Keyİflİ, mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir hayat hepimizin arzusu.
Ne var ki bu dörtlüyü her zaman bir arada tutabilmek kolay olmuyor. Özellikle sağlık ve uzun ömür söz konusu olduğunda sisteme anında pek çok faktör giriveriyor. Bunlardan biri de damarlarımızda dolaşan insülin miktarı. İnsülin arttıkça sağlık sorunları çoğalıyor. Diğer taraftan açlık insülinimiz ne kadar azsa sağlıklı ve uzun bir ömür sürme şansımız o oranda artıyor.
TERSİ DE DOĞRU
Şunu net ve açık olarak bilelim: Bunun tersi de doğru: İnsülin arttıkça hastalıklar artıyor, ömürler kısalıyor.
Hepimizin başı zaman zaman ağrır. Bu ağrıların nedeni de genelde sıradan şeylerdir. Ama yine de prensip olarak “Baş ağrısıdır, nasılsa geçer” diye düşünmemekte, özellikle de tekrarlayan, sıklığı ve şiddeti giderek artan baş ağrılarını ciddiye almakta fayda var!
Baş ağrılarının bazen gerçekten de çözümsüz kalabileceğini ve insanda umutsuzluk duygusu yaratan bir probleme dönüşebileceğini unutmayın.
Eğer kronikleşen, tekrarlayıp duran baş ağrılarından şikâyetçiyseniz, yapmanız gereken en önemli şey bu konuda uzmanlaşmış nörologlardan yardım istemektir.
Baş ağrılarınıza bulantı, kusma, denge bozukluğu, el ve ayaklarda güç kaybı, ateş gibi işaretler eşlik ediyorsa, tıbbi yardım istemekte fayda var. Bunlar, baş ağrısına eşlik eden acil durum işaretleri olarak kabul ediliyor.
Baş ağrısı ile ilgilenen uzmanlık alanları oldukça fazladır. Ama şahsen ben baş ağrısından şikâyetçi isem önce bir nöroloji uzmanından yardım isterim. Nöroloji uzmanları arasında özellikle baş ağrısı konusunda uzmanlaşmış olanların da bulunduğunu bir kenara not edin.
Yani, siz siz olun baş ağrısı deyip geçmeyin. Birkaç günden uzun süren, şiddeti giderek artan, karakter değiştiren, bedenin başka yerlerindeki sağlık sorunlarıyla ilişkili olduğu düşünülen baş ağrılarında fazla zaman kaybetmeden tıbbi yardım almakta fayda var.
Sürekli başım ağrıyor, ne yapmalıyım?
Sürekli ağrılarda ikincil bir neden olup olmadığı mutlaka incelenmelidir. Daha önce periyodik ağrılardan muzdarip olan hastalarda ağrılar süreklilik kazandıysa hastanın çok sayıda ağrı kesici ilaç kullanmış olma ihtimali ya da altta yatan psikolojik nedenlerin araştırılması gerekir.
Eğer durup dururken açlık krizleri yaşıyor, yiyeceklere içeceklere saldırıyorsanız ya da tam tersine iştahınız kapanmış, canınız hiçbir şey yemek istemiyorsa; gaz, şişkinlik, kabızlık gibi sorunlar yaşıyorsanız; ağzınızda sık sık yaralar, aftlar çıkıyor ve dudak kenarlarınız çatlıyorsa, sindirim sisteminiz detoksa ihtiyaç duyduğunu anlatmaya çalışıyor demektir.
Çok sık enfeksiyona yakalanıyorsanız, soğuk algınlıklarının biri bitip diğeri başlıyorsa; sık sık sinüzit ve bronşit oluyorsanız; zaman zaman kendinizi halsiz, yorgun hissediyorsanız; nedensiz terlemelerden yakınıyor ve lenf bezlerinizde şişlikler oluyorsa bağışıklık sisteminize kulak verin. “Ben çok yoruldum” diyerek sizi uyarmaya çalışıyor.
Uykularınız bölünüyor, sabah yorgun uyanıyor ve gün içinde uyukluyorsanız; odaklanmakta zorlanıyor, kendinizi keyifsiz, tatsız, isteksiz hissediyorsanız detoks zamanınız gelmiş demektir.
Unutmayın; hasta olmakla sağlıklı olmak arasında gri bir alan vardır. Bu gri alanı iyi değerlendiremez ve müdahale etmezseniz, bir süre sonra hastalık bölgesine adım atarsınız.
Bu nedenle, vücudunuzun detoks ihtiyacını, uyarı işaretlerini görmezden gelmeyin.
Ben her ayın üç gününü detoksa ayırmaya çalışırım. Her yıl iki haftalık bir tatil yaparım ve bu tatilin mümkünse bir haftasını yoksa en az 3 gününü detoks yaparak geçiririm.
Detaylar için buyurun...
Az çoktur!
Çikolatayı sevenlerin sevmeyenlerden daha fazla olduğu kesin. Atıştırmalık olarak çikolatanın ruhu iyi yönde etkilediği de tartışılmaz.İçinde beynin rahatlamasına, mutlu olup keyif almasına ve yiyenlerin kendilerini daha iyi hissetmesine yardımcı bazı bileşenlerin olması yanında lezzetli bir atıştırmalık olarak da ruhu gevşettiği, sıkıntıları, gerginlikleri hafiflettiği konusunda herkes hemfikir.Peki ya bedensel faydaları?İşte orada bazı tartışmalar var...Aslında son derece sağlıklı ve besleyici bir gıda olmasına rağmen doğal çikolataların içine hiç de sağlıklı olmayan şeyler karıştırılabiliyor ya da eklenenler sağlıklı olsa bile çikolatanın yapısı değiştiğinden ortaya çıkan ürün çikolata olmaktan çıkıyor.Zaten böyle olduğu için de özellikle içine fazlaca şeker ve katkı eklenen çikolatalar uzun süre atıştırmalıkların kara listesinde yer almış. Hatta bazen süpermarket raflarını süsleyen sağlıksız yiyeceklerle, gofretler, şekerlemeler, bonbonlarla bir tutulmuş. Ama yukarıda da belirttiğim gibi her çikolata aynı değil, onun da iyisi, kötüsü var.Daha fazla detay için aşağıdaki kutuları dikkatle okumanızı öneririm.
Çikolatada neler var?Saf kakaodan üretilen, üretim sürecinde içine sağlığa zararlı yağlar, rafine karbonhidratlar, kimyasal katkılar eklenmeyen koyu -siyah- renkli çikolatalar “bitter çikolata” olarak biliniyor. Bunlar sağlıklı ve faydalı atıştırmalıklar.Nedeni şu: Çikolatanın üretildiği temel madde kakao faydalı besinsel unsurlardan son derece zengin bir doğal mucize. İçinde bol miktarda mineral (magnezyum, çinko, demir, manganez, kalsiyum, bakır, kükürt, potasyum) ve vitamin (B1, B2, B3, B5, B8 ve E vitaminleri) var.Ayrıca kakao yağının da zeytinyağı gibi vücuda yararlı bir yağ olan oleik asitten ve bazı faydalı doymuş yağlardan zengin olduğu biliniyor.Bitter çikolatanın çok güçlü bir antioksidan aktivitesi de var ve bu gücün yaban mersini, açai gibi meyvelerden bile daha fazla olduğu gösterilmiş.Zaten bu nedenle de bitter çikolata ile kalp hastalığı riskinin azalması ve beyin fonksiyonlarında iyileşme sağlanması arasında bağlantı kuranlar var.Özetle çikolatanın “bitter” olanı sağlıklı kabul edilebilecek bir atıştırmalık, iyi bir keyif seçeneği.
Hangi bitter?
Bitter çikolatalar koyu renklidir ve kakaoya sadece yağ ve de mini minnacık oranda şeker eklenerek üretilir. Açık kahverengi sütlü çikolatalardan temel farkı çok az süt ürünü içermeleri ya da -ki doğrusu budur- hiç süt ve şeker içermemeleridir.Ama genel olarak kakao içeriği yüzde 70 ve daha yüksek olan çikolatalar “bitter” çikolata olarak adlandırılır.Bitter çikolatalar arasında seçim yaparken mümkün olduğu kadar az sayıda katkı maddesi içerenler (süt, şeker) tercih edilmeli, kakao oranı yüksek olanlara öncelik verilmelidir.Kakao tozu ve kakao yağı kabul edilebilir katkılardır. Bitter çikolatanızı seçerken de içinde trans yağ bulunmayanları tercih edin.
Aralıklı oruç işinize yarayabilir
Eğer sağlık durumunuz el veriyorsa, herhangi bir organ yetmezliği, insülin kullanımını gerektiren şeker hastalığı, ağır düzeyde hipertansiyon vb ciddi bir yaşlılık sorununuz yoksa, hipoglisemik biri değilseniz, gebelik ve emzirme durumu söz konusu değilse makul ölçüde aralıklı oruç denemeleri sağlığınızı olumlu yönde etkileyebilir.
Atıştırmak vazgeçilmez bir trend ve yeni bir trankilizan (sakinleştirici) ama atıştırma yapmanın iyi olduğunu söyleyen de var, kötü olduğunu söyleyen de.
Bana sorarsanız iki taraf da haklı! Ama iki taraf da katı bir tutum içinde sadece kendi düşüncelerinin doğru olduğunu iddia ediyor.
Birinci grup “Atıştırma yapmak kötüdür, atıştırma alışkanlığı zararlıdır. Sık sık bir şeyler atıştırmak pankreası yorar, insülin direncine zemin hazırlar” derken, diğer grup “Hipoglisemisi olan birinin atıştırma yapmaması hem yaşam kalitesini azaltan, hem de tehlikesi sonuçları olabilen bir yanlıştır. Eğer hipoglisemili biriyseniz sağlıklı atıştırmalıklar seçerek ataklarınızı önleyebilir, zarar değil, fayda görürsünüz” diyor.
Netice şu: Eğer atıştırmalık olarak hemen her köşede bulabileceğiniz un, şeker, yağ zengini sağlıksız atıştırmalıkları (bisküvileri, gofretleri, şekerlemeleri) tercih etmez de, doğal ve tam atıştırmalıkları, yani şekeri az meyveleri, kuruyemişleri, sebze parçalarını, yoğurdu, ayranı, bir-iki dilim peyniri yiyip içerseniz atıştırmaktan zarar görmezsiniz.
Ama yine de prensip olarak acıkmadıkça yemeyin. Açsanız yiyin, toksanız yiyecek ve içeceklerden –su hariç- uzak durun.
Kısacası atıştırmalık konusu kafa karıştıran bir alan. Ve zaten böyle olduğu için de sorularınızın sayısı oldukça fazla.
Onlardan bazılarının yanıtlarını aşağıdaki kutularda bulacaksınız.
Sık atıştırmak metabolizmayı hızlandırır mı?
Hatmi çiçeği kökü
Hatmi çiçeği bitkisinin yaprakları, çiçekleri ve kökleri çok eski zamanlardan beri yutak iltihabı ve soğuk algınlığı tedavisinde kullanılan bir bitkidir.Özellikle yaşlı çiçeklerin kökleri müsilaj olarak bilinen jelatin benzeri bir madde içerir. Müsilaj yutulduğunda yutak ve boğazı kaplayarak kayganlaştırır.Hatmi çiçeği kökünün etkili olduğu çalışmalarda test edilmiş ve yüksek dozlarda bile toksik olmadığı bulunmuştur. Boğaz ağrısına birebir olan hatmi çiçeğinin kurutulmuş yaprakları bir litre kaynamış suyun içerisine atılarak beklenir ve süzülerek içilir. Bir litre soğuk suyun içerisine tülbente sarılarak konulan 30 gram kadar kurutulmuş hatmi kökü, en az sekiz saat suyun içerisinde bırakılır. Hazırlanan içecek gün boyunca azar azar içilir.
Adaçayı ve ekinezya
Akdenizli olan adaçayı pek çok iltihaplı hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Çalışmalarda yutak ağrısının giderilmesine yardımcı olduğu gösterilmiş. İkiliden hazırlanan karışımının boğaz ağrısını geçirmede kullanılan lokal antiseptik ilaçlardan daha etkili olduğu bulunmuştur. Yan etkisi yoktur. Amerika kökenli ekinezya bitkisinin bakterilerle mücadele ettiği ve iltihabı azalttığı görülmüştür.
Elma sirkesi
Elma sirkesinin etken maddesi bakterilere karşı antiseptik etki gösteren asetik asittir. Tıbbın babası olarak bilinen Hipokrat, “oksimel” olarak adlandırılan elma sirkesi ve bal karışımını, öksürük, yutak iltihabı, soğuk algınlığı tedavisinde kullanmıştır.
Yenİ hayatın vazgeçilmez trendlerinden biri de sık sık bir şeyler atıştırmak oldu. Bu bazen karşı konulmaz bir istek, vazgeçilmez bir alışkanlık, karşı konulamaz bir tutku haline bile gelebiliyor. Atıştırma arzusunun sebepleri değişken. En mühimleri yeme içme düzenimizin bozulması ve neredeyse öğünlere ayıracak vaktimizin kalmaması. Çalışma hayatının stresleri, sosyal yaşamın can sıkıntıları, zaman kısıtlamalarının yüklediği stresler ve daha pek çok nedeni de var. Her biri bizi sürekli bir şeyler yiyip içmeye, beynimizi “git bir şeyler atıştır da azıcık rahatla” emrini vermeye zorluyor.
YENİ TRANKİLİZANLAR
Atıştırmaların ruhsal açıdan olumlu etkileri var. Atıştırmak çoğumuzu rahatlatıyor, atıştırmalıklarsa eş-dost sohbetlerimize katık olup dostluklarımızı ısıtıyor, bazen de can sıkıntımızı hafifletip bir çeşit “ruhsal yatıştırıcı” işlevi üstleniyor. “Antistres” etkilerinin olduğu bile söylenebilir. Kısacası sağlığımızın ruhsal yanı söz konusu olduğunda atıştırma yapmak fena bir seçim değil. Ne var ki konu beden sağlığımız olduğunda iş değişiyor.
Bu noktada o atıştırmalığın tadı, tuzu, kokusu, görüntüsü, duygusu devreden çıkıyor; yapısı, içeriği, kalori gücü, tok tutma kapasitesi, acıktırabilme problemi, besin değeri ve içindeki zararlı katkı maddeleri öne çıkmaya başlıyor.
Başlığı okuyunca aklınıza “gıdanın gerçeği, sahtesi olur mu, gıda gıdadır!” gibi bir düşüncenin geleceğini biliyorum ama pratikte durum böyle değil.
Yiyip içtiklerimizin çoğu –maalesef- gerçek gıda olmaktan uzak şeyler. Kimisinde “renk verici” boyalar, kimisinde “koruyucu” kimyasallar, kimisinde “sentetik” şekerler, “iştah” açıcılar, hatta “acıktırıcılar” var.
Özellikle paketlenmiş gıdalar için bu işler neredeyse vazgeçilmez bir durum. Kimi üretici “raf ömrünü” uzatmak, “tadını, lezzetini” artırmak, “görüntüsünü” daha albenili hale getirmek, kimi üretici de “fiyatı” düşürüp satışı çoğaltmak amacıyla gıdaların içine adına kısaca “katkı” dediğimiz yapay şeyler yüklüyor.
Daha da mühimi, bir gıda paketlenme sürecine girdiğinde içindeki pek çok besleyici maddeyi de kaybediyor.
Kısacası “hazır gıdalar” iki problemi birlikte taşıyor. Bir: Besleyici maddelerinin azlığı! İki: Sağlığa zararlı olabilecek kimyasalların varlığı! Bu nedenle beslenme tercihlerimizi öncelikle gerçek gıdalardan yana, yani tam besinlerden tarafa kullanmamız lazım.
Doğal, işlenmemiş, kimyasal katkı içermeyen, içeriği zengin besinleri tercih etmemiz şart. Kilo sorunundan, kronik hastalıklardan (romatizma, damar sertliği, şeker hastalığı, hipertansiyon, bunama, kanser) uzak bir hayat ve sağlıklı bir yaşlılık istiyorsak bu konuya ayrı bir dikkat göstermeliyiz.
İsterseniz şu “gerçek gıda” konusuna biraz daha dikkatle bakalım, “neden?” sorusuna yanıt arayalım. Buyurun...
Vitamin ve minerali boldur