Un, şeker ve ilaçlardan uzak durun
◊ Mitokondri zehri oldukları kesinleşen bazı ilaçlardan (kinolon grubu antibiyotikler, parasetamol içeren ağrı kesiciler) uzak durmak çok mühim bir mitokondri koruma stratejisi.
◊ Mitokondrileri ağır metallerden uzak tutmak da önemli bir nokta. Özellikle cıvanın çok etkin bir mitokondri zehri olduğu biliniyor.
◊ Früktozun da bilinen en güçlü mitokondri zehirlerinden biri olduğunu hatırlamak, früktozlu tatlılardan, früktoz zengini meyvelerden uzak durmak zorundayız.
◊ Bakkal şekeri ve beyaz unun mühim birer mitokondri toksini olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.
◊ Mitokondri detoksu çok mühim bir strateji. N-Asetil Sistein destekleri, silimarin takviyeleri, düzenli egzersiz alışkanlığı ise mitokondri detoksunun en etkili yol arkadaşları.
Beslenmenizi ciddiye alın
◊ Mitokondrilerimizi daha güçlü tutmak istiyorsak daha fazla sistein, glisin ve glutamin zengini proteinler tüketmemiz lazım. Bunun için de baklagillere, yağlı tohumlara, çekirdeklere ve balığa yüklenmeniz iyi olur.
Hanımsanız, hele bir de minyon bir yapıdaysanız, yaşınız da 50’lere yakınsa doktorunuz günün birinde mutlaka size de osteopeni ya da osteoporozdan bahsedecektir.
Gittikçe yaygınlaşan ve birbirinin devamı olan bu iki sorun bu nedenle de zaten “kadın kadına sohbetlerin” değişmez konularından biridir. “Kemikler ne zaman, ne olduğunda osteopenik ya da osteoporoz damgası yiyor, nedir bu iki teşhisin arasındaki fark?” sorusunun yanıtına gelince...
Kemik yoğunluğu özel cihazlarla ölçülüyor. Ölçümlerde Dünya Sağlık Örgütü’nün verileri esas alınıyor. Erişkin birinde T skoru -1 ile +1 arası normal, -1 ile -2.5 arası osteopeni (kalsiyum kaybı başlamış sorunlu kemik), -2.5’tan daha küçük değer ise osteoporoz (kalsiyum kaybı ilerlemiş ve içi boşalmış kemik) tanısı alıyor.
Kısacası osteoporoz, osteopeninin ilerlemiş hali. Ya da osteopeni osteoporozun başlangıç dönemidir.
Sağlıklı beslenmenin 10 basit şifresi
1- Geleneksel, doğal ve tam gıdalar yiyin: Geleneklere uygun beslenmek mühim bir ayrıntı. Bu genetiğe de uygun beslenmek demek. “Basit beslenmek” kuralına uymanız da önemli.
Anlamı şu: Meyvelerin salatasını değil tek bir meyveyi yiyin. Çok sayıda yiyeceği karıştırıp midenizi çöp torbası haline getirmeyin. Paketlenmiş değil, doğal gıdaları tercih edin.
Elektron hırsızlarını yok ediyor
Kimdir o elektron hırsızları? Serbest radikaller dediğimiz zararlılar.
Serbest radikaller, “elektron açlığı” içinde kıvranan, hücrenin DNA’sından, iç yapısından, zarından “elektron hırsızlığı” yaparak onları hızla paslandıran ve yaşlandıran kötü moleküller.
Her gün, her an bedensel faaliyetlerimizin doğal “yan üretimi”, doğal “atık ürünü” olarak da o moleküllerin milyonlarcası üretiliyor,
1 yılda üretilen serbest radikal miktarı birkaç kiloyu bile bulabiliyor.
Bu son derece tehlikeli yapılar dokundukları, yapıştıkları her yerin yapısını bozan, yıpratan, kronik hastalıklara zemin hazırlayıp yaşlılığın tadını tuzunu kaçıran son derece sinsi hırsızlar.
Peki glutatyon yani antioksidanların ustası ne yapıyor?
İlki Ahmet Hakan’dan geldi. Onu, geçtiğimiz hafta Gülse Birsel ve Ertuğrul Özkök’ün itirazları izledi. Diyorlar ki: “Hocam her gün tempolu bir yürüyüşle bile 10 bin adım atmak yaklaşık 7 km yürüyüp günün 1.5 saatini yürümeye ayırmak demek. Herkesin bu kadar vakti ve sabrı olmayabilir. Gelin bunu 5 bine hadi bilemediniz 7 bin beş yüze indirelim. Size de bize de kolaylık olur. Hem, yürüyenler de çoğalır!” Hayatın bu kadar hızlandığı, sosyal alternatiflerin çoğalıp her dakikanın kıymete bindiği bir devirde olduğumuzu kabul ederek bu gün yeni bir yürüyüş açılımı(!) teklif ediyorum. Ayrıca her gün “10 bin adım” tavsiyesinin “yaş almamak” ya da “iyi yaşlanmak” iddiasında olanlar için hala geçerli olduğunda ısrar ediyorum. Şunu herkes iyi bilsin: Yürümeden olmaz arkadaş!
HEDEFİNİZ HANGİSİ?
- Paslanmamak mı
- Yağlanmamak mı
- Yaş almamak mı?
- Bilimsel veriler yürüyüş süresi uzadıkça ömrün uzadığı ve hayat kalitesinin yükseldiğini söylüyor. Günde 10 bin adım teklifimizin sebebi de bu zaten. Ama, teklifimizin başka alt alternatifleri de var, onlar nedense hep gözden kaçırıyor. Biz diyoruz ki “Her gün paslanmamak için 5 bin, yağlanmamak için 7 bin beş yüz, yaş almamak için 10 bin adımı hedefleyin!’’ Açılımı şudur: Eğer kaslarınızı kaybetmemek, damarlarınıza jimnastik yaptırmak, eklemlerinizi yağlayıp, ruhunuzu yavaşlatmak, bedeninizi kir ve pastan uzak tutmak istiyorsanız , her gün en az 5 bin adım atın. Bedeninizi daha güçlü kılmak, fit ve formda tutmak, yağlanmaktan korumak arzusundaysanız adım sayınızı 7 bin beş yüze çıkarın. Her gün 10 bin adımı ise daha güzel yaşlanıp, daha keyifli bir ömür sürmek isteyenlere öneriyorum.
“Kalsiyum desteği kullanma işi usulüne uygun, doğru dürüst yapılıyor mu?” derseniz, cevabım; maalesef “hayır” olur.
İlk neden şu: Bu desteklerin önemli bir bölümü maalesef çöp! İşe yaramıyor.
Mesela kalsiyum karbonat hapları böyle. Bu haplardaki kalsiyumun bağırsaklardan emilme ve kemiklere yerleşme olasılıkları çok az.
Ayrıca bu hapların gereksiz yere yüksek dozlarda, yanlış zamanlarda yutulabildikleri de kesin!
Peki ne mi yapmalı? Aşağıdaki 5 önemli madde ilk adımlar olmalı:
◊ Kalsiyum sitrat ve kalsiyum glisinat tuzlarını tercih edin.
◊ Kalsiyum ile birlikte D3 (özellikle kalsitriol) ve K2 vitamini de alın.
Rakamlarla karaciğer yağlanması
◊ Türkiye’de (ortalama) her 4 yetişkinden birinin karaciğeri yağlı.
◊ Yağlı karaciğer sorunu olanlardan yüzde 10-20’sinde problem karaciğer iltihabına dönüşebiliyor.
◊ Yağlanmaya bağlı karaciğer iltihabı ise zamanla “karaciğer sirozu” hatta “kanseri” ile bile neticelenebiliyor.
◊ Kısacası “ yağlı karaciğer” meselesi önemli. “Karaciğerim yağlı ama enzimlerim -SGOT, SGPT, GGT- normal” demek çok yanlış bir yaklaşım.
◊ Yağlı karaciğer insan bedenini yoruyor. Safra kesesi taşına zemin hazırlıyor. Detoks görevlerini yapamıyor. Kilo almayı kolaylaştırıyor. Sindirim fonksiyonlarını aksatıyor.
◊ Yağlı karaciğerin en mühim sebebi fazla kilolar, insülin direnci, hareketsiz bir yaşam, aşırı şeker tüketimi ve kontrolsüz alkol kullanımı.
Bağırsaklarda yerleşik PROBİYOTİK GÜÇ yapılanmasının önemi büyük. Bu güç sadece sindirimi, yalnızca bağışıklığı değil, muhtemelen davranışımızı da etkiliyor.
Bu nedenle de ona bazıları İKİNCİ BEYİN diyor. Bağırsağımız ikinci beynimiz olabilir mi? Ben henüz tam emin olacak değilim. Beden ve ruhu yöneten, hayatı güzelleştirecek yeni bilgiler, keyifler, buluşlar üreten “RUH” ve “AKIL” gibi iki mühim kavrama ev sahipliği eden beyin gibi istisna bir organı atık deryası içinde yüzen bağırsaklarla eşdeğer kılmaya doğrusu pek aklım da yatmıyor.
İkisi arasında ciddi bir iletişim olduğu kesin ama en azından şimdilik -eldeki verilerle- beynin bağırsakları değil de, bağırsakların beyni yönettiğine beni kimse kolay kolay inandıramaz. Ama şuna inanıyorum: Konu bağışıklık gücümüz ve tepkilerimiz olduğunda bağırsaklar çok ama çok önemli.
Özellikle de içerdikleri -taşıdıkları- 100 trilyonluk ve 2 kiloluk mikrobik yapı (yani mikrobiom) çok mühim.
Tam da bu noktada yine sevgili ANNELERİMİZ devreye giriyor. Zira MİKROBİYOTA’mızın nasıl olacağına da öncelikle ANALARIMIZ karar veriyor. Nedeni şu...
Bağışıklık gücümüz de annemizden miras
Daha önce de yazdım, hücrelerimizin enerji üretme merkezleri MİTOKONDRİ’lerimizi babalardan değil, annelerimizden alıyoruz. Yani genetik kod olarak mitokondri yapılanmamızın kaynağı ve ENERJİ ihtiyacımızın temeli de eli öpülesi annelerimiz. Önemli bir ayrıntı da şu: Sadece enerjimizi değil, mühim, hem de çok mühim bir gücümüzü, BAĞIŞIKLIK sistemimizin kabiliyet ve yeteneklerini de öncelikle annelerimize borçluyuz. Nedenini aşağıdaki kutuda açıklamaya çalıştım...
Mikrobiyomunuz zayıflayınca neler oluyor?
Sadece yediklerinize değil yeme zamanınıza, hızınıza ve ayarınıza da özen gösterin. Az ve öz yemeye, iyice çiğnemeye ve yeme aralıklarınızı doğru belirlemeye dikkat edip, zaman zaman “kısa süreli açlık kürleri” yapmayı deneyin.
Bu kürlerin (haftada 1, 2 veya 3 gün) ciddi sağlık faydaları var. Ben denedim, mükemmel neticeler aldım. Bu kürlerin yararlarını da aşağıdaki kutuda size yeniden sıraladım. Bu yıl kliniğimizde de bu kürleri sık sık uygulayacağız. Detaylar için buyurun...
Aralıklı açlık kürleri bakın neler yapıyor
VARAN 1: İnsülini frenliyor