Genetik miras mı, yanlış beslenmenin faturası mı?
Her ikisinin de etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak genetik mirasta olmasına rağmen göbek bağlamayabilirsiniz.
Toplumlarda minimum her 4 kişiden biri insülin direnci genetiği taşıyor. O genetik düğmeye basarsanız, insülin direnci aktive olur ve harekete geçer.
Bu durumda göbekler büyür, beller genişler, enseler kalınlaşır, gıdılar sarkar. Kötü karbonhidratları, yani şekerli ve unlu gıdaları fazla tüketmek ve hareketsiz, koltuğa bağlı bir yaşam sürmek, genetik probleme davetiye çıkarır.
Göbek problemi olduğunu nasıl anlarız?
- Mezuraları alın, göbeği, beli, kalçayı ölçün.
- Tam göbeğinizden mezurayı çevreleyin.
30’lu yaşlarda yüzde 1 olan yıllık kayıp, menopoz döneminde yüzde 2’ye 3’e çıkıyor. Menopozun ilk 4-5 yılındaki kayıp yüzde 5’i bile bulabiliyor. Kimin ne dozda ne süre ve hangi desteklerle kolajen rezervini arttırabileceğine ise biyolojik rakamlar ve o rakamları doğru yorumlayabilen uzmanlar karar veriyor.
Özeti şudur: Bol bol kelle, paça, sakatat yiyin. Kemikli ve sulu et yemeklerini tercih edin. Kolajen üretimini uyarmak için de bol C vitamini zengini sebzeler, meyveler ve sülfür zengini besinler (turp, lahana, karnabahar) tüketin.
Filizlenmiş mercimeği denediniz mi?
Mercimek en faydalı baklagillerden biri. Bana sorarsanız belki de en iyisi. Özellikle siyahı ayrıca ciddi bir de antioksidan bombası. Mercimek filizlendiğindeyse o antioksidan güç, 2 katına çıkıyor. Filizlendirilmiş mercimeği salatalarınıza, çorbalarınıza ekleyin. Atıştırmalık olarak tüketmeyi bile deneyin.
Mercimeği filizlendirmek için basit bir konserve kavanozu yeterli. Kavonozda bir gece ıslatıp bekletin. Ertesi gün süzün ve günde 2 defa ıslatıp süzerek iki gün daha bekletirseniz filizlenmiş mercimeğiniz kullanıma hazır demektir. Not: Filizlenmiş nohut (antioksidan gücü 4 kat artar), fasulye ve bezelyeyi de deneyin. Filizlendirilmiş bakliyat müthiş bir besindir, hepsini deneyin.
Kolajen anayasası
Her şeyin olduğu gibi kolajen zengini olmanın da bazı kuralları var. Eti kemiğinden ayırmamak, sulu, kemikli tencerede kısık ateş de uzun süre kaynatılarak pişirilen ev yemeklerine geri dönmek lazım. Unuttuğumuz sakatat lezzetlerine paça çorbalarını, kılçığı ile yenebilen balıkları tercih etmek de basit ama etkili bir ayrıntı. Keza balıkların da zaten kolajen deposu oldukları unutulmamalı. Kolajen üretimini azaltan uykusuzluk alkol, sigara, aşırı güneş gibi zararlılardan uzak durulmalı. Düzenli aktivitenin özellikle de yürüme ve yüzmenin kolajen üretimini hızlandırdığı hatırlanmalı. C vitamininden zengin sebze ve meyvelere daha çok şans tanınmalı.
“Fazla yağlardan kurtulup sağlıklı bir kilo aralığında kalabilmek için diyet mi, egzersiz mi daha etkili?” sorusunun cevabı aslında çoktan verilmiş. “Diyet olmadan egzersizin, egzersiz olmadan diyetin etkili bir kilo kontrolü sağlayamadığı” da net ve açık olarak gösterilmiş. Size tavsiyem ikisinin bir arada olmadığı hiçbir formülün işlemeyeceğini sizin de asla unutmamanız. Neredeyse 15 yıl önce bu köşede okuduğunuz tek cümlelik ünlü mottomuz bugün de geçerli: “Kilo sorununuzu sonsuza kadar çözmek istiyorsanız yediklerinizi yarıya indirin, yaptıklarınızı iki katına çıkarın!”
Geniş anlamı şudur: Yiyip içtiklerinizin imalat şartnamenize uygun olup olmadığını bilmeden, ihtiyacınızdan (yakabileceğinizden) daha az kalori tüketmeyi öğrenmeden ve nasıl beslenirseniz beslenin aktif, egzersize dayalı bir hayat sürmeden kilo sorununu çözmeyi aklınızdan çıkarmalısınız.
Ne sadece diyet yaparak, ne de yalnızca egzersize odaklanarak kilo sorununuzu çözebilirsiniz. Sağlıklı olma ve kalma hedefinize ulaşamazsınız. Konuyu kapatmadan önce size küçük bir tüyo daha vereyim: Kilo sorununuzu çözmek için de, sağlıklı bir hayat sürmek için de sağlıklı beslenmekten de egzersizden de vazgeçmeyin ama yaşınız 40’ı geçmişse eğer, önceliğinizi aktiviteye verin. Özeti şu: Kilo sorunu iki kanatlı bir kuş. O kuşun bir kanadında “ne yediğiniz”, diğerinde “ne yaptığınız” var. İki kanadı beraber kullanmazsanız o kuş uçmuyor, uçamıyor. Uçsa bile üç, beş kilometre sonra yorulup yere düşüyor...
Elma sirkesi detoksu destekliyor
Elma sirkesini diğerlerinden ayıran temel özellik, içindeki malik asittir. Bu madde hem elmada, hem de elma sirkesinde var. Malik asit vücuttaki alkali gücü ciddi ölçüde artırıyor.
Yeni beslenme modelleri ise bizi daha asidik olmaya itiyor. Bu da daha hızlı çürüme yani daha hızlı yaşlanma, yorgunluk, bitkinlik demek. Ne kadar çok alkali kazanırsak, o kadar kârlı çıkarız.
Elma sirkesi ise bize daha fazla alkali güç kazandırır. Ancak kilo verme konusunda ondan mucize bir sonuç beklemeyin. İşe yarasa da etkisi son derece sınırlı.
İnsülin direnci olanlar hangi diyeti yapmalı?
Ders 1
Mutluluk küçük şeyleri fırsata çevirme becerisidir.
Ders 2
Kaybettiklerinin kazancın da olabileceğini unutma.
Ders 3:
Konuşmaya başlamadan önce şu 4 şeyi düşün:
- Gereği var mı?
- Sülfür ve allisin zengini besinler: Soğan, sarımsak, lahana, karnabahar...
- C vitamini deposu gıdalar: Turunçgiller, kivi, yeşilbiber, yeşilliklerin tamamı...
- Her türlü baharat: En başta zerdeçal, karabiber, kırmızıbiber...
- Taze ve kurutulmuş mantar: Özellikle tazesi öneriliyor. Ama “güvenlik” konusuna dikkat şart.
- Mayalar: Bira mayası gibi besleyici mayalar ilk sırayı alıyor.
- Probiyotik zengini ürünler: Turşular, sirkeler, yoğurt-peynir, kefir, boza, tarhana, şalgam, humus en önemlileri.
-
Alkali gücü artırıp asit yükü azaltmak sağlıklı yaşam için doğru ve akılcı bir seçim, faydalı bir çaba. Bu işi ticari amaçla kullanıp şarlatanlık düzeyine taşımak ise hem ayıp hem de zararlı bir tutum. Sodyum bikarbonat yani kabartma tozu eklenmiş hapları, sıvıları, şurupları, damlaları “alkali gücü artırır” diye övmek veya satmak ise bu ayıpların en büyüğü. Nedeni şu:
Kabartma tozunun içindeki aşırı sodyum yükü ağır böbrek hasarına yol açabiliyor. Yapılacak şeyse çok basit: Hayvansal ürünleri azaltıp bitkisel ağırlıklı bir beslenme planına geçilecek. Daha çok sebze ve meyve yenilecek. Ve bir tık daha fazlası. Yarım limon, iyice yıkandıktan sonra dilimlenip ılık suya eklenecek ve o su bir güzel içilecek. Hem de her sabah. Tam da güne başlarken...
Makul bir formül: 30+30+40!
Bu işin hapla, çöple, dandik, çakma aletlerle çözümü yok.
Kilo vermek istiyorsak her gün tempolu yürümeyi öğreneceğiz. Mümkün olduğu kadar tempolu yürüyecek, zaman zaman “postacı yürüyüşü” ritmine geçeceğiz. Hedefimiz her yürüyüşte -sağlığımız müsaade ediyorsa- dakikada ortalama 100-140 adım aralığına ulaşmak olacak. Günde 5 bin adımın altına düşmeyeceğiz, 10 bini hedefleyip 7 bin 500 adım atmadığımızda kendimizi iyi hissetmeyeceğiz. Bütün bunlar tamam da peki “diyet tercihinde durum ne?”, “Hangi diyet formülü daha geçerli?”
Yaşasın Hayat Beslenme Enstitüsü olarak bize göre yetişkinler için en uygunu “30+30+40 yaklaşımı”dır. Bu günlük kalori kazanımının yüzde 30’unun kaliteli proteinler, yüzde 30’unun doğal ve sağlıklı yağlar, yüzde 40’ının tam karbonhidratlardan -şeker, un ya yok ya da minimum düzeyde- kazanıldığı bir plan. Rakamlarda kişiye göre değişimler yapmak mümkün. Proteini yüzde 25’lere indirip karbonhidratları yüzde 45’lere çıkardığımız ya da yağları yüzde 25’lere kadar azalttığımız durumlar da oluyor. Herkes için geçerli sabit bir oranımız yok.
Egzersiz memeyi de koruyor
◊ Egzersiz, düzenli olarak tekrarlandığında, kanda insülin seviyesini ve IGF-1 düzeyini azaltıyor.
Çiğ mi, pişmiş mi? sorusunun yanıtı gıdaya ve ihtiyaca göre değişiyor. İşte bazı örnekler:
Havucu çiğ mi yoksa pişmiş mi yemeli? Çiğin kilo yapma ihtimali az. C vitamini miktarı daha yüksek. Pişmişi ise daha lezzetli ve Beta karoteni daha çok emiliyor. Ama glisemik yükü arttığı için çiğinden daha fazla kilo yapabiliyor.
Ispanağa gelince: Ispanağın pişmişi daha lezzetli. Hele yumurtalı ıspanak sahanda pişince harika oluyor. Ne var ki pişmiş ıspanağın içindeki C vitamini minerallerinin çoğu, ama en üzücüsü Koenzim Q10’u mahvoluyor.
Benzer durum hemen hemen her sebzede var. Peki yok mu çaresi? Var! Hem de çok kolay! Bazen pişmişi, bazen çiği tercih edilecek.
Domateste ise durum biraz farklı: Çiği yenecekse suyu tercih edilecek.
Mümkünse de çiği yerine azıcık pişmişi tüketilecek. Nedeni pişirmenin, domatesteki likopeni serbestleştirmesi. Daha çok fayda için de üzerine azıcık zeytinyağı ekleniverecek.
METFORMiN HAPLARI ZAYIFLATIR MI?
Kilo almanızın nedeni insülin direnci ise çözüm için metformin içeren haplardan faydalanabilirsiniz. Ama bu seçenek sadece doktor izni ile ve onun yaptığı tedavi planına göre değerlendirilebilir. Doğru beslenme ve egzersiz ise asla ihmal edilmez, edilemez. İnsülin direnci ile savaşa 100 puan verirsek eğer, bunun...
Güne iyi bir haberle başlayalım: Tatlı konusundaki katı tutumumuzu bir nebze yumuşattık. Yeni ve makul bir yaklaşım geliştirdik. Yeni tatlı mottumuz: Tadına bak, tadında bırak olacak. Nedeni net ve açık: Yalana, dolana gerek yok. Sizin de benim de vazgeçemediğiniz ‘tatlı’ düşkünlüğü meselemiz var. Ve bu düşkünlük, sağlık için maalesef mühim bir sorun. Ama onu yönetmek de yine bizim elimizde. Nasıl mı?
Madem ki tatlılardan ne siz ne de ben tamamen vazgeçiyoruz bir çözüm üretmek zorundayız. En azından şimdilik bizi bu keyifli ‘haz’dan mahrum etmemenin yolunun makul bir yaklaşım olabileceğine karar verdim! Bugün itibarı ile, bana da, size de Ahmet Hakan dahil, tatlısever herkese tatlı izni var. İsteyen baklava, kadayıfın, şöbiyetin, isteyen dondurma veya sütlacın tadına bakar.
Ama bir şartla: Sadece tadına bakıp bırakılacak! Doymak için değil tadından keyif alınacak. Kısacası, tatlılar duygusal yatıştırıcı olarak değil beyninizde oluşturdukları, dopamin ve serotonin patlamalarının keyfini çıkarmak yenilecek.
KEMOTERAPİ “OUT” İMMÜNOTERAPİ “IN”
Bedenimizin kanser hücrelerini avlamakta ve baskılamakta kullandığı “Mammary Serine Protease İnhibitor” sözcüklerinden kısaltılmış çok özel bir proteini var. Kısaca MASPİN- PCA olarak da biliniyor. Maspini aktive eden sadece elma da değil. Zerdeçalın da Maspin aktivatörü olduğu biliniyor.
Yeni bir çalışmada zerdeçal (kurkumin) ile aktive edilen MASPİN sayesinde prostat kanserinde de iyi neticelerin alınabildiği gösterildi.
Kısacası elma ve zerdeçal yakında kanser ilacı muamelesi görürse şaşırmayın. Bir mühim ayrıntı da şu: