Aynı kanaatteyim. Bize sadece yürümek yetmez. Formda ve zinde kalmak istiyorsak haftada en az 2-3 defa “DİRENÇ EGZERSİZLERİ” yaparak kemik ve kaslarımızı da güçlendirmeliyiz. Yürümenin sağlık katkılarını aşağıda toplu halde özetledim. UNUTMAYIN: SARKOPENİ, yani KAS KAYBI ile OSTEOPOROZ yani KEMİK KAYBI yaşlanmanın önemli sorunlarıdır. Kas kaybı bitkinlik, güçsüzlük, halsizlik, denge kaybı, düşme tehdidi demektir. Kemik kaybı ise KIRILGAN ve GÜÇSÜZ kemikler anlamına gelmektedir. Bunları önlemek için sadece “YÜRÜMEK” yetmiyor. Kas ve kemikleri korumak için “DİRENÇ ÇALIŞMALARI” yapmamız gerekiyor.
KURAL ŞU: HER GÜN YİYORSUN HER GÜN YÜRÜYECEKSİN
ORTAK bir yanılgımız var: “Sağlıklı kalmak” ve “iyi yaşlanmak” söz konusu olunca sadece “ne yemeli, içmeli, nelerden uzak durmalı?” sorusuna yanıt arıyor, “aktivite” meselesini ihmal ediyoruz. Oysa “bedensel imalat şartnamemiz” yani “fabrika ayalarımız” bize şunu emrediyor: HER GÜN YİYORSUN, o halde HER GÜN YÜRÜYECEKSİN! Kısacası “sağlık iki kanatlı bir kuş” ve bu kuşun sürekli “uçuş” halinde kalabilmesi, mümkünse de daha da “yüksekte uçabilmesi” için iki kanadının dengeli kullanımı zorunlu. Aktivite meselesi ise “YÜRÜMEK” ile eş anlamlı. Zira bedenlerimiz “yürümek üzerine dizayn edilmiş” cihazlara benziyor. Peki ne süre ve sıklıkta yürünecek? Yanıtım şudur: Nasıl ki “2-3 lokma” ile yeterince beslenmek mümkün olmuyorsa, 3-5 adım yürümekle de aktivite işi bitmiyor. Her gün:
- PASLANMAMAK İÇİN 5000 ADIM
- YAĞLANMAMAK İÇİN 7500 ADIM
- İYİ YAŞAM İÇİN 10.000 ADIM
En az kolesterol yüksekliği kadar, hatta ondan daha da mühim ve tehlikeli başka riskler de var.
Mesela sigara içmek. Mesela yüksek kan şekeri. Mesela hipertansiyon. Mesela trigliserid fazlalığı.
Bu listede obeziteye, strese, depresyona, uykusuzluğa da yer var.
Yani sadece kolesterol seviyesine bakarak korkuya kapılmak da, “Kolesterolüm düşükmüş, bana bir şey olmaz!” diye yan gelip yatmak da yanlış.
Bitmedi:
Kolesterolün de iyisi kötüsü, kötünün de az veya çok kötüsü var. Kısacası konunun detayı çok.
Kötü kolesterol LDL, iyisi (!) ise HDL olarak biliniyor. LDL’nin büyük partiküler yapıda olanları küçüklerden daha tehlikeli bulunuyor.
Yorgun, isteksiz, keyifsiz ve de bitkin misiniz? Her sabah yorgun uyanıyor, her gece uyku bölünmeleri ve terlemeleri yaşıyor, gün içinde de miskin kediler gibi kanepenizde kıvrılıp kalıyor musunuz?
Peki ya o öfke atakları neyin nesi? Nereden çıktı o küsme halleri? Nedir bu alınganlık nöbetleri, olur olmaz darılmalar?
Ve bir de son günlerde kendini daha çok hissettiren unutkanlık meselesi? Dalgınlık, kafa dağınıklığı, odaklanamama problemi?
Sahi bütün bunlar neyin nesi?
Bunların çoğu “klinik bir depresyonun” bilinen işaretleri. Tamam ama çok daha enteresan ve şaşırtıcı belirtilerle de ortaya çıkabiliyor depresyon. İşte o zaman zorlaşıyor teşhisi.
Mesela neler mi? Bu yazıda “depresyonun atipik belirtileri”ne değiniyoruz. Buyurun...
◊ Cinsel isteksizlik
◊
Elma sirkesi benim vazgeçilmez detoks favorilerimden biri.
Nedeni şu:
Diğer sirkeler de iyidir, hoştur, sağlıklıdır ama onlar asetik asit içerikleri nedeniyle asit oluşturmaya eğilimlidir.
Elma sirkesi ise farklı olarak bol miktarda “alkali yapıcı” bir mucizeyi, “malik asit”i içerir.
Bir yerlerden aldığım şu eski bir tarifi kullanıyorum:
Bir bardak magnezyum zengini ılık suya bir yemek kaşığı elma sirkesi ve bir çay kaşığı bal ekleyip sabah aç karna içerek güne başlamak! Deneyin derim...
Deniz tuzu daha mı sağlıklı?
Kaya tuzu da, deniz tuzu da, göl tuzu da, hepsi sağlıklı...
Kadın ya da erkek olmanız fark etmiyor. 50’nci yaş gününü herkes farklı duygularla kutluyor. Haklılar da... 50’nci yaş bir gölge çizgisi ise, 60’ıncı yaş günü de önlemler dizisidir. Bundan sonrası daha keyifli ama öncesine göre biraz daha risklidir. Beden 60 bin km’yi devirmiş bir araba, ruh ise tecrübelerle gençleşmiş bir delikanlı gibidir. Kısacası bedene de ruha da yeni bir ayar, yeni bir program gerekir. Peki ne yapmalı? Yapacak şey çok ama bence aşağıdaki kutuda yazılı 10 madde başlıca hedefleriniz olsun…
İŞTE O ÖNERİLER
- DAHA AZ VE ÖZ YİYİN: Çünkü yaş 50’yi geçince can boğazdan gelmiyor, gidiyor. Çok değil, az yiyenler uzun yaşıyor.
- ZEYTİNYAĞINA YÜKLENİN: Bu tavsiyeyi aşırı miktarda zeytinyağı tüketeceksiniz şeklinde anlamayın.
Yapacağınız şey şu: Günlük yağ iştikakınızın üçte ikisini değil, dörtte üçünü zeytinyağı ile karşılamayı kural haline getirecek, kalanını tereyağı ile halledeceksiniz.
- ASLAN DEĞİL, KUZU OLUN: 50’sinden sonraki sağlıklı yaşam sırlarından biri de şu: Hayvansal ürünler azaltılacak, minimuma indirilecek; bitkisel ürünlere -sebzeye, bakliyata, meyveye- ağırlık verilecek.
Kısacası “50’sine kadar genç aslan, 50’sinden sonra da aktif kuzu prensibi” devreye girecek.
Bağırsaklarımızdaki trilyonlarca dost bakterinin varlıklarını sürdürebilmeleri, işlerini doğru dürüst yapabilmeleri, daha da önemlisi karınlarını doyurabilmeleri için onlara yeteri kadar prebiyotik gıdayı yani “yem”i her gün düzenli olarak vermek zorundayız.
Çünkü onlarla aramızdaki ilişkide “besle kargayı oysun gözünü” durumu değil, “bir koy beş al” ilişkisi var. Çoğu sağlık sorunundan (kilo, kanser, alerji, iltihap, ishal, kabızlık) onlar sayesinde korunuyoruz. Kısacası prebiyotik yemlerin neler olduğunu bilmemiz, sofralarımızı buna göre düzenlememizde fayda var. Prebiyotik bakımından güçlü olan besinlerden bazıları şunlar:
◊ Soğan ve sarımsak
◊ Yer elması
◊ Pırasa
◊ Muz (yarı olgun)
◊ Elma
VARAN 1: KAN ŞEKERİNİN OYNAMASI
Kan şekerinin yüksekliği de, düşüklüğü de belleği olumsuz etkiler. Uzun süre yüksek seyreden kan şekeri beyin damar yapısını bozarak (ateroskleroz) demansı davet eder. Farkına varılmayan gizli hipoglisemiler ise tahrip eder. Kısacası hiperglisemi de hipoglisemi de mühim birer bellek kaybı nedenidir. Özellikle ileri yaşlarda fark edilmeyen hipoglisemiler önemlidir. Bunlar yalnızca depresyona, kronik yorgunluğa, bitkinliğe, halsizliğe, sersemliğe sebep olmuyor, belleğin de canına okuyabiliyor.
VARAN 2: VİTAMİNLERİN AZALMASI
Özellikle B12 vitamini en mühim bellek belirleyicilerinden biridir. Zaten bu nedenle de “B12’yi belleğinizin sütü gibi düşünün” diyoruz. D vitamini de önemli bir bellek belirleyicisi. Unutmayın, ideali D vitamininizi 50-70, B12 vitamininizi 500-800 aralığında tutmanızdır.
VARAN 3: MİNERAL NOKSANLIĞI
Belleği etkileyen en mühim mineral
İki öğün mü üç öğün mü?
Bu sorunun cevabı kişiye göre değişir. Sağlıklı bir insanın yapması gereken; sabah, öğlen, akşam günde üç öğün yemek yemesidir. Sabah güçlü, öğlen orta, akşam çok az yiyin. Ama insülin direncine bağlı göbeğiniz varsa, ne kadar az yerseniz o kadar iyi. Hiç değilse arada iki öğünle yetinirseniz iyi olur. Tavsiyemiz, sabah ve akşam öğünleri arasına ortalama 14-15 saat boşluk koymanız yönünde.
Hurma mı, zeytin mi?
İkisi de. Özellikle ramazanda iftar sofralarında iki ya da üç tane yiyorsanız bu keyfi kendinizden esirgemeyin. Zeytin iftarda, sahurda, öğlen, akşam, atıştırmalık her zaman yenir. Bir zeytin sadece 8-10 kalori, ancak 30 tane yememelisiniz elbette. Hurmanın ise glisemik indeksi yüksek ama içinde her türlü mucize var. Antioksidan, vitamin, posa; içindeki her şey bağırsak dostu.
Zencefil mi zerdeçal mı?
Cevap zeytin-hurma ikilisi gibi. Mide için zencefil, genel sağlık koruması açısından zerdeçal. Ama ikisinden de vazgeçmemek lazım.
Karaciğer mi beli, bel mi karaciğeri yağlandırır?
Yumurta-tavuk ilişkisi gibi bir fasit daire söz konusu. Bel kalınlaştıkça karaciğer yağlanıyor demektir. Bel kalınlığı karaciğeri yağlandırdıkça da karaciğerin şekerle ilgili metabolik süreçleri yerine getirmesi zorlaşır ve bel kalınlaşır.