Yoğurt, bu güzel övgüyü sadece kaliteli proteinleri, dengeli yağ yapısı ve mükemmel karbonhidrat gücü ile hak etmez, onun mükemmel bir “prebiyotik ve probiyotik karışımı” olduğu da bilinmelidir.
Kısacası “geleneksel Türk yoğurdu” sıradan bir gıda değil, bir “süper besin”dir.
Market ve bakkallarda satılan “homojenize endüstriyel yoğurtlar” ise maalesef bu övgüyü tam olarak hak etmiyor. Çünkü onların “probiyotik güçleri” çok düşük. İçlerindeki sağlığa faydalı bakterilerin miktarı minimumda, yani yok denecek kadar az. Ama yine de onlar da protein, kalsiyum ve diğer besin unsurlarından oldukça zengin gıdalar.
Özeti şudur:
Şekerli olanları ile meyve konsantresi eklenenleri hariç yoğurtların hepsi faydalıdır. Evde yapılanın faydası ise bir tık daha fazladır.
Ev yapımı bir yoğurt mucizesi: Dörtlü karışım!
Bir kâse yoğurdun içerisine birer çay kaşığı kadar taze öğütülmüş keten tohumu, üzüm çekirdeği, ısırgan otu tohumu ve 1 tatlı kaşığı kadar zerdeçal ekleyin.İsterseniz ek olarak bir çay kaşığı tarçın ile iki çay kaşığı kadar da sızma zeytinyağı ve çay kaşığının ucu kadar karabiber de ilave edebilirsiniz.Bu mükemmel karışımı her gün ya da gün aşırı tüketebilirsiniz. Elimizdeki bu “ev yapımı ilaç” harika bir iltihap giderici, mükemmel bir antialerjik, çok güçlü bir antikanser kalkandır.
Pek iyi bir rakam değil bu. Peki bizim milli kuruluşumuz Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu konuda ne diyor? TÜİK’e göre ne durumda mutluluk rakamlarımız? Buyurun...
Çok mu pesimistiz?
Mutluluk oranı nasıl hesaplanıyor bilmiyorum ama ben kendi gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirim: Biz aslında kolay mutlu olabilen yani mutlu olmaya hazır bir milletiz. Ufak tefek güzelliklerle bile anında mutluluk perisi oluveririz. Ama mühim hem de çok mühim bir kusurumuz var: Çabuk pes ederiz! Biz en ufak bir terslikte “ben yokum arkadaş” diyebilen “pesimist” yani “kötümser” bir toplumsal psikoloji içindeyiz. “Bu da geçer” felsefesini icat eden millet biz olsak da uygulamasını pek bilmeyiz. TÜİK yani Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre de (2017) “Yaşam Memnuniyeti Araştırması”na göre yüzde 58’lik bir “mutluluk oranı” ile sınıfta kalmış vaziyetteyiz.
Bizi neler mutlu ediyor?
TÜİK’in verilerine bakılırsa “sağlık” ve “evlilik” konuları bizim için mühim birer mutluluk parametresi. Sağlıklı ve evli Türkler kendini daha mutlu hissediyor. Yine TÜİK rakamlarına bakılırsa evlilik, kadınlar için daha mühim bir mutluluk faktörü. Bir başka enteresan veri de şu: Halkımızın sadece yüzde 16.6’sı sevginin mutluluk getireceğine inanıyor. Başarı ile mutlu olabileceğini düşünenlerin oranı ise yüzde 9’a çıkmış. TÜİK verilerine bakılırsa halkımız 21’inci yüzyılda da “paranın saadet getirmeyeceği” inancına sarılmış görünüyor. “Para ile saadet olmaz” diyenlerin oranı da yüzde 3.9’a çıkmış.
Hepsinin içinde yeni bir yaşam ve o yaşamı hayata geçirecek yeterli miktarda protein, yağ, vitamin, mineral, kaliteli karbonhidrat, posa, antioksidan zenginlik var.
Zaten bu nedenle neredeyse “seedology” diye bir bilimsel alan devreye girmek üzere.
Ama bu “çekirdek” ya da “tohum”lardan bazıları var ki diğerlerinden daha çok avantaj sağlayabiliyor.
O “süper tohumlar” listesinin ilk beşinde ise şunlar var:
◊ Keten tohumu
◊ Chia tohumu
◊ Susam tohumu
Ne var ki besin endüstrisi de devlet büyüklerimiz de bu uyarıları pek dikkate almıyordu. Neyse ki şeker fabrikalarının satışı gündeme geldi de konu yeniden sivriliverdi. “Peki nedir, neyin nesidir, neden sağlık için tehlikeli bir kimyasal maddedir bu nişasta bazlı şeker, yani çakma früktoz?” diyorsanız buyurun…
NBŞ NEDEN SAĞLIĞA ZARARLIDIR?
Fazla eveleyip gevelemeye, lafı orasından burasından sündürmeye hiç gerek yok. İster pancardan elde edilen şekerle yapısı benzer olsun, ister farklı bazı yönleri de bulunsun –ki pancar şekerinden farklı bir yapısı olduğu kesin-, NBŞ ciddi ölçüde sağlığa zararlıdır, hatta tescilli bir zehirdir. Fikrime katılanlar, katılmayanlar olabilir ama bir hekim olarak kişisel gözlemlerimi de dikkate aldığımda fikrim bu basit özetten ibarettir. Nedenlerine gelince…
NBŞ ÇAKMA BİR ŞEKERDİR
NBŞ enzimatik bir reaksiyonla mısır nişastasından üretiliyor. Bedenimizin binlerce yıldır tanıdığı şekerle de hiçbir alakası yok. Ne sindirim sistemimiz, karaciğerimiz, ne de metabolizmamız evrimleşme sürecinde böyle bir yapıyla hiç karşılaşmamış. Yabancı, bedenin bilmediği, tanımadığı yeni bir yapı söz konusu. İşin GDO yani genetiğiyle oynanmış gıda ile problemleri ile ilgili bölümü ayrı. Oraya hiç girmiyorum. Bana göre ilk sorun NBŞ’nin bize yani bedenimize yabancı bir çakma şeker olması ile başlıyor.
UCUZLUĞU KULLANIMINI TEŞVİK EDİYOR
Başlıktaki özet sadece kilo sorununu çözemeyenlerin değil, reflü, gastrit, kolit gibi “hazımsızlık yakınması” içeren sorunlar yaşayanların da ortak dertlerinden biridir.
Bu mühim hatayı maalesef çoğumuz yapıyor, küçük bir kahvaltı ile yetinip akşam sofrasında homini gırtlak gıda tüketerek midemizi çöp torbası haline getiriyoruz. Hatta bazılarımız kahvaltıyı atlama hatasına bile düşebiliyor.
Oysa beslenmede temel prensip tam da tersine çalışıyor.
Kahvaltıyı güçlü, kuvvetli, protein zengini haline getirmek (yumurta, peynir, yoğurt), akşam yemeğini ise mümkün olduğu kadar hafifletmek gerekiyor.
“Güçlü kahvaltı hafif akşam yemeği” prensibi sadece sizin için değil, çocuklarınız için de geçerli.
Onların okul başarıları da düzenli kahvaltı alışkanlığı ile yakından ilişkili.
Bahar mesajları-nızın arasına bu tavsiyeyi de yerleştirirseniz beni çok sevindirirsiniz...
Bisikletle tanıştınız mı?
Hayvansal ürünler arasında “kaliteli protein” yönünden yumurta nasıl mühimse, badem de çok mühim bir bitkisel protein kaynağı.
Dörtte bir su bardağı kadar bademde yaklaşık 7.5 gram civarında bitkisel protein var.
Yani 6-7 gram protein içeren bir orta boy yumurtadaki hayvansal proteinden “bir tık” daha fazlası.
Bademin E vitamini, kalsiyum, posa, biotin zenginliğini de bir kenara not edin.Biotin bir B vitamini. Cilt, saç, tırnak sağlığı için mühim doğal destek. Çeyrek su bardağı bademle günlük biotin ihtiyacınızın yüzde 75’ini karşılayabiliyorsunuz.
Netice mi? Kuruyemiş tercihlerinizde bademi ihmal etmeyin. Özellikle osteoporozlu bir hanım (çünkü bol kalsiyum da içerir) ve kas meraklısı bir gençseniz...
Okul çağındaki çocuklar da tabii anında birer badem sever yapılmalı...
Çay bilgisi dersine devam
◊ Yeşil çayda siyah çaydan daha fazla kateşin/epigallokateşin yani “antioksidan” güç var. Ama aradaki fark zannedildiği kadar mühim değil. Geçiştirilebilir yani. Bu nedenle de yeşil çaya siyah çaydan daha fazla antioksidan güç yüklemek biraz haksızlık!
Kimimiz Aspirin ve benzeri antiromatizmal ilaçlar, kimimiz sigara ve alkol, kimimiz de yanlış besinler nedeniyle hazımsızlık çekeriz.
Aramızda hızlı yediği, lokmaları çiğnemeden yuttuğu için hazımsızlıktan yakınanlar da var.
Ayrıca mide asidinin azlığı, yokluğu ya da çokluğunun da hazımsızlık nedeni olabileceği biliniyor.
Midedeki asitli içeriğin yemek borusuna geri kaçması yani “reflü özafajiti” sorunu da hazımsızlık nedeni olabiliyor.
Tavsiyem şudur:
Hazımsızlık deyip geçmeyin. Bazen önemli bir mide sorununun, hatta bir mide kanserinin başlangıç dönemindeki ilk belirtisi de yine hazımsızlık olabiliyor.
Bu nedenle uzamış hazımsızlık sorunlarını otla, çöple geçiştirmeyi bırakıp “Nerede hata yapıyorum?” sorusuna yanıt aramanız ve gerekiyorsa bir tıbbi yardım istemenizde fayda var.
Şu kesin: Yeniçağın vebası obezite problemidir ve onun da arkasında çoğu zaman insülin direnci var. Direncin nedeni ise yanlış beslenme ve tembellik.
Eğer aklınızdan “acaba bende de insülin direnci olabilir mi?” sorusu geçiyorsa yapacağınız şey ise son derece basit bir testten geçmek.
Bir sabah 10-12 saat açlıktan sonra gidip açlık şekeri ve insülininizi ölçtüreceksiniz. İki rakamı birbiriyle
çarpıp 405’e bölecek, elde ettiğiniz sonuç 1,7’den fazlaysa “aman dikkat” deyip 2,5’i geçiyorsa sorunun
çözümü için yardım isteyeceksiniz.
Peki insülin direncinin herhangi bir işareti var mı?
Kimlerin “bende de olabilir mi?” diye düşünüp bu testten geçmesi lazım?”