceğinize de dikkat etmek zorundasınız.
Rafine şekerin kırışıklıktan kalp-damar hastalığına, kilo probleminden stres ve depresyona kadar pek çok sorunun tetikleyicisi olduğu biliniyor.
Un ve nişasta zengini işlenmiş karbonhidratlar, beyaz pirinç, pasta, çörek, kurabiye, börek ve benzeri yiyecekler, bisküvi, kraker, grissini, cips, browni, kek gibi besinler de şeker hastalığından kalp hastalığına pek çok sağlık sorunu için birer kırmızı mumlu davetiye haline geldi.
Fast food besinlerin ne gibi zararları olabileceğinin hâlâ farkında değilseniz “Super Size Me” filmini izlemenizi tavsiye ederim.

Yazının Devamını Oku

Bayramlar arınma zamanlarıdır

17 Temmuz 2015
Bayramları her millet sever ama biz bir başka severiz. Hayatımızın bir parçasıdır bayramlar. “İçimiz” bayram eder, “bayram sofraları”, “bayram yerleri” kurar, çok canımız sıkılmadıkça da kolay kolay açmayız “bayramlık ağız”larımızı. Ve de ne olursa olsun “iyi hissederiz” kendimizi bayramlarda. Kısacası biz “bayram sever” bir milletiz.

Bugüne kadar çok bayram yazısı yazdım, itiraf edeyim hiçbirini beğenmedim, hiçbiri sinmedi içime. Yılın bu ilk bayramı için yeni bir yazı hazırlamanın düşüncesi bile yordu beni. Neyse ki sayın Aydın Boysan imdadıma yetişti.
Aydın Boysan’ın üç gündür elimden düşmeyen yeni kitabındaki bayram yazısı şimdiye kadar okuduklarımın en güzellerinden biriydi. Üstat eğer müsaade ederse bugün sayfamızda onu misafir etmek istiyoruz (95 Yıldan Serpintiler/Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları). Buyurun...

KİLOMETRE TAŞLARIDIR

“Bayramlar yaşayışımızın kilometre taşlarıdır. Bu taşlar olmazsa yolun neresinde olunduğu bilinmez. Bayramlar olmazsa da ömür süreci biteviyeleşir. Halkasız zincire, düğümsüz ipe döner... Bayram günleri yüreklerin yıkanması, arınması zamanıdır. Tüm kötü duygular, kinler, nefretler yüreklerin göbek taşlarında yıkanmalı, birikintileri arıtılmalı, akıtılmalı, yok edilmelidir. Bayram yüreklerin mevsim temizliği günleridir. Yüreklerin kapısı, penceresi açılmalı, içerisi temiz hava ile doldurulmalıdır. Evet... Arada bir durup düşünmek yaşayışımızı tatmanın da bir fırsatı... Uzun yıllar önceki bayramlarda nelerle mutlu olabiliyorduk? Şimdi nelerle mutlu olamıyoruz? Bunları düşünerek zaman dilimlerini birbirine tokuşturmak, bundan hiç olmazsa ders kırıntıları çıkarabilmek zevkli değil mi?”
İsterseniz kitaptan küçük bir bölüm daha aktarayım: “İnsanlar en çok ölüm ve hastalık gibi şeyleri ciddiye almış gibi görünüyorlar. Kolayına kaçmak bu! Zor olan neşeyi ciddiye almak. Ben kendi hesabıma yıllardır ‘sululuğu ciddiye alma’ çabasının deneyini yaşıyorum.” Ve devam ediyor: “Gidenleri sevgimize gömdük, kalanlara bir çift sözüm var: Gitmeye acelemiz yoktur!”

Yazının Devamını Oku

Yarın bayram!

16 Temmuz 2015
Herkes kendine göre bir tatil planı yaptı. Bu planı kimileri kısa tuttu, kimileri uzattı. Uzatanlar için bazı tavsiyelerimiz var...

Öneri 1

Paslanmadan dinlen!

Yaz, biraz da tatile çıkıp “dinlenme zamanı” anlamına gelir. Ama küçük bir ayrıntı var: Dinlenmeyi uzatıp dozunu ve ayarını kaçırmak “paslanma” anlamına da gelebiliyor. Yaşınız, işiniz, cinsiniz ne olursa olsun bu
güzel, güneşli ve aydınlık günleri bir “hareket zamanı” haline getirmenin de yolunu bulun. Yoğun güneş altında değil ama her fırsatta yürüyün.

Öneri 2:

Gerilmeden gerin!

Germe egzersizleri çok ihmal ettiğimiz aktivitelerdir. Oysa “tendonlara daha çok elastikiyet, kıvam ve güç kazandırmada, dengeyi sağlamlaştırıp kasları sıkılaştırmada, zihni ve algıyı farklılaştırmada ama en çok da “sakatlanma riski”ni azaltmada en etkili egzersiz hangisidir?” sorusunun en doğru yanıtı “germe” egzersizleridir. Tavsiye edileni ise “statik germe” çalışmalarıdır. Hedefi ise “bir duruş oluşturmak ve sonra beden ağırlığını kullanarak dokuları germek”tir. Dikkat edilmesi gereken “germe” işinin “dikkatli” yapılması, “kademe kademe” artırılmasıdır. Kas, tendon ve bağlarınızda hafif bir “çekme-zorlanma” hissetmeli ama bu çekmenin

Yazının Devamını Oku

Sağlıklı bronzluk için

16 Temmuz 2015
Çoğumuz için bronz bir ten daha hoş bir görüntü demektir.

Tabii ki güneşten akıllıca faydalanıp, dozu kaçırmazsanız. Yoksa “marsık gibi kararacağım” derken ucu cilt kanserine kadar uzanabilen tehlikeli bir yolculuğa da çıkabilirsiniz.
Nedeni şu...

Bronzlaşmış bir ten, sahibinin güzel bir tatil geçirdiğini de ifade ediyor. Sağlıklı, enerjik ve keyifli olduğunu da vurguluyor.
Hepimiz rengi biraz koyulaşmış, ışıltılı bir cilde sahip olmak istiyoruz. Aynaya baktığımızda söylediği iyi haberleri fark etmek ve onun itici gücü ile yaşama sarılmak herkese iyi geliyor.
Acaba bronzlaşmanın riskleri var mı? Evet var! Çünkü brozlaşmak zaten başlı başına bir saldırı habercisi!
Tenin koyulaşması, UV ışınlarına karşı savunma mekanizmaları harekete geçmiş, yani “pigman” denilen ve cilde rengini veren maddeler gereğinden çok salınmaya başlamış demektir. Peki bir yandan cilt sağlığını koruyup diğer yandan bronzlaşmak mümkün mü? Bunun için ne yapmalı?
* Cildinizin “güneşe karşı toleransı”nı tanıyın. Ten rengi, cilt lekelerinin, çillerin, benlerin çokluğu ve büyüklüğü, ailede cilt kanseri öyküsünün olması bu toleransı değiştiriyor. Beyaz tenlilerin esmerlere göre daha düşük toleransa sahip olmaları gibi...

Yazının Devamını Oku

Güneş çarpmalarına dikkat

14 Temmuz 2015
Bu yıl galiba hiç gelmeyecek filan derken yaz nihayet geldi, hem de “derin yaz” geldi. Sıcaklar da rutubet de iyice arttı, güneş dikkat edilmezse fayda yerine zarar verebilecek doza ulaştı.

Sıcak havaların, özellikle de güneşle kontrolsüz buluşmaların yaratabileceği bazı sağlık sorunları var ve bir bölümü hayatı tehdit edici olabiliyor. İşte bu nedenle Dr. Evren Altınel’in hazırladığı aşağıda yer alan yazıyı dikkatle okumanızı öneriyorum.


Belki uyarıları yeterince ciddiye almadınız, belki uykusuz ya da yorgundunuz, güneşin altında uyuyakaldınız. Belki hava bulutlu diyerek aldanıp (kapalı havalarda da dağda, bayırda da güneş ışınları aynı etkileri yapar) “ıstakoz gibi” kızardınız. Bu durumda ne yapmalısınız?
1- Güneş yanıkları ve güneş çarpmaları hafiften ciddiye farklı derecelerde olabiliyor. Söz gelimi, kızarmış ve ertesi gün gerginliğini hissettiren bir cilt hafif bir güneş yanığıdır. Genellikle “güneş sonrası” kremlerle yanık hissi giderilebilir. Su tüketimini artırmak ve cilde kaybettiği suyu geri vermek gerilmelere karşı yararlı olur. Eskilerin yoğurt sürme alışkanlığının da pek yabana atılacak bir önlem olmadığını, yoğurdun proteininin cildi onardığını, laktik asidinin yumuşattığını ve suyunun da kuruluğunu giderdiğini belirtelim.
2- Parlak, kırmızı bir cilt, deniz suyuna oranla biraz daha sıcak olan duş suyunun bile yaktığından yakınma, giysilerin acı vermesi hafif-orta düzeyde güneş yanığının habercileridir. Akşam herkes ince yazlık giysileri ile otururken siz bir şal ya da hırka arıyorsanız belki biraz ateşiniz de yükseliyor olabilir. Bu durum vücudunuzun susuz kaldığının (dehidratasyon) belirtisidir. Soğuğa yakın ılık bir duş almanız, cildinizi nemlendirecek kremler kullanmanız ve bol bol su içmeniz alacağınız ilk önlemlerdir. Belki parasetamol içeren bir ateş düşürücü-ağrı kesici de gerekebilir. Alkol kullanmamanız iyi olur. Çünkü vücudunuzu daha da susuz bırakırsınız.
3- Güneşlenmeden yaklaşık 6-8 saat sonra mor-kırmızı renkte parlak ve gergin bir cilt, ağrı (hatta zonklayıcı tarzda ağrı) daha ciddi bir yanıkla karşı karşıya olduğunuzu söyler. Bolca sıvı almak daha da önem kazanır. Parasetamol iyi gelebilir. Balonlar oluşabilir. Patlatmamak ve steril koşullarda pansuman yaptırmak için bir sağlık kuruluşuna başvurmak yararlı olabilir. Eğer ateş devam ediyorsa, balonlar daha da büyüyorsa ve pansuman koşulları sağlanamıyorsa hastaneye gitmek gerekebilir.
4- Baş ağrısı, mide bulantısı ve hatta kusma, şiddetli titremelerle yükselen ateş, bilinç bulanıklığına varan genel durum bozulması var ise çok ciddi bir güneş çarpması söz konusudur. Zaman yitirmeden bir hastaneye başvurmak yapılacak en doğru yaklaşımdır.

BİR BİLGİ Sivrisinek taarruzuna karşı

Yazının Devamını Oku

Hayat bayram olsa

13 Temmuz 2015

Yaşasın Hayat! ekibi bayramınızı kutluyor, huzur ve sağlık diliyor, “hayatı bayram yerine çevirmek sizin elinizde” diyor. Bu hafta yine “Hangisi Doğru?” sorularınıza yanıtlar var. ..

Bu ramazan da en çok inanç dünyamız, manevi zenginliğimiz ve “beslenme” konuşup, bir yandan oruç ve diğer dini görevlerimizi yerine getirirken bir yandan da iftarda “hangi tatlıyı yiyeyim?”, sahurda “çay mı, ayran mı içeyim?” sorularına yanıt aradık. İyi de yaptık! Bu güzel ayın keyfi biraz da bu değil mi? Bir yandan açlık ve susuzluğa direnip güzel bir yükümlülüğü yerine getirirken diğer taraftan nefsinizi terbiye edip, metabolizmanıza dinlenme fırsatı veriyorsanız, iftar ve sahur sofralarının güzel ve lezzetli yiyecek-içeceklerle taçlandırılması kadar doğal ne olabilir?
Birkaç gün sonra Ramazan Bayramı’nı kutlayacak, “büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden” öpüp kaybettiklerimize “hayır duaları” yollayacağız. Yine zevkli sofralarda keyifli sohbetler yapacak, bir ve beraber olmanın tadını çıkaracağız. Yaşasın Hayat! ekibi olarak bayramınızı kutluyor, huzur ve sağlık diliyor, “hayatı bayram yerine çevirmek biraz da sizin elinizde” diyoruz. Bu hafta menümüzde yine “Hangisi Doğru?” sorularınıza yanıtlar var...


KARPUZ MU, KAVUN MU?

Yazının Devamını Oku

Midenin kapısı arıza yapınca...

11 Temmuz 2015
Kapak-kapı sistemi, “beden” diye özetlediğimiz ve üzerine ruhumuzu eklediğimiz o muhteşem yapının da önemli yapılanmalarından biri. Midenizle yemek borusu arasında da enteresan bir kapak sistemi var ve o tam bir “teknoloji” harikası! Bozuldu mu sindirimde işler karışıyor. Gastritten reflüye, ülserden kanamaya bir sürü sorun ortaya çıkabiliyor. En sık görüleniyse “reflü!” diye özetleneni.

Yemek borusu ile mide arasındaki bu çok özel kapı normalde sadece yiyecekler yutulurken açılıyor. Gıdaların yemek borusundan mideye geçişinden bu sistem sorumlu.
Yemek borusu ile mide arasında görev yaparak asitli mide sıvısının ve mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasına asla izin vermiyor. Kapağı oluşturan dairesel kaslar sadece yutkunma sırasında gevşiyor. Ağzınızda çiğnemekte olduğunuz yemeği yuttuğunuzda kapağa açılması için gereken sinyali otomatik olarak göndermiş oluyorsunuz.
Kapak mekanizması şu ya da bu nedenle bozulduğunda midenin asit içeriği yemek borusuna geri kaçıyor. Aside hiç alışık olmayan, alkali yapıdaki yemek borusunu kaplayan “mukoza”, yani “örtü” tahriş oluyor.
Başlangıçta, yapısal hasar henüz hafifken, sadece yatar pozisyonda ya da ayakkabınızı bağlamak için eğildiğinizde oluşan kaçaklar bir süre sonra siz otururken, ayakta dururken de gerçekleşebiliyor. İşte bu “geri kaçma” durumunda yabancı kökenli bir sözcük kullanılarak “reflü” deniliyor.
BELİRTİLERİ NELER?

Mide ekşimesi ya da mide yanması yaşamanız, ağzınıza acı, ekşi suların gelmesi çok tipiktir. Özellikle gece yatağa uzandığınızda, bu şikâyetlere göğüs ağrısı, yutma güçlüğü, ses kısıklığı, inatçı bir öksürük, hırıltılı solunum ve astımı andıran bir nefes darlığı eşlik ediyorsa aklınıza hemen reflü gelsin.

Yazının Devamını Oku