Kinoalı salatalar özellikle üst gelir grubundakilerin vazgeçilmezlerinden biri oldu. Kinoayla biz yeni yeni tanışıyoruz ama oldukça eski bir besin. Üzerine çok fazla “sağlık büyüsü” eklenen bu enteresan gıda gerçekte de yazılıp çizildiği ölçüde “efsane” bir ürün mü?
İsterseniz gelin önce şu bilgiyi bir kenara not edin: Bol proteinli nasıl olsa diyerek kaşık kaşık tükettiğiniz kinoadan da karbonhidrat aldığınızı unutmayın.
Hesap olarak 2 çorba kaşığı pişmiş miktarı 1 ince dilim ekmek yerine geçer. Ayrıca kinoa bulgura göre daha fazla yağ içerir. Sodyum oranı da bulgurdan daha yüksektir.
“Kinoanın daha çok protein içermesi daha tok tutmaz mı?” diye soranlara, bulgurun posa içeriğinin daha yüksek olması içinizi rahatlatsın.
Ayrıca bulgur, kuru fasulye ve bir bardak ayran menüsünün şahane tamamlayıcılığını unutmayalım. Kinoa alamadık, yiyemedik, çok mu kaybettik diye düşünenlere kuru fasulye, yanına bulgur pilavı ve cacık menüsünü öneririm.
Bulgurun “siyez bulguru” veya “frig bulguru” gibi son derece sağlıklı ve hoş lezzetli olan türleri de var, aklınızda olsun. Yanıtım: Bulgur...
İnsüline direnç ne zaman başlıyor?
Siz sandalyeniz ya da koltuğunuzda oturmaya başladıktan ya da televizyon seyrederken kanepenize uzandıktan çok değil, 30 dakika kadar sonra kalça kaslarınız insüline direnç göstermeye başlıyor.
Toksinlerin farklı çeşit ve dozları var ve bunların her birinin bize akıl almaz fenalıklar yaptığı kesin. Bu fenalıklardan birinin de kilo sorunu olduğu ise yeni ve mühim bir bilgi. İstisnasız tüm toksinler doğal arınma sistemlerimizi çalışamaz hale getirerek, metabolizmamızı bozabiliyor. Hormonal dengemizi bozup bizi şişmanlatabiliyor.
Hem trans yağ, nişasta bazlı früktoz veya şekerlenmiş ve yanmış maddeler yani AGE’ler gibi kimyasal pislikler, hem de endişe, korku, kıskançlık, pişmanlık ve benzeri ruhsal toksinler bizi zehirliyor.
Obezite salgınının en yaygın görüldüğü ülkeler de zaten, bu ikili toksin kıskacının yoğun olduğu yerler. Muhtemeldir ki bir toksik kilo problemi var ve bizi biraz da toksinler yağlandırıyor.
Pek çok besinin içinde şu veya bu şekilde ağır metal var. Deniz ürünlerinde cıva, kurşun, kadmiyum, sularda arsenik riski pek dikkate alınmıyor.
Ne var ki her gün daha fazla insanda “ağır metal toksisitesi” belirleniyor. Bunların tümü “mitokondri zehri”. Özellikle cıva mitokondrilerin canına okuyor. Sorun sadece ağır metallerle sınırlı kalsa neyse...
Gıdalardaki kimyasal artıklar da (böcek öldürücüler, antibiyotikler, hormonlar) birer mitokondri zehri. Bunların da en azından “fazla kilolu” olmamızda, “kilo direnci” sorununu aşamamamızda payları var.
Peki ya bisfenol ve diğer fitalatlar? Pet şişeler, damacanalar bisfenol içeriyor mu? Bisfenol hormon dengemizi bozup kilo aldırabiliyor mu?
Kabak çekirdeği yüksek kalori içeriği dışında mükemmel bir atıştırmalık. Lezzetli ve besleyici. Aynı zamanda tok da tutuyor.
E ve B vitaminlerinden zengin yapısı ve tıka basa kalsiyum, magnezyum, demir, çinko, selenyum, bakır içermesi onu “ayrıcalıklı” ve “sağlıklı” doğal atıştırmalıklardan biri yapıyor.
Ama onun pek bilinmeyen mühim bir özelliği daha var: Doğal bir uyku hapı vazifesi de görebiliyor. Bunun nedeni bol miktarda triptofan, magnezyum ve glutamat içermesi.
Triptofan, serotoninin öncü maddesi. Serotoninse mükemmel bir doğal uyku bileşiği. Keza glutamattan üretilen GABA da stresi azaltan, gerginliği gideren ve uykuyu kolaylaştırabilen bir madde.
Magnezyum da etkili bir uyku desteği. Ve yine pek bilinmeyen bir özelliği daha: Afrodizyak etkisi! İçindeki bol arginin, cinsel performansı destekleyen bir madde. Eğer akşam atıştırmalığı arıyorsanız, uyku probleminiz varsa ya da “azıcık da performans” diyorsanız, 25-30 gram (Yarım fincan) kabak çekirdeği size yardımcı olabilir.
Potasyum zengini besinler hangileri?
Potasyum, sağlıklı sinir sistemi ve düzenli kalp ritmi için önemli bir mineral. Sodyumla birlikte vücudun sıvı dengesini kontrol ediyor. Vücuttaki hücreler içi kimyasal reaksiyonlarda, hücreler arası besin iletiminin düzenlenmesinde önemli rolü var.
Bu fonksiyonlar yaşla birlikte azalıyor ve potasyum eksikliğinde; aşırı cilt kuruluğu, akne, ishal, kabızlık, kavrama bozukluğu, vücutta sıvı birikimi, sinirlilik, terlemeler, kalp atımında oynamalar, gelişme bozukluğu, bulantı-kusma, tansiyon düşüklüğü, kolesterol seviyelerinde artış, kaslarda yorgunluk-zayıflık, periyodik baş ağrıları görülüyor.
Mükemmel bir organizasyon, olağanüstü bir cihaz, inanılmaz bir adaptasyon sistemidir. Yeter ki kıymetini bilip bakım ve onarımda kusur etmeyin. Yeter ki çalışma prensiplerine azıcık kafa patlatın. “İmalat şartnamesi ne, fabrika ayarları nasıl, neden hoşlanır, nelerden rahatsız olur” azıcık anlamaya çalışın. Yeter ki siz ona saygılı davranın. Vazgeçilmez bazı sorumluluklarınızın, görevlerinizin olduğunun farkına varın. Kısacası, hakkını verin. O hakların başında da onu hareketten, aktiviteden yani egzersizden mahrum etmemek olduğunu bilin. Şu kesin: Hareket berekettir! Ve şu da kesin: Oturmak, tembellik, aylaklık etmek bedene karşı işlenebilecek en büyük ihanettir. İsterseniz gelin Albert Einstein’ın o ünlü cümlesini bir defa daha ve asla unutmamak üzere yeniden hatırlayalım:
“Yaşam bisiklete binmeye benzer. Dengenizi kurmak için hareket ettirmeyi sürdürmek zorundasınız.”
YILDA 1 KEZ 2 KOLDAN ÖLÇTÜRÜN
TANSİYONUMUZU hangi koldan ölçelim, sağ mı, sol mu? Hangisi daha güvenli? İki kol arasında ölçüm farkı ne zaman önemli? Bu ve buna benzeri sorulara en güzel yanıtı ‘Vegan Beslenme’ kitabında Dr. Murat Kınıkoğlu veriyor. Dr. Kınıkoğlu bakın ne diyor:
“En azından yılda bir kez tansiyonunuzu her iki koldan birden ölçün. İki kol arasında 5 mmHg veya daha az bir fark olabilir. Örnek vereyim: Sağ kol 128/72, sol kol 125/70 çıktığında hem değer olarak hem iki kol arası farkı normal kabul ediyoruz. İki kolunuz arasında 5 mm’den büyük bir tansiyon farkı olması gelecekte kalp hastası olma riskinizin iki misli arttığını gösterir. Örnek vereyim: bir kolunuzda 142/70 diğer kolunuzda 149/72 bulunması damarlarda sertleşmenin başladığı ve riskin arttığı anlamına gelir (149-142=fark 7 mmHg). Exeter Üniversitesi Tıp Fakültesi doktorları herhangi bir kalp-damar hastalığı olmayan sağlıklı
iLK 10
- Çalışmayı, üretmeyi, öğrenmeyi asla bırakmayın.
- Geleneksel ve yerel kalmaya bakın.
- Olumlu olun ve öyle kalmayı inatla sürdürün.
- Stresle daha medeni bir ilişki kurun, ona paçanızı kaptırmayın, sünger değil, teflon olun.
- Iskalamalarınızı azaltmak istiyorsanız azıcık yavaşlayın.
- Hafifleyin, basitleşin ve azalın.
Her eklem yaşlanır. Diz ve kalça eklemi gibi ciddi ağırlık altında kalanlar daha da erken yaşlanır. Yaşlanıp yıpranan bir eklem ise kolay ve sık ağrır. Genelde önce diz eklemlerinde başlayan bu ufak tefek ağrılar, ilerleyen zamanda kalça eklemlerine, omuz, el, bilek, dirsek ve hatta sırt eklemlerine kadar yayılır.
Bu tatsız gelişmenin pek çok sebebi var. İlki yaşlanmayla birlikte eklemlerde yastık görevi yapan kıkırdak dokusunun aşınması. Kıkırdak yapısının bozulması ve zamanla yok olması, eklem yüzeylerinin sürtünmesine, aşınmasına, harap olmasına kırılmasına neden oluyor. Can yakan ağrıların bir başka nedeni de, yıpranmış eklem yüzeyindeki sürtünmeler.
Bütün bunlar aynı zamanda erkeklerde 50, kadınlarda ise 40 yaş civarında başlayan yaşlılık romatizmasının da ilk işaretleri.
Özeti şudur: İleri yaşları ağrısız ya da çok hafif şikayetlerle karşılamak istiyorsak, eklemlerimize de iyi bakacağız: Peki neler mi yapmalıyız? İlk 5’te bakın neler var...
Eklem dostu 5 öneri
◊ KİLO ALMAYACAĞIZ:
Alacağınız her kilo diz, kalça ve bel eklemlerinize yük bindirir, vereceğiniz her kilo riskinizi azaltır.
Mutluluk pahalı bir hedef mi? Hayır! Zor bir hedef mi? Yine hayır! Peki ona ulaşmak için çok uzun süreli çabalamaya mı ihtiyaç var? Bir kez daha “hayır!”.
Kolay ve ucuz yoldan mutluluk aslında “mutluluğun kendi genlerinde” yani “yapısında /doğasında” var olan bir şey. Bilinenin tam da tersine “zenginlik ve güç”, yoğun hırs, aşırı detay hele bir de “şatafat” ile birleşmişse mutluluğu hepten riske ediyor.
Kolay ve ucuza mutluluk için herkesin farklı bir reçetesi var. Konu ile ilgili güzel bir yazı geçenlerde BBC’nin sağlık sayfasında 3 madde olarak yayınlandı. Ben 9 madde daha ekleyip sizinle konuyu yeniden paylaşmak istedim.
Sizin de aklınıza gelen yeni, farklı ama ucuz mutluluk önerileri varsa lütfen e-postama veya Instagram hesabıma (prof.dr.osmanmuftuoglu) yollayın.
Yollayın ki daha çok ucuz ve kolay “mutluluk önerileri” oluşturalım. Buyurun 12 maddede mutluluk yolculuğu...
İşte o 12 madde
* ÇİÇEKLENİN: Çiçekler ve farklı bahçe veya ev bitkileri çevrenizde müthiş bir renk coşkusu yaratıyor, ayrıca mis gibi kokularla soluduğumuz havayı da temizliyor.
Ben prensip olarak bu soruya en güzel yanıtlardan birini Henry Ford’un verdiğini düşünürüm. Ona göre “yapacak bir işimiz yoksa, hoş geldin yaşlılık!” diyebilirmişiz. Haklı! İyi yaşlanmak, ihtiyarlanmadan yaş almak istiyorsak, yapacak bir işimiz hep olmalı. Peki yaşlanmanın ortak bazı işaretleri var mı? Var! Bence aşağıdaki kutuda özetlediğim 8 işareti bir kenara siz de not edin.
Yaşlanıyor muyum?
1- “Önemli olan bedensel değil, ruhsal yaşlanmadır, benim ruhum hâlâ çok genç” demeye başladıysanız...
2- “Kendimi yorgun, halsiz hissediyorum, cinsel yaşamımda da düşme var. Şu hormon seviyelerimi kontrol ettirmenin vakti gelmiş olmalı” diye düşünüyorsanız...
3- Doktorunuza ilk ziyaretinizde ondan enerji artırıcı, bellek güçlendirici ve damar koruyucu bazı doğal takviyeler istemeyi planlıyorsanız...
4- Akşamları yemekten bir saat sonra bile uyuklamaya başlıyor, çoğu sabaha yorgun, keyifsiz ve enerjisiz uyanıyorsanız...
5- Eskisinden daha sık doktorlara gidiyor, daha çok ve daha detaylı tahliller yaptırıyorsanız...