Osman Müftüoğlu

Kırmızı etin fazlası zararlı

7 Ağustos 2018
Fazla miktarda et tüketmek kanser riskini artırabilir ve ürik asit yükselmesine bağlı gut krizlerine neden olabilir. Özellikle yağlı etlere düşkünseniz, damar hastalıklarına ve kalp krizine davetiye çıkardığınızı da unutmayın...

Dünya Kanser Araştırma Fonu’na bakılırsa aşırı kırmızı et tüketimi özellikle de salam, sosis gibi işlenmiş kırmızı et ürünlerinin fazlaca yenmesi kalın bağırsak kanseri riskini artırıyor.
Aynı raporda kırmızı et tüketiminin haftada en çok 500 gramla sınırlanması gerektiği belirtiliyor. Tabii ki bu miktarın tamamını bir anda değil, birkaç öğüne bölerek farklı günlerde tüketmeli. Ayrıca sucuk, salam, sosis gibi işlenmiş et ürünlerinden de uzak durmalı.
Diğer taraftan kırmızı etin aşırı tüketilmesi halinde oluşabilecek sağlık sorunlarını kanıtlayan yayınların ardı arkası da kesilmiyor.
Son darbe Amerika’dan, yani etin en çok tüketildiği ülkeden geldi. Harvard’da yapılan bu araştırmaya göre her gün 100 gram kırmızı et yemek diyabet riskini yüzde 19 oranında artırırken, günde 50 gram sucuk, sosis ya da pastırma gibi işlenmiş et ürünü tüketmek bu riski 50’lere çıkarıyor.
Bunlar sadece araştırmalara dayanan rakamsal bilgiler.
Bana gelince... Her şeyin rakamlarla ifade edilebileceği, bedendeki her değişimin yüzdeler ve oranlarla açıklanabileceği kanısında değilim. Ama yine de bazı risklerin göz ardı edilmemesi gerektiğini de düşünüyorum.
Şahsen ben insanların etobur değil otobur olduğunu düşünüyorum.

Yazının Devamını Oku

Bunamasavarlar

6 Ağustos 2018
1- BALIK: Haftada bir balık yemeniz bile bunama riskinde azalmaya yol açabiliyor. Balığın gücü de Omega 3 zenginliğinden geliyor.

2- RENKLİ SEBZE VE MEYVE: Renkli, taze ve doğal sebzelerle şeker oranı düşük koyu renkli meyveler de ciddi birer bellek savaşçısı. Bunların en tepesinde de ANTO SİYANİN zengini MOR-SİYAH VE KIRMIZI renkli sebze ve meyveler var: Siyah üzüm, erik, çilek, kiraz, vişne, mor lahana, turp, pancar, domates, yaban mersini, böğürtlen...

3- YEŞİL VE SİYAH ÇAY: Çayların marifeti öncelikle KATEŞİN yapısındaki antioksidan maddelerden geliyor.

4- KURU YEMİŞLER: Günde 30 gramı aşmamak koşulu ile ceviz, badem, fındık, antepfıstığı tüketmek ciddi bir bellek takviyesi işlevi görüyor.

5- ÇEKİRDEKLER: En tepede kabak, karpuz ve ayçekirdekleri var. Bu listeye susam, keten tohumu, chia tohumlarını da eklememiz iyi olur.

6- BAHARATLAR: Birincilik tartışmasız zerdeçal ve onun başasistanı karabiberde. Listede tarçında yer almalı.

7- YEŞİL SEBZELER: Özellikle de ıspanak içindeki çok sayıda bellek dostu madde sayesinde sadece ıspanak değil diğer taze otlar da, yeşil sebzeler de bellek dostu besinler.

8- KAKAO: Bitter çikolatanın veya diğer kakao zengini besinlerin tüketimi de belleğe güç, kuvvet sağlıyor.

9- 

Yazının Devamını Oku

O ünlünün diyeti neden size uymaz

4 Ağustos 2018
Hiçbir ünlünün diyeti de size uymaz. Uymaz çünkü hiçbiriniz onun boyunda, kilosunda, genetik yapısında ya da sağlık durumunda değilsiniz.

Magazin sayfasının en popüler konusu “Ünlülerin diyetleri”dir. Özellikle gösteri sanatları alanı ile ilgili ünlüler mesela mankenler, oyuncular; işleri gereği kilolarını dikkatle izler, sık sık da diyete girerler.
Sanılır ki kilo verme konusunda onlar herkesten bilgili, becerikli, akıllı ve yetenekli. Hayır değiller!
Onlara çok özel diyetler uygulandığını sanıyorsanız o da doğru değil. Araştırmalara göre diyet yaparken isteyerek kusmak, laksatif ilaçlar kullanmak (bağırsakları boşaltan ishal yapıcı maddeler) yani yanlış diyetler yapmak en çok ünlüler arasında yaygın. Zaten hiçbir ünlünün diyeti de size uymaz. Uymaz çünkü hiçbiriniz onun boyunda, kilosunda, genetik yapısında ya da sağlık durumunda değilsiniz.
Siz sadece kendi bedeninize, vücut şartlarınıza, beslenme kültürünüze, kesenize ve ağız tadınıza uyan bir beslenme sistemiyle başarıya ulaşabilirsiniz.
Olaya “Diyet yapacağım” diyerek girdiğinizde zaten en baştan sınıfta kalırsınız. “Ben kendime yeni bir yol çizmek, başka bir beslenme, başka bir aktivite sistemine geçmek istiyorum” demelisiniz. Vücudun ihtiyacından daha çok yağ, şeker, un ve tuz tüketirseniz kilo alırsınız. Eğer vücudunuzun ihtiyaç duyduğu aktiviteyi yapmazsanız yine kilo alırsınız.
Hareket etmek için tasarlanmışız. Bundan 100 yıl önce atalarımız günde ortalama 20 bin adım atarken, bugün sadece 2 bin adım atıyoruz.

Hangi krem daha etkili?

Yaşlanan her cilt az ya da çok ama mutlaka pörsür. Yaşlanan her cilt az çok kurur, kırışır ve sarkar. Ama iyi bakılan her cilt de daha geç ve güzel yaşlanır.

Yazının Devamını Oku

Kalp unutmaz!

3 Ağustos 2018
Gençlik yıllarımızın müzik ustası rahmetli sanatçı Fikret Kızılok, “Bu kalp seni unutur mu” derken çok haklı idi. Kalp unutmaz! Kalp iyiliği de, kötülüğü de, sevgiyi de, nefreti de defterine mutlaka kaydeder.


Bizim onun değerini yeterince bilmediğimiz, zaman zaman görmezden geldiğimiz, hatta unuttuğumuz kesin! Bu tür kalp unutmaları, her mevsim gibi yaz mevsiminde de söz konusu olabiliyor.
Kısacası, yaz ayları kalp krizleri bakımından riskli zamanlar. Aşırı sıcak, fazla gıda tüketimi, yoğun ve kontrolsüz egzersiz ve alkol kullanımı ise en mühim suçlular.
Eğer göğsünüzün tam ortasında ya da kalbinizin üzerindeki sıkıntı hissi veya ağrı 5 dakikadan daha uzun devam ediyorsa hiç ama hiç beklemeden hemen en yakın hastaneye gitmelisiniz!
Kalp damarından kaynaklanan bir göğüs ağrısı veya sıkıntısının 5-10 dakikadan fazla sürmesi, koroner arterlerde ciddi bir tıkanıklık olduğunu ve kalp krizinin başladığını gösterir. Yapmanız gerekenlere gelince... Birincisi kalbinizi unutmayın. Ona gereken ilgiyi, alakayı sağlamken de gösterin. İkincisine gelince... Acil bir kalp krizinde neler yapılması gerektiğini de bir kenara not edin...

Bir kalp krizinde yapılacak ilk 4 şey

1- İlk yapacağınız iş hemen bir 500 mg’lık asetil salisilik asit tableti çiğnemek olmalı. İki tane aspirin de çiğneyebilirsiniz. Ağrınızın 5 dakika içinde geçmemesi halinde yanınızda varsa doktorunuzun size daha önceden verdiği dilaltı ilacı kullanın.

Yazının Devamını Oku

D vitamini azalınca bakın neler oluyor?

2 Ağustos 2018
D vitamini eksikliği çocukluktan yaşlılığa kadar herkesi bedenen de ruhen de “tepeden tırnağa” etkiliyor. Her şeyden önce kemik ve diş gelişimini bozuyor. Alerjik hastalıklara, özellikle de astıma zemin hazırlıyor.

D vitamini yetersiz olan yetişkinlerde Tip 2 diyabet hastalığına (şeker hastalığı) beklenenden sık rastlanıyor. Kalp damar hastalıkları da bu noksanlıkla bağlantılı.
D vitamini yeterli olmayanlarda bu hastalıklar da sık görülüyor. Bazı çalışmalarda kalp krizi geçirenlerin yüzde 90’ından fazlasında D vitamini eksik (yüzde 75) veya yetersiz (yüzde 21) bulunmuş. Keza, beyin damar hastalıkları, özellikle felçler de
D vitamini noksanlığı ile bağlantılı.
Bitmedi, bu eksiklik beynin bellek fonksiyonunu da etkiliyor. Ruhu depresyona bile sokabiliyor. Tıpkı omega-3 eksikliği gibi D vitamini eksikliği de bilişsel yetenekleri bozuyor.
Kısacası tıpkı B12, tıpkı omega-3 yağları (özellikle DHA) gibi D vitamini de bir tür “beyin sütü” işlevi üstleniyor.
Dahası var: Bağışıklığımızın gücü de D vitamini rezervimizle doğrudan bağlantılı. Rezerv düştükçe bağışıklık zayıflıyor. Bilhassa kış aylarında yaygınlaşan viral enfeksiyonlardan (nezlelerden, griplerden) korunmada D vitamini son derece önemli bir belirleyici.
Son bir mühim nokta da şu: D vitamini ile kanser gelişimi arasında da bir bağlantı var. Kalınbağırsak, meme, prostat, pankreas kanserlerine yakalananların çoğunun D vitamini rezervleri de yetersiz bulunuyor.

Yazının Devamını Oku

Böbrekler ihmale gelmez

1 Ağustos 2018
Böbrekler, bedenin iç dengesinden de sorumludurlar. Ama nedense kimsenin aklına böbrek sağlığını korumak gelmez. Böbreklerin fonksiyonlarını yerine getirememesi halinde karşı karşıya kalacağımız sağlık sorunlarını bir bilseniz, eminim onların üstüne daha çok titreyeceksiniz...

Bedenimiz kusursuz bir makine gibidir. Ona iyi bakarsanız, doğumdan ölüme tıkır tıkır çalışır. Çalışırken de ortaya atık maddeler çıkarır. Atık maddelerden kurtulamadığınızda da o muhteşem sistem günün birinde çöker!
Hastalıklarla haşır neşir olmamak, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için vücudunuzun bu atıklardan kurtulması şart. Bu arıtma faaliyetinde başrolü üstlenmesine rağmen layık olduğu ilgiyi göremeyen organlarımız ise fedakâr böbreklerimiz!
Böbrekler, karnın arka bölgesinde konuşlanmıştır ve adeta iri birer fasulye tanesini andırırlar. Her biri yaklaşık 150 gram ağırlığında olan bu ikiz kardeşlerin görevinin sadece temizleme ve arıtma olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Onlar, bedenin iç dengesinden de sorumludurlar. Ama nedense herkes kalbinin adeta üstüne titrerken, karaciğeri için detoks üstüne detoks yaparken, böbrekler hep kıyıda köşede kalır. Kimsenin aklına böbrek sağlığını korumak için yapılması gerekenler gelmez!
Her nedense böbreklerimizin kaderinde hep bir üvey evlat muamelesi görmek yazılıdır. Ta ki böbreklerimiz hastalanıncaya kadar!
Böbreklerin fonksiyonlarını yerine getirememesi halinde karşı karşıya kalacağımız can sıkıcı sağlık sorunlarını bir bilseniz, eminim onların üstüne daha çok titreyeceksiniz. Buyurun...

Böbrek yetmezliği neden çok önemli?

Bu yazının esas amacı böbreklerinizin kıymetini anlamanızı sağlamak. Bu arada da böbreklerinizin sağlığını korumak için dikkat etmeniz gerekenleri size bir kez daha hatırlatmak.

Yazının Devamını Oku

Stresin fazlası telomer törpüsü

31 Temmuz 2018
Telomerlerimiz ne kadar hızlı kısalıyorsa, ömrümüz de o hızla tükeniyor demektir. Telomeri örseleyip, törpüleyen faktörlerin en tepesinde de “stres” sorunu var.

DNA’larımızın uç kısmında bulunan telomerlerin uzunluğu ömrümüzün süresiyle yakından ilişkili. Telomerlerimiz ne kadar hızlı kısalıyorsa, ömrümüz de o hızla tükenmekte.
Telomeri örseleyip, törpüleyen faktörlerin en tepesinde de “stres” sorunu var. Dolayısıyla stres, erken, hızlı ve kötü yaşlanmanın da en önde gelen nedenlerinden biri.
Şu da kesin: Sorunu stresin kendisi değil bizim ona verdiğimiz tepkiler yaratıyor. Stres tepkilerimizi üç aşamada üretiyoruz.
İlk aşamada bir şoka maruz kalırız. Anında ürettiğimiz karşı şokla hızla geriliriz. Gerildiğimiz o anda soluğumuz hızlanır, tansiyonumuz yükselir, kalbimiz süratle çarpmaya başlar. Beynimize ve kaslarımıza kan hücum eder. Stresle baş başa kalırız.
Bu stresle karşılaşma anları sürekli tekrarladığında ise vücutta kasılmalar, sırt, göğüs, boyun ve baş ağrıları ortaya çıkmaya başlar. Süregelen bir tansiyon yüksekliği, sizi tansiyon hastası yapar. Çarpıntı devam ederse, kalp hastalığına evrilebilir.
Kalp çarpıntısı ve yüksek tansiyon, kalp krizine ya da felce kadar gidebilir. Uyku düzeniniz bozulmaya başlar.
Patlamaya hazır, reaksiyoner, daha çabuk küsen, gereksiz yere didişen, dolayısıyla toplumdan soyutlanan, arkadaş çevresinde pek haz edilmeyen, yani insanlara keyif ve huzur vermek yerine onlara sürekli sorun taşıyan biri haline geliverirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Ne zaman obeziz!

30 Temmuz 2018
'ŞİŞMAN BİRİ’ olmak ille de “OBEZ” ve “HASTA OLMAK” anlamına gelmiyor.

Kilo alırken bedeninizde biriken fazla yağların miktarı kadar, o yağların nerede biriktikleri de önemli. Tehlikeli olan, sizi “OBEZİTE KLUBÜ” üyesi yapan yağlar, deri altında biriken yağlar değil, karın organlarının içi ve çevresinde birikenler. Mesela kalçalarda biriken yağlar oluşturdukları mekanik yük dışında ciddi bir metabolik ya da iltihabi problem yaratmıyor. Göbek büyüten, beli kalınlaştırıp iç organlara yüklenen yağlar ise sağlığınızın canına okuyabiliyor. OBEZİTE YOLCULUĞU da zaten işte bu noktada başlıyor. Unutmayın! Cilt altı yağ dokunuz vücut yağınızın yaklaşık %80’idir. Göbek ve karın bölgenizde birikenler ise sadece %20’si. Asıl suçlu karın bölgenizde, iç organlarınızın içi ve çevresinde birikenlerdir. Sizi hasta eden, yorgun, bitkin düşüren, iltihap üreten, diyabete, hipertansiyona, kalp ve beyin krizine davetiye gönderen bu yağlardır. Bu tür riskli yağ birikimlerini fark edebilmenin yolu da tartıdan değil, bel çevresini ölçmekten geçer. Bizim “bel çevrenizi izleyin, kadınsanız 88, erkekseniz 100 cm’nin üzerine asla izin vermeyin” ısrarımızda bundandır. Tekrarlayalım: Her fazla kilolu OBEZ, her obez de HASTA değildir.

OBEZİTE NEDEN ÇOK ÖNEMLİ? Dünyada yetersiz beslenen milyonlarca insan var. Ama yeni bin yılda düştüğümüz besin tuzakları yetersiz beslenen insanların sayısından %30 daha fazla OBEZ üretti. Bunların kayıt oldukları OBEZİTE KLÜBÜ’nün üye sayısı da her yıl katlanarak büyüyor. Üstelik obezite nedeniyle gelişen kronik hastalıklarda “fakirler” daha fazla bedel ödüyor. Obezite ile ilişkili diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, felçler ve benzeri sorunlarda ölümlerin büyük bir kısmını orta ve alt gelir grupları oluşturuyor. Kısacası OBEZİTE MESELESİ’ni bizim de kep gündemde tutmamız gerekiyor.

ALKOL MÜ, ŞEKER Mİ DAHA ZARARLI?SORUMUZ önemli! Vermek istediğimiz mesaj ise şekerin de alkol kadar zararlı olabileceği. Evet, yanlış anlamadınız. Dikkatsiz ve dozu aşmış kullanımda şeker de en az alkol kadar “toksik” bir madde. O da alkol gibi bir “mitokondri zehri”. O da alkol gibi bir karaciğer yağlandırıcı. O da alkol gibi trigliserit ve ürik asit seviyelerinizi patlatır. O da alkol gibi şeker hastalığı, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, inmeler ve hatta bunama ve kansere davetiye çıkarır. Nedenini de tek cümlede özetlemek mümkün: Alkol şekerin fermantasyonu ile oluşur.

HOŞGELDİNİZ...YENİ Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca sağlık sorunlarını yakından bilen, işin içinden, mutfak pratiğinden gelen, görev aldığı her kurumda hızlı, kalıcı, etkili sonuçlar ürettiği bilinen bir meslektaşımız. Başarılı meslek ve iş yaşamını bakanlık sürecinde de tekrarlayacağından eminim. Hayırlı uğurlu olsun diyor verimli bir çalışma dönemi diliyorum. Yeni ve farklı projelerle sağlığımıza daha güçlü nefesler aldıracağından hiç kuşkum yok.

ANTİOKSİDAN GÜCÜ NASIL ARTTIRABİLİRİZ? YAŞLANMAYI tetikleyen serbest radikal saldırıları, daha ilk nefesle birlikte yani biz doğar doğmaz başlıyor. Son nefesimizi verene kadar da sürüyor. Sadece dıştan gelen serbest radikal saldırılarla karşı karşıya kalsak neyse. Metabolik faaliyetlerimiz de sürekli serbest radikal üretiyor. Bunların her biri birer terörist. Her biri “bir elektronu eksik” dengesiz ve saldırgan yapı. Bunlar eksik elektronlarını tamamlayabilmek için sürekli etraftaki hücrelere saldırırlar. Hedefleri hücrenin bazen duvarı, bazen DNA’sı, bazen enzimleri, bazen de organcıklarıdır. Uzmanlara göre bedenimizdeki her bir hücre günde ortalama 10 bin civarında serbest radikal saldırısına maruz kalıyor. Vücudumuz da yılda 1-2 kg kadar serbest radikal üretir. “Peki bu tehlikeli, yaşlandırıcı ve paslandırıcı maddelerin saldırıları nasıl önleniyor?” diyorsanız, buyurun;

O SİSTEMDE KİMLER VAR? ANTİOKSİDAN savunmasının esas oyuncuları bedenin kendi doğal antioksidanları. Bu sistemde GLUTATYON, KATALAZ, SUPEROKSİT DİSMUTAZ gibi enzimler var. Bedenin bu gibi kendi antioksidanları yeterli mi? Hayır, değil! Bedenimiz besinlerle kazandığımız antioksidanlardan da faydalanıyor. Kansere, kronik hastalıklara, iltihaplara, hızlı ve kötü yaşlanmaya sebep olan o amansız serbest radikal saldırılarının mühim bir kısmı da sebze ve meyvelerle kazandığımız o antioksidanlarla yapılıyor. Kısacası besinler bizi sadece doyurmuyor, yeniden yapılandırmıyor, ANTİOKSİDAN SAVUNMA GÜÇLERİ’mize de destek oluyor. Bunların çoğu renkli ve taze sebze ve meyveler ya da bakliyat grubundaki renkli yiyecekler. Mesela çarşıda, pazarda görünce o pek de ciddiye almadığınız ISPANAK tam bir antioksidan bombası. “Nasıl olur hocam?” diyorsanız eğer, alttaki kutuları daha bir dikkatle okuyun.  

NEDEN ISPANAK TUTKUNU- ISPANAK mükemmel bir sağlık muhafızı. Temel Reis de muhtemelen bu nedenle ıspanak tutkunu. Bu mucize sebzenin içinde bakın neler var;

- Antioksidanların ustası GLUTATYON.

Yazının Devamını Oku