Osman Müftüoğlu

Günde 6 hap toplam 120 kilo

10 Kasım 2015
Önce şunu bir belirtelim: Bu yazının nedeni elektronik postama iki gün önce düşen bir mesajdır.

Mesajı gönderen de bir meslektaşım; Ege illerinden birinde doktorluk yapan genç bir hekim arkadaşımdır. Genç doktorun hikâyesini okuyunca yıllar önce yazdığım bir başka hastanın öyküsü geldi aklıma ve bugün o hikâyeyi sizinle yeniden paylaşma ihtiyacı duydum. Nedeni de şu...

Çok şükür, “akut” yani “acil” sağlık sorunları ile eskiye oranla daha az karşılaşıyoruz. Ve yine çok şükür çoğunu da kolayca teşhis ve tedavi edebiliyoruz. 

Son yılların öne çıkan sağlık sorunları “kronik hastalıklar”. Bunlarla mücadelede ise bırakın başarılı olmayı, her geçen gün biraz daha çuvallıyoruz!
Çuvallamamızın nedeni ısrarla yapmaya devam ettiğimiz hatalarımız.
Benden yeni bir “yol haritası” isteyen Egeli doktor arkadaşımın bilmesi gerekenlerse özetle şudur: Yeniçağın yiyecekleri sorunlu, yeni hayatın aktivitesi düşüktür.
Yeni hayat gereğinden fazla tembel, yeme içme odaklı ve haz merkezlidir. Sağlık problemlerimizin çoğu bu yanlışların sonucudur.

Yazının Devamını Oku

Yanlış teşhisten nasıl korunursunuz?

9 Kasım 2015
Yanlış teşhisin pek çok sonucu var. Her yanlış teşhis bedensel, ruhsal, sosyal bir travmanın başlangıcı olabiliyor. Peki ne yapmalısınız? Buyurun...

Modern tıptaki ilerlemeler baş döndürücü. Değişimler o kadar hızlı ki, ayak uydurmak biz doktorlar için de çok zor. Değişimler yalnızca tedavi alanında da değil, teşhis teknolojilerinde de muazzam gelişmeler var. Kısacası tıp şimdi donanımlı bir noktada. Doktorlar bir hastalığı tanımlamak için eskisinden daha etkili analiz ve görüntüleme teknolojilerinden, daha detaylı, güvenli, daha duyarlı testlerden yardım alabiliyorlar. Ama ne var ki “yanlış teşhis!” hâlâ gündemde. Hatta eskiye oranla daha az değil daha çok soruna yanlış teşhis konulduğu anlaşılıyor. Tarafsız araştırmalara bakılırsa teşhislerin neredeyse yüzde 40’ı yanlış! Yaşamın her alanında yanlışlar yapılabiliyor.Ne var ki sağlık söz konusu olduğunda yanlışlık önemli bir konu haline geliveriyor. Günah çıkarmak istemiyorum ama tek sorumlu biz doktorlar değiliz. Tabii ki “son karar verici” olduğumuz, “davul bizim omzumuzda olduğu” için neticeden önce biz sorumluyuz. Sonuçta yanlış ilaçlar, yanlış ameliyatlar, yanlış tavsiyeler birbiri ardına geliyor ve siz gereksiz ameliyatlar olabiliyor, lüzumsuz ilaçlar yutabiliyorsunuz. Dahası yıllarca çok ciddi beslenme kısıtlamalarına da maruz kalıyorsunuz. Yanlış teşhislerden kaynaklanan uykusuz geceler, ağır stresler, ruhsal sorunlar ve ekonomik kayıplar da işin cabası. Kısacası yanlış teşhisin pek çok sonucu var. Her yanlış teşhis bedensel, ruhsal, sosyal bir travmanın başlangıcı olabiliyor. Peki ne yapmalısınız? Buyurun...


TAVSİYE 1
Bilgili ve ilgili olun

Bana göre yanlış teşhisten kaçınmanızın ilk adımı sağlığınız konusunda bilgilenmek ve ilgili biri olup soru sormaktan çekinmemek olmalı. Unutmayın ki, doktorlar sizin anlatacağınız sağlık hikâyesinden, şikâyetlerinizden, yapacakları taramaların sonuçlarından yola çıkarak bir sonuç çıkaracak, bir karar verecekler. Yani burada “siz” ve sizin sürece katılım biçiminiz, isteğiniz, kararlılığınız çok ama çok önemli ayrıntılardır. Bu süreçlerin doğru işlediğinden, doğru hekimle doğru bir işbirliği içinde olduğunuzdan, yeterince incelendiğinizden, incelemelerin güvenli ellerde, dikkatli merkezlerde yapıldığından emin olmalısınız. 

Yazının Devamını Oku

Diyet mi hareket mi?

8 Kasım 2015
Kilo vermek istiyorsak, yürümeyi koşmaya tercih edeceğiz.

Bunu anladık. İyi ama, diyetin hangisi daha etkili? Ayrıca, kilo vereceksek diyet mi yapacağız yoksa egzersiz mi? İşte bu ‘hayati’ soruların yanıtları...

 

Geçen haftanın en çok konuşulan sağlık haberi, London School of Economics’teki araştırmanın şaşırtan sonuçları oldu. Haber şaşırtıcıydı, çünkü gösterdi ki, egzersiz yapmaktan muradınız fazla kilolarınızı verip belinizi inceltmekse, seçmeniz gereken “KOŞMAK” değil, “YÜRÜMEK” olmalıydı. Peki, egzersiz konusunu anladık da, “diyetlerin hangisi daha etkili, hangi diyet formülünü seçeceğiz?” Ve bir soru daha: “Diyelim ki kilo vermeye karar verdik. Diyeti mi, egzersizi mi tercih edeceğiz?” Buyurun…

 

İYİ FORMÜL: 30+30+40

 

Kilo vermek istiyorsak yürümeyi koşmaya tercih edeceğiz. Şunu da anladık. Mümkün olduğu kadar tempolu yürüyecek, hatta zaman zaman “postacı yürüyüşü” ritmine geçeceğiz.

Yazının Devamını Oku

Spora en çok yakışan sanatçı

7 Kasım 2015
Mustafa Sandal’la uzun geçmişe dayalı, güzel bir dostluğumuz var. Birbirimizi sık görmeyiz belki ama buluşur buluşmaz son görüşmemiz sanki dünmüş gibi bıraktığımız yerden başlarız. Müziğe başladığı ilk yıllardan bu yana düzenli spor yapan ve yediğine dikkat eden sevgili Mustafa için spora en çok yakışan sanatçı diyebilirim. Bakın neler söylüyor...

Her sabah bir bardak ılık limonlu su ile güne başlarım. Genelde sağlığına dikkat eden ve sağlığının iyi olduğunu düşünen biriyim. Sigara, alkol kullanmam. Doğru beslenmeye çalışırım. Katkısız, sağlıklı ama mutlaka lezzetli şeyler yemeye dikkat ederim. Hızlı yeme gibi bir yanlışım var ama düzenli kahvaltı yapan, öğün atlamayan biri olduğum da kesindir. Zeytinyağlı barbunya en sevdiğim yemek. Bunu pilav ve döner izler. İşkembe çorbası ise bana en uzak yiyecektir. Kuzu etinden de hoşlanmam, hele kuzu tandır benim hiç tarzım değildir. Fast food’lara elimi bile sürmem. Pilav, makarna, patates konusunda, özellikle de pirinç pilavı söz konusu olduğunda yanlış yolda olduğumu düşünüyorum. Sağlık sorunlarım var mı? Sanmıyorum. Ciddi bir sağlık sorunum olduğu söylenemez ama sindirim sistemimin sık sık arıza çıkardığı kesindir. Şişkinlik, gaz, hazımsızlık, kabızlık sık yaşadığım problemler. Cilt sorunlarım da vardı, çok şükür ergenlikle birlikte geride kaldı. Bir de sık sık tansiyonum düşer. Aile mirasıma gelince: Orada ciddi bir riskimin olduğunu düşünmüyorum. Ailemde kalp krizi geçirenler var ama ben “kalbim bana sorun çıkarmaz” diye ümit ediyorum. Düzenli egzersiz yaparım, mesela her gün koşarım. Tenis ve yüzme de sevdiğim fiziksel aktiviteler. Deniz tutkunu biri olduğumu da belirteyim. Kullandığım bir ilaç ya da vitamin desteği yok. Şekeri, tuzu kararında tüketirim. Çayı, kahveyi abartmam. Stresli miyim? Bence hayır. Bazen hatırlama güçlüğü çekiyorum ama stres durumumla ne kadar bağlantılı, emin değilim. 




Mustafa Sandal: Huzurlu ve keyifli!

Ben Mustafa Sandal denince, “Şen şakrak, keyifli, yaptığı işi seven ve o işin hakkını verme konusunda kararlı olan, genelde de kendine iyi bakan” biri aklıma gelir. Her zaman fittir. Size gülümseyen bir yüzle bakar. Çok sıkıntılı anlarını bilmem ama sürekli yüzü de, gözlerinin içi de güler. Ve bu dingin, keyifli hali kişiliğine de yansımış gibidir. Ama bütün bu güzellemeler ve ona duyduğum sempati sağlığı söz konusu olduğunda onu eleştirmeme de engel değildir. Bazı hataları var çünkü. Mesela mı? Mustafa egzersiz denince sadece koşmayı anlıyor. Oysa yürümenin koşmadan daha güvenli ve daha etkili olduğunu gösteren çalışmalardan, bulgulardan defalarca bahsettik. Pilavı, makarnayı, ekmeği sevmesi de bir başka yanlışı. Nedeni, yandaki kutuda bulacaksınız. Sık sık uyguladığı detoks kürlerini de tasvip etmiyorum. Ben detoks denince bedenin değil ruhun arındırılmasını anlarım. Ayrıca uygulanan ticari detoks kürlerinin çoğunun “zararlı” olduklarını, işe yaramak bir yana sağlığı olumsuz etkileyebileceklerini kabul ederim. Açıkçası Mustafa’nın çektiği hazımsızlık sorunları, şişkinlik, gaz yakınmaları, mide bağırsak problemleri sık uyguladığı bu detoks kürlerinin bir sonucu da olabilir. Nedenini yandaki kutuda açıklayacağım. Sevgili Mustafa’nın hemen vazgeçmesi gereken yanlışlarından biri de işkembe çorbasına sofrasında hiç yer vermemesi. Oysa onun gibi her gün egzersiz yapan, hele hele her gün koşarak tendonlarını, kıkırdaklarını zorlayan birinin mutlaka ama mutlaka sakatat grubundaki besinlere (İşkembe çorbası olması şart değil, diğerleri de olabilir) sofrasında yer açması lazım. Kolajen, glikozaminoglikanlar ve hiyalüronik asit kazanmanın en garantili yolu tencerede pişmiş kemikli et yemekleri ve sakatat grubundaki yiyecekler. Yaptığı doğru işlere gelince... Bir kere zeytinyağlıları seçmesi mükemmel bir tercih. Beslenme modeli prensip olarak oldukça iyi. Özellikle ailede kalp krizleri hikâyesi olan birinin zeytinyağlı ve sebze dostu bir beslenme planı uygulaması lazım. Sabah kahvaltılarını düzenli yapması, öğün atlamaması, sağlık kontrollerini ihmal etmemesi de sevgili Mustafa’nın pozitif yatırımları. Ama bana sorarsanız Mustafa en büyük yatırımını “huzur”a yapmış. Onun “huzur odaklı” bir yaşam sürdüğünü ve “her şeyin başı huzur” cümlesini dilinden düşürmediğini çok iyi biliyorum. En çok takdir ettiğim özelliklerinin başında da bu var zaten. Kendine de gülebilmesi, pozitif düşünen biri olması ise sevgili Mustafa’nın alkışlanması gereken diğer önemli farklılıkları. 

Yazının Devamını Oku

Yürümek koşmaktan daha iyi zayıflatıyor

6 Kasım 2015
Biri size “koşmak mı, yürümek mi daha hızlı kilo verdirir?” diye bir soru yöneltse yanıtınızın tereddütsüz “koşmak” olacağından eminim ama gerçekte durum hiç de düşündüğünüz gibi değil.

London School of Economics’te dört yıl süreyle 50 bin kişi üzerinde yapılan bir çalışmanın sonuçları eğer hedefiniz zayıflamak, özellikle de bel çevrenizi inceltmekse en etkili egzersizin koşmak değil, yürümek olduğunu söylüyor. 

Aynı araştırmaya göre düzenli yürümek kadınlarda erkeklerden, 50 yaşını geçenlerde gençlerden daha çok fayda sağlıyor. Araştırmada elde edilen rakamlara bakılırsa dört hafta süreyle her gün yarım saat yürüyen kadınların bel kalınlığı 4,3, erkeklerin 3,3 cm azalıyor. Kısacası “sorun” kilo fazlalığı veya “bel kalınlığı” olduğunda yürümek koşmaktan da, yüzmekten de daha etkili bir çözüm.
Yaşasın Hayat okuyucuları bizim “yürümek” konusundaki ısrarımızı çok iyi bilirler. Bize göre insan bedeni adeta yürümek üzere yaratılmış gibidir. Sağlıklı her yetişkinin her gün ısrarla, bıkmadan, usanmadan yürümesi, en az 5 bin, optimum 7500, en iyisi 10 bin adım atması gerekir.
Günlük adım sayısının 5 binin altına düştüğü durumlarda ne kadar sağlıklı ve dikkatli beslenirseniz beslenin sağlığınızı da, kilo kontrolünüzü de korumanız imkânsız hale gelir.
Kilonuzu korumak veya fazla kilolarınızdan kurtulmak istiyorsanız mutlaka her gün yürümeli, yürüme esnasında kullanılan kas gruplarınızı ısrarla çalıştırmalısınız.
Bunu yapmadığınız takdirde ne insülin direnciyle mücadele edebilir, ne kilonuzu, ne de formunuzu koruyabilirsiniz. Bizim tavsiyemiz şudur:
Yürüyüşten daha etkili sonuçlar almak istiyorsanız “tempolu” yürümeye özen gösteriniz. Yürüyüş sürenizin hiç olmazsa 20-30 dakikasını tempolu yürüyüşe ayırınız.

Yazının Devamını Oku

Bu ağrılar nasıl geçecek?

5 Kasım 2015
Eklemlerimizin, özellikle de diz ve kalça eklemlerimizin canına okuyan yanlışlarımızın başında beslenme hatalarımız var. Bu hataları “iki başlıkla” değerlendirmek mümkün.

Birincisini daha önce de yazdım: Eklemlerimizin ihtiyacı olan gıdaları terk ettik. Tencerede kemiğiyle pişirilmiş bol sulu et yemekleri ve sakatat grubunu unutalı yıllar oldu. 

Neticede kemik, kıkırdak, kas ve tendonlarımızın ihtiyacı olan temel ihtiyaç maddelerini (kolajen, glukozaminoglukanlar, kalsiyum, hiyalüronik asit ve daha pek çok şey) kazanamaz olduk. Tersine, eklemlerinin canına okuduklarını bile bile un, şeker ağırlıklı besleniyoruz.
İkincisi ise ağırlığımızla (!) ilgili: Kilo alıyor, şişmanlıyor, neticede; eklemlerin üzerine taşıyabileceklerinden daha çok yük bindiriyoruz.
Diğer bir yanlışı da aktivite konusunda yapıyoruz. Ya hiç hareket etmeyip eklemlerimizi paslandırıyor ya da “aktif hayat” tutkusuyla yanlış işler yapıp zarar veriyoruz. Aktivite deyince koşmayı anlamakta hâlâ ısrarlıyız. Egzersiz öncesinde azıcık ısınmayı nedense hep unutuyoruz.
Bazılarımız da eklemlerimize kapasitesini bilmeden aşırı yük bindiriyor, onları yapamayacakları hareketlerle yaralıyoruz.
Netice ortada: Eklemlerimiz öncelikle de diz ve kalçalarımız tahrip oluyor. Tahribatın ilk sonucu da ağrılar. Herkes birbirine şu soruyu soruyor: Nasıl geçecek bu ağrılar? Merak ediyorsanız önerilerimi lütfen dikkatle okuyunuz.

YAŞAM REÇETELERİ

Yazının Devamını Oku

KABIZLIĞINIZ ROMA KRİTERLERİNE UYGUN MU

4 Kasım 2015
Kabızlık keyif kaçırıp mutsuz eden bir sorun. Problem özellikle şehirlerde çok yaygın.

En önemli nedenleri ise hareketsizlik ve yanlış beslenmek. Özellikle posadan fakir gıdalara ağırlık veren ve oturarak iş görenlerin riski daha yüksek. Sebze, meyve, bakliyat ve tam tahıl ağırlıklı beslenmediğiniz zaman, hele bir de masabaşı iş yapıyor, günün önemli bir bölümünü sandalyenize yapışık geçiriyorsanız kabızlık kaçınılmaz bir son gibi.

Uzmanlar günde bir kere tuvalete gitmenin normal olduğunu söylüyor, iki veya üç defa yapılan tuvalet ziyaretlerinin de normal sayılması gerektiğini belirtip, günde üç defadan daha sık tuvalete gitmek durumunda kalıyorsanız “bu sınırları zorlamak anlamına gelir” diyorlar.
“Ne zaman kabızsınız?” sorusunun ise net ve açık bir cevabı yok. Ortak kanaate göre haftadan ikiden fazla tuvalete gitmiyorsanız bu “bağırsaklarınızın içini iyi boşaltamadığına” işaret ediyor.
Ama bunun tıbbi bir sorun sayılabilmesi için de şöyle bir şart var: Haftada ikiden fazla tuvalete gitmeme probleminiz son altı ay içinde en az üç aylık zaman zarfında aralıksız devam etmiş olmalı. İşte ancak o zaman sizde de bir “kabızlık” sorununun varlığından bahsedilebiliyor.


Yazının Devamını Oku

Genetik falınızda neler var?

3 Kasım 2015
Geliştirilen yeni testler sadece genetik hastalıkların tanısında değil, nasıl besleneceğiniz, ne tür egzersiz yapacağınız gibi konularda da yardımcı oluyor. Bütün mesele testlerde ortaya çıkabilecek sonuçlara bakarak “aşırı yorumlamalardan” kaçınmak ve testleri “ticari hedefler” gözeterek kullanmamak!

YAŞAM REÇETELERİ

Genetik, modern tıbbın en hızlı gelişen alanlarından biri. Özellikle genomik araştırmalar modern tıbba teşhiste ve tedavide akla hayale gelmez ufuklar açtı. Geliştirilen yeni testler sadece genetik hastalıkların tanısında değil, yaşamı doğrudan etkileyen günlük bazı süreçlerin yönetiminde de işe yarayabiliyor. Bu testler sayesinde nasıl besleneceğiniz konusunda daha akılcı kararlar verilebiliyor. Yine bu testler sayesinde yapacağınız egzersizin nasıl planlanması gerektiği konusunda da bilgi edinmeniz mümkün. Genomik testler romatizmal hastalık, hatta kemik erimesi riskinizi de söyleyebiliyor. Bu testlerle cilt yaşlanmasını önleyici tedbirlerin nasıl planlanabileceğini anlamak bile mümkün olabiliyor. Bütün mesele testlerde ortaya çıkabilecek sonuçlara bakarak “aşırı yorumlamalardan” kaçınmak ve testleri “ticari hedefler” gözeterek kullanmamak! Zira sadece genetik haritanıza bakarak hangi antrenmanları yapacağınızı (ya da yapmayacağınızı), hangi gıdaları yiyip içeceğinizi (ya da yemeyeceğinizi), eklemlerinizi, kemiklerinizi nasıl koruyacağınızı doğrudan söylemek doğru da değil. Doğrusu şu: Sağlığınıza ilişkin planlamaları yaparken beslenmenizden aktivitenize, belleğinizden eklemlerinize, cilt yaşlanmanızdan depresyon riskinize kadar pek çok riski, genetik incelemelerle anlamak mümkün olabilecek gibi görünüyor. Bu testlerden yararlanmadan önce mutlaka en iyi şekilde bilgilenin. Gaza gelip önerilen her genetik testi hemen yaptırmayın. Size ne fayda verecek yapılan önermeler, ne oranda etik ve güvenli, mutlaka öğrenin.

 

Bir soru

Çarpıntılar ne zaman tehlikeli?

 

Kalbin olağan dışı bir hızla çalışmaya başlaması ya da hissedilecek sertlikte vurular üretmesi hepimizi korkutur ama kalp çarpıntılarının çoğu tehlikesiz ve masumdur. Çoğu sıradan hataların, basit dikkatsizliklerin beklenen sonucudur. Örneğin uykusuzluk! Uykusuz geçen gecelerin ertesi günü çarpıntı ihtimali artar. Örneğin, aşırı kafein yüklemesi yapmak! Bedeninize giren kafein oranı arttıkça kalbinizin hızlanması da, anormal vurular üretme ihtimali de yükselecektir. Yine de siz siz olun çarpıntı sorunuyla karşılaştığınızda sorunun arkasında ne olduğu konusuna biraz kafa yorun. Stres, aşırı yorgunluk, uykusuzluk, çayı, kahveyi fazla kaçırmak gibi bildik bir bahane bulamazsanız doktorunuzla bir konuşun. Şunu da unutmayın: Çarpıntı şikayetiniz sık sık tekrarlıyorsa, uzun sürüyorsa, sizi uykudan uyandırıyorsa önceden belirlenmiş bir sağlık sorununuz, özellikle de hipertansiyon, şeker hastalığı, guatr-tiroit bezi gibi sorunlarınız olmuşsa dikkatli olun. Çarpıntıya baş dönmesi, denge bozukluğu, baygınlık hali ya da bayılmalar eşlik ediyorsa nedenini araştırmada lütfen geç kalmayın.

Yazının Devamını Oku